Yerel Yönetimlerde Katılım Söylemi ve Gerçeklik Ali Ekber Doğan, Yrd. Doç. Dr. 1
Katılım ve yerellik Halkın yönetime katılımı her zaman yerel demokrasinin değerleri arasında ilk akla gelen konulardan biri olmuştur. Çünkü yerellikler halkın kendi hayatını ilgilendiren konulardaki karar ve uygulamalara katılımı açısından, merkeze göre her zaman daha uygun bir ölçek olmuştur. Bu katılımın nasıl gerçekleşeceği, doğrudan mı, temsilciler aracılığıyla mı, hangi ölçekte, hangi konular için nasıl katılım mekanizmaları tarif edileceği her dönem yerel siyasetin önemli sorunsalları arasında yer almıştır.
Katılımcılık ve şeffaflık Katılım ve şeffaflık son yıllarda çokça vurgulanan değerler. Bu konuda “Kent Konseyleri”, “Bilgi Edinme Yasası” gibi bir takım yeni mekanizmaların tarif edildiği de görülüyor. 5393 Sayılı Belediye Kanunu'nun 13. maddesinde, “Hemşehri hukuku” başlığı altında katılımcı bir yönetim anlayışını teşvik eden bir ilke ortaya konmuştur. MADDE 13. — Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır. Yardımların insan onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması zorunludur. Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.
En Bilinen Yerel Katılım Organı Kent Konseyi Belediye Kanunu'nun kent konseylerine ilişkin 76. madde yerel yönetimlere katılımcılığı teşvik ettiği varsayılan düzenlemeler içinde en fazla öne çıkanıdır. Kent konseyi kimlerden oluşur?: Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, noterler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, siyasî partiler, kamu kurum ve kuruluşları ve mahalle muhtarlarının temsilcileriyle diğer ilgililerden oluşur. Belediyeler kent konseyinin faaliyetlerini yürütmesi için yardım ve destek sağlar. Kent konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin ilk toplantısında gündeme alınarak değerlendirilir. Belediye Kanunu’nda tarif edilen bir diğer katılım yolu belediye hizmetlerine gönüllü katılımdır.
Mevcut Katılımın Fiili Anlamı Konseylerin altında Kadın, Gençlik, Ekoloji, Kalkınma Meclisi gibi alt örgütlenmelerle daha da tabana yayılabileceği düşünülmektedir. Ancak tabana yayılmak kavramının da dışa vurduğu gibi bir şeyler yukarıdan oluşturulup, aşağıya doğru inşa edilmektedir. Kent Konseyi Yerel Gündem 21’in uygulanması için kuruluyor, belediyenin hamiliğinde işliyor, kendi içinde az da olsa bir dinamizm varsa, onu alt meclis ve komitelere akıtıyor. Halbuki, gerçek katılım aşağıdan yukarıya gelişen bir mekanizma olmalıdır. Türkiye’deki bütün örneklerin ortaya koyduğu üzere söz konusu konseyler belediyelerin mali, mekansal ve personele ilişkin maddi desteği olmaksızın kurulamayan, yaşayamayan, belediye yönetimiyle ters düşmeyen, bağlayıcı olmaktan ziyade istişari görüşler üretebilen bir yapıdır.
Gerçek anlamda bir katılım var mı? Bunların ötesinde bir yerde kent konseyi olsa da, olmasa da STÖ’ler üzerinden tarif edilen bir yerel yönetimlere katılım kurgusu var… Belediye+sivil toplum+özel sektör üçlüsünden oluşan yönetişim mekanizmaları, çıkar grubu niteliği belirgin kimi STÖ’lerin belediyeler üzerindeki etkisini arttırmasına hizmet etmektedir. Kent konseyleri, yönetişim, hemşerilik hukukuna dair düzenlemelerle şekillenen katılım mekanizmalarını düşündüğümüzde, bunların demokratik biçimde işleyen ve sosyal ve mekansal adalete uygun biçimde işleyen bir yerel yönetim sistemi yarattığını söylemek mümkün değildir.
Bambaşka Bir Kent Konseyi Haziran 2013 Gezi İsyanını yaşamış bir ülkede artık halkın bu katılım çerçeveleriyle uyutulabileceğini düşünmek egemenler için aşırı bir iyimserlik olacak gözükmektedir. Kent konseyleri kendilerini yenileyebilir, yerini Kent Hakkı koordinasyonları gibi belediyenin kanatları altında değil de sokakta faaliyet yürüten bir konseye bırakabilir, istişari değil, karar sürecinin etkili parçası olan özyönetimci yeni yapıların (Mahalle-Semt Meclisleri) danışma ve yürütme organları haline gelebilir. Daha doğrusu, yerelliklerde birer tepki biçiminde açığa çıkmış kentsel sosyal hareketlerin “Kent Hakkı” sloganı etrafında kent ve ülke bütününde güçlü ittifaklar geliştirmesi, örneğin pek çok yerellikte kent konseylerini farklı bir doğrultuya sevk edebilir.
Yerel Katılımın En Moda Hali: Katılımcı Bütçe Brezilya’da Porto Allegre kenti örneğiyle gündeme gelen, burada PT yerel iktidarı kaybetse de günümüzde DB’nin bile önerdiği bir model olarak tartışılmaktadır. Katılımcı bütçe; bütçenin yapılmasına belediye görevlileri ve seçilmiş meclis üyelerinin yanında mahallelinin de dahil edilmesi sürecidir. Kentliye, mahalle halkına seçimden seçime oy vermenin dışında parasının nereye harcanacağı konusunda karar vermek için gerçek bir olanak sunma potansiyeli taşır. Yerel demokrasinin günlük hayatın bir parçası olması demektir. İnsanların mahallesinin ve kentinin sorunlarına çözüm bulma noktasında daha sistemli ve derinlikli düşünmeye sevk edebilir.
Katılımcı Bütçenin İçeriksizleşme Tehlikesi Katılımcı bütçe Porto Allegre sonrası ama özellikle 2000’li yılların ilk yarısında hızla diğer ülkelere de yayılmaya başlamış ve bugün 300 e yakın kentte uygulanmaya başlanmış bir yöntemdir. Kentler bugün bütçelerinin %2-3 ila % 20’sini bu yöntemle belirlemektedirler. Port Allegre (Brezilya), Montevideo (Uruguay), Villa El salvador (Peru), Cordoba (İspanya), Bobigny (Fransa), Pieve (Milan-İtalya), Rhensteinn (Almanya), Manchester, Salford (İngiltere) Neye, nasıl, ne ölçüde katılınacağı kritik önemde bir konudur. Örneğin Porto Alegre’de 2004’ten önce katılımcı bütçe toplam kent yönetimi bütçesinin % 17-20’si arası bir oranı kapsamaktaydı. Bugün pek çok yerde DB’nin de teşvikiyle bir moda olarak yaygınlaştığından olsa gerek, yatırım bütçesinden mahallelere ayrılan pay belirlendikten sonra bu süreç başlamaktadır. Bu yüzden de bir PR faaliyeti olarak kurgulandığı için çoğunlukla katılımcı bütçeye konu harcamaların toplam bütçe içindeki payı % 2’dir.
Biz Katılıyoruz, Onlara Yarıyor! 1968 Hareketi sırasında katılım söyleminin ve mekanizmaların işleyişinin egemenlere (para ve güç sahiplerine hizmet eden bir niteliğe sahip olduğunu iddia eden bir afiş.
Yeni Bir Katılım İçin Kent Hakkı Kent Konseylerinin, özyönetimci yeni yapıların (Mahalle-Semt Meclisleri) danışma ve yürütme organları haline gelebilmesi için de yerelliklerde “Kent Hakkı” kavrayışının güçlü bir biçimde gelişmesi ve neoliberal politikaların kentsel alandaki yansımalarına karşı güçlü sosyal hareketlerin gelişmesi gerekir. Daha doğrusu, yerelliklerde birer tepki biçiminde açığa çıkmış kentsel sosyal hareketlerin “Kent Hakkı” sloganı etrafında kent ve ülke bütününde güçlü ittifaklar geliştirmesi, örneğin pek çok yerellikte kent konseylerini farklı bir doğrultuya sevk edebilir.
Kent Hakkı? Kent Hakkı kavramlaştırmasını, hali hazırda varolan kenti kökten başka bir şey yapma hakkı, kenti değiştirerek kendimizi değiştirme hakkı anlamında değerlendiriyorum. “Kent Hakkı” kavramı 1960’larda ortaya atıldığında, aşırı teknokratik, tepeden inmeci, kapitalist aklileştirmeye bağımlı biçimde planlanıp, yaşama geçirilen kentsel politika ve projelere (inşaat, konut, bayındırlık, ulaşım ve altyapı alanlarında) karşı bir isyan ve varolandan daha demokratik, çoğulcu, dayanışmacı, doğayla uyumlu ve sosyal bakımdan daha adil bir kentsel sistem, özgürlükçü bir gündelik hayat talebinin sloganıydı. Böyle bir kavramlaştırmaya ihtiyaç duyulmasının nedeni, 1960’ların ortalarından itibaren, mekanların değişim değerinden ziyade kullanımıyla derdi olan sınıfların, kentsel politikalar üzerindeki inisiyatiflerini yitirmekte olduklarını açık bir biçimde görmeleriydi. 1968 Hareketinin “özgürlük sokaktadır”, kaldırım taşlarının altında kumsal var”, “kenti de hayatı da dönüştür” gibi popüler sloganlarının bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.
Kent hakkının güncellenmesi Kavramın 1990’ların sonlarından beri Latin Amerika’dan başlayarak kentlerin piyasacı, globalleşmeci neoliberal siyasalarla geçirdiği dönüşüm sürecine karşı gelişen sosyal hareketlerce güncellendiği görülmektedir. 1999’da Seatle’de başlayan hareketin etkisiyle ABD ve Avrupa ülkelerinde gelişen “Kent Hakkı İttifakı”, “Kentleri Durdur”, “Sokakları Geri İste” gibi hareketlerin, “Kent Hakkı” sloganını neoliberal kentsel politikalara karşı bir takım reformcu düzenlemeler talep etmekten ziyade anti-kapitalist eyleme dönüştürücü yöntemler kazandırma çabası içinde sahiplendiği görülmektedir. Kent Hakkı bu hareketlerce belirli yerel taleplere meşruiyet zemini kurmak amacıyla - bir üst söz olarak- dile getiriliyor.
Günümüzde “kent hakkı” Son yıllarda açığa çıkan bu hareketler tarafından, “Kent Hakkı”, kentsel hareketler ve bir takım teorisyenler tarafından hem kentsel yaşama dair çatışma alanlarında ortaya çıkmış protesto hareketlerini birleştirme çabasının, hem de kentsel yaşamı kökten değiştirme idealinin sloganı olarak kullanılıyor.
Hakkın günümüzdeki anlamları Kent Hakkı, kent kaynaklarına ulaşma özgürlüğünden, zengin adamların sofralarından bir takım kırıntılar elde etmekten öte bir şeydir. Olanaklı başka bir şehir için duyulan arzuyla tanımlanan bu hak, kenti değiştirerek kendini değiştirme hakkıdır. Bireyselden çok ortak bir hak olan, kent hakkıyla amaçlanan bu dönüşüm kaçınılmaz olarak, kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmeye yönelik kolektif bir gücün kullanılmasına dayanır.
Kent Hakkını kimler nasıl kullanıyor?-1 Günümüz kentleri büyük ölçüde, inşaat konut sektörünün, büyük şirketlerin ve global sermayenin çıkarlarına uygun biçimde yeniden şekillenmektedir. Bunun Türkiye’deki en popüler dışa vurumu ise kentsel dönüşüm projeleridir. Dolayısıyla, kenti olası başka bir şeye dönüştürme anlamıyla, “Kent Hakkı” günümüzde sosyal olarak eşitsiz biçimde kullanılmaktadır. Kimi sosyal sınıf ve gruplar ondan daha fazla yararlanırken, kimileri de az yararlanmaktadır.
Kent Hakkını kimler nasıl kullanıyor?-2 1980’lerden bu yana uygulanan neoliberal politikalarla, kenti varolandan başka bir şeye dönüştürme hakkı veya kudretinin özel çıkarların, kente değişim değeri gözlükleriyle bakan çevrelerin ellerinde toplanmıştır. Kentli orta ve alt sınıflara mensup çoğunluk içinse, bu hakkın çok dar biçimde tanımlandığı (yerel yöneticileri ve başkanı seçme, yoksulluk yardımları, piyasalaştırılmış-pahalı altyapı hizmetleriyle) görülmektedir.
Hakkın kullanımının demokratikleştirilmesi Gelinen noktada kent hakkının daha geniş bir toplumsal tabana yayılarak demokratikleştirilmesi ve bunun iradesini uygulayacak geniş çaplı bir sosyal hareketin inşası zorunlu birer ihtiyaçtır. Geniş emekçi, yoksul ve orta sınıf kesimlerin irade ve denetimlerinden kaçırılan kent yönetimlerini, piyasalaştırılmış kamusal hizmetleri ve kamusal mekanları yeniden ellerine alabilmeleri ve yeni kentleşme tarzları kurabilmeleri için kent hakkının demokratikleştirilmesi zorunludur.