Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

DEVLET İKTİDARININ SORGULANMASI

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "DEVLET İKTİDARININ SORGULANMASI"— Sunum transkripti:

1 DEVLET İKTİDARININ SORGULANMASI
Etienne de la Boétie ( ) Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

2 Etienne de la Boétie 1 Kasım 1530’da Güney Fransa’da soylulaştırılmış bir burjuva ailede dünyaya geldi. Çağına uygun olarak, Fransa’daki hümanizm ve reform hareketlerinin etkisi altındaki Orleans Üniversitesi’inde hukuk eğitimi aldı. Bu, Roma hukukunu toplumsal gerçeklere göre yorumlayan bir eğitimdi. Fakülteyi bitirdikten sonra Bordeaux parlamentosunda danışmanlık görevi aldı. 1557’de kendisi gibi danışmanlık yapan Montaigne ile tanıştı. Önemli görevlerde çalıştı. Özellikle Fransız Calvinciler olan Huguenot’ların Partisi ile Katolik Parti arasındaki çatışmada üstünlük kurmaya çalışan Monarşiyi destekleyen Politikler Partisi’nin Fransa’da dinsel hoşgörüyü yaygınlaştırarak istikrarı kurma girişimlerinde sözcülük yaptı. e

3 Politikler Partisi, Protestanlar için ibadet özgürlüğünü güvence altına alırken monarşinin erkinin artırılarak Kilise’nin mutlak biçimde ona bağımlı kılınmasını savunuyordu. Daha sonra, Bordeaux’da din çatışmalarına karşı düzeni sağlamakla görevlendirilen Bordeaux askeri şefinin yardımcısı oldu. 14 Ağustos 1563’te, daha 32 yaşına basmadan ani bir rahatsızlık sonunda öldü.

4 Etienne de la Boétie Yakın dostu Montaigne, arkasından “kanımca çağımızın en büyük insanıydı” demişti.

5 Siyasal iktidarın yadsınması
Siyasal düşünürlerin çoğu, siyasal iktidarın yararlı, iyi bir şey olduğunda anlaşmıştır. Siyasal iktidarı ya da devleti doğal olmasa da zorunlu bir kurum olarak kabul ederler ve bunun en iyi nasıl düzenlenebileceği sorununa odaklanırlar. La Boétie bunlara karşı çıkar ve siyasal iktidarın nefret edilecek bir olgu olduğunu söyler.

6 Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev adlı yapıtında, tek kişinin iktidarının eleştirisinden hareket ederek kötülüğün kurumsallaşmış siyasal iktidarın özünde bulunduğunu belirtir. Ona göre siyasal yönetim biçimlerinin tümünün özünde aynı kötülük vardır.

7 Siyasal iktidarın yadsınması
Söylev’de soyut bir özgürlük kavramından hareket ederek, gönüllü kulluğu örgütleyecek kadar merkezileşmiş iktidara (çağının Fransız monarşisine) şiddetli biçimde karşı koyar. Ama idealinin gerçekleşemeyeceğini bildiği için, görüşlerini kağıda dökerek moral başkaldırıyla yetinir ve devlet aygıtının çarklarında görev alır. Özellikle din çatışmalarının engellenmesine katkıda bulunmak için yerdiği monarşinin hizmetine girmekten başka seçenek bulamamıştır.

8 Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev
Söylev’in 1548 yılından sonra yazıldığı tahmin edilmekte. Yakın dostu Montaigne ise siyasal iktidarı yadsıyan bu yapıtı bir gençlik günahı olarak görür ve Söylev’in yaşlarındaki genç la Boétie’nin bir deneme niyetiyle kaleme aldığını iddia eder. Hatta ilk başlarda yazacağı Denemeler adlı kitabının en önemli parçasını oluşturacağını söylediği halde Söylev, Montaigne bu projesini gerçekleştiremeden, Huguenot militanlarınca ele geçirilip yayınlanır. Hugenot’lar Söylev’i Siyasal İktidara karşı direnme ve başkaldırıya ilişkin görüşlerini yaymak üzere kullanırlar.

9 Söylev daha sonra Fransız Devrimi sırasında yeniden basılır
Söylev daha sonra Fransız Devrimi sırasında yeniden basılır. Bu kez, demokrasinin övgüsü olarak değerlendirilmektedir. 1857’de Louis-Napolyon’un darbesi üzerine, Cumhuriyetçiler tiranlık karşıtı görüşleri yaygınlaştırmak için Söylev’i yeniden gündeme getirirler. 1970’lerde ise Fransa’da “iktidarın ya da devletin (fiziksel ve ideolojik) baskıcı, otoriter özü” sorunu ile ilgili tartışmalar, Söylev’in siyaset sorununa yaklaşımındaki evrensel boyutun keşfedilmesini ve La Boétie’nin yeniden hatırlanmasını sağlar.

10 Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev
Ona göre iyi iktidar olmadığı için hangi rejimin daha iyi olduğunu araştırmaya da gerek yoktur. Bu yüzden, insanların özgür olabileceği bir siyasal yönetim biçimi aramaz: Siyasal yönetim iktidar demektir ve iktidarın olduğu yerde de özgürlük olmaz. Eğer öyleyse, nasıl oluyor da insanlar, özgürlüklerini ellerinden alan iktidara itaat ediyor, itaat etmekle de kalmayıp boyun eğiyor, hatta kulluk etmeyi arzuluyorlar? Yapıtının temeli bu soruya yanıt arayışıdır.

11 Gönüllü kulluk üzerine söylev
La Boétie için, siyaset olgusu üzerinde düşünmek, yönetilenler durumunda olan insanların bu durumda kalmak istemelerinin nedenlerinin araştırılmasıdır. İktidar olgusunu ve bunun ideolojik dayanaklarını irdeler; ayrıca iktidar ilişkileri ağının en üst düzeyde kurumsallaşmış biçimi olan devlet sorunu ele alır. Tiranın ya da “Bir”in iktidarından yola çıkarak modern devlet gerçeğine ulaşır. La Boétie bu kavramları kullanmamış olsa da, gerçekte Söylev, devlet iktidarının özü, devlet egemenliğinin niteliği üzerinde durmaktadır.

12 Özgürlükten Gönüllü Kulluğa
Söylev yönetenlere değil, halka seslenir. Ancak halk egemenliğini benimseyen diğer düşünürler gibi, halkın ödevinin bu egemenliği temsil eden siyasal yönetime itaat etmek olduğunu düşünmez. Ona göre halkın tek ödevi vardır: O da özgür olmaktır. Çünkü özgürlük, insanın doğasıdır. İnsan dünyaya özgür gelir ve doğası gereği özgürlüğünü koruma duygusuna sahiptir. Buna rağmen, insan her yerde özgürlüğünü yitirmiş, zincire vurulmuştur.

13 Özgürlükten Gönüllü Kulluğa
La Boétie’nin doğa anlayışı Felsefi natüralizm düşüncesine dayanır. İnsan, hemcinsleriyle barış içinde yaşayabilmek için herhangi bir dış-yapay güce gereksinim duymayan bir yaratıktır. Doğa insanları akılsal yetilerle bezendirmiş, onları aynı biçimde yaratarak birbirlerini tanımalarını sağlamıştır. Var olan doğal eşitsizlikler ise toplumsal eşitsizlikleri yaratmaz; tam tersine insanlar arasındaki sevginin, dayanışmanın güçlenmesine neden olur.

14 Özgürlüğün doğal olması, insanların kendilerini başkalarında görebilmelerinden, birbirlerini “yoldaş olarak” tanıyabilmelerinden kaynaklanır. İnsanların konuşma yeteneği, karşılıklı birbirini tanımalarını ve konsensüsü sağlar. Bu yüzden, iyi toplum doğaya ve akla uygun olandır. Bu toplumda yönetenler ve yönetilenler farklılaşması yoktur. Siyasal iktidar, insanları bir koyun sürüsü konumuna indirgeyememiştir.

15 Özgürlükten Gönüllü Kulluğa
Ancak bu özgürlük durumu ortadan kalkmış, insan tiranın hükmü altına girmiştir. Bu durumun sorumlusu öncelikle özgürlüğünü koruma duygusunu yitiren halktır. Ama bu insanların korkaklığı ya da alçaklığından değildir: “İki kişi tek kişiden çekinebilir; on kişinin de çekinmesi olasıdır. Fakat bin kişi, bir milyon kişi, bin kent, eğer kendilerini tek bir kişiye karşı koruyamıyorlarsa bu korkaklık değildir.”

16 Demek ki bugün halkın boyun eğmesi, onun yalnızca özgürlüğünü değil, özgürlük istencini de yitirmiş olduğunu gösterir. “Halklardır kendilerini teslim edenler, daha doğrusu kendilerini ezdirenler… Kendi kendini kulluklaştıran, kendi boğazını kesen halk, özgürlük ve kulluk seçeneği karşısında bağımsızlığını terk edip boyunduruğu kabul etmiş ve bu kötü duruma razı olmak şöyle dursun onu arzulamıştır.”

17 Özgürlükten Gönüllü Kulluğa
Üstelik, yeniden özgür olabilmek için tirana karşı koymak, onunla savaşmak bile gerekmez. İnsanlar özgür olmayı isteyip tirana kulluk- kölelik etmemeye karar verdikleri an tiranlık kendiliğinden yok olacaktır: “Eğer siz vermediyseniz, (tiran) sizi gözetlediği bu kadar gözü nereden buldu? Sizden almadıysa, nasıl oluyor da sizleri dövdüğü bu kadar çok eli olabiliyor? Kentlerinizi çiğnediği ayaklar sizinkiler değilse, bunları nereden almıştır? Sizin tarafınızdan verilmiş olmasa, üzerinizde nasıl iktidarı olabilir?”

18 Özgürlükten gönüllü kulluğa
Bu durumda yapılması gereken şey, tirana destek olmamaktır: “Eğer onlara hiçbir şey verilmezse, onlara hiçbir şekilde boyun eğilmezse, savaş ve vuruşmaya gerek olmadan tiranlar çıplak ve zayıf kalırlar; artık onlar hiçbir şey değildir; ya da tıpkı su ve besi bulamayıp kuru ve ölü bir dal durumuna dönüşen bir kök gibidirler”. Oysa tersi bir davranış, halkını sömüren, ezen tiranın daha da güçlenmesine neden olur: “Tiranlar yağmaladıkça daha çok şey üzerinde hak iddia edip daha çok isterler, yakıp yıktıkça da onlara daha çok şey verilir ve daha çok hizmet edilir; böylece tiranlar her şeyi yok edip yıkmak için daha çok güçlenirler ve gittikçe daha güçlü ve daha zinde olurlar.”

19 Siyasal iktidarın kökeni
Siyasal toplumun varlığını, nedenini prensin ya da tiranın volontarizmine (istenççiliğine), hükmetme arzusuna bağlayan anlayışı terk etmiştir. Machiavelli’de siyasal iktidarı, devleti belirleyen prensin volontarizmidir. La Boétie ise prensin volontarizmi yerine efendisine, prensine hizmet etmeyi, kölelik etmeyi isteyen kulların volontarizmini koymuştur:

20 Siyasal iktidar ilişkilerinin kurumsallaşması için halkın özgür olma değil, kul köle olma istencine sahip olması gerekmektedir. İktidar, yönetenlerin değil, yönetilenlerin volontarizminden kaynaklanmaktadır.

21 Siyasal iktidarın kökeni
Hem Machiavelli, hem de La Boétie için, otorite, ancak uyrukların kabul etmesiyle kurulur. Ancak Machiavelli prense uyruklarının rızasını zorla elde edebileceğini öğretirken, la Boétie halka reddetmesinin ne denli güçlü bir şey olduğunu göstermiştir. Ancak halk gerçekten de o kadar güçlü değildir. Siyasal iktidar bir kez kurulup yerleşti mi, halk bu büyük gücünü psikolojik olarak tümüyle yitirir. “Boyunduruk altında doğup da özgürlüğün gölgesini bile göremeyip köle olmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlayamayan insanların hoş görülmeleri” ya da “bağışlanmaları” gerekir.

22 Siyasal iktidarın kökeni
İnsan bir “zoon politikon” değildir. Başka bir deyişle siyasal toplum doğal değil yapay bir olgudur. Kötü bir yazgı, bir kaza sonucu siyasallaşan insan siyasetin getirdiği bağımlılık ilişkisine girer. La Boétie, bu kazanın nasıl olduğunu, tarihsel örneklerden yola çıkarak açıklamaya çalışır. 1. Kuvvet yolu: Bazı insanlar zor, baskı, şiddet kullanarak diğerleri üzerinde egemenlik kurar. (Sparta ile Atina’nın silah zoruyla Büyük İskender’e boyun eğmesi örneğinde olduğu gibi.) 2. Hile yolu: Halkın başkalarının kurnazlığı sonucu ya da kendi kendini aldatarak özgürlüğünü yitirmesidir. (Dionysios’un Siraküzalılara önce kral, sonra tiran olması gibi) 3. Halkın nedensiz yere kendini kul köle kılması: Halkın kendini boyunduruk altına sokacak siyasal iktidar kurumunu yaratmasıdır. (Yahudilerin kendilerine bir kral seçmiş olması örneğindeki gibi)

23 Siyasal iktidarın kökeni
La Boétie, insanların şu ya da bu şekilde özgür toplumdan siyasal topluma geçmiş olduklarını varsayar. Bu evre, siyasal iktidarın ilk aşamasıdır. Siyasal toplum, “hükmetme-boyun eğme” ilişkileri üzerine kurulmuştur. Ama varlığını sürdürmek için gücünü pekiştirmesi yani “buyurma-onama” ilişkilerinin doğması gerekir. Siyasetin özünü anlamak için bu onamayı, yani gönüllü kulluk olgusunun nasıl ve neden oluştuğunu ortaya koymak gerekir.

24 Gönüllü kulluğun nedenleri
Gönüllü kulluğun yerleştirilip sürdürülmesinde önemli rol, hükmetme gücünden buyurma gücüne dönüşen siyasal iktidar tarafından oynanır. Gönüllü kulluğun iki nedeni bu gerçekten kaynaklanır: Bugünkü kavramlarla “ideolojik koşullandırma” birinci nedendir. La Boétie bunları görenekler, alışkanlıklar ya da eğitim olarak adlandırır. Bu türden kültürel ve ideolojik yapıların etkisiyle ilk oluşan siyasal iktidara bir şekilde boyun eğme konumunda olan insanlardan sonra gelen ikinci kuşak boyun eğmeyi sürdürür.

25 Gönüllü kulluğun nedenleri
“İlk başlarda, kuvvetle alt edilmişlikten dolayı ve zorlama nedeniyle hizmet edildiği bir gerçek. Fakat bundan sonra gelen kuşak, özgürlüğü hiç görmeyip tanımadığından dolayı, pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir. Boyunduruk altında doğan insanlar kulluk, kölelik içinde büyütülüp eğitilirler. Bu insanlar daha ileriye bakmadan doğdukları gibi bir yaşamı sürdürmekle yetinirler ve bulduklarından başka hakları ve malları olabileceklerini düşünmediklerinden de öte, doğumlarındaki durumu doğal durumları olarak kabul ederler”.

26 Bu nedenle, siyasal iktidarı yıkmaya yönelik herhangi bir eyleme kalkışmazlar. Böyle bir eylemin gerektirdiği özgür düşünceden ve iradeden yoksundurlar; kurulu düzeni sevip benimser ve sürdürdükleri yaşamın dışında yaşam biçimlerinin olabileceğinin farkına varmadan yaşarlar.

27 Gönüllü kulluğun nedenleri
La Boétie, insanı iki ayrı ve kaşıt doğaya sahip olabilen tek yaratık olarak algılar. Siyasal iktidarla birlikte birinci insan doğası yerini ikinci insan doğasına bırakır ve böylece “yeni insan”, yozlaşıp benliğine yabancılaşmış, özgürlüğünü unutup köleliği benimsemiş insan gerçekleşir. İnsanın doğasının çift oluşu ve birinden diğerine geçişin bulunması, gönüllü kulluk olgusunu düşünülebilir, somut bir olgu durumuna getirir. Çünkü doğası gereği özgür olan insan kulluğu ancak bu geçiş sayesinde kabul edebilir.

28 Yozlaşma öylesine büyüktür ki, insan doğasındaki özgürlüğü anımsayamamaktadır bile. Gönüllü kulluk, insanın boyun eğmeye rıza göstermekle kalmayıp, kulluğu sevip ona gönülden bağlanmasıdır. Böylece benliğini yadsımış da olur.

29 Gönüllü kulluğun nedenleri
İnsan, kulluk etme alışkanlığı nedeniyle bu durumu kendisinin özgürce seçtiği kanısına kapılsa bile, gerçekte insan doğasındaki değişikliği yaratan siyasal iktidardır. Daha önceden, bir şekilde belirmiş olan siyasal iktidar, insanları çeşitli yöntemlerle yozlaşmaya, yani kulluğu seçmeye, arzulamaya koşullandırır. Eğitim, görenekler, alışkanlıkların yaratılması ile oluşan bu ikinci doğa birincisini unutturacak kadar güçlüdür. Bu nedenle, özgürlük bir kez kayboldu mu artık onu yeniden ele geçirme olasılığı da ortadan kalkar.

30 Konuşmayı kendi tekelinde toplayan siyasal iktidar, ona ideolojik söylem biçimi vererek ilk önce iktidarın doğallığı, meşruluğu ya da gerekliliği üzerinde genel bir kanının oluşmasını, ardından kurulu düzenin bireylerce benimsenip onanmasını sağlar; gönüllü kulluğu yaratır. Yönetilenler bu “hegemonya” altında, körü körüne bağımlılığa alışmış, köleliklerini sevip sürdürme isteğiyle donatılmışlardır.

31 Gönüllü kulluğun nedenleri
2. Gönüllü kulluğun ikinci nedeni, “güçsüzleşme”dir. Özgürlüğünü yitiren halk alçaklaşır, korkaklaşır ve “bir kadın gibi güçsüzleşir”. Artık, insanlar özgürlüğe kavuşmak için herhangi bir şey yapabilecek durumda değildirler. Tiranlar (iktidarlar) halkı bu duruma itmek ve orada tutmak için ellerinden geleni yaparlar. “Ağızlarına çalınan iki parmak bal ile cezbedilen halklar”, içine itildikleri kulluğa gönülden bağlanıp onu kendi arzularıyla sürdürürler. Bunun için de iktidar çeşitli yöntemlere başvurur:

32 a. Halkın zevk ve eğlenceye düşürülmesi, boş şeylerle oyalanmaya yönlendirilmesi:
“Tiyatrolar, oyunlar, eğlenceler, gösteriler, acayip hayvanlar, madalyonlar, tablolar ve diğer uyuşturucular eski halklar için kulluklaşmanın yemi, özgürlüğü yitirmenin bedeli, tiranlığın araçlarıdır».

33 Gönüllü kulluğun nedenleri
b. İktidarın “paternalist-popülist” bir görünüm alarak halka belli maddi çıkarlar sağlaması: Yönetimin eli açık davranışları, halkın gözünü boyamayı ve onun iktidara daha sıkı bağlanmasını sağlar. Yiyecek içecek dağıtılması, para bağışlanması, şölenler düzenlenmesi gibi uygulamalar, tiranın halkı sömürerek elde ettiklerinin ufak bir bölümünü halka geri vermesinden başka bir anlam taşımaz.

34 “Özgürlüğüne yeniden kavuşmak amacıyla çorba tasını terk etmeyi akıl edemeyen” halk, yalnızca kısa dönemdeki çıkarını gözettiğinden iktidarın kulu kölesi olur ve sömürü mekanizmasının içine iyice gömülür.

35 Gönüllü kulluğun nedenleri
c. Siyasal iktidar yeni “halk kültürü”nün cehaleti yaygınlaştırıcı bir nitelik taşımasına özen gösterir: Gönüllü kulluğun sürdürülmesine katkıda bulunan halkın cehalet, bilgisizlik içinde tutulmasıdır; bunun için “insanların kendilerini tanımalarına ve tiranlıktan nefret etmelerine yardımcı olacak” bilge kişilerin, aydınların iktidar tarafından sınırlandırılıp denetlenmesi gerekir.

36 Gönüllü kulluğun nedenleri
d. Cehaleti yaygınlaştırmak amacıyla hurafeler yayıp halkı saçma sapan inançlara iten din adamlarının etkinliği, yani dinin siyasete alet edilmesi de gönüllü kulluğu sürdürmek için başvurulan bir yöntemdir. Siyasal iktidar ile din arasındaki yakın ilişkiyi göz önüne sererken dinin bir çeşit toplumsal uyuşturucu işlevi gördüğünü vurgular:

37 “Tiranlar, dini koruyucu olarak ön plana koymayı arzular ve hatta mümkünse, kötü yaşamlarına destek olması için birkaç tanrısallık örneğinden yararlanırlar”.

38 Gönüllü kulluğun nedenleri
e. Gönüllü kulluğun tam olarak gerçekleşmesi için insanların iktidara fiziksel ve duygusal olarak bağlanmaları önemlidir. Ancak yeterli değildir. Son koşul, “hükmetmenin sırrının ve işleme aracının, tiranlığın desteğinin ve temelinin” kurulması, yani bugünkü kavramlarla, siyasal iktidarın kurumsallaşması, merkezileşmesi ve egemen devlet olarak belirmesidir.

39 Devlet mekanizması La Boétie’nin zamanında egemenlik kavramı henüz bilinmemektedir. Ancak siyasetin doğasını çözümlemeye çalışırken, egemenliğin de doğasını kavrayıp açıklığa kavuşturur. Kendisinden sonra gelen düşünürler, Bodin ve Hobbes egemenlik kavramının ortaya çıkmasında ve anlaşılmasında önemli adımlar atarlar. Ancak La Boétie, devlet gücü (egemenliği) kuramını tiranlığa karşı kuran Bodin ve Hobbes’tan farklı olarak, bu gücün doğası gereği, ister istemez tiranlığı içerdiğini düşünür.

40 Bu nedenle, La Boétie için, iktidarın babadan oğula geçmesi ya da halkın seçimiyle belirlenmesi bir şeyi değiştirmez. Yönetime geliş yöntemi ne olursa olsun iktidarın özü tiranlıktır ve tiranlık kalır. Ona göre tiran egemenden, tiranlık ise kurumsallaşmış merkezi siyasal iktidardan başka bir şey değildir.

41 Devlet mekanizması Söylev’in başlarında tiranı “iki gözü, iki eli ve bir bedeni” olan sıradan bir insan olarak tanımlar. Ancak hemen sonra, bu insanın kendisine halk tarafından verilmiş bir sürü göze, ele ve ayağa sahip olduğunu açıklar. Böylece tiranın görünen bedeni dışında bir başka bedeni daha belirir. Bir benzeri bulunmayan bu beden, hem diğer insanlardan ayrıdır hem de her şeyi görüp her şeyi yapabildiğinden bütün insanları kendi içinde tutmaktadır. Kısacası bu, siyasal beden, yani devlettir.

42 Devlet mekanizması Tiranın tek başına olmadığı gibi, salt kaba güce dayanmadığını da ortaya koyar: “Tiranı koruyanlar atlı insan bölükleri, yaya insan sürüleri ya da silahlar değildir. İlk bakışta inanmak istenmez, fakat gerçektir: Tirana destek olan ve tüm ülkeyi kulluk altında tutan hep dört ya da beş kişidir. Her zaman için beş ya da altı kişi tiranın gözüne girmiş, gerek kendilerinden gelen istekle gerek tiranını çağırmasıyla ona yaklaşmış ve böylece gaddarlıklarının ,eğlencelerinin yoldaşı, zevklerinin pezevengi ve yağmaladıklarının ortağı olmuşlardır… Bu altı kişinin de çıkar sağladığı altı yüz kişisi vardır… Bu altı yüz kişi, buyrukları altında altı bin kişiyi tutarlar… Bundan sonra gelenler çok daha fazla kalabalıktır.”

43 Devlet mekanizması Böylece, tiranın hükmetme gücünün, onun kişisel yeteneğinden ya da topluma saldığı korkudan değil, ardındaki devlet aygıtından kaynaklandığını ortaya koyar. Yani tiran, bu aygıtın en üst düzeyini işgal etmekte ve bu konumundan dolayı egemen olarak belirmektedir. Tam anlamıyla “bir” olan tiranın kendisi değildir; “Bir” tiran ile “yardakçılarının” bütünüdür; yani Kilise’den ya da herhangi bir aşkın güçten bağımsız, iktidarın ilkesi (auctoritas) ile kullanımını (potestas) kendi özünde “bir”leştirmiş olan egemen devlettir.

44 Devlet mekanizması La Boétie, gönüllü kulluğun gizinin burada yattığını açıklar: Devletin oluşturduğu bu mekanizmadan dolayı her insan, içinde bulunduğu hiyerarşik düzey ne olursa olsun kendini, devlet erkini kişiliğinde somutlaştıran tiran ile özdeşleştirerek bir başkasının efendisi olmayı arzular. Böylece insanlar, “büyük tiranın altında kendilerini küçük tiranlar yapabilmek için çevresinde toplanıp onu desteklemeye başlarlar”. Sonuç olarak tiranlık, tüm toplumu baştan aşağı kapsayan toplumsal bir olgu durumuna dönüşür. Hükmetme arzusu, bir tür kitle psikolojisi oluşturur. İnsanın belli kişiler karşısında kendini “bir” olarak algılayabilmesinden dolayı hükmetme ve buyurma, bağımsızlık ile özgürlükten çok daha fazla önem kazanır.

45 Devlet mekanizması Böylece, devlet bir kez kuruldu mu, artık yıkılamaz. Yönetilenlerin köleliklerini sanki özgürlermişçesine yaşamaları ve kendilerini tiranla özdeşleştirmeleri nedeniyle, halk tiranın simgelediği devlete karşı çıkmamaktadır. İnsanlar, kurumsallaşmış siyasal iktidarın ortaya çıkmasıyla birlikte bir kısır döngü içine girmişlerdir. Köleliğe gönülden bağlandıkları için kendilerini özgürlüğe kavuşturacak bir eylemde bulunamazlar.

46 Özgürlüğe kavuşmanın yolu
Bu kısır döngüye rağmen, küçük de olsa bir çıkış yolu vardır: Kulluk istenci, özgür düşünme ve akıl yürütme yetisi ellerinden alınmış insanların zihnine yerleştirilmiştir. İnsanlar, siyasal iktidar mekanizmasının ideolojik koşullandırmasıyla, bir anlamda “ergin olmama” durumuna indirgenmişlerdir. Öyleyse özgürlüğe kavuşmanın yolu, gönüllü kulluk anlayışının zihinlerden sökülüp atılmasıdır. Yani özgür olmak için ideolojinin dışına çıkmak gerekir; bu durum insanın bilimle güçlenmiş aklını kendi başına kullanarak düşünce üretmesi ve düşüncesinin özgür olmasından ötürü de özgürlüğü bilip sevmesi demektir.

47 Özgürlüğe kavuşmanın yolu
Ancak La Boétie’nin özgürlüğü değil sevmek, anımsamaktan bile yoksun olan halktan bir beklentisi yoktur. “Her dönemde diğer insanlardan daha iyi doğmuş bazı kişiler bulunur. Bunlar boyunduruğun ağırlığını hissedip sürekli ondan kurtulmaya çalışırlar… Kendiliğinden iyi bir kafa yapısına sahip olan bu kişiler, kafalarını eğitim ve bilgiyle daha da sağlamlaştırmışlardır. Bu kişiler, özgürlük yeryüzünde tümüyle yok olsa bile, özgürlüğü düşleyerek, hissederek ve hala onun tadını duyarak kölelikten (ki bu süslenip püslense de, yine) en ufak bir tat alamazlar.”

48 Özgürlüğe kavuşmanın yolu
Bir çeşit “entelektüel” elitizmini benimser ve bütün umudunu bağımsız düşünebilen birkaç aydına bağlar. Ancak bu aydınların da bilgisiz halk yığınlarını özgürlüğü sevmeye yöneltmeleri çok zordur. Çünkü devlet toplumu kurduğu bağımlılık ilişkileri zinciriyle ve yeniden ürettiği hakim ideolojiyle sürekli bir denetim altında tutmakta ve bireylerin erginleşmesini engellemektedir.

49 Özgürlüğe kavuşmanın yolu
Buna rağmen Söylev, aydınların çeşitli eylemlere kalkışarak ve hatta özgürlük uğrunda ölmeyi ve öldürmeyi göze alarak halkın üzerine serpilmiş ölü tozunu silkelemelerini ve en azından zihinlerde kurulu düzene ilişkin bazı soru işaretleri yaratmalarını salık vermektedir. Bu yönüyle, iki yüzyıl öncesinden, Aydınlanma’ya ışık tutmaktadır.

50 Kaynak: Mehmet Ali Ağaoğulları, Levent Köker, Tanrı Devletinden Kral-Devlete, Ankara: İmge Kitabevi yayınları, 4. baskı, 2004, s


"DEVLET İKTİDARININ SORGULANMASI" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları