Su Kasidesi Ve Açıklaması Hazırlayan Umut Cengiz 337 10/D
-1- Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su Ey göz! Gönlümdeki içimdeki ateşlere gözyaşımdan su saçma. Çünkü bu kadar çok tutuşan ateşlere su fayda vermez. Eşk: Gözyaşı Denlü: Denli, gibi, kadar Od: Ateş
Mübalağa: Şairin gönlündeki ateşlerin su ile söndürülemeyecek derecede çok olması Mecaz: Od’un aşk ateşi yerine kullanılması. Tezat: Su-ateş Buradaki ateş gönüldeki manevi ateştir. Su ise maddiyatı temsil eder. İkinci mısrada ise iki farklı anlam vardır. Birinci anlam “yangının çokluğu”dur. İkinci anlam ise “Böyle mecazi bir yangına bu su çare değildir.” şeklindedir. Yani gönül ateşi üzerine gözyaşının dökülmesi, manevi olan ateşe maddi olan bir suyun serpilmesini anlatır. Ancak yangını söndürmek için suyun bolca dökülmesi gerekir. Yangına su serpilirse yangın daha da çoğalır (Burada aslında gönül bir mumdur. Mumun ortasındaki iplikse can ipliğidir.). Az su yangını söndürmez tam tersine yangını arttırır. Normal şartlarda gözyaşı, ağlamak insanı rahatlatır; ama şair burada bunu tam tersini istiyor. Gönlünün daha da tutuşmasını, manevi aşkının artmasını istiyor.
-2- Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su Dönüp duran kubbenin rengi su rengi midir, yoksa gözümden akan su devreden kubbeyi mi kaplamıştır, bilemem. Âb: Su Gûn: Renk, gidiş, tarz Âb-gûn: Su rengi, Mavi, mavi renkli; suya benzer. Devvâr: Devredici, devreden, çok dönen. Günbed-i devvâr rengi: Gökyüzünün rengi. Muhît: Etrafını çeviren, kuşatan, çevre
Tecahül-i Arif: Gökyüzünün neden mavi olduğunu bilmemezlikten geliyor. Mübalağa: Gözyaşının gökyüzünü kaplaması. Hüsn-i Talil: Göğe kendi gözyaşlarının renk verdiğini söylemesi. Tenasüp: ‘Göz, aşk, su, saç-; od, dutuş-’ kelimeleri arasında anlam ilgileri vardır. Âb-gûndur Azeri lehçesinin özelliği olan bir soru cümlesidir. “Su rengindedir?” şeklinde çevrilebilir. (Azerbaycan’da gelen kişiye “Geldin?” diye sorulan sorulardan kastedilen “Geldin mi?” sorusudur.) (Tecahülüarif yapılmış) Burada “devvar” sözcüğü önemlidir. Anlamı dönen, dönektir. Şair burada gök kubbenin dönekliğinden bahseder. Gökteki her bir katmanın dünya çevresinde her yöne döndüğünü ve bu katmanların su olduğunu düşünürsek dünya ve çevresindeki bu katman da dönektir. Şair de böyle düşünüyor. İşte bu yüzden felek anıldığında döneklik akla gelir. “***** felek” deyişi de buradan gelir. Gökyüzünün su renginde olduğu ifadesini açıklamanın iki yolu var. Birincisi gözün çevresinde sürekli suyun bulunması. İkincisi gözyaşının insanı kuşatmasıyla insanın gözyaşından başka bir şeyi görememesi. Dünya bir su değirmeni gibi düşünürse, değirmeni döndüren sürekli akan sudur. Yani dünya değirmenini döndüren bir sudur. Burada değirmen bir mazmundur.
-3- Zevk-i tîgundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk Kim mürûr ilen bırağur rahneler divâra su Tîg: Kılıç Zevk-i tîg: Kılıcın zevki Aceb yoh: Şaşılmaz. Çâk çâk: Parça parça kılıç şakırtısı. Mürûr: Geçme, akma, bir yandan öbür yana geçme, sona erme. Mürûr ilen: Geçmek akmak suretiyle, zamanla. Rahne: Yarık, yırtık, zarar, ziyan; oyuk Dîvâr: Duvar. Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da gelip geçerken duvarda yarıklar açar.
Açık İstiare: Bakışları keskin kılıca benzetilmiş Açık İstiare: Bakışları keskin kılıca benzetilmiş. Kendisine benzetilen kılıç söylenmiş. Tenasüp (leff ü neşr): tıg-gönül-çak çak Su-divar-rahne sözcükleri birbiriyle karşılıklı olarak uygundur. Teşbih: Aşığın parça parça olmuş gönlü yarılmış açılmış duvara benzetilmiş.
Şair sevgilinin kılıcının açtığı yaralarının zevkindedir Şair sevgilinin kılıcının açtığı yaralarının zevkindedir. Buradaki kılıçtan kastedilen sevgilinin kılıç gibi keskin, şairin kalbinde derin yarıklar açan bakışlarıdır. Ama şair burada acı ve azaptan değil zevkten bahsediyor. O, sevgilinin yan bakışlarının hançeri gelsin, bağrını yarsın istiyor. Çünkü aşk yarası aşık için gıdadır. Aşık için kılıç yarası, istenen özlenen şeydir. Sevgili (Hz. Muhammed) şaire baktığında şairin gönlü parça parça oluyor. Burada aynı zamanda yaz sıcağında ker*** evlerin kuruması ve o kuraklığın ardında yağmur yağdığında da ker*** evlerin duvarlarında yarık açtığını dile getirmiştir. Bundan çıkan sonuç şudur; Fuzuli kendisinin topraktan yaratıldığını, yağmur yağdığında nasıl ker*** evlerin duvarlarında yarıklar açıyorsa gözden akan su da insanın bağrında çizik çizik yarıklar açtığını söylüyor. Bu beyitte aynı zamanda “kılıca su verilmesi” de dikkati çeker. Bir kılıca ne kadar iyi su verilirse kılıç o kadar iyi olur (Kılıca su vermek demek demiri kızgın ateşten çıkarıp birkaç damla su verilmesi ve demirin çelikleşip güçlenmesidir.) Sevgilinin o gamze kılıcı, o bakışının kılıcı geldiğinde aşığın bağrındaki yangına su gelmiş olur. Su serpilmiş olur. “Bağrıma su serpti.” diye bildirilen ferahlık işte budur. Sevgili, gamze kılıcının suyu iyi verilmiştir. Toprakta ve kılıçta su gizlidir. Beden de topraktandır ve içinde su gizlidir. Ama yangın başlayınca bedenin suyu tükenir. Tekrar suya muhtaç kalır. İşte o suyu özlüyor. Zaten yaşayabilmesi için o suya muhtaçtır. Özet olarak; “Ey sevgili! Yaşamak için senin o gamze kılıcına su kadar muhtacım, suya olan ihtiyacım kadar muhtacım (Burada sevgilinin iyi su verilmiş kılıç gibi keskin bakışlarıyla suya olan ihtiyacını gidermek istediğini söylüyor.).
-4- Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su Yaralı gönül senin, ok temrenine benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.Elbette yarası olan suyu ihtiyatla, çekine çekine içer. Vehm: Kuruntu; boşuna, yersiz korku Dil: Gönül Mecruh: Yaralı Dil-i Mecruh: Yaralı gönül Peykan: Temren, okun ucundaki sivri çelik parça. İhtiyat: Tedbirli olma
Ad aktarması: “Temren” söylenerek okun hepsi kastedilmiştir. Tenasüp (leff ü neşr): Vehm-ihtiyat; dil-i mecruh-yara; peykan Teşbih: Yaralı gönül hasta bir insana benzetilmiştir. Açık istiare: Peykan ile sevgilinin kirpikleri kastedilmiştir.
Şair “peykan” sözcüğünü korkarak söyler Şair “peykan” sözcüğünü korkarak söyler. Çünkü peykan “ok” demektir (Burada mecaz-ı mürsel sanatı vardır.), okun ucunda su verilerek çelikleşmiş başlıktır. Sevgilinin kirpiğinin ok gibi olduğunu düşünmeliyiz. Kaş ise yaydır. Kaşlar çatıldığında yay da gerilmiş olur. Böylece oklar fırlatılmaya hazırdır. Yani kirpikler. Hepsinin ucunda da temren, peykan vardır. Oklar servi fidanından yapılır. Ucuna da peykan takılır. Her peykan serviye (oka) muhtaçtır. Her servi de peykana. Peykanın iyisi kılıç gibi iyi su verilmiş olanıdır. Bu yüzden gözyaşıyla dolu olan kirpik, su verilmiş peykan gibi algılanır. Sağlamdır. Bu mısrada şair aslında o peykanın gelip kalbine sağlanmasını diler. Böylece aşk acısından zevk alır. Sevgilinin bakışları kalbine saplanan ok gibidir. Bu, aşık için bir hediyedir. Peykan sözcüğünü korkarak söylemesinin bir nedeni de temrenin içindeki sudur. Çelikleşirken verilen su. Su dolu bir peykan yaralı gönle gelirse ona zarar verir. (Eskiden ağır hastalara, yaralılara su verilmezdi. Kuruyan dudaklar su ile ıslatılırdı. Çünkü su verilirse hastanın daha da kötüleşmesinden hatta ölmesinden korkulurdu.) Şair sevgilisinin kirpiklerini (peykanın) adını anarken korkuyor. Peykanın gelmesini istiyor ama ona yaralı gönlünün dayanamayacağını düşünerek korka korka söylüyor. Yaralı hastalara suyun azar azar verildiğini söyleyerek de durumunu açıklamaya çalışıyor.
-5- Suya versün bâğban gülzârı zahmet çekmesün Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su Bahçıvan nafile yorulmasın, gül bahçesini sele versin; çünkü gül bahçesini bin kere sulasa senin yüzün gibi bir gül açılmaz. Suya vermek: Sele vermek, mahvolmaya bırakmak. Bağ-bân: Bahçıvan Gül-zar: Gül bahçesi Tek: Gibi; yalnız Min: Bin
Teşbih: Sevgilinin yüzü güle benzetilmiş. Hüsn-i Talil: Bahçıvanın görevi gül yetiştirmektir. Burada görev olarak değildir. Görevi sevgilinin yüzünün renginde veya şeklinde gül yetiştirmektir. Tevriye: ‘Tek’ kelimesinin hem ‘bir’ anlamı hem de ‘gibi’ anlamı vardır. (Sevgilinin bir tane, benzeri olmayan, eşsiz olması) Tenasüp: Suya vermek, bağban, gülzar, gül, su
“Suya vermek” bu beyitte kötü anlamdadır “Suya vermek” bu beyitte kötü anlamdadır. Bahçıvanın bağı suya vermesi o bağın mahvolması demektir. Şair bu beyitte gül mevsimini kastediyor. (Gül mevsimi de Hz. Muhammed’in bulunduğu Asr-ı Saadet’tir.) Hz. Muhammed’in yüzü şeklinin güzelliğiyle güle benzetilmiştir. Hz. Muhammed öldükten sonra bu dünyanın kıymetinin kalmamasını bahçıvanın gül bahçesini suya vermesiyle eş tutuyor. O gül bahçede olmadığı için bahçenin suya verilmesinin bir önemi olmadığını söylüyor. “Hz. Muhammed’in gül yüzü gibi bir gül daha bu dünyada açmaz.” diyor. Hz. Muhammed bir zincirin halkası olarak, son peygamber olarak bu dünyaya geldi. Böylece halka tamamlandı. “Artık bahçıvan bağı suya verse de bir önemi yok.” diyor. Şair burada o gül açmamış olsaydı dünya nasıl bir dünya olurdu diye düşünmemizi istiyor. “Onun ümmetinin mutluluğu ve onsuz yaşamanın üzüntüsünü kıyasladığında bahçeye su verilsin.” diyor (İlk yaratılan nur Hz. Muhammed’e aittir. Peygamberlerin sonuncusu da odur. Yüzünde her zaman peygamberlik nuru bulunur.) Bu beyitteki “teg” sözcüğü iki anlam gelir. Birincisi, yüzün gibi; ikincisi, biricik yani senin gibi bir tek gül açılmaz anlamı.
SOOON