DAVA PROF.DR.ABDULLAH DEMİR
Dava Dava, bir kimsenin hâkim huzurunda başka bir kimseden hakkını istemesidir. Davacıya müddei, davalıya müddeâ aleyh, dava konusuna müddeâ ya da müddeâ bih denilmektedir. Dava sözlü veya yazılı olarak açılabilmektedir. Davanın unsurları taraflar (davacı, davalı), dava konusu hak (müddeâ/müddeâ bih), irade beyanı ve yargı merciidir.
Taraflar Davanın tarafları, bir meseleden dolayı aralarında husumet ve niza bulunan kimseler yani davacı ve davalıdır. Davacı, hâkim huzurunda başka birisinden hakkını isteyen kimsedir. Davalı ise yine hâkim huzurunda kendisinden hak istenen kimsedir. Davada davacı ve davalının tespit edilmesi, ispat yükünün ve savunma hakkının kimde olduğunun belirlenmesi için şarttır Davada taraflara ait davacı ve davalı sıfatları duruma göre yer değiştirebilir.
Dava Konusu Taraflardan sonra davanın ikinci unsuru, dava konusu haktır (müddea, müddeabih). Davacının talep ettiği şey dava konusunu teşkil eder. Dava konusu taşınır, taşınmaz ya da bir alacak hakkı olabilir. Dava konusu, borçlar hukukundaki akid konusuna (mahallü’l-akd) benzemektedir. Muamelat hukukunda açıklık (aleniyet), objektiflik, iyiniyetin korunması gibi ilkeler geçerli olduğundan, dava konusu hakkın belirli olması, mümkin olması, muhtemel ve meşru olması şarttır
İrade Beyanı Davanın üçüncü unsuru olan irade beyanı, şahsi haklara ilişkin davalarda davacının iddia ve talebinin bulunması ve bunun kesin olmasıdır. Davacı irade beyanını bizzat kendisi yapabileceği gibi vekili aracılığı ile de dile getirebilir. Ceza davalarında ise Allah hakkını ihlal eden suçlar kural olarak re’sen kovuşturulduğu için kamu davası niteliği taşıyan bu davalarda davacının beyanı şartı aranmaz. Bu davalar mustahfız, çavuş, subaşı, muhzır gibi kadı yardımcıları tarafından mahkeme huzuruna getirilir. Buna karşılık kişi hakkını ihlal eden suçlar şikâyete tabi olduğundan bu tip davalarda davacının irade beyanı şarttır
Yargı Mercii Davanın dördüncü unsuru taraflarca uyuşmazlığın götürülebileceği bir yargı merciinin bulunmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda tek dereceli yargı sistemi uygulandığı için uyuşmazlıkların götürüleceği asıl yargı kurumu şer’iye mahkemeleridir. Şer’iye mahkemelerinin dışında yargılama yetkisine sahip olan diğer bir kurum ise Divan-ı Hümayun’dur. Divan-ı Hümayun hem ilk derece mahkemesi hem de temyiz mahkemesi olarak görev yapmaktadır. Şer’iye mahkemesinde görülmesinde sakınca bulunan bir kısım davalar, ilk derece mahkemesi olarak Divan-ı Hümayun’da karara bağlanır.
Deliller Mevcut hukukumuzda deliller kesin ve takdirî deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesin deliller, hâkimi bağlayıcı nitelikte olan delillerdir. İkrar, kesin hüküm, senet ve yemin kesin delillerdir. Kesin delillerden biriyle ispat edilen bir olayı hâkim doğru kabul etmek zorundadır. Buna karşılık takdirî delilleri hâkim serbestçe takdir etmekte ve değerlendirmektedir. Takdiri deliller ise şahit, bilirkişi, keşif ve özel hüküm sebepleridir
Mevcut hukukumuzdan farklı olarak İslam ve Osmanlı hukukunda şahitlik kesin delillerdendir. Güvenilir şahitlerin usulüne uygun olarak yaptıkları şahitlik hâkimi bağlayıcı nitelikte olup, hâkim buna göre hüküm vermek zorundadır. Bunun yanında yazılı delil, kesin karine, ikrar, yemin, yeminden kaçınma diğer kesin delil çeşitleridir ve bunlar da hâkimi bağlayıcı niteliktedir. Buna karşılık zayıf karine, aslî hal (istishabül’-hal) ve zilyetlik gibi durumlar hâkime olay hakkında fikir veren takdirî delillerdir ve kuvvetli delillerin bulunmadığı hallerde kullanılırlar
Şahitlik Şahitlik, bir kimsenin başka kimsede olan hakkını ispat etmek için hâkim huzurunda ve hasmının yüzüne karşı şahitlik sözünü kullanarak “şahitlik ederim” diye haber vermesidir. Şahitlik delili mantık ilmindeki kesin bilgi (yakin) ifade eden kaynaklardan değildir. İhtiyaç ve zaruret sebebiyle yargılama sırasında dava konusunun ispatlanması için şahitlik delili nasslarla ve icma ile yeterli görülmüştür
Şahitliği Kabul Edilmeyen Kimseler Çocuklar, deliler, bunaklar ve köleler Dilsizler ve âmâlar Saf Uluorta söz söyleyen (mücazif) kimse Yalan söylemekle meşhur olan kimse Cimri kimse Görgü ve ahlak kurallarına uymamayı alışkanlık haline getiren kimse Gayrimüslimlerin Müslümanlar aleyhinde şahitliği Müste’menlerin zimmîler aleyhinde şahitliği
İkrar İkrar, taraflardan birinin diğer tarafın ileri sürdüğü olayın doğru olduğunu bildirmesi olarak tanımlanmaktadır. İkrar İslam yargılama hukukunda da kesin delillerden kabul edilmektedir. Bu sebeple usulüne uygun olarak yapılan ikrar hâkim için bağlayıcıdır.
Karine Karine, görünürdeki belirti, işaret ve alâmetlerden hareketle görünmeyen bir şeyin açığa çıkarılması için yapılan bir akıl yürütme çabası olmaktadır. Karineler aksi ispat edilene kadar doğru kabul edilmekte ve yargılamada delil olarak kullanılmaktadır. Kesin Karine: Kesin bilgi derecesine ulaşan bir emaredir. Kesin karine ayrı bir delil olarak kabul edilir ve hâkim aksini ispat eden bir delil bulunmadığı sürece kesin karineye göre karar verir Zannî karine: Görünürdeki durum (zâhir-i hal, zâhir) olarak da adlandırılan zannî karineler, eşitlik durumunda tercih sebebi olarak kullanılan yardımcı delillerdir Zayıf karine: Herhangi bir şekilde kendisine dayanılarak karar verilemeyen, delil olarak zayıf olan karinelerdir.
Yazılı Belge Yazılı belgeler özellikle medeni yargılama hukukunda sıklıkla kullanılan delillerdir. Şer’iye sicillerinde borç ikrarı, vekâletin ispatı, vasiyetname, vakfiye, fetva, tapu kaydı, hüccet ve ilam gibi yazılı belgelere rastlanmaktadır Yazının insan hayatında daha fazla yer almaya başlamasıyla birlikte yazılı belgelerin önemi de artmıştır. Mecelle’nin kabulünden önce bir yazılı belgenin mahkemede delil olarak kullanılabilmesi için iki şahit tarafından doğrulanması ya da belgenin sahibi tarafından ikrar edilmesi gerekmekteydi Mecelle’de yazılı belgelerle ilgili olarak yapılan ayrıntılı düzenlemelerle birlikte, doğruluğu hakkında şüphe bulunmayan usulüne uygun hazırlanmış yazılı belgeler, mahkemede delil olarak kabul edilmeye başlanmıştır
Keşif Keşif, hâkimin dava konusunu beş duyusuyla inceleyerek bilgi sahibi olmasıdır. İslam hukukunda keşif takdirî delillerdendir. Osmanlı mahkemesinde keşiflerin kâtipler tarafından yapıldığı da görülmektedir. Dava konusunun incelenmesi uzmanlık gerektiriyorsa keşfe bilirkişi de katılabilmektedir
Bilirkişi (Ehlivukuf) Dava konusu meselenin çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektirmesi halinde, bilgi ve görüşüne başvurulan kişiye bilirkişi ya da ehl-i vukuf denilmektedir Hâkim, aydınlatılması belli bir bilgi ve uzmanlık gerektiren her konuda bilirkişiye başvurabilir Bilirkişilik takdirî delillerden olduğu için hâkimi bağlayıcı nitelikte değildir. Hâkim dilerse yeniden bilirkişi tayin edebilir
Yemin Hâkimin karar vermede kullandığı ispat araçlarından diğer birisi de yemin ve yeminden kaçınmadır. Yemin, taraflardan birisinin, verdiği haberin doğruluğuna Allah’ı şahit göstermesidir. Kural olarak ispat yükü kendi üzerinde olan davacı iddiasını bir delil ile ispatlamakla yükümlüdür. Bu şekilde iddiasını ispatlayamayan davacı, davalıya yemin teklif edebilir. “beyyine müddei için ve yemin münkir üzerinedir”. Kendisine yemin teklif edilen taraf yemin edebilir, yeminden kaçınabilir ya da üçüncü bir ihtimal olarak yemini karşı tarafa reddedebilir. Yemin teklif edilen taraf yemin ederse hakkındaki dava reddedilmiş olur; yeminden kaçınırsa idiayı ikrar etmiş sayılır.
Yargılama ve Karar (Hüküm) Taraflar mahkemeye gelince hâkim önce davacıya davasını anlatmasını söyler. Hâkim davasını anlatmasında davacıya yardım edemez. Benzer şekilde davacı dava konusunu ortaya çıkarmak için davalıdan yardım istese, davalı mahkeme tarafından buna zorlanamaz. Davanın sıhhat şartlarında eksiklik olup düzeltilmesi mümkün değilse, hâkim davalıya her hangi bir şey sormadan davayı reddeder
Davalı, davacının iddialarını ya kısmen ya da tamamen kabul eder veya reddeder veyahutta karşı dava (def’i) açar. Davalı dava konusu şeyi ikrar ederse, hâkim onun ikrarına uygun olarak aleyhine kararını verir. Davalının ikrarına dayanılarak verilen karar sadece davalıyı bağlar, üçüncü kişileri bağlamaz Davalı dava konusunu inkâr ederse hâkim, davacıdan iddiasını ispatlayacak delil getirmesini ister. Davalının susması ya da “ikrar da etmem inkâr da etmem” demesi de inkâr sayılır. Bunun üzerine davacı davasını delil ile ispat ederse, hâkim davacının talebini kabul ederek lehine karar verir
Davacı davasını ispat edecek delil gösteremezse, hâkim davacının talebi üzerine davalıya yemin teklif eder. Davalı yemin eder veya davacı yemin talebinde bulunmazsa hâkim davacıyı muarazadan men eder Davalı yemin ettikten sonra artık davacı ile aralarındaki anlaşmazlık (husumet) sona ermiş olur. Davalı yeminden kaçınırsa hâkim onun kaçınmasına göre karar verir Davalı hâkimin sorusuna “evet, hayır” gibi bir cevap vermeyip susarsa, hakkındaki iddiaları inkâr etmiş sayılır
Kanun Yolları Mahkeme kararlarının kontrolü temyiz ve istinafta olduğu gibi olağan kanun yolu ile ya da karar düzeltme ve yargılamanın iadesinde olduğu gibi olağanüstü kanun yolu ile yapılmaktadır. Olağan kanun yoluna henüz kesinleşmemiş mahkeme kararları için başvurulmaktadır. Kesinleşmiş mahkeme kararlarının kontrolü ise olağanüstü kanun yolu ile yapılmaktadır.
İslam hukukunda mahkeme kararlarının temyiz ve yargılamanın iadesi yolları ile yapılacağı kabul edilmektedir. Hz. Peygamber ve halifeleri itiraz halinde hâkimlerin verdiği kararları yeniden incelemiş ve hatalı ise düzeltmişlerdir Bir davada karar verildikten sonra bazı hata ya da yeni delillerin ortaya çıkması halinde kararın bozulması ve yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilir
Yargılamanın yenilenmesi için aşağıdaki durumların söz konusu olması gerekir: 1.Yargılama usûlüne aykırı olarak karar verilmesi. 2.Hâkimin, kendisi, anne-babası veya yakın akrabasıyla ilişkisi veya düşmanlığı söz konusu edilen davalar. 3.Yeni delillerin ortaya çıkması. 4.Şahitlerin özelliklerinde tutarsızlığin tespit edilmesi.
kadı yargı çevresinde görevlendirdiği naibin vermiş olduğu kararları kontrol ederken, kadının verdiği kararlar da Divan-ı Hümayun’da kazaskerler tarafından kontrol edilebilmekteydi Osmanlı mahkemesinde sistematik bir temyiz mercii olmadığı için kadıların usulüne uygun olarak vermiş oldukları kararlar, başka bir mahkemeye götürülmeden kesinleşmiş sayılırdı. Ancak usulüne uygun verilmediği düşünülen kararlar, şikâyet yolu ile Divan-ı Hümayun’a götürülebilirdi Usulüne uygun karar verilmediği için Divan-ı Hümayun’a götürülen davalardan bazıları, önemine binaen Divan-ı Hümayun’da ya da başka bir mahkemede asıldan yeniden görülebilmektedir