Prof.Dr. Mehmet TOMANBAY

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Hâsılat kavramları Firmaların kârı maksimize ettikleri varsayılır. Kâr toplam hâsılat ile toplam maliyet arasındaki farktır. Kârı analiz etmek için hâsılat.
Advertisements

 6. Hafta: Faiz Oranları ve Sıcak Para  İktisatta iki farklı «Faiz» tanımı vardır. 1.Sermaye faktörünün üretimden aldığı pay ve 2.Paranın fiyatı.  Bu.
ENFLASYON.
Girişimcilik Öğr.Gör.Seda AKIN GÜRDAL. Ders Akışı İşletmenin Amaçları İşletme Çevre İlişkisi.
©McGraw-Hill Education, 2014
Fiyat ve Fiyatlandırma
Beşinci Bölüm EKONOMİK ORGANİZASYON
IS-LM SORU ÖRNEKLERİ KPSS
TALEP (İstem).
Makro İktisat.
YRD. DOÇ. DR. OKTAY KIZILKAYA
Uluslararası Pazarlama Araştırması
Öğr. Gör. Dr. İnanç GÜNEY Adana MYO
MİLLİ GELİR Bir ülkede belirli bir dönemde (genellikle bir yıl) üretilen nihai mal ve hizmetlerin parasal değerine eşittir. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla.
MAKRO İKTİSAT EKONOMİNİN ÖLÇÜLMESİ 2: Faiz Haddi ve Ödemeler Dengesi
MAKRO İKTİSAT II BÖLÜM 13-1 TOPLAM ARZ VE TOPLAM TALEP: MAKRO DENGE
Bölüm 2: Bir Boyutta Hareket. Bölüm 2: Bir Boyutta Hareket.
Doç.Dr.Gülbiye Yenimahalleli Yaşar
TALEP, TALEP FONKSİYONU VE TALEP EĞRİSİ
KPSS.
MİKROEKONOMİ YRD. DOÇ. DR. ÇİĞDEM BÖRKE TUNALI
SAĞLIK HİZMETLERİ ARZI
©McGraw-Hill Education, 2014
Rasyonel Beklentiler: Para Politikası
IS-LM-BP MODELİ KPSS SORULARI.
YÖNETİM- ÖRGÜT TEORİLERİ MODERN EKOL- SİSTEM TEORİSİ
Bölüm 9 İş Yönetim Stratejileri : Rekabet Stratejileri
İŞLETME TÜRLERİ BÖLÜM 3.
Temel Kavramlar Belgin Akçay.
Talep, Arz ve Piyasa Dengesi
PAZARLAMADA FİYATLAMA
Toplam Arz- Toplam Talep
EĞİLİM YÜZDELERİ (TREND) ANALİZİ
YATIRIM HARCAMALARI.
FİNANSAL PİYASALAR VE KURUMLAR
BÖLÜM 2: TALEP VE TÜKETİM TEORİSİ
Bölüm 4: Tarımsal ürünlerin pazarlama fonksiyonları
2008 KPSS İKTİSAT SORULARI Ve AÇIKLAMALI ÇÖZÜMLERİ.
S.1. Aşağıdakilerden hangisi klasik makro okul için söylenemez
ENFLASYON Prof. Dr. Metin BERBER.
KPSS SORULARI KLASİK MAKRO İKTİSAT TEORİSİ
Üçüncü Bölüm Talebin Arka Planı: Tüketici Teorisi.
KALKINMA EKONOMİSİ DERS KONULARI
Planlanan Harcama Düzeyi: basit Keynesyen Model
TEMEL MİKROEKONOMİ 1.GİRİŞ.
İçerik GELİRİN BÖLÜNMESİ DEVAM ( FAİZ, KAR).
ESNEKLİK Belgin Akçay.
ÖLÇME-DEĞERLENDİRME 1.DERS
MAKRO İKTİSAT GİRİŞ Prof. Dr. Metin BERBER.
İKTİSADA GİRİŞ I DERS 4 Y.Doç.Dr.Umut Öneş.
PERFORMANS KAVRAMI PERFORMANSIN BOYUTLARI
BÖLÜM 3: ARZ VE ÜRETİM TEORİSİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
7. ÜRETİM VE MALİYETLER.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Ürün ve Hizmetler İçin Kapasite Planlaması
EĞİTİME GİRİŞ Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ
Veri ve Türleri Araştırma amacına uygun gözlenen ve kaydedilen değişken ya da değişkenlere veri denir. Olgusal Veriler Yargısal Veriler.
5 Esneklik BÖLÜM İÇERİĞİ Talebin Fiyat Esnekliği
Sermaye Maliyeti Sermaye maliyeti; kullanılan veya kullanılması planlanan her çeşit kaynağın, maliyetlerinin ağırlıkları dikkate alınarak ortalamasının.
TOPLUMSAL TABAKA ve SINIFLAR
Yrd. Doç. Dr. Akın Usupbeyli
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Ders İçeriği Yatırım Projelerinin Kavramsal Temelleri
YRD. DOÇ. DR. OKTAY KIZILKAYA
Örgüt Kuramı, Örgüt Tasarımı ve Örgütsel Değişim
Sunum transkripti:

Prof.Dr. Mehmet TOMANBAY MİKRO İKTİSAT EKO 101 Prof.Dr. Mehmet TOMANBAY Ufuk Üniversitesi İ.İ.B.F. Uluslararası Ticaret Bölüm Başkanı

Giriş İktisat dersinden amaçlanan, kısaca; iktisat öğrencilerinin iktisatla ilgili temel bilgileri öğrenmeleri, Piyasa kavramı ve işleyişini anlamaları, Böylelikle piyasada yaşanan iktisadi olayları kavramaları, İyi bir iktisat dersi

- Ekonomi; Eski Yunanca - Akça Bilim; Türkçe - Tutum Bilim; Türkçe Bilimin adının kökeni: - İktisat; Arapça - Ekonomi; Eski Yunanca - Akça Bilim; Türkçe - Tutum Bilim; Türkçe - İktisat ve ekonomi aynı bilim dalının adıdır birbirinin yerine kullanılabilir İktisat; Arabça Ekonomi; Latinçe Akça Bilim ya da Tutum Bilim; Türkçe

- İktisat ciddi bir derstir. - Roman okur gibi çalışılmaz. - Grafikleriyle, formülleriyle, kuramlarıyla anlayarak elde kağıt kalem, çalışılmalıdır. İktisat ciddi bir derstir. Roman okuyarak gibi çalışılmaz. Grafikleriyle, formülleriyle, kuramlarıyla anlayarak çalışılmalıdır.

- İktisadi ya da ekonomik olaylar günlük yaşamımızın bir parçasıdır. - TV’yi açtığımızda, sokağa çıktığımızda ekonomik olayları duyar, iç içe yaşarız. İktisadi ya da ekonomik olaylar günlük yaşamımızın bir parçasıdır.

İktisadi krizler bizleri her an etkiler. Örneğin; - İşsizlik, - Enflasyon, Gelir dağılımı bozukluğu 2008 Dünya ekonomik krizi hala etkili

- Bu nedenle öznel (subjektif) değerlerin etkisi altındadır. - İktisat; konusu insan davranışları olan sosyal bir bilimdir. - Bu nedenle öznel (subjektif) değerlerin etkisi altındadır. - Fen bilimleri gibi kesin sonuçlara ulaşmak zordur.

İktisat bilimlerin en sanatsal ve sanatların da en bilimsel olanıdır. İktisat bilimi karşısında cahil ile bilginin farkı yoktur.

Bilimsel çalışmanın aşamaları: 1- Sorunun belirlenmesi 2- Gözlem yapmak 3- Veri toplamak 4- Verilere dayanarak hipotez (varsayımlara dayanan önerme)kurmak 5- Hipotezi test etmek 6- Kuram ve iktisat politikasını oluşturmak

- Hipotezi oluştururken kullanılan varsayımlar yani hipotez test edilebilmeli - Yüzde yüz doğrulanan kuram iktisat yasası adını alır.

İktisat Biliminin Tarihçesi: İktisat biliminin geçmişi yaklaşık 250 yıldır. Adam Smith, kitabı Ulusların Zenginliği’ni (Wealth of Nations) 1776 da yayınladı. İktisadın sosyal bilim olarak kabul edilmesi bu kitabın yayınlanması sonrasındadır.

İktisat bilim halini almadan önce de iktisadi sorunlara ait çözüm önerileri filozoflar tarafından yapılıyordu. Eski Yunan’da; Sokrat Platon (Eflatun) Xenophon Aristo İlk iktisadi önermeler bunların görüşlerinde var.

Sokrat M.Ö. 470-390 Ahlak felsefesinin kurucusu. Görüşleri: - İktisadi kararlarda ahlaklı olmalı Dürüst, erdemli olmalı, her koşulda doğruyu aramalı. Bilgi olmadan doğruya ulaşılamaz. Herkese hakkını vermeli.

Platon M.Ö. 427-347 Cumhuriyet (Republic) yazarı: İşbölümünü savunur. Toplumda üç sınıf var: Zanaatkarlar (çiftçiler, tüccarlar, sanatkarlar), askerler, yöneticiler. - Piyasanın gelişimin savunur. - Özel mülkiyete, servete ve faize karşı - Gelir ve toprak dağılımı eşit olmalı.

Xenophon M.Ö. 430-354 Oeconomicus adlı kitabın yazarı “Ev Yönetimi- Bir evin mal varlığını yönetme” - Kamu mülkiyetinden yana - Maden işletmelerini devlet kurmalı - Devlet mağazaları olmalı - Tarım ticarete tercih edilmeli - Ekonomik sorunların çözümü devletin işi

Aristo M.Ö. 384-322 - Hocası Platon’un tersine özel mülkiyet taraftarı - Ticaret doğal olmayan mal edinme yolu. - Servet üretimle elde edilmeli - Kölelik kurumu da bir üretim kurumu - Tarım ve avcılık servetin doğal yolu

Hindistan’da MAURYA İmparatorluğu İmparator danışmanı Çanakya ya da Kautilya M.Ö. 300 lü yıllar “Hükümdarın ve Mülkün El Kitabı” Hint kültürü ilk siyaset sanatı kitabı Kralın ülkeyi nasıl yöneteceği hakkında Vergiler, servetin dağılımı, ekonomik ahlak konuları tartışılıyor Bir politik iktisat kitabı

Roma dönemi; M.Ö. 900’larda kurulmaya başlıyor M.Ö. 500’lerde görünür hale geliyor M.Ö. 1. yy da güçleniyor M.S. 395 de Doğu Batı ayrılıyor. Batı feodal yapıya dönüşüyor. Çok fazla düşünür yok Hukuk, mimarlık, askerlik sanatı gelişmiş Ortaçağda iktisadi görüşler kıpırdıyor

Ortaçağ Avrupa’sında İtalya’da; Aquinolu Thomas 1225-1274 Din adamı Hristiyan Filozof; - Aristo’nun görüşlerini dini öğretiyle birleştirmiş. - “İlahi Özetler”; adil fiyat=Just Price - Sosyal düzenin devamı için zorunlu, yüksek fiyat bir tür hırsızlık - Faize karşı

Aquinolu Thomas: 1225-1274 Hristiyanlık’ta da doğal olan Kamu Mülkiyeti “İlahi Özetler”. Özel mülkiyetçi. Faize karşı.”Adil fiyat”. - “Çıplak insan örneği” ile özel mülkiyeti Hristiyanlık için kabul edilir hale getiriyor. - Thomas’la birlikte özel mülkiyet ve girişim önündeki dini engeller kalkıyor.

Merkantilizm - 16. yy’dan 18. yy ortalarına kadar 300 yıl Avrupa’da uygulanan iktisat politikası. - Temsilcileri: J.B Colbert, R. Cantillon Devletin gücü ve zenginliğini sahip olduğu değerli madene bağlayan sistem. Ticari kapitalizm’in prototipi. Değerli maden kaynağı dış ticaret. Dış ticarette korumacı

18. yy Fransa’da gelişen iktisat politikası Fizyokrasi Merkantilizme tepki 18. yy Fransa’da gelişen iktisat politikası Temsilcileri: Francois Quesnay, R.J.Turgot Doğal düzen-liberal düzen: özel mülkiyet, serbest girişim Esas üreten sınıf çiftçiler; ana faaliyet ve zenginliğin kaynağı; tarım. Ticaret, sanat kısırdır. Fizyokrasi

Bu iki görüş ve uygulamaları (Merkantilizm ve Fizyokrasi) Adam Smith’i etkiledi. Serbest iktisadi düşünce ya da liberal iktisadi düşüncenin, piyasa ekonomisinin oluşumunda etkili oldular. Liberal piyasa ekonomisinin temelinde Fizyokratların “doğal düzen” kavramı yatar.

İktisat Bilim haline geliyor: Adam Smith: “Ulusların Zenginliği”1776 Klasik iktisat okulu:Liberal iktisat David Ricardo, J.S.Mill, Malthuss, J.B.Say Doğal düzen Serbest rekabet:Faydacı felsefe Ekonomik insan:Görünmez el Tam istihdam esastır Para nötr

-Klasik okul; liberal iktisat politikalarını savunur. Liberalizm; iktisatta serbestiyet demektir. Yani yukarıda belirtilen varsayımlar altında piyasaya müdahale edilmemeli. Rekabet ve özel girişim en iyisidir. Fiyatlar yol göstericidir. Bu önermenin altında “insanların eşit akıl ve güce sahip olduğu varsayımı” var.

İnsanlar eşit akıl ve güce sahip değildir. İnsanlar arasında eşitsizlik egemendir. Dolayısıyla ekonomide doğal düzen faydayı ençoklamaz. Aksine eşitsizlikleri arttırır. Liberalizmin ana sloganı “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”-"laissez-faire, laissez-passer” güçlüler için çalışır.

“Fonksiyon” ve “fonksiyonel ilişki” Klasik okul; ekonomik olayları serbest piyasa anlayışı ile çözümlemeye (analiz etmeye) çalışır. Çözümleme araçları piyasa kavramı içinde geliştirilmiştir. Mikro ve makro çözümlemelerde fonksiyon kavramı önemlidir. Fonksiyon sosyal ve fen bilimlerinin hepsi için önemli ve kullanılan bir kavramdır.

Fonksiyon ne demektir? Kelime anlamı “işlev” ya da “görev”. Sosyal bilim olarak iktisatta “değişken” kavramı da önemlidir. İktisadi olaylar çok sayıda değişkenin etkisi altında gerçekleşir. Değişkenler arası ilişkiye ise “fonksiyonel ilişki” denir.

Ekonomik olaylar çok sayıda değişkenin etkisi altında çok karmaşıktır. Anlayabilmek için basitleştirici modeller kurulur. Seçilen iki değişken dışında diğer değişkenler sabit kabul edilir. Buna “Ceteris Paribus” varsayımı denir. “Bütün diğer değişkenler sabit iken” demektir. Böylelikle iki değişken arası ilişki incelenir.

Bu iki değişken arası ilişki fonksiyonel ilişkidir. İki değişken: Bağımlı değişken= açıklanan değişken Bağımsız değişken= açıklayan değişken Bağımlı değişken, bağımsız değişkendeki değişmelerden etkilenen ve ondaki değişmelere bağlı olarak değişen değişkendir.

Değişkenlere genel olarak; x ve y değişkenleri denir. Hangisinin bağımlı ya da bağımsız olduğu çözümlemeye (analize) göre değişir. Eğer her x değeri için bir y değeri varsa y, x’in fonksiyonudur. Yani: y=f(x) dir.

İktisadi bir örnek: Talep edilen mal miktarı = q Malın fiyatı= p Talep miktarı ile malın fiyatı arasında fonksiyonel bir ilişki var. Yani; Her fiyat (p) için bir talep miktarı (q) vardır. Bu durumda; q= f(p) olur. Fonksiyonel ilişkiler grafik ile gösterilir.

Grafik nedir? İktisadi çözümleme ve kuramları anlaşılır, görülür hale getiren araçlardır. Fonksiyonel ilişkiler grafikler sayesinde görünür hale getirilir. Sayılarda gizlenmiş ilişkiler somutlaşır. Bir diğer söyleyişle; değişkenler arasındaki ilişkilerin görsel gösterimi grafiği oluşturur.

İktisatta kullandığımız grafikler genellikle iki değişkenli grafiklerdir. İki değişkenli grafiklerde yatay ve dikey eksenler vardır. Genellikle yatay eksen= y ekseni, Dikey eksen= x ekseni olarak tanımlanır. Eksenlerde bağımlı ve bağımsız değişkenler yer değiştirebilir. x ve y eksenleri sayı doğrularını tanımlar.

Sayı noktaları eksenleri eşit parçalara böler. X ve y eksenlerinin kesim noktasına orijin denir. X 5 4 3 2 1 Y 1 2 3 4 5

Fonksiyonel ilişkiler çeşitli şekillerde gösterilebilir. X ve y değişkenleri arasındaki ilişki grafikte doğru ya da eğri şeklinde görünebilir. Eğer sabit kabul edilen değişkenlerde değişme ortaya çıkarsa eğri ya da doğru sağa ya da sola kayar.

Düz çizgi; iki değişken arasındaki ilişkinin değişmeyen oranlarda yani sabit bir ilişki olduğunu gösterir. İlişki sabit fonksiyonel ilişkidir.

- İlişki değişken fonksiyonel ilişkidir. x - Eğri çizgi; iki değişken arasındaki ilişkinin değişen oranlarda yani sabit olmayan bir ilişki olduğunu gösterir. - İlişki değişken fonksiyonel ilişkidir.

- Sabit fonksiyonel ilişkide de düz grafik doğrusu farklı eğimlerde olabilir.

Eğim nedir? Eğim, değişkenlerin birindeki bir birimlik değişmeye karşılık, diğer değişkenin ne kadar değişeceğini gösterir. Eğim; doğru üzerinde bir noktadan diğerine geçerken, ortaya çıkan düşey değişimin ona denk gelen yatay değişime oranıdır. y ∆ y Eğim= ∆ x x

- Eğim (+) ya da (–) olabilir. (+) ya da (–) olması iki değişken arasındaki ilişkinin yönünü gösterir. Eğer her iki değişken de aynı yönde değişiyorsa; yani aynı anda azalıp, artıyorsa eğim (+) dır(pozitifdir). Bir değişken artarken diğeri azalıyorsa eğim (–) dir (negatifdir).

- + ∆y Eğim= ∆x x ∆y Eğim= ∆x x y Pozitif eğim ∆x y Negatif eğim ∆y ∆x B ∆y ∆y + Eğim= A ∆x ∆x x y Negatif eğim ∆y - A Eğim= ∆y ∆x B ∆x x

- Eğer x değişirken y değişmiyorsa eğim sıfırdır. Sıfır eğim ∆y Eğim= = =0 ∆x ∆x x Sonsuz eğim y ∆y ∆y Eğim= = = ∞ ∆x x

Bir doğrunun eğimi her yerde aynıdır. Bir eğrinin eğimi ise her yerde farklıdır. Eğrinin eğimi, ilgili noktaya çizilen teğetin eğimi bulunarak hesaplanır. y y Pozitif eğim Negatif eğim x x

Aşağıdaki eğrinin her noktasında eğim farklıdır. Tekrar edelim: Eğim; değişkenlerin birbirine bağımlılık derecesini gösterir. Yani x değişkeni bir birim değiştiğinde y değişkeninin kaç birim değişeceğini gösterir. Aşağıdaki eğrinin her noktasında eğim farklıdır. y B A x

Ekonomi biliminin amacı nedir? Çözümlemelerimizde gerekli olan fonksiyon ve grafik gibi kavram ve araçları gördük. Şimdi ekonomi biliminin nasıl bir bilim olduğuna, amacının ne olduğuna bakabiliriz. Ekonomi bilimi “seçim-tercih” ve “kıtlık” kavramlarıyla ilgilidir.

Bir diğer söyleyişle ekonomi biliminde temel sorun “tercih” ve “kıt kaynaklar” sorunudur. Çünkü insan gereksinimleri (ihtiyaçları) sonsuzdur. Yaşam ve teknoloji geliştikçe yeni gereksinimler ortaya çıkmaktadır. Gereksinimleri karşılamak için gerekli mal ve hizmet üretiminde kullanabileceğimiz kaynaklar ise kıttır.

- Bu nedenlerle ekonomi biliminin amacı; - Sonsuz insan ihtiyaçlarını doyuma ulaştırabilmek (tatmin edebilmek) için kıt kaynakların nasıl dağıtılacağını incelemektir. Bu amaç aynı zamanda ekonomi biliminin tanımı anlamına gelir. Yani; Ekonomi bilimi; Kıt kaynaklar ile sonsuz insan gereksinimlerini karşılamaya çalışan bilimdir.

- Yani; bir tercih-seçme yapılmalıdır. -Doğal olarak kıt kaynaklar gereksinimlerin önceliğine göre dağıtılmalı; - Yani; bir tercih-seçme yapılmalıdır. - Peki; gereksinim ya da ihtiyaç nedir? Gereksinim; giderildiğinde haz, giderilmediğinde acı ve elem veren duygulardır.

İki tür gereksinim vardır: a) Zorunlu gereksinim, b) Lüks gereksinim. - Gereksinimleri gideren şeyler nelerdir? Gereksinimleri gideren her şey “mallar” ve “hizmetler”dir. “Mal” elle tutulan “Hizmet” elle tutulamayan, hissedilen İnsanlar, mal ve hizmet tüketerek haz duyarlar.

- İki tür mal vardır: a) Serbest mal, b) İktisadi mal-Meta yani Pazar için üretilen mal. - Dayanıklı, dayanıksız mal, Üretim, tüketim, ara malı, “Fayda” nedir? Mal ve hizmetlerin ihtiyaçları doyuma ulaştırma özelliğine fayda denir. Bir gereksinmeyi karşılayan mal ya da hizmet faydalıdır. Sigara faydalı mıdır?

Tercih ya da seçimler mal ve hizmetlerin faydaları ile ilişkilendirilerek yapılır. Her seçim ya da tercihin bir bedeli (maliyeti) vardır. Bu maliyete “fırsat maliyeti” denir. Hem üretim hem de tüketimle ilgili kavramdır. Üretimde; bir maldan bir birim daha fazla üretebilmek için diğer maldan vazgeçilen miktardır. Tüketimde; bir maldan bir birim daha fazla tüketebilmek için diğer maldan vazgeçilen miktardır.

Hem bireysel hem de toplumsal bir kavram. Toplumsal açıdan “üretim olanakları” (ÜO) kavramı ile açıklanır. ÜO, bir ekonomide var olan üretici kaynaklar (üretim faktörleri) ile ilgilidir. ÜO, fırsat maliyeti yanı sıra kıtlık ve tercih kavramlarını da açıklar. Ülke kaynaklarının nasıl kullanıldığı hakkında bilgi verir. Bu bilgiyi verirken “üretim olanakları eğrisi” ÜOE şeklinde somutlaşır.

ÜOE, en ileri ve verimli teknolojinin kullanıldığı varsayımıyla bir toplumun tüm kaynaklarının iki mallı bir modelde nasıl kullanılacağını gösterir. Ya da; iki malın üretildiği ve en verimli teknolojinin kullanıldığı varsayılan bir toplumda, belli bir dönemde, maksimum düzeyde üretilebilecek ürün bileşimlerini gösteren eğridir. Örnek: İki mal üretiliyor, En ileri teknoloji ile, A malı Ekmek (Gıda) B malı Bilgisayar (Sanayi)

Tercih Bilgisayar Ekmek Fırsat Maliyeti A 0 8.0 - D 3 5.0 1.5 E 4 3.0 2.0 F 5 0.0 3.0 Bilgisayar Tam istihdam düzeyi F 5 E Aşırı istihdam 4 3 2 1 Z Eksik istihdam düzeyi D H C B A Ekmek 3 5 6.5 7.5 8

Bu ekonomide, tüm kaynaklar bilgisayar üretiminde kullanılsa 8 birim bilgisayar sıfır ekmek, ekmek üretiminde kullanılsa 5 birim ekmek sıfır bilgisayar üretilir. ÜOE üzerinde ise her nokta üretilen mak. mal bileşimlerini gösterir. Yani ÜOE üzerinde tam istihdam üretimi vardır. ÜOE; kıtlığın sonuçlarını, tercihleri ve fırsat maliyetini göstermektedir. Eğri üzerinde her noktada etkin üretim vardır. H noktasında etkin üretim yok. Eksik istihdam. Z noktasında geçici aşırı istihdam.

ÜOE sağa kayması ekonomik büyüme anlamına gelir. Ya üretim faktörleri artması ya da teknolojik ilerleme sonucu verimliliğin artması ile ortaya çıkar. ÜOE’nin sola kayması ise ekonomide daralmanın yani ekonominin küçülmesinin göstergesidir. Ekonomide küçülme bir ekonomik kriz göstergesi ve sonucudur.

ÜOE fırsat maliyeti kavramını da açıklar ÜOE fırsat maliyeti kavramını da açıklar. Daha fazla bilgisayar üretmenin maliyeti üretiminden vazgeçilen ekmek miktarıdır. Örneğin; tablomuzda görüldüğü üzere toplum D noktasındaki bileşimden E noktasındaki bileşime geçerek bir birim daha fazla ekmek üretmek isterse iki birim bilgisayar üretiminden vazgeçmiş olur. Yani bir birim daha fazla ekmek üretmenin fırsat maliyeti iki birim bilgisayardır.

ÜOE bize fırsat maliyetinin “artan fırsat maliyeti” olduğunu da gösterir. Çünkü; tabloda da görüldüğü üzere ekmek üretimini bir birim arttırdıkça her seferinde vazgeçilen bilgisayar miktarı artmaktadır. Yani fırsat maliyeti artmaktadır. 0.5, 1.0, 1.5, 2.0, 3.0 rakamları artan fırsat maliyetini göstermektedir. Her ilave ekmek üretimi için daha fazla bilgisayar üretiminden vazgeçilmelidir. Bu nedenle ÜOE “iç bükey” bir eğridir.

Artan fırsat maliyeti neden olur Artan fırsat maliyeti neden olur? Çünkü, üretim kaynaklarının bazıları ekmek için uygun olurken bazıları da bilgisayar üretimi için uygundur. Bilgisayar mühendisleri, bilgisayar üretiminde kullanılan alet ve edevat vs. ekmek üretimi için uygun değildir. Ekmek üretimini arttırmak isteyince bilgisayarda kullanılan mühendisleri alet edevat vs. yi ekmek üretiminde kullandıkça verim düşer. Bu nedenle her seferde daha fazla bilgisayar üretiminden vazgeçilir.

Yani bilgisayar mühendisleri, teknisyenleri ekmek üretimini bilmedikleri için ekmek üretiminde çok verimli çalışamazlar. Artan fırsat maliyetinin yanısıra sait fırsat maliyeti de vardır. Sabit fırsat maliyeti ÜOE bir doğru şeklinde olursa ortaya çıkar. Yani Üretim Olanakları Doğrusu (ÜOD) sabit fırsat maliyeti demektir. Ancak sık rastlanılan artan fırsat maliyetidir.

Üretim ile İlgili Temel Kavramlar Üretim Faktörleri nelerdir? Kıt kaynak sorununda kıt olarak tanımlanan kaynaklar bir diğer söyleyişle Üretim Faktörleridir. Dört temel üretim faktörü: Emek, sermaye, doğa ve girişim’dir. Üretimden aldıkları payların adı: Emek-Ücret, Sermaye-Faiz, Doğa-Rant, Girişim-Kar adı altında üretimden pay alır. İktisadın temel

- Üretim ne demektir? Üretim; girişim faktörünün diğer üç temel üretim faktörünü bir araya getirerek insan gereksinimlerini giderecek mal ve hizmet meydana getirme çabasıdır. Ya da; girişimci tarafından emek,sermaye ve doğanın mal ve hizmete dönüştürülme etkinliğidir. Kısaca; doğanın mal ve hizmete dönüşme sürecidir.

Üretim sürecinde üç temel iktisadi sorun; Hangi mallar, nasıl ve kimler için üretilecek? Yanıtlar; sahip olunan ekonomik sisteme göre verilir. Piyasa ekonomilerinde fiyatların yol göstericiliği belirleyici. Sosyalist ekonomilerde ise Merkezi Planlama belirleyici. Sosyalist sistemlerde; emredici planlama, Piyasa ekonomilerinde; yol gösterici.

Klasik İktisadi çözümlemeler (analizler) Mikro ve Makro İktisat adı altında yapılır. Mikro İktisat; iktisadi karar birimlerinin davranışlarını inceleyen bilim dalıdır. Ekonomik yaşamda üç tane iktisadi karar birimi vardır. İktisadi karar birimleri; Hanehalkları, Firmalar ve Devlettir. Bunlar piyasa sistemi içinde kararlarını verirler.

Piyasa nedir? Yerleşik düzenle; Üretim, değişim, tüketim gibi iktisadi faaliyetler başlar. Mal değişimi ile birlikte de piyasa ortaya çıkar. Piyasa: arz ile talebin karşı karşıya geldiği yer. Alıcı ile satıcının karşı karşıya geldiği yer. Mal ve hizmetlerin alınıp satıldığı yer. Önceleri coğrafi sınırları var: At pazarı, saman pazarı.

Günümüz teknolojik gelişmeleri ile piyasa sınırları ortadan kalktı. Döviz piyasası, para piyasası, tahvil piyasası vs. 24 saat kapanmayan piyasalar. Piyasalarda arz ve talep birlikte fiyatları belirler. Her metanın fiyatı vardır. Fiyat; ilgili mal ya da hizmetin değerinin parasal ifadesi.

İki tür fiyat vardır: Nispi fiyat yani Mal fiyat:Malın başka bir mal olarak değeri. Mutlak fiyat yani Parasal fiyat: Malın parasal fiyatı. Fiyatların işlevi; malların el değiştirmesini sağlamaktır. Fiyatlar; tercih yapmada yol gösterir.

Hangi malların, nasıl ve kimler için üretileceği konularında fiyatlar yol göstericidir. Yani piyasa yol göstericidir. Bir diğer söyleyişle; Piyasada fiyatların yol göstericiliği, oluşumlarında etkili olan mal arz ve talep edenlerin aldıkları karar sayesindedir. Yani, iktisadi karar birimleri (hanehalkı, firmalar ve devlet) piyasada aldıkları kararlar ile yol göstericidir.

İktisadi karar birimlerinin işlevleri; Hanehalkı; hem tüketici hem de üretim faktörü sahipleridir. Firmalar; üreticidir. Devlet, hem tüketici hem üretici ve hem de denetleyicidir. Firmalar; üretim faktörlerini istihdam ederek mal ve hizmet üretirler. Ürettiklerini hane halkları ve devlete satarlar. Devlet, sahip olduğu yetkiyle piyasayı denetler, kontrol eder.

Bu üç karar vericinin piyasada birlikte çalışması ile Fizyokratların ve A. Smith’in tanımladığı “Doğal Düzen” ortaya çıkar. Daha önce de belirttiğimiz gibi doğal düzenin ana varsayımları, ekonomik insan, tam rekabet, ekonmide esas olanın tam istihdam olmasıdır. Liberal düşünceye göre bu ortamda kaynaklar en etkin ve verimli şekilde kullanılır.

Bir ekonomide iki tür piyasa vardır: Mal piyasası, Faktör piyasası Bu piyasalarda milyonlarca alıcı ve satıcının arz ve talebi karşı karşıya gelir. Toplam arz ve toplam talep ise dev bir ekonomik döngü oluşturur. Ekonomik faaliyetler kaotik bir ortamda değil, doğal bir düzen içinde karşılıklı etkileşim ile gerçekleşir.

Toplumsal İktisadi Faaliyet Döngüsü Para (Gelir) Para (Harcama) Mal Piyasası Mallar Mallar Reel (Gerçek) Akım Firmalar Hanehalkı Faktör Faktör Faktör Piyasası Para (Gelir) Gelir (Ücret,Faiz,Rant,Kar) Parasal Akım

Reel Akım, Reel Sektörle ilişkili, Parasal Akım, Finans Sektörü ile ilişkili Bu iktisadi döngü kapalı bir döngüdür. Ekonominin en basit döngüsüdür. Sadece Hanehalkı ve Firmalar var. Devlet ve Finansal kuruluşları da bu döngüye katarsak Parasal akımı daha da yakından görür ve “Toplumsal Gelir ve Harcama Döngüsü”ne ulaşırız.

Toplumsal Gelir ve Harcama Akımı Mal Piyasası Kredi Tasarruf Finansal Kuruluşlar Tasarruf Vergi Firmalar Hanehalkı Ödemeler Devlet Ödemeler Vergi Faktör Piyasası

Hanehalkı ve firmalar arasındaki Gelir ve Harcama akımları devlet ve finansal kuruluşlar tarafından etkilenen akımlardır. Devlet ve finansal kuruluşlar aldıkları iktisadi kararlarla toplam gelir ve toplam harcama miktarını azaltır ya da arttırırlar. Kısacası piyasa da arz ve talep devlet ve finansal kuruluşların aldığı kararlar ve uyguladıkları iktisat politikalarından etkilenirler.

TALEP ve ARZ - Talep ve arz piyasayı oluşturan iki güçtür. Bu iki gücü ayrı ayrı incelemek piyasayı daha iyi anlamamıza yardım eder. Talep ve arzın, hangi değişkenlerin etkisi ile oluştuğu ve nasıl çalıştıkları “Talep ve Arz” yasaları olarak tanımlanır. Talep ve arz yasaları ile piyasayı daha iyi anlarız. Kimi iktisatçılara göre iktisat bilimi talep ve arz yasaları ile başlar ve biter.

Talep ve arzın birlikte fiyatı oluşturduğu piyasa mekanizmasının bir diğer adı da “fiyat mekanizması”dır. Klasik iktisatçılara göre fiyat mekanizması; Etkin kaynak dağılımına ve böylelikle verimli kullanılmalarına yol açar. Bireysel özgürlükler aracılığıyla hem bireysel hem de toplumsal gönenci (refahı) yükseltir.

Klasiklere karşı olanlara göre fiyat mekanizması eşitsiz gelir dağılımına yol açar. - Üretim faktörleri istihdamını sürekli olarak garanti edemez. Tekelleşmeye ve etkin kaynak dağılımının bozulmasına yol açar. Fiyatlar toplumsal fayda ve maliyetleri değil özel fayda ve maliyetleri yansıtır. Örneğin; altın ve gümüş üretiminde maliyetler çevreye verilen zararları içermez.

Talep nedir? Kelime anlamı; istem, bir şeyi istemek. Ekonomik olarak; bir şeyi satın alma isteği. Talep: Belirli bir dönemde, belirli fiyattan piyasada satın alınmak istenen mal ve hizmet miktarıdır. Tanımda iki önemli nokta: Talep, miktarla ve belli bir dönemle-zaman dilimi ile ilgili kavramdır. Talep sürekli-akım bir kavramdır. Bu nedenle belli bir zaman dilimiyle sınırlanmadıkça anlam kazanmaz.

Bir günde 15.000 ekmek, bir ayda 450.000 ekmek gibi. Zaman ve miktar belirtilmesi talebi anlamlı hale getirir. Bir önemli kavram: “Efektif Talep” kavramıdır. Efektif talep; “satın alma gücü ile desteklenmiş talep”tir. Yani; gerçek ya da etkin taleptir. Ekonomik açıdan önemli olan talep budur.

Diğer malların fiyatları= Pd Zevk ve tercihler= Z Beklentiler= E Talep Fonksiyonu: Belli bir zaman süresi içinde satın alınmak istenen mal miktarı çeşitli değişkenlerin etkisi altındadır. Bu değişkenler: Malın kendi fiyatı= P Diğer malların fiyatları= Pd Hanehalkı ortalama geliri= R Zevk ve tercihler= Z Beklentiler= E Nüfus= N

Satın alınmak istenen mal miktarı ile belirtilen değişkenler arasında fonksiyonel bir ilişki vardır. Bu ilişkiye “Talep Fonksiyonu” adı verilir. Talep edilen mal miktarı= Qd ise Talep Fonksiyonu; Qd= f(P, Pd,R, Z, E, N) olur. Her değişkenin talep miktarına etkisi ayrı ayrı incelenir. Bu inceleme “ceteris paribus” varsayımı altında yapılır.

Malın fiyatı dışındaki diğer değişkenleri sabit kabul edersek Talep Fonksiyonu: Qd= f(P) olur. Malın fiyatı ile miktarı arasındaki ilişki önemlidir. Burada soru; malın fiyatı değiştiğinde talep miktarı nasıl değişir? Binlerce yıldır yapılan gözlemler malın fiyatı ile talep miktarı arasında ters yönlü bir ilişki olduğunu gösterir.

Yani; malın fiyatı düşerken talep miktarı artar ya da tersi de doğrudur. Mal fiyatı ile talep miktarı arasındaki bu ters (negatif) ilişkiye “Talep Kanunu” denir. Talep Tablosu Bileşimler Fiyat (P) Miktar (Qd) A 50 9 B 40 10 C 30 12 D 20 15 E 10 20

Bu tablodaki verileri grafiğe yerleştirdiğimizde talep eğrisini (doğrusunu) elde ederiz. Qd= f(P, Pd, R, E, Z, N ) P A 50 40 30 20 10 Talep eğrisi B C D E Qd O 10 20

Talep eğrisi (doğrusu); Malın fiyatı dışındaki diğer değişkenler sabit iken malın fiyatı ile talebi arasındaki negatif ilişkiyi gösteren eğridir (doğrudur). Şekilden görüleceği üzere bir malın fiyatı yükselirse talebi düşer, fiyatı düşerse talebi artar. Malın fiyatı ile talep miktarı arasında neden ters yönlü bir ilişki vardır? Neden fiyatı yükselince talep miktarı düşer? İki nedeni vardır: a) İkame etkisi b) Gelir etkisi

İkame etkisi nedir? Her mal belli bir zevki ve gereksinmeyi doyuma ulaştırır. Her zevk ve gereksinmeyi de birbirine yakın özelliklerde farklı mallar tatmin eder. Bu nedenle; Bir malın fiyatı yükselince o gereksinmemizi fiyatı daha ucuz kalan benzer bir malla karşılarız. Yani ikame ederiz. Buna İkame Etkisi denir.

Gelir etkisi nedir? Diğer değişkenler sabitken; bir malın fiyatı yükselince, gelirimiz sabit kaldığı için gelirimizle alabileceğimiz mal miktarı azalır. Gelirimizin satın alma gücü azalmıştır. Fiyatı yükselen maldan daha az almak zorunda kalırız. Yoksullaşmış oluruz. Malın fiyatı yükselirken gelirimiz sabit kaldığı için ortaya çıkan bu olaya Gelir Etkisi denir.

Her malın kişisel ve piyasa talebi vardır. Piyasa talebi kişisel taleplerin toplamından oluşur. Yani bir malın piyasa talebi; her bir fiyattan piyasada bulunan tüm tüketicilerin almak istediği miktardır. P P P Piyasa talebi Kişisel talep Kişisel talep A B C 10 10 10 qd q q 5 8 13

Talep Eğrisinin Kayması Anlaşılacağı üzere malın fiyatı ile talep miktarı arasındaki ilişki talep eğrisinin (doğrusunun) üzerinde hareket eden (izlenen) bir ilişkidir. Oysa talep fonksiyonunda belirttiğimiz malın fiyatı dışındaki değişkenler ile talep miktarı arasındaki ilişki talep eğrisinin (doğrusunun) sağa ya da sola kaymasına yol açan bir ilişkidir. Yani malın fiyatı sabit iken diğer değişkenler değişirse talep eğrisi (doğrusu) sağa ya da sola kayar.

Grafik ile gösterelim: Qd= f(P, Pd, R, E, Z, N) ise, yani fiyat sabit diğerleri değişken ise; P P T 1 T T 2 qd q

Örneğin; diğer değişkenler sabitken tüketicilerin gelirindeki bir artma her bir fiyat düzeyinde daha fazla mal satın alınmasına yol açar. Talep eğrisi sağa kayar. Gelirdeki azalma ise daha az mal satın alınmasına neden olur. Talep eğrisi sola kayar. Bir diğer değişken nüfus artarsa mala talep artar. Gene talep eğrisi sağa kayar. Nüfus azalırsa, mala talep azalır. Talep eğrisi sola kayar.

Arz Nedir? Kelime anlamı; sunmak. Ekonomik anlamı; bir malın satılmak amacıyla piyasaya çıkarılmasıdır. Arz: Belli bir dönemde, belirli bir fiyattan piyasada üreticilerin satmaya hazır oldukları mal ve hizmet miktarıdır. Arz kavramı da talep kavramı gibi miktar ve süre ile ilişkilidir. Çünkü Arz da akım kavramdır. Bu nedenle Arz edilen miktar bir süre ile tanımlanmalıdır.

“Bir yılda 350. 000 ayakkabı arzı ya da bir günde 50 “Bir yılda 350.000 ayakkabı arzı ya da bir günde 50.000 ekmek arzı” gibi. Arz Fonksiyonu: Bir malın arz edilen miktarı da talep gibi bir çok değişkenin etkisi altındadır. Bunlar: Malın kendi fiyatı=P Girdilerin fiyatı= Pi Diğer malların fiyatı= Pd Teknoloji= T Firmanın geleceğe dönük tahmini ve amacı= G Tarımsal ürünler için iklim= İ

- Malın arz edilen miktarı ile belirtilen değişkenler arasında fonksiyonel bir ilişki vardır. - Malın arz miktarı= Qs ise Arz Fonksiyonu; Qs= f(P, Pi, Pd, T, G, İ) olur. Her değişkenin arz edilmek istenen miktar üzerindeki etkisi ayrı ayrı incelenir. Bu inceleme “ceteris paribus” varsayımı ile yapılır. Malın fiyatı dışındaki diğer değişkenleri sabit kabul edersek, arz fonksiyonu; Qs= f(P) olur.

Burada soru malın fiyatı değiştiğinde arz miktarı nasıl değişir? Binlerce yıldır yapılan gözlemler malın fiyatı ile arz miktarı arasında aynı yönlü bir ilişki olduğunu gösterir. Yani malın piyasa fiyatı yükseldiğinde arzı artar, düştüğünde ise arzı azalır. Malın arzı ile fiyatı arasındaki bu aynı yönlü ilişkiye “Arz Kanunu” denir.

Arz Tablosu Bileşimler Fiyat (P) Miktar (Qs) A 5 0 18 B 40 16 C 30 12 D 20 7 E 10 0 - Bu tablodaki verileri grafiğe yerleştirdiğimizde arz eğrisini (doğrusunu) elde ederiz.

- Arz fonksiyonumuzda fiyat dışı değişkenler sabit. - Qs= f(P, Pi, R, T, G, İ ) - Arz fonksiyonumuzda fiyat dışı değişkenler sabit. P Arz eğrisi 50 40 30 20 10 A B C D E Qs 7 12 16 18

Arz eğrisi (doğrusu); Malın fiyatı dışındaki diğer değişkenler sabit iken malın fiyatı ile arzı arasındaki pozitif ilişkiyi gösteren eğridir (doğrudur). Şekilden görüleceği üzere bir malın fiyatı yükselirse arzı artar, fiyatı düşerse arzı azalır. Malın fiyatı ile arz miktarı arasında neden aynı yönlü bir ilişki vardır? Neden üretici malın fiyatı yükselince arz edilen miktar arttırır?

Bu sorunun yanıtı “artan fırsat maliyeti” kavramı ile verilir. ÜOE konusunda da gördüğümüz üzere; bir maldan bir birim daha fazla üretmenin maliyeti her seferinde artmaktadır. Artan fırsat maliyeti nedeniyle üretici üretimini arttırabilmek için malın piyasa fiyatının artmasını bekler. Aksi halde eski fiyatlarla malın artan maliyetini karşılayamaz.

Her malın kişisel ve piyasa arzı vardır. Piyasada aynı malı üreten çok sayıda üretici vardır. Her bir üreticinin arzının toplamı piyasa arzını verir. Yani bireysel arzdan piyasa arzına geçilir. Üreticilerin farklı fiyatlarda arz etmeye hazır oldukları mal miktarlarının toplamı piyasa arz eğrisini verir.

Arz Eğrisinin Kayması Anlaşılacağı üzere malın fiyatı ile arz miktarı arasındaki ilişki arz eğrisinin (doğrusunun) üzerinde hareket eden (izlenen) bir ilişkidir. Oysa arz fonksiyonunda belirttiğimiz malın fiyatı dışındaki değişkenler ile arz miktarı arasındaki ilişki arz eğrisinin (doğrusunun) sağa ya da sola kaymasına yol açan bir ilişkidir. Yani malın fiyatı sabit iken diğer değişkenler değişirse arz eğrisi (doğrusu) sağa ya da sola kayar.

Grafik ile gösterelim; Qs= f(P, Pi, Pd, T, G, İ ) ise, yani fiyat sabit diğer değişkenler değişiyor ise. P A A2 A1 Qs

Örneğin; diğer değişkenler sabitken maliyetlerde (ücretlerde) bir artış karı azaltacağı için satılmak istenen mal arzı azalır. Arz eğrisi sola kayar. Maliyetlerde (ücretlerde) düşüş ise karı arttıracağı için mal arzını arttırır. Arz eğrisi de sağa kayar. Diğer bir değişken Teknoloji gelişirse verimlilik ve üretim artar. Arz eğrisi sağa kayar. Teknoloji gerilerse üretim azalır, arz eğrisi sola kayar.

Piyasa Dengesi:Denge Fiyatı ve Denge Miktarının Belirlenmesi Talep eğrisi tüketicilerin farklı fiyatlarda satın almak istedikleri mal ve hizmet miktarını gösterir. Arz eğrisi ise, farklı fiyatlarda üreticilerin satmak istedikleri mal ve hizmet miktarlarını gösterir. Ayrı ayrı incelediğimiz arz ve talep birlikte ele alındığında piyasa dengesine ulaşılır.

Piyasa dengesi; “denge fiyatı” ve “denge miktarı”nın oluştuğu noktadır. Talep ve arz tablolarını bir araya getirelim: Fiyat (P) Qd Qs Piyasa Durumu Fiyata Baskı 50 9 18 Arz fazlası Aşağı doğru 40 10 16 Arz fazlası Aşağı doğru 30 12 12 Denge Baskı yok 20 15 7 Talep fazlası Yukarı doğru 10 20 0 Talep fazlası Yukarı doğru

Tabloyu grafiğe dökelim P T A Arz fazlası “Artık” 30 E Denge noktası Talep fazlası “Kıtlık” Q 12

Piyasada arz fazlası “artık” anlamına gelir Piyasada arz fazlası “artık” anlamına gelir. “Artık”, fazla stokların eritilmesine ve fiyatların düşmesine yol açar. Piyasada talep fazlası “kıtlık” anlamına gelir. “Kıtlık” fiyatların yükselmesine yol açar. - Arz ve talebin kesiştiği yerde “Denge fiyatı” ve “Denge miktarı” belirlenir. Yani; arz ve talebi birbirine eşitleyen fiyat düzeyine “Denge Fiyatı” denir.

Denge fiyatında gerçekleşen işlem hacmine “Denge miktarı” denir. Denge noktasında üreticilerin satmak istediği miktar ile tüketicilerin satın almak istediği miktar birbirine eşittir. Denge fiyatı dışındaki herhangi bir fiyat düzeyinde piyasa güçleri (arz ve talep), fiyat ve miktarı denge değerlerine getirecek bir hareket içinde olurlar.

Dengedeki değişmeler Daha önce gördüğümüz talep ve arzı kaydıran unsurlar denge fiyatı ve miktarı üzerinde de etkilidir. Yani talep ve arz fonksiyonlarında öğrendiğimiz talep ve arzı belirleyen değişkenlerde ortaya çıkan değişiklik, denge fiyatı ve denge miktarını da değiştirir.

Talep eğrisinde kaymaların dengeye etkisi - Talep artışları talep eğrisini sağa kaydırır. - Gelirde artış, İkame malların fiyatlarının yükselmesi Zevk ve tercihlerin mal lehinde değişmesi gibi nedenlerle talep artarsa, talep eğrisi sağa kayar: Bu durumda denge fiyatı da, denge miktarı da artar.

Talep azalışları talep eğrisini sola kaydırır. Gelirde azalış, Tamamlayıcı malların fiyatlarının artması, Zevk ve tercihlerin malın aleyhinde değişmesi gibi nedenlerle talep azalırsa, talep eğrisi sola kayar. Bu durumda denge fiyatı da denge miktarı da azalır.

Talep eğrisinin sağa, sola kayması Sağa kayma Sola kayma T T1 T1 A T A E2 E1 P2 P1 E2 E1 P1 P2 Q Q q1 q2 q2 q1

Arz eğrisinde kaymaların dengeye etkisi Arz artışları, arz eğrisini sağa kaydırır. Maliyetlerin düşmesi, Teknolojinin gelişip verimliliğin artması, Üreticilerin piyasa beklentilerinin olumlu değişmesi gibi nedenlerle arz artarsa arz eğrisi sağa kayar: Bu durumda denge fiyatı düşer, denge miktarı artar.

Arz azalışları arz eğrisini sola kaydırır. Maliyetlerin artması, Teknolojik nedenlerle verimliliğin azalması, Üreticilerin piyasa beklentilerinin olumsuz değişmesi gibi nedenlerle arz azalırsa, arz eğrisi sola kayar. Bu durumda denge fiyatı artar, denge miktarı da azalır.

Arz eğrisinin sağa, sola kayması P P Sağa kayma Sola kayma A1 A T T E1 E2 A A1 P1 P2 E1 E2 P1 P2 Q Q q2 q1 q1 q2

Arz ve talepte eşanlı kaymalar Arz ve talep eğrileri eş anlı kayabilir. Eş anlı kaymalar çeşitli şekillerde olabilir. Arz ve talep aynı anda ve aynı miktarda artarsa; Denge fiyatı değişmez, denge miktarı artar. Arz artışı talep artışından küçük olursa; Denge fiyatı da denge miktarı da artar. Arz artışı talep artışından büyük olursa; Denge fiyatı düşer, denge miktarı artar.

Arz ve talep aynı anda (eşanlı) ve aynı miktarda azalırsa; Denge fiyatı değişmez, denge miktarı azalır. Arz azalışı talep azalışından küçük olursa; Denge fiyatı da denge miktarı da azalır. Arz azalışı talep azalışından büyük olursa; Denge fiyatı artar, denge miktarı azalır.

Özet olarak; Arz ve talebin aynı anda artması durumunda; - Denge miktarı mutlaka artar, Denge fiyatının ne olacağı belirsizdir. Denge fiyatının ne olacağı, arz ve talep eğrilerinin eğimleri ile her bir eğrinin kayma büyüklüğüne bağlıdır. Arz ve talebin eşanlı azalışlarında ise, Denge miktarı mutlaka azalır, Denge fiyatının ne olacağı eğrilerin eğimleri ile eğrilerin kayma büyüklüğüne bağlıdır.

Eşanlı değişmelerde arz ve talep ters yönlerde değişirse, yani arz azalıp talep artarsa; Denge fiyatı mutlaka yükselir. Denge miktarının ne olacağı belirsizdir. Miktarın ne olacağı, arz ve talep eğrilerinin eğimleri ile her bir eğrinin kayma büyüklüğüne bağlıdır.

Eşanlı bir şekilde arzın artıp talebin azaldığı durumlarda ise; Denge fiyatı mutlaka düşer, Denge miktarının ne olacağı belirsizdir. Miktarın ne olacağı, arz ve talep eğrilerinin eğimleri ile her bir eğrinin kayma büyüklüğüne bağlıdır.

Talep ve arzı belirleyen fiyat dışındaki değişkenlerin, talep ve arz edilen miktarlar üzerinde yarattıkları etkiler de gene talep ve arz yasaları olarak tanımlanır. Talep ve arz yasaları; Talep ve arzdaki değişmeler sonucunda fiyat ve talep edilen miktarda ortaya çıkacak değişikliğin yönünü görmemize (tahmin etmemize) yardımcı olur.

Faktör piyasasında fiyat oluşumu Daha önce belirttiğimiz gibi iki tür piyasa vardır. Mal piyasası ve faktör piyasası. Mal piyasasında fiyatların nasıl ve hangi değişkenlerin etkisi altında oluştuğunu gördük. Şimdi de faktör piyasasında denge fiyatın nasıl belirleneceğini görelim: Fiyat mekanizmasının işleyişi faktör piyasasında da aynıdır. Yani; üretim faktörleri fiyatları da serbest rekabetçi piyasada faktör arzı ve talebiyle belirlenir.

Yani faktör piyasasında üretim faktörlerinin fiyatları belirlenir. Emek faktörünün ücret’i, Sermaye faktörünün faiz’i, Doğa faktörünün rant’ı, Girişim faktörünün kar’ı faktör piyasasında faktör arz ve talebi tarafından belirlenir. Faktör piyasasını mal piyasasından ayıran bir önemli özellik vardır.

Faktör Piyasasını Mal Piyasasından Ayıran Özellik - Faktör piyasası talebi “türev talep”tir. Faktörlere kendiliğinden talep gelmez. Firmalar mal ve hizmet üretebilmek için faktör talep ederler. Yani; faktör talebi mal ve hizmet talebinden türeyen bir taleptir. Üretiminde kullanılan mala olan talepten türeyen bir taleptir.

- Faktör talep eğrisi de negatif eğimli bir eğridir. Faktörün fiyatı düştükçe talebi de artar. Çünkü, üretici fiyatı düşen faktörü diğer faktörleri yerine kullanır. Yani göreli olarak daha pahalı kalan faktör yerine kullanır (ikame) eder. Bu nedenle buna da “ikame etkisi” denir.

Bazen de faktörlerin fiyatı değişmediği halde mal piyasasında mala olan talep arttığı için faktör daha fazla talep edilir. Bu durumda ise faktör talep eğrisi sağ tarafa kayar. Faktörlerin fiyatları değişmeden faktör talebinin artmasına yol açan bu etkiye ise “üretim etkisi” denir. Bu durumun tam tersinde ise faktör talep eğrisi sola kayar.

Esneklik (Elasticity) Şimdiye kadar arz ve talebi, arz ve talebi belirleyen değişkenleri ve arz talep miktarları ile belirleyen değişkenler arasındaki fonksiyonel ilişkileri gördük. Bu ilişkilerden önemli bilgiler öğrendik. Bu ilişkilerden öğrendiğimiz bilgileri arz ve talep yasaları olarak tanımladık.

Bu yasalar, arz ve talep miktarındaki değişikliklerin denge fiyatı ve denge miktarında ne yönde değişiklik yarattığını gösteriyordu. Ancak bu yasalar, arz ve talebi belirleyen değişkenlerdeki değişmelerin arz ya da talep miktarları üzerinde oluşturduğu etkiyi ölçememektedir. Oysa etkinin miktarı iktisat bilgisi açısından çok önemlidir.

Özellikle iş yaşamında fiyat, gelir ya da diğer değişkenlerde ortaya çıkan değişmelerin talep ya da arz miktarları üzerindeki etkisinin miktarını bilmek hem firmalar hem de devletin iktisat politikalarını belirlemesi açısından çok önemlidir. Etkinin miktarını ölçen ve bu konuda bize bilgi veren kavram “esneklik” kavramıdır. Esneklik, firmaların kar ve zarar durumları ile de doğrudan ilgili bir kavramdır.

Esnekliği daha ayrıntılı nasıl tanımlayabiliriz? Genel olarak esneklik; İki değişkenli bir modelde, bir değişkenin diğer değişkendeki değişmelere olan duyarlılığının ölçüsüdür. Yani esneklik: İki değişkenli bir modelde değişkenlerden birinde ortaya çıkan oransal (yüzde) değişimin diğer değişkende yarattığı oransal (yüzde) değişimdir.

Çok sayıda değişkenin etkileşim içinde olduğu iktisadi olaylarda çok sayıda esneklikten söz edilebilir. Ancak, arz ve taleple ilgili esneklik ölçümleri, sık karşılaşılan iktisadi olayları açıklamakta kullanılan, en yaygın esneklik kavramlarıdır. Arz ve talep esnekliği kısaca; üretici ve tüketicilerin fiyatlardaki ya da gelirdeki değişmelere karşı duyarlılıklarını ölçmemize yararlar.

Talep ve Arz esnekliklerini talep ve arz fonksiyonlarını anımsayarak daha iyi anlarız. Talep fonksiyonu: Qd= f(P, Pd,R, Z, E, N) Bu fonksiyonel ilişkide talep miktarı ile onu belirleyen değişkenler arasında ayrı ayrı esneklik ilişkisi vardır. Arz fonksiyonu: Qs= f(P, Pi, Pd, T, G, İ) Bu fonksiyonel ilişkide arz miktarı ile onu Belirleyen değişkenler arasında ayrı ayrı esneklik ilişkisi vardır. Bu ilişkileri inceleyeceğiz.

Talep Esnekliği üçe ayrılır: Talebin fiyat esnekliği, Talebin gelir esnekliği, Talebin çapraz esnekliği. Talebin fiyat esnekliği de ikiye ayrılır: Talebin nokta fiyat esnekliği, Talebin yay fiyat esnekliği.

Talebin Fiyat Esnekliği nedir? - Talebin fiyat esnekliği; Qd=f(P) şeklindeki diğer değişkenlerin sabit kabul edildiği talep fonksiyonunda fiyat ve miktar arasındaki ilişkinin derecesini ölçen esnekliktir. Bir malın fiyatı değiştiğinde talebinin ne kadar değişeceğini gösterir. Fiyat ile talep miktarı arasındaki duyarlılığın şiddetini ölçer.

Her malın özelliğine göre, malın fiyatı ile talep edilen miktarı arasında değişen şiddette ilişkiler vardır. Örneğin; akıllı cep telefonlarının fiyatında ciddi bir düşüş akıllı cep telefonu talebinde ciddi bir artışa yol açarken, ekmek fiyatlarında ciddi bir düşüş ekmek talebinde o kadar ciddi bir artışa yol açmaz. Yani her malın talebinin fiyat esnekliği birbirinden farklıdır.

Tanım olarak talebin fiyat esnekliği; “Bir malın fiyatında ortaya çıkan yüzde değişimin o malın talep edilen miktarında yarattığı yüzde değişmeye” denir. “Malın talep edilen miktarında ortaya çıkan yüzde değişimin, malın fiyatında ortaya çıkan yüzde değişmeye oranı” olarak da tanımlanır. Talebin fiyat esnekliği Ed sembolüyle gösterilir.

- Esneklik kavramını şekil yardımıyla görünür kılalım. ∆= Değişim ∆= Değişim P P ΔP=Fiyattaki yüzde değişim Δq=Miktardaki yüzde değişim ΔP=Fiyattaki yüzde değişim Δq=Miktardaki yüzde değişim A A P1 P1 ΔP ΔP B B P2 P2 Δq Δq Talep doğrusu Talep doğrusu Q Q q1 q1 q2 q2

Şekilde de görüleceği üzere esneklik; Malın fiyatının P1’den P2’ye düşmesi sonucunda, miktarda ortaya çıkan değişikliği ölçmektedir. Bunun formülünü de yukarıdaki tanımdan çıkarak şöyle yazabiliriz: Talep miktarında yüzde değişme %∆q Ed= = %∆p Fiyatta yüzde değişme

- Formülü geliştirelim: ∆q %∆q q Ed= = %∆p ∆p p q1 – q2 ∆q ∆p p1 – p2 Ed= ÷ Ed= ÷ q p q p

Şekilden de görüleceği üzere talebin fiyat esnekliğini A noktasında B noktasında ya da AB aralığında hesap etmek olanaklıdır. A ve B noktalarında hesap edilirse “Talebin Nokta Fiyat Esnekliği” bulunur. AB aralığında hesap edilirse “Talebin Yay Esnekliği” bulunur. A noktasında esnekliği hesap etmek istersek formülümüzde payda kısmında q1 ve p1 değerleri kullanılır.

B noktasında esnekliği hesap etmek istersek formülümüzde payda kısmında q2 ve p2 değerleri kullanılır. AB aralığında yay esnekliğini hesap etmek istersek formülümüz şöyle olur: q1 – q2 p1 – p2 EdAB= ÷ q1 + q2 p1 + p2 2 2

- Talebin fiyat esnekliğini örnek ile hesaplayalım: X malının fiyatı (P1)=110 iken talep edilen miktarı (q1)=160 birim olsun. Malın fiyatı (P2)=90 olduğunda, talep miktarı (q2)=240’a çıksın. Bu rakamları grafikle gösterelim: p A p1=110 B P2=90 q q1=160 Q2=240

Örneğimizde A noktasında talebin fiyat esnekliğini hesaplamak istersek; paydada q1 ve p1 rakamlarını kullanırız. q1 – q1 p1 – p2 160 - 240 110 - 90 EdA= ÷ EdA= ÷ q1 p1 160 110 - 80 20 - 8 2 EdA= ÷ EdA= ÷ 160 110 16 11 8 11 88 EdA= - = - EdA= - 2.7 × × × = - 2.7 2 32 16

B noktasında talebin fiyat esnekliğini hesaplamak için formülümüzde payda kısmına bu sefer q2 ve p2 rakamlarını koyarız ve esnekliği bu rakamlarla hesaplarız. Bu durumda B noktasında talebin fiyat esnekliği EdB= - 1.5 çıkar. Grafiğimizdeki örnekte A ve B noktaları arasında talebin yay esnekliğini de hesaplayabiliriz.

Talebin fiyat yay esnekliği formülü q1 – q2 p1 – p2 160 - 240 110 - 90 EdAB= ÷ = ÷ q1 + q2 p1 + p2 160 + 240 110 + 90 2 2 2 2 - 80 20 - 80 20 8 10 EdAB= ÷ = ÷ = - × 400 200 200 100 20 2 2 2 80 EdAB= - = - 2 40

Talebin fiyat esneklikleri; EdA= A noktasında – 2.7, B noktasında – 1.5 ve AB yayında – 2.0’ dır. Esneklik rakamları – işaretli çıkmıştır. Fiyat ve miktar ilişkisinin ters yönlü olması nedeniyle sonuç hep negatif yani – çıkar. Ancak; esneklikleri kıyaslayabilmek ve değerlendirebilmek için esneklik değerleri mutlak değer olarak yani pozitif değerler olarak alınır.

Esneklik değerlerinin mutlak değer olarak pozitif alınması anlamlı bir kıyaslama yapmaya olanak sağlar. Esneklik rakamı, fiyatta yüzde 1’lik bir artışın miktarda yüzde ne kadar düşüş yaratacağını gösterir. Ya da fiyatta yüzde 1’lik bir düşüşün miktarda yüzde kaçlık bir artışa yol açacağını gösterir.

Esneklik rakamı büyüdükçe talebin fiyat değişikliğine duyarlılığı artmaktadır. Bu duyarlılık farklılıkları, talep doğrusunun eğiminde de farklılıklar şeklinde kendini gösterir. Bu anlamda esnekliği derecelerine göre gruplara ayırırız. Esneklikler; çok esnek, az esnek, birim esnek, sonsuz esnek ve sıfır esnek olarak sınıflandırılır.

- Derecelerine göre esneklikleri grafikler yardımıyla gösterelim. Çok Esnek Talep Şekilde de görüleceği üzere, eğer malın talep miktarındaki yüzde değişme fiyatındaki yüzde değişmeden büyük ise malın talebi “çok esnek”dir. Yani; 1 ˂ Ed ˂ + ∞ olur. P T A p1 ΔP B p2 Δq q q1 q2

Az Esnek Talep Şekilde de görüleceği üzere eğer malın talep miktarındaki yüzde değişme fiyatındaki yüzde değişmeden küçük ise malın talebi “az esnek”dir. Yani; 0 ˂ Ed ˂ 1 olur. P A p1 ΔP B p2 Δq T q q1 q2

Birim Esnek Talep P Şekilde de görüleceği üzere eğer malın talep miktarındaki yüzde değişme malın fiyatındaki yüzde değişmeye eşit ise malın talebi “birim esnek”dir. Yani; Ed = 1 olur T A p1 ΔP B p2 Δq q q1 q2

Sonsuz Esnek Talep P P1 T q Eğer malın fiyatında belli belirsiz bir yüzde değişiklik bile malın talep miktarını sonsuz miktarda değiştiriyorsa malın talebi “sonsuz esnek”dir. Yani; Ed= + - ∞ olur. P1 T q

Sıfır Esnek Talep P T q p1 Eğer malın fiyatında çok büyük yüzde değişme olmasına rağmen, talep miktarında hiçbir değişme olmuyorsa malın talebi “sıfır esnek” olur. Yani; Ed= 0 olur T q p1

Esnekliği Belirleyen Unsurlar Esnekliği belirleyen en önemli unsur, esnekliği ölçülen malın ikamelerinin olup olmadığıdır. Yağ, et, peynir, cep telefonu gibi birçok ürünün çok sayıda benzerleri, yani ikameleri vardır. Yakın ikameleri olan malların esneklikleri yüksektir. İkamesi olmayan malların esnekliği ise düşüktür.

Malın bütçemiz içindeki yeri esnekliği etkileyen bir başka unsurdur. Mal bütçemizde küçük bir paya sahipse fiyat değişimlerini çok dikkate almayız. Bu durumda malın esnekliği düşüktür. Aksine, bütçemizde büyük bir paya sahipse fiyat değişimleri bizi daha çok etkiler bu nedenle fiyat değişmelerine duyarlılığımız çoktur. Bu durumda malın esnekliği büyüktür.

Malın esnekliğini etkileyen bir başka unsur zamandır. Bir mal piyasaya ilk çıktığında eğer yakın ikame malları yoksa esnekliği doğal olarak düşüktür. Yani kısa dönemde azdır. Uzun dönem de ise yakın ikame malları üretilip piyasaya sürüldükçe o malın da talebinin esnekliği artmaya başlar ve kısa dönemde talebi az esnek olan bir mal, uzun dönemde talebi çok esnek bir mala dönüşür.

Bu nedenle bir malın talep eğrisi; Kısa vadede dik, Uzun vadede ise daha yatay olur. p Kısa vade talep doğrusu p1 p2 Uzun vade talep doğrusu q q1 q2 q2

Malın zorunlu ya da lüks mal olması da esnekliği etkiler. Ekmek gibi temel gıda mallarının esneklikleri genellikle düşük ya da azdır. Buna karşılık sanayi mallarının ve özellikle de lüks malların esneklikleri yüksek yani çoktur. Bu nedenle yoksul ülkeler daha çok gıda malları tükettikleri için bu ülkelerde esneklik az, varsıl ülkeler ise daha çok sanayi malları tükettikleri için bu ülkelerde de esneklik çoktur.

Talebin Fiyat Esnekliği ve Toplam Hasılat İlişkisi Talebin fiyat esnekliği, firmaların ya da satıcıların hasılatları (toplam gelirleri=TG) ile de ilişkili bir kavramdır. Satıcılar, esneklik sayesinde ürünlerinin fiyatını değiştirdiklerinde toplam hasılatlarında nasıl bir değişiklik olacağını hesaplayabilirler. Esneklik tüketicilerin fiyat değişikliklerine karşı tepkilerini ölçtüğü için bir anlamda tüketici harcamalarının nasıl değiştiğini ölçer.

Tüketicilerin harcamaları da alıcıların geliri yani hasılatıdır. Fiyat değişikliği harcamaları ya da hasılatı iki zıt şekilde etkiler. Örneğin; fiyatta bir düşme mal başına elde edilen hasılatı azaltırken, talep miktarı artacağı için miktardaki artış da toplam hasılatı yukarı çeker. Toplam hasılatın ne olacağını bu iki zıt etki belirler.

Bu iki zıt etkiden hangisinin daha güçlü olacağını ise malın esnekliği belirler. Eğer, esneklik birden büyük ise fiyat arttığında talep edilen miktar, fiyat artış oranından daha büyük bir oranda azalır. Bu nedenle TG de azalır. Eğer, esneklik birden küçük ise fiyat arttığında talep edilen miktar, fiyat artış oranından daha küçük bir oranda azalır. Bu nedenle TG de artış olur.

Malın fiyatında bir azalma olduğunda da gene toplam hasılat artabilir de azalabilir de. Yani TG’in fiyat değişmelerinde artıp azalması malın talebinin fiyat esnekliğine bağlıdır. Bir örnekle açıklayalım: X malının fiyatı Px= 10 TL olduğunda, talep edilen miktar Qx= 100 birim olsun. Firmanın Toplam Geliri (hasılatı); TG= Px x Qx olur.

Örneğimizde firmanın başlangıç hasılatı TG= 10 x 100 = 1000 TL’dir. Malın fiyatının Px= 8 TL olduğunu varsayalım. Bu durumda firmanın TG ne olur? Malın fiyatı düştüğü için talep kanunu gereğince talep miktarı artar. İki olasılık söz konusu olabilir: a) Talep miktarı 100’den 140’a çıksın. b) Talep miktarı 100’den 110’a çıksın.

a) TG= 8 x 140 = 1120 TL Firmanın TG’i arttı. b) TG= 8 x 110 = 880 TL Firmanın TG’i azaldı. a ve b şıklarında malın talep esneklik dereceleri farklıdır. a şıkkında talebi çok esnek bir mal söz konusu iken b şıkkında talebi az esnek bir mal söz konusudur. Özetlemek istersek;

Talebin fiyat esnekliğine bağlı olarak; Eğer, malın esnekliği Ed çok ise; P düştüğünde TG artar P arttığında TG azalır Eğer, malın esnekliği Ed az ise; P düştüğünde TG düşer P arttığında TG artar Eğer, malın esnekliği Ed birim esnek ise; P arttığında TG değişmez P düştüğünde TG değişmez

Talebin Gelir Esnekliği - Bir malın talep edilen miktarının en önemli belirleyicilerinden birisi de “tüketicinin geliri”dir. - Bu nedenle “talebin gelir esnekliği” önemlidir. - Talebin gelir esnekliği; gelirdeki değişmeye karşı bir malın talep miktarında ortaya çıkan tepkidir.

Talebin gelir esnekliği; “Bir malın talebindeki yüzde değişmenin gelirdeki yüzde değişmeye oranı” olarak da tanımlanır. Talebin gelir esnekliği ER sembolü ile gösterilir. Formülü de şöyledir: %∆q Talepte yüzde değişme ER= = Gelirde yüzde değişme %∆R

q1 – q2 R1 – R2 ER= ÷ q1 R1 Talebin gelir esnekliğini şekil yardımıyla da açıklayalım: Daha önce de açıkladığımız gibi talebin fiyat değişikliği talep doğrusu ya da eğrisi üzerinde bir noktadan diğerine gidildikçe tüketicilerin fiyat değişikliğine karşı duyarlılığını ölçer.

Talebin gelir esnekliği ise, talep eğrisi sağa ya da sola kaydıkça tüketicilerin gelir değişmelerine karşı duyarlılığını ölçer. P T2 T1 P q q1 q2

Gelir artışı sonrasında malın talep miktarı da artmıştır. Yukardaki şekilden görüleceği üzere malın fiyatının değişmediği bir ortamda gelir artışı sonrasında mala olan talep artar ve talep doğrusu sağa kayar. Gelir artışı sonrasında malın talep miktarı da artmıştır. Talebin gelir esnekliği tüketicilerin gelire olan bu duyarlılığını ölçer. Talebin gelir esnekliği, malların “normal mal”mı yoksa “düşük mal” mı (inferior goods) olduğunu gösterir. Yukardaki şekilden görüleceği üzere malın fiyatının değişmediği bir ortamda gelir artışı sonrasında mala olan talep artar ve talep doğrusu sağa kayar

Bir malın gelir arttığında talebi artıyorsa o mala “normal mal” denir. Gelir arttığında talebi düşen mallara ise “düşük mal” denir. Patates, lahana, modası geçmiş TV gibi malların talebi gelir arttığında düşer. Çünkü insanlar gelirleri arttığında daha besleyici daha kaliteli malları talep ederler. Talebin gelir esnekliği pozitif olan mallar “normal mal”dır. Negatif olan “düşük mal”dır.

Talebin gelir esnekliğinin işareti normal mallar için pozitiftir ve çok esnek ve az esnek olabilir. 1 ˂ ER ise çok esnek bir mal. 0 ˂ ER ˂ 1 ise az esnek bir mal. Talebin gelir esnekliğinin nasıl hesaplanacağını bir örnekle gösterelim. Örnek: Gelir R1= 6000 TL iken X malından q1=50 birim talep edilsin. Gelir R2=7500 olduğunda q2=70 birime çıksın.

- X malının talebinin gelir esnekliği kaçtır? q1 – q2 R1 – R2 ER= ÷ q1 50 - 70 6000 - 7500 - 20 - 1500 ER= ÷ = ÷ 50 6000 50 6000 2 60 120 ER= - X - = 5 75 15 ER= 1.6 (Normal mal)

Gelir esnekliği kaçtır? Örnek 2: R1= 6000 q1= 50 birim R2=7500 q2= 40 birim Gelir esnekliği kaçtır? 50 - 40 6000 - 7500 10 - 1500 ER= ÷ = ÷ 50 6000 50 6000 1 60 60 ER= X - = 5 1 5 75 ER= - 0.8 (Düşük mal)

Talebin Çapraz Esnekliği Gelirin dışında talep eğrisinde kayma ile ilgili bir başka esneklik “Talebin çapraz esnekliği”dir. Bir malın fiyatındaki değişikliğe karşın diğer malın talebinde ortaya çıkan değişmeye “talebin çapraz esnekliği” denir. X malının miktarındaki yüzde değişmenin Y malının fiyatındaki değişmeye oranına da denir.

Talebin çapraz esnekliği, Exy sembolü ile gösterilir. Formülü; %∆qx X malının miktarında yüzde değişme Exy = = Y malının fiyatında yüzde değişme %∆Py qx1 – qx2 Py1 – Py2 Exy = ÷ qx1 Py1 Talebib çapraz esnekliği Exy sembolü ile gösterilir. - Talebin çapraz esnekliği – ya da + değer alabilir.

Esneklik değeri – yani negatif ise o mal tamamlayıcı maldır. - Talebin çapraz esnekliğinin + ya da – olması, o malın ikame mal mı ya da tamamlayıcı mal mı olduğunu gösterir. Talebin çapraz esnekliğinde esneklik değeri + yani pozitif ise o mal ikame bir maldır. Bu durumda, bir malın fiyatı artarken diğer malın da talep miktarı artmaktadır. Esneklik değeri – yani negatif ise o mal tamamlayıcı maldır. Bu durumda, bir malın fiyatı artarken diğer malın talep miktarı azalır. T

Çapraz esnekliğin hesaplanmasını bir örnek ile gösterelim: Y malının fiyatı Py1= 18 TL iken maldan qx1=40 birim talep edilmektedir. Y malının fiyatı Py2=20 TL’ye çıktığında malın talep miktarı qx2=60 birime çıkmaktadır. Malın çapraz esnekliği ne kadardır? Bu iki mal ikame mal mı yoksa tamamlayıcı mal mıdır?

Exy = 4.5 Çapraz esneklik pozitif olduğu için qx1 – qx2 Py1 – Py2 Exy = ÷ qx1 Py1 40 - 60 18 - 20 Exy = ÷ 40 18 - 20 - 2 1 9 9 Exy = ÷ = - X - = 2 1 2 40 18 Exy = 4.5 Çapraz esneklik pozitif olduğu için bu iki mal ikame malıdır.

Tamamlayıcı mala örnek: Çay Şeker Py1=18 qx1= 40 Py2= 20 qx2= 30 qx1 – qx2 Py1 – Py2 18 - 20 40 - 30 Exy = ÷ ÷ qx1 Py1 40 18 10 - 2 1 9 9 Exy = ÷ = X - = - 4 1 4 40 18 Exy = - 2.2 Çapraz esneklik negatif olduğu için bu iki mal tamamlayıcı maldır.

Arz Esnekliği - Arz esnekliği, fiyatlarda ortaya çıkan değişmelere karşı üreticilerin gösterdiği tepkiyi ölçer. Farklı bir söyleyişle arz esnekliği; Malın fiyatındaki değişime karşı, arz edilen miktarın gösterdiği tepkidir. Bir malın arz miktarındaki yüzde değişimin, fiyatındaki yüzde değişime oranıdır.

Arz esnekliğini Es olarak gösterelim. Bu durumda; %∆qs Malın arz miktarında yüzde değişme ES = = Malın fiyatında yüzde değişme %∆P Arz doğrusu ya da eğrisi pozitif eğimlidir, Çünkü fiyat ile arz arasında aynı yönlü ilişki vardır. Bu nedenle arz esnekliğinin işareti her zaman pozitiftir.

Arz esnekliğini şekil yardımıyla açıklayalım: ∆= Değişim ΔP=Fiyattaki yüzde değişim Δq=Miktardaki yüzde değişim P P A Arz doğrusu P1 P1 %∆qs ΔP B B ES = P2 P2 %∆P Şekilden de görüleceği üzere arz esnekliği, fiyattaki yüzde değişime karşı (ΔP) arz edilmek istenen miktardaki (Δq) değişimi ölçmemize yarar. Δq Δq Q Q q1 q1 q2 q2

Şekilden de görüleceği üzere arz esnekliği, fiyattaki yüzde değişime karşı (ΔP) arz edilmek istenen miktardaki yüzde değişimi (Δq) ölçmemize yarar. Bir malın arz esnekliğinin en önemli özelliği; Piyasa zamanına bağlı olarak değişmesidir. Piyasa zamanı; Çok kısa dönem, kısa dönem ve uzun dönem olmak üzere üçe ayrılır.

Çok kısa dönem; arzın fiyat esnekliğinin sıfır olduğu dönemdir. Günlük kurulan semt pazarları çok kısa döneme örnektir. Satıcı sabah pazara ne kadar mal getirdiyse arz onunla sınırlıdır. Talep çokluğu nedeniyle fiyat artsa bile satıcı arzını arttıramaz. Bu nedenle çok kısa dönemde arz esnekliği sıfırdır ve arz doğrusu dik bir doğrudur.

Çok kısa dönem arz esnekliği P A P1 P2 T1 T0 q qS

Kısa dönem arz esnekliği - Arz açısından “Kısa Dönem” her hafta kurulan semt pazarının bir haftalık süresidir. Bu sürede bir hafta önce pazarda talebin arttığını gören pazarcı bir sonraki pazara daha fazla mal getirebilerek arzını biraz da olsa arttırabilir. Kısa dönemde arz “az esnektir”.

Kısa dönem arz esnekliği P A P1 0 ˂ Es ˂ 1 T1 P2 T0 q q1 q2

Uzun dönem arz esnekliği Arz açısından uzun dönem bütün girdilerin değiştirilebileceği bir üretim yılı olabilir. Üretim yılında bütün girdiler değiştirilebilir ve arz istenilen düzeyde arttırılabilir. Böylelikle bir yıl sonra pazara getirilen ürün miktarı bir yıl önceki talep dikkate alınarak istenildiği gibi arttırılır. Bu nedenle; uzun dönemde arz “çok esnektir”.

Uzun dönem arz esnekliği P A 1 ˂ Es P1 P2 T1 T0 q q1 q2

Arzın birim fiyat esnekliği ve sonsuz esneklik P P A ES= ∞ Sonsuz esnek A ES= 1 Birim esnek q q

Esnekliklerin Önemi Anlaşılacağı üzere arz esnekliği üreticilerin malın piyasada oluşan fiyat değişikliklerine karşı duyarlılıklarını ölçer. Eğer malın arz esnekliği yüksek ise, üreticiler üretimlerini fiyat artış yüzdesinden daha fazla arttırırlar. Arz artınca da fiyatlar tekrar eski düzeyine düşer.

Eğer, malın arz esnekliği düşük ise; Üreticiler üretimlerini fiyat artış yüzdesinden daha az arttırırlar. Malın arzı azalacağından piyasada fiyatı da düşmez. Arz esnekliği; talepte bir kayma durumunda fiyatta ortaya çıkacak değişikliğe karşı önlem almak açısından da önemlidir.

Örneğin; kış koşulları nedeniyle spor ayakkabı talebi düşerse normalde malın fiyatı da düşer bu durumda üreticiler zarar edebilir. Eğer malın arz esnekliği yüksek ise, üreticiler üretimlerini hızla düşürürler, arzı azaltırlar ve fiyatın fazla düşmesini engellerler. Eğer malın arz esnekliği düşük ise, bu durumda üreticiler kısa sürede üretimlerini yeterince azaltamazlar ve malın piyasada fiyatı çok düşer.

Arz esnekliği hükümetin fiyat politikaları açısından da önemlidir. Örneğin, arz esnekliği yüksek olan bir malın üretimini arttırmak için hükümet destekleme fiyatında az bir artış ile malın arzının çok artmasını sağlayabilir. Malın arz esnekliği düşük ise bu durumda da Üretimi arttırabilmek için destekleme fiyatı çok arttırılmalıdır.

Tüketici Davranışı Analizi: Tüketici Kuramı Ekonomi biliminin önemli amaçlarından birisi de piyasada iktisadi karar vericiler durumunda olan hanehalkları ve firmaların davranışlarını analiz etmektir. Yani tüketiciler ve üreticilerin davranışlarını analiz etmektir. Tüketici davranışı ile başlayalım:

Ekonomi bilimini, “kıt kaynaklar ile sonsuz insan gereksinimlerini karşılamaya çalışan bilim dalı” olarak tanımlamıştık. Ekonominin tümü için kaynaklar kıt olduğu gibi, Her bireyin yani tüketicilerin de gelirleri, yani kaynakları kıttır. İnsanoğlu da kıt kaynağını yani gelirini, sonsuz gereksinimler arasında tercih yaparak harcamak zorundadır.

Klasik iktisatçılar, insan oğlunu “homo-economicus” yani; ekonomik düşünen yaratık olarak tanımlamıştı. İnsanoğlu da yani tüketiciler de gelirlerini harcarken bu tanıma uygun davranarak harcar. Yani kendisi için en yararlı olan harcamayı yapar. Kıt geliri ile sonsuz gereksinimler-ihtiyaçlar arasında dengesini kurar.

Tüketicilerin kıt olan kaynağına “bütçe kısıtı” adı verilir. Tüketiciler ekonomik kararlarını bütçelerine göre verirler. Burada esas soru; tüketicilerin kısıtlı bütçelerini hangi gerekçeye dayanarak ya da hangi ölçüte göre harcayacaklarıdır. Neden bazı malları satın alırlar da diğerlerini satın almazla? Yani kıt bütçelerini israf etmeden, harcama tercihlerini neye göre yapacaklardır.

Klasik iktisatçılar bu soruya; “fayda” kavramı ile yanıt vermişlerdir. Yani; tüketici davranışını belirleyen en önemli unsur malların tüketiminden elde edildiği düşünülen fayda’dır. Ekonomik düşünen bir yaratık olarak tüketici gelirini, yani kısıtlı bütçesini harcarken elde edeceği faydayı ençoklamaya çalışır. Yani tüketicinin ana amacı kısıtlı bütçesini en çok faydayı sağlayacak şekilde harcamaktır.

Peki fayda nedir? Fayda; bir malın tüketiminden elde edilen “doyum” yani “haz”dır. Bir diğer söyleyişle; Malların ihtiyaçları doyuma ulaştırma özelliğine fayda denir. Dolayısıyla klasik iktisatçılara göre; Tüketici harcama tercihi yaparken malın sağlayacağı faydayı dikkate alır ve tercihini ona göre yapar.

Klasik iktisatçılardan sonra gelen neo-klasik iktisatçılar ise, Fayda kavramını biraz daha geliştirerek “marjinal fayda” kavramını iktisadi analizlere sokmuşlardır. Marjinal; kıyı, kenar, son anlamlarına gelen bir kelimedir. Marjinal fayda ise, “tüketilen bir malın son biriminden elde edilen doyum, yani faydadır”.

Adam Smith, “Ulusların Zenginliği” adlı ünlü kitabında bir malın tüketiminden elde edilen faydayı “toplam fayda” olarak tanımlamıştır. Gene Adam Smith’e göre toplam fayda malın “kullanım değeri” anlamına da gelmektedir. Yani toplam fayda malın kullanım değeri olarak somutlaşır. Ancak Adam Smith aynı kitabında “bir malın diğer malları satın alma gücünü ise değişim değeri olarak tanımlamıştır.

Bir malın değişim değerini ise o malın kullanım değeri belirler. Kullanım değeri yüksek olan malların değişim değeri de yüksek olur. Ancak her zaman klasik iktisadın bu önermesi doğru çıkmaz. Hayatta kullanım değeri yüksek, değişim değeri düşük mallar ya da kullanım değeri düşük, değişim değeri yüksek mallar da vardır.

Değer Paradoksu - Bu olayın en bilinen örneği su ve elmas’tır. Su; yaşamamız için zorunlu yani kullanım değeri çok yüksek bir tüketim malı olmasına rağmen, değişim değeri çok düşük, Elmas da kullanım değeri çok düşük lüks bir mal iken değişim değeri çok yüksek olan bir maldır. Bu olaya iktisat biliminde “değer paradoksu” yani değer çelişkisi denir.

Klasik iktisadın toplam fayda=kullanım değeri ve değişim değeri yaklaşımı ile açıklayamadığı bu paradoksu neo-klasik iktisatçılar “marjinal fayda” kavramı ile açıklamışlardır. Neo-klasik iktisatçılara göre malların değişim değerini açıklayan şey toplam faydaları (kullanım değerleri) değil marjinal faydalarıdır. Yani tüketilen son birimlerinden elde edilen faydalarıdır. Ya da; tüketilen son birimin toplam fayda da yaptığı artıştır.

Suyun kullanım değeri çok yüksek olmakla birlikte doğada bol miktarda bulunduğu için marjinal faydası ve bu nedenle değişim değeri de çok düşüktür. Elmasın ise kullanım değeri çok az olmakla birlikte doğada çok zor ve çok az bulunduğu için marjinal faydası çok yüksek ve bu nedenle değişim değeri de çok yüksektir. Klasik yaklaşımla açıklanamayan tasarruf paradoksu neo-klasik yaklaşımla açıklanmıştır.

Şimdi bu ön bilgilerden sonra tüketici davranışını daha yakından inceleyelim: Neo-klasikler marjinal fayda yaklaşımı ile tüketici davranışını açıklarken iki gruba ayrılmışlardır. İlk gruba “Kardinal Faydacılar”, İkinci gruba ise “Ordinal Faydacılar” adı verilmiştir.

Kardinal faydacılar; Faydanın ölçülebilir olduğunu düşünen neo-klasik iktisatçılardır. 1870’lerde yaşayan bu neo-klasikler; H.H. Gossen, W.S.Jevons, C. Menger ve L.Walras’tır. Ordinal faydacılar; Faydanın ölçülemeyeceğini, kıyaslanabileceğini düşünen neo-klasikler. 1900’larda yaşayan bu neo-klasikler; F.Y. Edgeworth, Wilfredo Pareto ve J.R. Hicks’tir.

Ölçülebilir fayda (Kardinalciler) Yaklaşımına Göre Tüketici Analizi Kardinal iktisatçılar tüketici davranışını çözümlerken marjinal fayda kuramını kullanmışlardır. Marjinal fayda kuramının en önemli yasası da “azalan marjinal fayda yasası”dır. Tüketiciler, mal ya da hizmetlerin değerini, o mal ya da hizmetten elde ettikleri marjinal faydaya göre belirler.

Malların marjinal faydaları ise tüketilen birimler arttıkça azalır. Hatırlanacağı üzere, Marjinal Fayda, malın tüketilen son biriminden elde edilen faydadır. Malların marjinal faydaları ise tüketilen birimler arttıkça azalır. Bu durumda azalan marjinal fayda yasasına göre; Diğer malların tüketimi sabitken, bir malın tüketimini arttırdıkça tüketilen her son birimden elde edilen marjinal fayda azalır ve bu nedenle toplam fayda da azalarak artar. Malların marjinal faydaları ise

Bu olayı bir örnekle açıklayalım: Çok acıkmış bir insana verdiğimiz ilk dilim ekmek ona büyük bir haz verir. Yani fayda sağlar. İkinci dilim ekmekten aldığı haz, ilk dilimle biraz doyduğu için, biraz daha azdır. Dolayısıyla, her dilim ekmekten sonra doyduğunu hissettikçe alacağı haz azalır. Doyduktan sonra ise zorla yetirilen dilim, haz vermez aksine sıkıntı verir. Bu örneği tablolaştıralım:

Azalan Marjinal Fayda Ekmek dilimi Toplam Fayda Marjinal Fayda 1 8 8 2 15 7 3 20 5 4 23 3 5 25 2 6 25 0 7 23 - 2

- Tablodan görüleceği üzere, tüketilen ekmek dilimi arttıkça, toplam fayda azalarak artmakta buna karşılık marjinal fayda azalmaktadır. Tabloyu grafiğe dökelim: Marjinal Fayda Toplam Fayda 23 25 25 23 20 15 8 8 7 5 3 2 - 2 Toplam Fayda Eğrisi Marjinal Fayda Eğrisi 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 Ekmek dilimi Ekmek dilimi

Grafikten de görüleceği üzere toplam fayda eğrisi tüketim birimi arttıkça, sol aşağıdan sağ yukarıya doğru azalan bir hızla artan eğridir. Marjinal fayda eğrisi ise, tüketilen birim arttıkça, sol yukarıdan sağ aşağıya doğru inen bir eğridir. Bu iki eğri arasında önemli bir ilişki vardır: Tablodan da görüleceği üzere; toplam faydanın ençok olduğu noktada marjinal fayda sıfıra eşit olur.

Hanehalkları yani tüketiciler; kendi ekonomik koşulları ortamında olabildiğince gönenç içinde yaşamak isterler. Bir diğer söyleyişle; tüketicilerin ana amacı yapacakları harcamaları sonucunda toplam faydalarını ençoklamaya (maksimum yapmaya) çalışırlar. Tüketiciler, gelirlerini farklı mallar ve hizmetleri satın alarak harcarlar. Hanehalkları kendi ekonomik koşulları ortamında olabildiğince gönenç içinde yaşamak isterler.

Kısıtlı gelirlerini, toplam faydalarını ençoklayacak şekilde harcadıkları noktaya da tüketici dengesi denir. Yani toplam faydanın ençoklandığı noktada tüketici dengeye ulaşmış olur. Bu noktada soru; Tüketici gelirini bu mal ve hizmetlere nasıl dağıtırsa toplam faydasını ençoklar yani dengeye ulaşır?

İlk anda akla gelen yanıt şudur: Tüketiciler gelirlerini her malın tüketiminden elde ettikleri marjinal faydalar birbirine eşit olacak şekilde harcamalıdırlar. Yani, her maldan elde edilen marjinal faydaların birbirine eşit olduğu noktada toplam faydasını ençoklar ve tüketici dengesine ulaşmış olur. Ancak; bu yanıt eğer her malın fiyatı birbirine eşit olsaydı açıklayıcı olurdu.

Oysa biliyoruz ki piyasada aldığımız her malın fiyatları farklıdır. Bu durumda da marjinal faydaları eşit olan malları farklı fiyatlardan almış ve kısıtlı gelirimizi en yararlı şekilde harcamamış oluruz. Örneğin; X malını 10 TL’ye alıp 20 birim marjinal fayda sağlarken, Y malını 30 TL’ye alıp gene 20 birim marjinal fayda sağlarsak, bu durumda Y malında 20 birim marjinal faydayı 20 TL fazlaya satın almış ve gelirimizi israf etmiş oluruz.

Kardinalist Neo-klasik iktisatçıların bu soruna yanıtı şöyledir: Tüketiciler dengeye, farklı mallara harcadıkları son liraların marjinal faydalarının eşit olduğu noktada gelirler. Yani tüketiciler gelirlerini farklı mallara öyle harcamalıdırlar ki yaptıkları harcamaların son liralarının marjinal faydaları birbirine eşit olmalıdır. Konuyu biraz daha açıklayalım:

Varsayalım ki lahanaya yaptığımız harcamanın son lirasıyla 30 birim marjinal fayda, pırasaya yaptığımız harcamanın son lirasıyla da 10 birim fayda sağladık. Bu durumda; pırasaya yaptığımız harcamadan bir lirayı lahana satın almaya kaydırarak toplam faydamızda artış sağlamış olur ve son liraların marjinal faydalarının eşitlenmesini sağlamış oluruz. Çünkü; Lahana tüketimimiz arttıkça son liranın sağladığı fayda azalan marjinal fayda gereği azalacaktır.

Pırasa tüketimimiz ise azaldığı için pırasaya harcanan son liranın sağladığı marjinal fayda artmaya başlayacaktır. Böylelikle pırasadan, lahanaya lira kaydırma son liraların marjinal faydalarının eşitlendiği noktaya kadar devam eder ve o noktada tüketici dengesi sağlanır. Burada bir başka soru; son liraların marjinal faydalarını nasıl bulacağımızdır.

Varsayalım ki gelirimizi beş mala harcayacağız Varsayalım ki gelirimizi beş mala harcayacağız. Bu mallar A, B, C, D, E malları olsun: Mallardan sağlanan marjinal faydalar ise sırasıyla: MFA, MFB, MFC, MFD, MFE olsun. Malların fiyatları ise sırasıyla: PA, PB, PC , PD ,PE olsun. Son liraların marjinal faydalarını; O malın marjinal faydasını o malın fiyatına bölerek buluruz.

Örnek: A malının tüketilen son biriminden sağlanan MFA=30 Birim ve fiyatı PA= 2 TL. ------ = ------ = 15= A malına harcanan son liranın MF’sı PA 2 Dolayısıyla her mala harcanan son liraların marjinal faydalarının birbirine eşit olduğu nokta tüketici dengesinin sağlandığı noktadır. Bu noktaya da tüketici aşağıdaki şekilde ulaşır.

- Toplam faydasını ençoklamış olur. MFA MFB MFC MFD MFE ---------- = ----------- = ----------- = ----------- = ---------- = Tüketici dengesi PA PB PC PD PE - Tüketici gelirini mallara, son liraların marjinal faydaları birbirine eşit olacak şekilde harcadığı zaman dengeye gelmiş olur. Yani: - Toplam faydasını ençoklamış olur.

Kıyaslanabilir fayda (Ordinalciler) Yaklaşımına Göre Tüketici Analizi - Ordinalciler, faydanın ölçülemeyeceğini, ancak tüketimden sağlanan faydaların kıyaslanarak sıralanabileceğini savunmuşlardır. - Tüketici davranışını çözümleyebilmek (analiz edebilmek) için de iki kuramsal araç geliştirmişlerdir. Bunlar; - Bütçe doğrusu ve farksızlık eğrisi, diğer adıyla kayıtsızlık eğrisidir.

Bütçe Doğrusu - Hem bütçe doğrusunu, hem de farksızlık eğrisini açıklayabilmek için iki basitleştirici varsayımda bulunalım: Tüketici sadece iki mal satın alabilir. Malların fiyatları sabittir. Parasal geliri sabittir ve tamamını iki mala harcar. Harcamasını, gelirini ve malların fiyatlarını dikkate alarak yapar.

İki mallı modelimizde Bütçe Doğrusu; tüketicinin sabit geliriyle, veri fiyatlardan satın alabileceği mal miktarlarının (bileşimlerinin) geometrik yerlerini birleştiren doğrudur. Bu doğrunun bir diğer adı da “Bütçe Kısıtı”dır. Bir örnekle açıklayalım: Tüketicinin parasal geliri (Bütçesi) R= 600 TL. X malı (Giysi)= 15 TL. Y malı (Gıda)= 10 TL.

Tüketici bütçesinin tümüyle sadece; X malı satın alırsa 40 birim alabilir (600/15=40). Y malı satın alırsa 60 birim alabilir (600/10=60). Mal Bileşimleri X Malı Miktarı Y Malı Miktarı A 40 0 B 30 15 C 20 30 D 10 45 E 0 60 Bütçesi ile sadece X malı alırsa

Tabloyu grafikleştirelim: Y malı E 60 D • M 600 TL’lik Bütçe Doğrusu C • N B A X malı 40

A noktası ile E noktasını birleştiren doğruya bütçe doğrusu denir. Tüketici bütçe doğrusu üzerindeki mal bileşimlerini, gelirinin tamamını harcayarak satın alır. Bütçe doğrusu ile orijin arasında kalan N noktasındaki mal bileşimlerini satın almak için gelirinin tümünü harcamaz. Bütçe doğrusunun üzerinde kalan M noktasındaki mal bileşimlerini ise geliri yetmediği için satın alamaz.

- Değişmeler Bütçe Doğrusunu sağa, sola kaydırır Gelirde Değişmeler - Değişmeler Bütçe Doğrusunu sağa, sola kaydırır Tüketici geliri azalırsa sola, artarsa sağa kayar. Gelir sabitken iki malın fiyatı da aynı oranda artarsa sola, aynı oranda azalırsa sağa kayar. Y malı Bütçe doğrusu X malı

Malların Göreli (Nispi) Fiyatlarında Değişmeler - Malları göreli fiyatları değişirse bütçe doğrusunun eğimi değişir. Y malı R= 600 TL Qx= Px= 15 TL, Qx= 40 birim Px= 20 TL, Qx= 30 birim Px= 12 TL, Qx= 50 birim X malının fiyatı artarsa 60 X malının fiyatı düşerse X malı 30 40 50

Farksızlık Eğrisi - Faydanın kıyaslanabileceğini söyleyen neo-klasik iktisatçıların bütçe doğrusu yanında geliştirdikleri bir diğer önemli çözümleme aracı Farksızlık Eğrisi’dir. Farksızlık eğrisine, kayıtsızlık eğrisi ya da eş-fayda eğrisi de denir. Farksızlık eğrisini anlamak ve üretmek için fiyatları sabit, iki mallı modelimizi kullanırız. Farksızlık eğrisini= U sembolü ile gösteririz.

İki mallı modele göre farksızlık eğrisi; Tüketiciye aynı doyumu (faydayı) sağlayan iki malın, farklı bileşimlerinin geometrik yerlerinin, birleştirilmesiyle elde edilen eğridir. Yani, farksızlık eğrisi üzerinde her noktada toplam fayda düzeyi aynıdır. Farksızlık eğrileri, ölçülebilir bir fayda düzeyini değil, kıyaslanabilir fayda düzeylerini gösterir. Tablo yardımıyla farksızlık eğrisini açıklayalım ve çizelim:

U Mal bileşimleri X Malı (Giyecek) Y malı (Gıda) Fayda A 10 60 B 20 30 Eşit Y malı Tüketici eğri üzerinde her noktada aynı fayda düzeyini (doyumu) sağlar A 60 50 40 30 20 10 B Farksızlık eğrisi C D U X malı 10 20 30 40 50 60 70

Tüketici aynı fayda düzeyini sağlamak için iki maldan sonsuz sayıda farklı miktar bileşimleri seçeneği oluşturabilir. Örneğin grafiğimizde A noktasında 60 Y malı ve 10 X malı tükettiğinde toplam faydası I olur. Tüketici aynı toplam faydayı B noktasında 30 Y malı ve 20 X malı tüketerek de sağlayabilir. D noktasında ise 15 Y malı 40 X malı tüketerek de aynı toplam faydayı elde eder. Dolayısıyla toplam fayda açısından tüketici için A,B,C,D noktaları arasında bir fark yoktur. Tüketici aynı fayda düzeyini sağlamak için iki maldan sonsuz sayıda farklı miktar bileşimleri seçeneği oluşturabilir.

Farksızlık eğrileri paftası Farklı fayda düzeyleri sağlayan farklı miktarlarda mal bileşimleri için farklı farksızlık eğrileri çizilebilir. Farklı farksızlık eğrilerinin çizildiği grafiklere “farksızlık eğrileri paftası” adı verilir. Y malı Farksızlık eğrileri paftası • U4 B • A U3 U2 U1 X malı

Farksızlık Eğrilerinin Özellikleri - Farksızlık eğrilerinin dört temel özelliği vardır. 1- Sol yukardan sağ aşağıya inen negatif eğimli eğrilerdir. Çünkü, bir önceki grafiğimizde gösterdiğimiz gibi A noktasından D noktasına giderken X malı tüketimini arttırırken Y malı tüketimini de azaltırız. - X malı tüketimi artınca toplam fayda artar, y malı tüketimi azalınca da toplam fayda azalır.

- Oysa tanım gereği, U farksızlık eğrisi üzerinde her noktada toplam fayda (doyum) aynı olmalıdır. Bir malın tüketimi arttırılırken diğerinin tüketimi azaltılarak toplam faydanın aynı düzeyde kalması sağlanmış olur. Bunun sonucunda da eğim hesaplandığı zaman hep negatif (-) işaretli olur. 2- Farksızlık eğrileri orijinden uzaklaştıkça daha büyük bir fayda (doyum) düzeyini gösterir.

Çünkü orijinden daha ilerideki eğriler daha çok mal miktarları tüketilerek elde edilen faydayı temsil eder. Örneğin; Farksızlık eğrisi paftamızda da görüleceği üzere U1 eğrisinin üzerindeki A noktasından U2 eğrisinin üzerindeki B noktasına geçilirse her iki maldan da daha fazla tüketilmiş olur. Örneğimizdeki gibi her iki maldan değil tek bir maldan bile daha fazla tüketilse daha ileride bir eğriye geçilmiş olur.

3- Farksızlık eğrileri birbirini kesmezler. Çünkü orijinden uzaklaştıkça eğriler daha fazla mal miktarları tüketimini, yani daha fazla fayda düzeyini temsil eder. Oysa birbirini kestiklerini kabul edersek kesim noktalarında aynı fayda düzeyini temsil etmiş olurlar. Bu da mantıken yanlıştır. Y malı M • Z • N U2 • U1 X malı

Grafiğimizde; U1 eğrisi üzerinde; M, Z’ye eşittir. Yani M=Z’dir. U2 eğrisi üzerinde; N, Z’ye eşittir. Yani N=Z’dir. Bu durumda M,N’ye eşit olmalıdır. Yani M=N’dir Ancak M, N’ye eşit olamaz. Çünkü ikisi farklı fayda düzeylerini gösteren farksızlık eğrileri üzerindedir. Bu nedenle farksızlık eğrileri birbirini kesemez.

4- Farksızlık eğrileri orijine göre dış bükey eğrilerdir. Neden dışbükey eğri oldukları “azalan marjinal ikame oranı” kavramı ile açıklanır. “Azalan marjinal ikame oranı” nedir? Şöyle açıklayalım: Tüketici X malından bir birim daha fazla tüketebilmek için Y malı tüketiminden kaç birim vazgeçmeye hazırdır?

Malları somutlaştıralım: Tüketici bir birim gıda malını daha fazla tüketebilmek için kaç birim giysiden vazgeçecektir? Bu sorunun yanıtını veren kavram; “marjinal ikame oranı” kavramıdır. Burada önemli olan nokta; tüketici bir malın tüketimini arttırıp diğerini azaltırken aynı fayda düzeyini korumalıdır.

Aynı fayda düzeyinde kalabilmek için tüketici, bir malın tüketiminden vazgeçtiği her birim nedeniyle kaybettiği faydayı, her seferinde diğer maldan daha fazla tüketerek telafi eder. Bu olay;  Azalan marjinal fayda yasasının sonucudur. Bu nedenle; Marjinal ikame oranı da azalan bir orandır.

Azalan marjinal ikame oranını kısaca AMİO olarak tanımlayalım. Azalan marjinal ikame oranı, farksızlık eğrileri negatif eğimli eğriler oldukları için, daima negatif yani (-) çıkar. Talebin fiyat esnekliğinde olduğu gibi MİO da mutlak değer olarak alınır ve yorumlanır. Y malının tüketiminden vazgeçilen miktar X malından ikame edilen miktar

- Grafikle açıklayalım: Y malı 10 - 8 2 A’dan B’ye MİO= -------= --- = 2 2 - 1 1 8 - 6 2 B’dan C’ye MİO= -------- = --- = 1 10 8 6 4 2 A 4 - 2 2 B 6 - 4 2 C’dan D’ye MİO= -------- = --- = 0.66 3 6 - 3 C 4 - 2 2 D’dan E’ye MİO= -------- = --- = 0.5 D 10 - 6 4 E X malı 1 2 4 6 8 10 12 3

Yukarıdaki şekilde görüleceği üzere farksızlık eğrisi üzerinde A noktasından B ve diğer noktalara gidildikçe X malının Y malını marjinal ikame oranı azalmaktadır. Hesaplamalarda görüleceği üzere; A’dan B’ ye giderken MİO=2, B’den C’ye giderken MİO=1, C’den D’ye giderken MİO=0.66, D’den E’ye giderken MİO=0.5.

Biraz daha açıklayalım; Örneğimizde görüleceği üzere; A noktasından B noktasına gidildiğinde Y malının iki birim az tüketilmesiyle ortaya çıkan fayda kaybını, X malının tüketimini bir birim arttırarak ikame ederiz. D noktasından E noktasına gidildiğinde ise Y malının iki birim az tüketilmesiyle ortaya çıkan fayda kaybını, X malının tüketimini dört birim arttırarak ikame edebilmekteyiz.

Çünkü; X malının tüketimi arttığı için marjinal faydası azalmaktadır. Buna karşılık Y malının da tüketimi azaltıldığı için marjinal faydası artmaktadır. Bu nedenle D noktasından E noktasına gelindiğinde Y malını iki birim az tükettiğimiz için ortaya çıkan fayda kaybını, X malını daha fazla tüketerek telafi edebiliriz.

Tüketici Dengesi Nerede Sağlanır? Bu bilgilerden sonra faydanın kıyaslanabilir olduğunu savlayan ordinalist iktisatçılara göre tüketici dengesinin nerede sağlanacağını söyleyebiliriz. Farksızlık eğrileri ve bütçe doğrusu analizine göre tüketici dengesi; Bütçe doğrusunun kayıtsızlık eğrisine teğet olduğu noktada sağlanır.

Y malı Bütçe doğrusu E=Tüketici denge noktası E Farksızlık eğrisi paftası U3 M U2 U1 X malı Şekilde görüleceği üzere tüketici denge noktası kayıtsızlık eğrisinin bütçe doğrusuna teğet olduğu E noktasında sağlanır.

Gelirin sabit olduğu, Mal fiyatlarının sabit olduğu, Zevk ve alışkanlıkların değişmediği varsayımları altında; Tüketici; U2 farksızlık eğrisi üzerinde E noktasında en yüksek (maksimum) faydayı sağlar. U3 farksızlık eğrisi üzerindeki mal bileşimlerini kısıtlı bütçesi ile satın alamaz. U1 farksızlık eğrisi üzerinde M noktasındaki mal bileşimlerini tüketirse aynı bütçesiyle daha az fayda sağlar.

Gelir Tüketim Eğrisi Gelirdeki bir değişiklik bütçe doğrusunu sağa sola kaydırır. Gelir artarsa sağa, azalırsa sola kayar. Her gelir düzeyinde, bütçe doğrusunun teğet olduğu farksızlık eğrisine göre farklı bir denge noktası vardır. Her denge noktası, tüketicinin gelirini en iyi şekilde harcadığı anlamına gelir.

Y malı Gelir-tüketim eğrisi E4 E3 E2 U4 E1 U3 U2 U1 X malı

Farksızlık eğrisi paftasında, her bütçe doğrusunun teğet olduğu denge noktalarını birleştirirsek Gelir-Tüketim Eğrisi adıyla anılan bir eğri buluruz. Gelir-tüketim eğrisi, mal fiyatları sabitken, gelir değiştikçe tüketim kalıplarının (mal bileşimlerinin) nasıl değiştiğini gösterir. Ya da; Mal fiyatları sabitken gelir değiştiğinde, tüketicinin harcama tepkisini gösterir.

Fiyat Tüketim Eğrisi Malların göreli fiyatları değişirse, yani mallardan birisinin fiyatı değişirse Bütçe Doğru’sunun eğimi değişir. Eğimi değişen bütçe doğruları farksızlık paftasında E1, E2, E3 gibi farklı eğrilere teğet olurlar. Yeni teğet noktaları tüketici için yeni denge noktalarıdır. Bu denge noktalarının birleştirilmesiyle Fiyat Tüketim Eğrisi elde edilir.

Y malı Fiyat-tüketim eğrisi E1 • E2 • E3 • U1 U3 U2 X malı

Fiyat-tüketim eğrisi; tüketicinin geliri ve mallardan birisinin fiyatı sabitken diğer malın fiyatının değişmesiyle tüketim kalıplarının (mal bileşimlerinin) nasıl değiştiğini gösterir. Ya da; Birisi sabitken diğer malın fiyatı değiştiğinde tüketicinin harcama tepkisini gösterir. Dikkat edileceği üzere malların göreli fiyatları değişirse mallardan satın alınan mal miktarları değişir.

Örneğin; X malının fiyatı düşerse o maldan daha fazla satın alınır. Dolayısıyla bütçe doğrusu sağa kayar. X malının fiyatı artarsa o maldan daha az satın alınır. Bu durumda da bütçe doğrusu sola kayar.

Üretici Davranışı Analizi: Üretici Kuramı Üretici firmalar, bireylerden farklı karar alma birimleridirler. Piyasa ekonomilerinde Ulusal Gelirin önemli bir kısmı özel sektöre ait üretici firmalar tarafından üretilir. Yani; firmalar tüketiciler için mal ve hizmet üretirler. Bu nedenle bu iktisadi karar birimlerinin davranışlarını incelemek önemlidir.

Tüketici davranışı analizinden öğrendiğimiz üzere; Tüketicilerin amacı kısıtlı gelirlerini toplam faydalarını ençoklayacak şekilde harcamaktır. Aynı şekilde üreticilerin amacı da kısıtlı yatırım bütçelerini en yüksek karı sağlayacak şekilde yatırıma harcamaktır. Yani; tüketiciler toplam faydalarını ençoklamak isterken; Üreticiler de karlarını ençoklamak isterler.

Üreticilerin amaçlarının, karlarını ençoklama yani maksimum yapabilmek olması, firmaların kararlarının tahmin edilebilmesini sağlar. Üreticilerin amaçlarının ne olduğunu bilmek, ekonomistlere üretici davranışını doğru analiz etme olanağını sağlar. Dolayısıyla firmaların yani üreticilerin ana iktisadi faaliyeti üretim faaliyeti’dir. Üretim; kısaca insanoğlunun doğayı değiştirme faaliyeti ya da sürecidir.

Üretim süreci emme-basma makinesi gibi çalışır. Üretim süreci bir taraftan ham maddeler, sermaye ve işgücü gibi elemanları emer ve bu elemanları işledikten sonra diğer taraftan da mal ve hizmet olarak ekonomik yaşama basar. Üretim sürecinde kullanılan hammaddeler ya da daha genel söyleyişle, sermaye, emek ve doğa gibi üretim faktörlerine Girdi denir. Üretim faaliyeti sonucunda üretilen mal ve hizmetlere ise Çıktı denir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi üretim sürecinde kullanılan girdilere Üretim Faktörü denir. Bunlar; Emek, sermaye, doğa ve girişim’dir. Üretim faktörlerinin, üretim sürecinden aldıkları paylar ise; Emek=ücret, Sermaye=faiz, Doğa=rant ve Girişim=kar adıyla tanımlanır.

Üretim Sürecinde Ekonomik Etkinlik Bir malı üretmenin birbirinden farklı çeşitli yolları vardır. Örneğin; domates’i küçük bir arazide çok işgücü ve sermaye kullanarak seralarda üretebilirsiniz ya da büyük bir tarlada bol güneş altında az işgücü ve sermaye kullanarak üretebilirsiniz. Firma bunlardan hangisine karar verecektir? İşte bu karar ekonomik etkinlik konusudur.

Ekonomik etkinlik kavramı bir diğer önemli kavram verimlilik ile ilgilidir. Verimlilik; kişi başına (emek-işgücü) başına düşen üretim miktarı demektir. Verimlilik artışı ise işgücü başına düşen üretim miktarı artışıdır. Ekonomik açıdan etkin bir üretim süreci işgücü başına en fazla üretim miktarının sağlandığı üretimdir. Yani üretici, kendisi için en verimli olan üretim sürecini seçer.

Kısıtlı yatırım harcamasını en verimli üretim sürecine yatırır Kısıtlı yatırım harcamasını en verimli üretim sürecine yatırır. Üretim sürecinde verimlilik kavramı ile bağlantılı diğer kavram maliyet kavramıdır. Bir firma için maliyet; üretim yapabilmek için kullandığı girdilerin değeridir. Yani onlara ödediği bedeldir. Verimlilik ve maliyet kavramları madalyonun iki yüzü gibidir ve birbirinin zıddıdır.

Eğer verimlilik artarsa maliyet azalıyor demektir. Verimlilik düşerse de maliyet artıyor demektir. Bu nedenle üretici en verimli üretim sürecini seçtiyse en düşük maliyetlisini seçmiş demektir. Amacı; karını ençoklamak olan üretici için üretim kararını etkileyen en önemli unsur maliyetin en düşük olmasıdır. Çünkü; kâr, satış sonucu elde edilen gelirle maliyet arasındaki farktır.

Ayrıca; farklı üretim süreçleri, farklı teknoloji anlamına da gelir. Eğer, çok sermaye ve az emek kullanarak üretim gerçekleşiyorsa sermaye yoğun teknoloji kullanılıyor demektir. Eğer, az sermaye ve çok emek kullanarak üretim gerçekleşiyorsa emek yoğun teknoloji kullanılıyor demektir. Kısacası; hangi üretim süreci bir birim çıktıyı en düşük maliyetle üretiyorsa o üretim süreci ekonomik olarak etkin üretim sürecidir.

Bu son cümleden anlaşılacağı üzere; üretici hangi teknolojiyi kullanacağına üretim faktörlerinin fiyatına bakarak karar verir. Yani; bir üretim kararını etkileyen en önemli iki şey teknoloji ve üretim faktörleri fiyatıdır. Üretim sürecinde; Girdi ile çıktı arasındaki ilişki fonksiyonel bir teknolojik ilişkidir. Bu teknolojik ilişkiye üretim fonksiyonu denir. Çıktı, girdilerin bir fonksiyonudur.

Çıktı’ya toplam ürün (TÜ) de denir. Çıktı = Qx dersek, Üretim faktörlerine (girdilere) ; Emek = E, Sermaye = S ve Doğa = D dersek, bu durumda Üretim fonksiyonu; Qx = f(E, S, D) olur. Çıktı, kullanılan girdilerin bir fonksiyonudur. Kullanılan girdi miktarı değiştikçe, çıktı (TÜ) miktarı da değişir.

- Üretim fonksiyonunu grafik yardımıyla gösterelim: Çıktı Topla Ürün=Çıktı eğrisi Girdi

Kullanılan girdi miktarı değiştikçe, çıktı miktarı da değişir. Girdi miktarının değişkenliği ise zamana bağlıdır. Üretim sürecinde esas olarak üç dönem vardır: Kısa dönem, uzun dönem, çok uzun dönem. Kısa dönem: üretim teknolojisinin ve bazı girdilerin değiştirilemediği dönemdir. Kısa dönemde arttırılamayan girdilere ya da üretim faktörüne, sabit faktör denir.

Fabrika binası, makineler ve kalifiye işgücü gibi girdiler kısa dönemde sabit faktörlerdir. Kısa dönemde sabit üretim faktörü sermaye’dir. Kısa dönemde değiştirilebilen girdilere ya da üretim faktörüne ise değişken faktör denir. Kısa dönemde değişken üretim faktörü emek’tir. Kısa dönem, sanayisine göre değişen bir süredir. Bazı mallar ya da sanayiler için birkaç hafta ya da 3-5 ay iken bazı mallar ya da sanayiler için de 1-2 yıl olabilir.

Uzun dönem: üretim teknolojisi dışında bütün girdilerin değiştirilebildiği dönemdir. Firma, sadece üretime başlarken piyasada varolan üretim süreçlerinden (teknolojilerden) seçme yapabilir. Seçtiği teknoloji ile uzun dönemde üretimini gerçekleştirir. Uzun dönem de sanayinin türüne göre değişen bir süredir.

Çok uzun dönem: Firmanın teknolojisi yani üretim süreci dahil herşeyi değiştirebildiği dönemdir. Firma, çok uzun dönemde birçok inovasyonu yani buluşu ve yeniliği üretime uygulayabilir, üretim teknolojisini tümüyle değiştirebilir. Firma, bu buluşları kendi araştırma-geliştirme çabalarıyla yapabileceği gibi, dışarıdan da satın alabilir.

Çıktı ya da Ürün kavramları Üretim faaliyeti ile ilgili üretim dönemlerini öğrendikten sonra şimdi de ürün kavramlarını öğrenelim: Üretim sürecinde üç ürün kavramı vardır: Toplam ürün, ortalama ürün, marjinal ürün. Toplam ürün= TÜ, belli bir zaman dilimi içinde üretilen mal miktarıdır. Toplam ürün, kısa dönemde, değişken girdiye bağlı olarak değişir.

Ortalama Ürün= OÜ, değişken girdi başına düşen üretim miktarıdır. Toplam ürünün değişken girdiye (emek) bölünmesi ile bulunur. Marjinal Ürün= MÜ, değişken girdinin bir birim arttırılması sonucunda toplam üründe ortaya çıkan artışa denir. TÜ OÜ= ------- E = Emek E ∆ TÜ MÜ= ------- ∆ = Değişim ∆ E

Emek değişken, sermaye sabit faktör iken çıktıda ortaya çıkan değişim Emek Toplam Ürün Ortalama Ürün Marjinal Ürün 1 15 15 15 2 34 17 19 3 48 16 14 4 60 15 12 5 62 12.4 2

Emeğin değişmesiyle üründe (çıktıda) ortaya çıkan değişim üç farklı şekilde görülür. Tablodan görüleceği üzere; Üretimde kullanılan emek faktörü arttıkça, toplam ürün önce hızlı sonra azalan miktarda artar, Bu nedenle; Ortalama ürün ve marjinal ürün önce artar sonra azalır. Bu ilişkileri grafik olarak görelim:

• • • E2 E2 OÜ TÜ MÜ TÜ OÜ MÜ Emek miktarı Emek miktarı Maksimum ortalama verimlilik Marjinal verimliliğin azalma noktası TÜ • • • OÜ MÜ Ortalama verimliliğin azalma noktası E2 Emek miktarı E2 Emek miktarı

2. Bölge 1. Bölge 3. Bölge TÜ TÜ Emek miktarı E1 E2 E3 MÜ OÜ Emek miktarı E1 E2 E3 MÜ OÜ Ortalama ürün maksimum OÜ MÜ Emek miktarı E1 E2 E3

TÜ eğrisi, toplam ürünün maksimum olana kadar, önce artan sonra da azalan bir hızla arttığını gösterir. TÜ’nün bu özelliği, ortalama ve marjinal ürün eğrilerinin önce artmasına sonra da azalmasına yol açar. Ortalama ve marjinal ürünler, ortalama ürünün maksimum olduğu E2 noktasında birbirlerine eşit olurlar.

Yani; E2 olduğu zaman MÜ=OÜ olur. Üsteki şekilde; TÜ eğrisi orijinden başlar çünkü, emek kullanımı sıfır olduğunda üretimde sıfırdır. E1 noktasına kadar TÜ artan bir hızla artar. E1 noktasından sonra azalan verimler yasası işlemeye başlar. Bu nedenle; E1 E2 arasında TÜ artış hızı azalmaya başlar. E2 noktasından sonra TÜ gene azalan bir hızla artmaya devam eder.

E1 noktasına kadar TÜ artan bir hızla arttığından, OÜ ve MÜ eğrileri de yükselmektedir. E1 noktasında MÜ maksimum olur. E1 noktasından sonra TÜ’nün artış hızı azalmaya başladığı için MÜ de azalmaya başlar. E1 E2 arasında MÜ, OÜ’den fazla olduğu için OÜ’nün de artmasına neden olur. E2 noktasında OÜ, MÜ’e eşit olur ve her iki eğri birbirini keser.

E2 noktasından sonra MÜ, OÜ’den daha az olduğu için OÜ’nün de azalmasına neden olur. Yani emeğin azalan marjinal ürünü OÜ’ü de aşağıya çekmeye başlar. Emek kullanımı E3 noktasına geldiğinde ise MÜ yatay ekseni keser, yani sıfıra eşit olur. E3 noktası TÜ’nün de azalmaya başladığı noktadır.

Kısacası; E1’e kadar olan birinci bölge artan verim bölgesidir. E1 ile E3 arasındaki ikinci bölge azalan verim bölgesidir. Marjinal Ürünün sıfıra düştüğü E3‘den sonraki üçüncü bölge ise verimin eksiye düştüğü bölgedir. Bu noktadan sonra emek faktörü arttırılırsa toplam ürün azalmaya başlar.

Tablo ve grafiklerde bir önemli bilgi daha vardır: Bu bilgi; Üretim sürecinde belli miktarda sabit sermaye varsayımıdır. Örneğin; sabit sermayenin 4 birim olduğunu varsayarsak TÜ, OÜ ve MÜ belli miktarlarda olacaktır. Eğer, sabit sermayeyi 6 ya da 8 birime çıkarırsak bu sefer TÜ, OÜ ve MÜ miktarları değişecektir. Yani, sabit sermaye ile değişken sermaye arasında oransal bir ilişki vardır.

Azalan Verimler Yasası Çıktının değişmesine yol açan, sermaye sabitken emek miktarının değişmesi, ünlü bir iktisadi yasanın konusudur. Bu yasa; “Azalan Verimler Yasası” olarak tanımlanır. Üretim faktörlerinden ya da girdilerden birisi değişken diğerleri sabitken, toplam üretimdeki değişimi ölçen yasadır.

Tüketici davranışı analizinde gördüğümüz Azalan Fayda Yasası’nın benzeridir. Azalan Verimler Yasasına göre; Bir girdi değişken, diğerleri sabitken, değişken girdinin miktarı arttırıldıkça üretime giren her son biriminin verimi azalır. Bir diğer söyleyişle; Belli miktarda sabit miktarda faktörle artan miktarlarda değişken faktör üretime sokulursa, değişken faktörün her ek birimi toplam ürüne bir önceki birimden daha az katkıda bulunur.

Azalan verimler yasasına göre, eninde sonunda marjinal verim azalır. Burada sınırlayıcı olan bir faktörün sabit olması yani, miktarının kısa dönemde arttırılamamasıdır. Maksimum verim için, değişken faktör ile sabit faktör arasında dengeli bir oran olmalıdır. Sabit faktörün miktarı artmadan, sürekli olarak değişken faktörün miktarı arttırılırsa, faktörler arası ideal denge bozulacağından verim düşecektir.

Biliyoruz ki, üretim sürecinde farklı dönemler vardır. Biri dışında girdilerin değiştirilemediği diğer söyleyişle sabit faktörün değiştirilemediği süre kısa dönemdir. Bu nedenle “Azalan Verimler Yasası” kısa dönemde geçerli olan bir yasadır. Çünkü; verimin azalması için bir faktörün sabit diğerinin de değişken olması gereklidir.

Kısa dönemde, bir birim daha fazla çıktı üretmek için, sabit faktör olan sermayenin miktarını arttıramazken, değişken faktör olan emeğin miktarını arttırdığımızda, arttırdığımız her birim emek faktörü, giderek azalan miktarda sermaye ya da toprak gibi sabit faktörlerle üretimde bulunmak zorunda kalır. Diğer söyleyişle, emek başına düşen sermaye ve toprak miktarı azalır.

Ya da, sermaye ve doğa gibi sabit faktörlerin bir biriminin başına düşen emek miktarı çoğalmış, yani emek, sabit faktöre göre daha kalabalıklaşmış ve daha önce belirttiğimiz teknik denge bozulmuş olur. Kalabalıklaşan emeğin verimi düşer ve marjinal ürün miktarı azalır. Oysa uzun vadede, bütün faktörler değişken , yani miktarları arttırılabilir olduğu için faktörler arası ideal teknik denge bozulmaz ve verim azalmaz.

Kısa Dönem Maliyet Kavramları Üretim sürecinde üretilen ürün yani çıktı kavramlarının yanısıra, bir diğer önemli kavram da “maliyet” kavramıdır. Üretim süreci, daha önce de belirttiğimiz gibi Girdi ile Çıktı arasında fonksiyonel bir ilişkidir. Maliyet ise, girdilere yani üretimde kullanılan üretim faktörlerine ödenen bedeldir. Üretim faktörlerine ödenen bu bedel, üretici için maliyet, faktör sahiplerinin ise geliridir.

Üreticiler, kullandıkları girdilerin fiyatları üzerinde belirleyici bir etkiye sahip değildirler. Üreticiler, üretim faktörlerinin bedellerini, piyasa fiyatları üzerinden öderler. Üretim sürecinde dikkate alınan farklı maliyet kavramları vardır: Bunlar; Toplam maliyet, Ortalama maliyet ya da Ortalama toplam maliyet, Marjinal maliyet,.

Bu maliyet kavramları, daha önce gördüğümüz ürün kavramları ile benzerler ve yakın ilişki içindedirler. Toplam maliyet= TM ; belli miktarda ürün üretmek için katlanılan maliyettir. İkiye ayrılır; Toplam sabit maliyet= TSM Toplam değişken maliyet= TDM Toplam sabit maliyet; Üretim miktarıyla değişmeyen maliyettir.

Toplam değişken maliyet; Üretim miktarıyla değişen yani; üretim miktarı arttıkça artan, azaldıkça azalan maliyettir. Yani; TM= TSM + TDM olur. Ortalama maliyet= OM ; bir birim üretim başına düşen maliyettir. Toplam maliyetin üretim miktarına bölünmesiyle bulunur. Yani OM=------ olur. TM TÜ

Ortalama Maliyet de ikiye ayrılır; Ortalama Sabit Maliyet= OSM, Ortalama Değişken Maliyet= ODM Ortalama sabit maliyet; Bir birim üretim başına düşen sabit maliyettir. - Üretim miktarı arttıkça birim başına düşen sabit maliyet azalır. Sabit maliyetin üretim miktarına bölünmesiyle bulunur. OSM= ------ olur. SM TÜ

Ortalama değişken maliyet; Bir birim üretim başına düşen değişken maliyettir. Üretim arttıkça, birim başına düşen ODM önce azalır, sonra artar. Değişken maliyetin üretim miktarına bölünmesiyle bulunur. ODM= ------ DM TÜ

Marjinal Maliyet= MM ; Üretim miktarı bir birim arttırıldığında toplam maliyette ortaya çıkan artıştır. Diğer bir söyleyişle; Marjinal maliyet; bir birim daha fazla üretmenin maliyetidir. Üretici firmalar, ne kadar mal üreteceklerine, marjinal maliyetlerine bakarak karar verirler.

Marjinal maliyet; toplam maliyette değişmenin, üretim miktarındaki değişmeye oranıdır. Üretim miktarında değişme ΔTM ΔQ

Kısa Dönem Maliyet Eğrileri TM TDM Birim başına maliyet TM MM OTM ODM TSM OSM Çıktı qc Çıktı qc= Tam kapasite üretimi

TSM, üretimle değişmez ancak OSM, üretim arttıkça birim başına azalan bir maliyettir. TM=TSM+TDM, üretim arttıkça, önce azalan sonra artan bir hızla artar. ODM ve OTM, üretim arttıkça önce azalır sonra artarlar. MM, üretim arttıkça, önce azalır ve sonra artar ve ODM ile OTM’i minimum oldukları noktada keser. Tam kapasite üretimi=qc , OTM’in minimum olduğu noktada gerçekleşir.

Uzun Dönemde Girdi İkamesi Yoluyla Üretici Dengesi Firmaların amacı kısıtlı yatırım bütçeleri ile en çok karı sağlamaktır. Bu amaca ulaşabilmek için, en düşük maliyetli üretimi sağlamaya çalışırlar. Yani, üretimlerini en yüksek verimle gerçekleştirmek isterler. En düşük maliyeti ya da en yüksek verimi sağladıkları üretim noktası, firmalar için denge noktalarıdır.

Firmalar uzun dönemde en verimli üretim tekniğini seçebilme olanağına sahiptirler. Çünkü, uzun dönemde sabit girdi yoktur. Bütün girdiler değişken girdidir. Bütün girdilerin değişken olması girdilerin birbiri yerine ikame edilebilmesine olanak sağlar. Böylelikle üretici firmalar birçok üretim teknolojisi arasından en verimli olanı seçebilirler. Peki bu birçok teknoloji seçeneği, ya da üretim yöntemi arasından hangisini seçerler?

Yani; Firmalar denge üretimlerini hangi noktada gerçekleştirirler? Bu sorunun yanıtı, “kardinal yaklaşımda tüketici dengesi”ne benzer bir yanıttır. Hatırlanacağı üzere, kardinal yaklaşımda tüketici dengesi; “her mala harcanan son liraların marjinal faydalarının birbirine eşit olduğu noktadır”. Üretici dengesinin yanıtı da bu yanıta çok benzer.

- Firma; üretici dengesine, yani en düşük maliyeti sağladığı üretim noktasına, bütün girdilere harcadığı son liraların marjinal ürünlerinin birbirine eşit olduğu noktada ulaşır. Örnek; Girdilerimiz; Emek ve sermaye olsun. Emeğin marjinal ürünü= MÜE Sermayenin marjinal ürünü= MÜS olsun. Emeğin fiyatı= PE Sermayenin fiyatı= PS olsun

Firma dengesi; = = = = MÜE Emeğe harcanan son liranın marjinal ürünü PE MÜS = Sermayeye harcanan son liranın marjinal ürünü PS MÜE MÜS = = Üretici Dengesi (Verim maksimum) PE PS

- Üretici firma yukarıda belirttiğimiz dengeye ulaşabilmek için; Girdiler arasında, son liraların marjinal ürünlerinin birbirine eşit olacağı noktaya kadar, düşük verimli girdi yerine, yüksek verimli girdiyi ikame eder. Böylelikle en verimli ya da en düşük maliyetli üretim teknolojisine ulaşmış ve üretimini gerçekleştirmiş olur.

Eş-ürün Eğrisi ve Eş Maliyet Doğrusu Yardımıyla Üretici Dengesi Üretim fonksiyonu kavramı, bize çıktı ve girdi arasında teknolojik bir ilişkinin varlığını gösterir. Uzun dönemde firma, aynı miktarda çıktı üretimini sağlayabilen çok sayıda girdi bileşiminden birisini seçer. Bu noktada önemli olan soru, en düşük maliyetli üretim için hangi girdi bileşimini seçmesi gerektiğidir.

Bu soruya yanıt verebilmek için Eş Maliyet Doğrusu ile Eş Ürün Eğrisi adlarıyla iki kuramsal araç geliştirmek lazımdır. - Bu kuramsal araçları geliştirmek için varsayımlar: 2 girdi var. Sabit girdi yoktur. Girdiler değişkendir. Girdiler ikame edilebilir. Harcama bütçesi sabittir. Girdilerin fiyatları sabittir.

Eş Maliyet Doğrusu Eş maliyet doğrusu; İki girdili modelimizde; üreticinin belli bir harcama düzeyi ile veri fiyatlardan satın alabileceği farklı girdi bileşimlerinin (üretim faktörleri bileşimleri) geometrik yerlerini birleştiren doğrudur.

Bir örnekle açıklayalım: Üreticinin yatırım bütçesi= R= 20.000 TL. Sermaye fiyatı= Sp = 2000 TL. Emek fiyatı= Ep = 1000 TL. Üretici bu bütçesi ile sadece; Sermaye alırsa 10 birim alabilir (20.000/2.000=10). Emek alırsa 20 birim alabilir (20.000/1.000=20).

Bu bilgileri grafiğe dönüştürelim: Sermaye 20.000 TL bütçe eş maliyet doğrusu A 10 N B • C D • M E Emek 20

Üretici 20.000 TL’lik bütçesi ile grafiğimizde görülen eş maliyet doğrusu üzerinde çok sayıda girdi bileşimini satın alabilir. Aldığı her girdi bileşimi farklı bir teknoloji ya da üretim yöntemi anlamına gelir. Bütçesi artarsa, eş maliyet doğrusu sağa kayar. Bütçesi azalırsa, eş maliyet doğrusu sola kayar. Bütçesi ile N noktasında girdi bileşimini satın alamaz. M noktasında alırsa bütçesini kullanmamış olur.

Yatırım Bütçesinde Değişmeler - Yatırım bütçesi örneğin; 30 bine çıkarsa eş maliyet doğrusu sağa, 10 bine düşerse sola kayar. Sermaye 20.000 TL bütçe eş maliyet doğrusu 10 A E Emek 20

Girdilerin Göreli (nispi) Fiyatlarında Değişmeler Girdilerin göreli fiyatları değişirse, eş maliyet doğrusunun eğimi değişir. Sermaye Emek girdisinin fiyatı artarsa Emek girdisinin fiyatı azalırsa 10 A E Emek 20

Eş Ürün Eğrisi Üretici dengesini gösterebilmek için Eş maliyet doğrusunun yanında geliştireceğimiz ikinci araç Eş ürün eğrisi’dir. Eş Ürün eğrisi; Üretimde kullanılan girdilerin aynı miktarda ürün üretilmesini sağlayan farklı bileşimlerinin geometrik yerlerini birleştiren eğridir.

Basitleştirilmiş iki girdili modelde ise; Aynı miktarda ürün elde edilmesini sağlayan iki girdinin farklı bileşimlerinin geometrik yerlerinin birleştirilmesiyle bulunur. Bu farklı girdi bileşimleri farklı üretim yöntemleri ya da teknolojileri anlamına gelir. İki eksenli grafikte bir eksene emek, diğer eksene de sermaye girdisi koyularak çizilir. Örneğin; 100 birim ürün üretecek iki girdili basit bir modeli tablo haline getirelim.

Girdi Bileşimleri Sermaye=S Emek=E Ürün=q C 9 4 100 D 6 6 100 E 4 9 100 F 3 12 100 G 2 18 100 - Tablomuz bize farklı girdi bileşimleri, yani farklı üretim yöntemleri kullanarak aynı miktarda ürün elde edebileceğimizi göstermektedir.

Görüleceği üzere A bileşiminde 18 birim sermaye ve 2 birim emek kullanılarak 100 birim ürün elde edilirken, G bileşiminde 2 birim sermaye ve 18 birim emek kullanılarak gene 100 birim ürün elde edilmektedir. A bileşimine yaklaştıkça sermaye yoğun teknolojiler, G bileşimine yaklaştıkça emek yoğun teknolojiler kullanılmaktadır. Bir bileşimden diğerine geçerken girdiler birbiri yerine ikame edilmektedir. Şimdi tablomuzdaki bilgileri grafiğe dönüştürelim:

Sermaye 20 • A 100 birim ürün için Eş ürün eğrisi 16 12 • B C • 8 D • • E 4 • F G q= 100 • Emek 4 8 12 16 20 Grafiğimizde eş ürün eğrisinin her noktasında farklı girdi bileşimleri kullanılarak hep 100 birim ürün elde edilmektedir.

Eş Ürün Eğrileri Paftası Farklı miktarlarda girdi bileşimleri için, farklı üretim düzeylerini gösteren, farklı eş ürün eğrileri çizilebilir. Farklı eş ürün eğrilerinin çizildiği grafiklere “eş ürün eğrileri paftası” adı verilir. Sermaye Eş ürün eğrileri paftası Emek

Eş Ürün Eğrilerinin Özellikleri Eş ürün eğrileri de aynen farksızlık eğrileri ile benzer özelliklere sahiptirler. Eş ürün eğrileri birbirlerini kesmezler. Sol yukardan sağ aşağıya ine negatif eğimli eğrilerdir. Orijinden uzaklaştıkça daha yüksek üretim miktarlarını temsil ederler. Farksızlık eğrileri gibi dışbükey eğrilerdir.

Eş ürün eğrilerinin özelliklerinin, farksızlık eğrilerinden tek küçük farkı eğrilerin dışbükey olmasının nedenini açıklayan kavram hakkındadır. Eğrinin dışbükey olmasının nedeni, farksızlık eğrilerinde “marjinal ikame oran” adını alırken, eş ürün eğrilerinde bu kavram “marjinal teknik ikame oranı” (MTİO) adını alır. Çünkü üretim bir teknik ilişkidir. MTİO, aynı üretim düzeyini korumak için azalan girdi yerine diğer girdinin ne kadar arttırılacağını gösteren orandır.

MTİO= -------------------------------------- Eğer, iki girdili modelimizde girdilerimiz emek ve sermaye girdileri ise, MTİO= -------------------------------------- MTİO= ------- olur. MTİO da MİO gibi azalan bir orandır. Azalan Marjinal Teknik İkame Oranını (AMTİO) açıklamak için tekrar bir önceki tablomuza bakalım: Sermayeden vazgeçilen miktar Emekten vazgeçilen miktar Δ S Δ E

Girdi Bileşimleri Sermaye=S Emek=E Δ S Δ E Δ S/Δ E C 9 4 D 6 6 E 4 9 F 3 12 G 2 18 Tabloda Δ S sütunu sermayedeki değişimi, Δ E sütunu ise emekteki değişimi göstermektedir. Δ S/Δ E sütunu ise iki girdi arasındaki MTİO’nı göstermektedir. -6 1 6.0 -3 1 3.0 -3 2 1.5 -2 3 0.67 -1 3 0.33 -1 6 0.17

MTİO, eşürün eğrileri negatif eğimli oldukları için, daima negatif yani (-) çıkar. Talebin fiyat esnekliğinde olduğu gibi MTİO da mutlak değer olarak alınır ve yorumlanır. Tablodan görüleceği üzere; A bileşiminden B bileşimine geçerken sermaye 6 birim azalırken emek 1 birim artmakta ve emeğin sermayeyi ikame oranı (MTİO) 6 olmaktadır. Tablonun son sütununda görüleceği üzere; A bileşiminden G bileşimine gittikçe MTİO azalmakta ve en sonunda 0.17 olmaktadır.

MTİO’nun azalmasının nedeni; Kullanımı azalan sermayenin marjinal verimliliğinin artması, buna karşılık kullanımı artan emeğin marjinal verimliliğinin ise azalmasıdır. Bu nedenle verimliği artan ama kullanım miktarı azalan sermayeden ortaya çıkan üretim kaybını telafi etmek için her seferinde verimliliği azalan emekden daha fazla kullanmak gereklidir. Bu durumda MTİO’nın azalmasına yol açar. Yani; emeğin sermayeyi ikame gücü azalır.

Üretici dengesini bulmak için yararlanacağımız kuramsal araçlarımız eş maliyet doğrusu ve eş ürün eğrilerimizi bulduk. Bu araçlardan eş ürün eğrisi bize; üreticiye aynı miktar ürün üretmesini sağlayan çok sayıda girdi bileşimi yani üretim yöntemi olduğunu göstermektedir. Şimdi ana sorun, üretici için en optimal girdi bileşimini bulmaktır. Optimal bileşim; üretimi en düşük maliyetle, ya da en yüksek verimlilikle sağlayan bileşimdir.

İşte bu bileşimi eş maliyet doğrusu ve eş ürün eğrisini birlikte kullanarak buluruz. Üreticinin denge noktasını, yani en az maliyetle üretim yapacağı girdi bileşenini bulmak için eş ürün paftası ve eş maliyet doğrusunu aynı grafikte birleştiririz. Eş maliyet doğrusu, eş ürün paftasında hangi eş ürün eğrisine teğet oluyorsa o teğet noktasındaki girdi bileşimi en düşük maliyetli girdi bileşimidir. Yani üreticinin denge noktasıdır.

Sermaye • • • Emek Üreticinin denge noktası E0 S • E q4=100 q2=50 E1 Emek E

Önceki örneklerimize göre; Yukarıdaki grafikte, kısıtlı harcama bütçesi ile belirli bir ürün miktarının en düşük maliyetle üretileceği girdi bileşimi E0 noktasındaki girdi bileşimidir. Önceki örneklerimize göre; Üretici 20.000 TL’lik bütçesi ile 100 birim malı en düşük maliyetle E0 noktasındaki girdi bileşimini, yani üretim yöntemini kullanarak üretebilmektedir. Yukarıdaki grafikte, kısıtlı harcama bütçesi ile belirli bir ürün miktarının en düşük maliyetle üretileceği girdi bileşimi E noktasındaki girdi bileşimidir.

Üretici 20.000 TL’lik harcama bütçesi ile q5=125 birimlik eş ürün eğrisi üzerindeki hiçbir girdi bileşimini satın alamaz. Buna karşılık örneğin; E1 ve E2 girdi bileşimlerini 20.000 TL’lik harcama bütçesi ile satın alabilir. Fakat bu sefer de bütçesini iyi kullanmamış olur ve E1 noktasındaki girdi bileşimini satın alırsa 100 birim yerine 50 birim ürün, E2 noktasındaki girdi bileşimini satın alırsa da 100 birim yerine 75 birim üretir. Böylelikle bütçesini israf etmiş olur.