La Louviere Yavuz Sultan Selim Camii Din Görevlisi VEHBİ AKŞİT La Louviere Yavuz Sultan Selim Camii Din Görevlisi www.vehbiaksit.net https://www.facebook.com/groups/canakkaledokumanlari/
ÇANAKKALE ZAFERİ (99.Yıl)
Çanakkale Savaşı Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğuile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti konumundaki İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul′u zaptetmek suretiyle Almanya′nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.
Çanakkale Savaşlarının Nedenleri (Maddeler Halinde) 1. 1911-1912 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika toprakları olan Trablusgarp ve Bingazi'yi İtalya'ya bırakmış, 1912-1913 Balkan hezimeti ise, 500 yıldır Türk olan Rumeli'deki son Türk hakimiyetini yok etmişti. Bu yüzden Osmanlı Devleti kaybettiği toprakları geri almak istemesi 2. İngiliz ve Fransızların İstanbul'u ele geçirmek istemesi ve İstanbul'a giden yol ise Çanakkale Boğazı'ndan geçer. Bulgar ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi.. 3. Ekonomisi kötüye giden Rusya'ya gerekli yardımı götürmek. Ve Anadoludaki petrol yataklarını ele geçirmek. 4. Balkan Savaşları' nda yara almış Osmanlı devleti'ne ikinci hamleyi vurarak tamamen çökertmek. Bu sayede de Avrupa'ya açılabilme emellerini gerçekleştirmek. 5. İki Alman gemisinin Akdeniz'de İngiliz ve Fransız donanmasından kaçarak Türk bayrağı altında Rus limanlarını bombalaması. 6. Osmanlı Devleti'nin bu sebeplerden dolayı savaşa girmek zorunda kalması ve müttefiği olduğu Almanya'nın savaşı kazanacaklarına inanması.
ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLERE SAKIN ÖLÜLER DEMEYİN وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَمْوَاتاً بَلْ أَحْيَاء عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ“ Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar “ Al-i İmran 3/169
Sevgili Peygamberimiz birçok hadislerinde şehitliğin önemine vurgu yapmış, şehit olanların cennette olduklarının müjdesini bizlere bildirmektedir…
PEYGAMBERİMİZ (SAV) BUYURUYOR Ki ما أَحدٌ يدْخُلُ الجنَّة يُحِبُّ أنْ يرْجِعَ إلى الدُّنْيَا ولَه ما علىالأرْضِ منْ شَيءٍ إلاَّ الشَّهيدُ ، يتمَنَّى أنْ يَرْجِع إلى الدُّنْيَا ، فَيُقْتَلَعشْرَ مَرَّاتٍ ، لِما يرى مِنَ الكرامةِ "Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.” Buhârî, Cihâd 21
Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1308 PEYGAMBERİMİZ (SAV) BUYURUYOR Ki عيْنَانِ لا تَمسُّهُمَا النَّارُ : عيْنٌ بكَت مِنْ خَشْيةِ اللَّهِ وعيْنٌ باتَت تحْرُسُ في سبِيلِ اللَّهِ “İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz.“ Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1308 "Allah yolunda hudutta bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan daha hayırlıdır." Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1296 "Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyamet gününde yarasından kan akarak Allah'ın huzuruna gelir. Renk, kan rengi, koku ise misk kokusudur." Buhari, Cihad, 10
Yüce Milletimiz milli ve manevi değerlerimiz uğruna evlatlarını kınalayarak askere uğurlamış, ölümü şehitlik olarak bilmiş geride kalmayı gazilik olarak şeref saymıştır. Nitekim Çanakkale savaşında Ülkemizi ele geçirmek üzere gelen düşman kuvvetleri kahraman ecdadımızın savunması karşısında bozguna uğramışlardır.
DİN-VATAN-MİLLET-BAYRAK-NAMUS İnsanoğlunun kendisine verilmiş en kıymetli nimetlerin başında hayatı gelmektedir. İnsanın kendisine sunulmuş olan bu hayatını din, vatan, millet, bayrak, namus gibi milli ve manevi değerlere adaması ise, dünya ve ahiret için en yüksek mertebelere ulaşmasına vesiledir…
Allah yolunda canını veren kimseye ŞEHİT denir. Allah rızası doğrultusunda kişinin canını feda etmesine şehitlik, Allah yolunda canını veren kimseye ŞEHİT denir. Şehit olan kişiye bu adın verilmesinin sebebi, cennete gireceğine şahitlik edilmesinden, şahadet anında bir takım rahmet meleklerinin yanında bulunmasından, Cenâb-ı Allah'ın mânevî huzurunda rızıklandırılacak olmasından dolayıdır. Şehitlik Kur’an ve Sünnette övülmüş bir mertebedir.
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın, Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, Bir vatan kalbinin attığı yerdir!. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda, Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda İstiklal uğrunda, namus yolunda, Can veren Mehmed'in yattığı yerdir! Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin, Bir harbin sonunda bütün milletin, Hürriyet zevkini tattığı yerdir!... NECMETTİN HALİL ONAN Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed'in düşmanı boğduğu sele, Mübarek kanını kattığı yerdir!...
ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ
İşte ibretlik bir olay: Çanakkale Savaşı Milletimizin var olup-olmama savaşıdır. Bu savaş bütün dünyaya “Çanakkale Geçilmez” dedirterek zaferle sonuçlanmıştır. Dün Ecdadımız kendisine düşen vazifeyi yüz binlerce şehit vererek yerine getirmiştir. Bugün aynı aşk,aynı iman gönüllerimizde olmalı. Olmalı ki vatanımız ebediyyen vatan kalsın. Unutulmamalıdır ki düşman asla uyumaz.Bunun için Milli bilincimiz diri olmalıdır. İşte ibretlik bir olay:
JAPON EĞİTİMCİLER: "GENÇLERİNİZE ÇANAKKALE'Yİ GEZDİRİN! ! !“ Eğitim alanında uzman Japon heyeti, davet ile geldikleri Türkiye'deki araştırmalarını tamamladıktan sonra yetkililerin huzuruna çıkar ve gençlerimiz üzerindeki eğitimin yetersizliğini şu soğuk cümle ile ifade ederler: - Bu eğitimle gençlerinize millî şuur vermeniz mümkün değildir! Şok etkisi yapan bu tespitten sonra sorular arka arkaya gelir. - Siz Japonlar gençlerinize millî şuuru nasıl veriyorsunuz, nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz ki; bizimkini yetersiz buluyorsunuz?
Japon heyetinin sözcüsü şu bilgiyi verir: - Biz eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Önce çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyi gösterir, robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki:
- İşte gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız. Sonra çocuklarımızı Hiroşima 'ya götürüp düşmanın harap ettiği bölgelerimizi gezdirir ve bu defa da onlara deriz ki: Bakın, eğer siz birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, işte düşmanlar sizin ülkenizi böyle yakar yıkar, bu hale getirirler. Bu örneklerle çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışan birer Japon genci olma yolunda millî bir şuur ve heyecanla okumaya yönelirler."
Japonların bu tespitlerini sundukları sırada geriden bir ses duyulur: - İyi de bizim sizin gibi Hiroşimamız yoktur ki... Heyecanlanan Japon eğitimci hemen cevap verir: - Sizin Hiroşima gibi yerleriniz bizimkilerden çok daha etkilidir, der ve şu örnekleri sayar..
BİR METREKAREYE 6 BİN MERMİ DÜŞMÜŞ ÇANAKKALE’DE Bir metrekareye 6 bin merminin düştüğü Çanakkale Zaferi'nin kazanıldığı tarihî savaş alanları sizde. Çocuklarınızın ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile Çanakkale. Dünyanın en gelişmiş ve güçlü ordularına karşı Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakan bir zafer kazanıyorlar. İmanın, azmin, birlik beraberliğin neleri yendiğini ispatlıyorlar burada. İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin millî şuur kazanmalarına yetecek örneklerle doludur. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale'ye götürüp gezdirmelisiniz.
1 Metre kareye 6 bin mermi. Öyle ki mermiler havada çarpışıyor 1 Metre kareye 6 bin mermi..Öyle ki mermiler havada çarpışıyor.. işte belgesi ÜLÜĞÜ
Her Türk genci Çanakkale savaşlarının yapıldığı bölgeyi bilerek gezmeli, atalarının ne olmazları başardığını gururla görmeli, iftiharla öğrenmelidirler. Daha sonra onlara demelisiniz ki: Sizler de birlik beraberlik içinde çalışmazsanız düşmanlarınız yine gelirler, Çanakkale'yi işgal etmeye kalkışırlar, yurdunuzda özgür yaşamayı size layık görmezler, tutsakları durumuna düşürmek isterler... Ama çalışır, teknolojiyi yakalarsanız ülkenizi kalkındırır, ilerleyen ülke haline getirirsiniz. Başınız dimdik durursunuz yabancıların karşısında!..“ Kendi değerlerimizi kendi çocuklarımıza anlatma konusunda ne kadar ihmallerimizin olduğu Japon eğitimcilerin ikazıyla bir daha ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Destansı Kahramanlıklar T.C. DOĞANKENT MÜFTÜLÜĞÜ Destansı Kahramanlıklar Havran’lı Koca Seyit Ezine’li Yahya Çavuş Bir Türk Askerinin alicenaplığı Fransız Generali Guro’nun Göz yaşartan hatırası. Ekmek Boşa Gitmesin. Tüfek Bozuk değil,senin parmağın kopmuş. 1915’te Mezun Veremeyen Okullar
Havran'lı Koca Seyit Kilitbahir’in 28 lik Rumeli bataryasında topçu eriydi.18 Mart Günü bulunduğu bataryaya İngiliz gemisinden atılan büyük bir bombayla bu birliğimiz toptan imha oldu. İçlerinden yalnızca Seyit Onbaşı ile Niğde’li Ali kurtulmuştu.Bir de Yüzbaşı Hilmi. Bataryada tek top ayakta kalabilmiş, fakat onun da vinci kırılmış olduğundan mermileri namluya sürülemiyordu.
Yüzbaşı Hilmi Bey , etrafından birilerinden yardım alabilmek düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı sırada Niğdeli Ali ile Koca Seyit ümitsiz ve perişan ne yapacaklarını düşünüyorlardı. " Ulu ve yüce Allah' tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur. " duası Seyit' in ağzından nûr tanesi gibi dökülmeye başladı.
Seyit Ali, bu duayı defalarca okudu Seyit Ali, bu duayı defalarca okudu. Bu yakarış şüphesiz hiç kimseninkine benzemiyordu. Aşk ile kendinden geçmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayıp omzuna alması bir oldu. Demir basamakları tam üç kez inip çıktı. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit ' in göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtısını duyuyor, hayret ve dehşet içinde kalıyordu. Topun namlusuna sürülen üçüncü mermi savaşın kaderini böylece değiştiren olayı yaratmış ve ingilizler' e ait "Ocean" isimli zırhlı, bu merminin isabetiyle korkunç yara almıştır.
www.dogankentmuftulugu.gov.tr
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Çanakkale neden mi geçilemedi. Bu resim anlatıyor sanırız Çanakkale neden mi geçilemedi. Bu resim anlatıyor sanırız. Bütün şehitlerimizin ruhlarına üç ihlas bir fatiha okuruz değil mi?
Destansı Kahramanlıklar Ekmek Boşa Gitmesin ….Az sonra yemek dağıtılmaya başlanıyor… Yemek dediysek de bu kupkuru bir parça ekmekten başka bir şey değil. Çevredeki tüm yaralılara verdikleri gibi Hüseyin’in yanına da geliyor ve bir parça ekmek uzatıyorlar. Önce alıyor ekmeği. Kim bilir kaç gündür aç. Kaç gündür bu ekmeği hayal etmekte. Hırsla değil, Allah’a büyük bir şükranlık içinde ekmeği ağzına götürüyor. Tam o sırada duruyor. Ekmeği geri çekiyor ağzından ve yanında duran Mehmetçiğe geri veriyor.
İşte Çanakkale Destanı bu ahlâkla yazıldı… Asker arkadaşları kendisine ekmeği yeme konusunda ısrar ediyorlar. Bunun üzerine onlara, duyulduğunda insanın tüylerini diken diken eden şu ibretli sözleri söylüyor: “Kardeşlerim! Bu ekmeği benim yemem doğru değildir. Ben nasıl olsa birazdan öleceğim. Alın bunu, düşmana karşı çarpışacak yiğitlere yedirin de ekmek boşa gitmesin!..” Anadolu’nun yağız delikanlılarından olan Hüseyin, bunları söyledikten sonra ruhunu teslim ediyor. İşte Çanakkale Destanı bu ahlâkla yazıldı…
Senin Parmağın Kopmuş Ezine Geyikli bucağından Halil Helvacı anlatıyor: 1892 doğumluyum. Çanakkale’de üç sene bulundum. 27. Alaydanım. Üç sene Seddülbahir ve Arıburnun’ da çarpıştım.Bir keresinde üç gün süngü harbi yaptık düşmanla. Üç günün sonunda yedi kişi kalmışız. Bizi çavuş yaptılar ve her birimize 10 ar tane er verdiler…
Bir gün Arıburnun’da mevzilerden düşmana doğru ateş ediyoruz Bir gün Arıburnun’da mevzilerden düşmana doğru ateş ediyoruz. Çekiyorum tetiği, çekiyorum, çekiyorum tüfek patlamıyor, ateş almıyor. Tüfek bozuldu herhalde, dedim. Bir arkadaş vardı yanımda ona dedim: -Bak hele benim tüfek bozulmuş, ateşlemiyor. Arkadaş bir baktı benden yana. -Ne bozulmuşu yahu, senin parmak gitmiş, dedi. Ben o zaman acısını duydum işte. Cız etti içim. Bir kurşun gelmiş, tetiği çektiğim parmağımı alıp götürmüş, orta yerinden.
1915'te Okullar Mezun veremedi Ağır adımlarla sınıfın merdivenlerini çıkmaktaydı. Her gün seslerini sınıfın kapısına yaklaştığında duymaya alışık olan Ahmet Fevzi Bey sınıftan hiçbir sesin gelmediğini fark etti. İçeriye girdiğinde sınıfın boş olduğunu gördü; masasına doğru ilerlediğinde tahtadaki yazıyı fark etti. Tahtada: 'Hocam biz hep beraber karar verdik ve Çanakkale'ye gidiyoruz sizi de orada bekliyoruz. Hakkınızı helâl edin! Allahaısmarladık!' yazıyordu.
Ahmet Fevzi Bey'in kanı donmuş, son bir solukla kendisini dışarı atmıştı. Gözlerinden sicim gibi yaşlar akmaktaydı. Artık onun da İstanbul'da durmasının bir mânâsı kalmamıştı. İstikamet belliydi Çanakkale. 1915'te birçok okulumuzda buna benzer durumlar yaşanmıştı ve o sene bu okullarımız mezun verememişti. Öğretmenlerin talebeleriyle kavuşup gülle yağmurlarının altında onları mezun ettikleri yerdir Çanakkale.
Niçin Zahmet Buyurdunuz Ya Rasulallah! Çanakkale'nin Manevi cephesi Niçin Zahmet Buyurdunuz Ya Rasulallah! 11 Temmuz 1915 günü Kerevizdere’de saldıran Fransızlara gün biterken büyük kayıp verdirildi. Fransız ölüleri siperlerimizin önünü doldurmuştu. 17. alay komutanı Yarbay Hasan Bey yerde yatan Fransız ölüleri arasında bir kıpırdama gördü, eğildi ve yaralı askeri omuzundan tutarak çevirdi. Yaralı Fransız ani bir hareketle elindeki süngüyü Yarbay Hasan Bey’in göğsüne sapladı. Alay komutanı gafil avlanmıştı, yere yıkıldı “Allah Şahidimdir ki Fransıza yardım edecektim” diyebildi. Alay imamı başında Kur’an okumaya başladı….
Yarbay Hasan Bey “İmam efendi La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyil azim” duasını 33 kere okuyun” dedi. Kendisi de okudu. Sonra “Beni ayağa kaldırınız” dedi. Koltuk altlarından tutarak ayağa kaldırdılar. Yarbay Hasan Bey birden “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah” dedi. Gözlerini ileriye dikmişti... Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle “Niçin zahmet buyurdunuz YA RASULALLAH” dedi. Bu sözler Hasan Bey’in son sözleri olmuştu. O; Kainatın Efendisiyle birlikte ötelere doğru kanatlanmıştı.
Binbaşı Lütfi Bey:Yetiş Ya Muhammed Kitabın elden Gidiyor! Bunun hikâyesi şöyle anlatılır: “1915 yılı haccına Allah dostu, âlim, aşık Hintli bir zat gelir. Rasulullah’ı türbe-i saadetlerinde ziyaret etmiş, arkasından derin bir hüzne kapılıp acı gözyaşları dökmeğe başlamıştı. Bu zatın bu hali gittikçe artıyordu…
Sebebini kendine sorduklarında şöyle cevap verdi: “Bana bunca yıl sonra hac nasip oldu. Güzeller Güzeline ziyarete geldim, huzurunda özlem giderecektim, ama müşahade ettim ki O makamında değil. İşte bu düşünceyle perişanım.” Düşünceli bir şekilde Hintli zattan ayrılan türbedar o gece rüyasında Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’i görür ve türbedara şunları söyler: “Evet ben şimdi Medine’de değilim, Çanakkale’de çok zor durumda olan asker evlatlarımın yardımına geldim.”
Niçin Zahmet Buyurdunuz Ya Rasulallah! 11 Temmuz 1915 günü Kerevizdere’de Fransızlara gün biterken büyük kayıp verdirildi. Fransız ölüleri siperlerimizin önünü doldurmuştu. 17. alay komutanı Yarbay Hasan Bey yerde yatan Fransız ölüleri arasında bir kıpırdama gördü, eğildi ve yaralı askeri omuzundan tutarak çevirdi.
Yaralı Fransız ani bir hareketle elindeki süngüyü Yarbay Hasan Bey’in göğsüne sapladı. Alay komutanı gafil avlanmıştı, yere yıkıldı “Allah Şahidimdir ki Fransıza yardım edecektim” diyebildi. Alay imamı başında Kur’an okumaya başladı…..Yarbay Hasan Bey “İmam efendi La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyil azim” duasını 33 kere okuyun” dedi. Kendisi de okudu. Sonra “Beni ayağa kaldırınız” dedi.
Koltuk altlarından tutarak ayağa kaldırdılar Koltuk altlarından tutarak ayağa kaldırdılar. Yarbay Hasan Bey birden “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah” dedi. Gözlerini ileriye dikmişti... Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle “Niçin zahmet buyurdunuz YA RASULALLAH” dedi. Bu sözler Hasan Bey’in son sözleri olmuştu. O; Kainatın Efendisiyle birlikte ötelere doğru kanatlanmıştı.
Çanakkale'nin Manevi cephesi Hz. Peygamber de Çanakkalede “Yıl 1928 Osmanlı’nın son dönem alim, arif ve zarif hocalarından biri, Alasonyalı Cemal Öğüt Hacca gider. Hocaefendi, Medine-i Münevvere’de, bir çok değerli zevatla tanışma ve konuşma fırsatı bulur. İşte bu mübarek zatlardan biri de, Efendimiz’in türbedarıdır Allah Resulü’nün komşuluğunu her türlü dünyevi varlığa tercih eden bu ak sakallı, ak yürekli Hak dostu, aynı zamanda sadık bir Osmanlı’dır
Çanakkale'nin Manevi cephesi Hz. Peygamber de Çanakkalede Osmanlı’yı Allah ve Resulü için seven bu zatın tavrı, Hoca efendinin hoşuna gider. Biraz da şaşırır; çünkü onun bu ilgi ve sevgisi başkalarında yoktur Ve sormaktan kendini alamaz: -“Niçin bu derece Osmanlı muhabbeti? Neden Allah ve Resulü’nün muhabbeti Osmanlıyı sevmeyi gerektirir?”
Çanakkale'nin Manevi cephesi Hoca efendinin ısrarı üzerine, bu gerçekten tek ve eşsiz hatırayı türbedar şöyle açıklar: “1915 yılı haccına Hindistan ulemasından bir zat da gelmişti Bu zat, hem alim, hem de deruni dünyası zengin bir Allah dostu idi Hac’dan evvel, Resulullah’ı ziyaret için Medine-i Münevvere’ye gelmişti . .Kendisiyle tanıştık, uzun sohbetler ettik Fakat bir türlü gözünün yaşı, gönlünün kaderi dinmiyordu Bu hüznün günlerce geçmediği görünce sebebini sordum:
Çanakkale'nin Manevi cephesi O mübarek zat, gözyaşları da da çoğalarak şu cevabı verdi: - “...Bunca yıl sonra, nasip oldu, o Güzeller Güzeli’ni ziyarete geldim.. Fakat müşahede ettim ki, Resulullah (sav) makamında değil. Acaba gerçekten müşahedem doğru mu? Resulullah niçin burada değil? Yoksa, benim kalp gözüm mü körelmiş? Resulullah’ın varlığını neden hissedemiyorum? Hangi hatam hangi günahım onunla olmaya onunla dolmaya engeldir? İşte, Medine-i Münevvere’ye geldim geleli bu düşüncelere perişanım”
Çanakkale'nin Manevi cephesi O gece, yaşlı türbedar, bu etkileyici düşüncelerle yatağına uzanır Sabah namazına doğru, rüyasında Güzeller Güzeli’ni görür. Tabii çok sevinir, heyecanlanır ve Hindistan Alim’in anlattıklarını hatırlar Ancak o konuda bir şey sormayı edebe aykırı bulur, soramaz Fakat Allah Resulü, onu merakta bırakmaz ve buyurur ki:
Çanakkale'nin Manevi cephesi “Evet hissedilen doğrudur Ben şimdi Medine’mde değilim Çanakkale’deyim Çok zor durumda olan asker evlatlarımızı yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı Şimdi onlara yardım ediyorum”
“Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir’de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah’tan sakının ki O’na şükretmiş olasınız. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?”( Âl-i İmrân, 3/123, 124. ) “Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir’de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah’tan sakının ki O’na şükretmiş olasınız. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?”( Âl-i İmrân, 3/123, 124. ) âyetlerinde açıkça ifade edildiği gibi, Allah Teâlâ çeşitli zamanlarda, mekânlarda ve vakıalarda inananlara yardım etmiştir. Huneyn gününde olduğu gibi Allah Teâlâ, Uhud, Bedir ve Hendek savaşlarında Hz. Peygamber’i ve O’nun güzide ashabını yalnız bırakmamış, onlara meleklerini yardıma göndermiş, mü’minleri tatlı bir uykuya daldırarak güvenlerini temin etmiş ve üzerlerine yağmur indirerek onlara nusreti ile muamelede bulunmuştur. Ayrıca inkârcıların meleklerinin yanı sıra üzerlerine şiddetli fırtınalar göndererek onları mağlup etmiştir. (125; Enfâl, 8/9; Tevbe, 9/26; Ahzâb, 33/9.
Cepheyi Besleyen Analar Git Oğul Öl de Köye Dönme: Cihan harbinin bütün cephelerde devam ettiği, vatanın her tarafından barut ve kan kokusunun yayıldığı, 1915 senesi sonbaharının serin ve yağışlı günlerinin birinde, ak saçlı beli bükülmüş, soluk benizli ihtiyar bir ananın, Bilecik istasyonundan " Sögüt'ün Akgünlü köyünden Mehmet oğlu Hüseyin namlı tazecik oğlunu cepheye uğurladığını...
….Uğurlarken de : " Hüseyinim, yiğit oğlum benim!.. Dayın Şıpka da baban Dömeke de, ağabeylerin Çanakkale'de şehid düştüler. Bak, son yongam sensin. Eğer minare de ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme. Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir Fatihayı okumayı unutma. Haydi oğul, yolunu açık etsin. " diyerek bağrına basıp uğurladığını... ( Aynur Mısıroğlu, Kuvayı Milliyenin Kadın Kahramanları, Sebil yayınları, İstanbul, s. 44 )
Kınalı Ali’ye Son Mektup Üst teğmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftan da onlarla sohbet ediyordu. Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü. Merakla “Adın ne senin evladım?” der. Çocuk “Ali” diye cevap verir. “Nerelisin?” der. Ali “Tokat Zilede'nim” der. “Peki evladım bu kafanın hali ne?” Ali “Anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım.” der.
“Neden. ” der komutan. Ali “Bilmiyorum komutanım” der “Neden?” der komutan. Ali “Bilmiyorum komutanım” der. “Peki gidebilirsin Kınalı Ali” der. O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der. Herkes kafasındaki kınayla dalga geçer. Kısa surede cana yakın ve cesur tavırlarıyla tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır. Bir gün ailesine mektup yazmak ister. Ali'nin okuma yazması da yoktur. Arkadaşlarından yardım ister ve hep beraber başlarlar yazmaya:
“Sevgili anne babacığım, ellerinizden öperim “Sevgili anne babacığım, ellerinizden öperim. Ben burada çok iyiyim; beni merak etmeyin” diye baslar. Kardeşlerini, köydekileri sorduktan sonra, kendilerini merak etmemelerini, kendileri var oldukça düşmanın bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır. Gururla mektubu bitirir; neden sonra aklına gelir ve yazının sonuna anasına NOT düşer: Ali’nin kendisinden hemen sonra askere gelecek bir kardeşi daha vardır.
“Anacağım, kafama kına yaktın; burada komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler. Sakın kardeşim Ahmet’e de yakma, onunla da dalga geçmesinler. Ellerinden öptüm” diye bitirir. … Aradan zaman geçer İngilizler kati netice almak için tüm güçleriyle Gelibolu'ya yüklenirler.
Bu cepheyi savunan erlerimiz, teker teker şehit düşmüşlerdi Bu cepheyi savunan erlerimiz, teker teker şehit düşmüşlerdi. Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamış, onların sayıları da epey azalmıştı. Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali’nin komutanı da olayı görüp yerinde duramıyordu. Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi.
Onlar yeni gelmişti, onları insan bedeninin sungu ve mermilerle orak gibi biçildiği bu yere dua ediyordu. Komutanlarının bu düşünceli halini gören ve durumun vahametini bilen Kınalı Ali ve arkadaşları komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini söylerler. Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz gönderir. ..
Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ kalmaz, hepsi şehit olmuştur Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ kalmaz, hepsi şehit olmuştur. Aradan zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine yazdığı mektubun cevabı gelir. Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp okumaya karar verirler. (Bu mektubun aslı Çanakkale müzesinde sergilenmektedir.) Babası anlatır. “Oğlum Ali nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim.
Öküzü sattık, paranın yarısını sana, yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Zaten artık Zahire’ye de fazla ihtiyacımız olmadığı için yorulmuyorum da. Siz sakın bizi merak etmeyin, bizi düşünmeyin” der ve koyu akrabalarını anlatır ve mektubu bitirir. “Ali, ananın da sana diyeceği bir şey var.” “ ANASI: Oğlum Ali, yazmışsın ki ‘Kafamdaki kınayla dalga geçtiler, kardeşime de yakma’ demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler.
Bizde 3 şeye kına yakarlar Bizde 3 şeye kına yakarlar. Gelinlik kıza; gitsin ailesine çocuklarına kurban olsun diye. Kurbanlık koça; ALLAH’A kurban olsun diye. Askere giden yiğitlerimize; vatana kurban olsun diye... Gözlerinden öper selam ederim. ALLAH’A emanet olun” Mektubu okuyan Ali’nin komutanı ve diğerleri hıçkıra hıçkıra ağlamaktadırlar...
Ben Çocuğumla Dışarıda yatarım Yeterki Siz Mermileri İçeri Alın! Bıyığı terlememiş delikanlılardan al yazmalı gelinlere, ak alınlı ak yaşmaklı ninelerden, ak sakallı polat sineli dedelere kadar milletin herbir ferdi vatanı uğruna canını fedaya ant içmiş, "Hakk'ın va'dedeceği günlerin"doğmasını beklemektedirler. İşte böyle günlerin birinde kulağımıza, uzaktan bir kağnı gıcırtısı duyulur.
Sanki tekerlekler "mabedinin göğsüne namahrem eli değmesin" diye inim inim inlemektedirler. İnebolu yakınlarında çocuğunu yorganına sarmış bir ana, nasırdan katmanlaşmış çıplak ayaklarıyla toprağa mukaddes izler bıraka bıraka, üzeri mermi yüklü kağnısını çekerek ağır aksak ilerlemektedir.
…Hiçbir ressamın tablolaştıramayacağı bu eşsiz manzara saatlerce böyle akadursun, rahmet damlaları, istikbalin bahar tomurcuklarını müjdelercesine sağanak halini almıştır. Bu defa tablo daha da eşsizleşir; anamız, kucağındaki mini mini yavrusunu sarıp sarmaladığı yorganı çekip almış, ıslanmasın diye mermilerin üzerine binbir itina ile örtüvermiştir. Bu ne şuurdur, bu ne imandır Allahım? Islanıp perişan olmasınlar diye, melekler kanatlarını germek için birbirleriyle yarıştılar mı bilemiyorum ama, bu destan kahramanı, saatler sonra gecenin zifiri karanlığında köhne bir hana ulaşır.
Neden sonra bir zaif el, hanın kapısını yumruklar ve yorgun bir ses titreşir: "Açın kapıyı!." Han sahibi içeriden ses verir: "Yer yoook!" Ardından tarihe sığmayacak bir mana ifade eden titrek ses tekrar yalvarır: "Ben çocuğumla dışarıda da yatarım... Tek siz mermileri içeri alın!" İşte Milli Mücadele'de tarih yapan Mehmetçiği doğuran bu analardır.
Baban Gelirse haber ver oğlum! Balıkesir’de Ali Şuuri ilkokulu karşısındaki boşlukta eski ayakkabı tamircisi, kır, pala bıyıklı bir ihtiyar olan cevdet (alkalp) dede vardı. Bir akşam üstü konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı. ve devam etti… Rahmetli babam, hafız ali Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım. o’nu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu..
O Günler Çok Zor Günlerdi O Günler Çok Zor Günlerdi. Seferberliğin Sıkıntıları, Kuvayi Milliye Zamanı, İşgal Yılları, Kurtuluş, Yokluk, Sıkıntı. Çocukluğumuz Hep Ekmek Peşinde Sıkıntıyla Geçti. Ama Anam, Benim Çocukluğumdan İtibaren Her Sokağa Çıkışta , Her Nereye Giderse Yanıma Gelir Ve;
-Ben Teyzenlere Gidiyorum. Baban Gelirse Beni Hemen Çağır Ha..! -Oğlum Ben Pazara Gidiyorum. Baban Gelirse Beni Hemen Çağır Ha..! -Ben Teyzenlere Gidiyorum. Baban Gelirse Beni Hemen Çağır Ha..! -Ben Komşulara Gidiyorum. Baban Gelirse Beni Hemen Çağır Ha..! derdi.
Anam Babamı Bekledi Durdu. Büyüdüm, Dükkân Açtım. Annem Yine Her Bir Yere Gidişte Dükkâna Gelir, Gideceği Yeri Söyler Ve “BABAN GELİRSE BENİ ÇAĞIR HA..!” diye beklerdi… Aradan Yıllar Geçti. Anacığım İhtiyarladı. Gene Hep Değneğini Kaparak Bana Gelir Ve diye tembihlerdi.
Günü Geldi Ağırlaştı. Ölüm Döşeğinde Bizimle Helaleşti. “Bana İyi Baktınız, Hakkınızı Helal Edin.” dedi.Bana Döndü Yavaşça: “Baban Gelirse, O’na Annem Hep Seni Bekledi de.” dedi.
Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek, “Hoş geldin bey, hoş geldin...” diyerek ruhunu teslim etti.
ALLAH’IM !ŞEHİTLERİMİZE RAHMET EYLE. MAKAMLARINI ,MEKANLARINI CENNET EYLE! DUALARIMIZI KABUL EYLE…..
ŞÜHEDÂ FIŞKIRACAK TOPRAĞI SIKSAN, ŞÜHEDÂ Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki fedâ? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ. Mehmet Akif ERSOY
İstiklal Harbi ve Yeni Devlet Açısından Önemi Çanakkale Zaferi, daha sonra Anadolu’da benzer bir varlık-yokluk mücadelesinin verildiği İstiklâl Harbi’nin muvaffakiyetle sonuçlanmasında ise moral güç vazifesi görmesi bakımından önemli bir yer edinmiştir. Hakim kanaate göre bu zafer, İstiklâl Harbi’nin ilk altın halkası olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda öne çıkan komutanların yıldızı burada parlamış; Anafartalar, Arıburnu ve Conkbayırı gibi mevkilerde verilen kahramanca mücadeleler İstiklâl Harbi’nin kazanılmasına bir tür porova teşkil edip, zemin hazırlamıştır.
İstiklal Harbi ve Yeni Devlet Açısından Önemi Tarihimizin en şanlı devleti, muhteşem bir finalle sahneden çekilirken yerini; son durum mevkiindeki Çanakkale’de yeni bir devlete bırakmıştır. Milletimiz, cihan devleti nihayete erse bile asla din ü devletsiz kalmayıp ebed müddet payidar olacağını; bağrında filizlendirdiği yeni devletin doğuşunu Çanakkale’de bütün dünyaya muştulamakla bir defa daha göstermiştir. Bin yıldan bu yana Anadolu’nun tek varisi olduğunu ve hürriyet ve istiklaline hayatı pahasına da olsa gölge düşürmeyeceğini cümle aleme tekrar ispat ve ilan etmiştir.
Ç anakkale Destanı Çanakkale Destanı: 1915-1916 yılları arasında, Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul'u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri ile Osmanlı ordusu arasında yapılmış bir bağımsızlık savaşıdır. 1. Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri Almanya'nın yanında yer alan Osmanlıyı etkisiz hale getirmek, Rusya'nın boğazlardan rahatça geçebilmesini sağlamak amacıyla İstanbul Ve Çanakkale boğazlarını ele geçirme planları yapıp, donanmalarını Çanakkale'ye sürmüşler fakat hiç hesap edemedikleri bir bozguna uğrayıp ağır bir yenilgi almışlardır.
Ç anakkale Destanı 1 Dünya Savaşının başlamasının akabinde Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında ittifak anlaşması imzalanmış, Alman donanmasına ait iki gemiye Osmanlı bayrağı çekilerek Rus limanları bombalanmıştır. Bunun üzerine Rusya İtilaf Devletleri ile birlikte hareket ederek Osmanlı'ya karşı savaş ilan etmiştir. Kısaca Osmanlı savaşa Almanya tarafından itilmiştir. Ardından İtilaf Devletleri Boğazlardan geçerek Rusya'ya askeri destek sağlamak amacıyla bir plan yaparak, 1915 yılının ilk günlerinde Çanakkale'ye ulaşmışlar ama hiç beklemedikleri bir biçimde saldırıya uğramışlardır.
Ç anakkale Destanı "Hasta adam" uyanmış, üstlerine bomba yağdırmaktadır. O gözlerinde küçülttükleri Osmanlı bir anda devleşmiş, tek yürek olmuş, üstlerine yağmur olmuş yağmıştır. Donanmasının büyük bölümünü zayi eden İtilaf Devletleri bu sefer karadan saldırmayı denemiş, bir çok cephede daha karaya ayak bile basamadan ruhlarını teslim etmişlerdir. İki taraf için en büyük kayıp Mayıs 1915 ayında yapılan Anzak çıkarması sırasında olmuştur. Hem Gelibolu yarım adası, hemde Çanakkale öyle etkin bir savunma yapmış ki, kendilerinden misli misli fazla orduları darmadağın etmişlerdir.
Ç anakkale Destanı Bu savaşın Türk tarihinde önemi ve yeri çok büyüktür. Tarih boyunca Türkler hep savaş veren hep mücadele eden bir millet olmuştur. Tam düşmanları artık bunlar iflas etti artık bu sefer yok edeceğiz diye kapımızı çaldıklarında hep kapı yüzlerine çarpmıştır. İşte Çanakkale'de bunların en önemlilerinden birisidir. Modern silahlarla donatılmış ordunun karşısında, ateş almaz tüfeklerle, patlamaz toplarla, yalın ayak, aç bir mide ile kazanılmış bir zaferdir Çanakkale. Mustafa Kemal gibi bir büyük insanın tarih sahnesine çıktığı, Seyit Onbaşının 230 okka gülle ile koca gemiyi sulara gömdüğü, Kurşunların havada çarpıştığı, Türk'ün kahramanlığının resmi bir vesika olduğu savaştır Çanakkale. O sene memleketteki liselerin ve üniversitelerin çoğu mezun verememiş çünkü hepsi savaşta şehit olmuşlardır. Toplam savaşta verilen şehit sayısı kesin olarak bilinmemekte fakat tahminlere göre 500.000'in üzerindedir. Mustafa Kemal Paşa'nın dediği gibi savaşmaya değil ölmeye gelmiş bir millet ve tamamen çıkar amaçlı işgale gelmiş bir ordu. Karşıdan bakıldığında garip ama sonucu tamamen gerçektir.
Ç anakkale Destanı Günümüzde Çanakkale bütün insanlar tarafından ziyaret edilen, Orada yaşanan dramı ve kahramanlık ruhunu hissetmek için o havası içe çekilen bir yerdir. Her santiminde bir şehit yatan, her zerresi şehit kanıyla sulanmış, şanlı bir yerdir Çanakkale. Görebildiğimiz her yerde onların yaşadıkları yazılmaktadır. En etkileyici olanlarından biriside günlük yemek listesidir. Şimdi yemek seçen, çöpe tonlarca gıda atanlara ibret belgesi olarak gösterilmesi gereken, yeni yetişen çocuklarımızın beyinlerine kazımamız gereken bir yemek listesi.
ÇANAKKALE KAHRAMANLARI 43. ncü Alay 1. ci P. Tb. 1 ÇANAKKALE KAHRAMANLARI 43.ncü Alay 1.ci P.Tb.1.ci Bölük 1915 YILI YEMEK LİSTESİ
Çanakkale Savaşındaki Yemek Menüsü Bu ülke için açlıkla ve sefaletle aynı zamanda silah yokluğunda nasıl zorluklarla bu savaşı almışlar.Şimdiki zamana, israflara bakınca utanıyor insan Çanakkale Savaşı sırasında askerlerin yemek listesi; 43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük, 1915 yılı yemek listesi;
15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok 15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yağlı buğday çorbası ve ekmek. 26 Haziran Sabah: Yok. Öğlen: Yok. Akşam: Üzüm hoşafı, ekmek.
18 Temmuz Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yarım ekmek 18 Temmuz Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yarım ekmek. 8 Ağustos Sabah: Yarım ekmek. Öğlen: Yok. Akşam: Şekersiz üzüm hoşafı, ekmek YOK
Bu savaştan Türk insanından sonra en çok zayiatı Avusturalyalı ve Yeni Zelandalı askerler vermiştir. Yaklaşık 25.000 askerini Çanakkale' bırakıp gitmişlerdir. Fakat Atatürk 1934 yılında yayınladığı mesajda; Ey kahraman askerler rahat uyuyunuz. Burada dost toprağındasınız. Diyerek iki ülke arasındaki dostluk ortamı oluşmasını sağlamış, ve her yıl gelip askerlerini anmalarını sağlamıştır. Hala her sene Anzakların torunları gelirler ve atalarını mezarları başında anarlar. Bu olay dünyaya Türklerin ne kadar üstün bir millet olduğunu göstermiş, Çanakkale'de hezimete uğrayan İtilaf Devletleri için ise askeri bir utanç, beceriksizlik ve Felaket sembolü olarak sayılmıştır.
La Louviere Yavuz Sultan Selim Camii Din Görevlisi VEHBİ AKŞİT La Louviere Yavuz Sultan Selim Camii Din Görevlisi www.vehbiaksit.net https://www.facebook.com/groups/canakkaledokumanlari/