Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ"— Sunum transkripti:

1 İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ
PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK BİRİMİ

2 DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

3 DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer. Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir. Bu ölçütler: Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmek gerekir. Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış bozukluğu kategorisine girer. Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun zaman devam ettirmesidir. Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

4 GENEL OLARAK DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış bozukluklarına yönelir. İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin oluşmasına neden olur. Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

5 Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma - Kekemelik - Parmak emme - Tırnak yeme - Okul korkusu - Yeme bozuklukları ve iştahsızlık - Uyku bozuklukları - Otizm (İçe kapanıklık) - Çalma - Yalan söyleme - Dehb - Saldırganlık - Saç yolma - Uyur gezerlik - Bağımlılık - Aşırı inatçılık

6 ÇALMA Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır. Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında  kendilerine ait olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme ihtimali dikkate alınmalıdır.

7 NEDENLERİ Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir). Anne babanın  çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel olması. Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada  yerlerinin değiştirilmesi. Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi karşılanmaması. Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat çekme isteği. Yakın çevresinde  bu davranışı model alacağı kişilerin olması. Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği. Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden olabilmektedir. İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına yönelebilmektedir. Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası, çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi. Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan hırsızlar da görülmektedir.

8 ÖNERİLER Çocuğa   ödünç   alıp   verme  ile  başkalarına  hissettirmeden   alma   arasındaki  fark öğretilmelidir. Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir. Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı gösteren bireyler olarak çocuk   için   model   oluşturmalıdır.    İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık hatırlatılmalıdır. Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki gelişimleri açısından önemlidir. Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat edilmelidir .

9 Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir aile ortamı sağlanmalıdır. Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini başka yöne çekmeye çalışılmalıdır. İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin, öğretmenlerin hem çok duyarlı  ve toleranslı davranmaları, hem de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir. İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip gitmesine neden olabilir. Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini hissetmelidir. Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir etiket olarak algılamak doğru değildir . Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

10 ALTINI ISLATMA (ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda altını ıslatma sorunundan söz edilebilir. Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma, ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar devam edebilir.              

11 1.Fiziksel Nedenler 2. Genetik Nedenler
Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme Ayakların ve bel kısmının üşümesi Bazı böbrek hastalıklarının varlığı İdrar yollarında enfeksiyon Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir 2. Genetik Nedenler Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine bakmak gerekir. İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu görülmektedir.

12 3. Psikolojik Nedenler Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta korku ve endişe uyandırır. Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme, sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine yönelmesine neden olur. Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem taşır. Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır. Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta ani korkular yaratma İlgi çekme ve öç alma isteği Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

13 ÖNERİLER Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.
Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi uygulanmalıdır. Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı tanınmalıdır. Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır. Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar sabırla beklemektir. Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi olunca çocuk ihmal edilmemelidir. Bu   konuda   ihtiyaç   duyduğu   mahremiyet   sağlanarak   sorunun   kardeşlerinin   veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir. Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür uyarılardan kaçınılmalıdır.  Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir. aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.   Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

14 AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU (KEKEMELİK)
Konuşurken ve konuşmaya başlarken harfleri veya heceyi yahut sözcüğü tekrarlamak, takılıp kalmak ve uzatmak biçimindeki konuşma akımının kesilmesine “kekemelik” denir.  Kekemelik, konuşurken kişinin konuşmaya başlayamama, irkilme, duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar etme, bunların yanında bir takım el kol yüz ve vücut hareketleriyle konuşmanın beklentiden sapma göstermesi  biçiminde ortaya çıkar.

15 NEDENLERİ: Kekemelerin aile ve akrabalarında % arasında kekeme bulunması kalıtımsal etkenlerin bulunduğunu göstermektedir. Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli rolü olduğu söylenmektedir. Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın kısmında motor gerilik bulunmuştur. Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı, kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder. Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır. Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir. Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan  bir olay, korkutucu bir durum gibi örseleyici  yaşantılarla başlamaktadır. Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak, sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı  birer neden olduğu görülmüştür. Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve duraksamalarına sık sık  müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir  yada bu belirtiyi arttırabilir. Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

16 ÖNERİLER Tanı  ne kadar erken konulursa o kadar  fazla  yardım  edilebilir.  Kişilerin   benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda,   çocuğa rahat ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir. Çocuk   hemen   kekeme   olarak etiketlenmemelidir. Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir. Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok zaman geçirmeleri sağlanabilir. Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da onun cümlesini tamamlamamak gerekir. Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir. Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir. Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği uygun bir dille anlatılmalıdır. Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde uygulanmalıdır.

17 Çocuğun   kendini    ifade  etmesi ve   rahatça  konuşabilmesine  uygun  ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma yapılması öğrencinin kendini daha rahat  ve anlaşılır hissetmesini sağlayabilir. Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir. Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade edebilmesi için önemli fırsatlardır. Konuşurken   konuyu   aniden   değiştirmekten   ya   da   sık   sık   sözünü   kes- mekten kaçınılmalıdır. "Sakinleş,   rahatla,   konuşmadan   önce   düşün"   gibi   öneriler den kaçınılmalıdır.  Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda onunla konuşulabilir.

18 OKUL KORKUSU Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne değin okulunu seven ve derslerinde başarılı olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni başlayan çocuklarda sık görülür. Okul korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu olan yaşlarına oranla daha azdır.

19 NEDENLERİ Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma”  korkusudur. Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini bırakıp gideceğinden korkmaktadır. Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır. Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde yetiştirmeleri. Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır. Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul korkusunun önemli nedenlerinden biridir. Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı, okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması okul korkusuna yol açabilmektedir. Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden olduğunu göstermektedir.

20 ÖNERİLER Çocuğun   kendisini   terkedilmiş   ve  yalnız  hissetmesine  yol   açacak  davranışlardan kaçınılmalıdır. Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar. Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne babasına bağımlılığını azaltır. Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir. Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir. Çocuğun  korkusunu  gidermek  yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını öğretmek. Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği  içinde olması  ve çocuğun kararlı  bir tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir. Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir, suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir. Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula gitmeleri   için  cesaretlendirilmeleridir. 

21 Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir. Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Okul  korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması için yüreklendirilmelidir. Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve babalara bilgi vermelidir. Çocuklarda    başarısızlık    korkusunun    gelişip    bunun    okul    korkusu    olarak genellenmesi önlenmelidir. Öğretmenin  çocuklara  verdiği   tepkiler  (kimisiyle  konuşarak,   kimisinin   omzuna dokunarak) çocukların okula uyum sağlamalarını kolaylaştırır.

22 Yalan Söyleme Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici  bir uyum güçlüğü olarak nitelenebilir. Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı söylenebilir.              Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda  endişe etmeye gerek yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise zamanla oluşur. İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:  1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek saptırılır. 2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

23 NEDENLERİ Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana başvurabilir. Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar. Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan söyleyebilir. İyi  gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.  Araştırmalar suçlu gençlerin  suçlu olmayanlara oranla daha fazla yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir. Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir. Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından  bahsetmesi gibi.

24 ÖNERİLER Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir. Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet kullanılmamalıdır. Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır. Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki bir hata gibi görünmemeleridir. Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir. Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir. Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir yaklaşımdır.

25 Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir
Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi bir ödül olabilir. Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru model olmasıyla anlam kazanır. Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten gelinmelidir. Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir. Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir. Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne olacağını sınarlar. ·        Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması gerekir.

26 Tırnak Yeme           Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı zamanlarda görülmektedir           Bu durum çocuklarda genelde uyku bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

27 NEDENLERİ Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.     Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan başlıca etkenler arasında sayılabilir. Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir. Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut gerilimleri azaltmaya yöneliktir. Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o durumun düzelmesiyle kaybolur. Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri tırnak yemeye neden olabilir.

28 ÖNERİLER Çocuğun    anne    babasıyla   sadece   düşüncelerini    değil,   duygularını    da   rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme davranışı azalabilir. Aile, içerisinde çocuğa   karşı   otoriter   ve   hoşgörüsüz  bir  tutumla yaklaşmaktan kaçınmalıdır. Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır. Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız olduklarını sık sık   hissettirmeleri,   kaygıyı   arttırarak  davranışı sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır. Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille anlatılmalıdır. Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi, var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir. Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi yaşla birlikte çoğu  kişide ortadan  kalkacağı bilinmelidir.

29  Saldırganlık Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır . ÖZELLİKLERİ: Saldırgan çocuklar geçimsizdir. Parlamaya  her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler. Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz ve durumla orantısızdır. Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar. Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler. Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler. Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar. Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar. Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler. İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya çalışırlar.

30 NEDENLERİ Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme. Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı hakaret etmeleri. Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir ortamda  yetişmesi. Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi. Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme. Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır konmadığı için  kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını bekler Çocuğun dayakla  terbiye edilmeye çalışılması. Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi. Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması. TV’ de ki  şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı düşünülmektedir.

31 ÖNERİLER 1) Anne Babaya Öneriler:
Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir. Anne baba çocuğun  davranışlarında  kısıtlama yapıyorsa,  bunun  nedenlerini açıklamalıdır. Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı  tanımayan, doğruların merkezi  olarak kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından uzak durulmalıdır. Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu zorlayan  anne  baba bu  tutumu  bırakılmalı, çocuğun  kapasitesine uygun,  gerçekçi beklentiler içine girilmelidir. Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne  bir cevap olarak  saldırgan tepkiler gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir. Çocuğa ilgisiz  davranmak  yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi açısından çok önemlidir. Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir. Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

32 2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:
Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir atmosfer oluşturulmalıdır. Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan herkese görev düşmektedir. Ancak  bu  işin iyi organize edilmesi  ve sorumluluğun  tek elde toplanması doğru bir yaklaşımdır. Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir. Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır. Okulda  görevli  yetişkinlere  çocukların  gözetim ve denetiminin  nasıl  yapılacağı konusunda  belli aralıklarla  hizmet  içi  eğitim verilmesi  gerekir.  Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz etkinliklerle doldurabilirler. Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve çatışma çözme   becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.

33 Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile işbirliği yapılmalıdır.  Aile  ile  birlikte çocuğun  yeteneğinin  ve  ilgisinin  olduğu  bir alan belirleyip bu alanda çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade etmesine olanak sağlamak çok önemlidir. Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin gözetim ve denetimi artırılabilir. Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli aralıklarla gözlenmesi gerekir. Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır. Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır. Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar. Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

34 ÇOCUKLUK OTİZMİ Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir. Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi, konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar gösterebilirler. Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı tepkiler verebilirler.

35 Nedenleri Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel bozukluk olduğunu göstermiştir.

36 TEDAVİ Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir. 1. Çocuğu otizminden çıkarmak 2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak. Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse : a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta, kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar. b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde yatışırlar. c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok rastlanır. Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle kullanılmaktadır: Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz, giderek haz alırlar. Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

37 KAYNAKLAR Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004 Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür Yayıncılık, 2006


"İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları