MOTOR GELİŞİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
FETAL DÖNEM (3. Aydan Doğuma Kadar Olan Dönem)
Advertisements

BEBEKLER Giriş.
EĞİTİM PSİKOLOJİSİ EĞİTİM PSİKOLOJİSİ.
ANA BABA VE ERGENLİK.
GELİŞİME ETKİ EDEN FAKTÖRLER
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ
KİMLİK GELİŞİMİ VE KENDİNİ KABUL
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ÖNEMİ
GEBE KALMADAN ÖNCE YAPILMASI GEREKENLER
KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ
DOĞUM ÖNCESİ GELİŞİMİ OLUMSUZ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
PSİKOMOTOR GELİŞİM Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR.
Iyot yetersizliği hastalıkları.
HİPERTANSİYON NEDİR Kenan KARAKAŞLI Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Mediko Sosyal Merkezi Sağlık Slayt Arşivi:
KALITSAL HASTALIKLAR İBRAHİM AKDAĞ 8 / A 54.
GÜVENLİ ANNELİK.
MUSTAFA ABAK Özel Eğitim Öğretmeni
Gelişime Giriş.
HİPERTANSİYON VE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
GELİŞİM PSİKOLOJİSİ.
MALNÜTRİSYON Dr. Tülay Erkan.
Tutum Kişinin herhangi bir olaya ve kişiye karşı olan tutumu onun kişiliği doğrultusunda gerçekleşir. Genellikle ev dışındaki ortamlarda yaşıtları tarafından.
Kişilik Gelişimi.
Motor Gelişim.
ZiHiNSEL ENGELiLi ÇOCUKLARIN ÖZELLiKLERi
ZİHİNSEL ENGELLİĞİN NEDENLERİ
PSİKOLOJİ EĞİTİM.
ERGENLİK DÖNEMİNDE RİSKLER ve SORUNLAR
Erken Çocukluk Döneminde
ZİHİN ENGELLİ ÇOCUKLARIN MOTOR GELİŞİM ÖZELLİKLERİ
DİABET (ŞEKER HASTALIĞI)
Miadından Önce ve Sonra Doğan Bebekler
BÖLÜM 3 DOĞUM ÖNCESİ GELİŞİM. BÖLÜM 3 DOĞUM ÖNCESİ GELİŞİM.
BÖLÜM 11 ORTA ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE FİZİKSEL GELİŞİM.
Otizmin nedenleri, belirtileri ve tanılama
MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİNİN SAĞLIĞINI GELİŞTİRME PROGRAMI
DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI
3.2 ADIM:HAYATA SAĞLIKLI BAŞLAMA
BİREYİN GELİŞMESİ Yrd. Doç. Dr. İhsan SARI
DOWN SENDROMLU ÇOCUKLAR NASIL GELİŞİR ?
İşitme engelliler.
ZARARLI ALIŞKANLIKLAR ve BAĞIMLILIK YARATN MADDELER
GEBELİK VE LOHUSALIK.
GÖRME TARAMA GKD ANNE SÜTÜ.
HAREKET ve FONKSİYON GELİŞİMİ
GELİŞİMİN KRİTİK DÖNEMLERİ ve
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE GELİŞİM
DOĞUM ÖNCESİ BAKIMIN ÖNEMİ
Çocuklukta Fiziksel Gelişim
KADIN SAĞLIĞI İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,
Yrd. Doç. DR. Tülay KUZLU AYYILDIZ ERGENLİK DÖNEMİ SAĞLIK SORUNLARI
Yrd. Doç. Dr. Tülay KUZLU AYYILDIZ
Erken çocukluk döneminde fen ve matematiğin önemi
Zeka Gerilikleri.
KALITIM VE KALITSAL HASTALIKLAR
ANA BABA VE ERGENLİK.
ERGENLİK.
GENETİK HASTALIKLAR Yrd. Doç. Dr.Tülay AYYILDIZ.
ERGENLİK.
ERGENLİK DÖNEMİ ANNE-BABA SORUMLULUKLARI
ANNE KARNINDA BEBEĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER. BESLENME PROGRAMI TOKSİNLER ALKOL VE SİGARA STRES AŞIRI KİLOLAR VE HASTALIKLAR KAFEİN MİKTARI İLAÇ KULLANIMI.
 DOĞUMSAL (KONJENITAL) KALP HASTALIKLARI TANIMI  Doğumsal kalp hastalıkları, gebeliğin erken dönemlerinde, bebeğin kalbinin herhangi bir bölümünde,
II.BÖLÜM GELİŞİM İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR. Kazanımlar Bu üniteyi tamamladığınızda aşağıdaki hedeflere ulaşmanız beklenmektedir: Gelişimle ilişkili olan.
PSİKOMOTOR GELİŞİM Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR. Kavramlar Gelişme : Organizmanın, büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşimiyle sürekli olarak ilerleme.
GELİŞİMİN İLKELERİ ÖĞR.GÖR.CEM SAMUT.
GELİŞİM DÖNEMLERİ İÇİNDE RUH SAĞLIĞI İLKELERİ
Spor hareketleri dönemi
GELİŞİM.
CİNSİYET TAHMİN Cinsiyet belirleme için son yıllarda ortaya sıkça iddialar atılmaktadır. Kimi kadın, Çin takvimi ile hamile kalmak ve bebeğinin cinsiyetini.
Sunum transkripti:

MOTOR GELİŞİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER ÖĞR.GÖR.CEM SAMUT

Gelişim, çevresel ve kalıtsal etmenler tarafından yaşamın üç dönemin­de de etkilenebilmektedir. Doğum öncesinde sağlıklı olarak gelişen bebeğin, doğum sürecinde oksijensiz kalma ya da doğum sonrası kaza ve zehirlenme­ler sonucu gelişim süreci bozulabilir.

DOĞUM ÖNCESİ ETMENLER GEBELİKTE BESLENME Gebelik öncesi beslenme biçiminin gebelik süresindeki beslenmeden daha önemli olduğunu gösteren yayınlar vardır. Gelişmiş ülkelerde genellik­le diyet uygun ve yeterlidir, Bu nedenle gebelikte diyete ek besinler eklen­mesi fetal büyümeyi değiştirmez. Buna karşın zayıf ve malnütrisyonlu kadınların gebelikte daha iyi bes­lenmeleri ve yüksek kalori almaları ile fetüsün büyümesinin etkilendiği gös­terilmiştir.

Hem hayvan hem de insan araştırmaları, kötü beslenmenin birçok or­ganın hücrelerinin ilk kez bölündüğü ve sayısının arttığı embriyo evresi sıra­sında ortaya çıktığı durumlarda, bir ya da daha fazla organın büyümesini geriye dönülmez biçimde geciktirebileceğini ortaya koymaktadır. Fetal dö­nemdeki kötü beslenme de büyümeyi yavaşlatmakta, ancak beslenme daha sonra uygun hale geldiğinde bu etki düzeltilebilmektedir. Hayvan araştırmaları, beyin gelişimi açısından kritik dönemde sınırlı proteinle beslenen gebe bir dişinin, önemli derecede azalmış beyin hücrele­rine sahip yavru dünyaya getirdiklerini ortaya koymaktadır. Böyle bir du­rum, geri dönülmez bir hasar olarak çocuğun tüm yaşamını etkilemektedir. Araştırmalar, doğum öncesi beslenmenin, genlerin kopyalama ve hücre bö­lünmesi sırasındaki çalışmasını da etkileyebileceğini göstermektedir.

GEBELİKTE KULLANILAN İLAÇLAR İlaçların çocuk üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu şu faktörlere bağlıdır; İlacın dozajı İlacı kullanma süresi Fetüsün kalıtsal eğilimi İlacın gebeliğin hangi döneminde alındığı İlacın etkisini artıracak diğer maddelerin varlığı Bu faktörlerin karşılıklı etkileşimi

İLAÇLAR Talidomit adlı ilaç, yetişkinleri hafif olarak yatıştırmakta ancak bir embriyo üzerinde üst ekstremite malformasyonları, böbrek, göz, kulak ano­malileri gibi yıkıcı etkiler yapabilmektedir. Anestezi ilaçları, plesantayı hızla geçmekte ve embriyo veya fetüste uzun süre kalmaktadırlar. Yüksek düşük riski ve doğum kusurlarına neden olduğu ileri sürülmektedir. Eroin gibi narkotikler, doğum öncesi bü­yüme gecikmesine ve doğum sırasındaki komplikasyonların artmasına neden olmaktadırlar.

ALKOL Gebelikte fazla alkol kullanımı, bebeklerde zihinsel, fiziksel ve davra­nış anomalilerine neden olmaktadır. Buna “Fetal Alkol Sendromu” den­mektedir. Bu sendrom alkolik kadınların % 30- 40’ının çocuklarında görülmektedir. Bu çocuklarda neonatal (doğumdan sonraki ilk 15 günlük dönem) dönemde uyanlara normal yanıt eksikliği, titremeler ve emme bozukluğu gözlenir. Gebe kadınlarda alkol için güvenli bir eşik düzey bilinmemektedir. Bu nedenle çoğu bilim adamı gebelik süre­since alkol kullanımının tamamen yasaklanması görüşündedir.

Doğum öncesi ve sonrası büyüme yetersizlikleri Alkol kullanımından ciddi biçimde etkilenen bebeklerde şu belirtiler görülmektedir; Doğum öncesi ve sonrası büyüme yetersizlikleri Yüzde düzensizlikler, küçük baş, kalp, eklem, kol ve bacak kusurları Zihinsel gerilik Alkol plesentayı hızla geçerek fetüste anneden daha uzun süre kal­makta, kalp- damar ve merkezi sinir sistemi bozukluklarına neden olmaktadır.

GEBELİKTE GEÇİRİLEN ENFEKSİYON HASTALIKLARI U.S.A’da 1964-1965 yıllarında salgın olan kızamıkçık (rubella) dan sonra, bebeklerin çoğu sağır, kör, zihinsel engelli ya da kalp bozukluklarıyla doğmuştur. Frengi (sphilys), zihinsel gerilik, katarakt, kalp kusurları, sağırlık, ya­rık damak, yarık dudak, spina bifİda, hidrosefali ve fetüs ölümlerine neden olmaktadır. Frengi, sekizinci haftaya kadar fetüse geçmemekte bu nedenle, gebeliğin başında yapılan tedavi bebeğe zarar vermemektedir. Şeker hastası olan annelerin, düşük yapma, doğum öncesi ve doğum sonrası riskinin fazla olduğu bilinmektedir.

GEBELİK TOKSEMİSİ Gebeliğin hem ikinci (3-6 ay) hem de üçüncü trimestrinde (6-9 ay) gö­rülebilir. İki türü vardır.

Preeklampsi; Hastada kan basıncının yükselmesi, ayak ve ayak bilek­lerinde, göz kapaklarında ödem, idrarda hyalen silendir(asit protein) görülmesi hastalığın belirtileridir. Bulanık görme, kulaklarda uğultu, çınlama, baş ağrısı, şiddetli bulantı ve kusma hastanın başlıca yakınmaları arasındadır. Bedende su ve tuz tutulması nedeniyle, hastanın beden ağırlığı normalden çok fazladır. Hasta hemen sessiz, az ışıklı bir odada yatak istirahatine alınmalı ve tansi­yon düşürücü ilaçlar verilmelidir. Tedavinin yeterli olmadığı durumlarda plesentanın ayrılması sonucu fetüs ölür.

Eklampsi; Preeklampsideki belirtilerin yanında ayrıca konvülsiyonlar görülür. Fetüs ölebilir. Hasta kesinlikle hastaneye yatırılmalıdır. Gerekirse anneyi kurtarmak için sezeryan ile doğum yaptırılır. Hastanın protein kaybı­nı önlemek için yüksek proteinli diyet uygulanmalıdır.

KAN UYUŞMAZLIĞI Anne Rh (-), baba Rh (+) ise, fetüsün kanı Rh (+) olabilmektedir. Normal olarak annenin kanı ve fetüsün kanı birbirine karışmamakta ancak kılcal damarlardaki küçük çatlaklar karışmaya yol açabilmektedirler. Anne­nin kanı, Rh (+) faktörü yabanci bir madde gibi algılayarak yok etmek için antikorlar üretmekte, antikorlar plasentadan geçince fetüse kan taşınmasında çok önemli olan kırmızı kan hücrelerine saldırmaktadırlar. Hemoliz çok yüksek olursa fetüs ölebilir ya da anemi (kan­sızlık), şiddetli sarılık ve ödem meydana gelebilmektedir.

ABO kan uyuşmazlığında ise,anne 0 grubu, bebek ise A veya B grubu kan taşımaktadır. Doğumdan hemen sonra, bebeğe, 0 grubu Rh (-) kan transfüzyonu yapılmalıdır. Henüz anlaşılamayan nedenlerle kan uyuşmazlığı her zaman böyle kö­tü sonuçlar vermemektedir. Annenin bedeni antikorları yavaş ürettiği için, ilk gebelikte tehlike çoğu zaman ortaya çıkmamakta, ancak sonraki gebelik­lerde tehlike yaratabilmektedir. Önlem olarak, gebelik öncesi anne ve baba­nın kan testleri, antikorların üretimini engelleyen iğneler ve fetüsün tehlike­de olduğu durumlarda doğum öncesinde kanın değiştirilmesi önerilmektedir.

ANNENİN DUYGUSAL DURUMU Anne ile fetüsün sinir sistemleri bağlantılı değilse de, annenin duygu­larının fetüsü etkilediği düşünülmektedir. Anne kaygı yaşadığında kan dola­şımına çeşitli maddeler salgılanmaktadır. Bu maddeler plasentadan geçerek fetüse ulaşmaktadır. Sonuçta fetüsün aynı duyguları hissedip hissetmediği bilinmemektedir. Ancak gebelik sırasında uzun süreli stres durumlarının bebekte düşük doğum ağırlığı, sinirlilik ve sindirim sorunlarına neden oldu­ğu bilinmektedir.

ANNENİN YAŞI Annenin yaşı, döllenmeyi, embriyonun oluşumunu, fetal büyüme ve gelişimi, doğum zamanını ve çocuğun bakımını etkiler. 20 yaşın altında ve 35 yaşın üzerinde gebe kalanlarda düşük, ölü do­ğum, doğum kusurları, gebelik ve doğum sırasındaki sorunların yüzdesi biraz daha yüksektir. 40 yaşın üzerinde ilk do­ğum söz konusu ise, tehlike daha da büyüktür. Pelvik yapılarının elastikiyeti bozulur. İleri yaşlar kadar erken yaşlar da embriyonun oluşumunu ve çocu­ğun gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Doğum güçlükleri ve kromo­zom anomalileri riski artar. Erken yaşın olumsuz etkisi, ergen kızların üretim sistemlerinin yeterince gelişmemiş olmasından ve yoğun duygusal baskılardan kaynaklanabilmektedir.

RADYASYON Radyasyon, ciddi doğum öncesi biçim bozukluğuna ve ölüme neden olabilmektedir. İlk üç ay sırasında alınan küçük doz radyasyon bile, embri­yoya ciddi bir şekilde hasar vermektedir. Nagazaki ve Hiroşima da atomik radyasyon patlaması sırasında gebe olan Japon kadınların çoğu düşük yap­mış, doğanların çoğu ilk yılda ölmüş, birçok bebekte zihinsel gerilik ve organ anomalisi görülmüştür. Bununla birlikte, kanser riskine ve sonraki kuşaklara geçebilen genetik kusurlara neden olduğu da düşünülmektedir.

KROMOZOMA BAĞLI ÖZÜRLER Miyoz sırasında çok ender durumlarda kromozomların kopyalanmasında hata ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Bir kromozomun bir kısmı, kazara diğeri ile birleşebilmekte ya da bir kromozom çifti diğer birini kısa bırakarak bir yumurtayı ya da spermi bitirip tamamlayabilmektedir. İnsan hücresinde normal olarak bulunması gereken 46 kromozom ye­rine 47 kromozom bulunması ve buna belirgin fiziksel özelliklerin eşlik et­mesi, ilk kez 1866’da Langdon Down tarafından tanımlanmıştır ve Down Sendromu olarak adlandırılmıştır. Fazla olan bir kromozom 21. kromozoma bağlı olarak bulunmakta, böylece çift olması gereken 21. kromozom 3’e çıkmaktadır. İstatistikler, anne ya da babanın yaşının ilerle­miş olmasını en büyük etken olarak göstermektedir.Down’s Sendrom vaka­sının, 20-30 yaş arasındaki doğumlarda görülme sıklığı 1/1500 iken, 30-35 yaş arasında 1/300, 40 yaşın üstündeki doğumlarda 1/70 olduğu bildirilmiş­tir.

Hamileliğin 4. ayından itibaren amnion sıvısı analizi ile çocuğun DS’li olup olmadığı anlaşılabilmededir. DS’li olarak döllenen her 3 çocuktan biri sağ olarak doğmaktadır.

Bazı durumlarda da cinsiyet kromozomlarına bağlı anomaliler görülür: Klinefelter Sendrom (XXY); Erkeklerde fazladan bir X kromozomu olması durumudur. Çoğu zaman zihinsel gerilik gösterseler de normal zeka­ya sahip olanlar da vardır. Genellikle sperm üretmeyen küçük testisler, iri göğüsler ve az gelişmiş ikincil cinsiyet özelliklerine sahiptirler. Turner Sendromu (X0); Sadece kadınlarda görülür. Her hücrede 45 kromozom vardır. Belirgin fiziksel özellikleri; buruşuk boyun, kısa beden yapısı ve az gelişmiş cinsel organlardır.

KALITIM Motor becerilerin genetik bir temele dayanan vücut yapılan tarafından meydana getirilmesi, kalıtımın önemli bir etmen olduğunu düşündürmekte­dir. Kalıtım, becerilerin kazanılması için gerekli temeli hazırlamaktadır. Her çocuğun büyüme ve olgunlaşma hızı genlerle belirlenir. Belli bir biyolojik temel olmaksızın ne kadar deneyim ve öğrenme fırsatı verilirse verilsin, doğuştan gelen kapasite önemli derecede artmaz. Bunun yanı sıra doğuştan özel yeteneklere sahip olan bir çocuk, kısıtlayıcı çevresel koşullar varsa bu yeteneklerini geliştiremez. Normal çocukların her koşulda yaşlarına uygun becerile­ri beklenen zamanda kazandıklarını ve genetiğin sadece spor becerilerini kazanmada etkili olduğunu öne sürmektedir. Bir aileden birden fazla başarılı sporcuların çıkması, özel motor becerilerin doğuştan getirildiği düşüncesini doğrulamaktadır.

IRK Çeşitli ırklarda ve toplumlardaki çocukların motor gelişmelerinde bazı farklılıklar olduğu bilinmektedir. Bu farklılıklar yetişkinlik döneminde de aynı şekilde devam etmektedir. Yeni doğmuş siyah ırk bebeklerinin merkezi sinir sistemleri büyük öl­çüde olgunlaşmıştır. Merkezi sinir sisteminin erken olgunlaşması, motor becerilerin kazanılma hızını artırmaktadır. Doğuştan gelen bu özellik, siyah ırk çocuklarına motor beceriler yönünden avantaj sağlamaktadır. Siyah ırk çocuklarının kollarının beyaz ırk çocuklarından uzun olması, gövdelerinin de kısa olması gibi antropometrik farklılıklar, denge, koşu, uzağa atlama, fırlatma ve çeviklik gibi beceriler de başarılı olmalarını sağlar. Özetle, siyah çocukların antropometrik ve fizyolojik üstünlükleri bazı bece­rilerde avantaj sağlar.

DOĞUM SÜRECİ ETKENLERİ Yeni doğanın, doğum travmasına karşı son derece dirençli olmasına ve dikkate değer iyileşme gücüne sahip bulunmasına karşılık, bir kompli­kasyon zarar görmesine neden olabilmektedir. Yetersiz oksijen ve bebeğin başı üzerine beklenmedik bir basınç doğum sancısının ve doğumun iki temel komplikasyonunu oluşturmaktadır.

Doğduğunda bebeğin kafatası kemikleri yumuşaktır ve tam olarak büyümemiştir. Bu nedenle, baş doğum sırasında biraz uzasa da bundan zarar görmez ve hemen normal biçimini alır. Ancak, bebek dışarıya çok hızla çe­kilirse, annenin kemikleri başın uygun biçimde geçmesi için çok darsa, serviks yeterince genişlememişse bebeğin başı çok fazla basınca maruz ka­labilir. Böyle ani basınç durumunda, kafatası içi kanamanın sonucu olarak beyin hasarı ortaya çıkabilir. Ani basıncın önlenmesi, doğum sancısı ve do­ğum sırasında en çok dikkat edilecek noktadır.

Doğum süreci sırasında bebeğin yeterli oksijen alamaması, “perinatal anoksiya” olarak adlandırılır. Bu durum, plasentanın erken ayrılması, umblikal kord’un bebeğin boynuna dolanması, bebeğin başının en son çık­ması, uzamış doğum gibi çeşitli nedenlerden dolayı ortaya çıkabilir. Birçok araştırma, oksijen yetersizliğinin beyin hücrelerinin tahrip olmasına bağlı beyin felcine, epilepsiye ya da zihinsel geriliğe yol açtığını göstermektedir.

BEBEKLİK VE ÇOCUKLUK DÖNEMİ ETKENLERİ BAĞIMLILIK Anne-bebek bağımlılığın incelenmesinin kökeni, hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalara dayanmaktadır. Bağımlılığın kazanılmasında kritik dönem, hayvanlarda çok kısadır. Örneğin; , anne keçi doğumdan kısa bir süre sonra, yavrusundan ayrıldığında yav­rusunu bir daha asla kabul etmemekte, emzirmeyi reddetmektedir. İnsanlar için de, doğumdan sonraki ilk günler ve ilk haftalar bağımlı­lığın kurulması yönünden kritik günlerdir. Bu dönemde, anne bebek bağlılığı kurulamazsa, bu fırsatın bir daha ele geçmeyeceği ve çocuğun gelişimsel zorluklarla karşılaşabileceği ileri sürülmektedir.

Keennel (1979), bağlılıkla ilgili olarak; “İnsanlarda anne ve bebek bağlılığı çok güçlüdür. Bağlılığın kuvveti anne ve babanın fedakarlıkları, çocuğa gösterdikleri özen ve iyi bakımla ilişkilidir. Duygusal gelişimin te­melini oluşturan bağlılık duygusu bebeklerin ruhsal gelişimi için sonsuz bir güvencedir” demiştir. Uzun süre anneden ayrı kalmanın, bilişsel ve duygusal açıdan gelişime olumsuz etkileri Spitz (1945), Bolby (1958) ve Freud’un (1962) İkinci Dün­ya Savaşı’nda, Londra’dan gelen çocuklar üzerinde yaptıkları çalışmalarla belgelenmiştir. Böyle çocukların, iyi bakım ve beslenmeye karşın ağırlıkları artmamakta, boyları uzamamakta, yürümeleri, konuşmaları, tuvalet eğitimle­ri geri kalmaktadır.

UYARICI ZENGİNLİĞİ VE YOKSUNLUĞU Motor gelişim üzerinde çalışanlar çalışmalarını 3 konu üzerinde yo­ğunlaştırmışlardır . Hangi beceriler yaklaşık hangi yaşlarda öğrenilir? Motor beceri öğrenmede özel antrenmanın etkisi var mıdır? Çevresel yoksunluk, uygulama fırsatının verilmemesi motor gelişi­mi etkiler mi?

Hangi beceriler yaklaşık hangi yaşlarda öğrenilir? Bu konuda en iyi bilinen ve hala geçerliliğini koruyan çalışmalar Gesell ve arkadaşları (1945) tarafından yapılmıştır. Gesell, çeşitli hareket becerilerinin sırasını ve kazanılma yaş dönemlerini tanımlamış, bunları sos­yal ve duygusal gelişimin bir göstergesi olarak ele almıştır. Gesell ve arka­daşları, bebek ne zaman yardımsız sırtüstü durumdan yüzüstüne dönüyor, ilk sözcüğünü ne zaman söylüyor, ne zaman desteksiz ayakta durabiliyor ve yürüyebiliyor gibi sorulara yanıt arayarak, gelişim ve olgunlaşma süreci içindeki aşamalara ilişkin normlar elde etmiş ve bu normlara göre bebeğin gelişimini değerlendirmişlerdir. Bir bebeğin gelişimi bu normlara göre de­ğerlendirilerek, gelişiminin yaşına uygun, ileri ya da geri olduğu söylenebilmektedir.

Motor beceri öğrenmede özel antrenmanın etkisi var mıdır? Gesell ve Thompson(1929), Hilgard (1932) ve Mc Graw (1935), monozigot ikizler üzerinde çalışmalar yapmışlardır. Çalışmalarda, ikizlerden birine ileri düzeyde çalışma fırsatı verilmiş, diğeri ise bu tip çalışmalardan uzak tutulmuştur. Bu çalışma sonucunda, erken eğitimin gelişimi hızlandır­mada dikkate değer bir etkisi olmadığı saptanmasına rağmen, antrenmanlı ikizlerin aktivitelerde kendilerine daha çok güvendikleri gözlenmiştir. Özel antrenmanın temel hareketlerde değil, özel beceri performansının niteliğinde etkili olduğu saptanmıştır.

Çevresel yoksunluk, uygulama fırsatının verilmemesi motor gelişi­mi etkiler mi? Dennis (1960), tarafından İran'da yetiştirme yurtlarında yürütülen bir araştırmada, çocukların motor gelişimlerinin yaşıtlarından geri olduğu sap­tanmıştır. Bu çocukların yaşam koşulları incelendiğinde, hareket fırsatından yoksun oldukları, yeterli ilgi ve sevgi görmedikleri, duyusal uyarıcılar yö­nünden yoksun bir ortamda yaşadıkları gözlenmiştir. Böylece, motor gelişi­min sadece olgunlaşma faktörü ile açıklanamayacağı ortaya konmuştur.

Hintliler bebeklerini ilk üç ay sırtlarında tahtadan yapılmış bir beşik içinde taşımakta ve böylece bebekleri hiç yalnız bırak­mamaktadırlar. Bebeklerin annelerin sırtında taşınmaları ritim ve sıcaklık yönünden intrauterin yaşamın yapay olarak devamım sağlamıştır. Anne ile yakın fiziksel temas, çocuğun gereksinimlerinin anında fark edilmesi ve giderilmesi, çevresel uyarıcılarla karşılaşma olanağının sıklığı, bebek için gelişimsel avantajlar sağlamaktadır. Annesinin sırtına yerleşen bebek, çev­redeki nesneleri, olayları, manzaraları gözleme olanağına sahiptir.

Bunun yanı sıra annenin sırtında taşınma, bebeklerin hareketlerinin kısıtlanmasına neden olmaktadır. Dennis, bu bebeklerin motor gelişimlerinin beklediği gibi, diğer çocuklardan geri olmadığını saptamıştır. Bu sonuçlar, yaşamın ilk ay­larındaki motor aktivitenin çok fazla önemli olmadığı fikrini vermektedir. Bu araştırma, algısal ve motor fonksiyonların birbiri ile ilişkili olduğunu ve uyarıcı zenginliğinin önemini ortaya koyması açısından oldukça önemli bir çalışmadır.

Hoşgörülü tutum, çocuğun araştırıcılığını, bağımsızlığını destekleye­rek fiziksel aktivitelere katılma fırsatı sağlamaktadır. Fiziksel aktivitelere katılan çocuk becerilerini keşfetmekte, bunları tekrarlayarak geliştirmekte ve çeşitlendirmektedir. Aşırı koruyucu ve otoriter tutumlar ise, çocuğun hareketliliğini kısıtlar ve itaatkar olmalarını destekler. Böyle bir ortamda yetişen çocuk becerilerini geliştiremez. Schnabel ve Dickey (1977), hoşgörülü ortamda yetişen çocuk­ların motor performanslarının, otoriter ortamda yetişen yaşıtlarından daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir.

Hareket fırsatının verilmemesi ve deneyim eksikliği, çocukların yaşa özgü motor görevleri yerine getirmede kullandığı becerilerin zamanında gelişmesini engellemektedir. Duyu ve motor deneyimlerden yoksunluğun etkisi, çocuğun gelişimi için uygun koşullar sağlandığı takdirde silinebilmektedir.