Wolfgang Amadeus MOZART
Hayatı W. A. Mozart 27 Ocak 1756’da Avusturya’da Salzburg’da doğmuştur. Salzburg başpiskoposunun orkestrasında çalışan bir kemancı olan Leopold Mozart’ın oğludur. Wolfgang’ın yetişmesinde ve özenle eğitilmesinde babasının büyük rolü vardır. Kendisi de aynı zamanda besteci olan Leopold Mozart oğluna zaman ayırmak için bestecilik çalışmalarını bırakmış ve kendisini oğluna adamıştır. Wolfgang daha üç yaşındayken ablası Marie Anna’nı klavsen derslerine ilgi gösterip ablasından daha çabuk klavsen çalmayı öğrenince, babası onun yeteneğinin farkına varmış ve ona müzik dersleri vermeye başlamıştır. 15 ay gibi kısa bir sürede iyi bir klavsen çalgıcısı olan Wolfgang, ilk bestesini de dört yaşındayken yapmıştır. Ergenlik döneminde, yeni eserler bestelemek ve müzik kabiliyetini daha da geliştirmek amacıyla, Wolfgang İtalya’ya gitmiş, ünlü bestecilerin arasından sıyrılarak, bestelediği operaların sihirli melodileriyle insanları etkilemiştir. Mozart’ın kulağı o kadar kuvvetlidir ki, yazılması yasaklanmış olan Miserere adlı eseri bir dinleyişte ezberlemiş ve hemen yazıvermiş, bu da onun daha çocuk yaşta iken papanın dikkatini çekmesini, şövalye unvanı almasını sağlamıştır. Hatta Bolagna Filarmoni Derneği yirmi yaşından küçükleri üye yapmadığı halde, prensiplerinden ödün vererek Wolfgang’ı üye olarak derneğe kabul etmiştir.
Mozart’ın yaşadığı dönem birçok prensliğin mevcut olduğu bir dönemdir Mozart’ın yaşadığı dönem birçok prensliğin mevcut olduğu bir dönemdir. Bu dönemdeki hükümdarlığın yapısı Alman ve İtalyan müziğinin gelişimi açısından çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Roma – Cermen İmparatorluğu’nun egemenliği altındaki bölgelerde kilise ile birlikte imparatorluğun halkları birleştirme çabasının sonuçsuz kalması, birçok küçük devletin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İngiltere ve Fransa’da tek bir saray varken Almanya ve İtalya’da ise güç, zenginlik ve kültürel ağırlık gibi soyluların idaresinde olan tüm konularda hâkimiyeti elinde bulunduran çok sayıda saray ve buna bağlı şehir yönetimleri mevcuttur.
Friedrich Wilhelm Maria Theresia
Yedi yıl savaşları Mozart’ın henüz çok küçük olduğu yaşlarda Orta Avrupa’yı kasıp kavuran Yedi Yıl Savaşları, aynı dili konuşan, aynı edebiyattan ve aynı düşünce sisteminden verim alan iki hükümdarı birbirine düşman etmişti. Bunlardan biri, Prusya Kralı Büyük Friedrich, öteki de, Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresiaidi. Ne gariptir ki, bu iki hükümdar da, Batı kültürünün standart ifadesi demek olan klasik düşünceyi sanatta elbirliğiyle korumuş, ancak siyasal bağımsızlığı elde tutma pahasına, karşılıklı çetin bir savaşa tutuşmuşlardı. O kadar ki, Prusya Kralı II. Friedrich, büyük sanatçı Johann Sebastian Bach’ı her şeyin üstünde tutuyor, Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresia da, Bach sistemi üstünde bir dehaya ulaşan küçük Mozart’a yakın ilgi gösteriyordu.
Friedrich Wilhelm Maria Theresia Mozart’ın çok küçük yaşlarda çevresini şaşırtan başarısı, geleceğin dehasını sezinlemeye olanak veriyordu. Ne çare ki, sanatçının dünyaya geldiği yıl başlayan Yedi Yıl Savaşları, Orta Avrupa sanat hayatının da kökünden sarsılmasına neden olmuştu. Yine de her şeye rağmen küçük Mozart, babası Leopold’ün yönetimi altında, kız kardeşi Naner’le birlikte yetişiyor ve sürekli olarak gelişiyordu.
Salzburg Manşeti Yedi Yıl Savaşları olup biterken, küçük Mozart da sanatında sürekli olarak gelişiyordu. Daha o yaşlarda Paris’te yazdığı dört sonat, ancak kendisine yakın bir çevrenin dikkatini çekmişti. Gerçekten de, 1764 yılının 8 Nisan günü Salzburg’da çıkan gazetelerin birinde, küçük Mozart’ın Münih turnesiyle ilgili olarak şu satırlar yayınlanmıştı: “Salzburg’lu orkestra şefi Bay Mozart’ın, uzun süreden beri o olağanüstü çocuklarıyla birlikte nerede olduğu bilinmediğine göre, bu kişinin üç buçuk yıl süren bir geziden sonra, aile bireyleriyle birlikte sağ salim Salzburg’a döndüğünü duymak, az insanı sevindirmeyecek. Bu çocukların her gittikleri yerde gösterdikleri başarının önemine ve müzik alanındaki bilgilerine bizzat tanık olmadan bir şey söylemeye, hattâ inanmaya imkân yok. Ama sekiz yaşındaki besteci Mozart’ın, sofrada Prens hazretlerinin yanına oturarak, yine Prens’in kendisine verdiği birkaç ölçülük temayı hemen işleyip bir müzik eseri haline getirmesi olayına, Münih Sarayı tanık olmuş.”
Fransız Devrimi On sekizinci yüzyılda Fransız Devrimi’ni doğuran düşüncelerin de etkisiyle müzik sanatında büyük değişiklikler olmuştur. On yedinci yüzyılın süslü ve kalıplaşmış eski geleneğinden sıyrılan müzik, yeni bir anlayışla insanın iç dünyasını yansıtan bir araç olarak gelişme göstermiştir. İşte Mozart böyle bir sosyal ve sanatsal yapının içerisinde varlığını göstermeye çalışmış bir dehadır.
Aydınlanma Çağı 18. yüzyılın sonlarına doğru, Orta Avrupa düşünce sistemi hızla gelişiyor, dönemin manevi yaşamında göze çarpan bu fikir reformunun odak noktasını,‘insan’ ve ‘özgürlük’ konuları oluşturuyordu. Bu her iki kavramın olgunluğunu sağlayan devrim kahramanları arasına yenileri de katılıyor, bilim ve sanat dünyasına, o zamana kadar görülmeyen yıldızlar doğuyordu. Bu arada ilk olarak Haydn’ın oda müziği eserleri sanat çevrelerinin dikkatini çekerken, Immanuel Kant’ın “Genel Doğa Tarihi ve Evren Kuramı” adlı eseri geniş bir ilgi toplamaktaydı. Yine insanlığın bu verimli dönemi içinde, büyük şair Friedrich Schiller dünyaya gelmiş, yapılan yayınlar arasında ilk olarak ilahiyat ve edebiyat incelemeleri geniş ölçüde yer almaya başlamış, özellikle din özgürlüğü uğrunda girişilen mücadele köklü bir gelişme kaydetmişti. J.J. Rousseau, “Emile” adlı eserini yayımlarken, zamanı karakterize eden “aydınlanma” edebiyatı da zenginleşip olgunlaşıyordu. Kadınlığın yükselmesi konusuna yine o dönemde el atılmış, Fransız klasikleri karşısında Lessing’in Hamburg Dramatürjisi’ni yaratma yolundaki atılımları, sanat çevrelerini yakından ilgilendirmişti.
En sonunda 1770 yılına da ulaşılmış, bu tarihte Mozart 14 yaşını doldururken, Ludwig van Beethoven ile filozof Hegel dünyaya gelmiş, Goethe“Faust”u yazmaya başlamış, General George Washington, uzun bir mücadelenin sonunda, Amerika’da 13 Birleşik Devletin bağımsızlığını ilan etmiş, hattâ bu hareket, günün birinde Fransız İhtilali’ne bile örnek olmuştu. Son olarak da Goethe ile büyük besteci Gluck, “İfigenia Tauris’te” adlı eserlerini aynı dönem içinde ve aynı yılda (1779) yazıp sanat âlemine sunmuşlardı. Görülüyor ki, Mozart’ın doğum yılı olan 1756’dan başlamak üzere, 1779 yılına kadar süren 23 yıl gibi kısa bir dönem içinde, insan hak ve özgürlüklerinin sağlanması bakımından önemli olaylar yaşanmış ve büyük sanatçı Mozart’ın dehası, bu derecede canlı bir kalkınmanın gölge-ışık tezatları arasında olgunluğa ermişti.
Mozart büyüyünce insanların birbirlerine gerçekte ne kadar da az değer verdiklerini Salzburg piskoposluğunda belirli bir ücretle orkestra şefi olarak çalışıyorken anlamıştır. Mozart’ın konservatuar eğitimi almaması ve mevkisine göre genç olması, piskoposun Mozart’a kıymet vermemesine neden olmuş, bu suretle piskopos ona sürekli konservatuar eğitimi almasını söylemiştir. Piskoposun Mozart’ın yeteneğine de inanmıyor olması, tüm bu olumsuz koşullar, Mozart’ın memnuniyetsizliğinin artmasına yol açmış ve Wolfgang görevinden ayrılarak, farklı şehirlerde çalışmak üzere, hayatında yeni bir döneme başlamıştır. O Salzburg piskoposu Colloredo ile çatışarak, tarihte ilk olarak soyluların egemenliğinden kurtulup bağımsızlığını ilan etmeyi göze alan müzikçi kimliğini sergilemiştir. “O dönemde aynı şekilde kendini saraylı bir hamiden, bir saray hizmetkârının güvenli konumundan bağımsız kılmaya çalışan üstün nitelikli bir başka müzisyen olup olmadığı kuşkuludur.” Bilindiği gibi 18. yüzyıl soylularının gözünde müzikçi, efendisine sağladığı şan ve şerefe göre yararlı sayılan bir saray hizmetkârından başka bir şey değildir. Mozart’ın yirmi beş yaşında piskoposun hizmetinden çekilmesi, tarihsel bir sanatta bağımsızlık bildirisi olmasının yanı sıra Mozart’ın tüm yaşamını, tüm sosyal varoluşunu tehlikeye atan bir olaydır. Bu çatışmalar da aslında kişiler arasında olmaktan çok iki kültür arasındadır.
16. yüzyılda İstanbul’da Selim Paşanın sarayında geçen Saraydan Kız Kaçırma operasını yazmış, sonunda halkın beğenisini kazanmıştır. ‘Türk müziği’ olarak da tanınan yeniçeri müziğinden izler taşıyarak o zamanlar Avrupa’da, özellikle de Viyana’da, pek moda olan ‘Türk Akımını’ yansıtan bu operanın gösteriminden sonra herkes Wolfgang’dan bahsetmeye başlamış, fakat Wolfgang bu operadan sadece alkış alabilmiş, para kazanamamıştır. Wolfgang’ın bu operanın ardından yazdığı komik opera türündeki İtalyan karakterinden izler taşıyan Figaro’nun Düğünü isimli opera da büyük başarı kazanmış bir operadır. Mozart’ın para kazanamamış olmasına rağmen halkın beğenisini kazanmış olması, meslektaşlarının onu kıskanmalarına ve onun aleyhinde konuşmalarına yol açmıştır. Örneğin meslektaşları Wolfgang’ın bestelerinde gereğinden fazla nota kullandığını söylemiş, devrin imparatoru da söylenenlerin etkisinde kalmıştır. Onlar kadar kurnaz olmayan Mozart da bu insanlarla uğraşmamış, kendisini sadece müziğine vermiştir. Mozart, kendisinin en güzel operası sayılan, doyulmaz güzellikte ses dantelleriyle dokuduğu anıtsal eseri Don Giovanni’yi bestelemiştir. Don Giovanni çapkınlıkları ile ün salmış bir kahraman olarak düşünülmesine rağmen, aslında o, insanlığın zayıf taraflarını, sonsuz ihtirasını, gururunu, huzursuzluğunu, kararsızlık ve lakaytlığını belirten, Mozart’ın dram anlayışı ve estetik görüşü yanında derin anlam ve simgeler taşıyan bir semboldür. Mozart da bu noktaları daima göz önünde tutmuş, müziğini yazarken belirtmeye çalışmıştır.
Ünlü Eserleri
Mozart’ın Öne Çıkan Özellikleri 1 Wolfgang Amadeus Mozart sanatında aydınlanmayı düşünsel olarak temsil etmemiş, yenilikler getirerek yeni bir tür oluşturmamıştır. Ancak aydınlanma felsefesinin müzikteki yansımasını geliştirerek müzikteki klasizmi ve varolan türleri mükemmelleştirmiştir. Onun müzikte klasik dönemi doruğa çıkardığını, gerçek anlamıyla müzikte klasik dönemi yansıttığını söyleyebiliriz. Tüm sanatçılarda az da olsa görülen romantizmin etkileri Mozart’ta yoktur. Mozart kelimenin tam anlamıyla bir klasiktir. “Klasik kavramı, müzik yapıtlarında örnek olabilecek evrensel bir mükemmelliği, tarihsel akımların bireşimini, üslup ve biçim özdeşliğini, orantıyı, saltlığı temizliği, açık ve seçik olmayı içerir”. 2 Mozart’ı klasik yapan, onun, milli unsurlardan ziyade evrensel unsurlardan yararlanarak bir senteze ulaşmış olmasıdır. Ortaya koyduğu tüm eserlerde evrensel unsurların biçim ve üslup özellikleri görülür. Ne sadece Alman, ne sadece İtalyan, ne de sadece Fransız müziğini yapar. Mozart’ı benzerlerinden ayıran en önemli özellik, eserlerinin hepsine yalınlığın ve dinginliğin egemen olması, eserlerinde duygu ve aklı mükemmel bir uyum ile bir araya getirmesidir. Mozart’ın müziğinde gördüğümüz bu mükemmellik, şekil ve öz derinliği arasındaki harikulade ahenkten ve onun müziğinin denge kavramını tam anlamıyla yansıtıyor olmasındandır. “Denge karşıt ögeleri içeren tarihsel, insancıl bir düşünüş ve duyuş arayışıdır; bu yönüyle hem ‘kalıcı’ olanı, tipik ‘klasik’ olanı, hem de evrensel arayışın ortak paydasını temsil eder.
3 Tüm çocuksu saflığına karşılık Mozart’ın müziğinde doğal bir denge, kendiliğinden bir evrensel mükemmellik vardır. O, olağanüstü bir yaratılış ve içtenlikle hissettiği en ufak bir duyguyu bile, müziğiyle anlatma gücüne sahiptir. Mozart sanki tanrının sesini bize, müziğiyle aktarmak için yaratılmıştır. Müziği nükteli, çocuk gibi coşkulu ve sadedir. Bütün bu coşkunun ve sadeliğin altında bir hayat felsefesi yatmaktadır. Bu felsefenin temelini müzik sevgisi oluşturur. Bütün eserlerinde güzellik ve sevgiyi daima ön plana çıkarmıştır. “Mozart’ın müziğinin tümü, tek bir yapıtın türlü formlar içinde, birbiri üstüne, her bir keresinde yeniden gerçekleşmesi diye görülebilir. 4 Bunun Mozart’ın müziğinde görülmesi bir tutarlılığın sonucudur. Tıpkı klasik olanda oluğu gibi. Bu tutarlılık Mozart’ı kendini tekrar eden ve sıradan bir besteci yapmaz; onun müziği gökkuşağı gibidir, ilahidir, içten, saf ve benzersizdir. Müziğindeki melodi ve armoni zenginliği kolaylıkla görülebilir. Goethe şöyle der: “ Mozart’ın kişiliği, açıklanamayacak bir mucizedir.”
5 Yaşamının büyük bir bölümünde onca haksızlıklara, onca sıkıntılara maruz kalmasına karşın Mozart’ın müziğinde bu olumsuz şartları göremeyiz. Müziğinden asla ödün vermemiş, anlatmak istediklerini yine müziğiyle anlatmış, daima mükemmel ve eşsiz olmayı başararak müziğini evrensel doruğa ulaştırmıştır. Bu da ancak Mozart’ın kendi varoluşu ile açıklanabilir. W. A. Mozart asla müsvedde kullanmamış, yapıtlarını önce kafasında tamamlayan sonra düzeltmeksizin kâğıda döken üstün yetenekli, istisna bir sanatçıdır. Onun, müziğini kâğıda geçirmesi yalnızca mekanik bir iştir. Bu sebeple müziğinin notalarını uzun süreli tasarım ve değerlendirmeler sonucu eser kafasında tamamlandıktan sonra kâğıda dökmektedir. “En hızlı yazdığı zamanlarda bile el yazısı o denli açık seçik ve düzgündür ki, yazarken karalayarak değişiklik yapmak gereğini duymadığı anlaşılmaktadır. 6 Mozart’ın eserlerinde, zaman zaman tüm sanatçıların yer verdiği doldurmalara yer yoktur. Ki, onun müziğinde her bir nota, yerini bulmuş, yüzeysel olmayan, özel, altın notadır. Schopenhauer, ‘doldurmalara yer vermeyen üç erişilmez yapıt sayar: Shakespeare’din Hamlet’i, Goethe’nin Faust’u ve Mozart’ın Don Juan Operası. “Don Giovanni’de Mozart’ın mizacının esnekliği, gerçekçiliği, nesnelliği ve duyarlılığı önemli bir rol oynadığı gibi, operada ciddiyet ve hüzün, canlılık ve neşe iç içe kenetlenir.” 7 Mozart kısacık yaşamına sığdırdığı 600’den fazla yapıtla (senfoni, konçerto, opera, sonat, marş, oratoryo, kantat, arya...) insanlığa kocaman bir hazine sunmuştur. Her müzik biçimi için örnekler vermiş ve her biçimi kusursuzluğa ulaştırmıştır. Senfonileri kendisinin başyapıtları sayılmaktadır. Sahtelik, riyakârlık ve göz boyamaktan nefret eden besteci, konçertolar ve operalarda da büyük başarı kazanmıştır. Mozart’ın tanrısal seslerle işlediği bu ölümsüz eserleri sevgi, neşe ve coşku ögelerini taşımakta, insanları birbirlerine yaklaştıran dostluk ve kardeşlik duygusunu ortaya çıkarmaktadır. Kendisinin de dediği gibi: “Sevgi, dostluk ve müzikle oluşur. O da bilgi sahibi, duygu sahibi olmayı gerektirir. Yaşamın üstün düzeyine ancak böylelikle varılabilir.”
8 Onun harikulade bir besteci olmasının yanı sıra piyano, keman, viyola ve org gibi çalgıların da usta bir yorumcusu olduğunu unutmamak gerekir. Fakat özellikle dehanın piyano çalarken ki ustalığı ve doğaçlama yaparken ki duyarlı, yumuşak, hafif ve hızlı parmakları, döneminin sanatçılarını derinden etkileyerek silinmez izler bırakmıştır. Yine de bir besteci, yorumcu ve bir öğretmen olarak Mozart, döneminde pek değerlendirilememiş, tıpkı toprak altında kalmış bir cevher gibi fark edilmemiştir. Bunda devrin müzik anlayışının, onu çekemeyenlerin engellerinin, “Mozart’ın kişisel tavırlarında soğukkanlı bir inceliğe, zekice bir mizah anlayışına ve saray çevresindeki insanların teknelerini gizli kayalık ve sığlıklar arasından ulaşmak istedikleri amaca doğru yönlendirmesini sağlayan şaka yollu tartışma ustalığına pek sahip olmamasının”10 etkisinin yanı sıra, özellikle de Antonio Salieri’nin payının olduğu söylentiler arasındadır. Hatta Salieri’nin Mozart düşmanlığı birçok oyuna, kitaba ve filme de konu olmuştur. Ölümünün üzerinden iki yüzyıldan fazla zaman geçmesine rağmen Mozart’ın müziği hala kalplerde derin izler bırakmaya, herkese farklı anlam ve güzellikler sunmaya devam etmektedir. Mozart’ın müziğindeki tanrısal anlam ruhlara işledikçe, müziğiyle insanlığa sunduğu evrensel kardeşlik daha da önem kazanacak ve artacaktır. Mozart müzik sanatında ulaşılmazlığın simgesidir. Şiirde Shakespeare’in olduğu gibi onun sanat evreninde belirişi açıklanması olanaksız bir mucizedir
Mozart’ın Sonu Mozart’ın ünü artık gittikçe yayılmış; ülke dışından besteciye para ve mevki teklifleri gelmiştir. Fakat Mozart sağlığını yitirmiş, Ölüm Marşı’nı bile tamamlayamadan hastalanmış ve ateşler içinde 5 Aralık 1791’de Viyana’da otuz beş yaşında, sefalet içerisinde ölmüştür. Hastalandıktan 15 gün sonra ölen Mozart’a otopsi yapılmamış, ölüm raporunda ise ‘ağır döküntülü humma’ sonucu öldüğü belirtilmiştir. O gün şiddetli yağmur sebebiyle karısı bile mezara gidememiş, Mozart’ın cenazesi fakir bir köylünün cenazesi gibi sadece mezar kazıcılarıyla yapılmıştır. Wolfgang toplu bir mezara gömülmüştür. Yaratıcılığı ile çocuk saflığını, eşitlik duygularını ve insanın içindeki coşkuyu simgeleyen Mozart’ın mezarının nerede olduğu bilinmemektedir. Ölüm nedeni kesin olarak bilinmemekle beraber bu konuda farklı yayınlarda tam 150 değişik nedenden bahsedilmektedir.
Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791)
Kaynakça: Araştırmacı Suzan YAVUZ Yeni Yüksektepe Dergisi, Sayı: 47-48 Norbert Elias, Mozart, sayfa 40 Y.Y.T Kültür Derneği Dergisi sayı 1 Leyla Pamir a.g.y. sayfa 28 Ahmet Say sayfa 302 İlhan Mimaroğlu a.g.y.sayfa 72 –73 Goethe’den alıntı: Leyla Pamir, a.g.y.sayfa 33 –34 A. Say, Müzik Ansiklopedisi, cilt 3, sayfa 856 Leyla pamir, Müzik ve Edebiyat, Varlık Yayınları 19996, sayfa 14 Norbert Elias; Mozart, sayfa 31 KAYNAKÇA: YENER, Faruk; 100 Opera. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (İstanbul, 1964) SAY, Ahmet; Müzik Tarihi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (Müzik Ansiklopedisi Yayınları) COSTİN, Harry; Sihirli Flüt’teki Simgecilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Çeviren Tülin ŞENRUH ELIAS, Norbert; Mozart, Bir Dahinin Sosyolojisi Üzerine . . . . . . . . . . . . (Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2000) THOMAS, Henry ve THOMAS, Dana Lee; Ünlü Bestecilerin Hayat Hikayeleri . . . (Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1968 http://dersbelgeligi.wordpress.com/muzik-belgeligi/mozart%E2%80%99in-hayati-ve-sanati/ Cevad Memduh Altar’ın, Mozart’ın 200. doğum yıldönümü vesilesiyle, 1956 yılında Ankara’da gerçekleştirilmiş olan kutlama programı çerçevesinde verdiği konferansın metni.
Hazırlayanlar Mustafa Fatih TATLI 20110331050 Uğur KAYNAK 20120331086