Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
İnsancıl Bir Tıp İçin Ne Yapabiliriz. Prof. Dr
İnsancıl Bir Tıp İçin Ne Yapabiliriz? Prof.Dr.Şükrü Hatun Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Davet için çok teşekkürler.Ben 1983 Hacettepe Mezunuyum ama ihtisasımı Dr.Sami Ulus Çocuk Hastanesinde yaptım.Buraya da sık gelirdim.KBB’da Selim Ölçer dostumuz ve mücadele arkadaşımızdı.Ama burada geçirdiğim en heyecanlı zaman 1989’daki toplu nöbet eylemiydi.O zaman hekimlerin öenmli özlük hakları sorunları vardı ve biz de bunu dile getirmek için nazik ama sembolik değeri yüksek bir eylemler dizisi başlatmıştık: Toplu nöbet eylemleri. İlkini de burada yaptık.Önde Nusret Fişek ve Kazım Türker; arkasında bizler Numunenin koridorlarında yürüyüp başhekimliğin orada forum yapmıştık.Yıllar sonra burya gelmek beni hem heyecanlandırdı hem mutlu etti. 27 Aralık 2013, Ankara
2
17 Mayıs 1989-Ankara Numune
3
Bilimsel ve İnsancıl Bir Tıp İçin
4
İnsancıl Tıp? Hastalarla hekimler arasında iyi duygular/sevgi/insana-dokulara-ruha saygı temelinde ilişki kurulması Hekimlerin kendi önemlerini geri çekerek, hastaya yer açtıkları, bunu yaparken mutluluk hissettikleri bir ilişki Hastaların güvenle kendi bütünlüklerini teslim ettikleri beklentisi yüksek bir ilişki Arada bir çok araç/gereç olsa da insanların yüzleri/gözleri ile kurulan bir ilişki
5
Hekim:Talihli bir adam olabilmek
Sashall’ın iyi bir doktor sayılmasının sebebi, hastanın aklındaki somut ama tam formüle edilmemiş kardeşlik duygusunu karşılayan bir tutum içinde olmasıdır Doktor onları tanır.Onu başarılı kılan hastalarını tanımaya çalışan bir adamın bitmek tükenmez iradesidir.
6
Hekim:Talihli bir adam olabilmek
İnsanın hayatının değeri üzerine “tefekkür”.. Muayene odalarında bir klinik havası yoktur. Sanki içinde birileri yaşıyormuş gibi sıcak bir atmosfere sahiptir hepsi. “Sashall artık her hafta üç önemli tıp dergisini en ince ayrıntısına dek okuyor, arada bir de hastanedeki geliştirme kurslarına gidiyordu. Bildiklerini taze tutmanın bir yolu olarak görüyordu bunu”
7
Temel sorun: İnsancıl özüne yabancılaşan tıp mı
Temel sorun: İnsancıl özüne yabancılaşan tıp mı?: “Hastalığın hastalanması” mı? ( Tanıl Bora) Antik Yunan’da hekim veya şifacıyı tanımlamak için kullanılan kelime bize çok değerli bir sır veriyor: lachi: “Görüşmeci”, “konuşmacı” demek! Konuşma olarak Fizik muayene (J Berger) Oturma odası benzeri muayene odası Hastaya bütünlüklü bir şahsiyet olarak muamele etme, hastalığı bir ifade biçimi olarak görme Eski Çin tıbbında, şifacıya herkes sağlıklıyken ödeme yapılıp, birinin hastalanması halinde ödemenin kesilmesi örneğin… Koruyucu sağlık etiğini göremez miyiz burada ?
9
İyi İnsan/hekim ? Sosyal yaşamda yasal ve toplumsal kurallara uyan
Dürüst, Namuslu, Üretken , Çalışkan Bilgi ve görgüye önem veren Toplumu yaşamdaki eylem ve düşünceleri ile aydınlatan Empati yapmayı, dayanışma ve paylaşmayı bilen Bilgiye, değerlere ve ilişkilerine sadakat duyan Alçak gönüllü ve nazik olan “Alçak gönüllük, ötekini alçaltmayan bir gönüle sahip olmak demektir” (Talat Parman)
10
Tıp Bilimi ve Uygulamaları Sorunları
Bilginin aşırı artması İnsancıl özünü kaybetmesi: aşırı teknik, pahalı ve biyomedikal ağırlığa gidiş Sağlık alanında metalaşma Toplumda eşitsizliklerin derinleşmesi Sağlık politikaları ile eşgüdümün olmaması Kurumlar ve eğiticiler arasındaki heterojenite İnternasyonalizasyon : Serbest dolaşım Aşırı uzmanlaşma
11
İyi İnsan/hekim ? Sosyo-ekonomik, Günümüzün kaotik, sosyo-kültürel
Sosyal yaşamda yasal ve toplumsal kurallara uyan Dürüst, Namuslu, Üretken , Çalışkan Bilgi ve görgüye önem veren Toplumu yaşamdaki eylem ve düşünceleri ile aydınlatan Empati, dayanışma ve paylaşmayı bilen Bilgiye, değerlere ve ilişkilerine sadakat duyan Alçak gönüllü ve nazik olan Sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve psikolojik etkenler İyi insan/hekim olmayı güçleştiriyor. Günümüzün kaotik, rekabetçi, tüketim odaklı yarı sanal dünyası
12
Tanı: Açgözlülük Açgözlülüğün meziyet haline gelişi
Emory Üniversitesi’nde çalışan Dr.Charles B. Nemeroof çıkar çatışmalarına ilişkin federal araştırma kurallarını ihlal ederek ilaç endüstrisine sağladığı konsültasyonlarla yılları arasında 2.8 milyon dolar kazanmış Wall Street tipi paranın her yere nüfuz etmesi Açgözlülüğün meziyet haline gelişi Dünyanın/insanların kazananlar kaybedenler olarak ikiye bölünmesi “Sapkın özne” nin hareket alanının genişlemesi ile karakterize toplumsal ortam vs.. “Kişisel onur mübadele değerine dönüştürülmüş” “……Edinilmiş ve kazanılmış sayısız hürriyetin yerine o tek acımasız ticaret yapma özgürlüğü geçirmiştir..” Judith Warner 9 Ekim 2008
13
Piyasa ve insanın varoluşu
Pascal, insan yaşamında üç düzey olduğunu anlatır: Arzu düzeyi, ruh ya da akıl düzeyi, gönül ya da merhamet düzeyi Piyasa, arzu düzeyi ile “çalışır”..Etkisini esas olarak “beden” üzerinden gösterir. Pascal, insan yaşamında üç düzey olduğunu anlatır: Arzu düzeyi, ruh ya da akıl düzeyi, gönül ya da merhamet düzeyi. Sonra da ekler: bu düzeyleri karıştırırsanız mesela güç sahibi olduğunuz için sevilmek (ya da törenlerde çocukların size çiçek verdirilmesini sevilmek zannetmek) isterseniz gülünç duruma düşersiniz; eğer bunun olması için güç kullanırsanız zorba olursunuz der. Bunun gibi aslında tıp eğitimi ve hekimlik daha çok gönül/merhamet düzeyi yansıtan bir konudur. Eğer bu düzey daha çok hekime sahip olmak ve/veya hızla memnuniyet yaratmak düzeyleri ile karıştırılırsa “gülünç” duruma düşülebilir.
14
Tüketim Toplumu: Piyasa Toplumu
İnsanın varoluşunda bedenin payı büyük Varoluşun olmak yerine, sahip olmak/tüketim ile özdeşleşmesi İnsan mutluluğunun beden aracılığıyla oluştuğunun, tinsel olanın ikincil olduğunun varsayılması İnsan bedenlerinin zapt edilip, dönüştürülmesi
15
Tüketim Toplumu: Piyasa Toplumu
İnsanın biyolojik varoluşuna içkin olan her şeyin (yemek, içmek, sevişmek, kendisiyle ilgili olmak gibi) ihtiyaç olmaktan çıkarılıp, bağımlılık derecesinde zevk aracına dönüştürmesi Tüketim ile ihtiyaç arasındaki bağın kopması Tüketimin bağımlılık süreçlerinin eşlik ettiği bir “haz” kaynağı haline gelmesi:ve bu sayede tüketimin maksimize edilmesi. Mutluluğun unutulması/yüzeyselleşmesi
16
Haz için aşırı yeme (Hedonic Overeating)
Şeker/yağ/tuz içeriği yüksek besinlerin neden olduğu haz ve bunların ödül olarak algılanması Bağımlılık yapan ilaçların MSS’de etkisi ile bu tür besinlerin ödül olarak algılanması arasında çarpıcı benzerlik var Ortak nörobiyolojik mekanizmaları kullanıyorlar Bir porsiyon bile bu etkiyi yapabilir. Obezite ilaç bağımlılığı gibi hoşa giden besinlerin “kompulsif tüketici davranış”ın bir formu
17
Piyasa egemenliğinin sağlık/sağlık hizmetleri üzerine etkileri
Hekim/hasta ilişkisi gibi “ bilgi asimetrisi” nin belirgin olduğu alanlarda “piyasaların düzenleyici rolü” gerçekleşmez (Stigliz) Hastalık olmayan durumlar hastalık gibi gösterilebilmekte, dolayısıyla özel sağlık kurumlarına gelen kişi sayısının artması hedeflenmektedir Sağlık harcamaları çok hızlı bir şekilde artar ama bu aynı ölçüde sağlığın gelişmesi anlamına gelmez Sağlıkta serbest piyasanın anlamı sağlık hizmetlerinde özel kuruluşların payının artması kadar hatta bundan daha çok kamu sağlık kurumlarında hekimlik ve sağlık uygulamaları ile girişimlerin, kararların tercihlerin para/kar/çıkar amacıyla yapılması olduğu söylenebilir. Hasta bakarken, tetkik isterken, vizit gezerken, ameliyat kararı verirken, öğrencilere vakit mi ayırayım yoksa daha fazla endoskopi yapıp daha çok puan(para) mı toplayayım düşüncesi ile davranmanın özendirilmesi, Tıp fakültesi koridorlarının çok meşgul,çok yorgun ama en son ve hızlı bir şekilde öğrencilerine vakit ayıran öğretim üyelerinin egemenliğine girmesi gibi durumlar bu yaklaşımın ürünü olarak sıradan gerçekler haline geldiler. Bir başka deyişle ülke sağlık sistemi şişmanladıkça daha çok iştahı artan ve giderek aç gözlü (daha fazla açlığa yol açan açlık hali ) hale gelen çocuklar gibi kısa vadeli parasal amaçlarını her şeyin önünü koyan piyasa aktörlerinin, yöneticilerin, hekimlerin kontrolsüz etkisine sokulmuş oldu. Özel kuruluşlara çok hasta gelmesi için ergenlikteki normal sınırlardaki değişikliklerin kaygı verici hastalık gibi gösterilmesi gibi sayısız örnekte görüleceği gibi sağlık eğitimi gibi paranın çok uzağındaki konular bile piyasa dilinin egemenliğine girdi; büyük medya kuruluşları sağlık programları ile özel sağlık kurumlarının tanıtımını yapan hekimlerin egemenliğine girdi. Eski Dünya Bankası Baş Ekonomisti Joseph Stiglitz’in yakın zamanda “Küreselleşme: Büyük hayal kırıklığı” ismiyle yayınlanan kitabında çok iyi anlattığı gibi sağlık ve eğitim gibi alanların “piyasa dinamikleri” tarafından yönlendirilmesi hem hizmete ulaşma eşitsizliklerini artırır hem de büyük bir israfa yol açar. Bir başka söyleyişle hekim/hasta ilişkisi gibi “ bilgi asimetrisi” nin belirgin olduğu alanlarda “piyasaların düzenleyici rolü” gerçekleşmez . Örneğin kronik böbrek yetmezliğinin önlenmesi için hemen hiç kaynak yaratmazken, ülkenin hemen bütün büyük ilçelerinde hemodiyaliz merkezi kurulmasını “sağladı”; aynı şekilde son 20 yılda bir çok kalp cerrahisi, göz hastanesi açılırken ne özel sektör ne de kamu hemen hiç çocuk hastanesi inşa etmedi. Son yıllarda ise sağlık hizmetlerinde piyasa dinamiklerinin etkisi ile hastalık olmayan durumlar hastalık gibi gösterilebilmekte, dolayısıyla özel sağlık kurumlarına gelen kişi sayısının artması hedeflenmektedir.Bu çerçevede hekimlerin temel görevlerinden olan sağlık eğitimi veya halkın bilgilendirilmesi gibi çalışmalar büyük ölçüde “halkla ilişkiler” çalışması bağlamında yapılmakta ve bir çok basın/yayın kuruluşunda sağlık programları bu amaçla kullanılmaktadır.İstanbul’da halkla ilişkiler ajanslarının bir çok hekime belirli bir para karşılığı medyada daha çok yer almasını sağlama teklifi götürdüğü bilinmektedir. Bütün bunların bir örneği olarak Televizyonlardaki sağlık veya kadın programlarında çoğunlukla özel hastane hekimlerinin konuşması verilebilir
18
Sağlık Harcamaları Ülkemizdeki sağlık tüketimini arttıran bu politikaların sonunda bütçedeki sağlık harcamalarının 2004’de 16,8 Milyar TL iken 2 kat artarak 2008’de 32,1 Milyar TL’ye ulaştığını, 2009’da ise Milyar TL dolayında bir harcama beklendiğini, 2007’de özel hastanelerin sisteme dahil edilmesi ile bu hastanelerin payının artıp, üniversite hastanelerinin payının azaldığını görüyoruz. Bu gerçeği SGK’nın 2009 bütçesinde çıplak olarak görmek mümkün. SGK, Sağlık harcamaları için TL ayırmış, bunun %42 sini ( TL) ilaç giderleri için eczanelere, geriyen kalan %58 i ( TL nın) %55 sağlık bakanlığı hastanelerine, %28 i özel hastanelere, %17 si de ( TL) üniversite hastanelerine ayrılmış durumda. Bu noktada dikkatimizi üzücü bir gerçeğe çevirmemiz gerekiyor. Üniversite hastaneleri gibi çok önemli sağlık kurumlarının finansal kriz yaşadığı döneminde bütçeden ödenen ilaç harcamaları 7,8 Milyar TL’den 13 Milyar TL’ye çıkmış durumda ve bu rakamın 2009’da Milyar TL olacağı öngörülüyor. Daha önemlisi toplam sağlık harcamaları içinde ilaç harcamalarının oranı 2008 itibarıyla % 45 civarında ve bu oran da 2000 yılına göre iki kat artmış. İlaç harcamalarındaki ve diğer tedavi edici sağlık hizmetlerindeki artışın bir nedeni hekim başına hasta başvuru sayısının 2,4’den 6,3’e çıkması ama bunun kadar birinci ve ikinci basamak sağlık kurumlarında performansa (yapılan tıbbi işlem sayısına göre) dayalı ödeme sisteminin etkisi olduğu biliniyor. Bir çok ülkede ilaç harcamalarının toplam sağlık harcamaları içindeki payının % oranında değiştiği düşülürse ülke kaynaklarının nasıl çarçur edildiği anlaşılabilir sanırım. Geçenlerde bir toplantıda dinlediğim Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü ve YÖK üyesi Naci Ağbal sağlık harcamalarındaki bu artışın sürdürülemez hale geldiğini, bütçeyi arttırmak için bir şey yapılamayacağını, giderleri azaltmak için uğraşılması gerektiğini söyleyerek sistemdeki tıkanmanın altını çizdi.
19
Sağlıkta Dönüşüm Programı” nın halka yansıyan kısmında ise toplumun önemli bir kısmının SSK hastanelerinde yaşanan sıkışıklıklardan ve hastane bürokrasisinden kurtulma, özel sağlık kuruluşları dahil istediği sağlık kurumuna defalarca gidebilme (buna son aylarda sınırlama getirildi), ilacını istediği eczaneden alabilme, prim ödemeye dayalı olsa da Genel Sağlık Sigortası kapsamında olma, 18 yaş altı çocukların ailesinin durumuna bakılmaksızın otomatik olarak sağlık güvencesine sahip olması, hastanede yatarken kullanılan malzemeleri almaktan kurtulma gibi özetlenebilecek “ferahlama” lar olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle sağlık harcamaları ve sağlık tüketimi arttırılarak yüzeysel de olsa toplum memnuniyeti oluştuğu görülüyor. Rakamların dili ülkemizdeki hekime yıllık başvuru sayısının 2002’de 2,2 iken şimdilerde 8,2 olduğunu ve buna paralel olarak hastaların memnuniyetinin % 39,5’dan % 76’ya çıktığını söylüyor. Ama bizler yani ülkenin farklı sağlık kurumlarından sevk edilen hastaları her sabah toplantılarında konuşan bilim insanları olarak bu artışla birlikte hekimliğin yüzeyselleştiğini ve doğru tanıya ulaşmak için hastaların “hastane hastane” dolaştığını görüyoruz. Yani aslında ciddi hastalık sıklıklarında bu kadar artış olamayacağına göre rakamlara yansıyan memnuniyetin basit sorunlar için sağlık kurumlarına giden insanlardan kaynaklandığını, ama öte yandan ciddi hastalıkların bakımında aynı ölçüde iyileşme olmadığını yani aslında rakamların gerçeğin tümünü göstermediğini belirtmek istiyoruz. Tüketimci sağlık hizmeti , niceliğin nitelikten daha çok değer bulması, yüzeyselleşme
20
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi: Çok İşlevli Kamu Kurumu
Eğitim Mezuniyet öncesi/Uzmanlık eğitimi/Sürekli tıp eğitimi Hasta bakımı Yatan hasta/ Ayaktan hasta /Günübirlik hasta, Acil ve Elektif, Rehabilitasyon Araştırma Temel bilimler Klinik araştırmalar Sağlık hizmeti araştırmaları Eğitim araştırmaları Sağlık sistemine destek Sevk edilen hastalar Profesyonel önderlik Topluma yönelik etkinlikler için merkez Birinci basamak sağlık hizmetlerinin yönetimi Son yıllarda üniversiteler ve tıp fakülteleri ile ilgili bir misyon çoğalması yaşandığını söyleyebiliriz. Eğitim, araştırma, topluma hizmet – hangisine yetişeceğiz? Sorusu gerçek ve önemli sorulardır. Öte yandan ise Üniversite mi toplumu yönlendiriyor? Yoksa toplumsal dinamikler (piyasa ekonomisi) ve politika mı üniversiteyi şekillendiriyor? Bizler hangisini istiyoruz? Noktalarında bir karmaşanın olduğunu ve hükümetlerin tıp fakültelerinin misyonlarına karşı en hafif deyimle “anlayışsızlık” içinde olduklarını görüyoruz. Değişimin üniversiteler açısından bir eksen kaymasına neden olduğundan endişe edenlerin sayısı artmaktadır.. Bunun en açık kanıtı ülke sağlık harcamalarından üniversite hastanelerinin aldığı paydır. Sosyal Devletin meşruiyeti Politik sembol Sosyal destek merkezi Mesleki güç odağı Ulusal değer/onur İş sahası Hastane içinde Sağlık çalışanları Diğer çalışanlar Hastane dışında Tedarikçiler Transport Diğer
21
Tıp Fakülteleri.. Varlık nedenleri tıp eğitimidir.
Öğrenciler tıp fakültelerinin kalbidir Öğrenci ve asistan eğitimi içinde olmak öğretim üyesinin alanında kendini geliştirmesi için bir motivasyon- zorunluluk; bu da öğretim üyesinin hizmet kalitesini doğrudan etkiliyor. Eğitim,araştırma ve hizmet bütünlüğü/sinerjisi: Eğiticiler aynı zamanda hizmet üreten planlayan, araştırma yapan kişiler/aynı durum eğitilenler için de geçerli Bu bütünlük anabilim dalı düzeyinde sağlanıyor Bir tür fabrikada mühendislik eğitimi gibi: Özgün ve ayırt edici özellik.
22
Neyle karşı karşıyayız
Sağlık harcamaları ve sağlık tüketimi arttırılarak yüzeysel de olsa toplum memnuniyeti Hekimlerin para ile ilişkilerine her gün maruz kalan sıradan insanların gözlemleri Bütün bunları kaba bir şekilde kullanan popülist söylem: “Tam güne kendini sosyal demokrat, solcu, sosyalist veya sosyalist kökenli diye tarif eden hocalar, yazarlar, gazeteciler neden ve nasıl itiraz ederler, anlamıyorum” (R.Akdağ) Performans sistemi ile daha fazla para kazanan hekimlerin sisteme “kazanılması” Benzer beklentinin üniversite hastanelerinde olması Büyük insan gruplarının büyük ölçüde pragmatist davranış kalıplarına sahip olması.. “yeni bir birey türü” İlkeler, değerler vs söz edenleri “hayalci, söylem düşkünü” vs ile diye suçlamaları
23
Tam Gün Çalışmanın özüne uygun değil; Adanmayı sağlamaz
Performans ? İşbirliği ,entegrasyon, kamu yararı,sinerji ve nitelik kavramları ile değil İşletme, rekabet, kişisel çıkar ve nicelik kavramları ile Akrabadır Tam Gün Çalışmanın özüne uygun değil; Adanmayı sağlamaz Tıp fakültelerinin nicelik değil, akademik nitelik sorunu vardır. Performans odaklanma bozukluğuna yol açabilir Tıp Fakültesi hastanelerinin çok yönlü (kompleks) işlevlerine uygun değil (adaletli puanlama yapmanın güçlükleri) Tıp Fakültelerinde ancak adanmayı sağlayacak kadar gelir üstüne % 20 oranında ek gelir için bu yöntem kullanılabilir
24
Yeni Yıla Girerken Önemli Sorunlar
Öğrenci kontenjanlarında ve öğrenci hareketlerinde kontrolsüz artış Üniversite hastanelerinin sağlık sistemi içinde yeterli değeri bulmaması ve SUT fiyatlarının yetersizliği Üniversite hastanelerinde hizmete ağırlık verilmesinden kaynaklanan misyon çatışması Performans sisteminin yozlaştırıcı etkisinden kaynaklanan sorunlar Asistan sayılarında azalma Bütün bunlara rağmen bu yılı bütün çalışanlar ve öğrencilerimizle birlikte iyi bir şekilde tamamladığımızı düşünüyorum.Teşekkür ediyorum
25
Araştırma “Ekosistemi”
İnterdisipliner, Mükemmelliyetçi araştırmaların yapıldığı, Cazip kurumsal ortamı olan, Endüstriyle yakın ilişki içinde, Bilim camiasına entegre, Aktarılabilir becerilerin kazandırıldığı, Kalite güvencesi sisteminin kurulduğu,
26
Eğitim ve Sağlık Hizmeti Gerilimi/sinerjisi
İyi, yeterli hız ve kalitede hizmet vermek: Ertelenemez bir akışa sahip (Günde belli sayıda hasta bakılması, acil görevler, vizitlerdeki önerilerin yerine getirilmesi, yazılmayı bekleyen epikrizler, girilmeyi bekleyen ICD kodları vs..) Niceliğin egemenliği, bir çok işin “angarya” olarak görülmesi ve bu işlerin “aşağıdakiler”e (asistanlar için intörnler) yaptırılması Eğitim: Zamana yayılan ve daha ertelenebilir bir süreç Doğal olarak hizmet eğitimin önüne geçiyor: Dolayısıyla eğitimin altta kalmaması için “çaba” gerekiyor… Doyumsuz (sıkıcı) eğitimi ortamı: Bıkkınlığın öğrenmeyi inhibe etmesi (zihinsel haz vs yokluğu)
27
2013-2014 Eğitim Yılı İtibarıyla 1304 öğrenci
Fakültemiz.. AKADEMİK PERSONEL SAYI Profesör 117 Doçent 70 Yrd.Doç. 44 Uzman/Öğretim Görevlisi 5 Toplam Öğretim Üyesi 236 Araştırma Görevlisi 299 Yandal Araştırma Görevlisi 30 TOPLAM 565 HASTANE PERSONELİ Sözleşmeli Personel (4/B) 16 Kadrolu Personel 893 Veri Hazırlama Personeli 222 Temizlik Personeli 415 Mutfak Personeli 62 Güvenlik Personeli 1654 Fakülte ve hastane olarak bütün koşullar işletme olmamızı dayatmasına rağmen akademik bir kamu kurumu özelliğimizi korumaya çalışıyoruz.Yeni yıla girerken temel olarak aşağıdaki sorunlar var. Öğrenci kontenjanlarında ve öğrenci hareketlerinde kontrolsüz artış Üniversite hastanelerinin sağlık sistemi içinde yeterli değeri bulmaması ve SUT fiyatlarının yetersizliği Üniversite hastanelerinde hizmete ağırlık verilmesinden kaynaklanan misyon çatışması Performans sisteminin yozlaştırıcı ve tahrip edici rekabeti arttırmasından kaynaklanan sorunlar Asistan sayılarında azalma Bütün bunlara rağmen bu yılı bütün çalışanlar ve öğrencilerimizle birlikte iyi bir şekilde tamamladığımızı düşünüyorum.Teşekkür ediyorum 3523 İnsan Eğitim Yılı İtibarıyla öğrenci
28
Bu konuda ayrıca Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümü’nden ileriye dönük rapor istendi
29
Nasıl bir tutum geliştirebiliriz?-Genel
Gerçekleri dürüst, bilimsel, anlaşılır, adil ve kimseyi küçümsemeden söylemek Hekim ile hasta arasına para girmesine kesin bir dille karşı çıkmak ama bunun yanında hekimlerin puan( para) toplama karşılığında hizmet vermesinin de aynı anlama geldiğini anlatabilmek Sağlık Bakanı ve YÖK yönetiminin sistemi zorlayan, subjektif tarzına akademik muhalefet yapmayı sürdürmek
30
Nasıl bir tutum geliştirebiliriz? Kurum/anabilim dalı düzeyinde
Bütün olumsuzluklara rağmen “her sabah iyi ve düzeltici” olmaya devam etmek Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 30 asistan+12 yan dal asistanı, 20 öğretim üyesi,80 yatak, plk,.. % 80 havuz, %20 kişisel puan toplamaya dayalı performans sistemi Her sabah 30 dk, haftada 2 gün öğle arası 1 saat doyurucu eğitim programı Düzenli asistan toplantıları ve geri bildirimleri dikkate alan iletişim Öğretim üyelerinin “puan toplama” hırsından kaynaklanabilecek sorunları önledik..
31
Sonuç: Kaybolan ve korumamız gereken
Prof. Dr. Annette Grüters-Kieslich “Bilim adamı- doktor” yok olmakta olan bir tür. Bunu korumamız lazım. Dekan olarak benim en önemli misyonum bu
32
Teşekkürler
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.