Dava Dilekçesi DAVANIN AÇILMASI a) Mahkemenin adı. (Örn: Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi) b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri. (Tüm arkadaşlar ayrı ayrı yazılmalıdır.) c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri. d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri. (örneğin Boşanma Davası, 50 bin liralık Alacak Davası, Menfi Tespit Davası gibi) e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.
Dava Dilekçesi DAVANIN AÇILMASI f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği. g) Dayanılan hukuki sebepler. (Hakime yardımcı olma amaçlıdır, gösterilmemişse veya yanlış yazılmışsa bile hakim tespit edecektir, zira hukuku hakim uygular) ğ) Açık bir şekilde talep sonucu. (Asıl talebin yanı sıra faiz, icra tazminatı gibi yan talepler de açıkça yazılmalıdır, yargılama giderleri yazılmasa bile hakim karar verir. Faiz yazılmış fakat tarih belirtilmemişse davanın açıldığı tarih esas alınır.) h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası. Dava dilekçesinde eksiklik varsa, b, c, ç, ğ ve h bentleri için hakim bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksik tamamlanmamış ise dava açılmamış sayılır (m. 119/2).
Dava Dilekçesi DAVANIN AÇILMASI Diğer eksikler için ise farklı yaptırımlar düzenlenmiştir. Buna göre: a) bendi (mahkemenin adı) eksikse, dilekçenin işleme konması zaten mümkün değildir. d) bendi (dava değeri) eksikse, bunun yaptırımı Harçlar Kanununun 16. ve 30. maddelerinde bulunmaktadır. Buna göre: Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. (yani dosya işlemden kaldırılır (HMK m. 150)
Dava Dilekçesi DAVANIN AÇILMASI e) bendindeki eksiklik (vakıalar) cevaba cevap dilekçesi ile tamamlanmazsa, iddianın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalınır. f) bendindeki eksikliğin (deliller) yaptırımı: m. 145- (1) Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. g) bendindeki eksikliğin (hukuki sebep) bir yaptırımı yoktur, zira hukuku hakim uygular.
DAVANIN AÇILMASI Dava Dilekçesi Belgelerin birlikte verilmesi MADDE 121- (1) Dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. MADDE 140 - (5) Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.
Davanın Açılması DAVANIN AÇILMASI Dava dilekçesi davalı sayısından bir fazla düzenlenerek mahkemeye verilir. Bir tanesi dava dosyasında saklanıp, diğerleri davalılara tebliğ edilir. Dilekçede dayanılan ve davacının elinde olan deliller dilekçeye eklenir. Dava açılmadan önce harçlar ve gider avansı peşin olarak yatırılmalıdır. Avans yeterli değilse davacıya iki haftalık kesin süre verilir (m. 120/2). Dava dilekçesi hakime verilir, hakim tarih yazıp kaleme (yazı işlerine) havale eder, harç ve giderler tahsil edildikten sonra esas defterine kaydedilir ve bu deftere göre bir esas numarası verilir. Dava her zaman açılabilir, adli tatilde de dava açılması mümkündür.
DAVANIN AÇILMASI Davanın Açılması Davanın açıldığı tarih: Harca tabi davalarda harcın yatırıldığı tarih, harca tabi olmayan davalarda ise dilekçenin hakim tarafından havale edildiği tarihtir. Harcın yatırıldığı veya hakim tarafından havale edildiği tarihten sonra davacı dilekçeyi kaleme vermiş, bu durum kalem tarafından belgelendirilmiş ise dilekçenin kaleme verildiği tarihte dava açılmış sayılır. UYAP sisteminde (harçlar yatırıldıktan sonra) dilekçe tevzi bürosuna verilir, bilgisayara kaydedilerek bir esas numarası verilir. Dava bu tarihte açılmış sayılır.
DAVANIN AÇILMASI Davanın Açılmasının Sonuçları Maddi Hukuk Bakımından Sonuçlar 1. Zamanaşımı kesilir ve hak düşürücü süre korunmuş olur Zamanaşımı kesilmiş olur, ayrıca her mahkeme ve taraf usul işlemi ile zamanaşımı yeniden kesilir. Davanın usulden reddedilmesi halinde (örneğin dava şartı yokluğundan) dava açılmamış sayılacağı için zamanaşımı hiç kesilmemiş sayılır. Ancak bu arada zamanaşımı dolmuşsa ve şartlar varsa BK.’ndaki 60 günlük süre kullanılabilir. Kısmi davada sadece istenilen kısım için zamanaşımı kesilir. Davanın müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen bir borcun borçlularından birine karşı açılmış olması, diğerlerine karşı da zamanaşımını keser. Ayrıca hak düşürücü süre de korunmuş olur.
DAVANIN AÇILMASI Davanın Açılmasının Sonuçları Maddi Hukuk Bakımından Sonuçlar 2. Bazı Şahsa Bağlı Haklar Malvarlığı Hakkına Dönüşür Şahsi haklar sadece hak sahibi tarafından kullanılabilirler. Hak sahibi dava açmadan ölürse, mirasçılarının bu hakka dayanarak dava açması mümkün değildir. Ancak mal varlığını da etkileyecek bir şahsi hakka ilişkin dava açılmışsa (örneğin nafaka talebi, manevi tazminat davası, evlenmenin feshi), mirasçıların külli halef sıfatı ile bu davaya devam etmeleri mümkündür. Bu konuda Medeni Kanun hükümlerine bakmak gerekir.
DAVANIN AÇILMASI Davanın Açılmasının Sonuçları Maddi Hukuk Bakımından Sonuçlar 3. İyiniyet ortadan kalkar Davalı dava açılmadan önce dava konusu ve dava konusu vakıalar hakkında iyiniyetli ise, davanın açılması ile iyiniyet, kötüniyete dönüşür. Bu konuda bilgi sahibi olmadığını iddia edemez. (Ancak bunun için dava dilekçesinin tebliğ edilmiş olması gerekir) 4. Davalı temerrüde düşer Davalı daha önce temerrüde düşmemiş ise (örneğin ihtar ile), davanın açılması ve dilekçenin tebliği ile temerrüt gerçekleşmiş olur.
DAVANIN AÇILMASI Davanın Açılmasının Sonuçları Usul Hukuku Bakımından Sonuçlar 1. Mahkemenin davayı inceleme zorunluluğu doğar. Mahkeme, usulüne uygun şekilde açılmış bir dava üzerine harekete geçerek yargılama yapmak zorundadır (Anayasa m. 36). Mahkeme (hakim) bu sorumluluğu yerine getirmediği taktirde hakimin fiili sebebiyle Devletin sorumluluğu yoluna gidilebilir. 2. Derdestlik oluşur. Tarafları, sebebi ve konusu aynı olan bir dava sürerken, bir daha açılamaz. Derdest bir dava olmaması, dava şartıdır. 3. Dava açıldığı tarihe göre dava şartları incelenir ve hüküm kurulur. Dava açıldıktan sonra ortaya çıkan durum ve talepler, kural olarak mahkemeyi bağlamaz, mahkeme hükmünü davanın açıldığı tarihteki duruma göre verir. Örneğin davacı sadece davanın açıldığı tarihe kadar olan alacağını isteyebilir, daha sonra doğacak olan alacaklar başka bir davanın konusu yapılmalıdır.
DAVANIN AÇILMASI Davanın Açılmasının Sonuçları Usul Hukuku Bakımından Sonuçlar 4. İhtiyati tedbir ve İhtiyati Haciz korunmuş olur. Bir dava açılmadan önce ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz koydurmuş olan kimse, belli bir süre içinde dava açmak ve dava açtığına dair belgeyi kararı uygulayan mercie vermek zorundadır. Aksi taktirde geçici koruma kendiliğinden ortadan kalkar. Bu şekilde korunmuş olan ihtiyati tedbir, (aksine hüküm verilmemişse) dava kesinleşinceye kadar geçerli olmaya devam eder. 5. Davayı geri alma yasağı başlar. Davacı, davalının açık rızası olmadan davasını geri alamaz (m. 123). Davacı davasını takipten vazgeçebilir, davalı da gelmezse dosya işlemden kaldırılır, belli süreler içinde yenilenmezse dava açılmamış sayılır. Davacının dava konusu hakkında feragat etmesi de mümkündür. Ancak geri alma için karşı tarafın rızası gerekir. Rızanın açık olması gerekir, zımnen rıza olmaz. Geri alınmış olan veya takip edilmemesi sebebiyle açılmamış sayılan bir dava, daha sonra tekrar açılabilir. Feragat edilmiş olan bir dava ise tekrar açılamaz.
DAVANIN AÇILMASI Davaya Cevap Cevap dilekçesinin verilmesi MADDE 126- (1) Davalı, cevap dilekçesini, davanın açılmış olduğu mahkemeye verir. (2) Cevap dilekçesine davacı sayısı kadar örnek eklenir. (3) Cevap dilekçesi, havale edildiği tarihte verilmiş sayılır. (4) Cevap dilekçesinin örneği mahkeme tarafından davacıya tebliğ edilir. Cevap dilekçesini verme süresi MADDE 127- (1) Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.
DAVANIN AÇILMASI Davaya Cevap Süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin sonucu MADDE 128- (1) Süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır. Cevap dilekçesi vermemiş olan taraf, daha sonra ikinci cevap dilekçesi vererek ilk itirazlar dışındaki savunmalarını yapabilir. MADDE 131- (1) Cevap dilekçesinin verilmesinden sonra, cevap süresi dolmamış olsa bile ilk itirazlar ileri sürülemez. İkinci cevap dilekçesi de vermemiş olan davalı, sadece inkar çerçevesinde bir savunma yapabilir, ve bu çerçevede delil gösterebilir. Yeni vakıa öne süremez.
Cevap Dilekçesi DAVANIN AÇILMASI MADDE 129- (1) Cevap dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur: a) Mahkemenin adı. b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri; davalı yurt dışında ise açılan dava ile ilgili işlemlere esas olmak üzere yurt içinde göstereceği bir adres c) Davalının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı (davalı) vekilinin adı, soyadı ve adresleri. d) Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.
Cevap Dilekçesi DAVANIN AÇILMASI e) Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği. f) Dayanılan hukuki sebepler. g) Açık bir şekilde talep sonucu. ğ) Davalının veya varsa kanuni temsilcisinin yahut vekilinin imzası. (2) 121 inci madde hükmü cevap dilekçesi hakkında da uygulanır. MADDE 130- (1) 129 uncu maddenin birinci fıkrasının (a), (b), (c), (ç) ve (ğ) bentlerinin cevap dilekçesinde eksik olması hâlinde, bunun giderilmesi için hâkim tarafından bir haftalık süre verilir; eksikliğin bu süre zarfında da giderilmemesi hâlinde cevap dilekçesi verilmemiş sayılır.
Cevap Dilekçesi DAVANIN AÇILMASI Diğer eksikler için ise farklı yaptırımlar düzenlenmiştir. Buna göre: d) bendindeki eksiklik (vakıalar) ikinci cevap dilekçesi ile tamamlanmazsa, savunmanın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalınır. e) bendindeki eksikliğin (deliller) yaptırımı: m. 145- (1) Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. f) bendindeki eksikliğin (hukuki sebep) bir yaptırımı yoktur, zira hukuku hakim uygular. g) bendi eksik bırakılmışsa, davanın reddinin istendiği varsayılmalıdır.
DAVANIN AÇILMASI Cevap Davalı, dava dilekçesinin kendisine tebliği ile üç farklı şekilde davranabilir: 1. Cevap vermeyebilir (davacının iddialarını inkar etmiş sayılır, daha sonra ikinci cevap dilekçesi vererek savunma sebeplerini öne sürebilir). 2. Davayı kabul edebilir. Davayı kabul ederse dava sona erer. (Davacının talebini kısmen kabul ederse, diğer kısmı reddetmiş olacağı için reddedilen kısım hakkında savunma sebeplerini öne sürmesi söz konusu olur). 3. Davayı reddedebilir. Bu durumda savunma sebeplerini öne sürmek durumunda kalacaktır.
DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: 1. İtirazlar: Maddi Hukuka İlişkin 1. İtirazlar: İtirazlar, bir hakkın doğumuna engel olan veya sona ermesini gerektiren vakıalardır (örneğin taraflardan birisinin fiil ehliyeti bulunmaması, geçerlilik şekil şartına uyulmaması, borcun ifa ile sona ermesi gibi). İtirazları hakim resen değerlendirir. Fakat bunun için itirazın dava dosyasına girmiş olması, dosyadan anlaşılabilir olması gerekir. Hakim muhtemel itirazları kendisi araştırmaz. Hakim resen değerlendirebilse de, itirazın ispatı yine tarafların üzerindedir. Davadan önce ileri sürülmüş olan takas beyanı, itirazdır.
DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: 2. Defiler: Maddi Hukuka İlişkin 2. Defiler: Defi, borçlunun aslında borçlu olduğu bir edimi, özel bir sebeple yerine getirmekten kaçınma hakkıdır (örneğin zamanaşımı defi, ödemezlik defi gibi). İtirazda hak (artık) mevcut değilken, defide (davacıya ait bir) hak vardır fakat yerine getirilmemesi yönünde (davalıya ait bir) bir hak söz konusudur. Defiler davalı tarafından ileri sürülmek zorundadır. Hakim dosyadan anlaşılsa bile bunları resen gözetemez, davalıya bir hatırlatmada bulunamaz. Davadan önce ileri sürülmemiş olan takas beyanı, davada ileri sürülmek istenirse, takas defi söz konusu olur.
Dava Engelleri (İlk itirazlar) Karşılık Dava Açılması DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: Usul Hukukuna İlişkin Dava Şartları Dava Engelleri (İlk itirazlar) Karşılık Dava Açılması
DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: Dava Engelleri (ilk İtirazlar) Usul Hukukuna İlişkin Dava Engelleri (ilk İtirazlar) MADDE 116- (1) İlk itirazlar aşağıdakilerden ibarettir: a) Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı. b) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı. c) İş bölümü itirazı. İleri sürülmesi ve incelenmesi MADDE 117- (1) İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenemez. (2) İlk itirazlar, dava şartlarından sonra incelenir. (3) İlk itirazlar, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır. İlk itirazlardaki süre hak düşürücü olduğu için, süresinde yapılıp yapılmadığını hakim resen değerlendirir, karşı taraf rıza gösterse bile bunlar daha sonra ileri sürülemez. İlk itirazların daha sonra ileri sürülememesi, cevap dilekçesi vermenin sonucunu oluşturur.
Karşılık Dava Açılması DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: Usul Hukukuna İlişkin Karşılık Dava Açılması Davalının, aynı mahkemede ve aynı dosyada kendi hakkının da hüküm altına alınmasını isteyerek davacıya karşı bir dava açmasına karşılık dava adı verilir. Karşılık dava olmadan da bu talepler ileri sürülebilir (örneğin takas defi), ancak karşılık dava ile bunlar hüküm altına da alınmış olur. Hüküm alınmasına gerek yoksa (örneğin takas edilecek rakam talepten düşükse), karşılık dava açmakta hukuki yarar yoktur.
DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: Usul Hukukuna İlişkin Karşı dava açılabilmesinin şartları MADDE 132- (1) Karşı dava açılabilmesi için; a) Asıl davanın açılmış ve hâlen görülmekte olması, b) Karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması, şarttır. (2) Belirtilen bu şartlar gerçekleşmeden karşı dava açılacak olursa, mahkeme, talep üzerine yahut resen, karşı davanın asıl davadan ayrılmasına; gerekiyorsa dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verir. (3) Karşı davaya karşı, dava açılamaz.
DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: Usul Hukukuna İlişkin Karşılık Dava ve asıl dava aynı yargı yoluna tabi olmalıdırlar. Özel mahkemede açılan bir davaya, genel mahkemede bakılması gereken bir karşılık dava açılabilir. Genel mahkemede açılan bir davaya, özel mahkemede bakılması gereken bir dava açılamaz. Aynı yargılama usulü uygulanacak olmalıdır. Uygun şartlar yoksa karşılık davanın asıl davadan ayrılıp görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilir.
DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: Karşı davanın açılması ve süresi Usul Hukukuna İlişkin Karşı davanın açılması ve süresi MADDE 133- (1) Karşı dava, cevap dilekçesiyle veya esasa cevap süresi içinde ayrı bir dilekçe verilmek suretiyle açılır. (2) Süresinden sonra karşı dava açılması hâlinde, mahkeme davaların ayrılmasına karar verir. Asıl davanın sona ermesi MADDE 134- (1) Asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesi, karşı davanın görülüp karara bağlanmasına engel oluşturmaz.
Savunma Sebepleri: Uygulanacak hükümler DAVANIN AÇILMASI Savunma Sebepleri: Usul Hukukuna İlişkin Uygulanacak hükümler MADDE 135- (1) Bu Kanunun dava ile ilgili hükümleri, aksine özel düzenleme bulunmayan hâllerde, karşı dava hakkında da uygulanır. Asıl dava ve karşılık dava hakkında farklı kararlar verilir, ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilir, kanun yolları bağımsıdır, ayrı ayrı kesinleşirler.
DAVANIN AÇILMASI İkinci Dilekçeler MADDE 136- (1) Davacı, cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevaba cevap dilekçesi; davalı da davacının cevabının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde ikinci cevap dilekçesi verebilir. (2) Davacının cevaba cevap, davalının da ikinci cevap dilekçesi hakkında, dava ve cevap dilekçelerine ilişkin hükümler, niteliğine aykırı düşmediği sürece kıyasen uygulanır. İlk dilekçeler için geçerli olan süre uzatma şartları, bu dilekçeler için de geçerlidir. Bu dilekçelerin verilmesi (veya verilme sürelerinin geçmesi) ile, dilekçeler aşaması tamamlanmış olur. İkinci dilekçelerin verilmesinin (veya verilme sürelerinin geçmesinin) en önemli sonucu, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının başlamasıdır.
DAVANIN AÇILMASI İddianın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.
DAVANIN AÇILMASI İddianın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Bu yasak teksif ilkesinin bir sonucudur. Bu yasağın kapsamına (a) dava sebebi olarak vakıalar ve (b) talep sonucunun değiştirilmesi veya genişletilmesi dahildir. Hukuki sebebin değiştirilmesi veya talebin daraltılması yasak kapsamında değildir. Bu durumda kısmi feragat veya kısmi geri alma söz konusu olacağı için, davacının iradesine göre ilgili hüküm uygulanır.
DAVANIN AÇILMASI İddianın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Ayrıca belirsiz alacak davasında davacıya açıkça böyle bir hak verildiği için talep arttırılabilir. Talepten başka bir şeye hükmedilebilen ve kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda bu yasak uygulanmaz. Dava açıldıktan sonra meydana gelen vakıalar da yasak kapsamında değildir. Asıl vakıaya zımnen dahil olan vakıaları öne sürmek yasak değildir.
DAVANIN AÇILMASI İddianın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı İstisnalar: 1. Davalının açık rızası: Zımni rıza veya sessiz kalma yeterli değildir, tarafın açık rızası olmadıkça hakim kabul edemez. 2. Islah (m. 176 vd.) - Tarafların davada iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı sebebiyle yapamadıkları işlemleri yaparak verdikleri dilekçeleri tamamen veya kısmen düzeltmelerine ıslah adı verilir. - Tek taraflı bir işlemdir, ancak her davada bir kez kullanılabilir. - Islah eden taraf, ıslah sebebiyle geçersiz hâle gelen işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararları karşılamak üzere hâkimin takdir edeceği teminatı, bir hafta içinde, mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
DAVANIN AÇILMASI 3. İradi Taraf Değişikliği İddianın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı İstisnalar: 3. İradi Taraf Değişikliği MADDE 124- (1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.
DAVANIN AÇILMASI 4. Dava Konusunun Devri İddianın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı İstisnalar: 4. Dava Konusunun Devri MADDE 125- (1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir: a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur. b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür. (2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder.
DAVANIN AÇILMASI Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Savunma konusunu oluşturan vakıalar. Bu çerçevede defiler de bu yasağa dahildir. Zira mahkeme bunları kendiliğinden inceleyemez. İtirazlarda ise dava dosyasından anlaşılıp anlaşılamadığına bakmak gerekir. Dava dosyasından anlaşılamayan itirazlar, mahkeme bunları resen araştıramayacağı için yasağa dahildir (Yargıtay’ın aksi yönde kararları vardır). Talep konusu da yasağa dahildir, fakat daraltma yasak dışında kalır. Karşı tarafın açık rızası, ıslah ve dava konusunun devri yasağın istisnalarını oluşturur.
Yazılı Yargılama Usulünde Davanın Aşamaları 1. Dilekçeler Aşaması 2 Yazılı Yargılama Usulünde Davanın Aşamaları 1. Dilekçeler Aşaması 2. Ön İnceleme Aşaması 3. Tahkikat Aşaması 4. Sözlü Yargılama Aşaması 5. Hüküm ÖN İNCELEME AŞAMASI ÖN İNCELEME DURUŞMASI
Ön İnceleme Kural: m. 137/2: Ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez. Anlamı: Ön inceleme aşaması, tahkikatın yapılabilmesi ve maddi anlamda nihai bir karar (hüküm) verilebilmesi için ön şarttır. Ön inceleme aşaması gerçekleşmeden veya ön inceleme duruşması yapılmadan, dava usuli bir nihai kararla sonlandırılabilir (örneğin: görevsizlik kararı). Tanımı: Ön inceleme aşaması, mahkemenin tahkikat aşamasına geçmeden veya maddi anlamda nihai bir karar (hüküm) vermeden önce gerçekleştirmek zorunda olduğu, tahkikata hazırlık niteliği taşıyan ve kanun gereği tahkikattan önce yapılması gereken işlemlerin (örn: delillerin toplanması, uyuşmazlığın sınırlarının tespiti, tarafların sulhe teşviki) yapıldığı ve verilmesi gereken kararların (örn: dava şartları, ilk itirazlar, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı hakkındaki itirazlar) verildiği aşamadır. Amaç: Ön inceleme aşamasının amacı, tarafların iddia ve savunmalarını dilekçeler aşamasında sunmaları ile, yargılamanın gerçek anlamda yapılacağı tahkikat aşaması arasında nihai bir sınır oluşturmak, böylece tahkikat aşamasının çok daha hızlı ve sağlıklı yürüyebilmesini sağlamak.
Ön İnceleme Ön incelemenin kapsamı MADDE 137- (1) Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir. Dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar MADDE 138- (1) Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir. Süreler hakkında karar MADDE 142- (1) Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar.
Ön İnceleme Ön incelemenin kapsamı Dava şartları ve ilk itirazlar incelenir. Uyuşmazlık konuları tam olarak belirlenir. Hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemler yapılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda taraflar sulhe teşvik edilir ve bu hususlar tutanağa geçilir. Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar.
Ön İnceleme Ön inceleme duruşması MADDE 140- (1) Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. (2) Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe teşvik eder; bu konuda sonuç alınacağı kanaatine varırsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder. (3) Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür. (4) Ön inceleme tek duruşmada tamamlanır. Zorunlu olan hâllerde bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin edilir. (5) Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.
Ön İnceleme İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi MADDE 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.
Ön İnceleme Ön inceleme aşamasında: Tahkikatta başvurulacak olan deliller toplanmalı ve eksikler tamamlanmalı veya taraflara tamamlattırılmalıdır. Kural olarak delil incelemesi yapılamaz, deliller tahkikat aşamasında incelenir. Usuli bir kararla dava sona erdirilecekse (örn: görevsizlik kararı) ö.i. duruşması yapılması zorunlu değildir. Ancak esasa ilişkin bir değerlendirme yapılacaksa mutlaka ö.i. duruşması yapılmalıdır (Süreler hakkında kararı düzenleyen 142. madde bu sebeple ayrıca ve daha sonra yer almaktadır). Ö. İ. Duruşması tektir, fakat çok istisnai durumlarda gerekçelendirmek şartıyla ikinci bir ö.i. duruşması yapılabilir.
Ön İnceleme Ön inceleme aşamasında: Taraflardan birisi ö.i. duruşmasına mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Böyle bir imkan diğer duruşmalarda (tahkikatta) söz konusu değildir. Mahkeme tarafları (ciddi ve etkili bir şekilde) sulhe teşvik etmeli, taraflar da duruşmaya buna hazırlıklı olarak gelmelidirler. Mahkemenin sulhe teşvikten sonra tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tespit etmesi, anlaştıkları hususları yargılama dışında bırakması, anlaşamadıklarını ise ön inceleme tutanağında belirtmesi gerekir. Tahkikat aşaması bu “anlaşmazlık tutanağı” esas alınarak yürütülür. Mahkeme dava şartları, ilk itirazlar ve hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlamak zorundadır.
Yazılı Yargılama Usulünde Davanın Aşamaları 1. Dilekçeler Aşaması 2. Ön İnceleme Aşaması 3. Tahkikat Aşaması 4. Sözlü Yargılama Aşaması 5. Hüküm
Tahkikat Oturum (celse): Mahkeme önünde yapılan tahkikat ve sözlü yargılama işlemleri için ayrılmış zaman dilimi. Duruşma: Tarafların hakim karşısında hazır bulundukları (veya bulunmak için çağırıldıkları) yargılama evresi. Tahkikat işlemleri oturumlar şeklinde yapılır, bu oturumlar genellikle duruşmalı olur. Duruşma şekli bir faaliyettir, bu sebeple mutlaka kurallara uygun şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Özellikle adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkı ile doğrudan bağlantılıdır.
Tahkikat MADDE 148- (1) Mahkemeler, resmî çalışma gün ve saatlerinde görev yaparlar. Ancak, zorunluluk veya gecikmesinde zarar olan hâllerde, keşif, delillerin tespiti ve günlük duruşma listesinde yazılı işler gibi işlemlerin, resmî tatil günlerinde veya çalışma saatlerinin dışında da yapılmasına karar verilebilir. MADDE 157- (1) Mahkemede veya mahkeme dışında hâkim huzuruyla yapılacak bütün işlemlerde zabıt kâtibinin hazır bulunması zorunludur. (2) Hukuki veya fiilî engellerle zabıt kâtibi görev yapamayacak durumda olur ve işin gecikmesinde sakınca bulunursa, görevin niteliğine uygun yemin ettirilmek koşuluyla, başka bir kimse, zabıt kâtibi olarak görevlendirilebilir. Soru yöneltme MADDE 152- (1) Duruşmaya katılan taraf vekilleri; tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılan diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Taraflar ise hâkim aracılığıyla soru sorabilirler. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde, sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine hâkim karar verir. (2) Toplu mahkemelerde, hâkimlerden her biri, birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
Tahkikat Duruşma düzeni MADDE 151- (1) Hâkim, duruşmanın düzenini bozan kimseyi, bunu yapmaktan men eder ve gerekirse, avukatlar hariç, derhâl duruşma salonundan çıkarılmasını emreder. (2) Bir kimse, ihtara rağmen mahkemenin düzenini bozar veya mahkeme huzurunda uygun olmayan bir söz söylemeye veya davranışta bulunmaya devam ederse derhâl yakalanır ve hakkında dört güne kadar disiplin hapsi uygulanır. Bu fıkra hükmü avukatlar hakkında uygulanmaz. (3) Mahkemenin düzenini bozan eylem veya mahkeme huzurunda söylenen uygun olmayan söz veya davranış, ayrıca bir suç oluşturuyor ise bu durum bir tutanak ile Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir ve gerekiyorsa, avukatlar hariç, fiili işleyenin tutuklanmasına da karar verilir. MADDE 79- (1) Vekil, duruşma sırasında uygun olmayan tutum ve davranışta bulunursa, hâkim tarafından uyarılır; vekil uyarıya uymaz ve fiil disiplin suçu veya adlî suç teşkil eder nitelikte görülürse, duruşma salonunda bulunan kişilerin kimlik bilgileri, adresleri de yazılarak olay tutanağa geçirilir ve duruşma ertelenir. Vekil hakkında gerekli yasal işlem yapılmak üzere mahkemece vekilin kayıtlı olduğu baroya ve gerekiyorsa Cumhuriyet başsavcılığına bildirimde bulunulur.
Tahkikat Ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrası MADDE 149- (1) Mahkeme, tarafların rızası olmak şartıyla, kendilerinin veya vekillerinin, aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden duruşmaya katılmalarına ve usul işlemleri yapabilmelerine izin verebilir. (2) Tarafların rızası olmak kaydıyla, mahkeme; tanığın, bilirkişinin, uzmanın veya bir tarafın dinlenilmesi esnasında başka bir yerde bulunmalarına izin verebilir. Dinleme, ses ve görüntü olarak aynı anda duruşma salonuna nakledilir. Kayıt ve yayın yasağı MADDE 153- (1) Duruşma sırasında fotoğraf çekilemez ve hiçbir şekilde ses ve görüntü kaydı yapılamaz. Ancak, dava dosyasında saklı kalmak kaydıyla, yargılamanın zorunlu kıldığı hâllerde, mahkemece çekim yapılabilir ve kayıt alınabilir. Bu şekilde yapılan çekim ve kayıtlar ile kişilik haklarını ilgilendiren konuları içeren dava dosyası içindeki her türlü belge ve tutanak, mahkemenin ve ilgili kişilerin açık izni olmadıkça hiçbir yerde yayımlanamaz. (2) Duruşma sırasında bu yasağa aykırı davranan kişi hakkında 151 inci madde hükmü uygulanır. (3) Kayıt ve yayın yasağına aykırı davranan kişi hakkında, ayrıca Türk Ceza Kanununun 286 ncı maddesi hükümleri uygulanır.
Tahkikat Tahkikatın konusu MADDE 143- (1) Tarafların davada ileri sürdükleri bütün iddia ve savunmalar birlikte incelenir. (2) Hâkim, muhakemeyi basitleştirmek veya kısaltmak için resen veya taraflardan birinin talebi üzerine tahkikatın her aşamasında iddia veya savunmalardan birinin veya bir kısmının diğerinden önce incelenmesine karar verebilir. Tarafların duruşmaya daveti MADDE 147- (1) Taraflar, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat için duruşmaya davet edilir. (2) Taraflara gönderilecek davetiyede, belirlenen gün ve saatte geçerli bir özrü olmadan mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde, duruşmaya yokluklarında devam edileceği ve yapılan işlemlere itiraz edemeyecekleri bildirilir.
Tahkikat Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması MADDE 150- (1) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. (2) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez. (3) Duruşma gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hâllerde gün tespit ettirilmemişse, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle dosya işlemden kaldırılır.
Tahkikat Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması (4) Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, duruşma gün, saat ve yeri ile birlikte taraflara tebliğ edilir. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenileme talebinde bulunulursa, yeniden harç alınır, bu harç yenileyen tarafça ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, eski davanın devamı sayılır. (5) İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır. (6) İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır. (7) Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış sayılır.
Tahkikat Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması Dosyanın İşlemden Kaldırılması: İki taraf da mazeretsiz olarak gelmezse veya mazeretleri mahkemece kabul edilmezse, Taraflardan birisi (davacı) gelmeyip, diğeri (davalı) devam etmek istemezse, Duruşma gününün tespiti için tarafların başvurması gerekiyor ve son işlem tarihinden itibaren bir ay içinde ikisi de başvurmamışsa, dosya işlemden kaldırılır. Dosya işlemden kaldırılmışsa üç ay içinde yenilenmelidir. Yoksa dava açılmamış sayılır. Bir ay içinde yenilenirse yeniden harç alınmaz. İşlemden kaldırılmış ve yenilenmiş olan dava, bir kere daha işlemden kaldırılabilir ve yenilenebilir. Üç ay içinde yenilenmez veya üçüncü kez takipsiz bırakılırsa dava açılmamış sayılır. Davanın açılmamış sayılması kendiliğinden oluşan bir durumdur, mahkeme kararı gerekmez. Dava hiç açılmamış gibi değerlendirilir.
Tahkikat Dava Dosyası Dosyaya belge konulması ve dosyanın başka yere gönderilmesi MADDE 159- (1) Dava ile ilgili mahkemeye sunulan her türlü dilekçe ve belge hâkim veya yazı işleri müdürüne havale ettirildikten sonra, zabıt kâtibi tarafından dosyasına konulur. (2) Dosyanın başka bir resmî mercie gönderilmesi gerektiğinde, hâkim resen veya talep üzerine dosyada yer alan bir belgenin aslı yerine onaylı bir örneğinin gönderilmesine karar verebilir. Dizi listesi MADDE 160- (1) Zabıt kâtibi, dosya içindeki her tür belgeyi gösteren bir dizi listesi düzenlemek zorundadır. Dosyaya ibraz edilen veya çıkarılan belgeler derhâl bu listeye kaydedilir.
Dava Dosyası Tahkikat Dosyanın taraflar ve ilgililerce incelenmesi MADDE 161- (1) Zabıt kâtibinin gözetimi altında taraflar veya fer’î müdahil, dava dosyasını inceleyebilir. Dava ile ilgili olanlar da bunu ispatlamak kaydı ve hâkimin izniyle dosyayı inceleyebilir. (2) Gizli olarak saklanmasına karar verilen belge ve tutanakların incelenebilmesi hâkimin açık iznine bağlıdır. Dosyanın hâkimin incelemesine hazır tutulması MADDE 162- (1) Zabıt kâtibi, yargılamadan evvel ve gerektiği hâllerde dava dosyasını incelenmek için hâkime vermek ve zamanında eksiksiz almak ile görevlidir.
Tahkikat Tutanak MADDE 154- (1) Hâkim, tahkikat ve yargılama işlemlerinin icrasıyla, iki tarafın ve diğer ilgililerin sözlü açıklamalarını, gerekirse özet olarak zabıt kâtibi aracılığıyla tutanağa kaydettirir. (2) Taraflar veya diğer ilgililer sözlü açıklamalarını hâkimin izniyle doğrudan da tutanağa yazdırabilir. … (4) Tutanakta sözü edilen veya dosyaya konduğu belirtilen belgeler de tutanağın eki sayılır. (5) Tahkikat ve yargılama sırasında yapılan işlemler teknik araçlarla kayda alınırsa, bu durum bir tutanakla tespit olunur.
Tahkikat Tutanak Tutanakta mutlaka bulunması gereken hususlar (m. 154/3) a) Mahkemenin adı, duruşmanın açıldığı yer, gün ve saat. b) Hâkim, zabıt kâtibi, hazır bulunan taraflar ve varsa vekilleri, kanuni temsilcileri, fer’î müdahil ve tercümanın ad ve soyadları. c) Yargılamanın aleni ya da gizli yapıldığı. ç) Beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla ikrar, yeminin edası, davanın geri alınmasına muvafakat, davadan feragat, davayı kabule ilişkin beyanlar ve sulh müzakereleri ile sonucu. d) Beyanda bulunana okunmak kaydıyla taraf, tanık, bilirkişi veya uzman kişi beyanı. e) Duruşma dışında yapılan işlemlerin özeti. f) Tarafların sundukları belgelerin neler olduğu. g) Tarafların soruşturmaya ilişkin istekleri ile diğer kanunların tutanağa yazılmasını emrettiği konular. ğ) Ara kararları ve hükmün sonucu. h) Karar veya hükmün açıklanma biçimi.
Tahkikat Tutanak Tutanağın imzalanması ve imza atamayanların durumu MADDE 155- (1) Tutanak, hâkim ve zabıt kâtibi tarafından derhâl imzalanır. (2) Tutanağa imza atamayacak durumda olan kimsenin parmak izi alınır, bunun hangi parmağa ait olduğu belirtilir. Ancak elinde parmak bulunmayanlar, imza yerine mühür veya özel işaret kullanabilirler. Tutanağın ispat gücü MADDE 156- (1) Ön inceleme, tahkikat ve yargılama işlemleri, ancak tutanakla ispat olunabilir.
Tahkikat Tarafların dinlenilmesi MADDE 144- (1) Tahkikat aşamasında mahkeme, her iki tarafı usulüne uygun olarak davet edip, davada ileri sürülen vakıalar hakkında dinleyebilir. (2) Mahkemenin, dinlenilmek üzere mahkemeye gelmeleri için iki tarafa vereceği süre iki haftadan az olamaz. Bu süre, gerektiğinde, mahkemece resen veya iki taraftan birinin talebi üzerine uzatılabileceği gibi kısaltılabilir. Mahkeme tarafları dava konusu ile ilgili olarak her zaman dinleyebilir. Bu dinleme 144. madde çerçevesinde yapılır. Ancak bir de özel bir dinleme türü vardır ki bun isticvap adı verilir. İsticvap, 144. maddedeki dinlemeden farklı olarak 169 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
Tahkikat İsticvap İsticvap, şekli ve sonuçları kanun tarafından düzenlenmiş olan ve temelinde ikrara ulaşma amacı olan, tarafların mahkemece dinlenilmesinin özel bir şeklidir. İsticvap mutlaka tarafın aleyhine olan bir vakıaya ilişkin olmalıdır, aksi taktirde 171. maddedeki yaptırımın bir anlamı kalmaz. Hakimin kendiliğinden araştırması ilkesi uygulanan davalarda dinleme isticvap değil, 144. madde hükmüne göre olacaktır, zira bu davalarda ikrarın bağlayıcılığı yoktur. MADDE 169- (1) Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine taraflardan her birinin isticvabına karar verebilir. (2) İsticvap, davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında olur.
Tahkikat İsticvap İsticvap olunacak kişi, bizzat tarafın kendisidir. Avukatla temsil halinde avukat isticvap edilemez. Tüzel kişiler adına, temsil yetkisine sahip kimseler isticvap olunur. Ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse adına yapılmış bir işleme ilişkin olarak, o kişinin kanuni mümessili isticvap olunur. Ergin olmayan veya kısıtlı kimselere bizzat dava hakkı tanınan hâllerde, yukarıdaki hüküm uygulanmaz. MADDE 172- (1) İsticvap olunacak kimsenin bizzat gelmesi gereklidir. Ancak, isticvap olunacak kişi, mahkemenin bulunduğu il dışında oturuyor ve bulunduğu yerde aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yolu ile isticvap olunması mümkün değil ise istinabe yolu ile isticvap olunur. (2) İsticvap olunacak kimse hastalık, sakatlık veya benzeri sebeplerle mahkemeye bizzat gelemeyecek durumda ise bulunduğu yerde isticvap olunur.
Tahkikat İsticvap İsticvap olunacak tarafın davet edilmesi MADDE 171- (1) İsticvabına karar verilen kimseye bizzat davetiye gönderilir ve belirlenen gün ve saatte isticvap olunmak üzere hazır bulunması gerektiği belirtilir. Davetiyede, ayrıca, isticvap konusu vakıalar gösterilir; ilgili tarafın geçerli bir özrü olmaksızın gelmediği veya gelip de sorulara cevap vermediği takdirde, isticvap konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı ihtarı da yapılır. (2) Çağrılan taraf özürsüz olarak gelmediği veya gelip de soruları cevapsız bıraktığı takdirde, mahkemece sorulan vakıalar ikrar edilmiş sayılır. İsticvap tanıklığa benzediği için, isticvap edilen taraf, kanunda tanıklar için düzenlenmiş olan “sır nedeniyle tanıklıktan çekinme” (m. 249) ve “menfaat ihlali tehlikesi nedeniyle tanıklıktan çekinme” (m. 250) hallerine dayanarak isticvaptan kaçınabilir.
Tahkikat Ön Sorun Bir davada davaya devam edilebilmesi ve karara bağlanabilmesi için çözümlenmesi gereken sorunlara ön sorun adı verilir. Örneğin bir adi senedin sahteliği iddia edilirse, mahkeme bunu ön sorun olarak çözüp, daha sonra asıl yargılamaya devam edebilir. MADDE 163- (1) Yargılama sırasında, davaya ilişkin bir ön sorun ortaya çıkarsa, ilgili taraf, bunu dilekçe vermek suretiyle yahut duruşma sırasında sözlü olarak ileri sürebilir. Ön sorunun incelenmesi MADDE 164- (1) Hâkim, taraflardan birinin ileri sürdüğü ön sorunu incelemeye değer bulursa, belirleyeceği süre içinde, varsa delilleriyle birlikte cevabını bildirmesi için diğer tarafa tefhim veya tebliğ eder. (2) Ön sorun hakkında iki taraf arasında uyuşmazlık varsa, hâkim gerekirse tarafları davet edip dinledikten sonra kararını verir. (3) Hâkim, ön sorun hakkındaki kararını taraflara tefhim veya tebliğ eder.
Tahkikat Bekletici Sorun MADDE 165- (1) Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir. (2) Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir.
Tahkikat Bekletici Sorun Bir mahkemenin bir sorunu bekletici sorun yaparak, ilgili mahkeme veya makamın kararını beklemesi kural olarak zorunlu değildir. Mahkeme aksi yönde bir karar verebileceği gibi, bekletici sorun yapma (ara) kararından da istediği zaman dönebilir. Ancak bazı hallerde bekletici sorun yapmak zorunludur: Anayasa’ya aykırılık iddiası varsa ve mahkeme bu iddiayı ciddi görürse Anayasa Mahkemesi’nin kararını (beş ay için) beklemelidir (AY. m. 152). Yargı yolu uyuşmazlığında Uyuşmazlık Mahkemesinin kararı beklenmelidir (UMK. m. 18-19). İtirazın kesin kaldırılmasında İcra Mahkemesi, murisin borcundan dolayı takip edilen mirasçının terekenin borca batık olduğu yönünde açtığı davada hukuk mahkemesinin vereceği kararı beklemelidir (İİK m. 68/IV).
Tahkikat Islah Tarafların, davada iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı sebebiyle yapamadıkları işlemleri yaparak verdikleri dilekçeleri tamamen veya kısmen düzeltmelerine ıslah adı verilir. Islah, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının bir istisnasıdır. Islah, tek taraflı bir işlemdir, mahkemenin veya karşı tarafın kabulü gerekmez, fakat her davada sadece bir defa kullanılabilir. Tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan belgelerdeki açık yazı ve hesap hataları, karar verilinceye kadar düzeltilebilir (m. 183). Bu yola başvurulabiliyorsa ıslah gerekmez.
Tahkikat Islah Islahın zamanı ve şekli MADDE 177- (1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. (2) Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir. Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir, istinafta ıslah yapılamaz (m. 357/1). Temyizdeki bozma kararına uyan mahkeme yeniden bir tahkikat yapacağı için, bu aşamada ıslah yapılıp yapılamayacağı tartışmalıdır. İki yönde de İBK bulunmaktadır. Kanun yolunda oluşan usuli müktesep haklara halel gelmemesi koşuluyla (örneğin karar usulden bozulduysa), bu aşamada ıslah yapılabilmesi gerekir.
Tahkikat Islah Islah sebebiyle ortaya çıkan yargılama giderleri ve karşı tarafın zararının ödenmesi MADDE 178- (1) Islah eden taraf, ıslah sebebiyle geçersiz hâle gelen işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararları karşılamak üzere hâkimin takdir edeceği teminatı, bir hafta içinde, mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Aksi hâlde, ıslah yapılmamış sayılır. (2) Karşı tarafın zararının kesin olarak tespit edilmesinden sonra, mahkeme veznesine yatırılan miktar eksikse tamamlattırılır, fazla ise iade edilir. Kötüniyetli ıslah MADDE 182- (1) Islahın davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle yapıldığı deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ıslahı dikkate almadan karar verir. Ayrıca hâkim, kötüniyetle ıslaha başvuranı, karşı tarafın bu yüzden uğradığı bütün zararlarını ödemeye ve beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm eder.
Tahkikat Islah Islahın etkisi MADDE 179- (1) Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur. (2) Ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz. (3) Şu kadar ki, ıslahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılır. Davanın tamamen ıslahı MADDE 180- (1) Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir. Kısmen ıslah MADDE 181- (1) Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.
Tahkikat Islah Islahın konusunu tarafların kendi usul işlemleri oluşturur, karşı tarafın veya mahkemenin bir işlemi ıslah ile ortadan kaldırılamaz. Islahla maddi hukuk işlemleri yapılamaz, bu sebeple feragat, kabul gibi işlemler geçersiz kılınamaz. Islah ile ikinci tanık listesi verilemez. Yargıtay’a göre ıslah ile taraf değiştirilemez. Islah ile ilk itirazlar öne sürülemez. Islah ile zamanaşımı defi ileri sürülebilir. Islah ile talep sonucu arttırılmış ise, arttırılan kısım için zamanaşımı ve faiz, ıslah tarihine göre tespit edilir. Bu sebeple böyle bir durumda karşı taraf söz konusu kısım için zamanaşımı defini ileri sürebilir.
Tahkikat Davaların Birleştirilmesi MADDE 166- (1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar. (2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır. (3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir. (4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır. (5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır.
Tahkikat Aynı yargı çevresinde aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar. Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme (davanın her aşamasında) ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.
Tahkikat Davaların ayrılması MADDE 167- (1) Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden karar verebilir. Bu durumda mahkeme, ayrılmasına karar verilen davalara bakmaya devam eder. Kanun yolları MADDE 168- (1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki ilk derece mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna; bölge adliye mahkemesi kararları hakkında ise temyiz yoluna, ancak hükümle birlikte gidilebilir. Şu kadar ki, bu husus tek başına, bölge adliye mahkemesinde hükmün kaldırılarak esastan incelenme; Yargıtayda ise bozma sebebi teşkil etmez. Not: Ayrı yargı çevrelerinde yer alan mahkemeler hakkındaki birleştirme kararı ise gerçek anlamda bir el çekme olduğu için, bu (nihai) karar doğrudan kanun yoluna götürülebilir.
İspat Yargılama faaliyeti, soyut hukuk kurallarının, somut olaya uygulanmasıdır. Somut olayda bir hukuk kuralına dayanabilmek için, soyut hukuk kuralındaki koşul vakıaların gerçekleşmiş olması gerekir. Bu koşul vakıaların gerçekleştiği biliniyorsa (örneğin ikrar edilmişse, herkesçe bilinen bir vakıa ise vb.), hakim hüküm kurar. Ancak bu koşul vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediği bilinmiyorsa, yani taraflar arasında çekişmeli ise, bu vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda hakimin (mahkemenin) ikna edilmesi, hakimde bir kanaat oluşturulması gerekir. İspat, taraflarca iddia edilen talebin dayandığı hukuk kuralının koşul vakıalarının somut olarak, iddia edildiği gibi gerçekleştiği konusunda hakimde kanaat uyandırmak üzere yapılan inandırma faaliyetidir.
İspat Hukuk kurallarının içeriğinde iki unsur bulunmaktadır: Bunlardan birincisi bir faraziyeyi ifade eden soyut bazı vakıalar, ikincisi ise bu vakıalara bağlanmış olan sonuçtur . Hukuki sonucun gerçekleşebilmesi için mutlaka koşul vakıanın gerçekleşmiş olması gerekir. Örneğin Medeni Kanun’un 125. maddesine göre; “Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez”. Bu kuralda, yukarıda bahsedilen iki unsur da açıkça bulunmaktadır. Birinci unsur, ayırt etme gücünün bulunmaması (vakıa) ve ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişinin evlenmesi (diğer vakıa), İkinci unsur ise bu vakıaların birlikte bulunması halinde buna hukuk tarafından bağlanan sonuç, yani bu evliliğin geçersiz olmasıdır (hukuki sonuç). Birinci unsuru oluşturan vakıalar ispatlanmalıdır ki, ikinci unsur olan yaptırım uygulanabilsin, hakim bu yönde bir hüküm kurabilsin.
İspat KOŞUL VAKIALAR - Evlenme. -Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmama. TMK. m. 125: “Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez”. TMK. m. 145: Madde 145- Aşağıdaki hâllerde evlenme mutlak butlanla batıldır: 2. Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması KOŞUL VAKIALAR - Evlenme. -Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmama. ------------------------ SONUÇ: Evlilik hakkında mutlak butlan kararı. SOMUT VAKIALAR -5.12.2011 tarihinde Ankara Evlendirme Dairesinde yapılan nikah. -Evlenmenin gerçekleştiği tarihte eşlerden Ahmet’in akıl hastalığının bulunması. ---------------------------- HÜKÜM: Davacı ile davalının evliliklerinin butlanına karar verilmesi.
İspat İspatın konusunu vakıalar oluşturur. Ancak her vakıa değil, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ve tarafların üzerinde anlaşamadığı (çekişmeli) vakıalar, ispat faaliyetine konu olurlar. Vakıa, gerçekleşmiş bir olay, olgu demektir. Davaların sebebini vakıalar oluşturur. Örneğin bir borç ilişkisinin yerine getirilmemiş olması sebebiyle açılacak bir davada, sözleşmenin yapılmış olması, taraflardan birinin edimini yerine getirmiş olması, diğerinin edimini yerine getirmemiş olması, edimin yerine getirilmesine engel olan bir durumun gerçekleşmiş olması birer vakıadır. Vakıalar yer ve zaman bakımından belirli, geçmiş veya devam eden, dış dünya veya insanın iç dünyası ile ilgili durumlar veya süreçler olabilir.
İspat İspatlanacak olan vakıa: 1. Çekişmeli olmalıdır. Çekişmeli olmayan, yani tarafların üzerinde anlaştıkları hususlar için ispat faaliyetine girişilmez. Bunlar doğru olarak kabul edilir. Örneğin bir alacak davasında davacı borcun ödenmediğini iddia ediyor, davalı ise ödendiği savunmasında bulunuyorsa, mahkeme borca konu sözleşmenin gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmaz, zira borca konu sözleşmenin yapıldığı taraflar arasında çekişmeli değildir. 2. Önemli olmalıdır. İspat sadece davanın halli için önemli olan vakıalar konusunda gerçekleşir. Örneğin darp nedeniyle haksız fiil davasında, davacının giydiği kazağın rengi konusunda bir ispat faaliyetine girişilmez, zira davanın halli açısından önemli bir vakıa değildir. Ancak davacı tuttuğu takım sebebiyle üzerindeki kazağın rengi yüzünden darp edildiğini iddia ediyorsa, o zaman kazağın rengi davanın halli için önemli bir vakıa haline gelir ve ispat faaliyetine konu olur.
İspat Vakıalar müspet (olumlu) olabileceği gibi menfi (olumsuz) de olabilir. Darp eylemi, borç para verilmesi, kırmızı ışıkta geçilmesi, hakaret edilmesi müspet vakıalar, Zor durumda olan birisine yardım edilmemesi, borcun geri verilmemesi, bir kimsenin bir çocuğun babası olmaması gibi vakıalar ise menfi vakıalardır. Menfi vakıalar gerçekleşmedikleri için müspet vakıalar kadar kolay ispat edilemezler. Menfi vakıalar sebepten hareketle (sebebin gerçekleşmediği ispat etmek), sonuçtan hareketle (sonuçların gerçekleşmediğini ispat etmek) ve menfi vakıanın aksinin imkansız olduğunu ispat etmek gibi yollarla ispat edilebilir. Bir vakıa gerçekte tek olmasına rağmen, iddianın müspet veya menfi olması, ispat faaliyetini gerçekleştirene göre değişir. Babalık davasında davalının çocuğun babası olmadığını ispat etmek menfi vakıanın ispatı, aynı davada davacının, davalının çocuğun babası olduğunu ispat etmesi ise müspet vakıanın ispatı olacaktır. Bu sebeple aslında aynı vakıanın, ispat yüküne göre müspet veya menfi olarak değerlendirilmesi mümkündür.
İspat Hukuk kuralları, ispat faaliyetine konu olmaz. Hukuku hakim belirler ilkesi çerçevesinde, hakim olaya uygulanacak hukuku tespit eder. HMK m. 33- “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” Türk hukuku kavramına mevzuatın yanı sıra, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve örf ve adet hukuku kuralları da dahildir. Bu yüzden bunları da hakim resen araştırmak durumundadır. Hakim bunların tespitinde bilirkişiye de başvurabilir, ancak bu konuda taraflardan bir ispat faaliyeti gerçekleştirmeleri istenemez. Yabancı hukuk kurallarını tespit etmek de hakimin görevine girer: Milletlerarası Özel Hukuk Ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) m. 2: “Hâkim, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukuku resen uygular. Hâkim, yetkili yabancı hukukun muhtevasının tespitinde tarafların yardımını isteyebilir.”
İspat İspatın Gerekli Olmadığı Haller: İkrar Çekişmesiz Vakıalar Basit İkrar Vasıflı İkrar Bileşik İkrar Bağlantılı Bileşik İkrar Bağlantısız Bileşik İkrar Çekişmesiz Vakıalar Herkesçe Bilinen Vakıalar Karineler Fiili Karineler Kanuni Karineler
İkrar İkrar: Bir tarafın, kendi aleyhine ileri sürülmüş olan bir vakıanın doğru olduğunu mahkemeye beyan etmesi. Bu tanım, mahkeme içi ikrarı, yani HMK’nda düzenlenmiş olan ikrarı ifade eder. HMK’nda düzenlenmemiş olan mahkeme dışı ikrar karşı tarafça bir davada ileri sürülecek olan bir vakıadır. Bu sebeple de diğer vakıalar gibi ispat edilmesi gerekir. İspat edilmeye muhtaç olduğu (çekişmeli olduğu) için, mahkeme içi ikrar gibi bir sonuç doğurmaz. Mahkeme dışı ikrar, mahkemede kabul edilirse, mahkeme içi ikrar haline gelir. MADDE 188- (1) Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.
İkrar İkrar, Kişinin aleyhine olan bir vakıa hakkında olmalıdır, lehine olan bir vakıayı kabul etmek ikrar değil iddiadır. Mahkeme önünde olmalıdır, ancak görevsiz, yetkisiz mahkeme önünde yapılan, hatta başka bir davada yapılan ikrar da geçerli ikrar sayılır. İkrar yazılı olarak veya tutanağa geçirilip okunduktan sonra imzalatılmak suretiyle yapılabilir. Sulh görüşmeleri sırasında yapılan ikrar geçerli değildir (m. 188/3). Zira sulh görüşmelerinde tarafların uzlaşmaya daha açık olabilmeleri için, buradaki beyanlarının aleyhlerine kullanılamaması gerekir. Maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez (m. 188/2). Hukuki hata (ikrarın sonucunu bilmemek) geçerli değildir. Islah ile ikrar geçersiz kılınamaz.
İkrar İkrar, ikrar beyanının içeriğine göre farklı şekillerde olabilir: Basit İkrar, karşı tarafın ileri sürdüğü vakıanın, kayıtsız şartsız kabul edilmesidir. Davacı davalıya 1000 TL borç verdiğini iddia eder, davalı da 1000 TL borç aldığını kabul ederse bu bir basit ikrardır. Vasıflı İkrar, karşı tarafın ileri sürdüğü vakıanın gerçekleştiğinin kabul edilmesi, ancak hukuki niteliğinin reddedilmesidir. Davacı davalıya 1000 TL borç verdiğini iddia eder, davalı da 1000 TL aldığını kabul eder, fakat bunun borç olarak değil, hibe olarak verildiğini söylerse, bu bir vasıflı ikrardır.
İkrar Bileşik (Mürekkep, Karmaşık) İkrar, karşı tarafın ileri sürdüğü vakıanın gerçekleştiğinin kabul edilmesi ancak buna yeni bir vakıa eklenmesidir. Bağlantılı Bileşik İkrar, eklenen vakıanın ilk vakıa ile bağlantılı olması halidir. Davacı davalıya 1000 TL borç verdiğini iddia eder, davalı da 1000 TL borç aldığını, ancak bu borcu geri ödediğini söylerse bağlantılı bileşik ikrar söz konusu olur. Çünkü borç alma ve ödeme vakıaları, bağlantılı vakıalardır. Bağlantısız Bileşik İkrar, eklenen vakıanın ilk vakıa ile doğrudan bir bağlantısının olmaması halidir. Davacı davalıya 1000 TL borç verdiğini iddia eder, davalı da 1000 TL borç aldığını, fakat davacının da kendisine 1000 TL borcu olduğu için alacağına karşılık takas ettiğini söylerse bağlantısız bileşik ikrar söz konusu olur. Çünkü iki vakıa arasında doğrudan bir bağlantı bulunmaz.
İkrar İkrarın Bölünmesi: İkrarın bölünmesi, ikrara eklenen kısım sebebiyle, ikrar edilen vakıayı öne süren tarafın eklenen kısım için ispat yükünden kurtulmasını, bu kısmın ikrar eden kişi tarafından ispat edilmesi gerektiğini ifade eder. Basit ikrarda böyle bir durum söz konusu olamaz, çünkü kayıtsız şartsız bir kabul söz konusudur. Vasıflı ikrar bölünemez. Hukuki nitelik, iddia edilen vakıanın ayrılmaz bir parçasıdır. Davacı “1000 TL verdiğini” değil, “1000 TL borç verdiğini” ispat etmek durumundadır.
İkrar İkrarın Bölünmesi: Bağlantılı bileşik ikrar, Yargıtay’a göre bölünebilir. Örneğin davalı 1000 TL borç aldığını ama ödediğini söylüyorsa, artık 1000 TL borç verildiği vakıası gerçekleşmiş (çekişmesiz) kabul edilir, ödeme vakıasını davalı ispat etmelidir. Doktrinde ise iki farklı görüş vardır. Bir görüş Yargıtay’a katılırken, diğer görüş bu tür ikrarın bölünemeyeceği görüşündedir. Bu görüşe göre “davalı vakıayı tamamen inkar etseydi ispat yükü davacı üzerinde kalmaya devam edecekti, oysa ki dürüst davranıp kısmen ikrar ettiğine göre, ödeme konusundaki ispat ikrar edene yükletilmemelidir”. Ancak ispat yükü konusundaki genel kural göz önüne alındığında, bu tür ikrarın bölünebilmesi, yani ödeme vakıasını (kural olarak) ikrar edenin ispat etmesi daha uygun olacaktır. Bağlantısız bileşik ikrar ise (hem doktrin, hem de Yargıtay’a göre) bölünebilir. Bu durumda eklenen vakıayı ikrar edenin ispat etmesi gerekir.
İspat İspatın Gerekli Olmadığı Haller: Çekişmesiz Vakıalar ve Herkesçe Bilinen Haller: Deliller ancak bir davanın halli için gerekli olan çekişmeli vakıalar için gösterilebilir. MADDE 187- (1) İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. (2) Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz. Hakimin bir dava sebebiyle öğrendiği bilgileri, başka bir davada kullanması mümkündür, bunların yeniden ispatı gerekmez. Fakat hakimin dava sebebi ile ilgili kişisel bilgilerini kullanarak bir davayı sonuca bağlaması mümkün değildir. Herkesçe bilinen vakıaların da ispatı gerekmez. Örneğin 11 Ocak 2011 tarihinin Salı gününe geldiği, Ankara’da Atatürk Bulvarı’na hangi sokak ve caddelerin bağlandığı gibi hususlar herkesçe bilindiği için ispata konu olmazlar.
İspat İspatın Gerekli Olmadığı Haller: Karine Karine, en genel tanımıyla, bilinen bir olaydan, bilinmeyen bir olay için sonuç çıkarılmasıdır. Bu sonuç kanun tarafından çıkarılıyorsa kanuni karine, hakim tarafından çıkarılıyorsa fiili karine ismini alır. Karineler ispat yükünü tümüyle ortadan kaldırmaz. İspat yükünü taşıyan taraf, asıl iddiasını ispat etmek yerine, karinenin koşul vakıasını ispat etmekle yetinir. Fiili karineler, hakimin yaşam tecrübelerini de kullanarak, belli bir olaydan, belli olmayan bir olay için sonuç çıkarmasıdır. Lehine fiili karine olan taraf, iddiasını ispatlamış sayılır. Örneğin senedin, borcun ödenmesi üzerine borçluya iadesi bir yaşam kuralıdır, bir fiili karinedir. Bu sebeple ispat yükünü taşıyan taraf, borcun ödendiğini ispat etmek yerine, senedin elinde bulunduğunu ispat ederek ispat yükünü yerine getirmiş sayılır.
İspat İspatın Gerekli Olmadığı Haller: Kanuni karine ise, kanunlarda düzenlenmiş olan karinelerdir. Varsayılan sonucu, kanunlar belirler. Kanuni karineler hukuki durumun açıklanması, güvenin korunması, delil ikamesi ve ispat güçlüğünün hafifletilmesi ya da ortadan kaldırılması gibi amaçlarla oluşturulurlar. Kanuni karineler kesin ve kesin olmayan kanuni karineler olarak ikiye ayrılırlar. Kesin kanuni karineler güvenin sağlanması gibi amaçlarla getirildiği için, bunlar bir gerçeklik vasfını ifade ederler ve bunların aksini ispat etmek mümkün değildir. Örneğin tapu sicilinin bilinmemesi kesin kanuni karinedir. Ne olursa olsun bu bir gerçeklik olarak kabul edilmiştir. Kesin olmayan kanuni karineler ise, fiili karineler gibi aksi ispat edilebilen karinelerdir. Taşınırlarda zilyetliğin mülkiyete karine olması, birlikte ölüm karinesi gibi karineler kesin değildirler, aksi ispat edilebilir. HMK’nda sadece kanuni karineler düzenlenmiş, fiili karineler (yaşam tecrübeleri) uygulamaya bırakılmıştır: m. 190/2: “Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir. “
İspat SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜ Tarafların vakıa iddiaları ve savunma sebeplerini, ispat ve delil ikame faaliyetine esas olacak şekilde münferit vakıaların bildirilmesi yoluyla kanunun veya usulî ilkelerin gerekli kıldığı ölçüde somutlaştırmaları konusundaki ödevlerine somutlaştırma yükü denir. Bir iddianın veya savunmanın sadece mahkemenin önüne getirilmesi, yalın bir iddia olarak konulması yeterli değildir, karar verebilmek için o vakıanın yer ve zaman gibi somut yönleriyle ortaya konması gereklidir. Örneğin, yalın bir haksız fiil iddiası yeterli olmayıp haksız fiilin nerede, ne zaman, nasıl işlendiğinin de somut şekilde açıklanması gereklidir. Somutlaştırma yükü, ispat yükünün dağılımına bağlı bir yük değildir; davadaki duruma göre taraflar arasında yer değiştirebilir. Somutlaştırma yükü, genel anlamda tarafların açıklama ödevinin bir parçası ve dilekçeler aşamasındaki görümüdür. MADDE 194- (1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. (2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.
İspat İSPAT HAKKI MADDE 189- (1) Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. (2) Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz. (3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz. (4) Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. İspat hakkı, adil yargılanma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının vazgeçilemez bir parçasını oluşturur. Taraflar, iddia ve savunmalarının konusunu oluşturan vakıaları ispat etmek hakkına sahiptirler. Ancak bu ispat faaliyetinin sınırsız olması da düşünülemez. Bu faaliyetin kanunda belirtilen süre ve usullere uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kanunlarda belli bir vakıanın sadece belli bir şekilde ispat edilebileceği düzenlenmişse, tarafların bunu başka bir şekilde ispat etmeleri mümkün olmayacaktır. Bu konuda hakim görevli kılınmıştır.
İspat İSPAT HAKKI İspat hakkının çok önemli bir sınırını, hukuka aykırı yollardan elde edilmiş deliller oluşturur. Kanunda hukuka aykırı deliller tek tek sayılmamış, bu kavramın içinin doldurulması uygulama ve doktrine bırakılmıştır. Anayasanın 38. maddesine göre de, “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez”. Ayrıca Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü ilkesi de bu tür delillerin kullanılabilmesinin önünde engel oluşturur. Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. Bu sebeple bir delilin hukuka aykırı yollardan elde edildiğini fark eden hakim bu değerlendirmeyi resen yapabilir, karşı tarafın bu yönde bir itirazı gerekmez. Bir delilin hukuka aykırı yollardan elde edilip edilmediği, her bir olaya göre ve doktrin ve Yargıtay kararları da göz önüne alınarak Mahkeme tarafından tespit edilmelidir.
İspat İSPAT YÜKÜ Hukuk yargılamasında (kural olarak) taraf egemenliği söz konusu olduğu için, açılan bir davada mahkemenin tüm vakıa ve delilleri kendi başına toplayıp bir karara varması söz konusu olamaz. Davacı iddialarına konu oluşturan vakıaları öne sürer, davalı da bunlara karşı savunmalarını ileri sürer. Bu vakıaların ileri sürülmesi tek başına yetmez, bir ispat faaliyetine de girişilmesi gerekir. Eğer bir davada yeterli ispat gerçekleşmemişse, bu durum bir tarafın davayı kaybetmesine yol açacaktır. Hukuk yargılamasında, ceza yargılamasındaki gibi delil yetersizliği ile beraat gibi bir durum söz konusu olmadığına göre hakim bir karar vermek zorundadır. İşte bu durum ispat yükü ile ilişkilidir. İspat yükü, tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları bir olayın gerçekleşmiş olup olmadığının ispat edilememesi halinde aleyhe bir kararla karşılaşmak tehlikesidir.
İspat İSPAT YÜKÜ İspat yükü, ikiye ayrılır: Objektif ispat yükü, hükmün temelini oluşturan vakıaların ispat edilmemesi halinde belirsizliğin rizikosunu kimin taşıyacağıdır. Sübjektif ispat yükü ise çekişmeli olayların ispatı için hangi tarafın delil ikame edeceğini belirler. Buna delil getirme yükü adı da verilir. Objektif ispat yükü hem taraflarca hazırlama ilkesinin hem de resen araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda söz konusu olur. Sonuçta hakim mutlaka bir şekilde karar vermek zorundadır. Delil getirme yükü ise resen araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda söz konusu olmaz, zira bu davalarda delilleri hakim araştıracaktır. (Objektif) ispat yükü, bir davanın yürüyüşü sırasında yer değiştirmez. Bir dava açıldığı zaman, o davanın sebebini oluşturan vakıalar ve istenilen hukuki korunma çerçevesinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu bellidir. Delil gösterme yükü ise, ispat faaliyetinin gerçekleştirilmesi ve karineler gibi diğer durumların etkisi ile yer değiştirebilir.
İspat İSPAT YÜKÜ İspat yükü genellikle davanın başında önemli değildir. Çünkü her iki taraf da iddia ve savunmaları ile birlikte, bunları ispat edecek delilleri de sunarlar. Sunmadıkları taktirde kanundaki yaptırımlarla karşılaşırlar (m. 145). Sunulmuş olan delillerle yapılan değerlendirme sonunda ispat gerçekleşmiş, hakimde bir kanaat oluşmuşsa, objektif ispat yükü yine önem taşımaz. Ne zaman ki sunulan deliller hakimde kanaat oluşturmaya yetmeyecek nitelikte olur, o zaman objektif ispat yükünün tespit edilmesi gerekir. Zira objektif ispat yükünü taşıyan taraf böyle bir durumda davayı kaybetmekle karşı karşıya gelecektir. İspat yükü maddi hukuka ilişkin bir husustur. Çünkü ispat konusu koşul vakıa ve bu vakıaya bağlanan sonuç, maddi hukuk hukuka ilişkindir. Bu sebeple temel ispat yükü kuralı da, Medeni Kanun’da düzenlenmiştir.
İspat İSPAT YÜKÜ TMK. Madde 6 - Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Bu düzenlemeye paralel bir düzenleme HMK’nda da bulunmaktadır: MADDE 190- (1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. HMK’ndaki kural, ispat yükü tanımına daha uygun düşen bir tanımdır. İspat yükünü taşımayan taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Bu tür delillere karşı delil adı verilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz (HMK m. 191).
İspat İspat yükü genellikle davacıya düşer. Ancak bu durum ispat yükü açısından bir kural değildir. İspat yükünün davacılık veya davalılık sıfatı ile bir ilgisi yoktur. Ortaya konulan iddialar ve iddia edilen vakıaya bağlanan sonuçtan yararlanma ile ilgilidir. Bazı durumlarda kanunda ispat yükünün kime ait olacağı açıkça düzenlenmiş olabilir. Örneğin bir kusursuz sorumluluk hali olan BK 55’e göre, (istihdam eden kimse) “Şukadar ki böyle bir zararın vukubulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsabile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.” Taraflar arasında ispat yükünün kime ait olacağına yönelik bir sözleşme yapılması mümkündür. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebildikleri konularda bu tarz bir sözleşme yapmış olmaları halinde ispat yükü bu sözleşmeye göre belirlenecektir.
İspat İspat Ölçüsü: Hâkimin bir vakıanın ispatlanmış sayılabilmesi için o vakıanın doğruluğu hakkında bir kanaate sahip olması gerekir. Bu kanaatin derecesini ispat ölçüsü belirler. İspat ölçüsü, iddia edilen bir vakıanın, hâkim tarafından ne zaman ispatlanmış kabul edilerek, bu vakıaya dayanılarak karar verilebileceğini ifade eder. İspat ölçüsü, bir vakıayı düzenleyen normun o vakıa hakkındaki ispatın yeterliliği konusunda beklediği düzeydir. İspat ölçüsü, bazı durumlarda kanunla belirlenmiştir. Kanunda bir vakıanın sadece belli bir delille ispat edilebileceği düzenlenmiş ise, ölçü buna göre belirlenir. Senetle ispat mecburiyeti, tahkikatın tutanakla ispatı gibi hususlar buna örnek olarak verilebilir.
İspat İspat Ölçüsü: Tam İspat (Kesin İspat): İspat ölçüsünün en üstünde hâkimi iddia edilen vakıanın doğruluğuna tam olarak inandırmak, bunun gerçek olduğu konusunda tam bir kanaat vermek yer alır. Tam ispatta hâkimin iddia edilen olayın vuku bulup bulmadığına tam olarak inanması, bu konuda makul ve kabul edilebilir bir şüphesinin olmaması gerekir. Kural olarak yargılamada aranan ispat ölçüsü tam ispattır. Yaklaşık İspat (Gerçeğe Yakın İspat): Yaklaşık ispatta hâkim ispat edilmek istenen vakıayı muhtemel görmelidir. Yani o vakıanın doğruluğu, öyle olduğu konusunda tam olmasa da kuvvetli bir kanaatin olması gerekir. Yaklaşık ispatta da bir ispat faaliyeti vardır. Bir iddianın kendisi, ne kadar inandırıcı açıklanırsa açıklansın başlı başına yaklaşık ispatın yerine geçemez. Tam ispatın beklenmediği, özellikle ihtiyatî tedbir, ihtiyati haciz, adli yardım talebi gibi hallerde yaklaşık ispat kabul edilmiştir. Yaklaşık ispat istisnadır.
İspat İspat faaliyeti kural olarak doğrudan gerçekleşir. Yani iddia edilen bir vakıanın gerçekleşip gerçekleşmediği doğrudan ispat edilir. Örneğin bir haksız fiil davasında darp fiili tanık delili ile, fiziksel zarar ise bilirkişi veya keşif delili ile ispatlanırsa, doğrudan ispat söz konusu olur. Gösterilen delil, bizzat iddia edilen vakıanın gerçekleşip gerçekleşmediğini ispat eder. Bazı durumlarda ise dolaylı ispat söz konusu olabilir. Dolaylı ispat, bizzat iddia edilen vakıa yerine, onun komşu vakıalarının ispatlanarak, iddia edilen vakıanın da ispatlanmış sayılması halidir. Dolaylı ispat, emare ispatı veya ilk görünüş ispatı şeklinde olabilir.
İspat Emare ispatı, uygulanacak hukuk kuralındaki koşul vakıaya yabancı komşu vakıaların ispatlanması yoluyla, yaşam tecrübeleri de değerlendirilerek asıl vakıanın ispatlanmış sayılmasıdır. Örneğin bir trafik kazasında karşı taraf davacının aracına çarpıp kaçmışsa ve bizzat çarpma vakıası ispat edilemiyorsa fakat davalının kazadan birkaç dakika önce yakın bir caddede olduğu ve arabasında davacının arabasının renginde ezikler olduğu vakıaları ispat edilebiliyorsa, emarelerle ispat söz konusu olur. Fiili karinelerle ispat da aslında emare ispatıdır. Buna kuvvetli emare ispatı adı da verilmektedir. İlk görünüş ispatı, hem emarelerle ispata, hem de fiili karinelere benzemektedir. Olayın gerçekleşme şekli, yaşam tecrübeleri göz önüne alındığında hakimi belli bir sonuca ulaştırabiliyorsa, ilk görünüş ispatı söz konusudur. Örneğin düz yolda yedi – sekiz kez takla atan bir araç, sürücüsünün aşırı hızlı ve dikkatsiz araç kullandığı yönünde bir ilk görünüş oluşturur. Bunun aksinin ispatı ise hiç kuşkusuz mümkündür. Her üç kavram da dolaylı ispat olup, zaman zaman iç içe geçmektedir.
İspat İspat Araçları Bir iddianın doğru olduğuna hakimi inandırmak için başvurulan araçlara ispat araçları adı verilir. İspat araçları delillerdir. Delil, ispat faaliyetinde kullanılan ve dava öncesi, mahkeme dışında gerçekleşmiş olan vakıaların temsilen yargılamaya aktarılmasına yarayan ve çekişmeli vakıayı temsile ya da yansıtmaya elverişli olan araçlardır. Bazı delillerin temsililik değeri, diğerlerine göre daha fazladır. Örneğin belge ve senet ile tanık delilleri, temsililik değeri çok yüksek delillerdir. Yemin gibi bazı deliller ise temsililik değeri olmamasına rağmen kanun tarafından delil olarak kabul edilmiştir.
İspat Delillerin Gösterilmesi Deliller, kural olarak ispat yükünü taşıyan tarafça gösterilir, ancak diğer taraf da (karşı) delil gösterebilir. Kanuna göre taraflar davanın başında, iddia ve savunmalarına konu olan vakıaları ispat edecek olan dayandıkları delilleri belirtmek zorundadırlar. 119. maddeye göre davacı dava dilekçesinde, 129. maddeye göre de davalı cevap dilekçesinde delillerini bildirmek zorundadır. Ayrıca bu deliller bir liste olarak genel şekilde sunulamaz. Her bir vakıanın hangi delille ispat edileceği de belirtilmelidir (m. 194/2). Kanunun 145. maddesine göre, Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. Bütün bu hususlar, delillere dayanma açısından geçerlidir. Dayanılan delillerin mahkemeye sunulması ise farklı bir faaliyettir.
İspat Delillerin Gösterilmesi Dava ve cevap dilekçesinde gösterilen ve davacının veya davalının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur (HMK m. 121) Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir (HMK m. 140/5). Tarafların ellerinde bulunmayan ve incelenmesine karar verilen delillerin getirtilmesi için, mahkemece ilgili resmî makam ve mercilerle üçüncü kişilere bu husus bildirilir. Mahkemeye getirtilmesi mümkün olmayan deliller, bulunduğu yerde incelenebilir veya dinlenebilir (HMK m. 195). Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez (HMK m. 196).
İspat Delillerin incelenmesi ve istinabe MADDE 197- (1) Kanunda belirtilen hâller dışında, deliller davaya bakan mahkeme huzurunda, mümkün olduğu kadar birlikte ve aynı duruşmada incelenir. Zorunlu hâllerde, bazı delillerin incelenmesi başka bir duruşmaya bırakılabilir. (2) Başka yerde bulunan ve mahkemeye getirilemeyen deliller, o yerde istinabe yoluyla toplanabilir. (3) Delillerin incelenmesi veya beyanların dinlenmesi sırasında taraflar, istinabe olunan mahkemede hazır bulunabilir ve delillerle ilgili açıklama haklarını kullanabilirler. Bu hususu sağlamak için, taraflara incelemenin yapılacağı tarih ve yer bildirilir. Bu davet üzerine taraflar istinabe olunan mahkemede hazır bulunmasalar dahi deliller incelenir veya beyanlar dinlenir. Delillerin değerlendirilmesi MADDE 198- (1) Kanuni istisnalar dışında hâkim delilleri serbestçe değerlendirir.
İspat Delilin üç evresi: 1. Delile Dayanma (Delillerin Hasrı): Davanın en başında, dava veya cevap dilekçesi ile, genişletme varsa ikinci dilekçeler ile, dürüstlük kuralına aykırı olmayacak şekilde gerçekleştirilir. Yaptırımı: m. 145. 2. Delillerin Getirilmesi: Kural olarak dava ve cevap dilekçesi ile, en geç ön inceleme aşaması bitmeden verilecek kesin süre sonunda. Yaptırımı: m. 140/5. 3. Delillerin İncelenmesi: Sadece tahkikat aşamasında.
Delil DELİL SÖZLEŞMESİ Belli bir vakıanın belli bir delil ile veya diğer deliller yanında kararlaştırılan deliller ile de ispat edilebileceği konusunda taraflar arasında, davadan önce veya yargılama sırasında yapılan usul sözleşmesine delil sözleşmesi denir. Delil sözleşmesi, davadan önce ayrı bir sözleşme veya sözleşmenin bir şartı olarak yazılı şekilde yapılır. MADDE 193- (1) Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler. (2) Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkânsız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir. Ayrıca senetle ispat zorunluluğunu düzenleyen 200. maddenin 2. fıkrasına göre, “Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir”. Bu madde düzenlemesi de bir delil sözleşmesi gibi kabul edilebilir.
Delil DELİL SÖZLEŞMESİNİN TÜRLERİ Münhasır Delil Sözleşmesi: Tarafların belli bir vakıanın ya da işlemin sadece belli delil veya delillerle ispat edilebileceğine ilişkin olarak yaptıkları sözleşmedir. Münhasır delil sözleşmesinde, vakıa ancak kararlaştırılan delillerle ispat edilebilir. Hakem-bilirkişi sözleşmeleri bu tür bir delil sözleşmesidir. Hakem-bilirkişinin hazırlayacağı rapor tarafları ve mahkemeyi bağlar. Münhasır Olmayan Delil Sözleşmesi: Taraflar yaptıkları sözleşme ile vakıanın kanunen mümkün olan deliller yanında, kendi kararlaştıracakları deliller ile de ispat edilebileceğini kabul ederlerse, münhasır olmayan delil sözleşmesi yapmış olurlar. Doktrinde münhasır – münhasır olmayan ayrımı yerine, daraltıcı delil sözleşmesi – genişletici delil sözleşmesi ayrımı da yapılmaktadır. Bu, kanundaki tanıma daha uygun bir ayrımdır. Bir delil sözleşmesinin münhasır olup olmadığı (veya daraltıcı olup olmadığı) anlaşılamıyor ise, o delil sözleşmesinin münhasır olmayan (genişletici) delil sözleşmesi olarak kabul edilmesi yerinde olur.
Delil Deliller, kesin ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılır: Kesin deliller, koşulları ve hükümleri kanun tarafından belirlenen ve bu koşulların mevcut olması halinde hâkimin bağlı olduğu delillerdir. Bir konuda kesin delil varsa, hâkim o vakıanın doğruluğunu kabul etmek zorundadır. Kesin deliller, 198. maddenin istisnasını oluşturur. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hâkim kesin delillerle bağlı değildir. Takdiri deliller, hâkimi (doğrudan) bağlamayan delillerdir. Hukukumuzda takdiri delillerle ispat, genel olarak hukuki işlemler hakkında kabul edilmemiştir. Ancak belirli değerin altındaki hukuki işlemler veya senet ile ispat kuralının istisnaları söz konusu ise hukuki işlemler takdiri delillerle ispatlanabilir. Hukuki fiiller, takdiri delillerle ispatlanabilir.
Delil MADDE 192- (1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir. Kanunda düzenlenmiş olan deliller sınırlı sayıda (tahdidi) değildir. Kanunda düzenlenmemiş olan delillere başvurmak da mümkündür. Bazı deliller ise, taşıdıkları önem sebebiyle kanunda düzenlenmiştir. Kanunda düzenlenmiş olan kesin deliller: Senet Yemin Kesin Hüküm Kanunda düzenlenmiş olan takdiri deliller: Belge Tanık Bilirkişi İncelemesi Keşif (Uzman Görüşü)
Belge ve Senet Belge MADDE 199- (1) Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir. Belge, Uyuşmazlık konusunu ispata elverişli Bilgi taşıyıcısıdır. Kanunda “ve bunlara benzer” denildiği için, bu tanım tahdidi (sınırlı) değildir. Yukarıdaki iki koşulu taşıyan her türlü araç belge olarak kabul edilebilir. MADDE 215- (1) Bir kimsenin aleyhine delil olarak kullanılabilecek belgeler, o kimsenin halefleri aleyhine de delil teşkil eder.
Belge ve Senet Belge Türkçe olmak zorunda değildir… Yabancı dilde yazılmış belgeler MADDE 223- (1) Yabancı dilde yazılmış belgeye dayanan taraf, tercümesini de mahkemeye sunmak zorundadır. (2) Mahkeme kendiliğinden veya diğer tarafın talebi üzerine, belgenin resmî tercümesini de isteyebilir. Yabancı resmî belgelerin yetkili makamlar tarafından onaylanması zorunluluğu MADDE 224- (1) Yabancı devlet makamlarınca hazırlanan resmî belgelerin, Türkiye’de bu vasfı taşıması, belgenin verildiği devletin yetkili makamı veya ilgili Türk konsolosluk makamı tarafından onaylanmasına bağlıdır. (2) Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerin yabancı resmî belgelerin tasdiki ile ilgili hükümleri saklıdır.
Belge ve Senet Tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu MADDE 219- (1) Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir. (2) Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir. Bu sunma bir ifşa şeklinde değildir, yani dava ile ilgili belgeler, dava açılınca sunulmak zorunda değildir. Karşı taraf (veya tarafın kendisi) dayandığı anda ise getirilmek zorundadır. Karşı tarafın talebi dürüstlük ilkesine aykırılık teşkil etmemelidir (örneğin hiçbir sınırlama yapmadan karşı tarafın elindeki tüm belgelerin istenmesi). MADDE 196- (1) Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.
Belge ve Senet Tarafın belgeyi ibraz etmemesi MADDE 220- (1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
Belge ve Senet Tarafın belgeyi ibraz etmemesi MADDE 220- (2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. (3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.
Belge ve Senet Üçüncü kişinin belgeyi ibraz etmemesi MADDE 221- (1) Mahkeme, üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar verirse, bu belgenin ibrazını emreder. (2) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen herkes, elindeki belgeyi ibraz etmek; belgeyi ibraz edememesi hâlinde ise bunun sebebini delilleri ile birlikte açıklamak zorundadır. Mahkeme yapılan açıklamayı yeterli görmezse, bu kimseyi tanık olarak dinleyebilir. (3) Belgeyi ibraz zorunda olanlar, tanıklıktan çekinmeye ilişkin hükümlere göre, belgeyi ibrazdan veya bu konudaki tanıklıktan çekinebilirler. Belgeyi ibraz veya bu konuda tanıklık yapmak zorunda olanlar hakkında, tanıklara ilişkin hükümler uygulanır.
Belge ve Senet Mahkemece belge aslının istenmesi ve geri verilmesi MADDE 216- (1) Belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda, mahkeme kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine belgenin aslının verilmesini de isteyebilir. (2) Belgenin aslını elinde bulunduran taraf, üçüncü kişi veya resmî makamlar, istenmesi hâlinde bunu mahkemeye vermek zorundadır. (3) Mahkeme, belge aslının verilmesi durumunda, belgenin saklanması için gerekli tedbirleri alır veya istendiğinde tekrar verilmek üzere belgeyi ibraz edene geri verebilir. (4) Taraflardan biri elindeki belgenin aslını mahkemeye verirse, bu belgenin geri verilmesini talep edebilir. Bu takdirde hâkim, belgenin aslının verilip verilmeyeceğine karar verir. Geri verilmesine karar verildiğinde, aslına uygun olduğu mahkeme mührü ve yazı işleri müdürünün imzasıyla onanmış örneği dosyaya konur.
Belge ve Senet Belge aslının ibrazı usulü MADDE 217- (1) Bir kişi veya kurumun elinde bulunup mahkemeye teslim edilmesi gereken belgenin aslı istendiğinde, kişi veya kurumun bulunduğu ya da belgenin teslim edileceği yerdeki asliye mahkemesi tarafından örneği onaylanarak aslı mahkemeye gönderilir yahut teslim edilir. (2) Mahkemece onaylanmış belge örneği, aslı gibi hüküm ifade eder. Belgenin yerinde incelenmesi MADDE 218- (1) Mahkemeye getirilmesi zor veya sakıncalı olan belgeler, hâkim veya görevlendireceği bilirkişi tarafından yerinde incelenir ya da bu belgelerin mahkemeye sunulmuş örnekleri asıllarıyla karşılaştırılır. İnceleme sonunda bir tutanak düzenlenir ve gerekli görülürse uygun teknik araçlarla belgenin aslı kaydedilir. (2) Mahkemenin bu yöndeki emrinin yerine getirilmesine haklı bir sebep olmaksızın engel olunması hâlinde hâkim tarafından, engel olan kişi hakkında sebep olduğu giderlere ve beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur. Gerektiğinde zor kullanılmasına da karar verilebilir.
Belge ve Senet Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması MADDE 222 - (1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. (4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.
Belge ve Senet “Senet”in Kanunda bir tanımı yoktur. Bu husus doktrin ve uygulamaya bırakılmıştır. Genel kabul gören tanıma göre senet: Hukuki bir işlemi veya olayı belgelemek için yazılmış, resmi bir makam tarafından onaylanmış veya kendisine karşı delil oluşturan kimse tarafından imza edilmiş yazı. Her senet bir belgedir, fakat her belge bir senet değildir. Bir belgenin senet olabilmesi için bazı unsurları taşıması gerekir.
Belge ve Senet Senedin Unsurları: Senet cismani olmalı, dış dünyada bir varlık kazanmış olmalıdır. Senet yazılı olmalıdır, her zaman okunup incelenebilmelidir. Senet bir vakıa hakkında açıklama (irade beyanı) içermelidir. Senet mutlaka aleyhine kullanılacak kişi tarafından (ıslak imza ile) imzalanmış olmalıdır. Senedin bu unsurları taşıması yeterlidir. Bunun dışındaki hususlar önemli değildir. Örneğin senet kağıt üzerinde olmak zorunda değildir. Oluşturan kişinin bunu kendi aleyhine delil oluşturmak amacıyla yapması gerekmez, bu sonuç tesadüfi olabilir. Senet yabancı dilde de olabilir.
Belge ve Senet Senet her ne kadar ıslak imza ile imzalanmak zorunda olsa da, bunun bazı istisnaları vardır: MADDE 206- (1) İmza atamayanların mühür veya bir alet ya da parmak izi kullanmak suretiyle yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi, noterler tarafından düzenleme biçiminde oluşturulmasına bağlıdır. (2) İmza atamayan kimselerin, cüzdanla iş yapmayı usul edinmiş kuruluşlarla olan işlemlerde kullanacakları mühür, kazınmış imza, işaret veya parmak izinin, işlemin başlangıcında hesap defterine veya cüzdanına basılmış olması veya önceden noterde bir örneği saklanmak üzere onanmış bulunması yeterli olup, her işlemde ayrıca onamaya bağlı değildir. (3) Yukarıda belirtilen hükümler dairesinde noterlerce düzenlenecek olan senetler için ilgilisinden harç, vergi ve değerli kâğıt bedeli alınmaz.
Belge ve Senet BK m. 14/II: Bir alet vasıtasiyle vazolunan imza, ancak örf ve adetçe kabul olunan hallerde ve hususiyle çok miktarda tedavüle çıkarılan kıymetli evrakın imzası lazım geldiği takdirde, kafi addolunur. BK m. 15: İmza vaz'ına muktedir olmıyan bir şahıs, imza yerine usulen tasdik olunmuş ve el ile yapılmış bir alamet vazetmeğe yahut resmi bir şahadetname kullanmağa mezundur. Kambiyo poliçesine müteallik hükümler mahfuzdur. Noterlik Kanunu m. 73: Noter, ilgilinin işitme, konuşma veya görme özürlü olduğunu anlarsa, işlemler özürlünün isteğine bağlı olmak üzere iki tanık huzurunda yapılır. İlgilinin işitme veya konuşma özürlü olması ve yazı ile anlaşma imkânının da bulunmaması hâlinde, iki tanık ve yeminli tercüman bulundurulur.
Belge ve Senet EİK. m. 3/b: Elektronik imza: Başka bir elektronik veriye eklenen veya elektronik veriyle mantıksal bağlantısı bulunan ve kimlik doğrulama amacıyla kullanılan elektronik veri. EİK. Madde 4- Güvenli elektronik imza; a) Münhasıran imza sahibine bağlı olan, b) Sadece imza sahibinin tasarrufunda bulunan güvenli elektronik imza oluşturma aracı ile oluşturulan, c) Nitelikli elektronik sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin tespitini sağlayan, d) İmzalanmış elektronik veride sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayan, Elektronik imzadır. EİK. Madde 5- Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur. Kanunların resmî şekle veya özel bir merasime tabi tuttuğu hukukî işlemler ile teminat sözleşmeleri güvenli elektronik imza ile gerçekleştirilemez.
Belge ve Senet Güvenli Elektronik İmzalı Belgeler: Elektronik İmza Kanunu m. 5: Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur. BK m. 14: İmza, üzerine borç alan kimsenin el yazısı olmak lazımdır. Güvenli elektronik imza elle atılan imza ile aynı ispat gücünü haizdir. HMK m. 205/2: Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet değildir! Kanun bunları (adi) senet hükmünde kabul etmiştir.
Belge ve Senet Adi senetlerin ispat gücü MADDE 205- (1) Mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen adi senetler, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılırlar. (2) Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir. (3) Hâkim, mahkemeye delil olarak sunulan elektronik imzalı belgenin, güvenli elektronik imza ile oluşturulmuş olup olmadığını resen inceler. Güvenli elektronik imzalı belgenin inkârı MADDE 210- (1) Güvenli elektronik imzayla oluşturulmuş verinin inkârı hâlinde, hâkim tarafından veriyi inkâr eden taraf dinlendikten sonra bir kanaate varılamamışsa, bilirkişi incelemesine başvurulur.
Belge ve Senet Senet Çeşitleri: Senetler düzenleme biçimi ve ispat gücüne göre ikiye ayrılırlar: Adi Senetler Resmi Senetler Adi senetler, hazırlanması veya onaylanmasına resmi bir memur veya makamın katılması olmayan senetlerdir. Bir senedin taşıması gereken unsurları taşıyan ve resmi olmayan her türlü senet adi senettir. Mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen adi senetler, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılırlar (m. 205/1).
Belge ve Senet Senet Çeşitleri: Resmi senetler ise resmi bir makam veya memurun katılımı ile düzenlenmiş olan senetlerdir. Resmi senet deyince akla ilk olarak Noter Senetleri gelmektedir. Noterlik Kanunu m. 60: Noterlerin görevleri: 1. Yapılması kanunla başka bir makam, merci veya şahsa verilmemiş olan her nevi hukuki işlemleri düzenlemek, 2. Kanunlarda resmi olarak yapılmaları emredilen ve mercileri belirtilmemiş olan bütün hukuki işlemleri bu kanun hükümlerine göre yapmak, … Madde 82 – Bu kanun hükümlerine göre belgelendirilen işlemler resmi sayılır.
Belge ve Senet Senet Çeşitleri: Noter işlemlerinin yapılmasında düzenlenecek olan belgeler (senetler) iki şekilde olabilir: İçeriğin noterin resen düzenlediği düzenleme şeklinde senet. Sadece onaylamanın noterce yapıldığı onaylama şeklinde senet. Düzenleme şeklinde yapılan senetler, hem içerik hem de şekil olarak sahtelikleri mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar geçerlidirler. Ayrıca bu tür senetler İcra ve İflas Kanununa göre kayıtsız şartsız bir borç ikrarını içerdikleri takdirde ilamların icrası yoluyla icra edilebilirler. Onaylama şeklindeki senetlerde resmilik içeriği değil, imzanın ilgiliye ait olduğunu kapsar. Bu sebeple onaylanan imza ve tarihin sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir.
Belge ve Senet Senet Çeşitleri: Yabancı ülkelerde düzenlenmiş olan resmi senetler de Türkiye’de geçerlidir, ancak: Yabancı resmî belgelerin yetkili makamlar tarafından onaylanması zorunluluğu MADDE 224- (1) Yabancı devlet makamlarınca hazırlanan resmî belgelerin, Türkiye’de bu vasfı taşıması, belgenin verildiği devletin yetkili makamı veya ilgili Türk konsolosluk makamı tarafından onaylanmasına bağlıdır. (2) Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerin yabancı resmî belgelerin tasdiki ile ilgili hükümleri saklıdır.
Belge ve Senet İlamların ve resmî senetlerin ispat gücü MADDE 204- (1) İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar. (2) İlgililerin beyanına dayanılarak noterlerin tasdik ettikleri senetlerle diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgeler, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılırlar. (3) Mahkeme, yukarıdaki belgelerden biri hakkında şüphe uyandıran bir hâl görürse, ilgili daireden açıklama isteyebilir.
Belge ve Senet Yazı veya imza inkârı MADDE 208- (1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır. (2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır. (3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir. (4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir.
Belge ve Senet Yazı veya imza inkârının sonucu MADDE 209- (1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir. Güvenli elektronik imzalı belgenin inkârı MADDE 210- (1) Güvenli elektronik imzayla oluşturulmuş verinin inkârı hâlinde, hâkim tarafından veriyi inkâr eden taraf dinlendikten sonra bir kanaate varılamamışsa, bilirkişi incelemesine başvurulur.
Belge ve Senet Sahtelik İddiası: Belge + Adi Senet Aynı Mahkemede ön sorun veya ayrı bir dava. Sahtelik konusunda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. Resmi Senet Mutlaka senede resmiyet kazandıran kimseyi de davalı göstererek ayrı bir dava. senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz
Belge ve Senet Sahtelik incelemesi MADDE 211- (1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.
Belge ve Senet Sahte senedin iptali MADDE 212- (1) Bir senedin sahte olduğuna dair karar kesinleştikten sonra, senedin altına sahte olduğu yazılarak senet iptal olunur. Resmî senetlerde, senedin ilgili dairedeki aslı da bu yolla iptal edilir. Haksız yere sahtelik iddiası MADDE 213- (1) Sahtelik iddiası sonunda haksız çıkan taraf kötüniyetli ise bu sebeple ertelenen her bir duruşma için celse harcına ve talep hâlinde bu sebeple diğer tarafın uğradığı zararları tazmin etmeye mahkûm edilir. (2) Resmî senetteki imza veya yazı inkâr edildiğinde, yukarıdaki harç miktarı iki katı olarak uygulanır. (3) Bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesinden önce, tarafların sahteliğe ilişkin iddialarından vazgeçmeleri hâlinde, hâkim, tazminattan indirim yapabileceği gibi tazminata hükmetmeyebilir.
Belge ve Senet Sahtelik hakkında hukuk ve ceza mahkemesi kararlarının etkisi MADDE 214- (1) Belgenin sahte olmadığına dair hukuk mahkemesince verilen karar kesinleştikten sonra, söz konusu belge hakkında ceza mahkemesinde de sahtelik iddiası dinlenmez. (2) Ceza mahkemesince belgeyi düzenleyen hakkında ceza verilmesine yer olmadığı ya da beraat kararı verilmiş olması, hukuk mahkemesinin belgenin sahteliğini incelemesini engellemez. Senette çıkıntı, kazıntı ve silinti MADDE 207- (1) Senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa, inkâr hâlinde göz önünde tutulmaz. Bu tür çıkıntı, kazıntı veya silinti mahkemece senedin geçerliliğine ve anlamına etkili olacak nitelikte görülürse, senet kısmen veya tamamen hükümsüz sayılabilir.
Belge ve Senet Senetle ispat zorunluluğu MADDE 200- (1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. Senede karşı tanıkla ispat yasağı MADDE 201- (1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
Belge ve Senet Senetle ispat kuralları, hakimin delilleri serbestçe değerlendireceğini düzenleyen 198. maddenin bir istisnasıdır. Senetle ispat kuralları sadece hukuk işlemler açısından geçerlidir, hukuki işlem dışındaki hususlar (haksız fiil, maddi vakıalar, sebepsiz zenginleşme vb.) diğer delillerle de ispat edilebilir. Senedin tarafları (ve onların halefi sıfatını taşıyanlar) dışındakiler, senetle ispat kuralları ile bağlı değildirler, iddialarını her türlü delil ile ispat edebilirler. Kuralın adı her ne kadar senetle ispat kuralları olsa da, diğer kesin deliller olan yemin ve kesin hükümle de ispat mümkündür.
Belge ve Senet Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları 1. Maddi ve manevi imkansızlık halleri MADDE 203- (1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir: a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler. b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler. c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler. ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları. d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları. e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.
Belge ve Senet Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları 2. Bir delil sözleşmesi bulunması ve bu sözleşmenin senet dışında bir delille ispata izin vermesi 3. Delil başlangıcı bulunması: Delil başlangıcı MADDE 202- (1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. (2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.
Belge ve Senet Delil başlangıcı Unsurlar: İddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, Söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve Kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. Yazılı olması gerekmez, “belge” olması yeterlidir. 199. madde anlamındaki tüm belgeler delil başlangıcı olabilir. Gönderilmiş bir mektup, elektronik posta, paraf taşıyan belgeler delil başlangıcı olarak kabul edilebilir. Sadece makine ile yazılmış yazılar veya bilgisayar çıktıları tek başlarına delil başlangıcı olamaz, çünkü aidiyetin tespiti yapılamaz. Delil başlangıcı varsa tanık deliline (ve diğer takdiri delillere) başvurmak mümkündür. Örneğin karşı tarafça gönderilmiş olan bir elektronik postada bizim iddia ettiğimiz sözleşmeden bahsedilmiş ise, bu bir delil başlangıcıdır. Bilirkişi incelemesi, tanık gibi delillerle iddia ettiğimiz hukuki işlemi ispatlamamız mümkün hale gelir.
Yemin Yemin, taraflardan birinin, bir vakıanın doğru olup olmadığı hakkında, “namusu, şerefi ve kutsal saydığı bütün inanç ve değerler” üzerine beyanda bulunmasıdır. Yemin edildiği taktirde vakıa ispatlanmış sayılır. Bu sebeple kesin delil olarak kabul edilmiştir. Yemin delili, ispat yükünü taşıyan tarafın yeterli ispatı yapamadığı için davayı kaybetmeden önce başvurabileceği bir son çaredir. Karşı taraf yeminden kaçınırsa, davayı kazanır. Yemin sadece bir tarafça diğerine teklif olunabilir, hakim yemin teklifinde bulunamaz. Yemin, 197/1’in (delillerin birlikte incelenmesi) istisnasını oluşturur; yemin en son başvurulacak delildir.
Yemin Tüzel kişilerde kanuni temsil yetkisi birden fazla kişiye ait ise, hepsi birden yemin etmelidir. Yemin teklif edebilmek için vekilin vekaletnamesinde özel yetki bulunmalıdır. Görevsiz – yetkisiz mahkemede yapılan yemin de geçerlidir. Yargıtay, davasını ispat edemeyen tarafa, yemin deliline dayanmış olması halinde, mahkemenin yemin delilini hatırlatmasını gerekli görmekte, bunun yerine getirilmemesini bozma sebebi saymaktadır.
Yemin Yemin Teklif Edilemeyecek Haller: Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar. Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar. Bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller. Hâkimin, zabıt kâtibinin ve bilirkişinin reddi sebebinden dolayı yemin teklif edilemez. Hukuki sebepler, yemin konusu olamaz.
Yemin Yeminin konusu MADDE 225- (1) Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır. Yemine konu olamayacak vakıalar MADDE 226- (1) Aşağıdaki hususlar yemine konu olamaz: a) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar. b) Bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller. c) Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar.
Yemin Yemin teklifi MADDE 227- (1) Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir. (2) Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez. Yemine davet MADDE 228- (1) Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır. (2) Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır.
Yemin Yemin etmemenin sonuçları MADDE 229- (1) Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır. (2) Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır. Yeminin iade olunamayacağı hâller MADDE 230- (1)Yeminin konusunu oluşturan vakıa, her iki tarafın değil, yalnızca kendisine yemin teklif edilen tarafın şahsından kaynaklanıyorsa yemin iade edilemez. Ölüm veya fiil ehliyetinin kaybı MADDE 231- (1) Yemin edecek taraf gerçek kişi olup, yeminden evvel ölür veya fiil ehliyetini kaybederse yemin teklif edilmemiş sayılır. NOT: Böyle bir durumda mirasçıların yemin edebilecekleri bir durum varsa, onlara yemin teklif edilebilir.
Yemin Yemini yerine getirecek kimseler MADDE 232- (1) Yemin, tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur. (2) Taraflardan biri tüzel kişi yahut ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse ise onlar adına yapılmış bir işleme ilişkin vakıanın ispatı için yemin, tüzel kişiyi temsile yetkili kişi veya organ yahut kanuni mümessil tarafından eda ya da iade olunabilir. (3) Ergin olmayan veya kısıtlı kimselere bizzat dava hakkı tanınan hâllerde, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
Yemin MADDE 233- (1) Yemin, mahkeme huzurunda eda olunur. (2) Hâkim, yeminin icrasından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve önemini anlatır ve yalan yere yemin etmesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker. (3) Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sürerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktan sonra derhâl bu konuda kararını verir. (4) Sonra "Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz?" diye sorar. O kimse de "Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum." demekle yemin eda edilmiş sayılır. (5) Yemin eda edilirken, hâkim de dâhil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar.
Yemin Sağır ve dilsizlerin yemini MADDE 234- (1) Okuma ve yazma bilen sağır veya dilsizler, yemin hakkındaki beyanlarını yazıp imzalayarak yemin ederler. (2) Okuma ve yazma bilmeyen sağır veya dilsizler, işaretlerinden anlayan bir bilirkişi aracılığıyla yemin ederler. Hasta veya özürlülerin mahkeme dışında yemini MADDE 235- (1) Yemin edecek kimse, mahkemeye gelemeyecek kadar hasta veya özürlü ise hâkim, bulunduğu yerde o kimseye yemin ettirir. Bu sırada isterlerse taraf vekilleri ve karşı taraf da hazır bulunabilir. Yemin edecek kimsenin mahkemenin yargı çevresi dışında olması MADDE 236- (1) Mahkemenin yargı çevresi dışında oturan kimse, yemin için davaya bakan mahkemeye gelmek zorundadır. Ancak, yemin edecek kişi, mahkemenin bulunduğu il dışında oturuyor ve bulunduğu yerde aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yolu ile yemin icrası mümkün değil ise istinabe yolu ile yemin ettirilir.
Yemin Yemin konusunun açıklattırılması MADDE 237- (1) Hâkim, eksik olan noktaları tamamlamak veya açık olmayan hususları aydınlatmak için yeminin konusu ile bağlantılı gördüğü soruları yemin eden kimseye sorabilir. Yemin tutanağının düzenlenmesi MADDE 238- (1) Hâkim, yemin eden kimsenin beyanını dinleyip tutanağa geçirir ve yazılanları yüksek sesle huzurunda okur; beyanında ısrar edip etmediğini sorar ve verilen cevabı tutanağa kaydeder. Yalan yere yemin iddiası MADDE 239- (1) Yemin eda edildikten sonra, yalan yere yemin nedeniyle açılan ceza davası, esas dava bakımından bekletici sorun yapılamaz. NOT: Yalan yere yemin edilmiş olduğu mahkeme kararıyla sabit olursa, bu bir yargılamanın yenilenmesi sebebidir.
Yemin Örnek: Davacının ispat yükünü taşıdığı bir davada davacının yemin teklifi üzerine: Davalı yemin ederse dava sona erer, Davalı davayı kazanır. Davalı mazeretsiz şekilde gelmez veya gelip de yemin etmekten kaçınırsa, vakıayı ikrar etmiş sayılır. Davacı davayı kazanır. Davalı yemini karşı tarafa iade ederse (yalnızca kendisine yemin teklif edilen tarafın şahsından kaynaklanmıyorsa) Davacı yemin etmezse, davasını ispat edememiş sayılır, Davalı davayı kazanır. Davacı yemin ederse davasını ispat etmiş sayılır, Davacı davayı kazanır.
Kesin Hüküm Kesin hüküm kesin delil teşkil eder. Aynı taraflar arasında açılan bir dava aynı dava sebeplerine dayanıyor fakat konusu farklıysa ilk davada tespit edilen vakıalar, ikinci davada kesin hüküm oluşturur. Bunun en yaygın örneği kısmi dava – ek dava ilişkisidir. Kısmi davada mahkemenin yaptığı vakıa tespitleri, kısmi davada kesinlik arz eder. Tespit davasından sonra açılacak eda davasında da aynı şey söz konusu olur.