Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Hizmet: İrşad, tebliğ, cihad ve Din’e hizmet etmektir. Bu iş Peygamber mesleğidir. Yeryüzünde bundan daha büyük bir vazife yoktur; olmuş olsaydı, Allah,

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Hizmet: İrşad, tebliğ, cihad ve Din’e hizmet etmektir. Bu iş Peygamber mesleğidir. Yeryüzünde bundan daha büyük bir vazife yoktur; olmuş olsaydı, Allah,"— Sunum transkripti:

1

2 Hizmet: İrşad, tebliğ, cihad ve Din’e hizmet etmektir. Bu iş Peygamber mesleğidir. Yeryüzünde bundan daha büyük bir vazife yoktur; olmuş olsaydı, Allah, seçip gönderdiği peygamberlerine o vazifeyi yüklerdi. İrşad, güneş gibi doğup insanlığı aydınlatma, Allah’ı tanıtma ve insanları saflaştırıp özlerine erdirmedir. Hz. Âdem’den beri bu davete icabetle aynı vazifeye sahip çıkan herkes, bu noktada nebilere iştirak etmiş ve onlarla aynı sofrada oturmuş olur. M.F. Gülen’in “İnancın Gölgesinde Cilt 2” Kitabından Alınmıştır.

3 Allah Resûlü (S.A.V.) buyurdu: "Kimin vasıtasıyla bir adam Müslüman olursa.. Ona cennet vacip olur." Ukbe radıyallahu anh. Taberânî. Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez. Hepiniz dönüp dolaşıp Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. O da yaptıklarınızı size bir bir bildirecek, karşılığını verecektir. Kur’an-ı Kerim Maide Süresi 105. Ayet.

4 Allah Resulü S.A.V.buyurdu: "Kim bir iman yoluna çağırırsa, kendisine uyanların sevabı kadar, onların sevabından hiçbir şey eksilmeksizin sevap alır. Kim de bir sapkınlık yoluna davet ederse, sapanların günahı gibi, onların günahları eksilmeksizin günah alır." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî. Allah Resulü S.A.V.buyurdu: "içlerinde günahlar işleyen adam bulunup da, onu önleyebilecekken önlemezlerse.. Allah onlara, ölümlerinden önce, onun yüzünden mutlaka bir ceza verir." Cerîr radıyallahu anh. Ebû Dâvud. Allah Resulü S.A.V.buyurdu: "Kendiniz tam yapmasanız da iyiyi tavsiye edin, kendiniz tamamen uzak durmazsanız bile kötüden sakındırın!" Enes radıyallahu anh. Taberânî.

5 Hizmetle ilgilenenlerin yapmış oldukları vazife, yeryüzündeki bütün uğraşlardan daha önemli ve büyüktür. Zira hizmet vesilesiyle insanların hem bu dünyaları mamur edilmek için çalışılmakta, hem de ahiretleri kurtarılmaya gayret edilmektedir. Risale-i Nurlardan Sadeleştirilerek Alınmıştır. Hizmet edenlerin elinde nur vardır topuz yoktur. Dolaysıyla onlar tecavüz edemezler. Onlara tecavüz edilse nur gösterirler. Vazifeleri bir nevi nurani müdafaadır. Risale-i Nurlardan Sadeleştirilerek Alınmıştır. Onlar her zaman denge insanlarıdır. Tarafsızlıklarını hiç bozmazlar. Risale-i Nurlardan Sadeleştirilerek Alınmıştır.

6 Kötülüklerden yılandan, çıyandan kaçar gibi kaçacak bir cemaat bulunsun. Bu cemaat kutup yıldızı olsun. İçtimai hayat okyanusunda seyahat eden cemiyet sefinesi, yollarını onlara bakıp öyle ayarlasın. Eğer bir yerde, iyiliği emr edip kötülükten men eden bir cemaat varsa, Allah c.c. O bölge halkını semavi ve arz’i bütün felaketlerden koruyacağına dair teminat vermektedir. Ayet-i Kerime. “Halkı ıslah edici olduğu halde, Rabbin haksızlıkla memleketleri helak etmez.” Cemiyet böyle bir cezayı hak etse bile, o cemaatin hatırına o bela ve musibet kaldırılır. M.F. Gülen’in “İrşad Ekseni” İsimli kitabından alınma

7 Tebliğ vazifesi yapıldığı halde, felakete uğramış tek bir kavim veya millet göstermek mümkün değildir. Cenab-ı hak bir insanı veya cemiyeti onlar namaz kılar oldukları, Kabe’yi tavaf ettikleri, Evrad-ü Eskar okuyup durdukları anda da yok edip yerin dibine geçirebilir. Ancak bir yerde on insan tebliğ konusunda dertli, muzdarip ve vazifelerini de yapıyorlarsa Cenab-ı Hak o beldeyi teminat altına alır ve orayı muhafaza eder. M.F. Gülen’in “İrşad Ekseni” İsimli kitabından alınma

8 Efendimiz Buyurdular ki; Bir topluluk ki günah işler ve aralarında onları bu günahtan men etmeye muktedir kimseler vardır. Vardır da bu görevi yapmazlarsa onların üzerine Allah katından bir bela gelmesi mukadder olur. Ebu Davud Melahim 17; Tirmizi Fiten 8 (Hadis-i Şerif) Ya emr-i bil maruf, nehy-i anil münker yaparsınız, ya da Allah size azap gönderir. Gönderir de dua edersiniz artık duanız kabul olmaz. Tirmizi Fiten 9; Müsned 5/388

9 (Hadis-i Şerif) “Emr-i bil maruf, nehy-i anil münker yapmazsanız, Allah başınıza şerlilerinizi musallat eder, sonra hayırlılarınız dua eder de duaları kabul olmaz.” Heysemi Mecmeu’z- Zevaid 7/266 Cezalardan bir çeşidi de Milletin başına şerirlilerin geçmesidir. Onları kaba kuvvetle idare etmesidir ki bu Müslümanlar için hak edilmiş bir ceza olur. Bu arada hayırlılar Camileri doldursa, dua dua yalvarsa, sabahlara kadar göz yaşlarıyla seccadelerini yıkasalar da yine bu ceza müddeti dolmadıkça onlar bellerini doğrultamazlar. Bu İlahi bir kanundur, ve hiçbir zaman değişikliğe uğramayacaktır.%

10 Böyle bir gün çetin bir gündür. O gün Rahmet yüzüne nikab çekmiş, gazap ise yüzündeki nikabı kaldırmış, el elden üzülmüş ve dönüşü olmayan bir akıntıya duçar olunmuş demektir. Artık ayak takımlarının idare ettiği bu şanlı fakat talihsiz Milletler topluluğu.. Şerirlilerinin pençesinde kıvrım kıvrım kıvranmakta ve çaresizlik solumaktadır. Ne oldu Kabe de yapılan dualara.? Niçin mescitlerde dökülen göz yaşı faydasız.? İşlenen günahların kefareti bunlar değil de ondan... Kuyuya nereden düşüldü ise çıkış yeri orasıdır... Biz bu hale bir Kutsi vazifeyi terk ederek duçar olduk. Onu yerine getirerek de bu hal ve durumdan kurtulacağız. O da Emr-i bil maruf, nehy-i anil münkerdir. M.F. Gülen’in “İrşad Ekseni” İsimli kitabından alınma

11 İrşat adamı harama nazar etmez. Harama el uzatmaz. Haram yarde yürümez. Gecesi gündüzü kadar aydın, geceler de seccadesi onun secdelerine aşıktır. Onun hayatında sabah namazı kaçırdım sözü duyulmamıştır. Hadis-i Şerif... “Ümmetimin hakkında en çok korktuğum ağzı güzel laf yapan münafıklardır.” İrşat adamı ne kadar samimi ise söz ve davranışları da o kadar müessir olur. Hatta diyebiliriz ki bir yönüyle hidayete ermenin anlatma ile çok fazla alakası yoktur. Allah Resülü s.a.v söylediğini birkaç misli yaşayan devasa bir ruhtu...! O’nun kulluğu adeta nübüvvetinin önüne geçmiştir. Hayatı boyunca pek çok ıstırap çekti... Zevcelerinden çocuklarına kadar...bir sürü.. Hususi derdi vardı. Ayrıca bütün ümmetinin dünyevi ve uhrevi dertleri de O’nun omuzlarındaydı. Zaten O’ndan başkası O’nun çektiğine bir gün dayanamazdı. Bunlara rağmen, O başlattığı nafile ibadetleri dahi terke yanaşmıyordu... %

12 Allah Resülü’nün mütevazi yaşantısı ve her mevzuda Ashabıyla beraber olması önemli hususlardandır. Mescit mi yapılacak... O herkesle beraber kerpiç taşır. Hendek mi kazılacak elinde manivela taş kırar ve arkadaşlarına yardımcı olurdu. Evet O “insanlardan bir insan olun buyurur” ve bunu da fiilen yaşardı. O harama karşı herkesten daha titizdi. Hz. Hasan ra. Ağzına sadaka hurmalardan birini atınca çok heyecanlanmış ve hemen koşarak O’nun ağzından hurmayı çıkartmıştı. Halbuki Hz. Hasan ra. O gün beş altı yaşlarında bir çocuktu ama sadaka hem Allah Resulüne hem de O’nun soyundan gelenlere haramdı. Yine bir gece sabaha kadar uyuyamamış ve inleyip durmuştu. Hz. Aişe ra. sabah olunca “Ya Resülullah bu gece rahatsız mıydınız.? Hiç uyuyamadınız” dedi. O’nun bu sualine Allah Resülü “odada bir hurma buldum ağzıma attım sonrada onun bir sadaka hurması olabileceği ihtimali aklıma geldi, ıstırabımın sebebi budur” dedi. M.F. Gülen’in “İrşad Ekseni” İsimli kitabından alınma

13 Onlar hizmet için, dünyevi rahatlıklarını feda eder, dünyevi servet edinmeyi gaye edinmez, takva, iktisat ve riyazetle ömür geçirir ve dünyaya itibar etmezler. Hizmet için gerektiğinde gururunu, ruhi ve nefsi hazlarını hatta hayatını feda edebilirler. Bu dünya Darü’l hizmettir, ücret alma yeri değildir. A’mal-i salihin ücretleri, meyveleri, nurları berzahta, ahirette alınacaktır. O baki meyveleri bu dünyaya çekmeğe çalışmak, ahireti dünyada bitirmeye çalışmaktır. O zaman kimse maruz kaldığı sıkıntılardan şikâyet etmemelidir.%

14 Hizmetin meyvelerini bu dünyada istemek ihlâsı kırar, nurunu kaçırır. Eğer o meyveler bu dünyada kendisine Allah tarafından verilirse; kişi kendisine bunların teşvik için verildiğini anlar ve şükreder. Ruhani hazları bile bu dünyada istememek gerektir. Cenab-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: Sen böyle yapsan sana böyle yaparım, göreyim seni yapabilir misin? diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenab-ı Hakk'ı tecrübe etsin ve desin: Ben böyle işlesem, sen böyle işler misin? diye tecrübevari bir surette Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine karşı imtihan tarzı sû'-i edebdir, ubudiyete münafîdir. Risale-i Nurlardan Sadeleştirilerek Alınmıştır.

15 Kardeşlerimizden bir kısmı yapılan uğraşlar sonucunda insanların hizmete teveccühünü gördüğünde şevkleri artıyor, fakat insanların dinlemediğinde çalışma şevkleri kırılıyor. Halbuki Allah (C.C.) Resul-ü Ekrem’ine bile Kur’an-ı Keriminde şöyle hitap ediyor. “Peygambere düşen ancak tebliğ etmektir.” “Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir.” Yani, İnsanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. Cenab-ı Hakk'ın vazifesine karışmamak gerekir. %

16 Mâdem âhiret için, hayır için, ibâdet ve sevap için, Allah (C.C.) bizi hizmetle bağlamış.. Elbette bu ağır şerâit altında herbir saatimiz yirmi saat ibâdet hükmündedir. O yirmi saatin Kur'ân ve iman hizmetinde kullanılan vakitleri ise yüz saat kadar kıymetlidir. Yeter ki o saatler; herbiri yüz adam kadar ehemmiyetli olan hakîki mücâhid kardeşler ile görüşmek ve akd-i uhuvvet etmek, kuvvet vermek ve almak ve tesellî etmek ve mütesellî olmak ve hakîki bir tesânüdle kudsî hizmete sebatkârâne devam etmek ve güzel seciyelerinden istifâde etmekte kullanılsın.. Risale-i Nurlardan Sadeleştirilerek Alınmıştır.

17 İşin en kötüsü insanın nefsini unutmasıdır. Hizmette nefse bir iş verilmemesi insanın dalalette olduğuna işarettir. Fakat hizmetler görüldükten sonra, neticede mükâfat zamanlarında nefsin unutulması insanın kemalatındandır. Dalalette olan kimse, bir iş ve bir ibâdet teklifinde başını havaya kaldırarak firavunlaşır; lâkin mükâfatın, menfaatin paylaşılmasında bir zerreyi bile terk etmez. Fakat nefsini unutan kemal ehli ise, çalışmalarda, tefekkürde, ibadet-i taatinde herşeyden evvel nefsini ileri sürer; ancak neticelerde, faydalarda, menfaatlerde nefsini unutmakla en geriye bırakır. Mesnevi-i Nuriye’den Sadeleştirilerek Alınmıştır.

18 Ebu Ali Dekkak Hazretleri'ni vefatından sonra, rüyada, gözyaşları ve tekrar dünyaya dönmek arzusu içerisinde görüp sebebini sordular. Şöyle dedi: Dünyaya tekrar dönmek, adamakıllı giyinip elime asamı almak, hızlı hızlı sokaklardan geçmek ve tokmaklarını kırarcasına her evin kapısını çalmak İstiyorum! Ve her eve, herkese bağırmak: "Bilseniz, bilseniz kimden geri kalmaktasınız.'" demek istiyorum... Mesel Ufku” Kitabından Alınmıştır. Çağırmalarda cevap verme işini hafife almamak gerekir. Zira Allah Resulü S.A.V.buyurdu: "Müminin sezgisinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar." Ebû Ümâme radıyallahu anh. Taberânî.

19 Bir adamın imanını kurtarmak, on mü'mini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediye yi kazandırdığı için bir mü'mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Kastamonu Lahikası

20 Risale-i Nur sırf âhirete bakar. Gayesi Allah rızası ve insanların imanını kurtarmaktır. Risale-i Nur’a bağlananlar kendilerini ve vatandaşlarını i'dam-ı ebedîden ve ebedî haps-i münferidden kurtarmaya çalışırlar. Risale-i Nur’la meşgul olanların yaptığı vazife, yeryüzündeki bütün büyük meselelerden daha büyüktür. Risale-i Nur’la ilgilenenlerin elinde nur var; topuz yoktur. Dolaysıyla tecavüz edemezler. Onlara tecavüz edilse, nur gösterirler. Risale-i Nur ve hakikî şakirdleri, elli sene sonra gelecek nesle gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan (uçurumdan) ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmağa çalışıyorlar.

21 Nasıl ki sadaka belayı def ediyor, Risale-i Nur da, bu memlekette belanın def'ine vesile olduğu çok hâdiselerle meydana çıkmıştır. Risale-i Nur bir vesile-i def'-i beladır; ta'tile uğradıkça, bela fırsat bulup gelir. Bu vatanın belalardan muhafazası için Risale-i Nur bir kat'î vesiledir. Risale-i Nur okunması umumi bir sadaka gibi semavî ve arzî belaların def'ine vesiledir. Risale-i Nur'un serbest bırakılması belaların kaldırılmasına ve Risale-i Nur’a ilişmek ve onu susturmak belaların gelmesi sebeptir.

22 Risale-i Nur, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın taht- ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Risale-i Nur'daki ihlâsın, samimiyetin hakikati, Allah rızasından başka hiçbir şeye âlet ve tâbi' olamaz. Risale-i Nur'da öyle bir manevî zevk ve çekici bir nur var ki; mekteplerde çocukları okumağa şevkle sevk etmek için icat ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere üstün gelecek bir lezzet, bir sevinç, bir şevk Risale-i Nur veriyor. Yavaş yavaş, tetkik ede ede okunursa, Risale-i Nur'un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalp, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa yalnız akıl küçük bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.

23 Risaleler, tercümanın Kur'an dersinde arkadaşları olan, halis ve metin ve sadık zatların, ruhen istemeleri, kabul, tasdik ve tatbik etmeleri yönünden meydana gelmiştir. Tercümanın istidadından ziyade o Nurların meydana gelmesine o arkadaşları dayanak olmuştur. Samimi olarak her şeyin üstünde iman hakikatlerini on adama ders vermek, büyük bir makamla binler adamı irşat etmekten daha ehemmiyetlidir. Çünkü o on adam, tam o hakikati her şeyin üstünde gördüklerinden sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalpleri, birer ağaç olabilirler.

24 Haslardan olan kişi, dünyada, sosyal hayata bağlanmak istiyor. Madem o haslar içindedir, katiyen Risale-i Nur'un hizmetine zararı varsa, girmeyecek. Eğer bilse ki; o hayat arkadaşını bazı has kardeşlerimiz gibi Risale-i Nur'un hizmetinde yardımcı olarak çalıştırsa, o hayata girebilir. Çünkü hasların hayatı, Risale-i Nur'a aittir ve şahs-ı manevîsini temsil eden arkadaşlarının tensibiyle kayıt altına girebilir. Risale-i Nur' için çalışanların geçimindeki bereket gibi Allah’ın ikramı hepsine kâfi gelir. Başka şahsî kemalât ve kerameti aramazlar.

25 Risale-i Nur şakirdlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zât, hanımıyla beraber büyük bir makamda bulundukları halde, geçim sıkıntısı yüzünden hanımı demiş: "İhtiyacımız çoktur." Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Hanımına dedi: "İşte Cennet'teki bizim sarayımızın bir kerpicidir." Birden o mübarek hanım demiş ki: "Gerçi çok muhtacız ve âhirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fâni bir surette bu zayi' olmasın, o sarayımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lâzım değil." Birden yerine gitti.

26 Risale-i Nur'un ekser hakikatleri namaz tesbihatında inkişaf eder. Risale-i Nur talebelerine beyan ediyorum ki: Risale-i Nur nurdan bir ibrişimdir ki, kâinat ve kâinattaki mevcudatın tesbihatları onda dizilmiştir. Ey Risale-i Nur ile ilgilenenler! Allah'ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secdeden başlarınızı kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfunu hiç bir hususta esirgemeyen Rabb-ı Rahîm'e, gecenin mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz. Kat'iyyen inanınız ki; Nur'un şefaatı, Nur'un duası, Nur'un himmeti sizleri kurtaracaktır.

27 Tarih göstermiyor ki, Risale-i Nur gibi, pek çok taifelere ve mesleklere hücum eden, bu derece, pek az ve hafif tenkidle kurtulmuş olsun. Büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara keffaret olur. Nur'a ve Nur vasıtasıyla imana hizmet eylemiş kişi, bin hatasını affettirir. Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı.

28 Risale-i Nur’u kalemle yazmanın beş türlü dünyevî faidesi var. 1- Rızıkta bereket. 2- Kalbde rahat ve sürur. 3- Maişette sühulet (kolaylık). 4- İşlerinde muvaffakıyet. 5- Talebelik faziletini almakla, bütün Risale-i Nur talebelerinin has dualarına hissedar olmaktır. Risale-i Nur talebeleri melaikelerin hürmetine mazhar olur. (Bazı ehl-i keşfin kat'î müşahedesiyle sabittir.) Talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dâhil olup âlem-i berzahta -talii varsa, tam muvaffak olmuşsa- Hâfız Ali ve "Meyve"de bahsi geçen meşhur talebe gibi; şüheda hayatına mazhar olur. Büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara keffaret olur. Nur'a ve Nur vasıtasıyla imana hizmet eylemiş kişi, bin hatasını affettirir.

29 BENİ SİZDEN SAYDILAR.. Safa isminde, Orta Asya'da çalışan ve aynı zamanda orada üniversitede okuyan bir genç anlatıyor: "Devlet bursu İle okumaya hak kazanan bir arkadaşımız vardı. Aynı fakültede, aynı sınıfta okuyorduk. Meslek lisesi mezunuydu. Burada devlet üniversitesine ait bir yurtta kalıyordu... Yaz tatilinde memlekete gittiğinde babası, oğlunu gönderdiği gibi bulamamış. "Oğlum, sana her şey meşru olmuş, ben seni bir daha oraya göndermem.!" demiş. Arkadaş ısrar etmiş, fakat bir türlü babasını razı edememiş. Arkadaşımızın uzun ısrarlarından, "Baba eğitimim..." diye yakarmalarından sonra babası.. "Eğer, orada farklı insanlarla birlikte kalırsan, seni oraya göndermeyi kabul ederim." diye şart koşmuş. Arkadaşımız kabul etmiş, söz vermiş. Ders yılı başında, aynı sınıfta olduğumuz için geldi, beni buldu.%

30 Durumunu anlattı, adeta yalvarıyor gibi ısrar etti. "Okumam için sizinle birlikte kalmam lâzım. Bu babamın şartı, yoksa beni burada bırakmayacak" dedi. Ben, "Olabilir, ama arkadaşlarla görüşmem lazım" dedim. Hemen arkadaşlarla görüştüm. Namı pekiyi olmadığı İçin kimse sıcak bakmadı. "Adımızı kötüye çıkarır" dediler... "O çok kötü bir örnek" dediler. Ne kadar ısrar ettimse kabul ettiremiyordum. O her gün beni okulda yakalıyor, "Ne oldu?" diyordu. Ben, "Görüştük, görüşeceğiz..." diye geçiştirmeye çalışıyor, anlasın istiyordum. Israrlarının arkası kesilmedi, ben arkadaşlarımı ikna etmeye çalıştım. Sonunda birlikte kaldığımız arkadaşlarım bana: "Eğer çok istiyorsan, sen onunla birlikte kal!" dediler. Ben bu teklifi kabul ettim ve yanıma birkaç arkadaş daha alarak tuttuğum bir eve o arkadaşı da davet ettim.%

31 Çok geçmeden arkadaşımızın hali, tavrı değişmeye, yanlış alışkanlıklarını terk etmeye başladı. Bir süre sonra tamamen değişmiş, yüzü ve yüreği aydınlanmıştı. Mahalleden gençler, komşular ziyaretimize geliyor, herkes onu çok seviyordu. Bir gün aniden rahatsızlandı. Hastaneye kaldırdık. Doktor, "Çok geç kalmışsınız!" dedi. Apandis'i patlamış, nasılsa uzun bir süre fark edememiş.. Sızıntı zamanla iç organlarına yayılıp tamamen imha etmiş. "isterseniz yakınlarını çağırın, son bir defa görsünler" tavsiyesinde bulundu. Hemen ailesini aradık. Gerçekten de babası son nefesine yetişti. Aradan birkaç ay geçmişti. Bir gece rüyamda o arkadaşımızı gördüm. Yere oturmuş çay içiyor, bir yandan da sohbet ediyorduk. Bir yanımda o vardı, bir yanıma da başka bir arkadaş oturmuştu. - Sana nasıl muamele ettiler? Diye sordum.%

32 -Beni, dedi, sizin gibi insanlardan kabul ettiler. -Burada sizin gibi olanları cehenneme atmıyorlar. -Onun için beni cennete aldılar. Uyandım. -Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Saatlerce tesirinden kurtulamadım. -İnşallah bu farklı rüya, sadık bir rüyaydı." -Allah, Onu ve Onun yolunu tercih edenlerin azını çok saymaya muktedirdir. -Keremi sonsuzdur. Mesel Ufku Adlı kitaptan alınma..


"Hizmet: İrşad, tebliğ, cihad ve Din’e hizmet etmektir. Bu iş Peygamber mesleğidir. Yeryüzünde bundan daha büyük bir vazife yoktur; olmuş olsaydı, Allah," indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları