HAYATI 22 nisan 1884’te Viyana da doğmuştur. Asıl adı Otto Rosenfeld’dir. Öğrencilik hayatı sırasında kitap yazarken yazarlık ismi olarak Otto Rank ismini kullanmaya başlamıştır. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Rank meslek okulunda eğitim görmüştür. Diğerlerinden farklı olarak bir tıp doktoru olmayan Rank’ın öğrenim ve ilgi alanları mühendislik, felsefe, psikoloji, tarih ve sanat konularıdır.
Sigmund Freud’un ilk yandaşlarından biri olan Rank onun düşlerin yorumu kitabından esinlenerek yazdığı der Künstler(sanatçı-1907 ) isimli kitapla Freud’un ilgisini çekmeyi başarmıştır. Bu kitabını okuyan Adler onu Freud ile tanıştırdı. Freud’un yardımıyla Viyana üniversitesine giren Rank 1912 de felsefe doktorasını tamamlamıştır yılları arasında Viyana psikanaliz derneğinin sekreterliğini yapmıştır psikanaliz ile ilgili yapıtlarını yayınlamak için bir yayın evi kurdu ve 1924’e kadar yönetti.
Rank öğrenimi tamamladıktan sonra Amerika’ya gitti ve döndüğünde Freud’la arasındaki kişisel ve bilimsel ilişkiler bozulmaya başladı bunun sebebi giderek Freud’dan farklı görüşler geliştirmeye başlamasıydı. Özellikle doğum travması konusundaki görüş ayrılıkları tedavisinde geliştirdiği yöntemler Freud tarafından hiç hoş karşılanmamıştır. Freud’dan ayrıldıktan sonra Rank tekrar Amerika’ya döndü. Burada sosyal hizmet okullarında dersler verdi. psikiyatrik sosyal hizmet kavramının gelişmesinde etkin rol oynadı. Amerika da öğretici olarak pek ilgi görmeyen Rank’ın seminerlerinde pek kişi bulunmazdı ama yapıtları psikoterapi, danışmanlık, sosyal hizmet alanlarına çok şey katmıştır.
DOĞUM TRAVMASI VE AYRILMA ANKSİYETESİ Rank’ın Freud ile görüşlerinin ayrıldığı ilk konudur. Rank : Döl yatağında geçen rahat bir dönemden sonra birden çaba ve girişim gerektiren doğum sonrası koşullara geçişin çocukta yarattığı dehşetin sonraki yaşamda en sağlıklı insanlar da bile sürekli var olan birincil anksiyetenin kökeni olduğu görüşünü savunmuştur. Bu sarsıcı olayı unutma olayı evrensel niteliktedir ve bu nedenle tüm insanlar dünyaya gelişlerinde ki ürkütücü izleri bilinçdışına iterler. Rank bu durumu birincil baskı mekanizması olarak tanımlamıştır.
Baskıya alınan birincil anksiyete, sonraki yaşamda döl yatağına dönme isteği ile bu dönüşün yine aynı acıyla sona ereceği korkusunun yarattığı çatışma sonucu çeşitli olaylarda yeniden yaşanır ve davranışlarda etkisini sürdürür. Doğum sonrası travma ilk kez Freud tarafından ortaya atılmıştır. Freud doğum sonrası travmanın insanın yaşadığı ilk anksiyete olarak tanımlamıştır sonraki yaşantıları genellikle cinsel niteliklere bağlamıştır. Buna karşılık Rank ise insan yaşamındaki anksiyetelerin çoğunu, doğum anında yaşanmış olan ayrılık anksiyetesinin bir tekrarı olarak yorumlamıştır
Örneğin memeden kesilme bebek için bir iç güdünün engellenmesi değil doğum travmasını anımsatan bir ayrılığın yeniden yaşanmasıdır. Erkekte cinsellik annenin bedenine tekrar girebilmenin ve döl yatağına tekrar dönmenin tek yolu olarak yorumlanmıştır. Bundan dolayı cinsellikten alınan zevk ve doyumun yanına korku duygusunun da eşlik ettiğini belirtmiştir. Doğum travması sonucu bebek yitirdiklerine karşılık annesinin de yardımıyla yeni ilişkiler kurarak çevresiyle birlikte olma durumunu sürdürür. Gelişim sürecinin bir sonucu olarak kurulan beraberlikler ileride yenisi kurulmak üzere sona erer bu döngüde hep ayrılma anksiyetesini hatırlatır.
YAŞAM KORKUSU VE ÖLÜM KORKUSU Her insan bağımlılık,bağımsızlık ya da boyun eğme ve kendine yön verme eğilimlerinin yarattığı çatışma ile dünyaya gelir. doğum olayı da bu durumu simgeler birine tümden bağlı olmaktan bağımsız bir hayata geçişi simgeler. Dölyatağındaki dölüt çevresiyle sürdürdüğü ortak yaşamın bir parçasıdır. Doğum bu beraberliğin ölümü anlamına gelir. Yani insanın sonraki yaşamında yeni ilişkiler kurarken eski ilişkilerininden ayrılmasının ilk anksiyetesidir.
Bir başka deyişle insanın bağımsız bir varlık olarak yaşaması için önceki ortak yaşantısının sona ermesi gerekir. İnsan bağımsızlığa doğru attığı her adımı ürkütücü bir tehdit olarak algılar. İnsanlar başkalarından farklı davrandığı oranda reddedilme ve sevgiyi yitirme duygusu yaşar. Ayrılık yaşam korkusunun da eşlik ettiği bireyleşme ile sonlanır. Birleşme,bireyleşmenin yitirilmesine neden olur ve ölüm korkusunu yaratır. Rank’ a göre insanın temel çatışması bu kutuplaşmadan doğar.
İSTEM VE KARŞIT İSTEM İstem Rank’ın kişiliğin bütünleştirici gücünü tanımlamak amacıyla kullandığı bir terimdir. Rank istemi doğmuş olmanın bir sonucu ve insan organizmasının gelişmesini için zorunlu bir öğe olarak tanılamıştır. İstem kavramıyla Rank insanı bilinçli amaçlı seçim yapabilen ve kendine yön verebilen bir varlık olarak tanımlamıştır. İnsan bir yanda biyolojik kökenli dürtülerin öte yandan çevresinden gelen olayların tutsağında değildir. Bunlar insana seçim yapabilmesi için veri sağlar
Birey istemi gerçekleştirdikçe çatışmalarına karşın uyum sağlamayı da başarır. Rank’a göre istem psikolojik tedavide etkinleştrilmelidir. Terapistle hasta arasındaki ilişkilerde terapist kendisini hastanın istem sorununun çözümünde bir araç olarak kullanır. Çocuk yetişkinlere ve kendi dürtülerine dur demeyi başardığı zaman karşıt istemini de geliştirmiş olur.
KİŞİLİK TİPLERİ Ortak özellikleri yönünden Rank insanları üç bölüme ayırmıştır. Ortalama insan, nevrotik ve artist. Yaratıcı bir bütünleşmeye ulaşan insanları artist olarak nitelendirmiştir. Buna ulaşmayanları ise ortalama ve nevrotik olarak iki başlıkta incelemiştir. Rank’ göre ortalama insan başka bir seçeneği hiç düşünmemiş olduğu için topluma uyum gösteren kişidir. Ortalama insan toplum için oldukça yararlı bir kişidir ve çevreden saygı görür
Toplum değerleri geçerli olduğu sürece o da geçerlidir. Rank ortalama insandan pek hoşlanmadığını açıkca belli etmiştir. Yazılarında pek yer vermemiştir. sosyal hizmet uygulamalarında topluma uyum sağlamanın sağlıklılık ölçütü olarak kullanıldığı dönemde Rank bu eğilime karşı çıkmıştır. Psikoterapide amacın topluma uyum sağlamak değil kişinin iç dünyasında değişiklik yaratmak olduğunu savunmuştur. Rank ideal insan için artist terimini kullanmıştır. Rank’ın tanımladığı artist herhangi bir işçi ya da iddiasız bir ev kadını olabilir Artistler toplumdaki ayrılmaları göze alabilirler ve sonuçlarına katlanabilirler.
Seçmiş oldukları yol pek te kolay bir yol değildir zaman zaman gerekli dengeyi sürdürmek için nevrotik davranışlarda bulunabilirler. İnsan kendi istemi doğrusunda hareket ettiğinde ve bu durumda kendini suçlu hissetmiyorsa, ayrılık ve birleşme sorunlarına çözüm getirebilmişse Rank’ın tanımında ki artist olabilmiştir. Rank a göre engellenmiş bir artist nevrotiktir. Yaşamın karşı eğilimlerini birleştirebilmek için çaba göstermiş ama başaramamış kişidir.
Rank nevrotik belirtilerin temelinde korku ve suçluluk duygusunun bulunduğunu söyler. Nevrotik içinde bulunduğu durumları kendi iç dünyasına göre algılar ve çevresinde ki olayların kendisiyle ilgili olup olmadığının ayrımını yapmakta güçlük çeker. Kendini dinler, eleştirir ve kendini zayıf ve güçsüz bulur. Nevrozların seçtiği iki yol vardır. İlki ayrılığım acısından kurtulabilmek umuduyla egosunu, önemli ya da önemsiz her türlü yaşantının içine atar diğeri egosunu yaşamdan uzak tutmaya çalışmaktır.
TEDAVİ Rank’ın tedavi yaklaşımında temel ilke hastanın ayrılığını ve bağımsızlığını suçlamadan kabul edebilmesine yardımcı olmaktır. Psikolojik danışma anlayışı Rank’ın tedavi yaklaşımı terapist – hasta ilişkisi yani transferans üzerine kurulur. Tedavide başarı diğer psikanalitik ekollerde olduğu gibi duygusal boşalım ve içgörü kazanma yöntemiyle değil hastaların kendilerini gerçek, bağımsız ve suçluluklarından kurtulmuş bir varlık olarak kabul edebilmesine imkan tanıyan yaşantılara geçmesiyle sağlanır
Terapi iki etmenden dolayı güç bir süreçtir. İlki terapist tarafından gereğinden fazla sevgi ve kabul görmek ikincisi ise nevrotik kişiler hep ya da hiç biçimindedir gerçeklik değerlendirmesinden oldukça yosundur. Hedefler Tedavi sürecinde kişinin kendine yönelik eleştiri ve reddedici düşünceleri, kendini kabul eden ve onaylayan düşüncelere dönüşmelidir. hasta sorumluluk sahibi olan kararlar alabilen bir birey olmalıdır (artist ) Kendine yön veren, sağlam kararlar alabilen birey. Benliğini kabul eden ve duygusal özerkliği sağlamış birey. Korku ve suçluluk duyguları azaldıkça kişi, insanlar arasında ki farklılıkları ve kendisinin onlardan farklı olan yönlerini daha iyi görebilecek ve kabul edecektir.
Rank terapi ortamını yaşamın tartışıldığı bir yer değil doğrudan yaşamın olduğu bir yer olarak göstermiştir. Terapi bu şekilde olduğunda hastanın davranışlarında değişiklik sağlanabilir. ancak bu şekilde terapi uygulanırken hastanın terapisti ayrıcalığı olan birisi değil toplumdan normal bir birey olarak görmesi gerekir. Bu şekilde hasta sorunlarını konuştukça artık onları denetleyip sorgulayabilir. Rank ‘ a göre terapi uygulanarak öğrenilir. Belirli bir teknik söz konusu değildir. Bu yüzden geleneksel eğitim kullanılmasının faydası olmayacağını belirtmiştir.
Rank tedavide sorumluluğun daha çok hastada olduğunu belirtmiştir. Tedavinin amacı ’’hastayı bilinçlendirmek ’’ değil ’’hastanın bilinçlenmesini ’’ sağlamaktır. Dolayısıyla terapist hastayı duygularıyla konuşmaya sevk etmelidir. Hastanın kendi yönünü çizme kararlılığı ile terapinin sonu gelir.