DAVETİN GEREKLİLİĞİ ENFAL 24 Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resulüne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız. Müminler, münafıklar gibi davranmamaları konusunda uyarılmışlardı. Burada ise böyle yapmamanın çaresi sunulmaktadır. İki yüzlü davranışa karşı en etkili silah, Allah'a ve ahiret gününe duyulan inançtır
Eğer bir kimse her şeyi bilen -o gizli niyetleri, arzu ve istekleri, kalplerdeki gizli düşünceleri bile bilir- Allah'a hesap vereceğine ve en sonunda O'nun huzuruna döndürüleceğine samimiyetle inanırsa, böyle iki yüzlü bir davranışta bulunmamak için elinden geleni yapacaktır.
ENFAL25 Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah, (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. Toplumsal fitne" ile burada, sadece bireylerle sınırlı kalmayan ve aynı anda tüm toplumu saracak denli yaygın olan topluca işlenen kötülükler kastedilmektedir Böyle bir durumda sadece günahkarlar değil, o günahları işleyenler arasında bulunanlar da Allah'ın azabına uğrarlar. Bu, böyle kötülüklerle çevrilmiş bir hayata katlanmaları nedeniyledir.
Bu konuyu açıklığa kavuşturmak için, bir şehri sağlık koşulları açısından ele alalım. Eğer pislik bir kaç yerde yaygınsa, bu pisliğin kötü etkileri sadece o bölge veya bölgelerde görülecektir ve sadece evlerini ve kendilerini temiz tutmayanlar bu pisliğin kötü sonuçlarından etkileneceklerdir. Fakat eğer pislik tüm şehre yayılmışsa ve onu engelleyecek ve sağlıklı koşulları tekrar geri getirecek bir kimse olmazsa, o zaman hava, su ve toprak da kirlenecek ve tüm şehirde salgın bir hastalığa neden olacak denli zehirli olacaktır. Tabii ki bu, pisliği yayanlarla ondan kaçınanları birbirinden ayırmayacak ve o çevrede yaşayan tüm insanları etkileyecektir.
Aynı durum ahlaki çöküntü, bozukluk ve müstehcenlik için de söz konusudur. Eğer bu kötülükler bazı kimselerde varsa ve bu iyi insanlar tarafından kontrol altında tutuluyorsa, bunların kötü etkileri sadece onları işleyenlerle sınırlı kalacaktır. Diğer taraftan eğer toplumun vicdanı, kötüyü baskı altında tutamayacak denli zayıfsa ve günahkar, ahlaksız ve sapık insanlar kötülükleri açıktan işleyecek denli cesaret sahibi olabiliyolarsa, işte o zaman bu fitne bir ahlaksızlık salgını haline gelmiş demektir.
Böyle olduğundan da kendi iyiliklerini muhafaza eden ve yaygın kötülüklere karşı edilgen bir tavır gösterenler dahil, azaptan kurtulamazlar. Çünkü onlar bu salgın hastalığı durdurmak için hiçbir çaba göstermemişlerdir. Bu şekilde Allah Müslümanlara, Hz. Peygamber'in (s.a) gönderiliş amacı olan ve onun çağırdığı ideali oluşturan iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevinin önemini anlatmaktadır
Eğer bu idealin gerçekleşmesi ve kötülüklerin yok edilmesi için samimiyetle çaba harcamazsanız, içinizden bu kötülükleri işleyen, onları yayan veya bireysel olarak bu kötülüklerden uzak bir hayat yaşayanlar arasında hiç bir ayırım gözetilmeksizin hepinizin azaba uğramasına neden olacak bir fitne salgını çıkacaktır.
ARAF164 Onlardan bir topluluk: "Allah'ın kendilerini yıkıma uğratmak veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediğinde "Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye" dediler. 165 Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, biz de kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulme sapanları yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azab ile yakalayıverdik
Bu husus, söz konusu şehirde üç çeşit insan olduğunu gösterir: Birinciler, ilâhî kanun ve düzenlemelere açıkça ve küstahça karşı gelenlerden oluşan grup. Bunları, ilâhî kanunlara bizzat karşı gelmeyen, fakat dinî değerlere karşı gösterilen yıkıcı hakaretlere sessiz kalan ve birinci gruba nasihat edenlere de "o kanun tanımazlara herhangi bir nasihatte bulunmanın hiçbir yararı yoktur" diyen insanlar izlemekte.
Son grup ise, son derece cesaret ve vakar ile şereflenmiş ve ilâhî kanuna açıkça karşı gelmeye hiçbir müsamaha gösteremeyen yukarıdaki iki grubun dışında kalan diğer insanlardır Bunlar, o kanuna aykırı hareket edenleri belki doğru yola yeniden dönerler diye, veya en azından bu zalimleri uyarmak konusunda üzerlerine düşeni yaptıklarını, Rableri katında gösterebilecekleri bir amelleri olsun diye, onları iyilik yapmaya ve kötü işlerden uzak durmaya çağırırlar.
Ve, Allah'ın korkunç belası o şehre geldiğinde bu cezadan kurtarılmış olanlar sadece bu son gruba mensup olanlardı. Demek ki, bir kimse sadece Allah'ın şeriatına karşı gelmemek ve pasif kalmakla kurtulamaz aksine fazileti hakim kılmak ve fenalığı ortadan kaldırmak için bütün gücünü bizzat ortaya koymalıdır.
Yapabilme ve engel olabilme durumunda olmalarına rağmen, gözleri önünde açıkça işlenen günahlara göz yumdukları ve bunlara hiçbir hoşnutsuzluk tepkisi göstermedikleri sürece, günahkârların günahı yüzünden Allah bütün bir toplumu cezalandırır. İnsan topluluğu böyle bir duruma düştüğü zaman Allah, suçlularla beraber bunlara göz yumarak, müsamaha gösterenleri de aynı muameleye tabi tutar."
MAİDE79- Onlar, işledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Onların yapmakta oldukları gerçekten ne kötü bir şeydi! 1- Münkerden Sakındırmanın Gereği: Yüce Allah'ın: "Onlar... birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı." Yani, biri ötekini kötülükten vazgeçirmeye gayret etmezdi. "Onların yapmakta oldukları gerçekten ne kötü bir şeydi" buyruğu da kötülükten sakındırmayı terk ettiklerinden dolayı bir yergidir. Onlardan sonra gelenler de onlar gibi davranacak olurlarsa, aynı şekilde yerilirler.
Ebu Dâvud Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ra-sulullah (sav) buyurdu ki: "İsrail oğullarının ilk eksikliği şöyle başlamıştı. Onlardan birileri (münker işleyen) birisini ilk gördüğünde ona: Ey filan, Allah'tan kork ve yapmakta olduğun şu işi terket. Çünkü bu işi yapmak senin için helal değildir der, fakat ertesi günü onunla karşılaşır, ancak bu durumu, onunla birlikte oturup yiyip içmesine engel teşkil etmezdi. Onlar bu işi yapınca, Allah da onların kalplerini birbirine çarptı
Daha sonra Hz, Peygamber: "İsrail oğullarından kâfir olanlar Davud'un ve Meryem oğul İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan etmeleri ve haddi aşmalarından dolayı İdi." (el-Maide, 5/78) buyruğundan itibaren: "Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir" (el-Maide, 5/Sl) âyetine kadar olan bölümleri okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim kî hayır (böyle olmaz), ya iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, zalimin elini tutarak onun hakkın dışına çıkmasına fırsat vermez, yalnızca hak işlemeye mecbur edersiniz, yahut da Allah sizin de kalplerinizi birbirine çarpar ve onları lanetlediği gibi sizi de lanetler." Bu hadisi Tirmizî de rivayet etmiştir.
2- Münkerden Alıkoymanın Hükmü: İbn Atiyye der ki: Gücü yeten, kendisine ve Müslümanlara zarar gelmeyeceğinden emin olan kimse için kötülüğü sakındırmanın (nehy anil münker yapmanın) farz olduğu hususunda icma gerçekleşmiştir. Şayet bir kötülük gelmesinden korkacak olursa, kalbiyle ona karşı çıkar ve o münker işleyen kimseden uzak kalır, onunla birlikte oturup kalkmaz. İleri derecedeki ilim sahibi kimseler de şöyle demiştir: Kötülükten alıkoyan kimsenin hiçbir masiyet işlemeyen bir kimse olması şartı yoktur. Aksine, isyankâr kimseler de birbirlerini kötülükten alıkoymaya çalışmalıdırlar.
Kimi usul alimleri de: Birbirleriyle kadeh tokuşturanların da bu işten vazgeçirmeye çalışmaları bir farzdır, der bu âyet-i kerimeyi delil göstererek şunu söylerler: Çünkü yüce Allah'ın: "Onlar işledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı" buyruğu, bu işi işlemekte ortak olmalarını ve birbirlerini bu kötülükten vazgeçirmeyi terkleri dolayısıyla yerilmiş olmalarını gerektirmektedir. Yine âyet-i kerimede, günahkârlarla oturup kalkmanın yasaklığına ve onları terk edip onlardan uzaklaşmanın emredildiğine delil vardır.
Yüce Allah bunu, Yahudilerin yaptıklarını reddeden bir üslup İle indirdiği şu buyruğunda daha da pekiştirmektedir: "Onlardan birçok kimsenin kâfirleri veli edindiklerini görürsün." HUD117. Rabbin, o ülkeleri ahalisi ıslâh edip dururlarken zulümle onları helak edecek değildi. Yani şanı yüce Allah, herhangi bir kavmi ona bir fesad da ilave etmedikleri sürece yalnızca küfür sebebiyle helak etmez.
Nitekim Şuayb kavmini Ölçü ve tartıları eksik yapmaları, Lût kavmini livatayı işlemeleri sebebiyle helak etmiştir. Bu da şuna delildir: Masiyetler dünya hayatında şirkten daha çok kökten imha edilme azabına yaklaştırıcıdır. Tirmizî'nin, Sahih'inde Ebu Bekr es-Siddık (r.a)dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasûlullah (sav)ı şöyle buyururken dinledim: "Şüphesiz ki insanlar zalimi görüp de ellerini alıkoymayacak olurlarsa, aradan fazla zaman geçmeden Allah kendi nezdinden göndereceği bîr azap ile hepsini azablan-dırır
Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Rabbin herhangi bir ülke ahalisini kendileri Müslüman iken, zulüm ile helak etmez. Çünkü helak edecek olursa bu onlar için bir zulüm ve haklarını eksiltmek olur. Yani yüce Allah hiçbir kavmi ileri sürebilecekleri mazeretleri ortadan kaldırmadan ve uyarmadan helak etmez. musab