Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ENDOKRİN SİSTEM FİZYOLOJİSİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ENDOKRİN SİSTEM FİZYOLOJİSİ"— Sunum transkripti:

1 ENDOKRİN SİSTEM FİZYOLOJİSİ
Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

2 Organizmada bir çok aktivitenin koordinasyonunu ve düzenini sağlayan iki sistemden biri sinir sistemi diğeri endokrin veya hormonal sistemdir. Sinir sisteminde düzenleyici görevin yapılması sırasında bilgilerin nöronlar aracılığı ile aksiyon potansiyeli şeklinde taşınması yanıtların ani ve hızla ortaya çıkmasına neden olur. Endokrin sistemde ise yanıtlar daha yavaş ve uzun sürede ortaya çıkar. Bunun nedeni endokrin sistemin bilgi taşıyıcıları olan kimyasal aracıların önce iç salgı bezleri olan endokrin bezler tarafından kana salıverilmesi ve daha sonra kan yolu ile etkilerini gösterecekleri hedef dokulara (target tissue) taşınmalarıdır. Bu olayların hızı sinir sisteminde impuls taşınma hızından çok daha yavaştır.

3 Endokrin bezlerin salgıladıkları kimyasal aracılara "hormon" adı verilir. Hormon, hareket halinde bulunduran, harekete geçiren anlamına gelmektedir. Endokrin sistem hormonlar aracılığı ile organizmanın farklı metabolik fonksiyonlarını, hücrelerdeki kimyasal reaksiyonların hızını, zarlardan madde taşınmasını, hücrelerin büyüme ve salgılama işlevlerini kontrol altında tutar. Hormonal sistemin bu etkileri bazen saniyeler bazen de bir kaç gün içinde başlayıp haftalar, aylar hatta yıllar boyunca devam etmektedir.

4 Endokrin sistem, sinir sistemi ile anatomik ve fizyolojik olarak çok yakın ilişki içerisindedir.
Organizmanın en önemli endokrin bezi olan hipofiz veya pituiter bezin salgılarının kontrolü hipotalamus tarafından yapılır. Bazı hormonlar ise kana doğrudan nöronlar tarafından salgılanmaktadır. Ayrıca endokrin sistemin bazı bezleri embriyolojik olarak sinir sisteminden kaynak alır. Örneğin; hipofiz bezinin arka lobu, böbrek üstü bezlerinin (surrenal bezler) meduller kısmı sinir sistemi orijinlidir. Sinir sisteminden kaynak alan endokrin sistem yapılarının, sinir sistemi ile olan anatomik bağlantıları yaşam boyunca devam eder.

5 Sinir sistemi ve endokrin sistemin hücresel düzeydeki etki mekanizmaları karşılaştırılacak olunursa benzer oldukları görülür. Şöyleki; her iki sistem de düzenleyici etkilerini salgıladıkları aktif kimyasal aracılarla göstermektedir. Sinir sisteminde nöronların akson sonlanmaları effektör organın aktivitesini değiştirmek için nörotransmitter salgılarken, endokrin bezler hormonları salgılayarak hedef dokularının aktivitesini değiştirmektedir. Hormonların salıverilmelerindeki yetersizlikler ve aşırılıklar endokrin sistem hastalıklarının ortaya çıkmasına neden olur. Bu tip koşullarda ne gibi belirtilerin ortaya çıkabileceği, hormonun fizyolojik etkisinin iyi anlaşılması ile mümkündür. Eğer bir hormonun yetersizliği söz konusu ise bu hormona ait fizyolojik etkiler gözlenemezken tersi durumda etkiler aşırı derecede ortaya çıkmaktadır.

6 Endokrin Bezler Hipofiz bezi-Hipotalamus Tiroid bezi Paratiroid bezi
Böbrek üstü bezleri Pankreas Gonadlar-cinsiyet bezleri Diğerleri Böbrekler Pineal bez Timus bezi Kalp Sindirim kanalı

7 Hedef hücre-organ Dolaşıma salgılana bir hormon vücudun bütün bölgelerine gidebilir. Ancak hormonlar etkilerini sadece belirli hücrelerde ve dokularda gösterir. Bu hücrelere ve organlara hedef hücre veya organ denir.

8 Hormon reseptörleri Hormonlar etkilerini hücre membranı yüzeyindeki, yada sitoplazmanın veya çekirdeğin içindeki reseptörleri aracılığıyla gösterir.

9 Hormonların sınıflandırılması
Hormonlar kimyasal yapılarına göre 3 grupta incelenirler; Yağda eriyebilen steroid kaynaklı, streoid hormonlar, Amino asit kaynaklı hormonlar, Suda eriyen protein yapılı hormonlar. Az sayıda glikoprotein yapılı hormon da bulunur.

10 HİPOFİZ BEZİ ve HORMONLARI
Hipofiz bezi organizmada bir çok hormonun salgısını idare eden bir bezdir. Bu nedenle hipofiz bezi endokrin sistemin orkestra şefi gibi kabul edilmektedir. Anatomik konum olarak hipotalamusun alt tarafına yerleşmiştir ve hipotalamusa bir sap ile tutunur Ön ve arka olmak üzere iki loptan oluşur. Ön loba adeno hipofiz, arka loba nöro hipofiz denilmektedir Ön ve arka loptan çeşitli hormonlar salgılanır ve bu hormonların salgılarının kontrolü hipotalamus tarafından yapılmaktadır

11 Hipotalamus, ön lob hormonlarının salgısını, bu hormonların her biri için salınmalarına izin verici veya inhibe edici etkiye sahip kimyasal aracılarla yapmaktadır. Diğer bir deyişle ön lob bir hormonu salgılıyor ise hipotalamus bu hormonun salgılanması yönünde emir getiren kimyasal aracıyı beze göndermiştir. Aynı hormonun salgısının durdurulması gerektiğinde ise, hipotalamus bu kez salgının inhibe edilmesi yönünde bilgi getiren kimyasal aracıyı beze göndermektedir. Arka lobdan salıverilen hormonlar, hipotalamustaki nöronların somalarında sentezlenip, bu nöronların aksonları tarafından arka loba taşınmakta ve kana salgılanmaktadır Arka lob, hormonların doğrudan nöronlar tarafından salgılandığı endokrin yapıya en güzel örnektir.

12 Hipofiz Ön Lob Hormonları
Tüm vücuttaki metabolik olayların kontrolünde, önemli rol oynayan hipofiz ön lob hormonlarının çoğunun hedef dokusu diğer bir endokrin bezdir. İkinci bir endokrin bezin salgı aktivitesini kontrol ettikleri için tropik hormonlar olarak da adlandırılırlar ACTH (Adreno Kortikotropik Hormon) Adrenal veya surrenal bezler olarak adlandırılan böbrek üstü bezlerinin kortikal kısmından salıverilen hormonların salgılanmalarını kontrol eder. TSH (Tiroid Stimulan Hormon, Tirotropin) Hedef dokusu tiroid bezi olup, tiroid hormonlarının salgısını kontrol eder.

13 FSH (Folikül Stimulan Hormon)
Gonadlar (Kadınlarda ovaryum, erkeklerde testisler) üzerine etki ederek ovum ve sperm hücrelerinin olgunlaşması ile birlikte gonadların cinsiyet hormonlarının üretimini düzenler. LH (Luteinizan Hormon) Hedef dokusu FSH ile aynı olup, kadınlarda ovulasyonu (yumurtlama), erkeklerde testosteron hormon salgısını uyarmaktadır. LH ve FSH a Gonadotropik Hormonlar da denilmektedir.

14 GH (Growth Hormon = Büyüme Hormonu)
Hedef dokusu bütün vücut hücreleri olup, organizmanın gelişmesini ve büyümesini kontrol etmektedir. Protein yapımını hızlandırıcı, kan şekerini yükseltici ve kanda serbest yağ asitlerinin miktarını artırıcı etkilere sahiptir. Büyüme çağında yetersizliği cücelik, fazlalığı ise devlik oluşturur. Erişkin yaşta fazla salgılanması ile akromegali gelişir. Akromegalide bazı uç bölgelerdeki kemik yapısı (burun, çene, el ve ayak gibi) büyüme hormonunun erişkin yaşta aşırı salgılanması sonucunda fazlaca büyümektedir. Prolaktin Prolaktin hormonu meme dokusunu süt yapımı için uyarır. Ancak meme dokusunun süt üretebilmesi prolaktin hormonuna ilaveten büyüme hormonu, kortikosteroidler ve dişi cinsiyet hormonlarının varlığına da bağlıdır.

15 Hipofiz Arka Lob Hormonları
Hipofiz arka lobundan, anti diüretik hormon (ADH, Vazopressin) ve oksitosin olmak üzere iki hormon salgılanmaktadır. Bu iki hormon, ön lob hormonlarından farklı olarak ikinci bir endokrin bezi değil doğrudan kendi hedef dokularını uyarırlar. ADH Böbrekler üzerine etki ederek suyun geri emilmesini artırıp idrarla atılan su miktarını azaltır. Böylece suyun vücutta tutulmasını sağlar. Organizmada kan kaybı-sıvı kaybı olduğu zaman veya vücut sıvıları normalden daha hipertonik olduğunda ADH salgısı uyarılır. Aşırı su içmeye bağlı olarak vücut sıvılarının normalden daha hipotonik olduğu koşullarda ADH salgısı inhibe edilir. ADH salgısının azalması veya hiç olmaması idrarla atılan su miktarının artması sonucu günlük çıkarılan idrar miktarı çok fazlalaşır (Diürez). Anti diüretik hormon adını diürezi engelleyici etkisine bağlı olarak almıştır. Bu hormon aynı zamanda damarları daraltıcı (vazokonstriktör) etkiye de sahiptir. Bu etkisine bağlı olarak kan basıncını yükseltir. Ancak vazokonstriktör etkisi, aşırı kan kayıpları olduğu zaman belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. ADH salgısının yetersizliğine Diabetes İnsipidus denilmektedir. Diabetes İnsipidusta günlük çıkarılan idrar miktarı 20 litreye kadar ulaşmaktadır.

16 Oksitosin Meme dokusuna etki ederek süt salgısını uyarır. Süt üretimi için prolaktin hormonuna, sütün salgılanması içinse oksitosine gereksinim vardır. Oksitosin ayrıca uterus (rahim) düz kasını kasar, özellikle hamileliğin son dönemlerinde uterus kasılmalarını kuvvetlendirerek doğumu kolaylaştırır.

17 TİROİD BEZİ HORMONLARI
Tiroid hormonları hücresel düzeyde enerji metabolizmasının düzenleyicisidirler. Bu nedenle büyümenin kontrolünde, dokuların farklılaşması ve gelişiminde, organizmadaki biyokimyasal etkileşmenin düzenlenmesinde önemli rol oynarlar. Tiroid hormonlarının tiroid bezinden salgılanmaları TSH tarafından kontrol edilir. Tiroid bezi larenksin (gırtlak) hemen altında ve trakeanın (soluk borusu) önünde yerleşmiştir Tiroid hormonları, tiroksin (T4) ve triiyodotronin (T3) dir. Bu iki hormonun molekül yapısında iyot atomu bulunur. T3 de 3 iyot atomu, T4 de ise 4 iyot atomu vardır. Bu nedenle, yeterli miktarlarda hormon üretilebilmesi için besinler aracılığı ile dışarıdan iyot alınması gerekmektedir. Tiroid bezi tiroid hormonlarına ilaveten kalsiyum metabolizmasına etkili kalsitonin hormonunu da salgılar.

18 Tiroid hormonları, organizmada tüm hücrelerin gelişmesi ve normal çalışması için gereken temel biyolojik olaylara etkilidirler. Genel olarak metabolik hızı, oksijen tüketimini ve ısı üretimini artırıcı etki gösterirler. Çocukların fiziksel ve mental gelişmelerinin normal olabilmesi için gerekli olan hormonlardır. Aşırı tiroid hormonu salgılanmasına hipertiroidizm denilir ve bu kişilerde zayıflama, sinirlilik, taşikardi (kalp hızının normalden fazla olması), ellerde titreme, sıcağa dayanıksızlık, kaslarda güçsüzlük, uykusuzluk, yorgunluk, ishal gibi belirtiler görülür. Tiroid hormonlarının yetersiz salgılanmasına ise hipotiroidizm denilmektedir. Hipotiroidizmde ortaya çıkan belirtiler hipertiroidizmin tersidir; şişmanlık, uyuşukluk, soğuğa karşı duyarlılık artışı, aşırı uyku hali, kas tembelliği, bradikardi (kalp hızının normalden düşük olması) zihni tembellik, saç uzamasında duraksama gibi. Kretinizm: Yeni doğan bebeklerde veya çocukluk döneminde tiroid hormon yokluğu ile ortaya çıkan bir tablodur. Bu çocuklarda fizik ve mental gelişim normal olmamaktadır. Guatr: Tiroid bezlerinin büyümesidir. Bez büyümesi bazen hipotiroidizme bazende hipertiroidizme bağlı olabilir.

19

20 ADRENAL BEZ HORMONLARI
Her iki böbreğin üst tarafında yerleşmiş olan adrenal bezler, medulla ve korteks olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Meduller kısmı sempatik sinir sistemi ile bağlantıda olup kana, sempatik sistem uyarısını takiben katekolaminleri (norepinefrin, epinefrin, dopamin) salgılamaktadır. Bu üç hormonun kana verilmesi, vücutta yaygın olarak sempatik sinir sisteminin uyarılması ile ortaya çıkan belirtilere neden olmaktadır.

21 Adrenal korteks, madulladan farklı olarak hipofiz ön lop hormonu olan ACTH ile uyarıldıktan sonra kana kortikosteroidler adı verilen bir grup hormonu salgılamaktadır. Adrenal korteks hormonları kendi içlerinde, genel etkileri gözönüne alınarak, mineralokortikoidler ve glukokortikoidler olarak iki grup altında incelenmektedir. Mineralokortikoidler, organizmanın su ve elektrolit dengesine, glukokortikoidler şeker, yağ ve protein metabolizmasına etkili hormonlardır. Adrenal korteksten 30 un üstünde steroid yapıda hormon izole edilmiştir. Fakat bunlardan iki tanesi organizmanın endokrin fonksiyonuna en büyük etkiyi göstermektedir. Bu iki hormondan aldosteron mineralokortikoidlerin başlıcası, kortizol ise glukokortikoidlerin başta gelenidir.

22 Mineralokortikoidler
Aldosteron hormonu böbreklere etki ederek ekstraselüler sıvıda (hücre dışı sıvı) Na+ iyon konsantrasyonunu yükseltici, K+ iyon konsantrasyonunu azaltıcı etki göstermektedir. Aldosteron hormonu salgılandığı zaman Na+ iyonunun böbreklerden geri emilimi, K+ iyonunun idrarla atılımı artış gösterir. Diğer bir deyişle aldosteron hormon salgısı yükseldiği zaman idrar ile Na+ iyonu kaybı azalırken K+ iyonu kaybı artmaktadır. Aldosteron benzer etkiyi tükrük, ter bezleri ve ince barsakların salgısında da gösterir. Aldosteron hormonunun etkisi ile ekstrasellüler sıvıda Na+ iyon konsantrasyonu artırılırken eşdeğer oranda suyun absorbsiyonuda artar, bunun sonucunda ekstrasellüler sıvı hacmi yükselmektedir. Aldosteron hormonu yetersizliğinde veya yokluğunda durum tersine döner. İdrarla Na+ kaybını su kaybı takip eder, bunun sonucunda ekstrasellüler sıvı hacmi ve kan hacmi azalır. Böyle bir koşulda kişi tuz ve mineralokortikoid tedavisine alınmazsa 3 gün ile 2 hafta arasında ölüm gerçekleşir.

23 Glukokortikoidler Glukokortikoidlerin etkileri çok yönlüdür.
En iyi bilinen metabolik etkileri, karaciğere etki ederek protein ve yağlardan glukoz oluşumunu hızlandırmaları (Glukoneogenez) ve kan glukoz (şeker) düzeyini yükseltmeleridir. Şeker metabolizmasına ilaveten glukokortikoidlerin yağ ve protein metabolizmasınada önemli etkileri vardır. Protein yıkımını, karaciğer dokusu dışında özellikle kas dokusunda artırırlar. Trigliseritlerin parçalanmasını kolaylaştırarak kanda serbest yağ asitlerinin konsantrasyonunu yükseltirler. Yukarıda sözü edilen etkilerine ilaveten glukokortikoidlerin anti-inflamatuvar (iltihap reaksiyon ve belirtilerini ortadan kaldırıcı etki) ve antikor yapımını azaltıcı etkileri de vardır. Ayrıca her türlü stres sırasında kanda kortizol düzeyi yükselmektedir. Stres sırasında konsantrasyonu yükselen kortizol, aynı zamanda kanda konsantrasyonları yükselen katekolaminlere, etkilerinin ortaya çıkabilmesi için izin verici şekilde davranmaktadır.

24 Cushing Sendromu Cushing sendromu glukokortikoidlerin fazla salgılanması ile ortaya çıkar. Nedeni, hipofiz tümörlerine, hipofizden aşırı ACTH salgılanmasına, dışardan fazlaca kortizol ve benzeri hormon alınmasına veya adrenal korteksteki tümörlere bağlı olabilir. Belirtileri; yağların sırt, karın bölgesi ve yüzde toplanması ile gövdede şişmanlık (bufalo görüntüsü), ay şeklinde yüz (moon face), kan şekerinde yükselme (hiperglisemi), protein yıkımı nedeni ile kaslarda zafiyet, karın bölgesinde çatlaklar, saçlarda seyrelme ve zayıflık, yüzde kıllanma ve sivilcelenmeler, hipertansiyondur (kan basıncı yükselmesi).

25 Conn Sendromu Mineralokortikoid fazlalığında ortaya çıkmaktadır. Conn sendromunun belirtileri, K+ azalması, Na+ birikmesi, hipertansiyon, kaslarda aşırı kasılmalar (tetani) ve halsizliktir. Addison Hastalığı Adrenal korteks yetmezliği sonucunda kortikal hormonların her iki grubunun yetersiz üretimine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Hipotansiyon (kan basıncının normalden düşük olması), deride renklenme, fiziksel ve ruhsal zorlanmalara dayanma gücünün azalması şeklinde belirtileri olan son derece ciddi bir tablodur. Tedavi edilmediği taktirde bir iki gün içerisinde ölümle sonuçlanabilir.

26 CİNSİYET HORMONLARI Kadın ve erkeklerin gonadları (ovaryum ve testisler) her iki cinsiyet grubunda ikili fonksiyona sahiptir: Eşey hücrelerinin oluşturulması (gametogenezis) ve seks hormonlarının salgılanması. Androjenler erkeklik özelliğini, östrojenler kadınlık özelliğini, kazandıran hormonlardır. Aslında bu iki grup hormon her iki cinsiyet grubunda da salgılanmaktadır ancak oranları farklıdır. Erkeklerde testisler androjen özellikteki testosteronu çok miktarda, östrojeni az miktarda salgılarken, kadınlarda ovaryumlar çok miktarda östrojen az miktarda androjen salgılanmaktadır. Ovaryumlar ayrıca progesteron adı verilen bir hormonu da salgılar. Her iki cinsiyet grubunda gonadların ortak salgıladıkları bir diğer hormon inhibindir. İnhibin ön hipofizden FSH salgısını inhibe etmektedir. Gonadların gametojenik ve hormon salgılayıcı fonksiyonları gonadotropik hormonlarca (FSH, LH) düzenlenmektedir.

27 Menstruel Siklus Kadınların üreme sisteminde erkeklerden farklı olarak, düzenli periyodik değişiklikler vardır. Kadınlar doğurgan olarak aktif oldukları yıllarda, her ay menstruel siklus adı verilen ritmik değişiklikler gösterir. Bu periyodik değişim sırasında ovaryumlardan (yumurtalıklar) her ay bir ovum (yumurta hücresi) döllenmek üzere serbest bırakılırken uterus (rahim) döllenen yumurta hücresini barındırabilecek şekilde hazırlanır. Her ay oluşan bu ritmik değişikliklere kadının cinsel siklusu (menstruel siklus) adı verilir. Siklusun süresi kişiden kişiye gün arasında değişebilir, ortalama 28 gün olarak kabul edilir. Siklusun düzenleyicileri FSH ve LH dır. Bu hormonlarca uyarılmayan ovaryumlar hiç bir faaliyet göstermezler.

28 Erkeklerde Gonad Fonksiyonlarının Düzenlenmesi
Kadınlarda ovaryum fonksiyonları menapoz döneminden sonra gerilerken, erkeklerde gonadlar puberta döneminden itibaren hemen hemen hayatın devamı sürecinde aktiftir. Erkeklerde de gonadların fonksiyonları LH ve FSH a bağımlıdır. LH testisleri testosteron hormon yapımı ve salgılaması, FSH ise spermatogenezis (sperm hücresi oluşumu) için uyarır. Erkeklerde ön hipofizden LH salgısı, kanda testesteron hormon konsantrasyonu yükseldiği zaman inhibe edilir.

29 PANKREAS HORMONLARI Organizmada salgı bezleri iç salgı bezleri (endokrin bezler) ve dış salgı bezleri (ekzokrin bezler) olmak üzere ikiye ayrılır. Endokrin bezlerin salgılarına hormon adı verilir ve endokrin bezler salgılarını herhangi bir kanal aracılığı olmadan doğrudan kana veren bezlerdir. Ekzokrin bezler ise salgılarını bir kanal vasıtası ile boşaltırlar. Tükrük bezleri, ter bezleri ekzokrin bezlere örnek olarak verilebilir. Pankreas hem ekzokrin hemde endokrin özellikte uzun yaprak şeklinde bir bezdir. Anatomik yerleşimi karın boşluğunda olup 12 parmak barsağından dalağa kadar uzanır. Pankreasın ekzokrin salgısı sindirimle ilgili çok sayıda enzimdir. Pankreas bu salgısını bir kanal aracılığı ile 12 parmak barsağına (duedonum) boşaltır.

30 Pankreasın endokrin salgısı 4 adet hormondur ve bunlardan iki tanesi; insülin ve glukagon organizmanın şeker metabolizmasında çok önemli etkiye sahiptir. Glukoz organizmanın en başta gelen enerji kaynaklarından biridir. Bu nedenle organizmada kan glukoz konsantrasyonu sürekli olarak sabit tutulmaya çalışılır. İnsülin ve glukagon glukozun üretimi ve tüketimi arasındaki dengeyi koruyucu yönde çalışan hormonlardır. Bu amaç doğrultusunda insülin kan şekeri konsantrasyonunu düşürücü etki gösterirken glukagon yükseltici etkiye sahiptir.

31 İnsülin salgısı kanda glukoz konsantrasyonu yükseldiği zaman (örneğin, yemeklerden sonra) uyarılır.
İnsülin glukozun beyin, ince barsak ve kırmızı kan hücreleri dışındaki tüm hücrelere girişini hızlandırır, glukozun karaciğere taşınarak burada glikojen şeklinde depo edilmesini sağlar. İnsülin yetersizliğinde glukozun hücrelere taşınamaması, glikojen şeklinde depolanamaması nedeni ile kanda şeker konsantrasyonu normalin üstüne çıkar. Bu duruma hiperglisemi denilmektedir. Hipoglisemi, kan şekerinin normalden düşük olmasıdır. İnsülin yetmezliğinde hiperglisemi gelişirken, aşırı salgılanmasında hipoglisemi oluşur.

32 Diabetes mellitus (şeker hastalığı),
insülin yetmezliği sonucunda ortaya çıkan bir tablodur. Yunanca kelime anlamı; diabetes: çok fazla idrar, mellitus: tatlı şeker hastalığında ortaya çıkan belirtiler; poliuri (günlük çıkarılan idrarın fazla olması), polidipsi (çok susama), polifaji (aşırı iştah), hiperglisemi, glukozuri (idrarda şeker bulunması. Diabette hücrelerin dışındaki bölgede çok fazla miktarda glukoz bulunmasına karşın hücreler bu glukozu kullanamadıkları için varlık içerisinde yokluk çekerler.

33 İnsülin şeker metabolizmasına ilaveten yağ metabolizmasınada etkili bir hormondur. İnsülin yetersizliğinde yağların yıkımı artar. Glukagon insülinin tersine kan şekerini yükseltici etkiye sahiptir. Karaciğerde glikojen şeklinde depo edilmiş olan glukozun, buradan serbestleşerek kana geçişini kolaylaştırır. Glukagon yetersizliğinde hipoglisemi, aşırı salgılanmasında ise hiperglisemi gelişir.

34 KALSİYUM METABOLİZMASINA
ETKİLİ HORMONLAR Kalsiyum metabolizmasının düzenlenmesinde görev alan 3 hormon vardır. Bunlar; Vitamin D3 , paratiroid hormon ve kalsitonin dir. Vitamin D3 ve paratiroid hormon kanda kalsiyum konsantrasyonunu yükselten, kalsitonin ise düşüren hormondur. Kalsiyum kanın pıhtılaşması, kalp ve iskelet kaslarının kasılmaları, nöronların fonksiyonları için gerekli olan önemli bir iyondur. Kalsiyum yetersizliğinde iskelet kaslarında aşırı kasılmalar (hipokalsemik tetani) görülür, bu kasılmaların larenks kaslarında da oluşmasıyla, nefes yollarının tıkanması sonucu, kalsiyum yetersizliği ölümle sonuçlanabilmektedir.

35 Vitamin D3 Vitamin D3 deride güneş ışınlarının etkisiyle oluşmaktadır. Ancak kalsiyum metabolizması üzerine vitamin D3 ün kendisi değil, böbreklerde oluşan ve kalsitriol adı verilen bir metaboliti etkilidir. Kalsitriol ince barsaklardan kalsiyum ve fosfat emilimini hızlandırır. Ayrıca kemik dokusuna da etki ederek buradan kana kalsiyum ve fosfat çözünmesini artırır. Kalsitriol yetersizliğinde hipokalsemi (kalsiyum azlığı) görülür. Çocuklarda kalsitriol yetersizliği kemik gelişimini etkiler ve Rickets adı verilen bir tablo gelişir.

36 Paratiroid Hormon (parathormon)
Parathormonu salgılayan paratiroid bezler tiroid bezi üzerinde yerleşmiştir Parathormon kanda kalsiyum düzeyini yükseltirken fosfatı düşürür. Kalsiyumu kemiklerden çözerek kana vermektedir. Ayrıca kalsitriol oluşması içinde parathormon gereklidir. Yetersizliğinde hipokalsemik tetani görülür. Aşırı salgılanması hiperkalsemiye (kalsiyum fazlalığı) ve böbreklerde kalsiyum içeren taşlar oluşmasına neden olabilir. Kalsitonin Tiroid bezi tarafından salgılanan bu hormon kan kalsiyum düzeyini düşürücü etkiye sahiptir. Bu etkisini, kemiklerden kalsiyum çözülmesini engelleyerek ve idrarla atılan kalsiyum miktarını arttırarak göstermektedir.

37 ///


"ENDOKRİN SİSTEM FİZYOLOJİSİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları