TIP FELSEFESİ Yrd. Doç. Dr. Kenan TAŞTAN Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
AMAÇ Katılımcıların Tıp Felsefesi hakkında bilgi sahibi olmaları.
HEDEFLER Katılımcılar; Felsefe kavramını açıklayabilmeli, Tıp felsefesinin amaçlarını sayabilmeli, Tıp ve felsefe birlikteliğinin örneklerini verebilmeli, Tıp etiği ilkelerini sayabilmelidir.
Bilim Felsefesi Modern Bilim : İki bileşenin bileşiminden ortaya çıkmış bir etkinliktir. Bir yanıyla ampirik (gözlem, deney, sayım, ölçüm v.b.) eylemler, Diğer yanıyla, zihinsel (kavram, hipotez, akıl yürütme) eylemlerdir.
Tanımlar Felsefe; köken olarak Yunanca“seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum” anlamına gelen "phileo" ve bilgi, bilgelik anlamına gelen "sophia" sözcüklerinden türemiştir. “Phileo"=sevgi “Sophia"=bilgi veya bilmek. Philosophia=bilgelik arayışı, bilgiyi sevmek, bilgi severlik, araştırmak ve peşinde koşmak anlamlarına gelmektedir. Filozof: Bilgeliğe ulaşmaya çalışan kişidir. Felsefe bütün bilimlerin anası olarak kabul edilir.
Hikmet Hekim Hakim (Bilinmeyen nokta, ve felsefe) (Çok tedbirli, çok bilgili, feylesof ve hekim) (Hakim sözcüğünün Arapça da inceltilmiş hali)
Tanımlar Hikmet, sözcük anlamı olarak bilinmeyen nokta, gizli, bilinmeyen ve felsefe, olarak Türkçe açıklamasını almıştır. Hekim: Hakim sözcüğünün Arapça da inceltilmiş hali olarak telaffuz edilerek kullanılan halidir. Bu her iki isim aslında hikmet sözcüğünden türemiş durumdadırlar. Hakimin açıklaması da, çok tedbirli, çok bilgili, feylesof ve hekim olarak yapılmış. Görülüyor ki, filozof ve hekim ( doktor ) Arapça da ve dolayısıyla bizim kullandığımız dilde adeta bir eş anlamlılık göstermektedir.
Bunun felsefe ve tıp tarihindeki en belirgin ve bilinen örneği de İbni Sina’dır ( ). Felsefede bir otorite olduğu için hakim, Aynı zamanda da döneminin önemli bir tıp bilgini olduğu için de hekim diye anılmaktadır. İbni Sina sahip olduğu şöhreti bir bakıma bu iki alan arasında kurduğu bağlantıya borçludur.
Tıp ve Felsefe İlişkisi Gerçekten de tıp da felsefe de insanı ve yaşamı temel alır. Tıp, gözlem ve deney yöntemleri ile biyolojik ve psikolojik temeller ışığında tanımladığı sorulara yanıtlar ararken (ampirik) Felsefe insanın kültür dünyasını referans alarak tıbbın aksine yanıtlar hakkında değil sorular üzerinde yoğunlaşır (zihinsel).
Tıp Felsefesinin Tarihi Süreci Eski Yunan devrine gelene kadar tıp, dini bir görünüm sergiler. Bu konudaki ilk bilgileri milattan önce 3000 yıllarından daha öncelerine giden Mısırlılardan günümüze kalan papirüslerden ve Mezopotamyalılardan kalan kil tabletlerden öğrenebiliyoruz. Bu kaynaklara bakınca tıp ile ilgilenen kişiler o dönemin din adamları. Sihir ile büyü ile hastalıklara derman aranmaktadır. Hastaya çağırılan sihirbaz ya da büyücü, o dönemin hekimidir.
Tıp Felsefesinin Tarihi Süreci 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra tıp bilimi bugünkü şeklini kazanmaya başlayıp bilgilerini eskiden olduğu gibi din ve felsefeden değil, deneysel bilgilere dayandırarak ilerlemektedir. Bu arada unutmamak gerekir ki, tıp sadece bir bilim değildir. Bir sanattır. Teknik bir uygulama alanıdır ve aynı zamanda sosyal ve kültürel yanları da olan bir çalışmadır.
Tıp Felsefesinin Tarihi Süreci Hippokrates ile birlikte tıp tanrıların etkisinden kurtulup bilimsel kimliğine bürünmeye başlamıştır. Hippokrates M.Ö beşinci yüzyılın sonlarında tıp okulunu, tıp bilimini, tıp teknik ve sanatını kuran ilk Yunanlı olarak tarihte yerini alır. Eski Yunan ' da hastalık doğa üstü bir olay olarak görülmeyip, hastalıklara rasyonel ve bilimsel açıdan yaklaşıldı. Eski Yunan ' da bir esnaf olarak kabul edilen hekim, usta çırak ilişkisi içinde yetişiyordu.
Geçmişten Bugüne Değişen Tıp Felsefesi ve Hekimlik GEÇMİŞTE: Bundan yıllarca önce hocalarımız: Tüm iyi niyet ve samimiyetimizle hastaya yaklaşmaktan, İyi bir anamnez almaktan, Hastaları ayrıntılı muayene etmekten, Hastalardan gereksiz tetkik istememekten, Hastalara hastalığı ile ve tedavisi ile bilgi vermekten, Bunun sonucunda hastalığı klinik duyarlılıkla sezmekten bahsederlerdi. Ayrıca en önemli şeyin deontolojik ve etik kurallara uymak olduğunu bizlere defaatle hatırlatırlardı.
GÜNÜMÜZDE: Neredeyse hastaya dokunmayacak kadar hastadan uzaklaşırken, görüntüleme ve laboratuvar tetkiklerini rutin hale getirdik. Hasta çokluğu, zaman azlığı, tahammül azlığı… nedeniyle muayenenin en kapsamlı olması gereken anamnez kısmına en az zaman ayırıyoruz.
Hastayı biyopsikososyospirütüel açıdan ele almak yerine, sadece biyolojik olarak değerlendiriyoruz. Kısacası zaman içerisinde elde ettiğimiz tüm pozitif edinimleri yavaş yavaş kaybediyoruz. Bunların sonucu olarak tüm teknolojik ilerlemelere rağmen hasta sayısı ironik bir şekilde artmaya devam ediyor.
Bir zamanlar hocalarımız hastalarınıza dokunun, stetoskobunuzu hastanın sırtına dayamadan önce hohlayın ki hastanız insan sıcaklığını duysun derdi. Şimdi her şey makineleşti. Hekimler hastayı muayene etmeden film ve tetkiklere göre hastalık tanısını koyuveriyor. Çünkü bir hekim günde en az 100 hasta bakıyor. Klinik bulgu önemsenmeden reçete yazılıyor, hasta filmlerine göre ameliyat ediliyor. Hastalar ise artık hekime beni muayene et demiyor. Veya şikayetini anlatmıyor. Ya gözümüzün içine daha önceden yapılmış tetkik ve filmleri sokuyor veya ben tomografi, MR, angio istiyorum diyor. Poliklinik kayıtlarındaki hasta sayıları sürekli artıyor. Her tarafa hastane açılıyor. Ama yinede her tarafta hasta sayısı artıyor. En son verilere göre poliklinik sayıları 4 kat ve ameliyat sayıları 4 kat artmış, bir hastanın yıllık bir sağlık kuruluşuna gitme oranı OECD ülkelerinin iki katına çıkmış durumda.
Tıp, kuşkusuz, tek boyuta indirgenemeyecek kadar çok yönlü ve içsel zenginliği olan bir etkinliktir. Onu bir meslek olmanın ötesinde, uygulamalı bir bilim, aynı zamanda bir sanat, aynı zamanda bir üst kültür... olarak da görmek mümkündür. Bir zamanlar tanrılarla eş görülen, mistik ve dinsel öğelerle yüceltilen hekimlik bu kadar alçaltılmamalıydı. Aslında tıp uygulamasının laik bir yapıya büründüğü, hekimlerin dinsel nitelikten sıyrıldığı, bir sanatkar veya zanaatkar olarak değerlendirildiği, gözlem, akıl ve bilime dayalı yaklaşımların geçerlilik kazandığı akılcı bir hekimliğe giden bir eğilim oluştuğu günümüzde, hekimler olarak birbirimize, hastalarımıza yabancılaşmanın dayanılmaz ağırlığını daha çok hissedeceğiz belki. İstemeyerek de olsa içinde yer aldığımız tabloyu-belki bir an- düşüneceğiz, belki bir aynanın önünden geçeceğiz. Hayallerimizi belki hatırlayacağız veya mutlaka hatırlatan arkadaşlarımız olacak. Aslında halkın sağlık hakkının böyle bir hak, bizimde böyle hekimler olmadığımızı hatırlayacağız.
Tıp Etiği İlkeleri Zarar vermeme ilkesi Yarar sağlama ilkesi Özerkliğe saygı ilkesi Adalet ilkesi