Mimarlık Tarihi II Erken Dönem Osmanlı Mimarisi: Ulucamiler Edirne ve Bursa Yapıları
Bursa ve Edirne Ulucamileri Türkmenistan Merv Şehri Talhatan Baba Cami 11. yy Orta Asya ve İran’da 9. yy’da başlayan yayvan, çok ayaklı ve kubbeli cami geleneği (Resim: Talhatan Baba Cami) Anadolu Selçuklarıyla beraber Anadolu’ya gelmiş, beylikler dönemi ve Osmanlı (I. Murad) ile beraber gelişimini giderek sürdürmüştür. Yıldırım Bayezid ve oğullarının (Çelebi Mehmet, Musa, Süleyman) döneminde ise bu tipolojinin Türkiye’deki en son ve gelişmiş örnekleri inşa edilmiştir.
I. Murad Dönemi Ulucamileri / Filibe Ulucami I. Murad’ın yaptırdığı: Filibe (Bulgaristan) Ulucami Gelibolu Ulucami ve Bursa Şehadet Ulucami 14. yy’da fethedilen kentlerin, tek kubbeli ve zaviyeli camiler dışında ulucami (Cuma Cami) işlevini gören yapılardır. Bu geliştirilen yeni tipoloji, Osmanlının ilk büyük camileri olmuşlardır.
Filibe Ulucami Tarihi tam kesin olmamakla beraber I. Murad Filibe’yi 1363’de fethetmiştir. Dolayısıyla 1363’den sonra yapımına başlandığını net olarak söyleyebiliriz. Evliya Çelebi bu cami için, Çarşı içinde (Ulucamiler kent merkezlerini-kent merkezleri de Ulucamilerin yerini belirler), cemaati çok, minaresi süslü olarak bahseder. Minaresinin özgün olup olmadığıyla ilgili tartışmalar halen tazeliğini korur. Ancak yapının 1785’de yapıldığı bilinen tamirinde Edirne Üç şerefeli Cami’ye özenilerek yapıldığı söylenebilir. Bunu destekleyen bir başka görüş ise minareler erken dönemde camilerden bağımsız olarak inşa edilmiştir, burada ise beden duvarlarından yükseldiği görülmektedir.
Filibe Ulucami Filibe Ulucami’de dahil olmak üzere I. Murad dönemi Ulucamileri ile ilgili en önemli özellik; orta sahınlarının kubbeli ve yüksek, yan sahınların ise daha alçak ve tonozla örtülü olmasıdır. Yan sahınlarının oluşu, Bizans kiliselerinden esinlenilen bir tipolojiyi çağrıştırır. Bu tipolojinin mihrap önü kubbesiyle bütünleşmesinin sonucu olarak eklektik bir yapı tipi ortaya çıkmıştır. Bu yapının fethedilen yerin yerli mimari tarafından yapıldığını gösteren bir diğer gösterge ise kilise geleneğinde olduğu gibi az pencereli ve iç hacimlerinin karanlık oluşudur. NOT: CAMİLERDE MİHRAP ÖNÜ KUBBESİ VAZGEÇİLMEZ BİR YAPI ELEMANI OLMUŞTUR.
Mekanın genişlemesine paralel olarak taşıyıcı ayaklar da genişlemeye başlamıştır.
Caminin son cemaat yerinin değiştiğini varsayabiliriz. Zira bu kadar masif bir yapı önüne böyle cılız bir ahşap revak söz konusu olamaz. Hele de 14. yy’da Osmanlı mimarisinde revak sorununa nasıl yaklaşıldığını biliyorken.
Gelibolu (Süleyman Paşa) 1385 ve Şehadet 1365 Camileri geçirdikleri tamirlerden ötürü genişletilmiş, cepheleri değiştirilmiş oldukları için özgün planlarından bambaşka bir hal almışlardır. Örneğin Gelibolu Cami, kare plandan dikdörtgen plana dönüşmüş kilise temelli bir camidir. daha önce dört sütunun taşıdığı dokuz kubbeyle örtülüymüş. Şimdiki görünümünü 1889 yılındaki tamirle kazanmış. Şehadet Cami ise kısmen özgün planını korumuş olsa da geçirdiği depremden sonra tamamen yıkılıp yeniden yapılmıştır. Üç sahınlı olma özelliğini devam ettirse de ilk hali üç bölümlü olup mekânının üzeri toplam dokuz kubbeyle örtülü idi. Dolayısıyla çok kubbeli ve çok ayaklı ulucami özelliklerine sahip arkaik bir örnektir.
Gelibolu Ulu Cami
Bursa Şehadet Cami & ikiz pencereler
Bursa ve Edirne Ulucamileri / Yıldırım Bayezid Taht Süresi Osmanlı mülkünü hem Balkanlar’da hem de Anadolu’da büyük ölçüde genişleten Yıldırım döneminde kent merkezlerini, kubbeli Ulucamiler belirlemiştir. Bayezid Niğbolu Zaferinde 1396 elde ettiği ganimetlerle Bursa Ulucami’yi yaptırmıştır. Belgelerin yetersizliğinden ötürü tarihiyle ilgili kesin bir kanı yoktur ancak Niğbolu Savaşından sonra inşaatı başlamış ve esir Düştüğü Ankara Savaşı başlamadan bittiği yönünde kesin müşterek bir görüş vardır. Dolayısıyla tarihleri uygun düşecektir.
Bursa Ulu Cami Sol/Doğu Minare Mimarı Hacı İvaz Paşa (Kesin değil) İlk hatip Somuncu Baba Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzey cephesinde köşelerde sonradan yapılan iki minare vardır. Minarelerin ikisi de beden duvarına oturmaz, yerden başlar ancak resimde görülen doğu minaresi tamamen bağımsızken batı minaresi camiye bitişiktir. Caminin doğu minaresi tıpkı Edirne Eski Camii’nin batı minaresinde olduğu gibi camiden bağımsız bir yapıdır. Çelebi Mehmet’in yaptırdığı söylenen doğu köşesindeki kare kürsülü minare, caminin beden duvarından da 1 metre kadar ayrıktır.
Bursa Ulu Cami Sağ/Batı Minare Batı köşesindeki minare Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Sekizgen biçimli kürsüsü bütünüyle mermerden, gövdesi tuğladandır. Her iki minarede tuğla gövdeli taş külahlıdır.
Yapı 12 büyük ayağın taşıdığı, 5 sahınlı 10 metre çapındaki 20 kubbe ile örtülüdür. Yapıya kuzey, doğu ve batıda olmak üzere 3 kapıyla girilir. Doğu ve batı kapıları 19. yy’da açılmıştır. Büyük depremde 17 kubbesi çöken caminin özgün kubbeleri: Aydınlık kubbesi, Mihrap önü kubbesi ve Kuzey kapısının sağındaki minareye en yakın olan kubbedir.
Ankara Savaşından sonra Bursa’ya gelen Timur’un camiyi ahır ve samanlık olarak kullandığı ve giderken de samanları yakarak camiyi tahrip ettiği rivayeti vardır. Timur’un hem sünni bir hükümdar olması ve bu tarz büyük camiler yaptırması hem de orijinal ahşap minberin varlığı bu tezleri çürütmektedir.
Yapının bugünkü bezemesi 1854 depreminden sonra yapıldığı için özgün bir bezeme ayrıntısı yoktur.
Duvarlarda ve payelerde çok sayıda hat örnekleri bulunur depreminden sonra İstanbul’dan gönderilen hattatlar, caminin içini adeta bir hat müzesine çevirmiştir. Bunlar çok güzel hat örnekleri olmasına karşın, bütün yüzeyleri yazılarla doldurmak Arapça bilmeyenler için sadece estetik bir gösteriden ibarettir. Türk toplumunun o dönemki okuma yazma oranı %2 civarında olduğu düşünülürse, yazının halk katında algılanması söz konusu değildir. Olsa olsa Kur-an yazısının simgesel cazibesini ve estetiğini vurgular. Ayrıca cami içlerini yazı sergileriyle donatmak Türkiye’ye özgü bir özelliktir. CELİ SÜLÜS
Abanoz ağacından kündekâri tekniğiyle çivi kullanılmadan 6666 parçadan yapılan bu eser, ahşap sanatının güzel örneklerinden olup Selçuklu’dan Osmanlı’ya geçişi simgeler. Yan kanatlarındaki kabartma motifler, güneş sistemiyle kâinatı sembolize ediyor.
Havuz ve şadırvanın üzerindeki aydınlık kubbesinin geçiş kısmında üzeri gülbezekli Türk üçgenleri yer alır. Caminin etkileyici mekan tasarımına sahip olmasının en önemli etmeni mekan ortasında yer alan büyük fenerin sağladığı muazzam ışık kalitesi ve altındaki şadırvanlı havuzun varlığıdır.
Taçkapıdan bir ayrıntı… Kavsara kısmında yer alan istalaktitli, mukarnaslı taş içliği Selçuklu geleneğine göndermeler yapar.
Masif duvarlar, kör ve sivri kemerler sayesinde hareketlilik kazanmıştır. Her kemerde iki sıra pencere vardır ancak pencere büyüklükleri cepheye göre değişmektedir.
Havuzun özgün halinin kare planlı olduğu bilinmektedir. 19. yy’daki restorasyonlar sonucunda bugünkü Rokoko üslubuna kavuşmuştur. Not: Anadolu Selçuklu medrese geleneği görülür. Üstü kubbeli havuzlu bölüm…
Müezzin mahfili Sinan’ın başmimarlığı döneminde yapılmış sekiz taşıyıcılı ahşap bir yapıttır.
Bursa’nın ve onun sahip olduğu Ulucamii’nin Osmanlı dini kültüründe önemli bir yeri vardır: Bursa’nın ilk başkent olması, Osmanlı Beyliğinin 150 yılda Avrupa’nın ve İslam dünyasının en güçlü devletlerinden birisi haline getiren sultanların anılarını taşıması, İlk sultanların tarikat şeyhleri ve ulemalar arasındaki sıkı ilişkiler Ayrıca Bursa Ulu Camii’ne Makam-ı Hamis denilmektedir. (Beşinci Makam) Mekke, Medine, Kudüs ve Şam’dan sonra beşinci mukaddes yer.
Edirne Eski Cami Evliya Çelebi: Takların üzerinde 9 kubbe vardır. Cümle kapısından mihraba yüz seksen, doğusundan batısına ise yüz seksen beş ayakla varılır. Cami çevresinde lale, sümbül, erguvan, gül, nergis, zambak gibi güzel kokulu çiçekler yetiştirilmiştir. Beş açıklıklı son cemaat yeri olan cami kare planlı olup dört paye ve 12 duvar payesinin taşıdığı 9 kubbesi vardır.
Mimar Hacı Alaeddin Konyalı Yapımı muhtemelen 1399’da Yıldırım döneminde başlanmış ancak yarıda kalmıştır. Yıldırım’ın oğulları Süleyman, Musa ve Mehmet Çelebi arasında geçen taht mücadeleleri arasında yapımın inşası devam etmiştir. Kardeşlerin yapıyı bitirmek için sürekli birbirleriyle mücadele vermesi ilk yapımına Bayezid’in başladığı tezini kuvvetlendirir. Çelebi Mehmet’in Sultan olmasıyla yapıya kendi adını koydurmuştur. Son cemaat yerinin ortası kubbeli olup yanlar tonozlarla örtülmüştür.
1396 tarihli Yıldırım Bayezid Camii’den sonra Edirne’nin en eski camisi ve yapısıdır. İnşaatının uzun sürmesi ve fetret devri gibi sıkıntılı zamanlara rastlaması nedeniyle düzgün bir yapı olamamıştır. Zira duvarlar tam dik açılarla birleşmez. Mimarının Konyalı oluşu, Selçuklu tipi çok ayaklı ulucami geleneğinin devamı şeklinde nitelendirilebilir.
Bursa Ulu Camii’nde olduğu gibi payelerle duvarlarında iri fakat çok estetik duran yazılar
Tromplu kubbesinin içten görünüşü
Aydınlık kubbesi ve köşe tromplar
Sağda mukarnas süslemeli tromp geçişli kubbe Solda ise Türk üçgeni kuşaklarının kalemişleriyle bezendiği geçişli kubbe.
Mermer minber. Geçme yıldızlardan oluşan geometrik figürler ve zencerek kuşak.
İki şerefeli minarenin kaidesi. Kaide ve üzerindeki işlemeler özgün ilk halini korur.
Büyük bağımsız minare. Ortaçağ cami minareleri bağımsız yapılardır. Caminin beden duvarları üzerinde durmadıkları gibi cami ile yanyana gelmeleri dışında başka bir beraberlikleri yoktur. Büyük çoğunluğu da deprem ve yangınlardan ötürü sonradan eklenmiştir. Dolayısıyla minare cami kompozisyonunun organik bir parçası değildir. Bu büyük yapıları cami duvarlarına inşa etmek statik olarak dönemin şartlarına göre sakıncalıdır.
Ulucamilerde son cemaat yeri karakteristik bir öğe değildir. Dolayısıyla bu büyük ayaklı revaklar sonradan eklenmiştir. Son cemaat yerinin özgün olmadığı kanısına Evliya’nın cami revakından söz etmemesi ve malzeme olarak cami beden duvarlarından farklı bir malzeme olan tuğlanın kullanılmasıdır.
Yangın ve depremlerden hasar gören yapının örtüsü büyük ölçüde yenilenmiştir. Pencerelerde yer yer görülen kot farkı sonraki dönemlerde yapılan tamirlerin dikkatsizliğinden kaynaklanır.
YENİ BİR ULU CAMİ: EDİRNE ÜÇ ŞEREFELİ II. Murad dönemi Mimar Muslihiddin İlk avlulu revak. Avlu ve cami bütünlüğü oluşmaya başlasa da burada büyük bir problem vardır.. İki dikdörtgenin birleşmesiyle oluşan kare plan. İkisi serbest, ikisi güney diğer ikisi de kuzey duvarına sabitlenmiş altı büyük ayağın taşıdığı merkezi kubbeye; yanlardan eklenen ikişer küçük kubbe sayesinde iç mekan genişletilmiştir. Ortası şadırvanlı avlu, avlu kapısı ve cümle kapısı mihrap aksı üzerinde yer alır. Dolayısıyla eksenli bir plana sahiptir. Avlunun dört köşesinde dört minare vardır. Camiye adını veren bir adet üç şerefeli, bir adet iki şerefeli, birer tanede tek şerefeli minareleri vardır. Çap 27 metre Giriş yönündeki yüksek revak aynı zamanda kubbe itkisini karşılamak için berkitme görevi üstlenir.
Çözümlenememiş Avlu Son cemaat yeri revakı berkitme önlemiyle yükseltilerek konumlanmıştır. Revaklı avlunun bozuk kompozisyonuna burada başlar zira revaklı avlunun normal şartlardan son cemaat yeriyle beraber aynı seviyede olması gerekirdi. Son cemaat yeri burada avlu sisteminin bir parçası olarak düşünülmeyerek cami hariminin seviyesine yükseltilmiştir. Yüksek giriş revakıyla alçak giriş revakının aynı sütuna oturması bu başarısızlığı gözler önüne serer.
Üç Şerefeli Cami’nin planının en önemli özelliği: Geleneksel İslam cami planlarının (çok ayaklı) gelişerek tek kubbeli geniş ve parçalanmayan orta mekan geleneğinin en açık örneği oluşunda yatar. Fazla sayıdaki kubbeleriyle bir ulucami kompozisyonunda da olsa da aslında Osmanlı Klasik dönemini hazırlayan büyük orta kubbeli toplu mekan fikrini hazırlayan bir plana sahiptir. Bazı tarihçiler Klasik dönemi bu yapıyla başlatsa da aslında doğrusu erken dönem ulucami formundan klasik döneme geçişi sağlayarak köprü konumunda olan bir cami olarak tanımlamak daha doğrudur. Bir diğer özelliği ise İslam ibadetinin önemli bir özelliği olan, namaz kılarken kıbleye (mihraba) yakın olma fikrinden çıkarak, caminin yayvan yani enine doğru genişlemesinin sağlanmasıdır. NOT: Enine gelişen ve mihrap önü kubbeli tipoloji Erken İslam mimarlığında mihrabı vurgu yapmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Ancak onlarda üst örtü adeta bir ormanı andıran sütunlarla taşıtıldığı için mekan parçalara bölünmüştür.
Kufeki kesme taş kaplamasının uygulanması artık selatin yapılar için bu uygulamanın kesinleştiğini gösterir. Geç Bizans mimarisinin karakteristik bir öğesi olan taş-tuğla almaşık duvar özelliği ise artık terkedilmiştir.
II. Mustafa tarafından yaptırılan burmalı minare ve taş işçilikli kürsüsü halen Selçuklu tezyinatının devam ettiğini gösterir.
Kufeki taşı ve tuğla ile baklava deseniyle bezenerek yapılmış, camiye adını veren üç şerefeli minare. Her şerefesine ayrı yoldan çıkılır.
Merkezi bütünlük nereden geliyor? Üç Şerefeli’de olduğu gibi Kubbe çapı 27 metreye çıktığı zaman, taşıyıcı ayaklar daha da büyüyordu. Bu yüzden ortaya çıkan yan mekanlar kubbe altıyla bağlarını kopararak bağımsız mekanlar haline gelerek mekânsal bütünlüğü parçalıyordu. Kıble cephesinde ise sadece dışarı taşkın poligonal planlı iki zayıf payanda bu itkiyi karşılar..