İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN KAVRAM VE KURALLARININ GELİŞİMİ
Dersin Amacı İş sağlığı ve güvenliğinin dünyadaki ve ülkemizdeki tarihsel gelişimi ve bugünkü İSG uygulama ilkeleri hakkında bilgi sahibi olmak ve İSG uygulama ilkelerini öğrenmek.
İSG’nin Dünya’daki Tarihsel Gelişimi İş sağlığı ve güvenliğinin tarihsel gelişimini anlamak için, işçi – işveren (çalışan – çalıştıran) ilişkisinin tarihsel gelişimini incelemek gerekmektedir. Çalışan – çalıştıran ilişkisi aslında insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlunun ihtiyacından fazlasını üretmesi sonucu yarattığı bu artık değerin, diğer ihtiyaçlarını karşılamada kolaylık sağladığını fark etmesi ile fazladan üretim yapması için yanına bir yardımcı alması fikrini doğurmuştur. Bu düşünce tarzı, aslında ilk işçi – işveren (çalışan – çalıştıran) ilişkisinin temelini atmıştır.
Madenciliğin başlaması ve iş sağlığı sorunları başlamıştır Imhotep, MÖ 2780 mimar-mühendis, hekim ve rahip, Mısır «kazalarda ölenler ve bel incinmeleri» Hipokrat, MÖ 377-460,Yunan «On Air, Waters and Places» hastalıklar ve çevrenin önemi, kurşun zehirlenmesini belirtileri
Sokrates, M.Ö. 469-399, Yunan «el işi yapmak onursuzluktur» Platon, M.Ö. 428-348 «zanaatkarların çalışma koşullarından kaynaklanan sağlık sorunları» Aristo, M.Ö. 384-322 «Gladyatörlerin beslenmeleri» Pliny, M.Ö. 79-23 «tozlu işyerlerinde çalışanlarda öksürük, nefes darlığı»
Juvenal, M.S. 60-140 «Ayakta durarak çalışanlarda varis, demircilerde göz sorunları» Galen, M.S. 130-201 «madenciler, kimyacılar, terziler, balıkçılar, çiftçiler, metalurji alanında, dericilikte ve imalat işlerinde tanımlanmış çeşitli hastalıklar» ancak köle ve esirler… Madenciliğin önem kazanması «beceri gerektiren» bir iş haline gelmesi ile çalışanların önemsenmeye başlamıştır
Paracelsus, 1493-1541, toksikolog ilk iş hekimliği kitabı «De Morbis Metallicis» «On Miners’ Sickness and Other Minners’ Disease», Madenlerin eritilmesinde açığa çıkan civa ve sağlık sorunları Agricola, 1494-1555, mineralog Bohemia’da hekim, «De Re Metallica» «madencilerde ortaya çıkan hastalıkları tanımlamış, bunlara karşı korunma önlemlerini anlatmış, toza karşı maden ocağının havalandırılmasından, iş kazalarından ve korunma yöntemleri» ve «radon ve akciğer kanseri ilişkisi»
Dr Bernardino Ramazzini, 1633-1714 İş sağlığının babası, epidemiyolog «De Morbis Artificum Diatriba» Çalışanlardaki sağlık sorunlarını sistematik bir yaklaşımla ele almış Hekimlere hastalarının mesleklerini ve eski işlerini sorarak «ayrıntılı meslek öyküsü» alınmasını öğütlemiş Hekimlere «tarçın kokulu muayenelerinden çıkıp işyerlerini dolaşmalarını ve işçişerin çalışma koşullarını görmelerini» istemiştir Lağım çukuru açan bir işçiyi anlatmış Yeterli havalandırmayı, uzun çalışma saatlerinin kısaltılmasını, dinlenmeyi, çalışma koşullarının iiyileştirilmesini önermiştir
«baca temizleyicilerde scrotum kanseri» 1932, ilk kimyasal kanserojen Dr Percival Pott, 1775 «baca temizleyicilerde scrotum kanseri» 1932, ilk kimyasal kanserojen «1,2 dibenz antrasen»
Ancak, gerçek ve çağdaş anlamda işçi – işveren ilişkisi Avrupada gelişen sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkmıştır. Fransız devrimi ile gelişen insan haklarının olabildiğince korunması fikri, sözleşme yapma özgürlüğünün de sonuna kadar korunup kollanması sonucunu doğurmuştur. Bu fikir işçi ile işveren arasındaki akdin sadece işveren hak menfaatlerinin korunması şekline dönüşmüştür.
Bu siyasi ve ekonomik akım, o kadar abartılmış ki, işçilerin haklarını savunma ve sendikal örgüt kurma konusundaki tüm talep ve girişimleri kanun dışı saymış ve yasaklamıştır. Bu durum işçilerin sosyal ve ekonomik haklarını savunamamalarının ötesinde, özellikle kadın ve çocuklardan başlamak üzere işçilerin çok kötü koşullarda çalıştırılması sonucunu doğurmuştur. Kadınların ve çocukların sağlıklarının bozulması ve bir çoğunun hayatını kaybetmesi, uygulanan politikaların yanlışlığını ortaya koyunca, işçilerin sosyal ve ekonomik haklardan önce sağlık ve güvenlik koşullarının iyileştirilmesi yönündeki taleplerinin ve örgütlenmelerinin haklılığı anlaşılmıştır.
Bu aşamadan sonra, Avrupada bir çok ülkede çalışanların sosyo–ekonomik haklarından önce sağlık ve güvenliklerinin korunması yönünde yasal düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Bu gelişmeler başta Avrupa olmak üzere sanayi devrimi ile çağın gelişmelerini yakalayan ülkelerde iş sağlığı ve güvenliğinin temelini oluşturmaktadır.
Sendikal gelişmenin de önünü açan bu durum, sendikaların ücret sendikacılığından önce, çalışanlarının sağlık ve iş güvenliğini ön planda tutan bir anlayışı benimsemelerini sağlamıştır. Temel hak ve hürriyetlerin, çalışanın sağlıklı yaşama hakkını da kapsadığı ve bundan asla ödün verilmemesi gerektiği görüşü giderek yaygınlaşmış ve kökleşmiştir.
Sanayi devrimi yaşayarak bu günlere ulaşan batı toplumlarının kendi çalışanları için sıkı sıkıya sarıldıkları bu görüşü, günümüzde ayni samimiyetle üçüncü dünya ülkeleri için de arzu ettiklerini ve uyguladıklarını söylemek zordur.
İSG’nin Türkiye’deki Tarihsel Gelişimi Tüm Avrupa’da sanayi devrimi ve onun olumlu ya da olumsuz sonuçları olanca hızı ile yaşanırken, çağa ve çağın gelişmelerine ayak uyduramamış olan Osmanlı İmparatorluğu, savaşlar ve iç sorunlar nedeniyle sanayi devrimini yaşayamamış, tarıma, basit el sanatlarına ve yabancıların kontrolünde olan ticarete dayalı ekonomisi ile tüm bu gelişmelerin dışında kalmıştır. Osmanlı’nın son zamanlarında sanayileşme adına göze batan tek faaliyet madencilik alanında görülmüş, özellikle kömür ocakları başta olmak üzere maden işletmelerinde, sanayi devriminin başında tüm Avrupa’da görülen kötü çalışma koşulları ve çalışanların haklarının kısıtlanması uygulamaları yaşanmıştır.
Çalışanların haklarının kısıtlanması, doğal olarak kötü çalışma koşullarının yaygınlaşması ve ciddi sağlık sorunlarının yaşanması sonucunu getirmiştir. Bu durum Osmanlı devletinde de dikkat çekici hal almaya başlayınca, önceleri çalışanların itirazlarını ve direnişlerini yasaklayan yasal uygulamaların yerini daha iyi çalışma koşullarını temin etmeyi amaçlayan yasal düzenlemeler almıştır.
Osmanlı devletinin son dönemlerinde maden işletmeciliği ile sınırlı olan sanayi hareketleri beraberinde son derece cılız hukuki uygulamalar oluşturmuştur. Sanayileşme hamlesinin esas görüldüğü dönem, Cumhuriyet dönemidir. Cumhuriyet döneminde kaybedilen zamanı telafi edercesine atılım yapılmasına karşın, itiraf etmek gerekir ki, çalışma yasalarında ayni atılım ve gelişme yaşanmamıştır.
Hatta cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı’nın son dönemlerinde görülen yasaklayıcı düşüncenin devam ettiği gözlenmektedir. 1924 Anayasasında çalışanlara sendika kurma hakkı tanınmasına rağmen, bu hakkın daha sonra çıkarılan kanunlarla yasaklandığı görülmektedir. 1925 yılında yürürlüğe girmiş olan takrir-i sükun kanunu, 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu ve 1936 yılında yürürlüğe girmiş olan 3008 sayılı İş Kanunu bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Çalışma hayatındaki bu yasaklayıcı hükümler, doğal olarak sanayileşmenin kaçınılmaz bir sonucu olan iş sağlığı ve güvenliği sorunlarını da gözden kaçırmıştır. Uzun yıllar boyunca İş Yasaları içinde bir madde ile ele alınan iş sağlığı ve güvenliği sorunlarına ilişkin ilk ciddi adımlar 1960 ve 1970’li yıllarda atılmıştır. 25.08.1971 tarihinde yürürlüğe giren 1475 sayılı İş Yasasında 73. maddesinden başlamak üzere 82. maddesine kadar yer alan maddelerinde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin temel hükümler ortaya konulmuştur.
1475 sayılı yasa ile birlikte, başta İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü olmak üzere pek çok tüzük ve yönetmelik bu dönemde çıkarılmıştır. Bu dönemdeki atılım ne yazık ki yasal ve hukuki boyutla sınırlı kalmış, mevzuatın getirdiği yenilikler işverenler nezdinde güncel hale getirilememiş, çoğu kez devletin zorlamaya dayanan aşırı talepleri olarak değerlendirilmiştir.
Bu durum, iş sağlığı ve güvenliğinin ceza ve yaptırımlar yoluyla sağlanacak bir kavram olmadığını, değişen ve gelişen dünyanın dayattığı talep ve ihtiyaçların gerçek yaptırım gücünü oluşturduğu göstermiştir.