Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanBerna Güçlü Değiştirilmiş 8 yıl önce
1
1 1. Selefiyye selef, itikadı konularda âyet ve hadislerdeki ile (müteşabihler de dahil olmak üzere) yetinip, bunları aynen kabul eder, teşbih ve tecsime düşmeden, te'vil yapmadan nassta (âyet ve hadiste) nasıl varid olmuşsa öylece inanır. Hatta zahiri üzere ele alındığında bizi teşbih ve tecsim fikrine götüren yed, vech, ayn, istiva gibi haberi sıfatları olduğu gibi kabul eder.
2
2 1. Selefiyye Bunları te'vil etmeyi, itikadî konularda nasıl ve niçin sorusunu sormayı bid'at sayar. İmam Mâlik (v. 179/795) e “Cenâb-ı Hak Kur'anda, 'Rahman arşa istiva etti” buyuruyor, nasıl istiva etti” diye sorulmuş, O da şu cevabı, vermiştir: 1-“İstiva ma'lumdur (âyetle sabittir). 2- Keyfiyeti ise akılla idrak edilemez. 3- Allah’ın arşa istiva ettiğine inanmak farzdır. 4- (Mahiyyeti) hakkında soru sormak da bid'attır”.
3
3 1. Selefiyye Selef Âl-i İmrân sûresinin 7, âyetinde de belirtildiği gibi, kitabın te'vilini, ve müteşabihlerde kastolunan manayı ancak Cenâb-ı Hakkın bilebileceğini, bu sebeple onları zahirleri üzere bırakıp, Allah’a havale etmenin uygun olacağını düşünür. Onun için selef, müteşabihleri aklın ışığında yoruma tabi tutan kelâmcılarla, filozofları, keşf ve ilhamın ışığında tevil eden sofileri kötülemiştir.
4
4 1. Selefiyye Selefiyye, kendi yolunun Kur'an yolu olduğunu söyler. Zira Kur'anda dine davetin yolunun üç olduğu belirtilmektedir: 1- Hikmet, 2- güzel öğüt, 3- en güzel şekilde mücadele. Bunlardan hikmet ve güzel öğüt selef yoludur. Çünkü hikmet, hakkı arayan iyi niyetli kimselere, hayrı ve doğru inancı açıklamaktır. Hakkı kabul ettikleri halde nefis arzularına uyanlara nasihat (güzel öğüt) yolu takip edilir. Bunların hiçbirisine sahip olmayanlarla da usulüne uygun şekilde mücadele edilir, tartışılır.
5
5 1. Selefiyye Selefiyyenin mütekaddimini, akıl karşısında kesin tavır takınıp, nakli yegane hakim kabul ederken, müteahhir selef alimleri akıl karşısındaki tavırlarını değiştirmişler, itikadı konularda az da olsa akla yer vermişlerdir. Meselâ İbn Teymiyye (v. 728/ 1328) sahih nakille sarîh aklın asla çelişmeyeceğini, çelişmediğine göre tevile de lüzum kalmadığını ısrarla savunmuş, bu konuda müstakil bir eser kaleme almıştır (Muvâfakatü sarîhi'l-ma'kûl li sahîhi'l-menkûl, 2 cild, Bûlâk, 13214322, Minhâcu's-sünne kenarında).
6
6 1. Selefiyye O'na göre, akılla nakil çelişirse” ya nakil sahih değildir veya akıl sarih düşünememektedir. Yalnız burada sözü edilen akılcılık, kelâmcıların ve felsefecilerin akılcılığı değil, Kur'an akılcılığıdır. Hatta bir başka selef alimi İbnül-Vezîr (v. 840/ 1436) bu konuda, Tercîhu esâlîbi'l-Kur'ân alâ esalîbi‘l-Yûnân (Mısır, 1394) isimli bir eser yazmıştır.
7
7 1. Selefiyye Selef metodu, Kur'an-ı Kerimin ikna usulüne uygun düşen ve hiçbir zaman ihmal edilemeyecek bir metodtur. Her dönemde hitabet ve nasihatla doğru yolu bulmaları sağlanabilecek pek çok kişi var olacaktır. Zira din, sadece kuru akıl ve mantığa hitabeden bir müessese değildir.
8
8 2. Kelâmcılar Kelâm metodunu ilk defa Mutezile kullanmıştır. Daha sonra sünnî kelâmcılar aynı metodu devam ettirmişlerdir. Başlangıçta akla daha az yer verilirken, müteahhirîn kelâmcıları döneminde giderek artan bir şekilde akla daha çok yer verilmiştir. Bu dönemde kelâmcıların felsefenin tesirinde kaldıkları ve “nazar” adını verdikleri istidlal çeşidini çokça kullandıkları görülür. Kelâmcılara göre bilgi elde etmenin (esbâb-i ilm) üç yolu vardı.
9
9 2. Kelâmcılar 1. Sağlam Duyulur (Havâss-ı Selime) Duyularla elde edilen bilgiler, aklın, doğruluğuna apaçık hüküm verdiği zarurî bilgilerdir. Duyu organlarından her biri, o organ ne için yaratılmış ve görevlendirilmişse onu idrak eder. Meselâ işitme duyusu ile sesler, koklama duyusu ile kokulu şeyler idrak olunur. Ses göz île, renk kulakla algılanamaz. Zira Cenâb-ı Hakk, âdetullah ve sünnetullah denilen tabiîî kanunlarım, görme duyusunu renk ve şekilleri, işitme duyusunu sesi idrak edecek şekilde cereyan ettirmiştir.
10
10 2. Kelâmcılar b. Doğru Haber (Haber-i Sâdık) Vakıa (realiteye) uygun olan haber demektir. İki kısma ayrılır: 1) Haber-i mntevâtir: Yalan üzerine ittifak etmelerini aklın imkansız gördüğü bir topluluğun rivayet ettiği habere denir. Haber-i mütevatir ile hasıl olan bilgi de zarurî bilgi ifade eder. Ancak mütevatir haberin zarurî bilgi ifade etmesi için üç şart gereklidir:
11
11 2. Kelâmcılar a) Haber verilen şey duyuların idrak sahasına giren hususlardan olmalı. b) Haber verilen husus aklen, imkânsız olmamalı. c) Haberi verenlerin yalan üzerine birleşmeleri imkânsız olmalı ve tevatür sayısı her dönemde kesintisiz bir şekilde mevcut olmalıdır. 2) Haber-i rasûl: Peygamberliği mucize ile teyid ve isbat edilmiş peygamberin verdiği haberdir. Ancak bu çeşit bilgi istidlali bilgiyi gerektirir.
12
12 2. Kelâmcılar c. Akıl Kelâmda insan için bilgi elde etme yollarından üçüncüsü de akıldır. Akılla elde edilen bilgi ya zarurî veya istidlali olur. Zarurî olana bedîhiyyât ta denilir. “Bütün parçasından büyüktür” gibi. İstidlali olana, kesbî, iktisabı ve nazarî bilgi denilir. Bu çeşit bilgi, ya bütünden parçaya intikal (ta'lîl, tümdengelim) yoluyla, ya parçadan bütüne intikal (istikra, tümevarını) yoluyla veya parçadan parçaya intikal (temsil, fıkhî kıyâs) yoluyla elde edilir.
13
13 2. Kelâmcılar Kelâmda dinî akidelerin kendisini teşkil eden, mesâilin tesbitinde doğru haber; mesâile mebde' olan vesilelerde his ve akıl kullanılır. Kelâmcılar nakli hareket noktası kabul etmekle beraber akla da oldukça önem verirler. Zira akıl dinî teklifler için kaçınılmaz bir şarttır. Akıldan mahrum olanları din mesul tutmaz. Çünkü aklı olmayanın ehliyeti de yoktur. Ayrıca akıl, hayır ile şerri, güzelle çirkini idrak ve temyiz eder. Fakat akıl yalnız başına hakim olamaz, müstakillen dinî akideleri vaz edemez, farz ve haram gibi hususları tayin edemez.
14
14 2. Kelâmcılar Din, aklı sürçmekten ve yanılmaktan korur. Akıl da nakli destekler, naklin getirdiği esas ve hükümlerin hikmetlerini anlamaya vasıta olur. Kur'anda pekçok âyet, insanları nazara ve düşünmeye davet eder. Kelâmcılara göre dini metodta akıl ve mantığın iptal edebileceği hiçbir şey yoktur. Ancak aklın bulamadığı şeyler olabilir. Din bunları tebliğ eder, akıl da benimser.
15
15 3. Süfîyye Sûfilere göre akıl ve nakil belli ölçülerde dini bilgilerin kaynağı olmakla beraber, en ulvî ve en kudsî dini bilgiler keşf ve ilhamla elde edilir. Keşf ve ilham insana Allah ve sıfatları hakkında doğrudan bilgi verdikleri halde, akıl ve nass vasıtalı bilgi verirler. Şüphesiz ki iç tecrübeye ve manevî müşahedeye dayanan vasıtasız bilgiler' yani marifet ve irfan, nassların nakil ve rivayet edilmesine veya aklın yaptığı kiyas ve istidlale istinad eden vasıtalı bilgilerden daha değerli ve daha önemlidir.
16
16 3. Süfîyye Sufiler günlerce hatta aylarca düşünmek suretiyle âyet ve hadislerden, herkesçe bilinen bilgilerden ayrı ve yeni bilgiler çıkarmaya çalışırlar. Nassların zahirleri, kendilerinde keşf ve ilham sonucu hasıl olan bilgi ile çelişirse, onları keşfin ışığı altında tevil ederler. Sûfilere göre, bir takım Kur'an âyetlerinden anlaşılan şudur:
17
17 3. Süfîyye Kul çalışacak, çabalayacak, en mükemmel şekilde amel ve ibadet edecek, ihtiras ve menfaat tutkusundan uzaklaşarak iyi bir zühd hayatı yaşayacak, bunun neticesinde Hak Taâlâ, sırf bir lütuf olmak üzere ona ilham ve marifet adı verilen bir bilgi, bir nur ve bir furkan ihsan edecektir, Kul dinî gerçekleri ve ilâhî sırları bu bilgi ile en iyi şekilde kavrayacaktır. Kazanılmasında ve elde edilmesinde kulun en küçük bir tesiri dahi olmadığından bu nevi bilgilere mevhibe-i ilâhiyye, eltâf-ı rabbâniye ve vehbî ilim denir.
18
18 3. Süfîyye Mutasavvıflar, hem selef taraftarlarını, hem ve kelâmcı ve fıkıhçılan zahir uleması olarak görürler. Kendilerinin özle, zahir ulemasının kabukla uğraştığını söylerler. Kelamcıların çoğunluğu, sufiyenin bilgi elde etmenin gerçek yolu olarak gördüğü keşf ve ilhamı, hakikate ulaştırıcı bir bilgi vasıtası olarak görmezler. Çünkü ilham herkes tarafından kullanılması ve kontrol edilmesi mümkün olan bir bilgi elde etme yolu değildir. Ayrıca keşf ve ilham sahibi kişi hatadan korunmuş (ma'sûm) da değildir.
19
19 3. Süfîyye Bu sebeple kelâmda sadece peygamberlerin ilhamı bilgi kaynağı kabul edilir. Gazzâlî (öl. 505/1111), Râzî (öl. 606/ 1210) ve Amidî (öl. 631/1233) gibi kelâmcılar, keşf ve ilhamla yakîn ve kat'î bilgilerin elde edilebileceğini kabul ederler. Fakat ilhamın diğer bilgi elde etme yolları kadar kesin bilgiler verebilmesi, vehimden ayrılabilmesi için âyet ve sahih hadisle kontrol edilmesi zaruridir. Gazzâlî, îhyâ ve el-Münkız'da gerçek bilgi elde etme yolunun keşf ve ilham olduğunu şiddetle müdafaa eder.
20
20 3. Süfîyye Keşf ve ilham bir bakıma içtihada benzer. Nasıl ki, ictihad sadece sahibini bağlarsa, keşf ve ilham da ancak sahibini bağlar ve ictihad gibi zan ifade eder.
21
21 DEĞERLENDİRME
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.