UŞAK EĞİTİM FAKÜLTESİ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ REHBERLİK “PARÇALANMIŞ AİLE” Öğretim Üyesi Yard.Doç.Dr. Mehmet AKSÜT Hazırlayan Atilla KARA 000411038 -4/C
PARÇALANMIŞ AİLE NEDİR? Ölüm, boşanma, ayrı yaşama gibi nedenlerle karı ve kocadan birinin yada her ikisinin bulunmadığı aile tipidir. Büyük kent merkezlerinde az da olsa sosyo-patolojik gelişmelerin doğurduğu çözülen aile . Bu aile tipi dul eş ve çocukları içine alan bir aile modelidir
AİLENİN PARÇALANMA SEBEPLERİ Ölüm: Karı ya da kocanın birinin kaybedilmesi ailede yerinin doldurulması mümkün olmayan bir boşluk bırakır. Boşanma: eşlerin herhangi bir nedenle birbirlerinden ayrılması. Geçici ve Sürekli Ayrılık:İş nedeniyle kocanın il veya yurt dışına gitmesi, eşlerden birinin işlediği suç nedeniyle cezaevine girmesi, kocanın askere gitmesi gibi.
PARÇALANMIŞ AİLEDE ÇOCUK Ailenin parçalanmış olması suçlulukta önemli bir faktördür. Ailenin parçalanması ile aile içinde otorite boşluğu oluşmakta, ailenin çocuk üzerindeki kontrolü ya çok azalmakta yada çok artmaktadır. Genellikle çocuklar ölüm ve geçici ayrılıkları daha az sarsıntıyla atlatmakta, ancak boşanmaya daha büyük tepkiler göstermektedirler.
PARÇALANMIŞ AİLEDE GENÇ Ailenin ölüm ve boşanma sonucunda parçalanması, gençlerin benlik, kişilik ve kimlik gelişimlerini çok derinden etkilemektedir. Kendini sahipsiz, değersiz, başıboş, bir amacı ve ideali olmayan biri olarak gören gençler, özellikle kaçakçılık ve terör gibi organize suç örgütleri için bir potansiyel niteliği taşımaktadırlar.
PARÇALANMIŞ AİLENİN TOPLUM ÜZERİNE ETKİSİ Türkiye’nin Aile Tipleri Yüzde Dağılımı( 1968-1998 ) Aile tipi 1968 1973 1978 1983 1988 1993 1998 Çekirdek aile 59,7 59 57,6 67,6 67,4 67,2 67,5 Geniş aile 32,1 32,4 31,9 27,9 22,0 21,6 20,8 Parçalanmış aile 8,3 8,6 10,5 10,6 11,2 11,7
Yasama şartları insanları zorladıkça, yıpranmaya açık hale gelen ilk hedef aile kurumu oluyor. Geleneksel aile yapısının iç dayanışması güçlü idi. Bu yüzden aile, dışarıdan gelen baskılara karsı önemli bir dirence sahipti. Sanayileşme ve onun yanında gelişen, kırsaldan şehre göç, aileyi daha korumasız hale getirdi. Geleneksel ve geniş aile yapıları, anne-baba ve çocuklardan ibaret çekirdek aileye dönüştü. Geleneksel aile bu şekilde bölünürken, yeni, dar aile modeli ortaya çıkabiliyordu. Ne yazık ki, bu dönüşüm süreci burada da kalmadı. Dar ailenin fertleri de kendi kişisel hayatlarını yasamaya yönelince, çekirdek aile parçalanma ve dağılmaya maruz kaldı. Hatta batılı yasama tarzı, evlilik dişi beraberlikleri özendirdiğinden, aile kavramı sahipsizliğe terk edildi. Böylece çocuktan kaçınan bencil anlayış, batıda örnekleri görülen “yaslı toplum”ların oluşmasına sebep oldu. Bugün bu toplumlar, açıktan ifade etmeseler de gelecek endişesini derinden derine duyar hale gelmiştir. Ne ki, bu olumsuz sonuca karsı kendi içinde rasyonel ve gerçekçi çözümler aranacağı yerde, çözüm olarak üçüncü dünya ülkelerinin nüfus artısına engel olmak isteyen arayışlara sapmaktadırlar.
SONUÇ Öncelikle inançların aile konusunda yapıcı ve düzenleyici özelliğinden olabildiğince faydalanmamız gerekiyor. Değer ve kutsal kavramları asinmiş zihinlerin bu konudaki duyarsızlığı bizim için ölçü değildir. Milletimizin tarih boyunca her türlü istikrar ve dengesini koruya gelmiş inanç değerlerini, irtica ile özdeşleştirme saplantısına takılanlar, değil aileyi kendilerini bile koruma sansına sahip olmayan bahtsızlardır. Toplumun ve ailenin geleceğini, saplantısına mağlup çevrelerin keyfi tutumlarına terk edemeyiz. Bir imparatorluğu altı yüzyıl ayakta tutan amillerin basında aile vardı. Eğer gerçekten devleti ayakta tutmak, korumak ve kollamak iddiasında ciddi isek, sağlam bir aile yapısına olan inancı güçlendirmek zorundayız. Zira, güçlü ve sağlıklı topluma, güçlü aile şuuru ile varılabilir.