Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

AYASOFYA CAMİİ DAVAMIZ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "AYASOFYA CAMİİ DAVAMIZ"— Sunum transkripti:

1 AYASOFYA CAMİİ DAVAMIZ
Hazırlayan Hüsnü Çeşmeci Mayıs 2014

2 Öğrenci teşkilatı olan MTTB’de 1975 yılında verdiğim seminerden biri olan;EMPERYALİZM VE PETROL’u iki bölüm halinde önceki konularımız içinde yayınlamıştık. NİÇİN BU KONU SEÇİLDİ? O yıllarda verdiğim BANKA isimli seminer ise, kitap halinde meraklısının kütüphanesinde yerini aldı. O, burada yer alamayacak kadar kapsamlı. Bugünlerde Konya MTTB’nin “AYASOFYA İBADETE AÇILSIN” kampanyasını görünce (katkı olması için) 1975’de MTTB’de verdiğim, AYASOFYA CAMİİ DAVAMIZ seminerinin teksir notlarının bir kısmını (yeni formatla) sizlerin istifadesine sunuyorum.

3 BAŞLARKEN Bir milletin geleceği, geçmişi ile yakından alâkalıdır. Bu alâkayı ise, ancak tarih bilgisi sağlayabilir. Bizlere atalarımızdan miras kalan emanetlerin, milli kültürün tam olarak korunabilmesi için, tarihimizin bütün yönleriyle bilinmesi şarttır. Çünkü, onlarla varlığımızın devamı sağlanacaktır. Milli tarihimiz, milletimizin mazisini gösteren aynadır. Mazi de hangi yollardan hareketle ilerlediğimizi, parlak günler yaşadığımızı; hangi hatalı yollara girerek gerileyip, kara günler geçirdiğimizi, bize o gösterir. Kara günlerin bilinip aynı hatalara düşmemek, ancak tarihimizin bütün yönleriyle bilinmesi ile mümkündür. Gelecek günlerin yolu ancak böyle çizilebilir… Tarih dünü aydınlatır, bugünü anlamamıza yardım eder, gelecek için yol gösterir. Bugün içinde bulunduğumuz aşağılık kompleksinden kurtuluşun tek yolu, milli tarih şuurunun kazanılmasıdır. Şunu unutmayalım ki; tarihini bilmeyen milletler şahsiyet kazanamazlar ve istikbale ümitle bakamazlar. Milli tarih şuurunu ise, ancak maarif ve milli gençlik ayakta tutulabilir. Maalesef, bizim maarifimiz de milli tarihimiz henüz tam ve doğru olarak yer almamıştır… Bu görev; ailelere, milli teşkilatlara düşmektedir. Türk Tarihi’nin bütün sayfaları zaferlerle dolu değildir. Yapılmış hataların yanında; isteyerek ve bilerek yapılmış ihanetler de vardır. Bizim için en önemlisi, ihanet sahiplerinin bilinmesidir. Zira, bu hainler kasıtlı olarak kahramanlaştırılıp, putlaştırılmış… Maskelerinin düşürülmesi gerekiyor. Elinizdeki bu küçük kitapçık; hainlerin, İslâm düşmanlarının, Garp uşaklarının Ayasofya Camii etrafında döndürdükleri dümenleri sizlere kısaca takdim edecektir. İnancımız odur ki; Türkiye, tarihini iyi bilen, değerlendiren Milli Gençlik’in omuzlarında yükselecektir… Ne mutlu Allah’a (cc) inanan o gençliğe M.T.T.B. Milli Türk Talebe Birliği NOT: Kullanılan kelimelerin, kurulan cümlelerin 1975’e ait olduğu dikkate alınarak okunmalıdır.

4 YIL 1975 AYASOFYA MİMARİ TARİHÇE
Ey İslâmın nûru, Türklüğün gururu Ayasofya! Şerefelerinde fethin, Fatih’in şerefi ışıl ışıl yanan muhteşem mabet!... Neden böyle bomboş, Neden böyle bir hoşsun?.. Hani minarelerinden göklere yükselen, Ta Maveradan gelen ezanlar? Hani o ilâhi devir, ilâhi nizamlar!.. Fatih Sultan Mehmed Han, ’de Bizans’ın Ayasofya’sını camiye çevirtir. Mimar Sinan’a emir vererek, gerekli tamir ve tadilatlara başlatır. Mimar Ali Neccar’ın yaptığı kaide üzerine biri olmak üzere, iki muhteşem minare inşa edilir… Daha sonraları 2. Sultan Selim zamanında, yine mimar Sinan tarafından iki minare daha yapılarak, minare sayısı dörde çıkarılır. “Bu minarelerin kaideleri aynı zamanda, kubbenin çökmemesi için destek” yerine geçmektedir. 2.Sultan Selim’den sonra, 3. ve 4.Sultan Murad ve 3.Sultan Ahmed zamanlarında da tamir ve tadilatlara uğrayan Ayasofya Camii, yapılan birçok ilâvelerle zenginleştirilmiştir. Caminin etrafı; güzel bir kütüphane, şadırvan, Sübyan Mektebi, imaret, fırınlar, mutfaklar, kilerler ile donatılmıştır. Ayasofya, Müslümanlar elinde o kadar çok tadilata uğramıştı ki, Jüstinyen gelse onu tanıyamazdı. Türk mimarisinin tamir ve tadilatı, Ayasofya’yı; Türk san’at abidesi yapmış ve bugüne kadar ayakta kalmasını sağlamıştır. Müslüman Türk, onu ibadet yeri ve fethin sembolü olarak bugünlere kadar yaşattı. Yoksa müze olsun Müslümanlar içeriye bilet alarak girsinler veya Hıristiyanlar, “müze oldu, artık namaz kılınmıyor” diye sevinç salyalarını akıtsınlar diye değil… MİMARİ TARİHÇE Bundan 1600 sene kadar önce yapılmış ve 532 de bulunduğu mahalle ile birlikte tamamen yanan, ahşap Saint Sofi yerine, sonradan Bizans kralı Jüstinyen’in emriyle Ayasofya Kilisesi yaptırılmıştır… İstanbul’un fethinden evvel, zamanın Bizans kralı, Edirne’de oturan 2. Murad Han’dan, Ayasofya’nın tamiri için yardım talep etmiştir. Bu istek üzerine Osmanlı mimarı Ali Neccar, Bizans’a gönderilmiştir. Müslüman mimar gerekli tamir işlemlerini yaparken, kubbeye destek olsun diye bir de kaide yapar. İleriyi gören bu mümtaz mimarın yaptığı kaide, aslında minare kaidesidir. Fetihten hemen sonra, ilk minare bu kaide üzerine inşa edilmiştir… YIL 1975 BEŞYÜZ SENELİK BEZMİNE ERMEKTİ ÜMİDİM, ÇÖLLER GİBİ ISSIZ, SENİ BEN GÖRMELİ MİYDİM?

5 YIL 1975 AYASOFYA CAMİİ AYASOFYA CAMİİ AYASOFYA’NIN ÖLÜMÜ Ayasofya!...
Seni bu hale koyan kim?... Hani gönülden kubbelere, kubbelerden gönüllere gürül gürül akan Kur’ân sesleri? Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmed Han’ın, İstanbul’un fethinden hemen sonra, Ayasofya’da kılınan Cuma namazından itibaren, 500 senelik zaman aralığında Ayasofya cami olarak kullanılmıştır. Göğe uzanan minareleriyle, her gün İstanbul semaları ALLAHÜEKBER sesleriyle inlemiştir. Ve Ayasofya, cami olarak hakiki şahsiyetine kavuşmuştur. O günden ‘puthaneye’ çevrilinceye kadar, milyonlarca el, Allah’a açılmış: “Yarabbim! Bu toprakları, Müslümanları koru” diyerek dua edilmiştir. Cepheden Müslüman Türk’ü yıkamayacağını anlayan Hıristiyan alemi, taktik değiştirip, bizi içerden ele geçirmeye çalışmış ve bu yolda da hayli yol almıştır. Onların kazandığı zaferlerinden biri de (Bizce en önemlisi) Ayasofya Camii’nin ibadete kapatılmasıdır… Böylelikle, içimizdeki ajanların İslâma olan düşmanlıkları, cami düşmanlığı şeklinde Ayasofya’da sembolleşmiştir… AYASOFYA’NIN ÖLÜMÜ Ayasofya’nın cami olmasını Hıristiyan alemi, bilhassa Yunanlılar hiç mi hiç istemediler. Onun minarelerinden okunan ezanlar, dalga dalga yayılıyor; sanki Patrikhaneye, Yunanistan’a, Avrupa’ya etki ediyordu… Gök kubbede yankılar yapan her “Allahuekber” Megola-İdea’nın çanına ot tıkıyor, Müslümanlara fetihi hatırlatıyordu. Avrupa’daki haçlı ruhu, Siyonist teşkilatların içimizdeki ajanları masonlar, İngiliz Entelicens Servisi’nin yerli kuklaları, Fener Patrikhanesi, ticaretimizi ellerine geçiren azınlıklar hiç boş durmadılar… Büyük Ada’da, bir gecede toplanan milyonlar, Lozan konferansları, Robert-Sen Josef gibi kolej mezunları ile yürütülen faaliyetler Ayasofya Camii’ne sıkılan kurşunlar oldu… Tabanca ise, zamanın “devrimbaz hükümeti”ydi. YIL 1975 Şu muhteşem minberde, binlerce erin, binlerce gazinin baş koyduğu şu temiz yerde, şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?

6 YIL 1975 AYASOFYA CAMİİ -----  ----- Nur içinde yatın. -----  -----
Biraz gerilere gidelim ve yakın tarihimizin unutturulmak istenen İHANETLER OYUNUNUN birkaç sahnesinin perdesini aralayalım. Sahne: Bulgaristan’ın baş şehri Sofya Bölüm: Bizans Eserlerini Koruma Cemiyeti’nin kongresi Konu: Ayasofya Camii’nde ibadetin yasaklanmasının temini Aktörler: Hıristiyan aleminin temsilcileri ve Başbakan İnönü’nün temsilcisi Ve sene 1933… Devrin Başbakanı İsmet İnönü; tarihli ve sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Vakıflar Teşkilatı’na emir verir. “Ayasofya, yanındaki vakıf dükkanları yıkılarak müzeye çevrilecek…” Devrin vatansever Vakıflar Teşkilatı, bu karara karşı çıkarsa da Tekşef(!) de 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya Camii’nde ibadeti yasaklar… -----  ----- Çağıdır ağlamanın Ey Ulu Mabed, ağla! İntikam aldı Frenkler, seni ağlatmakla!... Ayasofya Camii’nin ölüm fermanı olan bu karardan sonra, devrim yobazları, bir gecede minarelerin yıkılması fikrini ortaya atmışlarsa da, gerçekleştiremediler. Zira, Camii’nin minareleri aynı zamanda ana kubbeyi desteklemektedir. Minarelerin yıkılması halinde, bina çöker ve Bizans gibi tarihe karışırdı. Destek duvarları yapıp, minareler sonradan yıkılabilir ise de; bu defa binanın hiçbir değeri kalmazdı… Ey koca mimar Ali Neccar! Sen ileriyi görüp ona minare kaidesi yaptın… Ey koca Mimar Sinan! Sen de dört minareyle süs ve destek verdiğin Ayasofya Camii’nin bu hale gelebileceğini mi gördün?.. -----  ----- Nur içinde yatın. Hıristiyan aleminin haçlı seferleriyle yapamadıklarını, zamanın emperyalistleri kukla iktidarlarına yaptırdılar. Ve böylelikle, devrin Başbakanı İnönü ve onun kabinesi, Ayasofya Camii’ne vurulan kilidin anahtarı olmuşlardır… Kabine kapatma kararını halka: “Ayasofya’yı tamir edecek, Amerikalı uzmanların rahatça çalışmalarını temin maksadıyla” alındığını ve “geçici olduğunu” telkin etmeye çalışırken, halkın infialine sebep olmamak için de, alınan kararı Resmi Gazete’de neşretmedi… Netice? Kapatılış o kapatılış… Lanet olsun sizlere. YIL 1975 HANGİ ELLER, SANA AKŞAMLARI, ZİNCİR VURUYOR? YÜCE FERYADINI, KİMLER BOĞUYOR, SUSTURUYOR?...

7 YIL 1975 AYASOFYA CAMİİ Ürperdi hayalim, bu nasıl korkulu rü’ya?..
Sahne: İstanbul Bölüm: Müze hadisesi Konu: Ayasofya’nın tamiri yutturmacası Aktörler: Bizans Enstitüsü üyeleri, yerli Rumlar, hükümet üyeleri Ayasofya Camii; ibadete kapatıldıktan sonra, müze haline getirilmek üzere, merkezi Amerika’da bulunan “Bizans Enstitüsü”ne verildi. “Parası ve her türlü ihtiyacı karşılanıyor” diyen devrim yobazları, camimizi Bizans hortlaklarının ellerine terk ettiler… Masrafları zengin Rumların finanse ettikleri bu teşkilat, İstanbul “Balık Pazarı Rumları Cemiyeti”nden temin ettikleri işçilerle camide İslâma ait ne varsa imhaya giriştiler… Sıvaları kaldırıp Bizans mozaiklerini ve Hıristiyan tasvirlerini çıkardılar. Fırınlarca sıcak ekmeği, sıvalara yapıştırarak yaptıkları bu ameliye de nemden ve buhardan, kubbe ve kemerlerin çürümesine sebep oldular… Her biri mimari şaheser İslâma ait ne varsa, imhadan nasibini aldı. Sadece kapıdan çıkaramadıkları büyük bakır levhalar, mermer eserler ve diğer benzerleri, imhadan kurtuldu… Ürperdi hayalim, bu nasıl korkulu rü’ya?.. Şaştım, neyi temsil ediyorsun, Ayasofya? Bu çalışmaların aslı, Bizans ruhunun canlandırılması olan Megola-İdeo’nın bir çalışmasıydı. Ve öylece devam etti… Caminin muhtelif yerlerine, İstanbul’un çeşitli yerlerinden toplanmış, Bizans’a ait muhtelif lahit parçaları, taşlar, heykeller dolduruldu… Müze adına camimiz “Puthane” yapıldı. İslâm ordularının, İstanbul’un surlarına dayandıklarında; hedefleri Ayasofya idi… Peygamber Efendimizin (sav) Hadis-i Şeriflerine mazhar olmak arzusu, onlara fetihi nasip etti. İstanbul’u binlerce şehid kanına da mal olsa fethedip, Ayasofya’yı cami yaparak, hakiki hüviyetine kavuşturan Fatih Sultan Mehmed Han, İslamın mührünü İstanbul’a basmıştı. Fatih’in vasiyetini ve binlerce şehidin kanını hiçe sayarak, Ayasofya Camii’nin puthane yapılması, ancak İngiliz locasına bağlı sahte Lozan kahramanlarının yapabileceği hainlikti… Allah’a, tarihe, millete, vasiyetnameye karşı işlenen bu ihanetin faillerinin cenazeleri de, yine bir cami önünden kaldırılması, ne garip tecelli… Fetih ruhunun, Ayasofya Camii’nin katilleri; sizlere lanet olsun. YIL 1975 Sen, ne alemleri gördün, ne ömürler sürdün… Batı dünyasına dehşet saçıyorken, daha dün… Gizli kurşunla, habersizce vuruldun mu bugün?.. Dönmeler, dans ederek yapmada karşında; düğün!..

8 Uyanın… Ey yaşayan ölüler.
AYASOFYA CAMİİ Yabancı devletlerin işgalinde iken bile, kapatılamayan ezan sesleri susturulamayan Ayasofya Camii, bir imza ile ‘puthaneye’ çevrildi. “Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti bu Ayasofya Camii vakfının şartını bozanların üzerine olsun.” (Fatih’in Vasiyeti’nden alıntı) Uyanın… Ey yaşayan ölüler. Ayasofya Camii’nin dramı, müze olarak da bitmedi… O, cami iken tamamen vakıfların bakımı ve kontrolünde idi. Vakıf şartlarına göre 90 müstahdemi vardı. Ya şimdi?... Birkaç bekçi ile korunmaya çalışılıyor. Onlarda sadece bilet kesmekle meşguller… Türk mimarisinin şaheseri olan minber, yılların tozu ile inliyor. Sütunların kubbe ile birleştiği yerlerde çatlaklar meydana gelmiş… Sancakların yeşili, tozdan seçilemez olmuş. Mimarlarımız Sinan’ın ve Davud Aga’nın yaptığı kıymetli eserler ihmal edilmiş, içten ve dıştan yıkılmaya yüz tutmuş. Ayasofya Camii’ne ayrı bir güzellik veren “sebil”i kiraya verilmiş, bazı kısımları da Milli Eğitim Basımevi’ne kağıt deposu olarak verilmiş… Bakımsızlıktan, kubbelerden sızan yağmur suları sebebiyle kütüphane kısmı kullanılamayacak hale gelmiş. Kıymetli kitapların çürümemesi için Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakledilmiş ve Ayasofya Camii kütüphanesi kapatılmıştır… İşte Ayasofya Camii, müze haline getirildikten sonra, vakıflardan alınarak dört ayrı teşkilata devredilmesinden meydana gelen mevzuat ve birbirini takip eden ihmallerin neticesi… Anadolu’nun matem tutan Camii! Sabret… Anadolu, bu mikropları yenerek DİRİLECEKTİR… GAFLET Mİ, İHANET Mİ? Sahne: 1967 Türkiye’si Bölüm: Ziyaret Konu: Papa’nın Ayasofya’yı ziyareti Aktörler: Papa 6. Paul, Tanzimat artığı laik kafalı idarecilerimiz 1967 Temmuz Türkiye’si, şanlı tarihimize haçlı kalemiyle yazılmış en acı hatıralar ve büyük ihanetlere sahne oldu. Ayasofya Camii’mizle yekinen alâkalı olan Papa’nın ziyaretinden de bahsetmeliyiz. Devletimizin resmi bildirileri, bu ziyaretin, turistik olduğunu açıkladı. Fakat; ziyarette meydana gelen olaylar, bildirinin tamamen aksi gelişti. Ve turizm adına, Müslüman halkımızın nasıl aldatıldığı bir daha ortaya çıktı. Memleketimizin ve dinimizin geleceği açısından çok derin manalar ihtiva eden bu ziyaretin nasıl yapıldığını hatırlayalım: Gerek Hıristiyan aleminin, gerek misafir hazretlerinin(!) davranış ve hareketleri gösterdi ki, bu ziyaretin turizmle bir alakası yoktur, olamazdı da. Çünkü: Papa gibi bir ruhani lider, kendi memleketinde bile bu gibi mevzulara şahsiyetini alet ettirmez ve basitlik kabul eder… YIL 1975

9 AYASOFYA CAMİİ Papa’yı Türk hükümeti davet etmiş değildi. Resmen davetli olmayan bir devlet başkanı ile hükümetlerin müşterek bildiri neşretmeleri usulden değildir. Papa, Türkiye’ye kendi dininin menfaatleri için gelmiştir. Ne için ve kim için geldiğini de hareketinden önce Roma’da açıklamış, Türk hükümetine değil, Ortodoks aleminin merkezi olan Kostantinopolis’e (Dikkat edelim… İstanbul’a demiyor) gideceğini söylemiştir. Ziyaretinin sebebi Katolik ve Ortodoks cemaatlerinin gaye ve hedef birliğini temin etmekten ibarettir. Bunun için Papa, Athenagoras’a iade-i ziyarette bulunmak üzere gelmiştir. Bin altıyüz seneden beri birbirlerine düşman olan bu iki kilisenin geçmişteki husumetleri unutarak, barışmak ve birleşmek çabaları, Türk milleti için hayati menfaatleri haiz bir mesele midir ki, laik hükümetimiz iki kilise liderini birleştirmek için seferber oluyor da, bütün meclis Papa’yı Athenagoras’la beraber karşılamak için Ankara’dan İstanbul’a taşınıyor ve Yeşilköy’e koşuyor. Bu nasıl misafir, bu ne biçim karşılamadır? (Kaldı ki, resmi karşılamalar Başşehirde yapılır. Cumhuriyet Türkiyesi’nde isek, Başşehrimiz Ankara’dır ve bütün resmi karşılamalar orada yapılmalıdır. Yok Bizans ülkesinde isek, onun başşehri İstanbul’dur ve karşılamanın orada yapılması gayet normaldir. Bizler Tanzimat artığı idarecilerimizin neler düşündüğünü elbette bilemeyiz…) Papa’nın bu ani ve beklenmedik ziyareti, Arap-İsrail harbinin akabinde ve Kudüs’ün İsrail’e ilhak kararından hemen sonra olmuştur. Ve Papa, bir Salı günü, saat onbir sıralarında İstanbul surlarından geçerek şehre girmiştir. Aynı gün merasimle ve maiyetiyle Ayasofya’ya giderek, diz çökmüş ve dua etmiştir. Dikkat edilirse Fatih’de aynı gün, aynı saat ve aynı şekilde şehre girmişti. Bu iki ayrı hadise arasında böyle bir irtibat kurmak, ilk bakışta çok aşırı bir şüphe gibi görünmekle beraber, Papa’nın hareketlerinde bizi böyle bir şüpheye sevkeden çok değil, pek çok derin mânâ ve ciddi sebepler vardır. (Hatırlayalım) Rumeli Hisarı’nda Robert Koleji’nin açılış merasiminde bir konuşma yapan mektebin müdürü, büyük paralar verilerek, o arsanın niçin satın alındığını ve mektebin neden oraya kurulduğunu açıkça söylemişti. Papa gibi, koyu bir Katolik olan mektebin ilk müdürü, laik cumhuriyet devrinde değil, halife-i müslimin devrinde kendi davasını cesaretle ve heyecanla ortaya koymaktan çekinmemiş ve demiştir ki: “Fatih, İstanbul’u Hıristiyanların elinden almak için bu tepeyi seçmiş ve hisarı yaptırarak, fetih hareketine buradan başlamıştır. Biz de kültür fethine aynı yerden başlamak üzere bu tepeyi seçmiş bulunuyoruz. Onun için mektebi buraya kurduk. Biz de aynı yerden, Fatih’in başladığı tepeden başlıyoruz.” YIL 1975

10 AYASOFYA CAMİİ Papa, bir Katolik olarak, bir mektep müdüründen daha az bilgili ve daha az idealist olamaz. İstanbul’un Türkler tarafından fethi Hırisiyanların hafızasından çıkmış ve acısı unutulmuş değildir. Ayrıca Papa, daha önce Türkiye’de senelerce vazife görmüş bir insan olarak, Türkiye’yi ve meselelerini de gayet yakından bilen bir kimsedir. Tarih boyunca Kudüs’ü ve İstanbul’u Müslümanların elinden almak için uğraşanlar ve her asırda haçlı ordusu tertip edenler de yine Vatikan’daki papazlar olmuştur. Kudüs’ün Müslümanların elinden çıkışı, Hıristiyanlık aleminde sessiz ve derin bir sevinçle karşılanmıştır. Kıbrıs’ta Makariyos, Athenagoras’ın emriyle ve iradesiyle Türk ve Müslüman kanı akıtmıştır… Bu iki hadise ibret almak için kafi gelmiyor da Türk hükümetinin sayın üyelerini iki kilisenin barışmasında ara buluculuk yaparken görüyoruz. Alpaslan’dan, daha sarih olarak Fatih’den bu yana bütün Anadolu tarihi boyunca bir milli siyasetimiz ve her iki kiliseye karşı belli bir tutumumuz olmuştur. Türkü, Viyana’ya kadar götüren kuvvetin kaynağı sadece bedeni değil, dış siyasette takip ettiği büyük ideal ve deha idi. Bu siyaset ve dirayet bize daima kazandırmıştır. Bir de Tanzimat’tan bu yana bize daima kaybettiren bir dış siyasetimiz, daha doğrusu bir siyasetsizliğimiz ve şaşkınlığımız vardır ki, hâlâ kaybettirmekte devam ediyor. Türk dış siyaseti, en kötü imtihanını Yeşilköy’de vermiştir. Gazeteler, Papa’nın Ankara’da değil de İstanbul’da karşılanışını haysiyet kırıcı bir protokol hatası olarak gösterdiler. Halbuki siyasi bakımdan işlenen cinayetin yanında bu hata pek masum kalmaktadır… Hükümet belki başka türlü mülahazalarla hareket etmiş, belki bir emrivaki karşısında kalmış olabilir. Fakat diğer siyasi partilerden de bu mevzuda ses çıkmadı. Diğer partilerin tutumu ve susması insana dehşet veriyor. Yoksa onlarda mı Amerikalı dostlarını gücendirmekten korktular? (AP’nin iktidar ve CHP’nin ana muhalefet partisi olduğunu hatırlayalım.) Hadisenin dini yönü ise büsbütün faciadır: Papa: “Laikliğinizi beğeniyorum” demişti. İfade tarzından da anlaşılacağı gibi, Papa, prensip olarak mücerret laikliği beğenmiyor da bizim laikliğimizi beğeniyordu. Aslında mutaassıp bir Katolik için laikliğin en mübarek şekli bile beğenilmek şöyle dursun iğrenilecek bir şeydir. Çünkü laiklik, yeryüzünde ilk defa Katolikliğe reaksiyon olarak çıkmış, düşman bir prensiptir. Katolikliğin bu tarihi düşmanını unutup onunla dost olması imkansızdır. Garptaki tatbikatlarıyla karşılaştıracak olursak ve ilim gözüyle konuşacak olursak, itiraf etmek gerekir ki; laikliğin Türkiye’deki tatbikatı hiç de öyle beğenilecek bir şey değildir. Papa’nın laikliğimizi ve sadece bizimkini beğenmesinden de anlaşılacağı gibi, Papa’nın işine gelen bir tarafın olduğu muhakkaktır. Çünkü… YIL 1975

11 “yetki harbinin” sonunda belli olacaktır…
AYASOFYA CAMİİ Bu laiklik prensibi sayesinde Türk ve Müslüman nesilleri dinlerini unutmuş, şeklen hangi devlete ait olursa olsun, bir Katolik olarak Papa’nın sayılan Türkiye’deki yabancı okulların kılına bile dokunulmamıştır. Tarih boyunca kendileri için tehlikeli olmuş bu milletin laiklik ipini boynuna geçirerek kendi kendini boğması, elbette Papa tarafından minnet ve şükranla karşılanacaktı. Papa, bizi İspanya’ya, Viyana’ya götüren kuvvetimizi, Müslümanlığımızı beğenecek değildi. Çünkü, bizim laikliğimizi iyi anlamamış olmamızdır ki, yabancı fikirleri ve diğer dinleri imtiyazlı duruma getirirken, bizi kendi dinimizden etmiştir. Papa, İslâmın kalesi olmaktan çıkan Türkiye’yi Hıristiyanlığa nikahlamak, en azından nişanlamak için gelmiştir. Ayasofya’da dua da oranın resmen kilise olarak ilan edilmesidir. Ayasofya artık ne camidir, ne de müzedir. Papa’ya göre orası kilise olmuştur. Papa’nın Ayasofya’da yaptığı duadan maksadının ne olduğunu idrak eden MTTB Genel Merkezi’ne ait gençler Ayasofya’ya gidip namaz kılmışlardır. MTTB’li bu gençler Ayasofya’nın cami olduğunu ilan ederek, Papa’yı protesto etmişlerdir. Gençliğin bu hareketi Müslümanlar arasında sevinçle karşılanmıştır. Fakat, adli tahkikat geçirmekten de kurtulamamışlardır. Ayasofya Camii’ne sahip çıkan gençliğimizin uyanıklılığı yanında, idarecilerimizin gafletleri hâlâ devam etmektedir. Bir mabedin ebediyen müze olarak kaldığı görülmüş değildir. Bir gün gelir ona sahip çıkan biri olur… Bu haçlı emperyalistlerle yapılan “yetki harbinin” sonunda belli olacaktır… Ayasofya Camii’nin müze olması, camiden kiliseye geçebilmek için ara istasyon olmuştur. Eğer bu hareketin manası, kültür ve maneviyatın topyekun istilası ve imhası demek olmayıp da, sadece bir caminin bir kiliseye çevrilmesinden ibaret olsaydı, bin tane Ayasofya kilise olmuş hiçbir şey lazım gelmezdi. Fakat ne yazık ki, hadise bir caminin kilise olması değil, bir milletin toptan imha edilmesi manası taşıyor. Hakikatte, Papa, muaffak olan haçlı taarruzlarının, kültür emperyalizmlerinin başarısını kutlamak ve fetih bayramlarının işaretini vermek için gelmiştir… Eğer Papa, samimi olarak bir dostluk ziyaretinde bulunmak için gelseydi, kendisine biz dua etmesi için teklifte bulunsak bile bundan dikkatle çekinmesi gerekirdi. Kaldı ki Ayasofya halen bir cami değil, bir müzedir. Üstelik fethin sembolü ve Hıristiyanların göz diktiği bir yerdir… “Madem ki siz caminize sahip çıkmıyorsunuz, o halde ben orayı kilise yaptım” dercesine, Ayasofya’da dua eden Papa’nın Anadolu Türküne yaptığı en büyük darbe; Tanzimat artığı idarecilerimizin gafleti ve ihaneti sayesinde, tarihe geçmiştir… Papa’nın bu ziyareti göstermiştir ki; bu memlekette pasaportlu turistler nüfus cüzdanlı Müslümanlardan daha imtiyazlıdır… YIL 1975

12 Müslümanlar sindirilmiş Kur’an sesleri dindirilmiş.
AYASOFYA CAMİİ SİYASİLERİMİZ Heyhat!.. Müslümanlar sindirilmiş Kur’an sesleri dindirilmiş. Uyanın!.. Yaşayan ölüler. Gazetelerden öğrendiğimize göre, şuurlu vatandaşlarımızın Ayasofya Camii’nin açılması için, gönderdikleri dilekçe sayısı; yarım milyonu çoktan aşmış… Memleketimizde şimdiye kadar hiçbir konuda bu kadar dilekçe gönderilmemiştir. Son dünya şartları içinde, açılması siyasi ve diplomatik mecburiyet kazanan Ayasofya Camii, şimdiye kadar maalesef ibadete açılmamıştır. Halbuki açılması gayet kolaydı… 6570 sayılı “Gayri menkul kiraları” hakkındaki ’de yayınlanan ve meri kanunun 1.maddesinin 2.fıkrası olan “Mabedler kiraya verilemez ve ibadethane haricinde hiçbir iş için de kullanılamaz” gereğince Ayasofya Camii, ibadete bir imza ile açılabilirdi. Hem de binlerin tekbir sesleriyle, Rumların kulaklarını patlatırcasına… Böylelikle Müslüman Türk halkının arzusu yerine gelir, Rumlara ağır bir darbe vurulur ve hukuk devletinde kanunların çiğnenmesine son verilebilirdi. FAKAT… Devrim adına yıllarca saltanat sürüp, her geçtikleri yerde darağaçları ormanı kuran devrimbazlar, Müslümanları sindirmeyi başarmışlardı. Onlar zamanında ibadete kapatılan Ayasofya Camii, bugün de kapitalist-komünist- mason işbirlikçileri arasında kalarak dramını sürdürüyor... Müslüman halkımızın İnönü ve yoldaşlarına beslediği kin 1950 senesinde patlak verdi. Tek şef yenildi… Yıkıldı. Onun yıkılışı milli ruhun canlanması ve Ayasofya Camii’nin açılması için ümit ışığı yaktı. Fakat, mason biraderlerin kilit noktalarda bulunmaya devam etmeleri, zamanla ümit ışıklarını söndürdü. Bu dönem arkasında üç kıymetli evladını şehid bırakarak 1960’da sona erdi… İhtilal sonrası kurulan tek şeflik artığı hükümetlerden de bir şey beklenemezdi… 1965 senesi yeni sevinç kaynağı olmuşsa da halk yine üzgün, yine kırgındı… 1974 senesi Ekim ayı; Anadolu insanına yeni boyutlar, yeni sistemler getirdi. Halk yeniden ümitlendi… Kurulan koalisyon hükümetinde ortaklardan biri “Ayasofya Camii, muhakkak ibadete açılacak” derken diğeri susuyordu. Fakat susuşları, bir vatandaşımızın dilekçesine verdikleri cevapla son buluyor ve aynen şöyle kinlerini kusuyorlardı: YIL 1975

13 AYASOFYA CAMİİ T.C. Başbakanlık Kültür Müşteşarlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Şube: Müzeler Sayı: Konu: Ayasofya hakkında Ankara 23 Mart 1974 İstanbul’daki Ayasofya’nın cami olarak açılması ile ilgili bulunan Sayın Başbakanımıza hitaben yazılan ve aidiyeti cihetiyle Bakanlığımıza gönderilen tarihli dilekçeniz incelenmiştir. Bugün Ayasofya sanat gücünün anıtlaştığı bir bütündür. Burada asil Türk Milletinin eşsiz toleransı, olgun sanat anlayışı heyecanı dile getirilmiştir. Büyük Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet, bu muhteşem esere, mimari bütünlüğü içerisinde bir fonksiyon vererek korumayı, gelecek kuşaklara devretmeyi ulvi bir vazife telakki etmiş ve burayı cami haline getirmiştir. Yüzyıllar boyunca fetih camilerimizin başında yeralan Ayasofya Külliyesi, zamanla çevresinde yaptırılan camilerin çoğalması ile bu fonksiyonunu yavaş yavaş kaybetmiştir. Bu durum göz önüne alınarak, büyük Atatürk’ün direktifleri ile ve Bakanlar Kurulu’nun kararı ile müze olarak ziyarete açılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra Türk ustaları tarafından yapılan mimari unsurlar ve onarımlar ile Türk patentini her zaman üzerinde taşıyan, yerli ve yabancılar tarafından ziyaret edilen tarihi anıtlarımızdan biri olan Ayasofya’nın şimdi olduğu gibi kullanılmasına devamı sanat ve laik anlayışımıza daha uygun düşmektedir. Bilgi edinilmesini rica ederim. Orhan Eyüboğlu Devlet Bakanı YIL 1975 27 Mart 1974 tarihli gazetelerden aldığımız ve yukarıda tam metnini verdiğimiz yazıdan da anlaşılıyor ki; Garp hayranı Darwin neslinin devri saltanatlarında ibadete kapatılan Ayasofya Camii, yine onların temsilcileri tarafından dramına devam ettirildi… Haçlı emperyalistlerinin kurup yaşattığı Robert Koleji’nden beyni yıkanarak çıkmış, Yunanlı kardeşlerine dostluk şiirleri döşenenlerden ve hempalarından başka bir şey beklenemezdi. Müslüman Türk halkı; “umudumuz(!)”, “halkçı(!)” sloganları arkasına saklanan; Avrupa kültür ve Büyük Helen Medeniyeti(!) treninin solcularından da aradığını bulamadı… Ve şimdi bir anahtar arıyoruz. Paslanmaya yüz tutan Ayasofya Camii’nin kilidini açacak.

14 YIL 1975 AYASOFYA CAMİİ ÖZETLERSEK ZAFER İSLÂMINDIR
● Ayasofya Camii, karadan gemiler yürüten, denize at süren, haksızlıklara karşı başı eğilmeyen, kuvvetli iman, binlerce şehid ve gazinin kazandığı büyük zaferin sembolüdür. ● Ayasofya Camii, binlerce şehid kanıyla, gazinin temiz alın terleriyle meydana gelmiş, öz malımızdır. Onda Müslüman Türk’ün namusu, Ulu Fatih’in vasiyeti, fethin damgası vardır. ● Ayasofya Camii, bir semboldür. Açılışı haçlı emperyalizminin ve siyonizmin Türkiye’de ölümü. Milli Ruhun dirilişi olacaktır. ● Ayasofya Camii’nin açılışı Hıristiyan aleminde tepkiyle, fakat İslâm aleminde sevinçle karşılanacaktır. Bu Şarkın, Garba üstünlüğü olacaktır. ● Ayasofya Camii’nin açılışı milli gururumuzu, şahsiyetimizi canlandırırken içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlarımızın Bizans hayallerini, kilise Ayasofya arzularını yıkmış olacağız… Ayasofya Camii mutlaka açılmalı ve minarelerinden ALLAHUEKBER dalga dalga yayılmalıdır. Müslüman Türk Genci! Haçlı emperyalizminin yerli uşakları tarafından, fetih ve Ayasofya Camii’ne karşı gösterdiğimiz hassasiyet unutturulmak, dikkatlerimiz başka taraflara çekilmek isteniyor… Dikkatli olalım. Haçlı emperyalizminin oyunları, her zaman ve çeşitli şekillerde devam etmektedir… Çağdaş nesil, onların kültürünün tesirinde her geçen gün milli ruhtan uzaklaşıyor görünümünde. Eskiden aileden, toplumdan terbiye alabilen nesil vardı. Şimdi ise, ailede, toplumda dejenere olmaya başladı. Milli Ruh’un canlandırılmasında ki çalışmalarda bunu gözden uzak tutmamak gerekiyor. Emperyalizmin yerli ajanları sizler için dünyevi, geçici cazip fikirlere sahip olabilirler. Cihanşumûl fethin kaynağı olan ruh, sizlere daha uygundur; yeter ki tam anlatılabilsin… İstikbal milli gençliğindir. ZAFER İSLÂMINDIR ÖZETLERSEK YIL 1975 Ayasofya!... Ey Ulu Mabed!... Fatih’in torunları bütün putları devirip, seni camiye çevireceklerdir… Göz yaşlarıyla abdest alarak secdelere kapanacaklardır…

15 YIL 1975 AYASOFYA CAMİİ Fatih Sultan Mehmet‘in Ayasofya Vakfiyesi
(Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nde Bulunan Vakfiyenin Tercümesi) "Allah'ın mescidlerinde o'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Başka türlü girmeye hakları yoktur. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır." (Bakara Suresi / 114.Ayet) İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar. Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir. Fatih Sultan Mehmed Han - 1 Haziran 1453 YIL 1975 FETİH VE AYASOFYA CAMİİ İÇİN ŞEHİD OLANLARA RAHMET, HAİNLERE, GAFİLLERE LANED OLSUN…

16 YIL 1975 BİTİRİRKEN Mehmedim sevinin, başlar yüksekte.
ÖKSÜZ AYASOFYA Daldım maziye, zihnim nice hayaller kurdu. Ufkumda Ayasofya haşmetle bağdaş kurdu. Kucakladım maziyi, istikbale tırmandım, Coştu yine Fatih, kıyamet kopuyor sandım. Kaderin ağlamak, ağlatmakmış Ayasofya. Hayret veriyor temsil ettiğin ulvi mânâ, Coşmaz ezanlar, geçer de mübarek geceler Seherde güvercinler şarkını besteler. Nerde görsem virane, sana misal oluyor Kubbelerin hazin, bahçende güller soluyor. Her matemine yaş dökmede gökten melekler Hicranında devran etmede çark-ı felekler. İşitilmez İslâm namına ne ses, ne seda İnliyor her taşında ayrı bir mânâ, Bir çağ kapayıp yeni bir çağ açmıştı tarih Şimdi hicranla ağlıyor mezarında Fatih. Şefkatli bir ele muhtaç öksüz müsün, nesin? Anladım, anladım… Mânâda bir manzumesin. Şiir yazdı yıllarca gözü yaşlı kalemler, Haykırılsın gerçek, ulu mabed neden inler. Ayağa kalkacaktın hep emekledin durdun, Esaret ateşiyle yandın, yandın kavruldun. Getirip mavi atlasları örtün diyerek Ebedi ağlayıp, hiç mi yüzün gülmeyecek? Atalar yurdu böyle garip mi olacaktı? Koca mabed hâlâ bahtına mı ağlayacaktı? Uyan ey millet… Mabed senin, vatan senin Eğil de dinle yerden sesleniyor atan senin. Ağladı uyanmadın, şehidler mezarından Uyan milletim uyan ölüm uykularından. Said Ayna FETİH MARŞI Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek. Kerpetenlerle sûrun dişleri sökülecek! Yürü: hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın? Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın! Sen de geçebilirsin yardan, anadan serden Senin de destanını okuyalım ezberden… Haberin yok gibidir taşıdığın değerden… Elde sensin dilde sen; gönüldesin baştasın Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fen dini! Göster; kabaran sular nasıl yıkar bendini Küçük görme, hor görme delikanlım kendini! Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın; Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır; Şu mihrab Sinanüddin, şu minare Sinan’dır; Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır! Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın. Kızım, sen de Fatih’ler doğuracak yaştasın! Delikanlım, işaret aldığın gün atandan Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan! Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştansın! Bırak; bozuk saatler yalan, yanlış işlesin Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın! Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın Yürü - hâlâ- ne diye kendinle savaştasın? Arif Nihat Asya Mehmedim sevinin, başlar yüksekte. Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekde! Yarın, elbet bizim elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir! BİTİRİRKEN YIL 1975 Not: Bu seminerdeki “Lozan ve Patrikhane” bölümleri, yer sorunu sebebiyle buraya dahil edilmemiştir.

17 Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...
Herşeyin görevini doğru yaptığı dünyada İnsanın da görevini doğru yapması beklentisiyle Sağlık ve mutluluklar dilerim. Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Hüsnü Çeşmeci


"AYASOFYA CAMİİ DAVAMIZ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları