Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

7. SINIF 3.ÜNİTE AHLAKİ DAVRANIŞLAR HAZIRLAYAN TALİP ORHAN 2019.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "7. SINIF 3.ÜNİTE AHLAKİ DAVRANIŞLAR HAZIRLAYAN TALİP ORHAN 2019."— Sunum transkripti:

1 7. SINIF 3.ÜNİTE AHLAKİ DAVRANIŞLAR HAZIRLAYAN TALİP ORHAN 2019

2 Bir insanın ahlaklı birisi olup olmadığını nasıl anlarsınız?
Yerde gördüğünüz bir Kur’an sayfasını, Türk Bayrağını neden yerden alırsınız? Yerde bir teneke gördüğünüzde önemsemezken altın veya para görünce eğilir alırsınız? Normal bir kalemi kaybedince çok üzülmezken niçin sevdiğin birinin hediye ettiği kalemi kaybedince üzülürsün? Bir insanın ahlaklı birisi olup olmadığını nasıl anlarsınız?

3 1. Güzel Ahlaki Tutum ve Davranışlar
Ahlak kelime anlamı olarak mizaç, tabiat, huy, karakter anlamına gelir. Terim olarak ise ahlak, insanların doğuştan getirdiği veya sonradan kazandığı güzel huy ve davranışlardır. Ahlaki ilkelerin hepsinin amacı insanları güzel davranışlara yöneltmektir. İslam dini insanlara iyiliği emretmiş ve kötülük yapmayı yasaklamıştır. Ahlak, inanç ve ibadetle birlikte dinimizin üç temel konusundan birisidir. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu konuda uygulamalarıyla insanlara örnek olmuştur. Bir Müslüman tutum ve davranışlarında peygamber efendimizi örnek aldığı ölçüde iyi bir Müslüman olur. Hz. Aişe’ye (r.a.) Hz. Peygamberin ahlakı sorulduğunda; “O’nun ahlakı Kur’an’dı.” diye cevap vermiştir.

4 1. Güzel Ahlaki Tutum ve Davranışlar
İnsanların dışarıya yansıyan her türlü hal ve hareketlerine davranış denir. Davranışlar insanların ahlakının göstergesidir Tutum: Bir kimsenin bir sorun karşısında takındığı tavır, aldığı durum ve olaya yaklaşım biçimidir. Bazı insanlar olumlu tutum sergilerken bazıları olumsuz bir yaklaşım gösterir Değer: Bir toplumun yaşattığı, önem verdiği ve sonraki nesillere aktardığı maddi veya manevi unsurlardır. Bayrak, İstiklal Marşı, Kur’anı Kerim, tarihi eserler, örf ve adetler, dürüstlük vb. gibi

5 ADALET Adalet olması gerekeni olması gereken yere koymak herkese hak ettiğini vermektir. Adaletin zıddı zulümdür. Hz. Ömer “ Adalet mülkün temelidir.” diyerek bir devletin adaletle ayakta durabileceğini vurgulamıştır. Allah sonucu kendi aleyhimize de olsa adaletli davranmamızı emredilmiştir. “Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.…” Nisa/135

6 ADALET Peygamberimizde adaletli olmuş adaletli olmayı öğütlemiştir. “ …Eğer hüküm vermişsen, aralarında adaletle hükmet. Allah adaletli olanları sever” Maide/42 ayetini ilke edinmiştir. Adaletin olmadığı yerde huzursuzluklar olur. Makam, mevki, zenginlik, fakirlik, akrabalık, komşuluk, güç ya da acizlik gibi sebeplerle adaletten vazgeçilmemelidir. Yapmadığımız bir davranışla suçlanmak ya da hakkımızın çiğnenmesi kendimizi kötü hissettirir. Bu hissettiğimiz olumsuz duyguları başkasına yaşatmamak için bizler de davranışlarımıza özen göstermeliyiz.

7 ADALET Bir kadın hırsızlık yapar. Kureyşliler şerefli bir kabileden olan bu kadının cezalandırılmasını istemezler. Peygamberimiz Üsâme bin Zeyd'i çok seviyordu. Onu kırmayacağını biliyorlardı. Üsame'yi araya koyarak, Peygamberimizin bu kadına ceza vermemesini ricacı için gönderirler. Peygamberimiz, Hz. Üsame'ye şöyle buyurur: "İsrail oğulları bu gibi taraf tutmaları yüzünden helak oldular. Bunlar fakirlerine en şiddetli ceza verirken, güçlü ve zengin olanlarına ceza vermezlerdi. Eğer bunu kızım Fatma da yapsa cezasını verirdim"

8 HZ.ÖMER’İN ADALETİ Hz. Ömer halife iken, bir gece makamına arkadaşlarından biri gelir ve selam verip oturur. Fakat selamı alınmaz. Hz. Ömer önündeki iş ile meşguldür ve konuk merak içinde bekler. İşini bitiren Hz. Ömer, önünde yanan mumu söndürdükten sonra ikinci mumu yakar ve konuğunun gözlerinin içine bakarak “Aleyküm selam...” der. Konuğu sorar: - Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve bir mumu söndürüp diğer mumu yaktıktan sonra konuşmaya başladın? Hz Ömer cevap verir; - Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah yanında sorumlu olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle konuşmaya başladım. Arkadaşının gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder; - Ya Rabbi! Hz Ömer’i bizim başımızdan eksik etme

9 ZULÜM UNUTULMAZ Harun Reşid’in oğlu Me’mun henüz çocuk iken, hocası ona haksızlık yapmıştı. Me’mun: -Neden bana haksızlık yaptın ? diye sordu. Hocası ona sadece: -Sus! dedi. Biraz konuştular. Me’mun tekrar sordu: -Neden bana vurdun? Hocası yine:

10 ZULÜM UNUTULMAZ 20 yıl sonra Me’mun halife olunca, ilk iş olarak hocasını çağırttı ve: -Bana neden haksızlık yapmıştın? diye sordu. Hocası tebessüm ederek: -Onu hâlâ unutmadın mı? dedi. Halife Me’mun: -Vallahi asla unutmadım. dedi. Hocası tarihe ibret olarak not düşülecek şu sözleri söyledi: -Haksızlığa uğrayanın asla unutmayacağını öğrenesin ve kimseye haksızlık yapmayasın diye yaptım. Sakın ha kimseye haksızlık yapma! Çünkü haksızlık, yıllar geçse de unutulmaz. Dedi.

11 DOSTLUK VE KARDEŞLİK Dost sevilen, güvenilen yakın arkadaş demektir. Dostluk iki insan arasında derin sevgi ve saygıyı ifade eden bir değerdir. Dost iyi günde kötü günde yanımızda olan ihtiyaç anında yardım eden destek veren, sır saklayabilen samimi arkadaştır. Böyle bir kişi ile insan, her şeyini paylaşabilir, ona en gizli sırlarını açabilir. Dost olmaya, dostlar edinmeye her insanın ihtiyacı vardır. Dostların ortak değerleri ve ortak inançları vardır.

12 DOSTLUK VE KARDEŞLİK Yüce Allah öncelikle kimlerin dost edinilmesi gerektiği konusunda Kur’an’da şöyle buyurmuştur:: "Sizin dostlarınız ancak, Allah, onun Resulü ve müminlerdir…" Maide/55 “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.” Tevbe/71 Gerçek dost vefalıdır iyi günde de kötü günde de dostunun yanında olur. Menfaat için dostluk yapmaz. Gerçek dost kara gün dostudur. Arkadaşı düştüğünde elinden tutan, ona destek olur, yardımına koşar. Dostu hata yaparsa affeder. Arkadaşı yanlış bir şey yaptığı zaman onu uyarır ona doğruyu söyler.

13 DOSTLUK VE KARDEŞLİK Kuran’ı kerim’de kardeşliği teşvik etmiş ve Müslümanları kardeş ilan etmiştir. “ Bütün mü’minler kardeştir..” Hucurat/ Hz. Peygamber, insanlara hicret arkadaşı olan Hz. Ebu Bekir’den bahsederken “kardeşim ve arkadaşım” ifadelerini kullanmıştır. İkisinin arkadaşlığı ve dostluğu örnek bir dostluktur.

14 DOST DEDİĞİN Hükümdarın biri bir gün, dost olan komşu ülkenin hükümdarının ve ona bağlı halkın zekiliğini ve bilgeliğini anlamak, ölçmek için onlara veziri ile bir hediye gönderdi. Bu hediye, dışarıdan baktığınızda tıpkısı ve ağırlıkta hiçbirinden farksız, altından yapılmış üç insan heykeliydi. Hükümdarın komşu ülkenin kralından isteği bu heykellerden hangisi daha kıymetli olduğunun bulunmasıydı. Kral hediyeleri aldıktan sonra ülkenin yöneticileri ve ileri gelenlerinden oluşan meclisini topladı. Önce kendisi kimseye söylemeden heykelleri tek tek inceleyerek aralarındaki farkı bulmaya çalıştı. Fakat ne çare ki bulamadı. Üçü de tıpkısının aynısıydı. Daha sonra da vezirler ve diğer saray mensupları teker teker aynı şeyi yaptı. Ama sizin de tahmin edeceğiniz gibi hiçbirisi heykeller arasında bir fark göremedi. İşin içinden çıkamayınca kral ülkenin en akıllı insanlarının huzuruna gelmesini ve üç heykeldeki bu farkı bulmalarının istedi. Gel gör ki bu da işe yaramadı. Nerdeyse ülkedeki herkes heykelleri inceledi, ama hiç bir fark bulamadı. Kral neredeyse utancından kahrolacaktı.

15 DOST DEDİĞİN En sonunda, yapılan haksızlıklara ve zulme itiraz ettiği için hapse atılanı bir genç olayı duyar duymaz saraya haber gönderdi ve bu bilmeceyi bulabileceğini söyledi. Bu haberi duyan Kral gencin hapisten çıkarılıp hemen huzuruna getirilmesini emretti. Hükümdarın huzuruna getirilen genç, bu üç heykeli dikkatle inceledi. Bu üç heykelin de sağ kulak ortasında küçük birer delik olduğunu hemen fark etti. Sonra bu küçük deliklere ince altın bir tel soktu. Birinci heykelde altın tel, heykelin ağzından çıktı, ikincide altın tel heykelin kulağından çıkıyordu. Üçüncüde ise, altın tel heykelin içinde kalıyor, dışarı çıkmıyordu. Genç karşılaştığı bu durum karşısında biraz düşündükten sonra, krala dönüp şöyle dedi:

16 DOST DEDİĞİN “Kralım, devletlim bu bilmecenin cevabı açık bir kitap gibi karşımızda duruyor. Yeter ki, onu okumaya çalışalım. Gördüğümüz gibi bu heykellerin üçü de insanları temsil ediyor. Nasıl ki her insan birbirinden farklıysa bu üç heykel de birbirinden farklı.” “Birinci heykel, dostlarından duyduğunu tabir yerindeyse yemeden içmeden hemen dışarı fırlayıp başkalarına anlatan dedikoducu insanları temsil ediyor. İkinci heykel, söylenenler bir kulağında girip ötekinden çıkan sorumsuz insanları anlatıyor. Üçüncü heykel ise duyduklarını kendisine saklayan , sır tutabilen ve ona göre davranan gerçek dostu, dürüst kimseleri temsil ediyor.”

17 GELECEĞİNİ BİLİYORDUM
Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve: - Teğmenim. Fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?.. Delirdin mi? der gibi baktı teğmen... - Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile.. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakın.. Asker ısrar etti ve teğmen "Peki " dedi.. "Git o zaman.."

18 GELECEĞİNİ BİLİYORDUM
İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşınan arkadaşına döndü: - Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bu zaten ölmüş.. - Değdi teğmenim. dedi asker.. - Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun?.. - Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için.. Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı: - Ahmet!.. Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum..

19 DÜRÜSTLÜK Dürüstlük kişinin özünde, sözünde davranışlarında doğru ve dürüst olma halidir. Dürüstlük bir Müslümanın en önemli özelliğidir Dürüst kimse; Doğru söylemeli, sözünde durmalı, emaneti korumalıdır. Peygamber efendimize dürüstlüğünden dolayı Mekke halkı el- Emin unvanı vererek Muhammedü’l Emin (Güvenilir Muhammed) diye çağırmışlardır. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda; “...Yalan sözden sakının.” Hac/30, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol “ Hud/112, “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır diyen ve sonra doğruluk üzere bulunanlar için korku yoktur”, Ahkaf/13 buyrulmuştur.

20 DÜRÜSTLÜK Peygamber efendimiz de: “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Yalan söz söylemekten kaçının. Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür.” (Buhari/Edep) buyurmuştur. Başka bir hadiste Pazar yerinde hile yapan satıcıyı “Hile yapan bizden değildir” diyerek, uyarmıştır.

21 İLK SAAT Genç adam, önünden geçtiği lüks saatçi dükkânının vitrinine göz gezdirdi. O güne kadar hiç saati olmamıştı. Üniversiteyi ailesinin tüm ekonomik sıkıntısına rağmen başarıyla bitirmiş, artık bir işe girip karşılığını verme sırası ona gelmişti. Yetiştiği yerden çok uzakta ama kendisine iyi para kazandıracak bir iş bulmuş, ertesi gün yola çıkacaktı. Kolunda bir saat olmadan yeni bir çevrede hayata başlamak istemiyordu. Vitrinde beğendiği saat için dükkana girdi. Dükkan sahibi genç adamın beğendiği saati çıkardı ve eğer beş sene zarfında 5 dakika geri kalırsa geri getirmesini, parasını iade edeceğini söyledi.

22 İLK SAAT Beş sene sonra geri dönen genç adam saatçiye gider, kendini tanıtır ve saatinin bu süre zarfında 5 dakika değil 8 dakika geri kaldığını söyler. Saatçi genç adamdan saati bırakmasını, bir hafta kontrolde tutacağını belirtir. Bir hafta sonra genç adam dükkana tekrar gelir. Saatçi adamın haklı olduğunu saatin sekiz dakika geç kaldığını söyler ve parasını iade eder. Genç adamın amacı parayı almak değildir. Saat onun ilk saatidir ve onu çok sevmektedir. Merak ettiği sadece saatçinin verdiği sözde durup durmayacağıdır. Verilen sözün tutulması karşısında çok mutlu olmuştur. Teşekkür eder ve yeniden ayarlanmış saatini alarak dükkandan çıkar.

23 ÖZDENETİM (OTO KONTROL)
Kendimizi kontrol etmek, duyularımız ve duygularımız üzerinde hakimiyet kurup, kötü düşüncelerimize akıl ve irademizle engel olup, iyi insan olmaya çalışmaktır Kendimiz kontrol ederken şu soruları sormalıyız ) Düşüncelerimizi kontrol ediyor muyuz? Öfke, kıskançlık, aç gözlülük, maddeye aşırı düşkünlük, yalan vb. kötü niteliklerin farkında mıyız ve bunları nasıl engelliyoruz? ) Sözlerimizi kontrol ediyor muyuz? Bağırıyor muyuz? Yüksek sesle mi konuşuyoruz? Başkalarını kırıcı sözler söylüyor, küfür ediyor muyuz? ) Davranışlarımızı kontrol ediyor muyuz? İyi davranışlar içinde miyiz? Oyunbozanlık eder miyiz? Kendi hatalarımızı görüp onları düzeltmeye çalışıyor muyuz? Yoksa hep başkalarının hatalı taraflarını mı görüyoruz?

24 ÖZDENETİM (OTO KONTROL)
İnsan çaresizlik içinde, yani kendini kontrol etmeden dürtülere boyun eğerse, dürtüleri onu güçsüz hale getirtir. Yediğimiz içtiğimiz şeylerde kendimizi kontrol etmeyip vücudumuza faydalı olan şeyleri yersek sağlıklı oluruz. Bir öğrenci, dersi dinlerken, ders çalışırken, ödevlerini yaparken içinden gelen kötü dürtülere engel olur akıl ve iradesini kullanırsa başarılı olur Bir Müslüman nefsinin ve şeytanın kötü yönlendirmelerine kulak vermeyip, akıl ve iradesini kullanarak kendisini güzel davranışlar yapmaya yönlendirirse Allah tarafından sevilir “Ki nefsi arındırıp temizleyen gerçekten kurtuluşa ermiştir.” Şems/9 “

25 ÖZDENETİM (OTO KONTROL)
“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” Ali-İmran Peygamber efendimiz bir hadisinde: “ Gerçek pehlivan güreşte rakibini yenen değil öfkelendiği zaman öfkesine hakimolan kimsedir.” (Buhârî, Edeb 102) buyurmuştur Diğerlerini bilenler akıllıdır, ama kendini bilenler daha akıllıdır. Diğerlerini kontrol edenler kuvvetli olabilirler, ama kendini kontrol edebilenler çok daha güçlüdür. / Lao Tzu

26 SİNİRLİ ADAM Bir gün bir evde bir adamdan söz edilirken, adam da dışardan anlatılanları dinlemektedir. Adamın hep iyi huyları söylendiği sırada içlerinden biri der ki: “Dediğiniz doğru, arkadaşlar, bu adamın birçok iyi huyu var. Ama o biraz sert, biraz sinirlidir.” O anda dışardan dinleyen adam hızla eve girerek, bunu söyleyenin boğazına sarılıp: “Seni ahmak” diye bağırır. “Nerem sert benim, nerem sinirli?” Öfke ateşiyle parlayan adam böyle ağzını bozarak kaba bir sesle bağırınca, orada bulunanlar gülerek şöyle söylerler: “Şu anda sen kendi soruna kendin en açık biçimde yanıt vermiş bulunuyorsun. Başka yanıta gerek mi var?”

27 ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI…
Geçen akşam kardeşime, seyrettiğim kanalı değiştirdiği için öfkelendim. Haklıydım, çünkü bir film seyretmeye başlamıştım ve bitirmek istiyordum. Yerimden fırladım, uzaktan kumandayı zorla elinden aldım ve onu tekmeledim. Yüzüme ve vücuduma bir ateş bastığını hissettim, bütün keyfim kaçmıştı. Dışardan neye benzediğime gelince, annem azgın boğaların bile benden daha sempatik göründüklerini söylüyordu. O sırada kardeşime baktım. Koltuğun köşesine sinmiş, hem korkuyor hem de benim gibi bana karşılık vermeye hazırlanıyordu. O an ne yaptığımı anladım !… Şimdiki aklım olsaydı: Kardeşim aniden kanal değiştirdiğinde, bir an öfkelensem bile üç kere derin soluk alır ve ona filmin sonunu merak ettiğimi, biraz sabretmesini söylerdim. Filmin çok heyecanlı olduğunu, benimle bu heyecanı paylaşmasını isterim. Sanırım kanalı düzeltir ve benimle beraber seyrederdi.

28 SABIR Sabır; Acıya katlanma, sıkıntı ve meşakkatlere karşı soğukkanlılıkla mukavemet etme, aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etmektir. Sabır insanın bir melekesi ve güzel bir huydur. Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Allah'ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşrû olmayan istek ve arzularına karşı gelmek, hayatta elde olmadan başa gelen ve insana büyük elem ve keder veren bela ve musibetlere karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve sabretmeye alışmak gerekir. "Şüphesiz Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir" (Bakara/153).

29 SABIR Hz. Peygamber (s.a.s); "Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür" (Buhârî, Cenâiz, 32) sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zamandaki sabrın önemini vurgulamıştır. Sabretmek, mahkûmiyete, tembelliğe ve alçaklığa razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez. Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sabretmek sabır değil korkaklıktır Ayrıca insanlar hayat boyunca, bolluk veya yokluk içinde kalabilir, sağlıklı iken hastalanır, sel, deprem, yangın gibi felâketlerle karşılaşabilir; bütün bu durumlarda insanın en büyük dayanağı sabırdır. Aksine davranış, insanı Allah Teâlâ'ya isyana ve nankörlüğe sürükler. Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyurmuştur: "Doğrusu kim Allah'tan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse; muhakkak ki Allah iyilik edenlerin mükafatı boşa, çıkarmaz" (Yusuf/90).

30 SABIR Sabrın sonu selamettir, başarıdır. Sabır acıdır fakat meyvesi tatlıdır. Peygamber efendimizin anne ve babası o küçükken vefat etmiş, çok sevdiği evlatlarının ölümünün acısını yaşamıştır. İslam’ı tebliğinde yaşadığı sıkıntılar nedeniyle doğup büyüdüğü Mekke’den Medine’ye göç etmiştir. Bütün bu sıkıntılara gösterdiği sabrıyla Hz. Peygamber Müslümanlara örnek olmuştur.

31 SABIRSIZ PADİŞAH Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken sabırsız bir padişahın nur topu gibi bir kızı olmuştu. Kızına duyduğu büyük sevgiden, padişah onun çabucak büyümesini ister. Hemen hekimleri çağırıp onlara “Tez büyüme ilaçları yapıp getirin. Kızım bir an önce büyümeli, iyi bir koca ile evlenmeli” diye emir verir. Hekimler bunu duyunca sabırsız padişahın kendilerini öldürtememesi için söyle bir yanıt uydururlar. “İstediğinizi yerine getirecek bi ilaç vardır. Ama bu ilaç çok uzak bir ülkededir. Oradan ilacı getirene değin beklemeli, beklerken de kızınızı da kötü gözlerden gizlemeliyiz. Bu işin tek çıkar yolu budur.” Böyle deyip kızı götürürler. Yıllarca kızı saklayıp padişah sorduğunda da ilacın yolda olduğunu söylerler. Yıllar sonra kız büyüyüp yetişkin bir genç kadın olunca onu padişaha gösterirler. Padişah da sevinip bu harika ilaçla kızını büyüten hekimlere bolca ihsanlardan bulunur. Aslında bu ilaç padişahın içtiği Sabır İlacı‘ dır.

32 SAYGI Saygı, insanlara kendisinin önemsendiğini ve değer verildiğini gösteren söz ve davranışlardır Saygı, genel ahlak kurallarına aykırı olmamak kaydıyla, insanların düşüncelerine, inançlarına, ibadetlerine, adetlerine, gelenek ve göreneklerine, yaşam tarzlarına değer verip, anlayışla karşılamak, dikkatli, özenli ve ölçülü davranmaktır Saygı; değeri, üstünlüğü, yaşlılığı dolayısıyla bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya neden olan bazen sevgiden, bazen kişilikten kaynaklanan davranışlardır. Saygı, karşındaki insanın varlığını olduğu gibi kabullenmek ve onun düşüncelerini, dinlenmeye değer olduğunu ona hissettirmektir. İnsanları dinlemek, farklı olanı anlamaya çalışmak, onu yargılamamak saygılı ve erdemli bir davranıştır.

33 SAYGI İnsanın sevmediği biri veya rakibi bile olsa, insanların birbirlerinin düşüncelerine, inançlarına, ibadetlerine, adetlerine, gelenek ve göreneklerine, yaşam tarzlarına, fikirlerine saygı göstermek insanı yüceltir, toplumsal barışı sağlar Çocuk annesinden, babasından yakın ve uzak çevresinden ilgi ve sevgi bekler. Beklentisine karşılık bulursa onlara duyduğu güven, sevgisi ve saygısı artar, bulamazsa azalır. Sevgi saygıyı artırır. Çocuklar sevmediği kişiye saygı göstermek istemez Davranışlar ile yapılan saygı: Ayağa kalkma, el öpme, yer verme, konuşurken dinleme, konuşurken sözünü kesmeme, onun hoşuna gitmeyecek tavır ve davranıştan kaçınma, çevreye ve canlılara zarar vermeme, nimete değer verme, israf etmeme…

34 SAYGI Sözlü saygı: Söz ile karşındakine iltifat etme, konuşurken karşındakinin sözünü kesmeme, daha önce dinlediği bir konu bile olsa ilk defa dinliyormuş gibi davranma, selam verme, saygı ifade eden sözler söyleme… Hediye ile saygı: İnsanlara hediye vererek ona kendisinin özel olduğunu, kendisine değer verildiğini hatırlatmaktır Anne ve babaya, öğretmene, büyüklere, bütün insanlara, kendine, çevreye, hayvanlara, tüm canlılara, sahip olunan nimetlere… Saygı gösterilmelidir Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Büyüklerine saygı göstermeyen, küçüklerine merhamet etmeyen, iyiliği emredip, kötülükten nehyetmeyen bizden değildir.” Saygı toplumun çimentosudur. Birbirlerine saygının gösterildiği toplumlar daha huzurlu, daha mutlu ve daha başarılı olur. Saygı göstermek mutlu bir geleceğin kapısını açan sihirli bir anahtardır.

35 DOLMUŞ (SAYGI) Bir acelesi olduğunu, görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş beline rağmen sağa sola koşuşuyordu. Yanına sokularak: “Hayrola, teyzeciğim” dedim. “Bir derdiniz mi var?” Sıcak bir tebessümle: “Buranın yabancısıyım evladım” dedi. “Hastane tarafına gidecek bir araba arıyorum.” “Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz” dedim. “Oraya geldiğimizde size haber veririm.” Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyemin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanakları pembe pembe olmuştu. “Torunlarımdan biri menenjit geçirdi” diye devam etti. “Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.” Saatime baktıktan sonra:

36 DOLMUŞ (SAYGI) “20 dakikanız var” dedim. “Hastane yakın ama bu havada pek araba bulunmuyor.” Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa rahatlıkla bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini gördüm. İçeriye doluşan ve arkadaş oldukları anlaşılan adamlara: “İlk önce biz gelmiştik” dedim. “Sırayı bozmaya hakkınız var mı?” Ön koltukta oturanı: “Hak istiyorsan Hakkari’ ye gideceksin arkadaşım” dedi. “Hem oradaki haklarda KDV de alınmıyormuş.” Bu laf üzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalışarak: “Ben biraz daha bekleyebilirim” dedim. “Ama şu ihtiyar teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor.”

37 DOLMUŞ (SAYGI) “Bu defa şoför lafa karışıp: “Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim” dedi. “Okuyup üfledi mi hastaneye uçuverir.” Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşıp gitti. Yaşlı kadına baktım, tevekkülle susuyordu dakika sonra gelen başka bir dolmuşa onunla beraber bindim ve şoföre, teyzeyi hastanede indirmesini söyledim. Yaşlı kadın yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikâyet etmiyordu. Üstelik te trafik yarı yolda tıkanıp kalmıştı.Şoför: “Yolun bu durumu hayra alamet değil. Sebebini anlasam iyi olacak” dedi. Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileriye doğru yürüdü ve biraz sonra döndüğünde: “Kısmete bak yahu” dedi. “Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış.”

38 “Bir şey olmuş mu?” diye atıldım. “Yani yaralı falan var mı?”
DOLMUŞ (SAYGI) Heyecanla: “Bir şey olmuş mu?” diye atıldım. “Yani yaralı falan var mı?” “Herhalde” diye cevap verdi. “Dolmuşta bulunanları, teyzenin gideceği hastaneye kaldırmışlar.” Göz ucuyla yaşlı kadına baktım. Solgun dudaklarıyla bir şeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dua ediyordu. Şoför koltuğuna yavaşça otururken: “Kısmet işte” diye tekrarlayıp duruyordu. “Sen kalk koca bir kamyonla çarpış. Hem de Türkiye’nin öbür ucundan gelen Hakkâri plakalı bir kamyonla.”

39 YAŞLILARA SAYGI Çok eski zamanlardan birinde kötü bir âdet varmış. Yaşlılar artık iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırmış. Böylece zaten az olan yiyeceklerin, çalışan gençlere yetmesi sağlanmaya çalışılırmış. İhtiyarları belli bir yaştan sonra evde tutmak yasak olduğundan kimse yaşlı anne babasını evde gizleyemez, komşusu görüp ihbar edecek diye korkarmış. İşte bir gün yaşlılardan birini oğlu ormana götürüp bırakmak istemiş. Kış mevsimiymiş. İhtiyar, oğul ve küçük torun beraberce ormana gitmişler. İhtiyarı bırakmış dönüyorlarmış ki, küçük torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etmiş. Babasına dönüp almalarını söylemiş. Babası umursamayınca da : "Kızağımı almalıyım, yoksa sen yaşlandığında seni neyle ormana götürüp bırakacağım" demiş. Oğul o an anlamış ki, ihtiyar babasının kaderi, yaşlandığında kendi kaderi de olacak. Dönüp babasının ellerini çözmüş. Alıp eve geri getirmiş. Samanlıkta saklayıp her gün ona gizlice yemek vermeye başlamış.

40 YAŞLILARA SAYGI Bir süre sonra köyde hayvanlar arasında bir hastalık yayılmış. Hayvanlar birbiri arkasından ölüyormuş. İhtiyar oğluna şöyle demiş: "Hastaları iyilerden ayır. Onlara şu, şu otlardan ilaç hazırla. Sağlıklılara da şöyle şöyle yap.'' Oğlan ihtiyar babasının dediklerini yapmış. Gerçekten de onun hayvanları arasında ölüm azalmış. Çoğu kurtulmuş. Bayram geldiğinde her sene olduğu gibi, o sene de köy halkı kurbanlar kesmeye başlamış. İhtiyar oğluna şu öğüdü vermiş: "Köyde hayvan çok azaldı. Senin de fazla hayvanın yok. Bu sene kurban kesme." Gerçekten de bir iki ay içinde bütün köy tarlalarda çalıştırılacak hayvan sıkıntısı çekmeye başlamış. Ama ihtiyarın öğüdünü dinleyen gencin hayvanı varmış.

41 YAŞLILARA SAYGI İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış. Tarlaya ne serpeceklerini, gelecek senenin mahsulünü nasıl hazırlayacaklarını bilemiyorlarmış. İhtiyar bu konuda da oğluna öğüt vermiş: "Yavrum, ahırın çatısı samanla doldurulmuştur. Onları çıkar, yeniden döv. Oradan tohumluk buğday çıkarabilirsin." Oğlan, ihtiyar babasının dediği gibi yapmış. Köyde tohumluğu olan tek aile onlar olmuş. Bütün köy halkı bu gencin büyücü olduğunu düşünmeye başlamış. Öyle ya, herkesin işi kötü giderken, bu evde garip bir şekilde kötülüklere bir çare bulunuyormuş. Evi gözlemeye başlamışlar.

42 YAŞLILARA SAYGI Sonunda da gerçek anlaşılmış, ihtiyar babanın hala yaşadığı ortaya çıkmış. Köylüler genci krala şikayet etmiş. Kral önce yasalarını hiçe sayan gence kızmış. Ama olup bitenleri dinledikten sonra iyi ve yerinde bir öğüdün çok şeyi değiştirebileceğini kabul edip, ihtiyarlarla ilgili yeni bir kanun çıkarmış. "Bundan böyle çocuklar, anne ve babalarına yaşlılıklarında bakacaklar. Onların gönlünü hoş tutacaklar. Çünkü onların hayat deneyimlerinden her zaman için öğrenebilecekleri şeyler var."

43 SEVGİ Sevgi, kişiyi bir şeye ve bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur. Hepimiz sevmeye ve sevilmeye ihtiyaç duyarız. İnsanlar sevgiyle gelişir. Sevmek ve sevilmek insanların yaşama iyimser bakmalarını sağlar. Varlıklara duyduğumuz sevgi bizlere yaşama sevinci verir. Böylece seven ve sevilen kişiler mutlu olmayı bilirler. Sevgi canlıların yaşam kaynağıdır. Sevilmeyen insanlar kendilerini dışlanmış hissederler ve mutsuz olurlar “Allah’ın varlığını gösteren kanıtlardan biride aranızda sevgi ve şefkati yaratmış olmasıdır” Rum/21

44 SEVGİ Sevgi bir nimettir; çünkü • Ailemizi, diğer insanları, hayvanları, vatanımızı ve yaratıcımızı sevgi sayesinde severiz. • Sevgi başkalarına karşı anlayışlı olmamızı ve yardım etmemizi sağlar. • İnsanların dostça ve kardeşçe ilişkiler kurmaları sevgi sayesinde olur. • Doğanın ve çevrenin korunması sevgi sayesinde gerçekleşir.

45 SEVGİ Allah’ın bizi sevmesi ve sevgisini artırması, O’nun emir ve yasaklarına uymamıza bağlıdır. Allah’a inanmalı emirlerini yerine getirmeli ve yasaklarından kaçınmalıyız. İnsanlar için yararlı olacak işler yapmalıdır. Kur’an da “… Allah iyilik edenleri sever” Bakara/195 buyrulmaktadır Bir kadın çocuğunu kaybetmiş, onu bulunca da hemen bağrına basmıştır. Peygamberimiz bunu görünce yanında bulunanlara şöyle buyurmuştur: “ Allah' kullarına, bu kadının çocuğuna olan sevgi ve şefkatinden daha merhametli ve şefkatlidir.”

46 SEVGİ Yunus Emre de bu konuda şunları söylemiştir.
Gelin tanış olalım Ben gelmedim dava için İşin kolay kılalım, Benim işim sevi için Sevelim sevilelim, Dostun evi gönüllerdir Dünya kimseye kalmaz, Gönüller yapmaya geldim

47 HEPSİ ÖDENMİŞTİR Küçük çocuk annesine geldi ve ona elindeki kâğıdı uzattı. Annesi ellerini önlüğüne silerek kuruladıktan sonra kâğıdı okumaya başladı: Çimleri biçtiğim için: 30 lira Bu hafta odamı temizlediğim için: 10 lira Alışverişe gittiğim için: 5 lira Küçük kardeşime baktığım için: 10 lira Çöpü döktüğüm için: 5 lira İyi bir karne getirdiğim için: 20 lira Bahçeyi temizlediğim için: 20 lira Toplam borç: 100 lira

48 HEPSİ ÖDENMİŞTİR Annesi, umutla kendisini süzen oğluna baktı. Eline bir kalem aldı; kâğıdın arka yüzünü çevirdi ve şunları yazdı: Seni dokuz ay karnımda taşıdım: Bedava Hasta olduğunda başında bekledim, elimden geleni yaptım: Bedava Senin için dua ettim: Bedava Yıllar boyu değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm: Bedava Senin için geceler boyu kaygı duyup, uykusuz kaldım: Bedava Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım, giysilerini yıkadım, ütüledim: Bedava.

49 HEPSİ ÖDENMİŞTİR Ve oğlum bunların hepsini topladığım zaman gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün; bedavadır çünkü. Oğlu, annesinin yazdıklarını okuyunca gözleri doldu. Annesine baktı ve “Anneciğim seni seviyorum” dedi. Sonra annesinin elinden kalemi aldı ve kâğıda büyük harflerle şunları yazdı: HEPSİ ÖDENMİŞTİR.

50 SORUMLULUK Sorumluluk bir kişinin üzerine aldığı görevi zamanında ve düzgün bir şekilde yapması, bu konuda özen göstermesidir Kişinin Allah’a karşı, peygamberine karşı, devletine, topluma, annesine babasına, eşine, çocuklarına karşı sorumlulukları vardır. Bunları yerine getirmek zorundadır. Bu sorumlulukları yerine getiren iyi bir insan olur İnsanlar yaptıklarından ve yapması gerekirken yapmadıklarından sorumludur Sorumluluğunu yerine getirmeyenler başkalarının zarar görmesine sebep olur. Sorumsuz bir anne baba, çocuklarına, sorumsuz doktor hastalarına, sorumsuz öğretmen öğrencilerine, sorumsuz yönetici personeline zarar verir. Sınırda nöbet tutarken uyuyan bir asker ülke güvenliğini tehlikeye atmış olur. Bazen insan kendisine karşı sorumluluklarını yerine getirmediği için kendisine zarar verir.

51 SORUMLULUK Bir çocuğa küçük yaştan itibaren sorumluluk duygusu kazandırılmalı, yaşına göre yapabileceği sorumluluklar verilmelidir. Bazı anne babalar çocuklar ders çalışsın diye ona hiçbir sorumluluk vermiyor, onun yapacağı işleri de kendileri yapıyor böylece sorumluluk duygusu gelişmemiş bireyler yetiştiriyorlar “…Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” İsra/ Peygamber efendimiz bir hadisinde: “"Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, aile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz." (Buharî, Nikah, 91) Peygamber efendimiz rabbine, ailesine, komşularına, akrabalarına ve topluma karşı olan sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getirerek tüm insanlığa örnek olmuştur.

52 SORUMLULUK (Hikaye) Vaktiyle her türlü maddi imkâna sahip olmasına rağmen can sıkıntısından, hayatın yaşanmaya değmez olduğundan yakman bir prens vardı Kardeşleri, arkadaşları gezer, ava gider, eğlenirken o odasına kapanır, sürekli düşünürdü Oğlunun bu haline hükümdar babası çok üzülüyordu Bir gün hükümdar, ülkesinin en bilge kişisini sarayına çağırtıp ona oğlunun durumunu anlattı ve buna bir çözüm bulmasını istedi Bunun için bilgeye bir hafta mühlet verdi Bir hafta içinde bir formül bulamazsa bunun hayatına mal olabileceğini de hatırlattı

53 SORUMLULUK Yaşlı bilge üç beş gün düşünüp taşındı; aklına hiç bir çözüm gelmedi Bu nedenle canını olsun kurtarmak için ülkeyi terketmeye karar verdi Üzgün, dalgın bir şekilde ülkeyi terk ederken, bir köyün yakınında koyunlarını, keçilerini otlatan küçük yaşta bir çobanla bir süre ahbaplık etti Bundan cesaret alan küçük çoban yaşlı dostuna “Amca şu hayvanlarıma biraz göz kulak oluver de, ben de şu görünen köyden azık alıp geleyim, bugün azık almayı unutmuşum” dedi Bilge de zevkle kabul etti Bilge, kafası, karşılaştığı olaylarla meşgul bir halde hayvanlara göz kulak olurken, bir keçi yavrusu kenarında oynamakta olduğu uçurumdan aşağı yuvarlanıverdi Aşağı inip onu kurtarmadıkça kendi kendine kurtulması da mümkün değildi Bilge küçük çobana verdiği sözü doğru dürüst tutabilmek için kuzuyu kendisi kurtarmaya karar verdi Bu amaçla uçurumun dibine indi Önce kuzuyu sırtına bağladı, sonra tırmanmaya başladı

54 SORUMLULUK Birkaç tırmanma başarısızlıkla sonuçlandı Ama bilge yılmadı Uğraştı, didindi, zorlandı ama sonunda kuzuyu yukarı çıkarmayı başardı Küçük dostuna verdiği sözü tutabilmek, bunun için de kuzuyu uçurumdan çıkarmak bir süre kafasını öyle meşgul etti ki, kendini bu işe o kadar verdi ki başından geçmekte olan olayı, canını kurtarabilmek için ülkeyi terk etmekte oluşunu unuttu Fakat bu durum onun kafasında bir şimşek çakmasına sebep oldu Şöyle düşündü: “Bir kimse ciddi olarak bir işle meşgul olur, bir girişimde bulunup onu başarı ile sonuçlandırmak arzusu benliğini tam olarak kaplarsa, o kimse için can sıkıntısı, eften püften olayları kafasına takmak diye bir şey söz konusu olamaz” Bu gerçek herkes, dolayısıyla hükümdarın oğlu için de geçerlidir Bilge artık kaçma fikrinden vazgeçip hemen geri döndü ve hükümdarın huzuruna çıkarak şu çözümü sundu:

55 SORUMLULUK “Hükümdarım, eğer oğlunuzun can sıkıntısından kurtulmasını, hayata bağlanmasını istiyorsanız ona bir sorumluluk yükleyin, zamanını kaplayıcı bir meşguliyet verin Can sıkıntısının, yaşamaktan şikayet etmenin ana sebebi başıboşluktur Oğlunuza yükleyeceğiniz sorumluluk ne derece ciddi, sonucu ne derece ağır olursa, kendini o ölçüde can sıkıntısından kurtaracak, yaşama mücadele ve azmi o derece artacaktır”

56 VATANSEVERLİK Vatanseverlik en yaygın anlamıyla, vatanını sevme ve vatanı için her türlü özveride bulunma duygusudur Vatanseverlik işini iyi yapmak, İnsanlığa katkı sunmaktır. Vatansever üretir, asalak yaşamaz, laf değil icraat yapar. Vatan bu milletin şerefli ocağıdır. Vatanını seven Öğretmen ise en iyi öğretmen, İşçi ise en iyi işçi, Esnaf ise en iyi esnaf olmaya çalışır Vatanseverlik, sorunları iyi anlamak, çözüm üretmektir. İşinin ehli olanlarla istişare yapabilmektir. Vatanseverlik, paylaşabilme, vatan uğruna fedakarlık yapmaktır.

57 VATANSEVERLİK “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.”(Mümtehine süresi 8-9) Mithat Cemal Kutay da gerçek vatanı şöyle tanımlar Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

58 VATANSEVERLİK Merhum Mehmet Akif'in ifadesiyle: Sahipsiz olan vatanın batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır. Milletimiz vatan sevgisini Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Kahramanmaraş’ta, Gaziantep’te son olarak 15 temmuz 2016 da canlarını feda ederek ortaya koymuştur. Şehit kanlarıyla sulanmış vatanımız bize emanettir. İç ve dış tehditlere karşı vatanımızı korumalı bunun için gereken her şeyi yapmalıyız.

59 VATANSEVERLİK Peygamber efendimiz de doğduğu Mekke’yi ayrı sevmiş, ayrılmak zorunda kaldığında üzülmüş ve Medine’deyken oraya özlem duymuştur. Mekke’nin fethinde ise Mekke’ye olan sevgisini şu sözleriyle dile getirmiştir: “(Ey Mekke!) Vallahi sen Allah’ın en hayırlı ve en sevimli olan beldesisin. Senden çıkarılmış olmasaydım seni asla terk etmezdim Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda, Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda, Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

60 KINALI ALİ Üst teğmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftan da onlarla laflıyordu nerelisin gibi sorular soruyordu. Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü. - Adın ne senin evladım? - Ali - Nerelisin? - Tokat Zile’denim. - Peki evladım bu kafanın hali ne? - Anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım. - Neden? - Bilmiyorum komutanım. - Peki gidebilirsin Kınalı Ali.

61 KINALI ALİ O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der. Herkes kafasındaki kınayla dalga geçer. Kısa sürede cana yakın ve cesur tavırlarıyla tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır. Bir gün ailesine mektup yazmak ister. Ali'nin okuma yazması da yoktur arkadaşlarından yardım ister ve hep beraber başlarlar yazmaya. Ali söyler arkadaşları yazar: "Sevgili anne babacım ellerinizden öperim ben burada çok iyiyim beni merak etmeyin..." Kız kardeşini kendinden bir küçük erkek kardeşini sorar köyündekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır. Kendilerini merak etmemesini kendileri var oldukça düşmanın bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır. Gururla mektubu bitirir neden sonra aklına gelir ve yazının sonuna anasına not düşer (Ali'nin kendisinden hemen sonra askere gelecek bir kardeşi daha vardır) "Anacığım kafama kına yaktın burda komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler sakın kardeşim Ahmet'e de yakma onunla da dalga geçmesinler ellerinden öptüm..."

62 KINALI ALİ Aradan zaman geçer. İngilizler kati netice almak için tüm güçleriyle Gelibolu'ya yüklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşerler. Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamış, onların sayıları da epey azalır, Gelibolu düşmek üzeredir. Kınalı Ali'nin komutanı da olayı görüp yerinde duramaz. Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildir. Onlar yeni gelmiştir. Komutanların bu düşünceli halini gören ve durumun vahametini bilen Kınalı Ali ve arkadaşları komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini söylerler. Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz gönderir. Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ kalmaz hepsi şehit olmuştur. Aradan zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine yazdığı mektubun yanıtı gelir. Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp okumaya karar verirler (Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesi'nde sergilenmektedir.)

63 KINALI ALİ Babası anlatır Ali'nin: "Oğlum Ali nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim selam ederim. Öküzü sattık paranın yarısını sana, yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum zaten artık zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için yorulmuyorum da siz sakın bizi merak etmeyin bizi düşünmeyin" der, köyü, akrabalarını anlatır ve mektubu bitirir. "Ali ananın da sana diyeceği bir şey var...« "Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler kardeşime de yakma demişsin Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle seninle dalga geçmesinler. Biz de üç şeye kına yakarlar: Gelinlik kıza kına yakılır, gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye Kurbanlık koça kına yakılır ALLAH'a kurban olsun diye Askere giden yiğitlerimize kına yakılır vatanına kurban olsunlar diye... Gözlerinden öper selam ederim. ALLAH'a emanet olun..." Mektubu okuyan Ali'nin komutanı ve diğerleri hıçkıra hıçkıra ağlamaktadırlar...

64 YARDIMSEVERLİK Başkalarına yardım etmek dinimizin önemle üzerinde durduğu bir konudur. Yardım hem malla hem de bedenle yapılabilir, maddi veya manevi olabilir. Bu yardımlardan bir kısmı farz kapsamındadır. Örneğin, belirli bir zenginliğe ulaşmış kişilerin zekat vermeleri farzdır. Ramazan ayında fıtır sadakası vermeleri vaciptir. Bunların dışında da gönüllü olarak yapılan sadaka olarak isimlendirdiğimiz yardımlar vardır. Peygamberimiz herkesin sadaka verebileceğini belirtmiş, Güleryüz göstermenin bile sadaka olduğunu ifade etmiştir. Yardımlaşma toplumdaki adaleti, barışı ve huzuru sağlar, birlik beraberlik ve kardeşliği güçlendirir. Yapılan bazı yardımların sevabı kişinin vefatından sonra da devam etmektedir.(Sadakayı Cariye)

65 YARDIMSEVERLİK Paylaşmak veya yardım etmek için zengin olmak gerekmez. Dinimiz bollukta ve darlıkta başkalarına yardım etmeyi öğütler. Muhtaçlara yardım etmek, yetimleri koruyup gözetmek, vahyin gelmeye başlamasıyla üzerinde durulan dikkat çekilen değerlerdir. Buna aykırı davrananlar Maun süresinde eleştirilmiştir. Allah’u Teâlâ Müslümanları infak etmeye (maddi yardım) teşvik etmek için bunları yapanlara karşılığını kat kat vereceğini bildirmiştir. Peygamber efendimiz de bu konuda “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (İbn Ebi Şeybe,Kitabu'l-iman,) Buyurmuştur “….İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın...” Maide/2

66 YARDIMSEVERLİK “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa/36) Müslüman cömert olmalı cimri olmamalı, tutumlu olmalı savurgan olmamalıdır “Sakın cimri olma, tamamen de saçıp savurma. Bu sefer de hem kınanır hem de (ortada) kalakalırsın” İsra/29

67 İKİ KARDEŞ HİKAYESİ İki erkek kardeşin hikayesi, birlikte çalıştıkları babalarından kalma çiftlikte geçiyordu. Kardeşlerden biri evliydi ve beş çocuğu vardı. Diğer kardeş ise bekardı. Her günün sonunda iki kardeş ürünlerini ve kârlarını eşit olarak bölüşürlerdi. Günün birinde bekar kardeş şöyle düşündü; – Ürünümüzü ve kârımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de adaletli değil. Ben bekarım ve pek fazla ihtiyacım yok. Kardeşimin geniş bir ailesi var. Onun daha fazla ihtiyacı olur. O günden sonra bekar olan kardeş her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin evindeki tahıl deposuna götürmeye itti.

68 İKİ KARDEŞ HİKAYESİ Bu arada evli olan kardeş de kendi kendine; – Ürünümüzü ve kârımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de doğru değil. Ben evliyim, eşim ve çocuklarım var ve yaşlandığım zaman onlar bana bakabilirler. Fakat kardeşim yaşlandığı zaman ona bakacak hiç kimsesi yok. İlerde onun daha fazla ihtiyacı olacak. Böylece evli olan kardeş de her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin tahıl deposuna götürmeye başladı. İki kardeş de yıllarca ne olup bittiğini bir türlü anlayamadılar. Çünkü her ikisinin de deposundaki tahılın miktarı değişmiyordu. Sonra, bir gece iki kardeş gizlice birbirlerinin deposuna tahıl taşırken karşılaştılar. O anda olan biteni anladılar. Çuvallarını yere bırakıp birbirlerini kucakladılar. Hayat Akarken kardeşlik bencilce sadece kendini düşünmek değil başkalarını da düşünmek ve kardeşçe paylaşmaktır.

69 YARDIMSEVER Soğuk bir kış gecesinde eve dönerken, kaldırımın ortalık yerinde duran genç bir adama rastladım. Derin derin soluk alıyor ve düşmemek için yanındaki elektrik direğine sarılıyordu. Bir vitrine bakıyormuş gibi yaparak göz ucuyla onu seyrettim. Otuz beş-kırk yaşlarında olmalıydı ve üstü başı da bir sarhoştan beklenmeyecek kadar temizdi. Yanından geçenlerden bazıları yüksek sesle konuşarak içki içmenin kötülüğünden bahsediyor, bazıları da sadece alaylı gülümsemelerle yetiniyordu. Yolun boşalmasını kolladıktan sonra yavaşça yanına sokularak: -İyi misiniz? diye sordum. Bir ihtiyacınız var mı? Zorlukla arayabildiği dudaklarından iniltiye benzeyen tek bir kelime çıkabildi: -Hastayım...

70 YARDIMSEVER Düşmemesi için bir kolunu beline dolayarak taksi beklemeye koyuldum. Akşam vakitlerinde kesilen kar yağışı tekrar başlamış, yavaş yavaş beyazlanmaya başlayan yollarda birbiriyle yarışan sokak köpeklerinin dışında bir hayat emaresi kalmamıştı. Gece yarısını geçtiğimiz için araba bulmaktan ümidimi kestiğim sırada, yanımda bir taksi duruverdi. Şoföre durumu anlatarak acele etmemiz gerektiğini söyledim. Hastamızı zor da olsa arka koltuğa yatırarak hastanenin yolunu tuttuk ve verilen serum tamamlanana kadar iki saate yakın bir süre başucunda bekledik. Nöbetçi doktor, hastayı en azından donmaktan kurtardığımızı ifade ediyor, kendine gelmekte olan genç adam ise henüz konuşamadığı için, sadece gözlerimizin içine bakıp gülümsemekle yetiniyordu. Daha sonra onu şoförle birlikte tekrar arabaya bindirip evine götürdük. Hastamızın eşi, onun sık sık şeker komasına girdiğini bildiğinden müthiş bir paniğe kapılmış ve 5-6 yaşlarındaki yavrusunu da alıp sokağa fırlamıştı.

71 YARDIMSEVER Bizi görünce koşarak yanımıza geldiler ve büyük bir sevinçle kucaklaştılar. Saatler süren yorgunluğumuz bir anda kaybolmuş, bize nasıl teşekkür edeceğini şaşıran o ailenin mutluluğu karsısında gözlerimiz dolu dolu olmuştu. Ellerimize sarılarak bizi uğurladıklarında, şoföre borcumun ne kadar olduğunu sordum. Bana fark ettirmeden gözyaşlarını silmeye çalışırken: -Borçlu değil alacaklısın dostum, dedi. Böyle bir iyiliğe beni de ortak etmekle borcunu zaten ödemiştin. Ama belki de yirmi yıldır ağlamayı unutan bu adama bu güzel duyguyu hatırlattığın için alacaklı duruma düştün. O mert adamla kucaklaşıp helalleşirken, artık gecenin ayazını duymuyor ve evime yürüyerek gitmek istiyordum. Kim bilir? Belki de yolumun üzerinde yardımımı bekleyen bir insan daha bulabilirdim.

72 DÜŞÜNELİM YORUMLAYALIM
Aşağıdaki atasözleri ve özdeyişleri yorumlayınız. Adalet mülkün temelidir. Hz.Ömer Zulüm ile abad olanın ahiri berbat olur. İyi dost kara günde belli olur. Kusursuz dost arayan dostsuz kalır. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar Kişi kendi gözünde merteği görmez elin gözündeki çöpü görür. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. Kusur arıyorsan tüm aynalar senin. Mevlana

73 DÜŞÜNELİM YORUMLAYALIM
Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır. Sabrın sonu selamettir. Gülü seven dikenine katlanır. Saygı gösterirsen saygı görürsün. Yalnızca yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Elini taşın altına koymak. Söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Yaptığın iyiliği unut, gördüğün iyiliği unutma. İyilik yap denize at balık bilmezse Halik bilir

74 HASAN POLATKAN ORTAOKULU
TEŞEKKÜRLER HASAN POLATKAN ORTAOKULU 2019


"7. SINIF 3.ÜNİTE AHLAKİ DAVRANIŞLAR HAZIRLAYAN TALİP ORHAN 2019." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları