Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

NİMET ACER.  Yıllardan 1916…  Anadolu düşman işgali altında...  Bitlis Birinci Dünya Savaşından önce nüfusu 30.000´dir lakin savaş çıkınca halk göç.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "NİMET ACER.  Yıllardan 1916…  Anadolu düşman işgali altında...  Bitlis Birinci Dünya Savaşından önce nüfusu 30.000´dir lakin savaş çıkınca halk göç."— Sunum transkripti:

1 NİMET ACER

2

3  Yıllardan 1916…  Anadolu düşman işgali altında...  Bitlis Birinci Dünya Savaşından önce nüfusu 30.000´dir lakin savaş çıkınca halk göç eder ve nüfus 3.000´e düşer.

4  Kurtuluş Savaşında baba ile oğlu cepheye gider savaş biter ve baba ile oğul şehre dönerler bir tepede baba heyecandan mıdır yoksa yorgunluktan mıdır bilinmez o tepeden memleketi Bitlis’e bakamaz ve oğluna sorar oğul Bitlis’te ne kaldı..  Oğul " Şehir de hiç kimse yok,sadece beş tane minare kalmış.”Bunu duyan baba tekrar umut ile döndüğü memleketinin bu haline dayanamaz ve ağıt yakmaya başlar…  bitliste beş minare beri gel oğlan beri gel...

5  Bitliste beş minare  Beri gel oğlan beri gel  Yüreğim dolu y are  Beri gel oğlan beri gel  İsterem yanan gelem  Beri gel oğlan beri gel  Cebimde yok beş pa ra  Beri gel oğlan beri gel  Tüfengim dolu saçm a  Beri gel oğlan beri gel  Güzelim benden kaçma  Beri gel oğlan beri gel  Doksandokuz yaram var  Beri gel oğlan beri gel  Bir yarada sen açma  Beri gel oğlan beri gel

6

7  Yıl 1914.  Birinci Dünya Savaşı başlamış, memleketin bir çok yeri işgal edilmiştir.  Erzurum da işgal altındadır.  İşgal nedeniyle halk göç eder.

8  Bütün halk yanlarına alabildiği ve kendilerine yolda lazım olacak eşyaları alelacele kaptığı gibi yollara düşerler  Çoğunun binebilecek ne biniti ve ne de arabası vardır. Bir taraftan bu imkansızlıklar, diğer taraftan acımasız kış şartları…  Yiyecek sıkıntısı, giyecek sıkıntısı halkı perişan etmektedir.

9  Bu zor şartlar içerisinde söylenen türkü;  Daha üç gün olmuş evleneli.  Çaresiz onlarda yollara düşmüşler.  Eli kınalı, anlı duvaklı gelin; bu zor şartlara dayanamaz. Açlıktan mı, soğuktan mı bilinmez? Birden uyku gelir ela gözlere…  Damat dayanamaz ve içinden gelen duyguları dağlara duyururcasına söylemiş.

10 Göç göç oldu, göçler yola dizildi Uyku geldi, ela gözler süzüldü ( oy oy süzüldü) Şimdi bildim, elim yardan üzüldü ( oy oy üzüldü) Ağam nerden aşar, yolu yaylanın? ( oy oy yaylanın ağam yaylanın) Doldur doldur nargilemi tazele Sarardı gül benzim döndü gazele (oy oy gazele) Tut elimden indir beni mezara (oy oy mezara) At üstüme avuç avuç toprağı (oy oy toprağı anam toprağı)

11

12 19. yüzyılda devletin iskan emirleri Avşarları da vurmuştur. Cevdet Paşa'nın kurup Derviş Paşa kumandasına verdiği Fırka-i İslahiyye 1865 yılında onları yaylak ve kışlaklardan birinde yerleşmeğe mecbur eder. Avşarlar bu sebepten verimsiz ve dağlık dar topraklarda yerleşmek zorunda kalırlar. Yoksul Türk köyleri arasında katılırlar. İşte Dadaloğlu'ya ait bi ağıt:

13 Kalktı göç eyledi Avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir Arap atlar yakın eder ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Belimizde kılıncımız Kirman'i Taşa geçer mızrağımın temreni Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Dadaloğlum yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

14 BİLAL AY

15  Dünyamızda, özellikle son asırda yaşanan hızlı değişimden, savaşlardan, yoğun nüfus hareketlerinden, göçlerden, ekonomik buhranlardan ve gelir dağılımındaki adaletsizlikten kaynaklanan sorunlar nedeniyle toplumların homojen yapıları bozulmuş, pek çok kültür, ırk ve ekonomik seviyeden insanın bir araya gelmesiyle daha karmaşık sosyal yapılar oluşmuştur.  Özellikle sanayileşmeyle birlikte hız kazanan kentleşme olgusu ve kentsel kapitalist üretim biçiminin talep ettiği ekonomik yapı çeşitli faktörlerle bir araya gelerek kırda çözülmeye sebebiyet vermiş,  böylece kentlere akın eden büyük kitleler derin izler yaratacak yeni bir sosyal biçimlenmenin ana unsurları olmuşlardır.

16  Bu kadar ayrı kültürden insanın aynı coğrafyayı paylaşmaya başlamasıyla, birbirinden çok farklı değer sistemleri karşı karşıya gelmiş ve kültür çatışmaları yaşanmıştır. Sosyal hayatta baş gösteren düzensizlik nedeniyle, toplumları bir arada tutan toplumsal bağlar zayıflamış, sosyal kontrol mekanizmaları etkisini yitirmiş ve bütün bunların sonucunda başta suçluluk olmak üzere birçok toplumsal sorun ortaya çıkmıştır.

17  Sanayileşmesini tam anlamıyla gerçekleştirememiş olduğu halde, kırdan kente göçün hala sürdüğü, örgütlü ve uzmanlaşmış işlerin sınırlı olduğu, hızlı kentleşmenin yaşandığı toplumlarda kentler her insan için uyumlu çevreyi yaratamamaktadır. Eski toplum yapısından çıkıp yenisine girememek kendine özgü ekonomik ve toplumsal  sorunlara yol açmaktadır.

18  Köyünden, evinden barkından kopup yepyeni bir çevreye göç edenler kadar, nüfus hareketine sahne olan yerlerin eski sakinleri için de şaşırtıcı ve sarsıcı olan kitlesel coğrafi hareketlerin doğurduğu bu sorunların bazıları : İşsizlik Yalnızlık Anomi Yabancılaşma Uyum – Kentsel Bütünleşme

19  Kültür değişmelerini ve bunun yarattığı kültür ihtilaflarını suçun  doğrudan veya dolaylı sebebi sayan görüşler oldukça yaygındır. Suçu, toplumsal ilişkilerin biçim değiştirmesi anlamına gelen kültür farklılaşmasının bir ürünü olarak gören düşüncelere göre kültür değişimi, insan tutum ve davranışlarında uyulması zorunlu yapısal değişimleri gerektirmektedir. Bu zorunlu değişimlere uyumsuzluk ise suçluluğu yaratmaktadır. Değişen fiziksel çevreye ve kültüre intibaksızlık çoğunlukla kentleşme sürecinde ortaya çıkan ve göçle iyice belirginleşen bir sosyal olgudur.

20  Kırsal alandaki geleneksel denetimin göç eden bireyler üzerindeki kuvvetini yitirmesi bahsi geçen intibaksızlıkla birleşince, sonraki aşamada suça dönüşmesi muhtemel ihtilafların ortaya çıkması kolaylaşmaktadır.  Kırsal alanların sayılan bu yapısal özelliklerinin tersine kent;  büyük, farklılaşmış, heterojen bir yapıya sahip, gayrişahsi ve anonim ilişkilerin yaygın olduğu, insanların birbirileriyle maddiyatın ön plana çıktığı yüzeysel ilişkiler kurdukları bir mekan özelliği taşımaktadır. Kentsel mekana özgü bireyselliğe eşlik eden acımasız rekabet anlayışı, içinde suçun rahatça filiz verebileceği bir sosyal düzeni ortaya çıkarmaktadır.

21  Kentlerde kırsal alanlara nazaran daha fazla suçun belli başlı sebeplerini aşağıdaki şekilde ortaya koymaktadır: Kültür uyuşmazlıkları Kentlerde doğrudan çevre kontrolünün bulunmayışı Özendirici etkenlerin varlığı Kentin Fiziki Yapısı

22 MANZURA

23  Günümüz toplumlarını kökten değişime zorlayan olgulardan biri bilginin artan üretimi ve hareketliliği, diğeri ise küreselleşmedir. Dünyada artık neredeyse hiç bir toplum bu iki olgunun etki alanı dışında kalmamaktadır. Bilgi yoğun toplum ve küreselleşme olgularının birbiriyle etkileşiminin sonuçlarından biri de, bilgi peşinde koşan insanların sınırlar ötesi arayışlara girmeleridir. Son yıllarda ülkelerarası öğrenci hareketliliği hızlanmış durumda olup, bu eğilim devam etmekte ve bundan sonraki yıllarda da devam etmesi tahmin edilmektedir.  UNESCO raporlarına göre bu öğrenci hareketliliği daha çok, genç nüfusun yoğun olduğu ülkelerden yükseköğrenimin gelişmiş olduğu ülkelere doğru yaşanmaktadır. Örneğin 1998 yılında Afrika’dan 120 bin, Asya’dan da 172 bin öğrenci, ‘‘AB-15’’ ülkelerinde öğrenim görmekteydi. 2003 yılında bu rakamlar, sırasıyla, 180 binden 263 bine çıkmıştır.

24 Bölgeler Afrik a Asya Kıta Avrupas ı Kuzey Amerika Okya nusya Güney Amerika Diğer Afrika’dan 1.8694.921139.63929.7013.9800180.110 Asya’dan 233 85.05 7 28.655294.27185.820139694.175 Kıta Avrupa’sından 653.175452.64069.73113.761439539.811 Kuzey Amerika’dan 02.67840.03250.6826.125968100.485 Okyanusya’dan 06432.9564.0177.7343415.389 Güney Amerika’dan 083423.30128.7101.0266.58860.459 Diğer 3681.26239.09203.41265744.791 Toplam 2.55398.55 7 926.315477.112121.85 8 8.8251.635.220 TABLO- 1: YABANCI Ö ĞRENCİ HAREKETLİLİĞİ

25  Bu öğrenci dolaşımının boyutları öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, bu durum bazı ülkeler için ekonomik bir sektör haline bile dönüşmüştür. ABD Ticaret Bakanlığı’nın 2000 yılı verilerine göre yükseköğrenim seviyesindeki yabancı uyruklu öğrencilerin ABD ekonomisine katkısı, hizmet sektöründe beşinci sıraya kadar yükselmiştir. OECD’nin 2008 yılında yayımladığı rapora göre ise, dünya genelinde 1975 yılında 600.000 civarında olan yabancı uyruklu öğrenci sayısı 2006 yılında yaklaşık beş kat artarak 3 milyona ulaşmıştır.

26  Türkiye Milli eğitim Bakanlığı verilerine dayanılarak hazırlanan TED Raporu’na göre, 2003 yılı itibariyle ‘‘kayıt dışı’’ öğrenciler olmakla beraber toplam 50,801 Türk vatandaşı yurtdışında yükseköğrenim görmektedir.  Türkiye 1981 yılından itibaren kendi imkânlarıyla Türkiye’de yükseköğrenim görmek isteyen Yabancı Uyruklu Öğrenciler için düzenlenen (YÖS) sınavı başlatılmıştır.

27  1989 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını ilan eden Türk Cumhuriyetleri’ndeki öğrencilerin Türkiye’de eğitim görmesi amacıyla 1992 tarihinde Türk Cumhuriyetleri ile işbirliği yapılarak Türk ve Akraba Toplulukları Sınavı (TCS) yapılmaya başlanmıştır. Her yıl ÖSYM tarafından Türkiye’de yükseköğrenim görecek yabancı uyruklu öğrencileri seçmek için Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Tataristan’da TCS yapılmaktadır.

28  Bütün yabancı uyruklu öğrenciler, Türkiye’ye geldikten sonra bulundukları İlin Emniyet Müdürlüğü Yabancılar şubesinden Oturma İzni almak zorundadırlar. Yasaya göre de bu böyledir. Yani, yabancı uyruklu öğrenciler Türkiye’ye girdikten sonra bir ay içerisinde Oturma İzni almak zorundadırlar.  Yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve Türkiye’den çıkışları ile ilgili usul ve esasları 11 Nisan 2013 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu düzenler.

29 ŞUEDA ÖMÜR

30  Sosyal dışlanma 1970 ve 1980’de Fransa’da sosyal güvenlik sistemi dışında kalan bazı marjinal grupların durumunu tanımlamak, bu grup içinde yaygın hale gelen işsizlik ve yoksullukla birlikte grubun sosyal dışlanmasını ve kırılganlığını analiz etmek için kullanılmıştır.  Avrupa Birliği sosyal dışlanmayı; bireylerin ya da grupların yaşadıkları toplumlara tam olarak ya da kısmi olarak entegrasyonunu engelleyen süreçler olarak tanımlamaktadır

31  Sosyal dışlanma içinde ele alınan gruplar arasında göçmenler önemli bir yer tutmakta ve göçmenlerin göç ettikleri toplumlarda yaşadıkları dışlanma ve içerilme daha çok vatandaşlık konusu üzerinden yapılan tartışmalarla yürütülmektedir. Birleşmiş Milletlerin Göçmen İşçiler ve Ailelerinin Haklarının Korunması Uluslararası Sözleşmesi’ni imzalayan ülkeler göçmenlerin belli bir süre o ülkede çalışmış ya da yaşamış olmak koşulu ile yasal ya da yasadışı olmalarına bakılmaksızın belli haklarını garanti altına aldığını kabul etmektedirler. Fakat bu sözleşme gerçek olmaktan çok sembolik bir anlam taşımaktadır. 2007 yılında bu sözleşmeyi aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 32 ülke imzalamıştır, fakat sözleşmeyi imzalayan ülkeler genel olarak göçmen veren ülkelerdir, batı Avrupa ülkelerinden sözleşmeyi imzalayan olmamıştır.

32  Düzensiz göçmenlerin yaşadıkları sosyal dışlanmanın temel özelliği bulundukları ülkelerin yasal mevzuatlarından dolayı yasa-dışı duruma düşmeleridir.

33  Yasal durumları göçmenlerin riski yüksek koşullarda ve güvencesiz ortamlarda yaşamaları ve çalışmalarına neden olmaktadır. Yaşamlarını idame ettirmek için kendilerine sunulan en kötü koşullarda bile çalışmayı kabul etmekte, bu ise göçmenleri çalıştıkları işlerin fiziksel ve işverenlerinden gelecek her türlü riske açık hale getirmektedir. Göçmenler işyerlerinde marjinalize edilmekte ve sıklıkla çalıştıkları işverenlerinin ve çalışma arkadaşlarının kötü muamele ve aşağılamasına maruz kalmaktadırlar. Yerlilerden daha az ücretle daha uzun saatler çalışma, zaman zaman çalıştıkları günlerin ücretlerinin ödenmemesi ve işyerinde bulunan en kötü işlerin üstlenilmesi gibi şartlar, göçmenlerin emek piyasasında yaşadıkları sosyal dışlanmayı göstermektedir. Göçmenler birçok ülkede sağlık ve eğitim imkanlarından da sosyal dışlanmaya maruz kalmaktadır

34  Göçmenlerin sağlık alanımda yaşadıkları sosyal dışlanma ise genel sağlık sigortasından ve hizmetlerinden mahrum olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle herhangi bir sağlık sorunu karşısında özel sağlık hizmetlerini satın almak durumunda kalmaktadırlar. Fakat bu hizmetlerin pahalı oluşu ve göçmenlerin zaten az bir ücret karşılığında çalışıyor olması, olağanüstü bir sağlık sorunu karşısında göçmenleri çok zor durumda bırakmaktadır.

35 Göçmenler ev kiralama sürecinde ciddi sıkıntılar ile karşılaşmaktadırlar. Kalabalık olmaları nedeniyle ev sahipleri tarafından çok fazla tercih edilmemektedir. Genellikle bodrum ve giriş katında yaşamaktadırlar.

36

37 DİLARA

38 Kanunda tanımlanan mültecilik, Avrupa ülkelerinden gelen bu ülkeler vatandaşları ve vatansızları kapsamaktayken, şartlı mülteci Avrupa ülkelerinden gelmemekle birlikte mülteciler için aranan diğer şartları taşıyıp güvenli üçüncü ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen kişileri kapsar. İkincil koruma statüsü ise mülteci ya da şartlı mülteci olmamakla birlikte ülkesine iadesi halinde ölüm cezası, işkence ve benzeri muamelelerle karşı karşıya kalabilecekler için öngörülmektedir. Uluslararası koruma başvurusu yapıp netice bekleyen kişilere sığınmacı da denir.

39 Tüm bu grupların, temel haklarını etkin biçimde kullanmalarında çeşitli güçlükler mevcuttur. Statü kazanmak, başvuruların neticelenmesinde türlü zorluklar yaşanırken; ayrıca barınma, eğitim gibi temel sorunlar mevcuttur. Bu sorunlar içinde en acillerinden birisi kuşkusuz sağlık sorunudur. Suriye’den ülkemize gelen başvurusu sahiplerinin sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri için özel düzenlemeler yapılmış, sağlığa erişim sorunları diğer ülkelerden gelenlere nazaran kolaylaştırılmıştır. Ancak diğer ülkelerden gelenler uygulamada birçok sorunla karşılaşmaktadırlar. (Bkz. 6458s.K.m.91; Geçici Koruma Yönetmeliği)

40 Sağlık problemi yaşayan grupların içinde belki de en mağdur grup başvuru sahipleridir, zira başvuru neticesinin alınması uzun bir sürece yayılmakta, belirsiz bir netice beklenmektedir. 6458 sayılı Kanun’un 123. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un Genel Sağlık Sigortası’nın kapsadığı kişileri düzenleyen 60/1/c/2 maddesinde değişiklik yaparak “ vatansız ve sığınmacılar ” ifadesi “ Uluslararası koruma başvurusu veya statüsü sahibi ve vatansız olarak tanınan kişiler ” olarak değiştirilmiştir. Her türlü başvuru sahibi de GSS kapsamına alınmıştır.

41  Başvurular kural olarak valiliklere yapılar ancak yurt içinde ya da sınırda kolluğa da başvuru yapılabilir; bu başvurular kolluk tarafından derhal valiliğe ulaştırılır (6458 Sayılı Kanun md.65) Geri gönderme merkezlerinde tutulan kişiler de buradaki kolluğa başvuru yapabilirler; ayrıca burada tutuldukları süre zarfında acil ve temel sağlık hizmetleri maddi imkânı olmayanlara ücretsiz sağlanmalıdır.(6458 Sayılı Kanun md.59)

42  5510 Sayılı Kanun’un 63. maddesi Genel Sağlık Sigortası’nın ücreti Kurumca ödenerek sağladığı koruma kapsamını düzenlemektedir. Madde, hasta kişinin sağlığına kavuşmasını sağlayacak tüm muayene ve tedavileri (ayakta/yatarak) sıralamakta, geniş bir güvence sağlamaktadır. Analıktan kaynaklanan haller, iş kazası/meslek hastalığı ve acil sağlık hizmetleri de kapsam içindedir.

43  Neticede görüldüğü üzere, Avrupa ülkelerinden gelsin veya gelmesin, sığınma ya da mültecilik başvurusunu her hangi bir kolluk birimine ya da valiliğe yapan kişi, başvuru anından itibaren sağlık hizmetlerinde GSS’li vatandaş gibi yararlanma hakkına sahiptir. Bu durum karşısında artık vatandaştan ayrı muameleye tabi tutulması, turizm uygulamaları kapsamında fazladan katkı payı istenilmesi düşünülemez.

44 Özet olarak gerek Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler, gerekse iç hukuk, başvuru yapmış olsun olmasın mültecilerin, şartlı mültecilerin, ikincil koruma sahiplerinin ve sığınmacıların sağlık hakkını güvence altına almaktadır. Sağlık sunucuların herhangi bir hukuki kaygıya düşmeksizin temel veya zorunlu sağlık hizmetlerini vatandaşlarla eşit koşullarda sunmaları gerekmektedir.

45 SERDAR KALAYCI

46  Yoksulluk, bugün dünyanın en fazla tartıştığı sosyal olguların başında gelmektedir. Bir eksiklik, yokluk ve dengesizlik hali olarak yoksulluk, gerek üretim faktörlerinin, gerekse ekonomi mekanizmalarının oldukça değiştiğive çeşitlendiği günümüzde, sadece ekonomik değil,aynı zamanda mekânsal olarak da toplumları ayrıştıran önemli bir durumdur. Bu bağlamda, hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerin politik ve ekonomik ajandalarının ilk sırasına yerleşen bu konu, beraberinde çeşitli sosyal, siyasal patlamaları da getirdiğinden giderek daha çok önemsenmekte ve sorunun çözümüne daha çok çaba harcanmaktadır.

47  Yoksulluk ve göç arasındaki ilişki çok boyutlu ve karmaşık ilişkileri içermektedir. Göç ve kentsel yoksulluk arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik genel olarak iki temel tez ortaya atılmıştır. Birinci teze göre, göç kentsel yoksulluğa neden olmaktadır. İkinci tez ise, yoksulluk olgusunun yoksulların hareket alanını sınırlamasından dolayı göçe engel olduğunu savunmaktadır.

48  Özellikle kentte göç eden, işsiz, çok çocuklu ve yaşamlarını idame ettirecek mal ve gelire sahip olmayan birey ve aileler için yoksulluk, kendilerini içinde buldukları ve kurtulmak için stratejiler geliştirdiklerinde bile kolay kurtulamadıkları acımasız bir gerçeklik olarak varlığını kentin göç mekânlarında sürdürdüğü görülmektedir.

49  Kente göç eden kesim ekonominin örgütlü kesiminde düzenli gelir getiren işlerde çalışabilme olanaklarından yoksun kalmaktadır. Göç eden insanlar ya ekonominin enformelleşen süreçlerinde, düzensiz, geçici ve düzensiz işlerinde düşük gelirli işlerde çalışmakta ya da işsiz kalarak yoksullaşmaktadır.

50  Bu anlamda kentin dış mahallelerinde göçün en önemli sorunlardan biri yoksulluk ve işsizlik olmaktadır. Son yirmi yılda Türkiye’de çok hızlı ve önemli ekonomik ve toplumsal değişmeler meydana gelmiştir. Bu değişmeler kentin yoksullarına benzemeyen, yoğun ve kitlesel göçler sonucu kentlerde biriken başta ekonomik olmak üzere, konut, sağlık, eğitim vb. sorunların yanı sıra yeni bir kültürle karşılaşmanın sebep olduğu sarsıntı ve çatışmaları yaşamak durumunda kalanlar kentin yeni sakinlerinin yanı sıra “kentin yeni yoksulları” olarak anılmışlardır.

51  Kent yoksulluğunun dışında kentin yeni yoksullarının toplumsal görünümlerine baktığımızda, her konuda dezavantajlı durumlarıyla, geliştirdikleri yaşam stratejileriyle var olmaya çalışan, talepleri ve sorunlarıyla çoğu zaman yalnız kalan bir kesim görmekteyiz. Bugün Türkiye’nin İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, gibi metropol kentleri başta olmak üzere Mersin, Diyarbakır, Van, Şanlıurfa ve Batman gibi diğer kentlere zorunlu göçün kattığı nüfus, yeni kent yoksulluğunun ağır sonuçlarıyla yaşamak durumda kalmıştır.

52  Göçü sonuçlarının sosya boyutu daha çok yoksulluk, aile ve toplum yapısı üzerinde kendisini göstermektedir. Özellikle, kırdan kente kırdaki olumsuz hallerinden kurtulmak için gelenlerin çoğunun kentte de yoksul pozisyonda kaldıkları gözlemlenmektedir. Bu tip kişiler için, yoksulluk, neredeyse bir kültür halini almıştır. Diğer taraftan, kırın geniş aile yapısı,kentte çekirdek aileye dönüşmü ve böylece kentin çekirdek ailesinin yeni işlevler ile ortaya çıkması, dolayısıyla kente özgü yeni taleplerin belirmesi söz konusu olmuştur.

53  Öte yandan, kırdan kente gelen, yoksul veya aile yapısındaki dönüşümlerden olumsuz etkilenen çocukların sokaklarda mendil, su türü şeyleri sattıkları, bir nevi sokak çocukları konumuna düştükleri; daha da önemlisi, bunların bazılarının suça karıştıkları da ortaya çıkan bir gerçek olarak durmaktadır.

54 Göç toplum bünyesinde meydana getirdiği değişiklikler ile sosyolojik, insan üzerinde meydana getirdiği farklılıklar ile de psikolojik boyutlara sahiptir. Göçler doğrudan doğruya ülkelerin veya daha küçük toplulukların nüfusunun gelişmesini etkileyen önemli faktörlerden biri olup nüfusun yaş ve cinsiyet yapısında değişmeye sebep olurlar. Bu değişmede göç alan ve göç veren çevrelerde birbirine zıt şekilde gelişirler.Göç, ekonomik imkanlarla nüfus arasında denge sağlayan, aynı zamanda da insanların, kabiliyet ve uzmanlıklarından en etkin biçimde faydalanmayı olanaklı kılan, kişilerin sosyal, kültürel, psikolojik arzularının tatminine imkan veren olumlu bir mekanizmadır. Aynı zamanda sağladığı yararlardan çok problemlerle bir bünye kazanması durumunda ise mekanizmanın olumsuz bir işleyişle yöneleceği de unutulmamalıdır.

55  Göçler kendi içlerinde kırdan kente, kırdan kıra, kentten kente,zorunlu olarak yapılan göç ve isteğe bağlı göç olarak 5’e ayrılır. İlk sırayı alan kırdan kente göçleri “kırın itmesi” ve “kentin çekmesi” olarak incelemek gerekir.Burada ilginç olan nokta, kentlerde açık işsizliğin ve düşük istihdamın gittikçe artış göstermesine rağmen, kırdan kente olan göçlerin hızında bir azalma olmaksızın devam etmesidir.Kırdan kıra olan göçe bir köyden diğer bir köye giden gelenler veya mevsimlik olarak yaylalara çıkan köylüler örnek olarak verilebilir. Kentten kente olan göç ise bir kentte yaşayan kişilerin çeşitli sebeplerle bir başka kente göç etmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu olgu temelde bölgesel, sosyal ve ekonomik dengesizliklerden kaynaklanmaktadır.  Gözlemlenen göçlerin çoğunluğu isteğe bağlı iken zorunlu olan göçlere ise güvenlik sebebiyle veya baraj yapılacak ve su altında kalacak olan köy halkının bir başka yere yerleştirilmesi örnek olarak verilebilir. Ayrıca göç edilen yerdeki kalış süresine bağlı olarak “geçici” ve “devamlı” olarak ayrı bir sınıfta da incelenebilir. İç göçlerin bir kısmının devamlı ve bir kısmının geçici oluşu bir ihtiyaçtan doğmaktadır.

56  Bireyin kendi arzusu dışında, bazı güçlerin ve bazı faktörlerin zorlaması nedeniyle yer değiştirmesine güdümlü göç denir. Bu göç, göç edecek bireyin kendi rızasının dışında gerçekleşmektedir. Devletin, sosyal, ekonomik, güvenlik gibi çeşitli konularda aldıkları kararların uygulanması sonucunda nüfus yoğunluğunda meydana gelen hareket güdümlü göçü oluşturur. Örneğin, ülkemizdeki Keban Barajı ve Atatürk Barajı’nın yapımı ile bu bölgedeki nüfusun yer değiştirmek zorunluluğu, bu tip göç türüne girmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşanan terör olayları nedeniyle, çevre bölgelerdeki halkın güvenliğinin sağlanması açısından bazı köylerin boşaltılması da bu göçe örnek teşkil eder.  Bu bağlamda, genel anlamda göç belirli bir yerleşme merkezine oranın nüfus oranını arttıran bir nüfusun, diğer yerleşme bölgelerinden akımı olarak anlaşılmaktadır. Bu şekilde nüfus oranı ile doğurganlık arasındaki denge bozulmakta, o bölgenin ekonomik ve demografik niteliği değişmektedir. Göç, büyük kitlelerin yerleşme alanlarını değiştirmeleri olarak ortaya çıkınca, bu değişkenliğin belirli bir yöre de aynı nüfus grubunun kendisine çekici bir etkenlik taşımaktadır. Kentleşme tarihi içinde ‘’iticilik-çekicilik’’ nedenleri değişik olmuştur. Günümüzde ise genellikle ekonomik temele dayanmaktadır. Ekonomik yönden daha iyi bir hayat sağlama eğilimi ve buna karşılık tarım alanlarının bu olanakları sağlamaktan, uzaklaşması karşısında, kentlerin ne olursa olsun olanak tanıyıcılığı, “iticilik-çekicilik” mekanizmasının temeli olarak görülmektedir.

57  Özellikle 1900’lü yıllardan sonra ekonomik ve teknolojik gelişimin kentleri çok daha çekici bir duruma getirmiştir. Belirli kesimlerde el emeğine gereksinmenin azalıp diğer bazı kesimlerde çoğalması, teknolojik gelişmenin getirdiği yenilikler sonucu bu ekonomik işleyişin bir görünüşüdür. Göçe etken olan itici ve çekici nedenler, ülkeden ülkeye değişmekle beraber, özellikle küçük çaplı üretimden büyük çaplı sanayi üretimine geçiş dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. Kapitalist üretimin gelişmesi büyük sanayi merkezlerinin kurulması, köylünün topraktan ayrılmasına yol açtığı gibi, köylüye daha iyi yaşam koşulları sağlayan iş alanları da açmaktadır.Teknolojik gelişim, tarım işçisini serbest emek durumuna getirmekte ve sanayi bu emeği emmektedir. Temeli tarımda kapitalistleşme ve sanayileşmeye dayanan kentleşme; sağlıklı bir kentleşmeye, planlı bir kent gelişimine yol açarken köylerde iticiliğe dayanan, sanayileşmenin gerekli büyümeyi gösteremediği ülkelerde ise; göç olayında daha çok iticilik etken olmakta ve dağınık düzensiz, sağlıksız kentleşme olmaktadır. Bu sağlıksız büyüme ise daha değişik ve ekonomik kalkınmaya paralel olmayan, dengesiz ve çözümü güç sorunlar olarak belirmektedir.

58  TÜRKİYE'DE HIZLI VE SAĞLIKSIZ KENTLEŞME  Ülkemizde son elli yıldır hızlanmaya, başlayan kentleşme hareketlerinin doğurduğu en önemli sorunlardan biri de gecekondudur. Kendine özgü yaşam tarzı, geçim olanakları, kültürü, sosyal yaşantısı, dayanışması tüketim alışkanlığı üretim usulü, alışveriş vb. özellikleri olan ve l950’lerden sonra ülkemizde yaşanan hızlı kentleşmenin etkisiyle artan bir seyir izleyen “gecekondu” her şeyden önce bir göç olayı neticesinde meydana gelmiştir. Çeşitli nedenlerle ülke düzeyinde gerçekleşen iç göç hareketleri sonucunda, büyük kentlerin nüfusu çok büyük oranda artmıştır. Artan nüfusu istihdam edebilecek sanayileşmenin gerçekleşememesi, gelen insanların işsiz kalmalarını ya da marjinal işlerde çalışmalarını sonuçlandırmıştır. Gelir düzeyi düşük bu insanların barınma ihtiyacını karşılayacak sosyal konut politikasının güdülmeyişi sonucu ortaya gecekondular çıkmıştır. Başkasına ait arsalar üzerinde, acele yapılmış bulunan, gerekli sağlık şartlarını, teknik özellikleri taşımayan, düşük standartlı konutlardan meydana gelen geniş gecekondu mahalle ve semtler, hızla büyük kentleri çevrelemişlerdir. İlk başta kente gelen göç etmiş insanların sadece konut problemini, barınma ihtiyacını karşılamak gibi bir gereksinimden doğan gecekondu sonra hızlı kentleşmeyle ülkenin bir gerçeğini, kentlerin de ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Konut ihtiyacını karşılamak düşüncesiyle geçici olmayan ve kırsal alanlardan sürekli göçler ile desteklenen bir olgu halini aldı. Başlangıçta gecekonduya, çeşitli yaptırımlarla önlenmesi ya da yıktırılması gereken, sağlığa, kanuna, imar planı ve düzenlemelerine aykırı, kentin güzelliğini bozan birer kaçak yapı olarak bakılıyordu. Daha sonra gecekonduların sayısı gittikçe çoğalıp, buralarda yaşayanlar büyük bir seçmen kitlesi olarak siyasal baskı grup niteliğini kazanınca, ilgili yönetim ve siyaset adamlarının tutumları da değişmeye başlamıştır.

59  Özellikle seçim öncesinde, çeşitli siyasi kaygılarla soruna yaklaşılmış, bu da gecekondu aflarını beraberinde getirmiştir. Af kapsamını sürekli genişletmek ve değiştirmek suretiyle gecekondulaşma daha çok hızlanmıştır.Kentleşme, köyler için enerjik, genç, açıkgöz, okuyup yazmış nüfusun kente göçmesi demek olduğundan, bir kan kaybı anlamını taşımaktadır.Büyük kentler ve gelişmiş bölgeler kırsal alanların ve az gelişmiş bölgelerin genç ve kabiliyetli insan gücünü çekmektedir. Bu ise bölgeleri işe yarar nüfustan yoksun bırakarak, dengesizlikleri artırmaktadır.Böylece göç veren yerlerdeki daha olumsuz koşullar ortaya çıkmaktadır. Göç ile bir yerdeki nüfusun aktif kesimi gitmekte, daha az girişimci ve az dinamik kesimi kalmaktadır. Bu da net göç veren yörelerin gelişme hızlarını düşürmektedir. Gelişme hızı düştükçe göç artmakta ve geri kalmışlık ortaya çıkmaktadır.

60  Tarımla ve hayvancılıkla uğraşarak zor şartlarda geçimini temin etmeye çalışan kırsal alan insanı, kitle iletişim araçlarının etkisiyle kent yaşamını tercih etmektedir. Kentte iyi gelir getiren, iş, güzel bir apartman dairesi, altında araba ve eğitimini tamamlayan çocuklar, kırsal alan insanının kendine belirlediği birer hedeftir. Bu hedef amaç doğrultusunda kente gelen birey, ümit ettiklerini gerçekleştirememektedir. İşin garip olan tarafı bunun nasıl elde edileceğini bilememekte ve umutsuzluğa düşmemektedir. Gelişmekte olan toplumlarda, ekonomik bunalım, sanayileşme, sağlıksız kentleşme, hızlı nüfus artışı, dengesiz gelir dağılımı, işsizlik gibi bir çok farklı boyutları olan sorunlar, toplum içindeki bağın gevşemesine neden olur. Bu gevşeme ise dengeyi bozarak uyumsuzluğu doğurur.Bu sorunlarla her gün mücadele etmek zorunda kalan birey, uyumsuzluğun da etkisiyle suça yönelebilir. Daha iyi yaşam olanakları yaşamak amacıyla özellikle büyük kentlere göç etmek bilinen bir gerçektir. Ancak çoğu kez aradığını bulamayan göç eden insanlar “açların mezarı yoktur” diye değerlendirilen bir yaklaşımla açlık ile karşı karşıya kalmaktadır. Günümüzde hangi nedenle olursa olsun yaşanılan göç sonucunda kentsel yerleşim alanlarının kenarları görece eğitim, gelir ve yaşam düzeyi düşük insanların akınına uğramaktadır. Bu durum ise toplumsal olayları normalden saptırmak isteyenler için aranan şartları oluşturmaktadır.

61  Hızlı kentleşme ve göç sonucunda kentsel nüfus kırsal alandan beslenerek, kalabalıklaşmış ve bu yoğunlaşma nedeniyle yaşam zayıflamıştır. Bireyler ekonomik anlamda yaşamını devam ettirebilmek için girdiği mücadelede yalnızlaşmaktadır.Kentin bireyi yüksek tempoda çalışmaya zorlaması, kalabalık insan kitlesi içinde rekabete sevk etmesi onu yalnızlığa sürüklemektedir. Herkesin herkese engel olarak görüldüğü kentler, bu nedenle bir yarışa götürmektedir. Az kaynağın çok kişi tarafından paylaşılmaya zorlanması, sosyal sorunların kaynağı olarak bireyi kendi başının çaresine bakmaya zorlamaktadır.Bu şekilde birey bir yaşam mücadelesi içinde, tek başına kalarak yalnızlaşmaktadır. Hızlı sanayileşme ve kentleşme ile yakından ilgili olarak kent yaşamı kolaylıkla “yabancılaşma” kimliğine dönüşür. Böylece kentleşme ferdi kendi yalnızlığı içine çekerek kırsal alandaki samimi, sıcak ilişkilerin, dayanışmanın sosyal kontrolün etkisini azaltarak dostluk ve yakınlarıyla olan içten bağlılığı zayıflatır. Bütün toplum ilişkileri silinen fert güçsüz ve dayanıksız kalarak makineleşmesine neden olmaktadır.

62  Türkiye’de kentlere gelen nüfus, sanayileşme süreci çerçevesinde kurulan yeni iş alanının üstünde olması, büyük kentsel nüfusun, sanayide çalışan nüfustan daha hızlı büyümesini doğurmuştur. Bunun doğal sonucu olarak da kentsel nüfusun büyük bir kısmı hizmet kesimine beklenmedik bir oranda yığılıp, şişmesine neden olurken kentteki gizli ve açık işsizlik oranında da bir artış yaşanmaktadır. Bir başka nokta ise Türkiye’de hizmetler kesiminde çalışanların sayısı sanayi sektöründe çalışanların sayısından fazladır. Bunda büyük kentlerdeki sanayinin kente yeni gelenlerin iş talebini karşılayacak büyüklükte olmamasının etkisi büyüktür. Bunun yanında hizmetler sektöründe yer alma, sanayi kesiminde yer almadan daha kolay olması da hizmetler sektörünün şişmesine neden olmaktadır.Ülkemizde kentleşmenin modern sektör istihdam talebinden bağımsız bir şekilde artması, kentlerde devamlı olarak insan gücü fazlası biriktirmekte ve kentlerdeki marjinal sektörün büyüklüğünü ve gelişme trendlerini etkileyen bir faktör rolü oynamaktadır. Türkiye’de hızlı bir kentleşme olayı olmasa, modern sektörde ve kentleşme sürecinde bir istihdam sorunun ortaya çıkmayacağını, hatta iş gücü açıklarıyla karşılaşılacağını dahi ileri sürmek mümkündür.Ülkemizde yaşanılan hızlı kentleşme neticesinde kente göçen nüfusun hangi ekonomik etkinlik dallarında çalıştığı, milli gelir artışına ne ölçüde katkıda bulunduğu önemli bir hususu ortaya çıkarmaktadır.


"NİMET ACER.  Yıllardan 1916…  Anadolu düşman işgali altında...  Bitlis Birinci Dünya Savaşından önce nüfusu 30.000´dir lakin savaş çıkınca halk göç." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları