Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ÖĞRETİM VE ÖĞRENMEYE İLİŞKİN İLKELER

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ÖĞRETİM VE ÖĞRENMEYE İLİŞKİN İLKELER"— Sunum transkripti:

1 ÖĞRETİM VE ÖĞRENMEYE İLİŞKİN İLKELER

2 Öğretim ve Öğrenme bir kumaşın iki yüzü gibidir.

3 İLETİŞİM VE ÖĞRENME Eğitim bir iletişim sürecidir.
En basit tanımıyla, «anlamları bireyler arasında ortak kılma işlemi» olarak değerlendirilen iletişim sürecinin dört (4) ana unsuru şu şekilde şematize edilebilir. Verici (Kaynak) X Mesaj X Kanal X Alıcı

4 Öğretmen X Muhteva X Öğretim Süreçleri X Öğrenci
Bu dört unsur tüm iletişim süreçleri için geçerlidir. İletişimin sağlıklı olup olmadığı ancak alıcıdan kaynağa doğru akımdan anlaşılabilir. Eğitim Süreci Öğretmen X Muhteva X Öğretim Süreçleri X Öğrenci

5 Eğitim sürecinde öğretmen «verici», öğrenci «alıcı» durumundadır
Eğitim sürecinde öğretmen «verici», öğrenci «alıcı» durumundadır. Burada öğretmenin, öğretim sırasında öğrencinin muhtevayı anladığına, kavradığına ilişkin tepkisini görmesi gerekir. Bir çok çalışma, öğrencinin sadece öğretmenin bilgi düzeyinden değil, onun tüm özelliklerinden etkilendiğini ortaya koymaktadır. İletişim sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının en önemli nedenlerinden biri, alıcının özelliklerinin yeterince bilinememesinden kaynaklanmaktadır. «Öğretmen öğrencinin ne bildiği ile işe başlamalıdır» fikri, etkin bir öğretimin ilk şartı kabul edilmelidir.

6 ÖĞRENCİ VE BİREYSEL FARKLILIKLARI
Öğrencilerin gelişim ilkelerini bilmeyen bir öğretmenin sınıftan beklentileriyle, sınıfın durumu farklı olacağı için onlarla iletişim kurması imkansızlaşacaktır. Yine öğretmenin tüm sınıfın homojen olmadığını bilmesi gerekir. Nitekim sınıftaki öğrencilerin bireysel farklılıkları oldukça değişiktir. Bu farklılıkları; Zihinsel Fiziksel Çevresel Kültürel ve Duygusal farklılıklar olmak üzere beş ana grupta toplamak mümkündür. Öğretmenin sınıfta bulunan her öğrenciye erişmesi beklenmektedir.

7 ÖĞRETME VE ÖĞRENME KURAMLARI
Nasıl öğretiriz? Konusu psikolojinin temel konularından birini oluşturmaktadır. Bu konuda şimdiye kadar yapılan çalışmalardan yararlanan bir öğretmen öğrencilerinin öğrenimini kolaylaştırmaktadır. PAVLOV (1849 – 1936) Rus fizyoloğu Pavlov’un yaptığı çalışmalar öğrenme sürecinde şartlanmanın önemi konusunda yapılan tüm çalışmalara temel oluşturmuştur. Pavlov’un meşhur Klasik Şartlanma deneyi kısaca üç aşamada gerçekleşmektedir. 1. Yiyecek (Şartsız uyarıcı) Salya (öğrenilmemiş ilişki) (Refleks) (Şartsız tepki) 2. Zil (Şartlı uyarıcı) Salya (şartlı tepki) + Yiyecek (şartsız uyarıcı) 3. Zil (Şartlı uyarıcı) Salya (şartlı tepki) (Öğrenilmiş ilişki) En sonda hayvan zil sesini duyunca arkasından yiyeceğin geleceğini öğrenmiş oluyor.

8 Pavlov’un deneyine (yiyecek vermeksizin) sadece zil sesiyle devam edildiği zaman bir müddet sonra salyanın durduğu görülmektedir. Salyanın devamı için ara sıra zille beraber yiyecek de vermek gerekmektedir. Bu pekiştirme ilkesidir. Ancak pekiştirmenin olmadığı bir durumda da bir tür öğrenme oluşmaktadır. Mesela, bir müddet sonra hayvan her zil sesinin ardından yiyecek gelmeyeceğini öğreniyor. Pavlov’a göre öğrenme uyarıcı-tepki ilişkisidir. Pavlov ve onu izleyen davranışçıların görüşünde öğretmenin ne dediği, nasıl söylediği ve çevre şartları çok önemli yer tutuyor.

9 Watson (1878-1958) Amerikalı Psikoloji Profesörü
Watson çalışmalarına hayvan davranışları üzerindeki araştırmalarıyla başlamıştır. «Davranış ekolünün» kurucuları arasında yer alan Watson, öğrenme çevresini kontrolün öğretmenlerin en önemli görevi olduğunu belirtmektedir.

10 Thorndike (1874-1949) Amerikalı Psikoloji Profesörü)
Thorndike’nin Öğrenme İlkeleri, öğretim açısından oldukça önemlidir. Bu ilkeler; Etki İlkesi: Öğrenci davranışlarını değiştirmede mükafatın cezadan daha önemli bir unsur olduğudur. Alıştırma İlkesi: Öğrenme sürecinde tekrarlama ve uygulamanın önemi üzerinde durmaktadır. Anlama ilkesi: Öğrenme sürecinde motivasyonun öğrenmede esas rolü oynadığını ve öğretmene öğrencinin anlaması için sorumluluklarını hatırlatmaktadır.

11 Skinner (1904-1990) Amerikalı Psikoloji Profesörü
Skinner, Yeni Davranışçı Okulu başlatmış ve «Programlı Öğretimin» kurucusu olarak tanınmaktadır. Farede yaptığı deneylere ait hayvan tepkileri, Skinner tarafından öğrenmede pekiştirmenin etkisini formüle etmede kullanılmıştır. Skiner ödülü pekiştirici olarak kullanmaktadır. Skinner’in deneyine edimsel şartlanma deneyi denmektedir. Skinner’in öğretmenler için en önemli sözü şöyledir; «Öğretmenler yardıma muhtaçtır. Özellikle davranışların bilimsel analizleri hususunda yardıma muhtaçtır».

12 GESTALT OKULU Wertheimer (1880-1943) Koffka (1886- 1941) Köhler (1887-1967)

13 Gestalt kuramcılarına göre bütün,  parçaların toplamından daha anlamlıdır ve farklıdır.  Birey her şeyi bir bütün olarak algılama eğilimindedir. Gestalt kuramcıları Köhler, Wertheimmer ve Koffka’dır. Gestalt’a göre, davranışın değişmesi sürecinde ani bir kavrayış ve seziş oluşur. Buna göre öğrenme, davranıştaki değişmeden çok zihinde meydana gelen algı ve kavramadaki değişmelerdir.

14 KÖHLER VE KAVRAYARAK ÖĞRENME

15 Koffka tarafından anlamlılık ilkeleri olarak ortaya konan ilkeler algılama ve öğrenme için uygulanabilir niteliktedir. ANLAMLILIK İLKELERİ BENZERLİK YAKINLIK KAPALILIK SÜREKLİLİK

16 Benzerlik: Temelde benzer, sadece detayda farklılıkları olan noktalar, biçimler, renkler ve sesler bir bütün oluştururlar. Nitekim şekil, renk, cinsiyet vb. pek çok özellik bakımından birbirine benzeyenler birlikte algılanma eğilimindedirler. Mesela; bazı durumlarda cinsiyet farklılığını göz önüne almaksızın (kadınlar ve erkekler olarak ayırmadan) bir topluluğu insanlar olarak algılayabiliriz. Benzerlik yasasında ise uyarıcıların bir grup olarak algılanmalarının altında yatan sebep; renk, şekil vb. yönlerden birbirlerine benzer olmalarıdır.

17 Yakınlık: İnsan organizması bir alandaki öğeleri, nesneleri birbirine olan yakınlıklarına göre gruplandırarak bir bütün olarak algılar. Görsel uyarıcılar mekanda birbirine yakınlığına dikkat edilerek algılanırken, İşitsel uyarıcılar zamandaki yakınlıklarına göre gruplandırılırlar. Yakınlıkta uyarıcıların birbirine benzer olması gerekmez. Burada önemli olan, Görsel nesnelerin mekanda yakın durmaları, İşitsel nesnelerin zamanda yakın olmalarıdır.

18 Süreklilik: Birbirinden kopuk bir şekilde bir doğru üzerinde uzanan objeler sürekli bir doğru gibi, Açık ve kırılmış figürler de tamamlanmış ve kapalı bir figür gibi görünür.

19 Kapalılık ilkesinde kapalı figürler açık figürlerden daha kolay kavranır ve hatırlanır

20 Bazı psikologlar, Gestaltçıların kavrama yoluyla öğrenmenin her türlü öğrenmeye uygulanamayacağını söylemektedir. Gestaltçıların öğrenme yaklaşımı, öğretmenlerin dersi; Öğrencinin probleme çözüm yolları bulacağı ve Uğraşları sonucunda neyi elde edebileceğini görebileceği biçimde düzenlemelerinin önemini vurgular. Kısaca Gestalt Teorisi, bilincin bütün olarak algılamaya dayanan yararlı bir düşünme biçimi olduğudur. Öğretmenin görevi bu teorinin ışığında, Algılamayı kolaylaştıracak öğrenme ortamını oluşturmak ve Öğretim ilkelerinde bu teoriden yararlanmaktır.

21 HOWARD GARDNER (1943-Amerikalı nöro-psikolojik profesörü)
Çoklu zeka kuramı Bir öğrenme psikoloğu olan Howard Gardner zeka kavramına farklı bir boyut getirdi ve İnsanlardaki zekanın tek bir boyutta değil, Çok farklı boyutlarda değerlendirilmesi gerçeğini ortaya atmıştır. .

22 Gardner zekayı, «Bir kişinin bir veya birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme ve Günlük yaşantısında karşılaştığı sorunları etkin ve verimli şekilde çözebilme yeteneği" olarak tanımlamaktadır (1995).

23 Prof. Gardner, yıllar boyu hakimiyetini sürdüren, insanların tek bir zekaya sahip oldukları IQ denilen zeka anlayışını kırdı. Ona göre insanların sahip oldukları; Çoklu zekaların her biri yaşamak, öğrenmek ve insan olmak için kullanılan etkili birer araçtır. Gardner, çoklu zeka kuramına ilişkin bilimsel kanıtları sunarken, büyük ölçüde beyin araştırmalarına ve nöro-psikolojiye dayanmıştır. Bundan dolayı kuram, tartışmasız büyük bir kabul görmüştür.

24 Beyin ile ilgili araştırma sonucu olan tespitler;
Sol beyin/ sağ beyin Üçlü beyin Zeka geliştirilebilir ve güçlendirilebilir Beyin başatlıkları modeli Beyin bir holograma benzer Zeka çok boyutlu bir gerçektir

25 Sol ve Sağ Beyin

26 Sol ve Sağ Beyin Sol beyin – sağ beyin teorisi, Roger W. Sperry’nin 1981 yılında Nobel Ödülü almasını sağlayan çalışmalarına dayanmaktadır. Roger Sperry, sara hastalığının etkileri üzerine bir araştırma yaparken, Korpus Kallosum’u (beynin iki lobunu birbirine bağlayan sinirsel doku) kestiğinde sara hastalığının etkilerinin azaldığını hatta ortadan kalktığını keşfetmiştir.

27 Fakat, beyninin iki lobu arasındaki iletişim yolu kesilen hastalar, başka sorunlarla karşılaşmıştır. Mesela, hastaların çoğunluğu beynin sağ lobu tarafından işlenen nesneleri tanımlayamazken, sol lobu tarafından işlenen nesneleri tanımlayabilmişlerdir.

28 ÜÇLÜ BEYİN İnsanın önemli kişisel özelliklerinin,
bireysel beyin özelliklerine bağlı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Tanınmış Beyin Araştırmacısı Prof. Paul D. Mac Lean insan beyninin üç bölümden meydana geldiğini belirlemişlerdir. “Üçlü beynin” birbirinden çok farklı bu üç bölümü, etkili biçimde beraber çalışır ve devamlı birbiriyle iletişim kurar. Bunu yaparken her bir “ beyin” bölümü kendine özel “oyun kurallarını” takip eder.

29

30 Gözlemlenebilir insan davranışı,
Beyin sapının içgüdüsel, sezgisel tepkilerin, Limbik sistemin aklına geleni yapan duygusal tepkilerin ve Neo korteksin soğukkanlı mantıksal tepkilerinin karşılıklı etkileşmesinden oluşur.

31 Beyin Sapı (sürüngen beyin):
İçgüdülerin ve yaşama hissinin merkezi Limbik Sistem: Duyguların ve hayatta kalma dürtüsünün yönetildiği, benlik duygusunun beyni Neo-Korteks (Cerebral): Mantıksal düşünmenin, planlı hareketlerin ve öngörünün gerçekleştiği beyin

32 Zeka Geliştirilebilir ve Güçlendirilebilir
Geçmişte zekanın sabit olduğu ve değiştirilemeyeceği, doğuştan getirilen bir özellik olduğu ömür boyu aynı kalacağı görüşü benimsenmekteydi. Ancak günümüzdeki çalışmalar insanın hangi yaş ve zeka düzeyinde olursa olsun, Zihinsel kapasitesini geliştirmenin mümkün olduğunu belirtmektedir. Kişiler bilinçli olarak algılama ve daha üst düzeyde bilgilenmelerini, daha önce yaptıklarından çok daha fazla etkin hale getirerek daha zeki olmayı öğrenebilir.

33 Bu bağlamda 1976 yılında Nedd Hermann’ın çalışmaları ile daha başka bir boyut kazanmıştır. Beynin başatlıklarını ölçen bir araç; geliştirmiş.

34

35 Beyin holograma benzer
Karl Pribram beynin bir holograma benzediğini söylemiştir. Hologramın her bir parçasına bilgilerin tümü depolanmıştır. Eğer herhangi bir bölümü bozulursa her parçasında tümü saklandığı için bilgi eski haliyle tekrar üretilebilir. Pribram, insan belleğinin de aynen böyle muhafaza edildiğini iddia etmektedir.

36 Zeka çok boyutlu bir gerçektir
Howard Gardner ve ekibi zekanın yapısı ile ilgili önerme öne sürmüşlerdir. Buna göre insanın çevresinde olup bitenleri anlayıp öğrenmesi için bir tek değil bir çok zeka biçimi bulunmaktadır.

37 ÇOKLU ZEKA TÜRLERİ

38 Sözel - Dilsel Zeka Bu zeka türü; sözcüklerle düşünme,
doğru ifade ve anlatım, dildeki karmaşık anlamları anlama, değerlendirme, şiir-öykü okuma, akıcı anlatma, sözcüklerde benzerleri bulma ve kullanma, soyut düşünme, sembolik ifadeleri anlama, dili gramer özellikleriyle doğru ve aktif kullanma gibi son derece karmaşık bir beceriden oluşur.

39 Görsel - Mekansal Zeka Bu zeka türüne, ‘gözleri ile düşünme yeteneği’ demek daha doğru olur; Şekiller, çizgiler, imgeler, sembollerle düşünmek, çevreyi algılamakta gözlerle iletişim kurmak, canlandırmak üç boyutlu nesnelere görüntülerle yaklaşmak ve muhakeme etmek bu zeka türüne ait özelliklerdir.  Görsel-mekansal zekaya sahip birey, öğrendiği bütün her şeyi somut ve görsel malzemeye dönüştürerek, gözünde , beyninde canlandırabilir. Eşyaların farklı açılardan perspektifini algılayarak, bir çok kişinin farkına varmadığı ayrıntıları yakalayabilir

40

41 Bedensel - Kinestetik Zeka

42 Bedensel - Kinestetik Zeka
Hareketlere dayalı olarak kendini ifade edebilme, mimik ve jestlerle birlikte beyin ve beden koordinasyonunu kullanabilme becerisine sahip kişilerin bu zeka türünden olduğu biliniyor.  Bu kişiler, eşyalara dokunarak inceler ve tanımaya çalışır. Fiziksel beceri gerektiren alanlarda çok başarılıdır. Dans, spor gibi çalışmalarda fark edilir biçimde başarı gösterir.  Bedenini doğru kullanır. Yüksek performans gösterir. Genellikle birkaç sporla veya faaliyetle aynı anda uğraşır. Çok hareketlidir. Sözel anlatılanlardan daha çok yapılanları hatırlar.

43 Mantıksal - Matematiksel Zeka

44 Mantıksal - Matematiksel Zeka
Bu zeka türüne sahip kişilerin düşünme dili tamamen sayılar, semboller ve şifrelerden oluşur. Hesaplama, somut işlemlerden soyut ifadeler üretme, problem çözme, mantıksal ilişki kurabilme , muhakeme yapabilme, neden-sonuç ilişkisi kurabilme gibi becerileri çok gelişmiştir. Farklı parçaları birleştirip bütüne ulaşabilir , çıkarımlarda bulunabilirler.  Genellikle çok meraklıdırlar ve çok soru sorarlar. Zeka oyunları en sevdikleri uğraştır ve oldukça başarılıdırlar.

45 Sosyal Zeka

46 Sosyal Zeka Sözlü ya da sözsüz iletişim yeteneğine sahip insanlar bu zeka türünün bireyleridir. Özellikle, grup çalışmalarına yatkındırlar ve insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlayabilme, ifade etme, yorumlayabilme, insanlarla empati kurabilme gibi sosyal ve iletişim alanlarında çok başarılıdırlar.  iyi bir konuşmacıdırlar ve çevrelerindeki insanların duygularına karşı oldukça duyarlı davranırlar. Gözlemcidirler. İkna becerileri çok gelişmiştir. Espri yeteneğine sahip oldukları için bulundukları ortamda hemen dikkat çekerler.

47 Kişisel - İçsel Zeka

48 Kişisel-İçsel Zeka Bireyin kendisini tanıma, farkında olma, kendisi olabilme konusundaki yeteneği içsel zeka olarak tanımlanır. Kişi kendisiyle ilgili hedefler belirleyerek bu hedeflere ulaşabilme konusunda, Sağlam adımlar atar, Gelişimine önem verir. Çevrelerindeki olaylara ve kişisel olarak yaşadıkları her duruma ve olaya çok önem verir ve anlamlandırmaya çalışırlar. Düşünme onlar için her şeydir. Özgürlükçüdürler, Bireysel çalışmaları severler. Kendisinin bilincindedir ve kişisel olarak kendine önem verir. Aynı ilgiyi başkalarından da bekler.  Yalnız çalışmaktan hoşlanır ve daha çok iç dünyasına dönüktür. Belirli hedefleri vardır ve bu hedefler aynı zamanda motivasyon kaynaklarıdır. 

49 Doğa Zekası

50 Doğa zekası İsminden de anlaşılacağı üzere bu zekaya sahip kişi, tabiata, tabiattaki canlılara çok meraklıdır ve saygılıdır. tabiattaki canlıları tanıma, araştırma, sorgulama gibi alanlarda çalışmayı sever. Farklı canlı türleri arasında ilişki kurmaya çalışır. İnsanın var oluşunu merak eder ve öğrenmeye çalışır. Canlı türlerinin isimlerini kolaylıkla öğrenir, hafızasına kaydeder. Tabiata dönük yolculukları sever, araştırma çalışmalarına katılmak ister. Doğanın insan yaşantısı üzerindeki etkilerini merak eder, inceler. özellikle belgesel izlemekten hoşlanır. Bitki ve hayvan türlerine karşı özel bir ilgisi vardır. Çevrecidir. Sorumluluk sahibidir

51 Müziksel - Ritmik Zeka Sesler, notalar, ritim ve müzik zekasına sahip kişilerin bu zeka türünden olduğu biliniyor. Ritmik Zekaya sahip bireyler, Başta insan sesi olmak üzere, çevreden algıladıkları tüm seslere karşı duyarlıdırlar. Müzikle ve sesle ilgili her şey ilgilerini çeker. Mutlaka bir müzik aleti çalmak isterler. Bu zekaya sahip bazı kişilerin hiçbir ders almadan bir alet çaldığını görmek mümkündür. Müziğin herhangi bir ya da birkaç alanında özel olarak yeteneklidirler. Notasını bilmeden müziği anlar, ritim tutabilirler.  Müzikle hareketi birleştirip değişik figürler meydana getirebilirler.

52

53 Öğretimin düzenlenmesindeki temel ilkeler
1) Zekanın ayaklandırılması: Beş duyuyla ilişkilidir. 2) Zekanın güçlendirilmesi: Zekayı düzenli olarak kullanmamızla alakalıdır. 3) Zekayla öğretim: Öğretimde programın sekiz zekaya göre uygulama aşamasında yeniden düzenlenmesi. 4) Zekanın transferi: Gelişen bu zekanın okul dışında ve günlük yaşamda problemleri çözmeye uyarlanmasıdır.

54 Geleceğin beş zihni Dünyadaki büyük değişiklikler ve yaşam süresince değişen eğitim sorumluluğu göz önünde bulundurulduğunda, Howard Gardner, içinde bulunduğumuz yüzyılda son derece önemli olacak düşünce çeşitlerini ve bunların nasıl geliştirilebileceğini, Geleceği İnşa Edecek Beş Zihin adlı çalışması ile bizlere sunmaktadır. 1) Disiplinli zihin 2) Sentezci zihin 3) Buluşçu zihin 4) Saygılı zihin 5) Etik zihin

55 Disiplinli Zihni  Gardner, Öncelikle “disiplin” sözcüğünün farklı anlamlarda kullanılabileceğine dikkat çekti; (1) Uzmanlık alanlarını yani matematik, sanat gibi bilginin temel alanlar, (2) Bir konu üzerinde sistematik çalışmayı (çalışma disiplini), (3) Düşünme biçimini ifade edebileceğini açıkladı. 

56 Sentezleyen zihin   Günümüzde bilgi, giderek sınırsız, sonsuz hale gelmiştir. İşte zihin bu bilgileri nasıl bir araya getireceğine ve nasıl bir sentez  yapacağına karar verir. Aynı zamanda bize ulaşan ve algıladığımız bilgiyi sentezlemek ve diğer insanlara iletmek. Zihin bunu yaparken belli kriterler kullanılır. İşte birey, öğrenme ile daha iyi sentez yapabilir hale gelir.

57 Buluşçu zihin Yeni şeyler bulan, yeni şeyler ortaya koyan zihin gücü. Var olan kutudan (beyin) bakarak gelenekselin, bilinenin dışına çıkabilmek, farklı düşünebilmek. Gardner , bu zihin gücünü anlatırken Albert Einstein’i örnek veriyor. 

58

59 Saygı duyan zihin Diğer insanlarla ilişki kurarken önemli olan zihin türü. Sağlıklı , olumlu insan ilişkilerini kurabilmek için insanlara saygı duymak, onların farklılığını kabul etmek ve bu farklılığa saygı duymak. Çatışma  yerine uzlaşmayı tesis edebilmek. 

60 Etik Zihin Davranışların etik ilkelere uygun  yani “iyi, doğru, ahlaki” olabilmesi için işlevde bulunan akıl. Etik zihin, soyut düşünmeye dayanır ama somut eylemler gerektirir. Etik davranmak için kendi dışına çıkmak gereklidir.

61 İyi çalışmaya rehberlik edecek dört özellik:
1) Misyon (amaç) 2) Modeller (iyi çalışmayı temsil eden kişilerle tanışmak) 3) Ayna testi, bireysel versiyon (ben iyi bir çalışan mıyım?) 4) Ayna testi, mesleki sorumluluk (kendi başarımızın yanında meslektaşlarımızın iş yapması

62 Öğretim ilkeleri İlke: prensip-kural-ölçü olarak nitelendirilmiştir. Amaca ulaştıran doğruluğu kanıtlanmış her türlü şüpheden arındırılmış öncül düşünceler

63 1. Çocuğa/öğrenciye göre öğretim ilkesi
Burada öğrenci eğitimin odak noktasında yer almaktadır. Çocuklar ilgi, ihtiyaç, özellik ve yeteneklerine göre bir eğitim programı içerisinde yetiştirilmelidir. Her öğrenciyi daha üst sevilere çıkarmak için, öğrencilerin düzeylerinin dikkate alınması gereklidir.

64 2. Yakından uzağa ilkesi;
Yakın çevre çocuğun duygu ve düşünce hayatının kaynağını oluşturmaktadır Dolayısıyla öğretimde yer alacak konuların seçilmesinde bulunulan yerden ve zamandan başlayarak gittikçe genişleyen bir şekilde uzak çevrelere geçilmesi ön görülmektedir

65 3. Bilinenden bilinmeyene ilkesi
Yeni öğretilecek bilgi ve becerilerin, öğrencinin mevcut bilgi ve yaşantılarından hareket edilerek öğretilmesi, öğrenmenin kolaylaşmasını sağlayacaktır • Bir öğretmen derse kendisinin ne bildiğiyle değil öğrencinin ne bildiğiyle başlamalıdır

66 4. Açıklık ilkesi Öğretilecek konunun açık ve anlaşılır olması ve öğrencinin eşyalarla, varlıklarla bire bir karşılaşması sağlanmalıdır Öğretmenin anlaşılır bir dil kullanması, öğrenme konusu olan konu, nesne, olay ve olguları öğrencinin etkileşimine sunması bu ilkenin gereğidir Öğrencinin mümkün olduğu kadar fazla duyu organına hitap edilmesi öğrenmeyi arttıracaktır

67 5. Somuttan soyuta ilkesi
 Elle tutulan, gözle görülen varlık ve konuların daha kolay öğrenildiği bir gerçektir  Dolayısıyla öğrenci öncelikle konuyu somut örnekleri ile incelemeli sonra soyut kavramlar öğretilmeye çalışılmalıdır Zihinsel gelişime bağlı olarak yaklaşık yaşlarından itibaren somut kavramlar öğrenilebilir

68 6. Ekonomiklik ilkesi Öğretiminin amaçlarına en kısa sürede, en az araç gereç ve enerjiye ulaşılmasıdır  Bu durum planlı ve metotlu çalışmayı gerektirir Öğretmenlerin, kazandırmak istediği davranışların öğrencide görülmesi için en uygun öğretim yolunu, uygun zaman ve ortamda gerçekleştirmek için uğraş vermeleri bu ilkeyi açıklamaktadır

69 BEŞ DUYUNUN ÖĞRENMEDEKİ ÖNEMİ
Öğrenmede beş duyuya seslenen ayrıntılara yer verildikçe öğrenmenin kalitesi artar ve kalıcı bir öğrenme sağlanmış olur. Bu beş duyunun öğrenmeye etkisi – kişisel farklılıklar olmasına rağmen – genellikle şöyledir: Görme Duyusu                                      % 75 İşitme Duyusu                                       % 13 Dokunma Duyusu                                 % 6 Koklama Duyusu                                   % 3 Tatma Duyusu                                        % 3

70 Görme Duyusu Göz gören için öğrenmede en etkili organdır ve öğretmen sınıf ortamını, dersin konusunu ve ünitesini de hesaba katarak bu organın en aktif bir şekilde kullanılmasını sağlayacak şekilde düzenlemelidir. Bu amaçla çizelge, taslak, şema, tablo, harita, modeller, filmler, rol oynama, drama, gezi, gözlem vb. ögelere yer vererek görme duyusu hareket geçirip öğrenmeyi kalıcı hale getirmelidir.

71

72 İşitme Duyusu Öğretmenin öğretim sürecinde kullandığı en önemli kanal sesidir. Ses tonu ne öğrencinin duyamayacağı kadar kısık ne de öğrencinin kulaklarını sağır edecek yüksek tonda olmalıdır.

73 Dokunma Duyusu Bazı öğrenciler dokunarak öğrenirler. Öğretmenlerin öğrencilerin konuyla ilgili materyallere dokunmalarına izin ve imkân tanıması gerekir.

74

75 Koklama Duyusu Bütün öğretmenlerin görevi,  madde ile karakteristik kokular arasındaki bağı öğrencilerine kavratmaktır. Dil,  edebiyat, fizik, kimya ve diğer derslerde koku duyusuna seslenen ayrıntılara yer verilerek ders işlenmelidir.

76

77 Tatma Duyusu Öğretmen bu duyuya ilişkin ayrıntıları ön plana çıkararak dersini işleyebilmelidir. Ayrıca bu sadece bir öğretenin sorunu olmamalı. Öğretmenler hem zümreleriyle hem de diğer ders zümreleriyle iş birliği içinde ve koordineli çalışarak bu duyuya ilişkin farkındalık yaratmalıdır. Bütün okul, bütün duyuların işe koyulduğu bir öğrenme ortamı haline getirilmelidir.

78 KIRIK CAM TEORİSİ


"ÖĞRETİM VE ÖĞRENMEYE İLİŞKİN İLKELER" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları