Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

İnsan, zamanından önce doğmuş bir canlıdır.. Eğitim ve İdeoloji Kavramları Arkeolojisi İdeoloji varlığını borçlu olduğu toplumsal değişimle ortaya çıkan,

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "İnsan, zamanından önce doğmuş bir canlıdır.. Eğitim ve İdeoloji Kavramları Arkeolojisi İdeoloji varlığını borçlu olduğu toplumsal değişimle ortaya çıkan,"— Sunum transkripti:

1 İnsan, zamanından önce doğmuş bir canlıdır.

2 Eğitim ve İdeoloji Kavramları Arkeolojisi İdeoloji varlığını borçlu olduğu toplumsal değişimle ortaya çıkan, devleti temsil eden siyasal iktidarlar eliyle bireyleri şekillendiren, yönlendiren “fikirler ve tasarımlar sistemi” dir. İdea(fikir) Logos (Bilim) Devlet, siyasi açıdan yönetme gücünü elinde bulunduran, ekonomik açıdan üretim ilişkilerini düzenleyip, kaynakları dağıtma yeteneğine sahip olan, ideolojik açıdan da siyasi ve ekonomik gücün devamlılığı için topluma düşünsel biçim kazandırarak, onu yönlendiren kurumlaşmış bir güç olarak tarif edilebilir. Anlaşılacağı üzere devletin bireyi ve toplumu kurması ve düzenlemesinin en önemli aracı ideoloji olmaktadır. ideolojinin gücü, siyasal iktidarın belirlediği tanımlar ve amaçlar çerçevesinde toplumu kurma ve ona bir üst kimlik verme konusundaki etkinliğinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda ideolojiler, devletin sistemi kontrol mekanizması olarak işlev görür.

3 Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir. Educar Latincede, hayvanları ve bitkileri yetiştirmek anlamına, yaygın olarakta çocukların bakımını üstlenmek anlamına gelen educare’den gelir. Ayrıca terim çıkarmak ve dışarı koymak anlamında da kullanılmıştır. Fransızca education, yaşamayı bilmek anlamına sahiptir. İngilizce education, kurum olarak, okul ve üniversite sistemi olarak öğretim anlamına gelir. Formasyon-biçimlendirmek Eğitmek-fiill Eğitim, bireyi toplumun bilgi, değer ve davranış ilkelerine göre biçimlendirmeyi hedeflediği gibi, eğitimin kendisi de, toplumda ağırlıklı olan düşünce doğrultusunda biçimlenmekte ve gelişmektedir. Eğitilmiş insan, var olan dünya ile uyumlulaştırılmış insandır. Böylesi bir anlayış egemenlerin amaçlarına uygundur.

4 Devlet, meşruiyetini toplumsal alanda sürekli hale dönüştürmek için ideoloji ve eğitim gibi araçları kullanmaktadır. Eğitim, ideoloji aracılığıyla kendi ilkelerini topluma dayatmak isteyen siyasal iktidara bu dayatmanın kurumsal zeminini sunmaktadır. Toplumsal birlik, bütünlük ve uyum ideoloji ve eğitim kurumlarıyla gerçekleşmektedir. Birlik, bütünlük ve uyum siyasal iktidara bütüncül bir iktidar alanı meydana getirdiği için önem arz etmektedir. Bu noktada ideoloji ve eğitim, toplumu kontrol etmenin birer aracına dönüşmüş olmaktadır

5 Eğitimin Kurumsallaşması ve Otoritenin Egemenliği Tarihi Yunan’daki eğitim büyük ölçüde insanların sınıfsal durumlarına göre şekillenmişti. Bu dönemde eğitimin temel amacı şehir devletlerinin yöneticisi durumunda olan aristokrat - erkekleri-yöneticilik için pratik bilgilerle yetiştirmekti. Din adamları, askerler ve yönetici aristokratlar köylü ve kölelerden farklı olarak bir öğretmen gözetiminde ders görebilirlerdi. Antik Yunan’da henüz kurumsallaşamamış, daha çok felsefi ve entelektüel bir düzeyde ele alınan eğitim, süreç ilerledikçe farklı ekonomik ve politik etmenlere bağlı olarak belli amaçlar doğrultusunda yönetenlerin egemenlikleri doğrultusunda ele alınmaya başlanmıştır.

6 Eğitim de görülen bu işlevsel ve yapısal değişim farklı biçim ve düzeylerde olmak üzere, hemen her dönemde yasanmış olmakla beraber, söz konusu dönüşümün en belirgin hal aldığı asama Kilisenin bu alana müdahil olduğu dönem olmuştur. Din yasalarına bağlı papazlar, eğitimin ve entelektüel yönelmenin tek kaynagı idi (Say, 1999:18). Ortaçağın sorgulamayan, düşünmeyen, Tanrı ve din büyüklerine koşulsuz teslimiyeti ifade eden skolastik düşüncesi, Aristoteles’in felsefi yapıtlarını içeren eski Yunan klasiklerinin birçoğunun Batı okulları ve özellikle de üniversitelerinde Hıristiyanlık çerçevesinde yeniden yorumlanarak okunmasıyla gelişmiştir.

7 Avrupa’da yedinci yüzyıla girerken, çocuklara din öğretmek için okullar örgütlenmeye başlanmıştır. Bu dönemde, Fransa’da hemen her manastırda bir ilk ve ortaokul açılmıştır. Bu okullar, genç -erkek- çocuklarına temel becerileri öğretmek için başlangıçta katedrallerin daha sonraları da büyüklü küçüklü bütün kiliselerin yanı baslarına kurulan okullardır. Bu kilise ve manastır okullarında öğretmenlerin temel misyonu, öğrencilerin, seçkin değerlere, telkinle sahip olmalarını sağlamaktı

8 İslam Dünyası Doğu toplumlarında da eğitim bu doğrultuda seyretmekteydi. itaate dayalı ve inanç merkezli İslam eğitiminin amacı ise; Tanrı’ya katıksız olarak inanıp, İslamiyet'in gerektirdiği davranışları yerine getirerek kulları öteki dünyaya hazırlamaktı. Gazali’ye göre, eğitim öğretim bir nevi ibadettir ve dünyevi amaç taşıdığı takdirde yok olur gider. Para kazanmak, böylece sosyal mevki elde etmek ya da vergileri indirmek ve Sultan’a olan yükümlülüklerinden yan çizmek için bilgi pesinde kosan, Tanrıya hizmetten başka herhangi bir ihtirası doyurmak için çalışan kimse, kendisini elim neticelere maruz bırakmaktadır

9 Kul olmayı telkin eden bu eğitim en geniş olanakları ve uygulamaları Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar zamanında bulmuştur. Özellikle Osmanlılar döneminde, kulluk eğitimi, devletin egemenlik ölçüleriyle birlikte düşünülmüş, Tanrı’ya kulluk Sultana kullukla özdeşleştirilmek istenmiş, halkların yaşamları, işlevleri, varlık nedenleri, Tanrı’ya ve Sultana karsı yükümlülüklerle sınırlanıp belirlenmiştir. Eğitimin bu isleme katkısı ise, ekonomik-sosyal alanlarda somutlasan devletin varlığını insanların kafasında tabulaştırmak olmuştur. Bu tanrısal yargı Tanrı-sultan özdeşliği içinde “mülk sultanındır, onu dilediği gibi temellük (kendine mal etmek) eder” biçimine dönüşüyor,

10 Aydınlanma ve Fransız devrimiyle birlikte modern devlet, eğitim sürecinin merkezîleştirilip sistemleştirilmesi, geleneksel sadakat biçimleri yerine yenilerini devreye sokulması ile doğrudan ulus inşa etme sürecine girmiştir. Böylelikle devletin hizmetine koşulan milliyetçilik sayesinde etnik farklılıklar üzerinden ulusal bir birlik oluşturulma yoluna gidilmiştir. Eğitime hakim olmanın, kendi devamı için en uygun aygıt olduğunu kavrayan iktidarlar ise bu kurumların tekelini devlete geçirmekte gecikmemişlerdir. Nitekim 1764’te Fransız devlet adamı La Chalotais “devlet çocukları, devletten başkasına teslim edilmeyecektir” derken, kilisenin elindeki çocukları devletin himayesine geçirmenin sinyallerini veriyordu.

11 Saint Just’un eğitim üzerine adlı yapıtından alınan aşağıdaki metin modern kapitalist devletlerde çocuğun ve eğitimin nasıl bir misyona sahip olacağını aktarması bakımından oldukça dikkat çekicidir. Çocuklar, eğer anneleri onları beslediyse beş yasına kadar annelerine, daha sonra, ölümlerine kadar, cumhuriyete aittir, (…) Çocuk, yurttaş, vatana aittir. Ortak öğretim zorunludur. (…)Erkek çocuklar, beş yasından on altı yasına kadar, vatan tarafından yetiştirilirler. (…) Çocuklar, beş yasından on altı yasına kadar okumayı, yazmayı, yüzmeyi öğrenirler. Çocuklar okşanmaz onlara vurulmaz. Onlara iyi öğretilir, doğaya bırakılırlar. Bir çocuğa vuran cezalandırılır. (…) Çocuklar on yasından on altı yasına kadar, askerlik ve tarım öğrenirler. (…) On altı yasından yirmi bir yasına kadar, zanaatlara girerler ve çiftliklerde, imalathanelerde ya da gemilerde uygulayacakları bir meslek seçerler. Bütün çocuklar on altı yasına kadar aynı giysiyi giyeceklerdir; on altı yasından yirmi bir yasına kadar giysileri isçi giysisi olacaktır; yirmi bir yasından yirmi beş yasına kadar, eğer kamu görevlisi değillerse, asker giysisi olacaktır. (…) yirmi bir yasından yirmi beş yasına kadar, kamu görevlisi olmayan yurttaşlar, evli olsunlar olmasınlar, ulusal milise gireceklerdir

12 Nitekim okullar, çok geçmeden Godwin’i haklı çıkarırcasına hem kültürel anlamda sosyalleşen hem de içinde yasadığı toplumsal ve siyasal sistemin ideolojisini kurgulayan söylemle donatılmış ‘yurttaş’lar yetiştirmeye başlamıştır. Bundan sonra modern çocuklar, birlik ve beraberliğe dayalı bir milliyetçilik ideolojisi içinde, parasız, zorunlu ulusal bir okulda, önlükler, üniformalar giyip, marslar ve antlar okuyarak ulusal dava ve düşünceleri kutsayan, geleceğin sadık yurttaşları olarak yerlerini almaya başlamışlardır Hal böyle olunca okul, çok geçmeden bütün Avrupa’da devletlerin vazgeçemeyeceği bir kurum olarak yerini almaya başlamıştır

13 Anlaşılacağı üzere, modern ulus devlet için çocuklar, öncelikle gelecek için üzerinde yatırım yapılan, rasyonel plan ve programlarla yetiştirilen öğrenci, izci, asker, militan olarak belli misyonlar yüklenmiş küçük yurttaşlardır. Modern kapitalist devlette eğitimin toplumdaki başlıca işlevleri (i) kültür- değer, ideoloji; (ii) bilgi ve (iii) hüner aktarmaktır. Eğitim hem aktardığı bilgi ve hünerle toplumsal işbölümünü etkileyerek, hem de aktardığı ideolojiyle ile kişilerin toplum içinde kendi yerini değerlendirmesini ve beklentilerini belirleyerek, toplumun sınıf yapısının yeniden üretilmesinin araçlarından biri olmaktadır

14 Devlettin hapishanedeki, hastanedeki veya meydanlardaki baskısı asla okuldaki baskılar kadar şiddetli değildir. Çünkü okullardaki baskı rızaya dayalı bir baskı olduğu için görülmeyen ve meşrulaştırılmış bir baskıdır. Ayrıca okulda ki baskıya maruz kalan çocuk hem fiziksel olarak hem de hukuksal olarak en zayıf durumdadır. Okula başlayan her çocuk, okula bile gelmeden önce, öğretmenin karşı konulamaz otoritesi ve statüsünden haberdar olmaktadır. Öğretmen, güçlü, her şeyi bilen ve sözünden çıkılmaması gereken, otoritesi sarsılamayacak bir güç odağıdır. Çocuğun küçük yaşlarda karşı karşıya kaldığı bu otoriteden etkilenmesi ve ona göre şekillenmesi kaçınılmazdır.

15 Okul, bu kural ve programları ders dışında da belli ritüeller ve mekânsal düzenlemelerle de pekiştirerek çocuğun beynine iyice yerleştirmektedir. Nitekim okul binalarının mimarisi, içindeki mobilyaların tek biçimciliği, duvarlardaki pano ve resimler, öğretmen, yönetici ve öğrencilerin bulundukları alanların birbirinden farklılaştırılması, tek tip giyinme, törenler, antlar vb.. hepsi Foucault’nun bahsettiği disiplin ve kapatma içinde bir araya gelerek söylemin aktarılması ve pekiştirilmesinde büyük rol oynamaktadır.


"İnsan, zamanından önce doğmuş bir canlıdır.. Eğitim ve İdeoloji Kavramları Arkeolojisi İdeoloji varlığını borçlu olduğu toplumsal değişimle ortaya çıkan," indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları