İLETİŞİM KURAMLARI ve HALKLA İLİŞKİLER Yrd. Doç. Dr. Nuray YILMAZ SERT
İnsanlar uzun süre yüzyüze iletişim kanallarını kullanmışlardır İnsanlar uzun süre yüzyüze iletişim kanallarını kullanmışlardır. Ancak tarihsel süreç içinde geliştirilen çeşitli teknolojik araçlarla yüz yüze iletişimin yanı sıra «teknolojiyle aracılanmış iletişim» tarzlarını da geliştirmişlerdir.
Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte «kitle» denilen kalabalıklar ortaya çıkmıştır. Bu dönemde kitleleri birleştirme, bütünleştirme ve onlarla ilişki kurmada iletişimin çok önemli olduğu anlaşılmıştır.
Okuryazarlığın yayılması ve bu dönüşümün bir parçası olarak popüler edebiyatın gelişmesi ile kamuoyunun oluşmasında en güçlü araçlar olan günlük gazeteler dikkatleri üzerinde toplamıştır.
İletişim alanındaki ilk çalışmalar 1920’lerde ve 1930’larda ABD’de başlamıştır. Bu çalışmalar, daha ziyade, doğrudan iletişim alanı ile ilgili olmaktan öte, çeşitli bilim dallarının çeşitli nedenlerle yapmış oldukları, iletişimi konu alan araştırmalardır. İlk dönem çalışmalar daha çok siyaset bilimi ağırlıklıydı. Araştırmacılar daha çok radyo ve basın aracılığıyla propaganda yapılması ve bu durumun kamuoyunun oluşmasına etkisi konularında çalışmaktaydılar.
İletişim alanında propaganda araştırmaları ve çalışmaları iki açıdan önemlidir: Öncelikle toplumbilimsel verilerin toplanması suretiyle düşman propagandalarının başarısı analiz edilip anlaşılır ve potansiyel olarak kontrol altına alınabilir. İkinci olarak da bu tekniklerle kamuoyu oluşturmak ve kitleleri yönlendirmek olasıdır.
1.Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Nazi propagandaları sayesinde, bir çalışma alanı olarak kitle iletişimine olan ilgi artmıştır. Kitle iletişim kuramlarının temelinde 1910’lu ve 20’li yıllarda savaş ve kriz yılları boyunca kitleleri yönlendirme ve denetleme ihtiyacından kaynaklanan propaganda ve kamuoyu oluşturma çalışmaları yer almaktadır. Bu dönemin egemen kitle iletişim araçları basın ve radyodur.
1930’lu yıllardan itibaren iletişim alanında Lazarsfeld, Lasswell, Lewin ve Hovland’ın araştırmaları ana-akım yaklaşımların temelini oluşturur. Lasswell, siyasi iktidarla; Lewin, grup fonksiyonlarıyla; Howland, bilişsel süreçlerle; Lazarsfeld, iletişim sorunlarıyla ilgilenmiştir.
1950’li yıllardan itibaren televizyonun ortaya çıkması ile birlikte radyo ikinci planda kalmaya başlamıştır. 1960’lı yıllarda televizyon altın çağını yaşamıştır.
Basın, radyo ve sinema ile ilgili olarak yapılan araştırmalar kitle iletişim alanındaki ilk araştırmalar olarak tarihe geçmiştir. ABD’de gerçekleştirilen bu araştırmalarda; iletişimciler ve izleyiciler arasındaki ilişkiler, kitle iletişimin etkileri, kitle iletişim araçlarının siyasal sistem içerisindeki yeri ve kurumsal gelişimi gibi konular ele alınmıştır.
1959 yılı iletişim kuram ve araştırmalarında bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten itibaren iletişim, sosyoloji, psikoloji ve siyaset biliminden ayrılarak bir uzmanlık alanı olmaya başlamıştır.
İletişim alanındaki asıl gelişmeler 1960’lı ve 1970’li yıllarda görülmüştür. Gazetecilik, basın yayın gibi bölümler «iletişim» ya da «kitle iletişimi» başlığı altında toplanmaya başlanmıştır. Böylelikle üniversitelerde yeni «iletişim» bölümleri açılmıştır.
İLETİŞİM Communication Commun: Ortaklaşmak, ortak kılmak (her hangi bir şeyin ya da bilginin ortaklaşa kullanılması)
İletişim, iki birim arasındaki birbirine ilişkin mesaj alışverişi olarak tanımlanmaktadır. En az iki birimin olmalı, Bu birimler arasında mesaj alışverişinin gerçekleşmeli Bu mesaj alışverişinin de birbirine ilişkin olmalı
İletişim, mesajların kodlanmasıyla gerçekleşmektedir. Görüntüsel-İkonik Kodlar: İşaretin yerine geçtiği nesne arasında birebir bir ilişki söz konusudur. Ör. Portre fotoğrafı, harita, doğa taklidi sesler… Belirtisel-Gösterge Kodlar: İşaretin yerine geçtiği nesne arasında bir sebep sonuç ilişkisi bulunmaktadır. Ateş- duman… Simgesel – Sembolik Kodlar: İşaretin yerine geçtiği obje arasında ne birebir ilişki ne de sebep sonuç ilişkisi bulunmaktadır. Toplumdaki uzlaşmaya dayalıdır. Dil, sözcükler, rakamlar, semboller…
Kitle İletişimi: İletişimin kitlelere aktarılması sürecidir. Kitle İletişim araçları: İletilerin kitlesel üretim ve dağıtımını gerçekleştiren araçlara «Kitle İletişim Araçları» adı verilmektedir.
Kitle İletişim Araçlarının Sınıflandırılması Duyu Organlarına Göre Göze Hitap Eden-Görsel Araçlar Kulağa Hitap Eden Hem Göze Hem Kulağa Hitap Eden Mesaj Sunum Biçimlerine Göre Yazılı Araçlar Sözlü Araçlar Hem Yazılı Hem Sözlü Araçlar
Kitle İletişim Modelleri Doğrusal Modeller Dairesel Modeller Sarmal Modeller
Lasswell’in İletişim Modeli Amerikalı siyaset bilimci Harold D. Lasswell, 1948 yılında yazdığı bir makaleye iletişim araştırmasının belki de en bilinen tümcesiyle başladı: "Bir iletişim eylemi en kolay şekilde şu sorular yanıtlanarak açıklanabilir:
Bu modele göre iletişim doğrusal çizgidedir Bu modele göre iletişim doğrusal çizgidedir. Bu çizgiye göre bir kişi veya bir kurum, mesajı bir iletişim aracı ile izleyiciye/dinleyiciye anlatır. Bu ileti gerçekleşince izleyici/dileyici belli bir yönde etkilenir.
KİM Mesajın kaynağını temsil eder. Burada önemli olan bu “kimin”, inanılır olup olmadığı gibi, karakteristik özellikleridir. Kitleler bu “kimi” tanıyacaktır. Günümüze uyarlarsak popüler isimleri “kim” olarak güvenilir gördüğümüzü söyleyebiliriz.
NEYİ İletilen mesajın ne olduğunu ortaya koyar. Burada mesaj “etkinin” somut halidir. Kitlelere ulaştırılmak istenilen etkinin ön planda olan duruşu olan “neyi” kavramının bunu başarıp başarmaması burada önemlidir.
HANGİ KANALDAN İletinin gönderilme yolunu sembolize eder. Kişisel iletişimde sözlü veya yazılı iletişim bu kanalı karşılayabilir. Ancak burada bahsedilen kitle iletişim araçlarıdır. Modelin ortaya çıktığı yıllar göz önünde bulundurulduğunda Lasswell’in radyodan ve bir ölçüde TV’den bahsettiğini düşünebiliriz. ELEŞTİREL BAKIŞ: İletinin hangi koşullar altında, ne amaçla söylediği (Braddock)
KİME Sorusunun cevabı alıcıdır. Bu modelde alıcı, toplum yani kitlelerdir. Alıcı, bu modelin ana hatlarından biri olduğu kadar bir o kadarda “pasiftir”. Alıcı olmadan sağlıklı bir iletişim olmaz. Tüm iletişim modeli, mesajın “Kime” iletilmesi üzerine kuruludur. Ancak bu noktada önemli olan alıcının bu modelde mesajı almak dışında bir fonksiyonunun olmamasıdır. Alıcı verilmek istenilen mesajı sorgusuz kabul eder. Onun doğru olup olmadığını sorgulamaz. ELEŞTİREL BAKIŞ: Geri bildirim yönünü ihmal etmiş olması.
HANGİ ETKİ İLE Modelin temel noktasıdır. Siyaset biliminden yola çıkan model “etki” kavramını ve propaganda anlayışını sorgular. Modele göre, “kim” gönderdiği bir mesajla “alıcıları” yönlendirebilir. Onların isteklerine yön verir. Alıcılar pasiftir. Bu özellikle 1930-1940lı yılların Nazi Almanya’sı gibi örneklerde kendine yer bulur. Propaganda amaçlı hazırlanan yayınlar o çağda kitlelere yön vermeyi başarmıştır. Otoriter iletici, toplumun nasıl düşüneceğine karar vermektedir. Ancak 1960’lardan itibaren kitlelerin bilinçlenmesi ve alternatif medyaların çoğalmasıyla bu etki zayıflamıştır.
SHANNON VE WEAVER’IN ENFORMASYON AKIŞININ MATEMATİKSEL KURAMI Enformasyon kelimesi İngilizce "information" kelimesinden dilimize girmiş olup; danışma, tanıtma, bilgi, haber alma, haber verme, haberleşme gibi anlamlara gelmektedir. Enformasyon (malumat) en genel anlamda belirli ve görece dar kapsamlı bir konuya (bağlama) ilişkin, derlenmiş bilgi parçasıdır. Enformasyon belli bir alanda ve belli bir toplumda bilgi ve haberlerin yayılmasına olanak sağlayan araçların tümüne verilen addır.
KURAMIN ORTAYA ÇIKIŞI Enformasyon teorisi (bilgi kuramı) 1940 ‘lı yıllarda telekomünikasyona bağlı problemlerin çözümü sırasında ortaya çıkmıştır. Bilgi kuramının amacı bilginin elde edilmesi, aktarılması, işlenmesi ve saklanmasına ilişkin kuralları incelemektir. Shannon’un Bell telefon laboratuvarı’nda çalışmasından dolayı, model ve kuramlarını iletişimin bu özel alanına uygulamıştır.
ENFORMASYON KURAMI NE İLE İLGİLENİR? Enformasyon kuramı -en temelde- 1) kaynağın ürettiği mesajın enformasyon miktarı, 2) kanalın iletebileceği maksimum enformasyon miktarı, 3) iletim sırasında oluşan hatanın düzeltilmesi ve 4) daha verimli bir iletim için kodlama (ya da şifreleme) yapılması gibi konularla ilgilenir.
ENFORMASYON KURAMI NE İLE İLGİLENİR? Temel olarak ele aldığı sorular: Hangi iletişim kanalı en fazla sinyali iletir? İletilen sinyalin ne kadarı ileticiden alıcıya giderken yolda gürültü nedeniyle yok olacaktır?
KURAMIN ÖNCÜLERİ Claude Elwood Shannon (1916-2001) ve Dr. Warren Weaver (1894–1978) enformasyon teorisinin öncüleridir. Dr. Claude Shannon , Amerikalı ünlü bir matematikçi, kriptolog ve elektronik mühendisidir. Bilim dünyasında “enformasyon teorisinin babası” olarak bilinir. Dr. Warren Weaver aynı şekilde Amerikalı matematikçidir.
KURAMIN ÖNCÜLERİ Warren Weaver (1894–1978) Claude Elwood Shannon (1916-2001) Warren Weaver (1894–1978)
KURAM HAKKINDA Shannon-Weaver modeli, «Enformasyon Teorisi veya Matematiksel İletişim Kuramı» olarak da isimlendirilmektedir. Bu modeli, 1949 yılında Claude Elwood Shannon (1916- 2001) ve Warren Weaver (1894-1978) ortaklaşa yaptıkları bir çalışmayla sunmuşlardır. Bu iki isim aslında matematik ve elektronik gibi alanlarda çalışma yapıyorlardı, ancak 2. Dünya Savaşı ve sonrasında yaptıkları çalışmalar, Kitle İletişimine yön verdi.
KURAM HAKKINDA
KURAMIN SOMUTLAŞTIRILMASI
KURAMIN SOMUTLAŞTIRILMASI Bu modele göre, iletişim sistemini iki kişinin telefon aracılığı ile yaptığı bir konuşma olarak ele alırsak burada; konuşan insanenformasyon kaynağı telefon ahizesi verici telefon kabloları kanal cızırtı gürültü konuşmanın ne kadar anlaşıldığı belirsizlik diğer taraftaki telefon kulaklığı alıcı diğer taraftaki dinleyen insan hedef olarak adlandırılır.
KURAMDA ENFORMASYON KAVRAMI Modeldeki kaynağın, gönderdiği enformasyon önemli bir kavramdır. Modele göre gönderilen bilginin içeriği önemli değildir. Önemli olan gönderebilecek seçenek ve bu seçeneklerin hedef tarafından çözümlenebilmesidir. Bunun için basit bir dil kullanılmalıdır.
Enformasyon Öğesinin İletişime Katkıları Shannon’un bilgi kuramının doğrudan sonucu, “Dijital İletişim Teknolojisi” olmuştur. kuramın pratiğe yansıması sayesinde, compact disk ve bant üzerinde yapılan dijital ses kaydı ortaya çıkmıştır. Ayrıca bilgi işlem, otomasyon ve yapay zekâ uygulamalarına da katkı sağlamıştır. Modelin iletişim ortamına bir diğer katkısı da “belirsizlik-entropi” ve “belirlilik-redundancy” kavramları olmuştur.
KURAMDA ENTROPİ KAVRAMI Kaynağın entropisi, sahip olduğu durumların taşıdığı enformasyon miktarlarının ortalamasıdır. Entropi kavramı ile belirsizlik kavramı bu teoride aynı amaç için kullanılır, yani entropi yerine belirsizlik de denilebilir.
KURAMDA GÜRÜLTÜ KAVRAMI Modelde önemli olan bir başka kavram ise gürültüdür. “Gürültü” iletişimin sağlıklı yapılıp yapılmadığına direkt etkisi olan herhangi bir istenmeyen sinyaldir. Örneğin, bir telefon cızırtısı, konuşmanın anlaşılmamasına veya yanlış anlaşılmasına neden olur.
Bir enformasyon kaynağındaki gürültüye karşı başlıca üç yöntem kullanılır Bir kanaldan aynı mesajın birden fazla gönderilmesi Aynı mesajın gönderilmesi için kanal sayısının arttırılması Alfabedeki bazı karakterlerin veya kelimelerin kullanımının kısıtlanması Örnek: - Askerlik; Komutanların verdikleri emri astlarına tekrarlatmaları gürültüye karşı aldıkları dolaylı bir önlemdir.
KURAMDA TEKRAR KAVRAMI Redundant (Tekrar, Fazlalık) Redundant, “ağdalı ifade kullanımı, fazla söz ve tekrarla anlatma çabası” anlamına gelir. Haberin flaş bölümünde (birinci paragraf) elde edilen bilgilerin ilk enformasyon çevriminden sonra, diğer paragraflarda da enformasyonun redundant (ağdalı ifade, tekrar, fazlalık) yapısı sürdürülür. Haber yazımı kurallarına göre, flaş bölümündeki veriler, diğer paragraflarda “ayrıntılar” içinde tekrarlanır.
Ancak tekrara dayalı bir iletişim, hiçbir koşulda, “daha fazla iletişim” anlamına gelmemektedir. Daha fazla iletişimin daha iyi olduğu iddiası da nadiren geçerlidir. ÖRN: - Siyasal reklamda bir aday isminin birçok kez yinelenmesiyle, seçmen desteği kazanılabilir, ama eğer ismi insanların duymaktan gına getirecekleri kadar çok zikredilirse, aksine, destek yitirilebilir.
Redundant Öğesinin İletişime Katkıları Tekrar, gürültülü bir iletişim kanalının yetersizliklerini ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Örneğin, bozuk bir telefon hattında söylediklerimizi yineleriz; radyo ya da telefonda sözcükleri hecelerken, örneğin elmanın E’si, şekerin Ş’si deriz Tekrarı artırmak, anlamsal belirginliği artırır. Tümüyle umulmadık veya beklenilenin tam karşıtı olan bir ileti, sıklıkla farklı biçimlerde birden çok tekrar edilmeyi gerektirir. Ya da özel bir hazırlığı gerektirir: “Şimdi size bir sürprizim var, hiç ummadığınız bir şey…” v.s
Tekrar, izleyiciye ilişkin sorunların çözümünde de yardımcı olur Tekrar, izleyiciye ilişkin sorunların çözümünde de yardımcı olur. Daha geniş, ayrışık bir izleyici kitlesine ulaşmak istiyorsak yüksek düzeyde tekrara dayalı bir ileti oluşturmalıyız. Nitekim bu yüzden popüler sanat, yüksek sanattan daha çok tekrar içerir. Aynı şekilde, bir sabun reklamında, bir bilgisayar reklamından daha çok tekrar vardır. Kanal seçimi de, iletideki tekrar gereksinimini etkileyebilir. Örneğin konuşma edimi, yazma ediminden daha çok tekrarı gerektirir. Aynı şekilde, dinleyici kendi kendine tekrar yapamazken, okuyucu aynı metni iki defa okuyarak tekrar yapabilir.
Shannon ve Weawer, tekrarın, yeniden kodlamanın doğru bir biçimde yapılmasına nasıl yardım ettiğini ve yanlışları belirtmemizde nasıl bir kontrol işlevi gördüğünü gösterirler. Tekrar olmayan bir dilde, bir harfin değişmesi sözcüğün değişmesi anlamına gelebilir. Örnek - Türkçe’deki “benim kanıma göre” deyişi de böyledir.
Birine “merhaba” dediğimizde, bu ileti enformasyon bakımından yoksul, tamamen bir fazlalıktır (redundant). Fakat bu fazlalık iletişim kanallarını açık tutar, ilişkiyi devam ettirir. “Merhaba, nasılsınız?” “Bugün hava çok güzel, değil mi?”, “İyi günler” v.b. sözcüklerle kurulan iletişim, içerik bakımından önemsiz bir iletişimdir. Bu tür iletişime “ilişki amaçlı iletişim” denir. - İlişki amaçlı iletişim, bilgi veya fikir değiş tokuşundan çok, bir “atmosfer yaratma” veya “toplumsal bir ilişkiyi sürdürme” amacıyla geliştirilen iletişimdir.
KURAMDA KANAL KAPASİTESİ KAVRAMI Modele göre, kodlama ne kadar iyi olursa olsun, kanal çok fazla yüklenirse, yanlışlık ve şaşırma artar, “doğruluk” azalır. Örneğin bir reklâm metninde ya da afişinde verilmek istenen mesajı gizleyen yananlam çokluğu da “çoklu okuma”ya neden olduğu için, mesajın asıl vurgusunu bulanık hale getirebilir. Bir memurun amirine ayaküstü birbirinden bağımsız birçok konuyu arz etmeye çalışması da anlaşılırlığı azaltıcı bir faktördür.
Bazı kanallar, sadece bazı sinyalleri taşıma kapasitesi ile sınırlıdır. Örneğin telgraf, sadece noktalar, çizgiler ve boşlukların oluşturduğu şifre sistemini taşıyabilir. Buna karşılık, televizyon hem ses, hem de görüntü sinyallerini taşıdığı için daha geniş bir kapasiteye sahiptir
KURAMIN ÖNCÜL KOŞULU Shannon ve Weaver, mesajın kusursuz bir biçimde hedefe varmasının öncü koşul olduğunu söylerler. Onlara göre mesaj, hedefe doğru bir biçimde vardıysa sorun yok demektir. Bu teknik bakış açısı kitle iletişiminde bazı sorunlara yol açmaktadır.
BİR ÖRNEK Örneğin, bir TV dizisi düşünelim. Dizinin mükemmel bir teknikle, başarılı oyunculukla ve iyi bir senaryoyla çekildiğini varsayalım. Modele göre bu dizi, son model uydu sistemleriyle, hatasız ve kayıpsız bir görüntü kalitesiyle, izleyicilere ulaşsın. Hatta izleyiciler bunu son model televizyonlarında izlesinler.
BİR ÖRNEK Buraya kadar her şey Shannon-Weaver modeline göre kusursuzdur. Ancak dizide verilmek istenilen mesajlar, izleyiciye gerçekten ulaşmış mıdır? Daha da önemlisi izleyici bu diziyi gerçekten izlemiş midir? Her şey mükemmel de olsa modeldeki bu belirsizlik önemli bir sorun oluşturur.
MODELE BİR EKLEME: GERİ BESLEME(FEEDBACK) Bu nedenle sonraki yıllarda Melvin DeFleur tarafından modele geri besleme(feedback) kavramı eklenmiştir. Bu yöntemle, hedefin mesajı doğru alıp almadığı test edilir. Bir geri bildirim metodu olan bu yöntem, kamuoyu araştırmaları ve anketler gibi doğrudan kaynak tarafından yapılabildiği gibi; hedefin; mektup, e-mail veya telefon gibi yöntemlerle elde edilebilir.
DEFLEUR’ÜN MODELE KATKISI: GERİBESLEME
Görüldüğü gibi Shannon-Weaver modeli; iletişime, içerik anlamından çok teknik bir yöntem olarak bakar. Bu yapısı nedeniyle kitle iletişiminde her ne kadar öncüde olsa da yeni teorilerin geliştirilmesine engel olamamıştır.
KURAMIN KRİTİĞİ Ancak elektronik alanda, özellikle bilgisayar ve yazılım sistemlerinde oldukça önemli bir konumdadır. Tüm bunlara rağmen model, iletişim biliminin temellerini anlamak için oldukça gerekli bir sistemdir.
KURAMIN KRİTİĞİ Bu modelin eleştirilecek bir başka noktası modelin iletişimde eşitlik olduğu düşüncesini vermesidir. Özellikle iletişime ayrılan zaman ve güç iletişim kaynakları sözkonusu olduğunda iletişim aksine oldukça dengesizdir.
Model özellikle kişilerarası iletişimi açıklamada kullanışlı, fakat geri besleme tepkilerinin olmadığı veya çok az olduğu durumları açıklamaya yetersizdir. Kitle iletişimi buna örnek gösterilebilir.
Newcomb’un ABX Simetri Modeli (1953) Toplumsal ilişkilerde iletişimin rolü ve önemi üzerine duran ilk modeldir. Theodora Newwcomb tarafından geliştirilmiştir.
Theodore Mead Newcomb (1903 - 1984 ) Amerikalı bir sosyal psikolog , profesör ve yazar.
NEWCOMB DENGE KURAMI
Konu Başlıklarımız DENGE KURAMI NEDİR? ABX SİSTEMİNİN YÖNELİMLERİ KURAM ÖRNEKLEMELERİ KURAMA GÖRE İLETİŞİM KOŞULLARI NEWCOMB HAKKINDA KAYNAKLAR
DENGE KURAMI NEDİR? Newcomb modeli (1953), psikolog Heider’ın (1946) önceki çalışmalarının uzantısıdır. Bakışım veya simetri teorisi olarakta adlandırılır. Theodora Newcomb, iki insanın birbirine ve çevredeki nesnelere karşı aynı anda yönelmelerini sürdürmeleri için iletişimin önemli bir fonksiyon olduğunu ileri sürmüştür.
Kurama göre: Başkaları hakkında aynı duyguları besleyen yada Aynı şekilde düşünen kişiler birbirlerinden hoşlanacaklardır. Böylece kişiler arasında genel denge temeline dayanan bir simetri oluşacaktır. Toplumsal ilişkilerde iletişim rolü ve önemi üzerinde duran ilk model olma özelliğini taşıması nedeniyle son derece önem kazanmaktadır.
Newcomb denge kavramını kişiler arası algılama ve etkileşim alanına uygulamaya çalışmıştır. Yani öznel dengeden nesnel dengeye geçişi sağlamıştır. Bu kuram toplumsal uzlaşma sorununu açıklamakta kullanılmaktadır. Ancak bireylerin içsel süreçler konusunda yapılan genellemelerin makro düzeyde uygulanmayacağını unutmamak gerekir.
ABX sisteminin yönelimleri şunlardır: A’nın B’ye B’nin A’ya B’nin X’e A’nın X’e
A ve B iletişimcidir. Kişi,grup veya halk olabilir. X ise bir olay,nesne veya başka Kişi yada gruplardır. Kurama göre ; A değişirse, B ve X’de değişir. A,X’e olan ilişkisini değiştirirse B, ya X’le ya da A ile ilişkisini değiştirir.
Böylece sistem kendini dengede tutar.
Ya X değişirse ne olur? A ve B yeni X’e ortak yönelim saptamak için iletişime geçer.
İletişim hangi koşullarda harekete geçer? Kişiler arasında kuvvetli bir çekicilik olduğunda, X’in katılımcılardan en az biri için önemli olduğu durumlarda, X’in her iki taraf için ortak bir uygunluğunun olduğu durumlarda harekete geçer.
Dengesizlik ve belirsizlik durumlarında insanlar daha çok iletişim faaliyeti içinde (enformasyon verme, arama ve değişimi) bulunur. Not : Newcomb bu kuramı birer yabancı olarak başlayıp aynı öğrenci birimlerinde birlikte zaman geçiren öğrenciler arasındaki anlaşmanın gelişme göstermesi üzerine yaptığı araştırma ile sınamış ve değerlendirmiştir.
Model aynı zamanda bireylerin bilgiye gereksinim duyduklarını ortaya koymaktadır. Demokrasilerde hem bir hak, hem de bir gereksinim olan bilgiye ulaşma, bilgi sahibi olma gibi bir olguyu gündeme getirdiğinden bireye toplumun bir parçası olduğu duygusunu kazandırmaktadır. Böylece birey dış dünya hakkında bilgi sahibi oldukça, olay ve olgularla ilgili doğru tespitler yapabilecek, bu doğrultuda doğru kararlar alabilecektir.
İnsanlar var olan durumlarıyla uygunluk gösteren enformasyon kaynaklarına açıktırlar. Kendi davranışlarını destekleyen ve onaylayan enformasyon ararlar.
Her ne kadar bu kuram toplumsal uzlaşma sorununu açıklamakta kullanılmakta olsa da… “Toplumların tek tek bireyler veya küçük gruplarda olduğu gibi aynı anlaşmaya ulaşma ihtiyaçları yoktur; Belki de gelişmeleri açısından çelişki ve farklılaşmaya ihtiyaçları vardır.” McQail ve Windahl
LEON FESTİNGER VE “BİLİŞSEL ÇELİŞKİ” KURAMI Profesör Leon Festinger’ın “bilişsel çelişki” kuramı tutarlılık ve denge kuramların ilklerindendir.
Kurama göre: insanlar medyadan ya da herhangi bir enformasyon kaynağından kendi tutum ve düşünceleriyle tutarlı olmayan mesajlar aldıklarında yapacakları iki şey vardır: 1- Ya kendi düşünceleriyle tutarlı olan mesajları alırlar; ya da kendi düşünceleriyle çelişen mesajları reddederler. 2- Ya uyumsuzluk konusunun önemini azaltırlar; ya da kendi düşünceleriyle uyumsuz olan mesajları kabul edip, kendi tutum ve davranışlarını, aldıkları bu mesajla uyumlu hale getirirler.
Örnek: Yeni bir araba satın alan kişi, başka araba reklamlarına yönelmek yerine, yaptığı seçimi destekleyecek enformasyon aramaya yönelir, bu tür reklamları daha çok okur. İnsanlar bir davranışta bulunduktan sonra, bu davranışı haklılaştırmak için, etraflarında söz söyleyecek birilerini ararlar. Dersine çok fazla çalışan bir öğrenci sınava hazırlanırken, gireceği sınavın ne kadar önemli bir sınav olduğunu etrafındakilere söyleme ihtiyacı duyar. Örneklerde alınan kararlar ya da sergilenen davranışların failler tarafından haklılaştırılması durumu söz konusudur.
Çelişkiden kurtulmak için ne yapar? Davranışını değiştirir. Festinger’e göre; Sahip olduğu bilgiye / tutuma aykırı bir davranışta bulunan kişi “bilişsel çelişki”ye düşer. Çelişkiden kurtulmak için ne yapar? Davranışını değiştirir. Tutumunu değiştirir ya da yeni bilgiler edinerek, o konudaki mevcut bilgisini değiştirir. Psikolojik savunma mekanizmalarından birisini; örneğin “mantığa bürüme”yi kullanarak, çelişkisinin yarattığı rahatsızlıktan kurtulmaya çalışır.
LEON FESTİNGER VE “BİLİŞSEL ÇELİŞKİ” KURAMI Özetle bilişsel çelişki kuramına göre: Bireylerin sahip oldukları kanaatler, çoğu kez kolaylıkla değiştirmeleri mümkün olmayan kanaatlerdir. Bu yüzden de bireyler uyumsuzluk azaltımına girişirler. Bireyler kabul etmeye hazır oldukları yeni görüşlerle karşılaştıklarında, etrafındakilerden sosyal destek ararlar Sonuç olarak bu kuram: 1) Tutum değişikliği yerine tutum istikrarını, 2) Enformasyon alma yerine enformasyon aramayı, 3) Gönderici yerine alıcıyı ön plana çıkarır.