ZEKAT’IN ÖNEMİ VE HAYATIMIZA ETKİLERİ eminyavuzyigit@hotmail.com UZMAN İMAM HATİP VAAZ DOSYALARI
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ «Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.» (Bakara suresi 110)
Hz. Peygamber SAV şöyle buyuruyor: “Zekât imanın kesin delilidir” (Nesâî, “Zekât”, 1; Müslim, “Tahâret”, 1; Tirmizî, “Cumu‘a”, 80, “De‘avât”, 85)
ZEKAT NEDİR? Sözlükte "artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü" anlamlarına gelir. zekât, dinî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir. Zekât, İslâm'ın beş temel esasından biri olup, hicretin ikinci yılında Medine'de farz kılınmıştır.
لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّٖنَ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّهٖ ذَوِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينَ وَابْنَ السَّبٖيلِ وَالسَّائِلٖينَ وَفِى الرِّقَابِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرٖينَ فِى الْبَاْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحٖينَ الْبَاْسِ اُولٰئِكَ الَّذٖينَ صَدَقُوا وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ «İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.» (Bakara suresi 177)
ZEKATA TEŞVİK İLE İLGİLİ HADİSLER «Zekat, İslam’ın köprüdür.» «Mallarınızı zekatla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz, Belaya dua ile karşılık koyun.» «Malını zekatını ede ettin mi, üzerindeki borcu ödedin demektir.» «Malının zekatını eda ettin mi, kendinden onun şerrini def ettin demektir.» «Malınızın zekatını vermeniz, İslam’ınızı tamamlar.» «İslam’ın kemali zekatın ödenmesi iledir.» «Zekatı ödeyen, misafire ikram eden, musibetlere uğrayanlara veren cimrilikten kurtulur.» «Kimin zekatı verecek malı yoksa, Allahümmesalli Ala Muhammedin abdike ve Resulike ve alel müminine vel müminat vel müslimine vel müslimat» (Kütübü Sitte)
ZEKATIN FAYDALARI 1) ZEKÂT MALI TEMİZLER Hem malı temizler, hem de mal sahibinin gönlünü arıtır, ahlakını yükseltir. Çünkü zekât, malın kiridir. Mal bu kirden ancak onu çıkarıp yoksula vermekle temizlenmiş olur. Bunun gibi hasislik ve cimrilik de gönülde bir lekedir. Zekât insanın bu sevilmeyen huydan kurtulmasını ve ahlaken yükselmesini sağlar.
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّٖيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ «Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.» (Tevbe suresi 103)
2) ZEKÂT MALI BEREKETLENDİRİR VE ÇOĞALMASINI VESİLE OLUR قُلْ اِنَّ رَبّٖى يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهٖ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَیْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقٖينَ «De ki: "Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.» (Sebe suresi 39)
وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰى اَلَّذٖى يُؤْتٖى مَالَهُ يَتَزَكّٰى « Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî (Allah'a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır.» (Leyl suresi 17-18)
Bir Kutsi hadiste Allah Teala şöyle buyuruyor: “Ey kulum, sen yoksullara sadaka ver ki, ben de sana vereyim.” Peygamberimiz (SAV), malının zekâtını verenlerin, mallarının artırılması için meleklerin de ona dua edeceklerini bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Her sabah iki melek iner. Birisi, “Allah’ım, sadaka verenin malına bolluk ver.” der, diğeri de, “Allah’ım, sadaka vermeyenin malını yok et.” der.” (Buhari, Zekat, 27)
3) ZEKÂT ALLAH’IN VERDİĞİ SERVETE KARŞI ŞÜKÜRDÜR وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَزٖيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَابٖى لَشَدٖيدٌ «Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.» (İbrahim suresi 7)
Şükreden kendi yararı için şükretmiş, nankörlük eden de kendi zararı için nankörlük etmiş olur. Çünkü Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
4) ZEKAT MALA OLAN HIRSI AZALTIR Peygamberimiz (SAV) ne buyuruyor: “Âdemoğlunun iki dere dolu malı, olsa bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun bu muhteris gönlünü topraktan başka bir şey dolduramaz. Şu kadar ki (ihtirastan nefret edip) tövbe eden kişinin tövbesini Allah kabul eder.” ( Müslim, Zekat, 39)
5) ZEKAT YOKSULUN AHLAKINI OLUMLU ŞEKİLDE ETKİLER Hz Muhammed SAV bir hadislerinde de şöyle buyurmuşlardır: “Yoksulluktan, darlıktan, zilletten, haksızlık yapmaktan ve haksızlığa uğramaktan Allah’a sığının.”
6) ZEKAT YOKSULUN ÇALIŞMA İSTEĞİNİ ARTTIRIR Abdullah İbni Ömer (RA) anlatıyor: “Bir defa Peygamberimiz (SAV) minberde sadaka vermekten, teaffüften (kimseden bir şey istemeyip yokluğa katlanmaktan),dilenmekten söz ediyor ve şöyle diyordu: الْيَدُ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ الْيَدِ السُّفْلَى “Veren el alan elden daha üstündür.” (Buhari, Vasaya,9)
7) ZEKAT ZENGİN İLE YOKSULU BİRBİRİNE YAKLAŞTIRIR مَا اَفَاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِهٖ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِ كَیْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ وَمَا اٰتٰیكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰیكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ «Allah'ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah'a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah'ın azabı çetindir.» (Haşr suresi 7)
8) ZEKAT, MÜSLÜMANIN CENNETE GİRMESİNE VESİLE OLUR Ebu Hureyre (RA) anlatıyor: “Bir gün Peygamberimiz (SAV)’e bir Bedevi gelerek: “Ey Allah’ın Resulü, bana bir ibadet tavsiye ediniz ki, ben onu yapınca cennete gireyim.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Allah'a ibadet edersin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, farz olan (beş vakit) namazı kılar, farz olan zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutarsın. (Böyle yaparsan cennete gidersin)” buyurdu. Bedevi: “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu ibadetlerden başka fazla bir ibadet yapmam.” dedi ve sonra da dönüp gitti. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Kim bir cennetlik görmek isterse şu temiz simaya baksın.” buyurdu. (Buhari, Zekat, 1)
لِلْفُقَرَاءِ الَّذٖينَ اُحْصِرُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَطٖيعُونَ ضَرْبًا فِى الْاَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُمْ بِسٖيمٰیهُمْ لَا يَسْپَلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًا وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِهٖ عَلٖيمٌ «(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.» (Bakara suresi 273)
Hz. Peygamber (SAV) verilen zekâtın malı koruyucu bir özellik taşıdığını şu hadisiyle ifade etmiştir: “Zekâtını vererek mallarınızı sağlam kaleler içine alınız” (Taberânî, el-Evsat, II, 274)
Hz Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Kapı kapı dolaşıp halkın kendisine bir iki lokma verdiği dilenci yoksul değildir. Gerçek yoksul, kendisine sadaka vermek için ihtiyacı bilinmeyen ve kendisi de halktan bir şey istemeyen iffet sahibi kimsedir.”
ZEKAT KİMLERE VERİLİR KURAN-I KERİMDE ALLLAH ŞÖYLE BUYURUYOR: اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكٖينِ وَالْعَامِلٖينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِى الرِّقَابِ وَالْغَارِمٖينَ وَفٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّبٖيلِ فَرٖيضَةً مِنَ اللّٰهِ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ «Sadakalar (zekâtlar), Allah'tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.» (Tevbe suresi 60)
ZEKAT KİMLERE VERİLİR TEVBE SURESİ 60 ZEKAT KİMLERE VERİLİR TEVBE SURESİ 60. AYETTE ZİKREDİLEN MADDELER HALİNDE ŞÖYLE SIRALAYABİLİRİZ: 1) FAKİRLERE 2) DÜŞKÜNLERE 3) ZEKAT TOPLAYAN MEMURLARA 4) KALPLERİ İSLAMA ISINDIRILACAK OLANLARA 5) KÖLELERE 6) BORÇLULARA 7) ALLAH YOLUNDA CİHAT EDENLERE 8) YOLDA KALMIŞ OLANLARA
Yoksullara zekât verilirken şu sırayı gözetmek daha çok sevaptır. Fakir olan: 1-) Kardeşler, 2-) Kardeş çocukları, 3-) Amca, hala, dayı ve teyzeler, 4-) Bunların çocukları, 5-) Diğer mahremler, 6-) Komşular, meslektaşlar, 7-) Zekât verecek kişinin bulunduğu köy ve şehir halkı.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Yoksula bir şey vermek sadakadır. Akrabadan olan yoksula sadaka vermenin ise iki ecri vardır. Birisi, sadaka ecri, diğeri de akrabaları görüp gözetme sevabıdır.”
ZEKAT KİMLERE VERİLMEZ 1) Anne-baba, büyük anne ve büyük baba. 2)Çocuklar ve torunlar. 3)Karı-koca birbirine. 4)Zenginler, Müslüman olmayanlar. Müslüman olmayanlara sadaka verilirse de, zekât ancak Müslüman olan yoksullara verilir.
ZEKATI VERMEYENLERİN CEZASI Peygamber efendimiz (s.a.v) “Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır” buyurduktan sonra şu mealdeki ayet-i kerimeyi okudu: وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُواْ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلِلّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”. (Al-i İmran suresi 180)
وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ Onlar ki altın ve gümüşü biriktirirler, toplayıp sım sıkı saklarlar. وَلَا يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ Ve bunları Allah yolunda sarf etmezler. فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ İşte onları elem verici bir azapla müjdele ey Muhammed. يَوْمَ يُحْمَى عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ O gün ki o altınlar ve gümüşler üzerinde yakılacak cehennem ateşinde kızdırılacak da فَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ Bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak. هَذَا مَا كَنَزْتُمْ لِأَنفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَكْنِزُونَ İşte bu sizin nefisleriniz, kendi öz canlarınız için sakladığınız şeylerdir. Şimdi tadınız bakalım şu saklaya geldiğiniz şeylerin tadını, bakınız bakalım nasılmış denecek. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an dili, s.324-325.
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِنَّ كَثٖيرًا مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَاْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ «Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.» (Tevbe suresi 34)
يَوْمَ يُحْمٰى عَلَيْهَا فٖى نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوٰى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ هٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ «O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, "İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!" denilecek.» (Tevbe suresi 35)
ZEKAT VERMEYENLERLE İLGİLİ BİRKAÇ HADİS-İ ŞERİF Zekât vermeyen toplumlar, kıtlıklara, bunalımlara maruz kalır. Zekât vermeyene Allahü teâlâ lânet eder. Zekât vermeyen, temiz malını kirletmiş olur. Zekât vermeyen, Kıyamette ateştedir. Zekât vermeyen toplum, rahmetten mahrum kalır. Zekâtı verilmeyen mallar, karada, denizde telef olur. Zekâtını veren o malın şerrinden korunmuş olur.
MAUN SURESİNİN NAZİL OLUŞU Hz. Ebubekir (ra)’ın bir yetimle ilgili münasebeti sebebiyle MAUN suresi nazil olmuştu. Yetim bir çocuk, Ebu Cehil zengin bir insan diye,ona gitmiş, sırtına giyecek elbise istemişti. Ebu Cehil o çocuğun ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi, onu azarlayıp, kovmuştu. Bu defa aynı çocuk, Hz. Peygamberimize gelerek, kendisine yardım olunmasını istemişti. Fakat Allah Resulünün elinde ve evinde gelen bu yetim çocuğa verebileceği hiçbir şeyi kalmamıştı. Ebu Cehil’in kovduğu yetime sahip çıkmak gerekirdi. O’da bu yetimi, Hz. Ebubekir’e gönderdi. Git yavrum, Ebu Bekire benim selamımı söyle senin ihtiyacını karşılasın, dedi. Çocuk bu kez üçüncü kapıya gelmişti. Fakat takdiri ilahi, o esnada her şeyini dağıtan Ebu Bekir’de de hiçbir şey kalmamıştı. O her şeyini fakir ve yoksullara dağıtmıştı. Ebu Cehil’in sokağa attığı, Allah Resulünün kendisine gönderdiği yetimi nasıl geri çevirirdi. Bir an düşündü, tamam buldum dedi. Hemen üzerinde bulunan elbiseyi çıkardı. O yetim çocuğa verdi. Al yavrum bunu kendine göre ayarla, giy. Başka verebileceğim bir şeyim yok, dedi. Yetim sevindi, oradan ayrıldı ama Ebu Bekir çıplak kalmıştı. Etrafına bakındı, bir hasır parçası gördü, hemen onu vücuduna sardı. Bu esnada namaz vakti geldi. Namazı bu şekilde nasıl kılarım diye üzüntüyle, telaşla çırpınırken, tam esnada Cibril-i Emin gelip, Allah resulünün karşısına çıkıyor. Allah sana selam ediyor ey Allah’ın Resulü! Arşın bütün melekleri feryad ediyorlar. Hz. Ebu Bekir sırtındaki son elbiseyi bir fakire verdi. Kendisi perişan kaldı. Çabuk onun ihtiyacını karşılayın, yer gök inliyor dediler ve arkasından Maun suresi nazil oldu.
DİKKAT SA'LEBE'NİN ZENGİNLİĞİ ONA FAYDA VERMEDİ: "Ya Sa'lebe! Şükrünü yapabildiğin az mal, şükrünü yapamadığın çok maldan hayırlıdır." MEDİNE müslümanlarından Sâlebe'nin mala, mülke karşı aşırı derecede hırsı vardı. Zengin olmak istiyordu, hem de mutlaka zengin olmak! Hattâ benliğini saran bu şiddetli zengin olma arzusu, onu Resûlullahtan duâ istemeye kadar sevketti. Nihayet bir gün Peygamberin huzuruna çıkarak: - Yâ Resûlellah, Allaha dua et de zengin olayım dedi. Allahın Resûlü Sâlebe'nin bu isteğine şöyle cevap verdi: - Şükrünü yapabildiğin az mal, şükrünü yapamadığın çok maldan hayırlıdır. Bu söz Sâlebe'ye kâfi gelmişti. Bir müddet bu Hadîsin mânâsı üzerinde düşünerek benliğini saran ille de zengin olma arzusundan birazcık olsun kurtuldu. Fakat hırs onun yakasını bir türlü bırakmıyordu. Zamanla, ihtirası yeniden depreştiği için tekrar müracaat etti: - Yâ Resûlellah, duâ et de zengin olayım. Bu sefer biraz daha açık, ağır konuşan Resûl-ü Ekrem: - Ben senin için kâfi bir örnek değil miyim? dedi. Ve ilâve etti:- Allah'a yemin ederim ki, isteseydim şu dağlar altın ve gümüş olarak arkamdan akıp geleceklerdi; fakat ben istemedim.
Elinde bu kadar ilâhi kudret -bulunmasına rağmen, Resûlüllahın evinde haftalarca çorba pişmediği, ekseri günleri oruçlu bulundukları, çoğu zaman birkaç hurma tanesi ile bir arpa ekmeğinden ibaret iftar sofrası, herkesin bildiği bir hakikattı. Sâlebe bunları da düşünerek bir müddet daha isteğinden vazgeçmişti. Kendi kendine: - Zengin olursam fakir fukaraya daha iyi yardım ederim, daha çok sevap kazanırım diye kuruyor ve nihayet üçüncü olarâk bir müracaat daha yapmayı düşünüyordu. Nitekim müracaatını yaptı da; hem de söz vererek dedi ki: - Seni hak Peygamber olarak gönderene yemin ederim ki, eğer beni zengin ederse, fakir fukarayı koruyacak, her hak sahibine hakkını vereceğim. Sâlebe'nin bu kadar ısrarına karşı dayanamayan Resulüllah: - Yâ Rabbi, Sâlebe'yi istediği mala kavuştur. diye dua etti. Bu dua üzerine koyun alarak sürü otlatmaya başlayan Sâlebe, daha evvel bütün namazlarını Resulüllah'ın cemaati olarak kıldığı için kendisine "Cami kuşu" adı verildiği halde, bu sefer, sadece öğle ve ikindiyi mescidde kılabiliyor, diğerlerini koyunların ardında, bazan da kazaen ifa edebiliyordu
Kisa zamanda çoğalan, bereketlenen koyunlar, Medine yakınlarına sığmaz oldular; uzak çöllere, sulak yaylalara gitmek zarureti ile karşılaşan Sâlebe, artık öğle ve ikindi namazlarına da gelemiyor, sadece Cumaları mescidde görülüyordu. Nihayet çöldeki meşgalesi, ona Cuma namazlarını da unutturdu. Arada sırada sürü ile uğradığı yolların üstünde rastladığı yolculardan "Ne var, ne yok?" diye soruyor; sonra da koyunların ardından ıssız çöllere doğru tekrar dalıp gidiyordu.Artık umumi meselelerle alâkası kesilmiş, sadece şahsını ve şahsî işlerini düşünüyor, koyunlarını nerede daha iyi otlatabileceğinden başka bir şey hatırına gelmiyordu. Bir gün Resûlüllah'ın:- Sâlebe görülmüyor, nerededir? diye sorması üzerine: - Koyun aldı, sinek kurtları kadar çoğaldı; buralara sığmaz olduğundan şimdi çöllerde sürüsünün ardında dolaşıyor. dediler. Resûlullah:Sâlebe'ye yazık oldu, yazık!... buyurdu. İşte bu sırada sadaka Âyeti nâzil olarak, (indirilerek) mâli durumu düzgün olan müslümanların geçim sıkıntısı içinde bulunan kardeşlerine yardım etmeleri emredildi. Bu âyet-i kerimenin emrine büyük bir istekle uyan müslümanlar, mallarının bir kısmını geçim sıkıntısı içinde yaşayan kardeşlerine seve seve verirlerken Sâlebe:
- Bu sizin yaptığınız düpe düz haraççılıktır - Bu sizin yaptığınız düpe düz haraççılıktır. diyerek yardım toplayan memurlari boş çevirdi. Haberi duyan Resûlullah, üzülerek " - Yazık oldu Sâlebe'ye" sözünü tekrarladı. Sâlebe'nin evvelâ " - zengin olursam her hak sahibine hakkını vereceğim." diye yemin edip sonra da bu kadar değişik tavır göstermesi üzerine "tevbe" sûresindeki şu Âyet-i Kerîme nâzil oldu وَمِنْهُم مَّنْ عَاهَدَ اللّهَ لَئِنْ آتَانَا مِن فَضْلِهِ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحِينَ {75} فَلَمَّا آتَاهُم مِّن فَضْلِهِ بَخِلُواْ بِهِ وَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ {76} فَأَعْقَبَهُمْ نِفَاقاً فِي قُلُوبِهِمْ إِلَى يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَا أَخْلَفُواْ اللّهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُواْ يَكْذِبُونَ Aralarinda: "Allah bize bol nimetinden verecek olursa, and olsun ki sadaka verecegiz ve iyilerden olacagiz" diye O'na and verenler vardir. Allah onlara bol nimetinden verince, cimrilik ettiler, yuz cevirdiler. Zaten donektirler. Allah'a verdikleri sozden caydiklari ve yalanci olduklari icin O'nunla karsilasacaklari gune kadar Allah kalblerine nifak soktu.”
Bu Âyet-i Kerime, Sâlebe'nin münafıklar sınıfına düştüğünü bildirmesi üzerine, akrabalarından biri şiddetli teessüre kapılarak gidip Sâlebe'ye durumu haber verdi ve fukaranın hakkını vererek kendisini münafıklıktan hemen kurtarmasını istedi. Bunun üzerine Sâlebe, Resûlullah (SAV) müracaat ederek fukaranın hakkını getirdiğini söylediyse de Resülullah üzüntülü bir eda ile: "- Senin yardımını alamam artık Sâlebe... Allah (cc) men'etti; haydi git." diye mukabelede bulundu. Resûlullah'ın âhirete teşrifinden sonra Hazret-i Ebu Bekir'e müracaat eden Sâlebe sırasiyle Hazret-i Ömer ve Osman (R.A.)'a da müracaat ettiyse de:"- Resûlullah'ın almadığı yardımı biz nasıl kabul ederiz? diye hepsinin reddi ile karşılaştı. Hazret-i Osman (Radiyallahu anh) zamanında vefat ederken Sâlebe'nin kulaklarına şu sözler geliyordu:"- Yâ Sâ,lebe! Şükrünü eda ettiğin az mal, şükrûnü ifa edemediğin çok maldan hayırlıdır."Ne yazık ki artık çok geçti. Pişmanlık fayda vermedi. "
MÜMİNLER ZAKATINI VEREN KİMSELERDİR: اَلَّذٖينَ يُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ «Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar.» (Lokman suresi 4) اُولٰئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ «İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.» (Lokman suresi 5)
وَاكْتُبْ لَنَا فٖى هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْاٰخِرَةِ اِنَّا هُدْنَا اِلَيْكَ قَالَ عَذَابٖى اُصٖيبُ بِهٖ مَنْ اَشَاءُ وَرَحْمَتٖى وَسِعَتْ كُلَّ شَیْءٍ فَسَاَكْتُبُهَا لِلَّذٖينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالَّذٖينَ هُمْ بِاٰيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ "Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik." Allah, şöyle dedi: "Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.» (Araf suresi 156)
ÖZETLE ZEKAT VE SADAKA VERENİN KAZANIMLARI 1-Allah’ın emrine sarılmaktır. 2- Allah (cc) ve Rasülullah sevgisini mal sevgisinin önüne aldığının ispatıdır. 3-Sadaka ve zekat imanın delilidir 4-Verilen nimete şükürdür. 5-Ahirette zekat azaptan kurtuluştur. 6-Güzel ahlak ve salihamel kazanmasına sebep olur. 7-Günah kirlerinden temizler. 8-Buğzu ,hasedi ve kini yok edicidir. 9-Malı korumaktır. 10- Sadaka ve zekat hastalıkları tedavi edicidir.
11-Cömertlerden yazılır 12-Belaların defi için bir sebeptir. 13- Allah (cc) yolunda sarf etmenin göstergesidir. 14-Hastalıkların tamamına şifa vesilesidir. 15-İnsanların sevgisini kazanmasına sebep olur. 16-İyilik yaptığı kimsenin duasını alır. 17-Zekat ve sadakayı vermemek kıtlığa ve yağmurun yağmamasına neden olur. Zekat ve sadaka vermek berekettir. 18-Cennet ve Cemalullah’a ulaşmaya sebep olur. 19-Kötü ölüme engel olur. 20-Kıyamet günü güneşin bir mızrak boyu yaklaştırıldığı o günde arşın gölgesinde gölgelenir. 21-Rabbul âleminin övgü ve senasına mazhar olur. Katında bulunan meleklere onları över.
22-Gece gündüz, gizli aşikar mallarından sarf edebilenlere korku ve mahrumiyette yoktur. Çok büyük mükafatlar vardır. 23-Nankörlerden olmasına engel olur. 24- Allah (cc)’ın hakkını ve kulların hakkını ödemiş olur. 25-Zafer ve yardımın gelmesini kolaylaştırır. 26-Kabir azabını ve hararetini söndürür. 27-Zekat vermeyenlere uğrayacak azaptan kurtulur. 28-Allah’ın muhsin yani ihsan sahibi kullarından yazılır. 29-Sadaka ve zekat verene Melekler; Ya Rabbi ziyadesiyle ver diye dua eder. 30-Zekat ve sadaka verenler Allah’a daha itaatkar olur ve diğer amellerde de Allah onlara kolaylıklar yaratır.
31-Sadaka ve zekat vermek güven ve eminliktir 31-Sadaka ve zekat vermek güven ve eminliktir. 32-Zekat ve sadaka vermemek onun telef olmasının önünü açmaktır. 33-Sadaka ve zekat kibri giderir. 34-Münafıklık hallerinden kurtuluşuna vesile olur. 35-Sadaka ve zekat belaları def eder. 36-Sadaka ve zekat verenlere cehennem ateşine karşı kalkan olur. 37- Zekat ve sadakayı hakkıyla vermek şeytanı kahreder. 38-Sadaka ve zekat malı bereketlendirir. 39-Sadaka ve zekâtı veren aslında Allah’ın kudret eline sadaka ve zekatı vermiş olur. 40-Sadaka ve zekat Allah’ın gazabını söndürür. (A.M.)
مَثَلُ الَّذٖينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فٖى كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ «Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.» (Bakara suresi 261)
DUAMIZ YA RAB VERDİĞİN NİMETLERİN ŞÜKRÜNÜ EDE ETMEYİ NASİP EYLE YA RAB ZEKATI DOĞRU VERMEYİ İHSAN EYLE YA RAB DÜNYA MALINA DALIPTA SALEBELER GİBİ KAYBETMEMEYİ İHSAN EYLE YA RAB KARUNLAŞIPTA EMRİN OLAN ZEKATA YÜZ ÇEVİRENLER GİBİ DÜNYADA KAZANIPTA AHİRETTE DE KAYBEDENLERDEN OLMAMAYI BİZLERE NASİP KIL YA RAB ZEKAT VEREBİLEN VE EMRİNİ YERİNE GETİREN HAKİKİ MÜMİN OLABİLMEYİ BİZLERE İHSAN EYLE YA RAB CİMRİLİKTEN, KORKAKLIKTAN VE EZEL-İ ÖMRE KALMAKTAN SANA SIĞINIYORUZ BİZLERİ KORU VE MUHAFAZA EYLE =AMİN= (Not: Bu sunum vaaz Diyanet KM, Diyanet Dergisi Aralık 2000, İdris yavuzyiğit hocamızdan ve çeşitli dokümanlardan faydalanarak hazırlanmıştır.)