Mustafa Süreyya SEZGİN Mustafa Süreyya SEZGİN Mustafa Süreyya SEZGİN.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Advertisements

ÜŞÜYORDU!.. Lütfen kendi akışında ve sesli olarak sonuna kadar izleyiniz…
NAMIK KEMAL ( ).
BAYRAK. BAYRAK Bayraksızlar, bayrak sızlar, Yere düşse bayrak sızlar, Nerden bilsin kıymetini Soysuz sopsuz bayraksızlar.
SADULAHPA Ş A K İ MD İ R? SadullahPaşa Ticaret ve Ziraat Nâzırlığı görevinde bulunmuş, Tanzimat Döneminin Tanzimat Döneminin önde gelen Osmanlı devlet.
TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
Abdülbâkî Gölpınarlı Tasavvuf ve edebiyat dünyamızın anıt ismi
Türkçülük akımının nazariyatçısı / sosyolog / fikir adamı/ eğitimci
Kar ve Hüzün Ahmet Ünal ÇAM.
ARUZ ÖLÇÜSÜ.
UNUT BENİ CAN Bu kaçıncı gece hasretinle yandığım kaçıncı gece yıldızları yıkadığım göz yaşlarımla? Mesafeler yırtıldı hıçkırıklarımla Bosnalı kadınlar.
KAFİYE VE REDİF ÖRNEKLERİ
ATATÜRK'ün HAYATI
CAHİT KÜLEBİ Hayatı Sanatı Eserleri Seçme Şiirleri.
ŞİNASİ ( ) 1860'dan sonra gelişen edebiyatımız ise bütün istikametlerde Şinasi'nin başlattığı yollardan yürümüştür.
Ziya Gökalp (23 Mart Ekim 1924).
MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI ( )
RESİM Her gün, Enginlerden engin, Yücelerden yüce
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Meşrutiyet (1908) ten sonra memlekette başlayan ve o devirde “Türkçülük” adı verilen milliyet hareketi, “edebiyatta milli kaynaklara.
9. Sınıf Türk Edebiyatı MART Manzum Hikaye.
NAMIK KEMAL HAYATI VE ESERLERİ
BAYRAKSIZLAR                                              
Çanakkale Şehitlerine İthaf Olunur
Çanakkale Şehitlerine İthaf Olunur
OSMAN HAMDİ BEY ŞİLEN GÖK.
SORULAR.
Ahmet Şuayip’ in Biyografisi
Karanlıklar uzaklaştı
GiTTiĞiN YeR.
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI.
Hayatı,Eserleri,Çalışma Yöntemi
İstiklal Marşının Kabulu. 12 Mart.
OTUZ BEŞ YAŞ ŞAİRİ ( ).
Birlik ve beraberlik duygusu yüksek uluslar daima yükselir
Vatan şairi Mehmet Âkif ERSOY
Tanzimat dönemi öğretici metinler
İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı
FETHİYE MEHMET ERDOĞAN ANADOLU LİSESİ MÜCAHİD SERÇEK TÜRK ED. ÖĞRT.
AHMET VEFİK PAŞA
NECİP FAZIL KISAKÜREK.
Osmanlı Devleti 17. yüzyıldan itibaren toprak kaybetmeye başlamıştır
NAMIK KEMAL.
11 Mart 1891'de İstanbul'da doğdu, 18 Ekim 1949'da Ankara'da yaşamını yitirdi. Hecenin Beş Şairi'nden biri. Selanik, Üsküp ve İstanbul idadilerinde öğrenim.
SELÇUK TÜREYEN SELÇUK TÜREYEN DERİNCE 19 MAYIS ANADOLU LİSESİ UZMAN TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI ÖĞRETMENİ.
TANZİMAT EDEBİYATI 2. DÖNEM
AtatürkAtatürk Hazırlayan:Duygu Jan ABACI 3/A Sınıfı Öğrencisi No:140.
Mehmet ÖZ / Türk Dili ve Edebiyatı Öğreetmeni
Servet-İ fünun edebİyatI
SAKARYA TÜRKÜSÜ. SAKARYA TÜRKÜSÜ İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak.
FOTOĞRAFLARLA MEHMET AKİF ERSOY
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1881 yılında, Selanik'te Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesi'ndeki üç katlı pembe.
ERBAA SINAV DERGİSİ DERSHANESİ. 1. SORU İstanbullu Hoca olarak da anılan Reşit Efendi hangi romanın kahramanıdır?
İBRAHİM ŞİNASİ HAYATI VE ESERLERİ
Selanik’te yaşadığı yıllarda şiire başlamış, sonraları Agah Kemal takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen yazılar kaleme almıştır. Sonraki yıllarda.
YAKUP KADRI KARAOSMANOĞLU.  27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu,  Babasının adı Abdulkadir Bey,  Annesinin adı İkbal Hanım’dır.
TANZİMAT EDEBİYATI II. DÖNEM
İstiklâl Marşı şairi. Asıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tahir Efendidir. İlk.
SÜLEYMAN NAZİF ( ).
EDEBİ KİŞİLİĞİ ve ESERLERİ
Ziya Paşa (1825 – 1880).
TANZİMAT EDEBİYATI’NIN OLUŞUMU
 NECİP FAZIL KISAKÜREK KİMDİR?  Ahmet Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Eğitim hayatını Fransız Frerler Mektebi'nde,
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI
HÜSEYİN SUAT YALÇIN. ■Hüseyin Cahit Yalçın'ın ağabeyi. Tıbbiye'yi bitirdikten sonra (1886), bir süre Midilli ve İstanbul'da hekimlik yaptı. Uzmanlık.
ZIYA GÖKALP (23 MART EKIM 1924). Ziya Gökalp, özellikle Milliyetçilik ve Türkçülük üzerine kaleme aldı ğ ı eserleri ile ünlenmiştir. 18 yaşında.
Mehmet Âkif ERSOY Vatan şairi Hayatı Mehmet Âkif Ersoy, 1873 yılının aralık ayında İstanbul'da, Fatih ilçesinin Karagümrük semtinde Sarıgüzel.
YAHYA KEMAL BEYATLI ( ). Selanik’te yaşadığı yıllarda şiire başlamış, sonraları Agah Kemal takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen yazılar kaleme.
HALİDE EDİP ADIVAR.
10edebiyat.net. Tanzimat'tan önce roman kavramına yabancı olan toplumumuzda hikâye kavramı, halk hikâyeleri ve mesnevilerle bir tutulmuş, bir bakıma halk.
( ) HAYATI Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1889 yılında Mısır’ın Kahire şehrinde doğmuştur. Sanat hayatına Fecriati topluluğunda başlayan sanatçının,
Sunum transkripti:

Mustafa Süreyya SEZGİN Mustafa Süreyya SEZGİN Mustafa Süreyya SEZGİN

ABDÜLHAK HAMİD TARHAN ( ) Tanzimat döneminde batı etkilerini Türk şiirine sokan şair, tiyatro yazarı ve diplomat. 5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Babası, dedesi ve soyu bilim dünyasında isim yapmış kişiliklerdi. Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Hanın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı. Babası Hayrullah Efendi ise, ünlü bir tarihçi ve diplomattı. Abdülhak Hamid ilk öğrenimine Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların gözetiminde başladı. Özellikle Hoca Tahsin Efendinin Abdülhak Hamid üzerindeki etkisi büyüktür. Daha sonra Bebek Köşk Kapısındaki mahalle mektebi ile Rumelihisar Rüşdiyesi’ne kısa bir süre devam etti.

Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti. Orada özel bir koleje başladı. Kısa zamanda Fransızca’sını ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızca’sını geliştirmek için Babı ali’de tercüme odasına girdi. On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti ve 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı. Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü. İstanbul’a döndükten sonra, önce Maliye mektebi, daha sonra sadaret kaleminde görev yapan Abdülhak Hamid, buralarda Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Sami Paşa’dan Hafız Divanı’nı okudu. Bu arada Tahran hatıralarını anlatan “Macera-yı Aşk” adlı ilk eserini yazdı ve ünlü “ Makber ” mersiyesini yazmasına neden olan Fatma Hanımla evlendi senesinde hariciye mesleğini seçen Abdülhak Hamid, Paris Sefareti ikinci katipliğine atandı ve iki buçuk görev vazife yaptı. Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatını buldu. Paris dönüşü bir süre açıkta kalan Abdülhak Hamid, 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay baş şehbenderliklerine atandı edildi. Bombay’da üç sene kaldı. Eşi Fatma Hanımın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktıysa da, Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti.

Abdülhak Hamid, Bombay dönüşünde Londra elçiliği başkatipliğine atandı. Fakat yazmış olduğu “ Zeynep” isimli manzum piyesi yüzünden görevden alındı. Bir süre işsiz kaldıktan sonra edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine, yeniden Londra’daki eski görevine gönderildi. Bu gidişinde İngiliz olan Nelly Hanım ile evlendi yılında Lahey büyükelçiliğine iki sene sonra yeniden Londra elçiliği müsteşarlığına atandı. Hanımının rahatsızlanması üzerine, 1900’de İstanbul’a dönen Abdülhak Hamid, 1906’ya kadar İstanbul’da kaldı. 1906’da Brüksel büyükelçiliğine atandı. 1911’de hanımı Nelly’nin ölümü üzerine Belçikalı Lüsyen Lucienne Hanım ile evlendi. Balkan savaşları sırasında kabine tarafından azledilince İstanbul’a döndü. Kendisine Maarif nezareti önerildiyse de bunu kabul etmedi. Bir süre açıkta kaldıktan sonra ayan üyeliğinde bulundu. Mütareke yıllarında Viyana’ya gitti. Burada sıkıntılı günler geçirdi. Cumhuriyetin ilanından sonra anavatana döndü senesinde İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. Ayrıca belediye kendisine, dayalı döşeli bir apartman dairesi verdi. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı İstanbul’da Zincirlikuyu’dadır.

Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimatı, meşrutiyetleri ve cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Ayrıca uzun seneler doğuda ve batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasına sebep oldu. Bu sebeple Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve biçimler getirdi. İlk başlarda Tanzimat ekolünün etkisinde kalmış, sonra batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak batı tekniği ile eser vermiştir. Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında, Recaizade Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamid yazdıklarıyla bunu uygulamıştır. Eserlerinde batı edebiyatından bilhassa Shakspeare ve Victor Hugo’nun etkileri açıkça görülür. Şiirlerindeki başlıca konu romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi hakkındadır. Şiirlerinde pek çok yabancı kelime vardır. Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramılar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Kendisine son zamanlarda Şair-i azam (en büyük şair) unvanı verilmiştir.

ESERLERİ ŞİİR: Sahra (1879) Ölü (1886) Hacle (1886) Bir Sefilenin Hasbihali (1886) Bâlâ’dan Bir Ses (1911) Validem (1913) İlham-ı Vatan (1918) Tayflar Geçidi (1919) Ruhlar (1922) Garâm (1923) OYUN: İçli Kız (1874) Sabr ü Sebat (1875) Duhter-i Hindu (1875) Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919) Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970) Eşber (1880, 1945) Zeynep (1908) Macera-yı Aşk (1910) İlhan (1913) Tarhan (1916) Finten (1918, 1964) İbn Musa (1919, 1928) Yadigar-ı Harb (1919) Hakan (1935)

MAKBER Her yer karanlık pür-nûr o mevki Mağrip mi yoksa makber mi ya Rab Ya habgah-ı dilber mi ya Rab Rüya değil bu, ayniyle vaki Kabri çiçekten bir türbe olmuş Dönmüş o türbe bir haclegahe Bir haclegahe dönmüşse türben Aç koynunu aç, ma-şukanım ben

Eyvah ne yer ne yâr kaldı Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı Şimdi buradaydı gitti elden Gitti ebede gelip ezelden Ben gittim o haksar kaldı Bir köşede tarumar kaldı Baki o enisi dilden eyvah Beyrutta bir mezar kaldı Bildir bana nerde nerde Yarab Kim attı beni bu derde Yarab Nerde arayayım o dil rübayı Kimden sorayım bi-nevayı Derler ki unut o aşnayı Gitti tutarak reh-i bekayı Sığsın mı hayale bu hakikat ? Görsün mü gözüm bu macerayı ? Sür'atle nasılda değişti halim Almaz bunu havsalam hayalim.

Çık Fatıma !.. lahteden kıyam et Yanımdaki haline devam et Ketn etme bu razı öyle bir söz Ben isterim ah öyle bir söz Güller gibi meyl-i ibtisam et Dağı dile çare bul meram et Bir tatlı bakışla bir gülüşle Eyyamı hayatımı temam et Makber mi nedir şu gördüğüm yer ? Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber (Bu şiiri ilk eşi Fatma Hanım‘ın Beyrut'ta ölümü üzerine yazdı)

İSTANBUL DÜŞMAN İSTİLASI ALTINDAYKEN ÇAMLICA’DA Hey Çamlıca mehtâbı, ne olmuş sana öyle ? Küskün duruyorsun. Bir şey kuruyorsun. Seyrinle ıyan et bana, ilhâm ile söyle: Aksetmede âlâm-ı vatandan mı bu halet ? Anlat; bu tahavvül neye etmekte delâlet. Vaktiyle ederken bu havâliyi zılâlin Bir sâha-i nilî. Ey neyyir-i leylî, Matem döküyor arza bugün bedr ü hilâlin Bir şeb ki, zîrinde küsûfun, Seyrangehi olmakda tuyûfun. Mâzîden esip gelmede bir nevha-i vâveyl.. Bir âh-ı müebbed. Hangi güneşin mâtemidir zulmetin ey leyl, Ey şi’r-i muakkad Yıldızlar olur bence meâlin gibi nâ-yab Atîde görünmezse o mâzideki mehtâb Olmazdı sabahın da yarın gülmeye meyli Pîşinde bu dîdar-ı mahûfun. Kartallara baktım düşüyorlar yere bi-ta’b; Oldum sanıyordum Melekü’l Mevt ile hem-hâb

BİR SEFİLENİN HASBIHALİNDEN Ne idim ben, ne tabii bir kız Belki sahrada rebii bir kız En büyük zevkim, ümidim, neşem Kırda seyran idi, her gün, her dem Düşünürken o büyük sahrada Beni halk eyleyeni tenhada Duruyorken hareketsiz, sessiz Yere inmiş göğe benzerdi deniz Aksi tekbir ile dolmuş dereler Secde eylerdi bütün meşcereler

Şebi mehtap doğar aynı şafak Her taraf nura olur müstağrak Akıyormuş gibi her suda hayat Yüzüyormuş gibi hep mahlukat Uçacakmış gibi eflake zemin Halden, mazi ile atiden emin Mutmain şevk ile soldan, sağdan Bir şataretle inerdim dağdan.

ELVEDA DİYEMEDİK Yıldızsız bir geceydi Bir dağ çiçeği gibi şimdiden hasretteydim Sürgündüm çok uzaklardaydım, Ve gözlerindi sürgün sebebim.. Çok çabuk çekildin hayatımdan Kaderle eleyeydin, Bense kederle sarhoş... Yarım kalmıştı hikayemiz Göçmen kuşları gibi gelip geçtin bu şehirden Belki de hayatımdan Duymadın haykırışımı, acılarımı, Benimsin sanmıştım uçtun avuçlarımdan Tutamadım, gitmede diyemedim Olamadın bir yıldızın kayışı kadar hayatımda Zaman çok kısaydı bizim için Yetmedi gözlerimizden yaşı silecek kadar Nede elveda diyebilecek kadar...

ŞAİR-İ AZAM Mevki Viyana Bir darbe-i ma'kus ile düşmüş o yana Hep tersine dönmüştür onun giydiği şeyler Hem bid-defaat! Onlarla yatıp kalkar imiş kendisi söyler Vaktiyle bütün Pul'da yapılmışsa da heyhat! Cümlesi solmuş. Vaktiyle siyah, şimdi fakat yemyeşil olmuş Bir paltosu vardır. Tek gözlüğü vardır, geceler kandilidir o. Ya rab ne hayat! Cepler delik az çok Lakin ne zarar var ki delikten düşecek yok. Bir korkusu vardır Meyhanelerin saat-i tatili pek erken... Bir kirli paçavrayla gezer Mendilidir o.

Lastikleri bir başkasınındır ki yürürken Durmaz ayağından çıkar ekser... Serpuşu ne festir, ne külahtır, ne sarıktır Kalpak da değildir Bir şapka mı, haşa. O onun kendine mahsus Bir başka şekildir. Keşkül gibi bir şey... Milliyetini farık olan yok, soruyorlar: Kimdir bu alamet, bu musibet, ne kılıktır. Ürkütmeyelim sus... Bir kahkaha, bir av'ava kopmakta peyapey Bazen de müheyyâ-yı tasadduk duruyorlar. Zül farıına bir zam ! Ancak biri vardır, ona der: Şair-i Azam !

O Y U N B İ T İ N C E Ş A H D A P İ Y O N D A A Y N I K U T U Y A K O N U L U R. m u s u g i s u p e r o n l i n e. c o m