Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

7. HAFTA TOPLUMSAL DEĞİŞME VE DİN

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "7. HAFTA TOPLUMSAL DEĞİŞME VE DİN"— Sunum transkripti:

1 7. HAFTA TOPLUMSAL DEĞİŞME VE DİN Toplumsal değişim, sosyolojik anlamda her toplumun tabiatı gereği olarak varlık sahnesinde yerini alır. Yani her toplum doğası gereği değişir, değişim süreçlerinin içinde yer alır. Toplumsal değişim, sosyal, siyasal, ekonomik, dini, kültürel vb. sistemlerin zamanla nasıl ve niçin değiştiği meselesini kapsamına almaktadır. Din sosyolojisinin ana konusunu da oluşturan din ve toplum ilişkileri ise toplumsal değişimin en önemli konularından biridir. Çünkü bir toplumu anlayabilmek için o toplumun insanlarının dine etkilerini veya dinin insanlar üzerindeki etkilerini anlayabilmemiz gerekmektedir. Bununla birlikte, toplumsal değişim kavramı nötr bir kavramdır. Yani, herhangi bir değer yargısı içermemektedir. Bu kavram normatif değil objektiftir.

2 I-Toplumsal Değişimin Anlamı
Değişim, basitçe mevcut durumda meydana gelen başkalaşma olarak tarif edilebilir. Değişim hayatın bir kanunu, kâinatın bir geleneğidir. Zaman içinde her şey değişim geçirmekte, farklılaşmaktadır. Nitekim insanda zaman içinde her şeyin değiştiği hissi bulunmaktadır. Değişim, toplumlar için de bir zorunluluktur. Değişmeyen veya içinde değişimin olmadığı bir toplum düşünmek mümkün değildir. Toplumsal değişim, toplumun tabiatının bir gereğidir. Her toplumun kendine özgü bir dinamizmi vardır. Her toplum az ya da çok değişimi yaşar. Bir toplumda değişim yavaş, diğerinde daha hızlı olabilir. Bu almada değişim, zamana ve topluma göre farklılık göstermektedir. Yani değişim, her toplumun değişmez karakteristiğidir. Ancak toplumsal anlamda yaşanan bir değişimin toplumsal değişim olarak adlandırılması için köklü ve kalıcı değişikliklerin olması gerekir. Yani toplumun yapısını değiştirici bir etkiye sahip olması gerekmektedir. Toplumsal değişimin farklı tipleri mevcuttur. Bunlar, köklü değişimler ve hafif değişimler olarak ayrımlanabilecekleri gibi özsel veya stratejik değişimler ve görece küçük değişimler olarak da ifade edilebilir. Ayrıca yavaş değişim ve hızlı değişim ayrımı da yapılabilir.Bunların dışında, görece geniş ölçekli ve dar ölçekli değişim olarak iki tipte ele alınabileceği gibi uzun dönemli değişim ve kısa dönemli değişim diye de iki tipe ayrımlanabilir. Bunun gibi değişimin daha birçok unsuru kendi içinde farklılık gösterebilir. Toplumların uğradığı değişimler sürekli ve toplumun tamamının değişimi gibi algılanmamalıdır. Çünkü bir toplumda değişimin yanında sabitelerin varlığına da ihtiyaç duyulmaktadır. Kaldı ki bir değişim ancak değişmemeye göre tespit edilebilmektedir. Burada denilebilir ki her değişimin içinde ve sonunda bir geleneksellik mevcuttur. Bu yönleri toplumsal değişmeler olurken sabit ve durağan kalır. Sosyal hayatın huzuru ve devamlılığı için bu durağanlığın korunması gerekir. Toplumsal değişim, toplumun öz unsurlarının değişime nazaran sabit kalmasını, toplumun kültürel değerlerinin kuşaktan kuşağa aktarılmasını ve böylece toplumun bir geleneğinin var olmasını ve bu geleneğin devam etmesini içerir.

3 II-Toplumsal Değişimin Etkenleri
Toplumsal değişimin gerçekleşmesinde etkili olan tek birçok etken olduğu söylenebilir. Bunlardan bazıları coğrafya, zaman, mekan, demografya, rekabet, çatışma, barış, ekonomi, eğitim, siyaset, din, göç, hukuk, ideoloji, icat, sanayi, teknoloji, karizmatik şahsiyetler ve sosyal hareketlerdir. Örneğin demografyaya bakılacak olursa, nüfus artışının sosyal yapı ve sitemde doğrudan değişimlere yo açtığı ileri süren birçok sosyolog vardır. Ekonomi toplumun en öneli kurumsal unsurlarındandır. Ekonomide meydana gelen değişim, sosyal sistemde köklü değişimler oluşturabilir. Ekonominin toplumdaki ve toplumsal değişmedeki yeri konusunda İbn Haldun’dan Karl Marks ve Max Weber’e, oradan da günümüze kadar pek çok sosyolog önemli görüşler ortaya koymuştur. Din de, toplumsal değişimde rol oynayan temel etkenlerdendir. Geçmişte ve günümüzde bir sosyal fenomen olarak dinin, toplumsal değişimlerin gerçekleşmesinde ne kadar belirleyici bir etken olduğu bilinmektedir. Weber, ekonomik sistemlerin gelişiminde kültürler ve dinlerin etkilerini göstermekle ve Batı’da modern kapitalizmin dinden kaynağını aldığını ortaya koymakla, dinin önemli bir toplumsal değişim etkeni olduğunu göstermiştir. Yine icat veya keşif, William F. Ogburn’un da ifade ettiği gibi önemli iradi sosyal değişim etkenidir. Bunların yanında bilim ve tekniğin gelişmesi, 21. Yüzyılın başlarından itibaren bu günün toplumlarında ne denli köklü değişimlere sebep olduğu şahit olunan bir gerçekliktir.

4 III-Toplumsal Değişim Kuramları
Sosyolojide üzerinde uzlaşılan genel bir toplumsal değişim kuramı olduğu söylenemez. Bu yüzden farklı toplumsal değişim kuramları tipolojileri mevcuttur. Burada toplumsal değişim kuramları üç başlık altında ele alınacaktır. Büyük Boy Kuramlar Bu kuramlar, zamansal olarak bütün insanlık tarihini kapsama alan evrensel kuramlar olduklarını iddia etmektedirler. İnsanlık tarihini değişim yasalarını bulmak, bu kuramlar için önemli olan noktadır. Bu kuramlar kendi içinde dörde ayrılmaktadır. 1-Organizmacı Kuramlar: (Yükseliş ve çöküş kuramları): Bu kuram toplumu insan organizmasına benzetmektedir.Ayrıca toplumların, kültürlerin, devletin ya da genel olarak medeniyetlerin de büyüme, gerileme ve çökme gibi aşamalardan geçtiğini savunur. Bu kuramın en önemli örneklerinden biri İbn Haldun’un tavırlar teorisi ve bir diğeri de Arnold Toynbee’nin medeniyetlerin çöküşü ile ilgili teorisidir. 2-Evrimci Kuramlar: Bu kuramlar, genellikle doğrusal bir yönde daima daha fazla karmaşıklık ve uyum yeteneği doğrultusunda gelişen, düzgün ve birikimsel bir değişim ana fikrinde ifadesini bulur. Bu yaklaşımlar, toplumsal değişimi, düz çizgisel bir ilerleme ile izah ederler. Auguste Comte, Herbert Spencer, Emile Durkheim, Gordon Childe, Morgan, Neil Smelser gibi sosyal bilimciler toplumsal değişimi evrimci bir bakış açısıyla açıklamaktadırlar.

5 3-Modernleşmeci Kuramlar: Bu kuram ise evrimc ikuramın daha geliştirilmiş halidir. Toplumsal değişimi belli bir ideolojik bakış açısına göre ele alan modelleri ifade eder. Modernleşme kuramları, tek tek ulusal sınırlarla belirlenmiş olan toplumlar üzerinde odaklaşmakta olup esasen gelişmemiş, az gelişmiş veya gelişmekte olan biçiminde isimlendirilen toplumların sanayileşmiş toplumlar haline gelmesinin süreçlerini ele alıp belirlemeye çalışır. Klasik modernlik ve modernleşme yaklaşımı, sonuçta bütün toplumların Batı’nın modernliğine erişebilmek için yine Batı’nın izlediği çizgiyi takip edecekleri savına sahip olduğu için büyük toplumsal değişim kuramları içinde değerlendirilmektedir. Çoklu modernlik ve modernleşme olarak adlandırılan yeni modernlik ve modernleşme yaklaşımı ise tek çizgili bir modernlik olmadığını, Batı dışında toplumların kendilerine özgü modernliklerinin olabileceğini ve dolayısıyla kendi modernleşmelerinin kendi sosyo-kültürel yapılarına uygun olarak gerçekleşebileceğini savunurlar. 4-Diyalektik Kuramlar: K. Marx’ın savunuculuğunu yaptığı bu kuram, diyalektik ilişkiye dayalı tarihi maddecilik üzerine temellenir. Diyalektik yaklaşım, toplumsal alanda her varlığın zıtları bünyesinde barındırdığını, bu zıtların çatışmasıyla yeni bir durumun biçimlendiğini ve bu sürecin aynı tarzda devam ettiğini ileri sürmektedir. Marks’a göre bütün tarih, diyalektik ilişkiye dayalı üç döneme ayrılabilir. Bunlar, insanın özgür olduğu tez dönemi, teknolojinin etkili olduğu ve insanın yabancılaştığı antitez antitez dönemi ve de sınıfsız toplumun ortaya çıkacağı sentez dönemleridir.

6 Orta Boy Kuramlar Büyük boy kuramların tersine, orta vadeli değişim görüşü geliştiren kuramlardır. Orta boy kuramların amacı, genellikle ulusal sınırlarla belirlenen toplum birimleri üzerinde; demografik ve ekolojik değişimler, iç göçler, kentleşme, alt kültürler ve sapan davranışlar, sosyal tabakalaşma, sosyal hareketlilik gibi konular üzerinde yoğunlaşmaktır. Orta boy kuramlardan biri yapısal işlevselciliktir. Bu yaklaşıma göre toplum birbirine bağımlı olan ve her biri meydana getirdiği bütünün daha iyi uyumunu sağlamak için belirli işlevlere sahip olan öğelerden meydana gelir. ’lar arasında Amerikan sosyolojisine egemen olan yapısal-işlevselci yaklaşım, pozitivist epistemolojik temeller üzerine kurulmuştur. Yapısal işlevselcilerde kuramın temel öğesi sistemdir. Bu kuram, kendi kendini bir sistem kavramı çerçevesi içerisinde toplumun her öğesinin mümkün olan en iyi düzeni sağlayacak biçimde işlediği düşüncesi içindedir. Talcott Parsons, Robert K. Metron gibi sosyologlar, yapısal-işlevselciliğin önemli temsilcileri olarak zikredilebilir. Diğer bir orta boy kuram ise çatışmacı yaklaşımdır. Bu yaklaşım toplumu, birbirleriyle çatışan unsurlardan meydana gelmiş bir bütün olarak ele almaktadır. Çatışmacı yaklaşımın toplum modelini şu şekilde özetlemek mümkündür: 1. Her toplum her an değişime konu olur. 2. Her toplum her an toplumsal çatışmaya sahnedir. 3. Toplum içindeki her unsur onun değişimine katkıda bulunur. 4. Her toplum bazı üyelerinin öteki üyeler üzerindeki zorlamalara dayanır.

7 Küçük Boy Kuramlar Bu kuramlar, değişimin kaynağını kişi ve gruplarda ararlar. Küçük boy kuramlar da orta boy kuramlar gibi değişimi aşağıdan yukarı giden bir süreç olarak görürler. Bu kuramları, iki tipte ele almak mümkündür: Grupsal yaklaşım ve bireysel yaklaşım Günümüzde genellikle sosyal psikoloji tarafından geliştirilmiş olan grupsal düzlemdeki sosyal değişimci kuramlar, temelde iki tip değişim üzerinde dururlar. Bunlardan birincisi grup yoluyla bireyde temin edilen değişim, ikincisi ise bir bütün olarak grubun değişimidir. Bu iki değişimin birbirinden ayrı olmadıkları açıktır. J.L. Moren’nun sosyometrisi grupsal yaklaşıma örnek olarak alınabilir. Sosyometri, grup içindeki insan ilişkilerini canlı iken, ölçüye vurmaya çalışan, yani insan ilişkilerini belli gruplar içinde meydana gelişleri esnasında inceleyen bir bilim dalıdır.

8 IV-Toplumsal Değişim-Din Etkileşimi
Din ve toplumsal değişim ilişkisi iki başlık altında incelenmektedir. Bunlardan ilki dinin etkili olduğu din toplumsal değişim ilişkisi ikincisi ise toplumsal değişimin etkili olduğu toplumsal değişim- din ilişkisidir. Dinin Etkili Olduğu Toplumsal Değişim-Din İlişkisi 1. Toplumsal Değişimi Yavaşlatıcı veya Engelleyici Bir Etken Olarak Din Dinin, toplumsal değişimi yavaşlatıcı veya engelleyici bir etken olması, dinin etkili olduğu toplumsal değişim – din ilişkilerinde gözlenebilen hususlardan biridir. Toplumsal istikrar faktörü olarak din, istikrarı koruyarak toplum hayatında dengeli bir devamlılık temin edilmesinde etkili bir rol oynayabilmektedir. Bunun en önemli örneklerinden birisi ise insanların ahiret hayatına inanmalarıdır. Çünkü insanlar ahirete inanarak pek çok haksızlık karşısında susarak ve itiraz etmeyerek yapılanların cezasının ahirette verileceğini düşünmektedirler.

9 2. Toplumsal Değişimi Takviye Edici Bir Etken Olarak Din
Tarihte ve günümüzde dinin toplumsal değişimde takviye edici bir etken olarak da rol fark edilebilir. Dinin bu yöndeki rolünü, Hıristiyanlıkta, İslamiyet’te hatta diğer pek çok dinlerde ya da dini oluşumda görmek mümkündür. Dinler, kendilerine karşı olmadıklarını gördükleri durumlarda değişimi desteklemekte, dindarlar, değişimi ve değişim aktörlerini takviye etmektedirler. Max Weber, Batı toplumlarındaki köklü değişimler bağlamında modern kapitalizmin ortaya çıkıp gelişmesinde Protestanlığın rolü üzerinde durmuştur. Ona göre modern anlamıyla kapitalizmin oluşmasında, Batı’da, Kalvinist, Pietist, Baptist ve Metodist Protestan çevrelerin yaşayışında beliren püritanizm biçimindeki bir zahitlik anlayışının etkisi büyük olmuştur. İslam’ın doğduğu döneme baktığımızda da İslamiyet’in toplumsal adaletsizliği ortadan kaldırarak ahlaki temellere dayanan bir toplum oluşturma çabası köklü bir toplumsal değişimi meydana getirmiştir. Bu anlamda İslam dini bu yönde bir toplumsal değişimi engellemenin aksine teşvik edici bir rol üstlenmektedir. Din ayrıca, çatışma yoluyla toplumsal değişimde takviye edici bir etken olabilir. Din her zaman bütünleştirici bir rol oynamamıştır, bazen şiddetli çatışmalara da sebep olmuştur. Örneğin R. K. Merton’a göre inanç için yapılan savaşlar,dinin yıkıcı güçlerine işaret etmektedir. Bazı dini sistemler, egemenli kabul ederler; diğer bir kısmı ise,egemenlik altında bulunanlara, mevcut egemenlik ilişkilerini yıkmanın yüce dini bir görev olduğuna dair dayanak çerçevesi temin ederler.

10 3. Toplumsal Değişimin Temel Etkeni Olarak Din
Dinin toplumsal değişime engelleyici ya da takviye edici bir etkisi olduğu gibi aynı zamanda toplumsal değişimin temel etkeni de olabilmektedir. Çünkü bazı dinler çıkış gayeleriyle kurulu toplumsal düzeni değiştirmeyi amaçlar. M. Weber de dünyayı düşünce ve inançlar yönetmese de, bazı tarihsel durumlarda düşünce ve inançların toplumsal değişimin yönünü bağımsız olarak etkileyebileceklerini ifade ederken dinin toplumsal değişimin temel etkeni olabileceğine işaret etmektedir. Bu konudaki en ciddi örneklerden biri de İslamiyet’tir. İslamiyet’in en temel gayesi ahlaki temellere dayanan, sosyo-ekonomik adaletsizliğin olmadığı, yaşanabilir bir toplum inşa etmektir. Bu sebeple de o dönem Arap toplumu için kullanılan Cahiliye Dönemi’ni kapatarak İslam medeniyet toplumuna geçilmek istenmektedir. Hz. Muhammed ise Müslümanlara bu amaçları nasıl gerçekleştirecekleri hususunda rehber olarak seçilmiştir.

11 Toplumsal Değişimin Etkili Olduğu Toplumsal Değişim-Din İlişkisi
1.Dini Olumsuz Yönde Etkileyen Bir Etken Olarak Toplumsal Değişim Dinin, toplumsal değişimi olumsuz yönde etkilemesi gibi toplumsal değişimde dini olumsuz yönde etkileyebilir. Meselâ toplumsal değişim, dinin kendi içinde çatışma çıkmasına; dindarlar arasında zıtlaşma, kavga, savaş vs. çıkmasına, dinin toplumsal yapıda zayıflamasına, toplumsal hayatın bazı alanlarından çekilmesine vs. sebep olabilir. Bu anlamda örnek vermek gerekirse, Batı’da Rönesans ile birlikte gelen değişimle ortaya çıkan reform hareketinin Protestanlığı doğurması, Hıristiyanlığın daha da farklılaşmıştır ve farklı zamanlarda dini çatışma ve savaşlar ortaya çıkmıştır. Yine İslam tarihinde özellikle Hz. Osman döneminden itibaren meydana gelen değişimlerin etkisiyle çeşitli fırkaların, siyasal hareketlerin, isyanların ve daha sonraki mezhepleşme ve fırkalaşmaların, ayrışma ve parçalanmaların kendini göstermesi de buna örnek verilebilir. Dinin olumsuz olarak etkilendiği toplumsal değişim-din ilişkisine, çağdaş dünyada modernleşme ve sekülerleşmenin dini olumsuz yönde etkilemesi başka bir örnek olarak verilebilir. Bu bağlamda geleneksel yapıdan modern yapıya doğru yönelen toplumlarda, özellikle modern sanayi toplumlarında, yeni ve modern değerlerin, seküler dünya görüşü ve zihniyetlerin, geleneksel ve kurumlaşmış dini yapılar, formlar, inançlar, örf ve adetler, norm ve değerler için olumsuz bir durum ortaya çıkardığı söylenebilir. E. Durkheim ve M. Weber gibi bazı sosyologların çalışmalarında egemen düşünce, modern toplumda dinin çöküşünü beraberinde getiren bir dünyevileşmenin, bir din dışılaşmanın varlığı ile ilgilidir. Sekülerleşme teorisi olarak nitelenen bu düşünce, dinin giderek sosyal hayattan uzaklaşacağı varsayımı üzerine kuruludur. Weber tarafından kuramsal olarak ortaya konulan bu teori, E. Troeltcsh tarafından yaygınlaştırılmıştır.Bu bakış açısına göre bir toplum ne kadar modern ise o kadar sekülerdir; modernleşmenin düzeyi ne kadar yüksekse sekülerleşmenin düzeyi de o kadar yüksektir. Bu yaklaşım, “ne kadar modernleşme, o kadar sekülerleşme” olarak özetlenebilir.

12 2. Dini Olumlu Yönde Etkileyen Bir Etken Olarak Toplumsal Değişim
Dini olumsuz yönde etkileyen sosyal değişimin yanında bir de dini olumlu yönde etkileyen sosyal değişimden söz etmek mümkündür. Bazen durumlarda toplumda, toplum yapısında büyük bir değişime sebep olan bir deiğişim olabilir ve bu değişim dinin lehine bir işlev görebilir. Bu bağlamda geçmişten örnek vermek gerekirse, örneğin Konfüçyanizmin ortaya çıkıp yerleşmesi, Çin’de hızlı bir sosyal değişim, düzensizlik ve çatışma döneminde olmuştur. Yine felsefî Brahmanizm ve Budizm’in başlangıçları, Hindistan’da birçok iç çekişmelerin, Arilerle yerli halk arasındaki çatışmaların, feodal savaşların ve Brahmanlarla Kşatriyaların sosyal nüfuz mücadelelerinin şiddetlendiği zamanlara rastlamaktadır. Sovyetler Birliği, dini olumlu yönde etkileyen bir etken olarak toplumsal değişime verilebilecek başka bir örnektir. Sovyetlerde ateizm temelli, din-dışı ve dine karşıt bir biçimde gerçekleştirilmeye çalışılan modernleşme, bazen dinin zayıflamasını beraberinde getirmişse de bazen de özellikle onunla mücadele etme temelinde dinin güçlenmesine sebep olmuştur. Dinin toplumsal değişimden olumlu etkilenmesine bir örnek de, demografya, göç ve şehirleşme ile kendini gösteren değişimin, Türkiye’de ve Ortadoğu’da dindarlaşma, cemaatleşme, dini örgütlenme, dini gruplaşma, yönünde etkili oluşudur. Şu hâlde klasik modernleşme teorilerinin iddia ettiği gibi modernleşmeyle doğru orantılı olarak mutlaka sekülerleşme gerçekleşmez ve dolayısıyla din gerilemez veya çökmez. Hatta tersine modernleşme, dinin canlanmasında, insanların dine sarılmalarında belirleyici bir unsur da olabilmektedir. Yukarıda verilen örneklerde bu durumu gözlemlemek mümkündür. O hâlde modernleşmeyle birlikte dünyevileşmenin gittikçe güçlü bir biçimde varlık göstereceği ve dinin sosyal hayattan gerileyeceği biçimindeki tez veya teori sorgulanmalı ve bu teoriye ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Toplumsal değişimin dine olumlu etkisine gösterilebilecek bir diğer örnek ise Batıda değişen toplumsal düzen ile beraber ortaya çıkan yeni dini hareketlerdir. Çünkü Batıdaki Hristiyanlık olumsuz etkilenmiş ve de ayrılmaya başlamıştır. Bu ayrılmanın etkisiyle de egzotik dinler toplumda görünmeye başlamış ve bazıları da oldukça etkili olmuşlardır. Ancak şunu da söylemek gerekir ki ortaya çıkan yeni dini hareketler bir yönüyle dini canlandırırken diğer bir yönüyle de mevcut dini grupları olumsuz etkilemektedir.

13 3. Toplumsal Değişimle Birlikte Dinin Değişimi
Toplumsal kurumlar ve fenomenler olarak dinler de değişim geçirir. Toplumun değişiminden ve toplumsal değişimden bahsedilebiliyorsa, bir toplumsal olgu ve kurum olarak dinin değişiminden de bahsedilebilir. Toplumsal Değişimle Birlikte Dinin Değişimi ifadesi, dinin toplumsal değişimden olumlu veya olumsuz yönde etkilenmesi anlamından farklı bir durumu ifade eder. Burada kast edilen, zaman içinde değişen sosyal şartlar ve toplumun yeni ihtiyaçları karşısında dinin kendini yenileyerek değiştirmesi, yeni bir yorumla, yeni bir hukuk anlayışıyla vb. ortaya çıkmasıdır. Burada toplumsal değişimin dine doğrudan değil de dolaylı bir etkisi mevcuttur. Bu konuyla ilgili verilebilecek örneklerden biri tanesi Budizm’dir. Çünkü Budizm doğduğu yer olan Hindistan’ı aşarak çok daha fazla coğrafyada yayılmıştır. Yayıldığı bu coğrafyalarda çok farklı kültürlerle karşılaşarak bu kültürlere adaptasyon sağlamıştır. Hatta Çin Budizmi, Lamaizm ve Zen Budizmi gibi Budist oluşumlar meydana gelmiştir. Sosyal değişimle birlikte dinin değişiminin, hukuk üzerinde yansımaları kolaylıkla görülebilir. Sosyal değişimle birlikte dinler, hukuki yönleri üzerinde bir takım iradi değişimler gerçekleştirmektedir. Değişimle birlikte din, kendini yeniden gözden geçirmekte, hukuki veya fıkhi hüküm ve kurallarının bir kısmını değiştirmekte ve bu da dine bir canlılık, bir yenilik ve toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilecek bir esneklik getirmektedir. Yani sonuç olarak bütün sosyal olgular ve olaylarda olduğu gibi din de değişime maruz kalmıştır. Değişen toplumla beraber din de bu değişime ayak uydurmuş, yeri geldiğinde kendini yenilemiştir.


"7. HAFTA TOPLUMSAL DEĞİŞME VE DİN" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları