TIP ELEKTRONİĞİ ° C B i y o l j k İ ş a r e t E ö n m K G : M b s ı c İnsan Uyarıcı Dönüştürücü Kontrol (geribesleme) İşaret işleme Görüntüleme Kaydetme, veri işleme, veri gönderme Şekil (2.1) Biyolojik işaretler ° C B i y o l j k İ ş a r e t E ö n m K G : M b s ı c p V ü u ğ
TIP ELEKTRONİĞİ Genel Tanımlar Biyolojik İşaretler Biyolojik İşaretlerin Oluşumu Biyolojik İşaretlerin Algılanması Biyolojik İşaretlerin İşlenmesi
GENEL TANIMLAR Giriş Biyomedikal Mühendislik Tıbbi Cihazların Gelişimi Fizyoloji İnsan Enstrumantasyon Sistemi
Giriş Tıp Elektroniği, canlı sistemlerle ilgili çeşitli parametrelerin algılanması ve değerlendirilmesi amacıyla kullanılan tüm elektronik teknoloji ve yöntemleri kapsayan bilim dalıdır. Böyle bir amaçla kullanılan bir ölçme düzeni, ölçme cihazı ve üzerinde ölçüm yapılan obje olarak iki kısımdan oluşur, Şekil (1.1). Enstrumantasyon açısından bakıldığında obje, tümüyle insan veya insandan alınan bir doku örneği olabilir. Ölçüm için yapılan örnekleme Şekil 1. Ölçme düzeni Obje Ölçme sistemi Dinamik örnekleme Statik örnekleme Dinamik örneklemede, fizyolojik parametreler insan vücudundan dönüştürücüler yardımıyla algılanır ve hemen değerlendirilir. Statik örneklemede, parametreler, canlı sistemden alınmış doku örneklerinden elde edilir.
Biyomedikal Mühendislik Biyomedikal Mühendisliği, mühendislik teknik ve bilgisini kullanarak teşhis ve tedavi için yeni teknik ve yöntemlerin geliştirilmesi, arızalı vücut kısımlarının desteklenmesi ve gerektiğinde değiştirilmesi şeklinde tanımlanabilir. Biyomedikal Mühendisliği, 1950'li yılların başlarında yeşermeye başlayan ve 1970'den sonra çok hızlı bir gelişim gösteren disiplinlerarası bir konudur. Üç ana dala ayrılabilir: Biyomedikal Mühendislik Biyomühendislik Medikal Mühendislik Klinik Mühendisliği 1) Biyomühendislik : Biyolojik sistemlerin tanınmasında ve tıbbi uygulamaların gelişmesinde mühendislik teknik ve görüşlerinin uygulanması; 2) Medikal Mühendislik : Biyoloji ve tıpta kullanılan cihaz, malzeme, teşhis ve tedavi düzenleri, yapay organlar ve diğer düzenlerin geliştirilmesinde mühendislik teknik ve görüşlerinin kullanımı; 3) Klinik Mühendisliği : Çeşitli kuruluşlar (üniversiteler, hastahaneler, devlet ve endüstri v.b. kuruluşlar) içindeki sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için mühendislik görüş, yöntem ve tekniklerinin uygulanması.
Biyomühendislik Biyomühendislik alanındaki çalışmalar vücut fonksiyonlarının daha iyi anlaşılmasını amaçlamaktadır ve araştırmaya dönüktür. Bu çalışmalar genellikle çeşitli ölçümlerin yapılması ve elde edilen verilerin ileri matematik yöntemleriyle değerlendirilmesi şeklindedir. Canlıları oluşturan organlar çeşitli fonksiyonlarını gerçekleştirirken bazı işaretler üretirler. Vücut içindeki çeşitli olayların anlaşılabilmesi için bu işaretlerin kaynağı olan fizyolojik yapının çok iyi bilinmesi gereklidir. Ayrıca, işaretlerin değişimlerinin ve birbirleriyle olan ilişkilerin de incelenmesi gerekmektedir. Bu alandaki çalışmalara şu örnekler verilebilir: Biyolojik organların fiziksel yapıları ve onların canlı organizmalarla ilişkileri üzerinde temel araştırmalar; Kalp, kaslar ve beyin tarafından üretilen elektriksel işaretler için şekil tanıma; Organ ve hücre düzeyinde insana ait regülasyon ve kontrol sistemlerinin incelenmesi; Radyasyon tedavisinin planlanması; Kardiovasküler (kalp ve dolaşım sistemi), solunum, sindirim ve endokrin sistemlerinin modellenmesi ve simülasyonu; Beyin fonksiyonlarının anlaşılması konusunda temel araştırmalar.
Medikal Mühendislik Medikal Mühendislik alanındaki çalışmalar daha ziyade endüstriye dönük olup teşhis, tedavi ve prostetik düzenlerin tasarım ve gerçeklenmesi ile ilgilidir. Bu alandaki çalışmalara şu örnekler verilebilir: Kimya laboratuvarlarında kullanılan kan ve idrar analizörleri gibi teşhis cihazlarının günün en ileri elektronik teknoloji ve tasarım yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmesi; Biyolojik işaretlerin hastalardan alınması ve izlenmesi ile ilgili mikroelektronik yaşam ve monitör sistemlerinin gerçekleştirilmesi; İç organların X ışınlarıyla gözlenmesi; Radyoaktif ve ultrasonik gözlem cihazlarının gerçekleştirilmesi; Kalp-akciğer makinası gibi tedavi cihazlarının gerçekleştirilmesi; Respiratörler (solunum cihazları), uyarıcılar, defibrilatörler, radyasyon tedavi cihazları; Takma organlar, "pacemaker"lar (kalp ritmini düzenleme cihazları), yapay kalp kapakçıkları, yapay kalça ve eklemler, yapay böbrek ve benzerinin gerçekleştirilmesi; Kör ve sağırlar için algılama düzenlerinin gerçekleştirilmesi.
Klinik Mühendisliği Klinik Mühendisliği alanındaki çalışmalar çok hızlı bir gelişim göstermektedir. Klinik Mühendisi, klinik ekibin bir parçasını oluşturmaktadır. Klinik Mühendislerinin görevleri şöyle özetlenebilir: Problemlerin tanımında, cihazların seçiminde ve kontrolünde hastahane personeline yardımcı olmak; Ticari olarak bulunmayan amaçlı elektronik cihazları gerçeklemek; Cihazların performans kontrolü ve kalibrasyonu için yöntemler geliştirmek; Emniyet standartlarını belirlemek ve bu konuda danışmanlık yapmak; Hayat destekleme sistemlerini idare etmek; Hastahanelerde kullanılmaya başlayan bilgisayar ve otomasyon merkezlerinin sorumluluğunu almak.
Tıbbi Cihazların Gelişimi Medikal cihazlar alanındaki çalışmalar 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Örneğin elektrokardiografi, Einthoven tarafından 19. asrın sonlarına doğru geliştirilmiştir. Bu alandaki çalışmaların II. Dünya savaşının sonuna kadar oldukça yavaş bir tempoda geliştiği görülmektedir. Savaşın bitiminde kuvvetlendirici, kaydedici gibi çeşitli elektronik cihazların çok sayıda elde kalmış olması, mühendis ve teknisyenleri bu cihazları medikal amaçlarla kullanılması alanına yöneltmiştir. 1950'li yıllarda bu alandaki çalışmalar, genellikle başka amaçlar için gerçekleştirilmiş bu cihazlar üzerinde bazı değişiklikler yaparak medikal alanda kullanılabilir bir hale getirmek üzerinde yoğunlaşmıştır. Fakat bu cihazlar yardımıyla elde edilen ölçümlerin tatminkâr olmadığı anlaşılmış ve böylece fizyolojik parametrelerin, fiziksel parametreler gibi ölçülemeyeceği gerçeği açık bir şekilde öğrenilmiştir. Bu alandaki çalışmalara özellikle NASA (National Aeronatics and Space Administration)'daki çalışmaların önemli katkıları oldu. Mercury, Gemini ve Apolla programları astronotların uzay uçuşları esnasında fizyolojik parametrelerinin sağlıklı bir şekilde izlenmesini gerektiriyordu. Bu nedenle, bu alandaki cihaz ve sistemler üzerindeki çalışmalar yoğunlaştırıldı. Önemli ölçüde mali olanaklar bu alandaki çalışmalara aktarıldı; üniversite ve hastane araştırma ünitelerine bu alandaki çalışmalar için büyük mali destekler sağlandı.
Fizyoloji Canlılarda vücut fonksiyonlarını inceleyen bilim dalına Fizyoloji denir. Fizyoloji, bu incelemeleri yaparken Fizik ve Kimya bilimlerinden yararlanır. Fiziksel metotların canlı organizmaya uygulanması Biyofizik, Kimyasal metotların uygulanması ise Biyokimya Bilim dallarını meydana getirir. Günümüzde Fizyoloji bilimi, Fizik ve Matematik bilimlerinin geniş ölçüdeki katkılarıyla biyolojik olayların moleküler seviyedeki temel prensiplerini de incelemektedir. Biyoloji Morfoloji Fizyoloji a) Morfoloji : Canlıların biçim ve şekillerini anlatır. Morfolojide araştırmaların gözle veya mikroskopla yapılmalarına göre Anatomi ve Histoloji olarak ikiye ayrılır. b) Fizyoloji : Canlıların işleyişini, yani organların görevlerini, birbirleriyle ilişkilerini inceler. Vücudun normal çalışmasıyla ilgili parametrelere Fizyolojik Parametre veya Fizyolojik İşaret denir. Fizyoloji dört ana dala ayrılır: 1. Genel Fizyoloji. 2. Özel Fizyoloji (insan Fizyolojisi bu gruptadır) 3. Karşılaştırmalı Fizyoloji, 4. Uygulamalı Fizyoloji (Klinikte kullanılan Fizyolojidir).
Şekil 2. Bir sistem olarak insanın giriş ve çıkış büyüklükleri ÇIKIŞ Konuşma Davranış Görünüş Verilen hava Vücut hareketi Sıvı atık maddeler Katı atık maddeler Görme Duyma Koklama Tatma Dokunma Alınan hava Alınan sıvı Alınan gıda Canlı bir insandan alınan ölçümlerle, incelenen olay arasındaki ilişkiyi kurabilmek için olaya ait Fizyolojik sistem üzerinde bilgi sahibi olmak ve üzerinde ölçme yapmak gerekir. İnsan organizasyonu hiyararjisinin çeşitli seviyelerinde ölçümler yapılabilir. Örneğin insanı bir bütün olarak alırsak, bu sistemin giriş ve çıkış büyüklüklerinden bazılarını Şekil (l.2)'de olduğu gibi gösterebiliriz. Bu giriş ve çıkış büyüklüklerinin bir kısmına ölçüm amacıyla kolayca ulaşılabilmesine karşın, bazılarının (davranış vs) nicel olarak ölçülmesi çok zordur. Organizasyon hiyerarşisinde bir sonraki sırayı vücudun temel Fizyolojik sistemleri oluşturur (sinir, solunum, kalp ve dolaşım sistemleri gibi). İnsanın bir bütün olarak kendi çevresi ile haberleşmesine benzer olarak bu temel sistemler, hem kendi aralarında ve hemde dış çevreyle haberleşerek yaşamlarını sürdürürler. Bu çoklu seviyeli kontrol ve haberleşme, sistemlerin özgün olarak incelenmesini engeller.
Mühendislikte karakteristikleri bilinmeyen bir sistem genellikle bir dört uçlu (siyah kutu) olarak gösterilir. Böyle bir sistemin analizinde amaçlanan, bu kutunun iç fonksiyonlarını belirleyecek şekilde giriş çıkış bağıntılar dizisi elde etmektir. Bu amaçla sistemin girişine belli işaretler uygulanır. Yaşayan organizma, özellikle insan, düşünülebilecek en karmaşık sistemlerden biridir. Bu sistemde elektrik, mekanik, akustik, termal, kimyasal, optik, hidrolik, pnömatik ve diğer bir çok alt sistemlerin birbirleriyle etkileşim halinde fonksiyonlarını sürdürdüğünü biliyoruz. Bu sistemde aynı zamanda güçlü bir bilgi değerlendirme, çeşitli tipte haberleşme ve çok çeşitli kontrol alt sistemleri de bulunmaktadır. Bu sistemin giriş-çıkış bağıntıları, sistemin deterministik olmadığını gösterir. Bu sonuç böyle bir sistemin incelenmesini daha da zor bir duruma sokar. Öte yandan, ölçülecek büyüklüklerin çoğu için ölçme sistemine doğrudan doğruya kolay bir bağlantı yapmak mümkün değildir. Bunun anlamı bazı büyüklüklerin ölçülmesi mümkün değildir. Bu büyüklüklerin belirlenebilmesi ancak daha az doğrulukla sonuç veren ikincil yöntemlerin kullanılmasını gerekli kılar. Ölçme düzeninin kendisi durumu daha da karmaşık bir hale getirir. Ölçme sisteminin objeye uygulanması sonucu obje doğal koşullardan ayrılmaktadır. Ölçme işlemi, hastaya hiçbir şekilde yaşam bakımından tehlikeli olmamalıdır. Acı, rahatsızlık ve diğer arzu edilmeyen durumlar oluşturmamalıdır. Bu kısıtlamaların anlamı açıktır. Canlı olmayan objeler üzerinde uygulanan ölçme yöntemleri aynen insanlara uygulanamaz. Bu güçlükler nedeniyle ilk bakışta yaşayan organizmaya (canlı siyah kutu) ait büyüklüklerin ölçülmesi ve analiz edilmesi mühendislik açısından imkansız gibi görünebilir. Fakat insan vücuduna ait bağıntıların ölçülmesi ve analiz edilmesi alanında çalışan kimseler bu sorunu çözmek zorundadırlar. Biyomedikal Mühendisliği alanında çalışanların görevi, tıp alanında çalışan personele, canlı insana ait büyüklüklerin anlamlı ve güvenilebilir şekilde elde edilmesini sağlamaktır.
İnsan-Enstrumantasyon Sistemi Ölçülen büyüklüklerin gerçek büyüklükleri gösterebilmesi için yaşayan organizmanın iç yapısı ve özellikleri, ölçme sisteminin tasarımı ve uygulanması sırasında nazara alınmalıdır. Üzerinde ölçüm yapılan insan organizmasıyla (obje) ölçümü yapan ölçme sistemi, birlikte, İnsan-Enstrumantasyon Sistemini oluştururlar. Bir insan-enstrumantasyon sisteminin blok diagramı Şekil (1.3)'de gösterilmiştir. a) Subje: Üzerinde ölçüm yapılan canlı organizma. b) Uyarıcı: Bazen, bir dış uyarıcıya (ışık, ses vs) karşı gösterilen tepkinin ölçülmesi gerekir. c) Dönüştürücü: Ölçülecek büyüklüğü (sıcaklık, biyolojik işaret vs) elektriksel büyüklüğe çevirirler. Şekil 3. İnsan-enstrumantasyon sistemi İnsan Uyarıcı Dönüştürücü Kontrol (geribesleme) İşaret işleme Görüntüleme Kaydetme, veri işleme, veri gönderme d) İşaret işleme: Ölçülen işaret anlaşılır ve yorumlanabilir şekle getirilir. e) Görüntüleme: İşaret ve parametreler; monitor, gösterge, yazıcı gibi cihazlarla gözlenir duruma getirilir. f) Kaydetme, gönderme: Daha sonra kullanılmak için saklanır veya merkeze iletilir.
BİYOLOJİK İŞARETLER Giriş Elektrik Kökenli Biyolojik İşaretler Elektrik Kökenli Olmayan Biyolojik İşaretler
Şekil 1. Biyolojik işaretler Giriş İşaret : Bilgi taşıyan, zamana göre değişen veya değişmeyen büyüklüklerdir. Biyolojik İşaret : Canlı vücudundan elektrotlar veya dönüştürücüler aracılığıyla algılanan, elektrik kökenli olan veya elektrik kökenli olmayan işaretlerdir. Şekil 1. Biyolojik işaretler ° C B i y o l j k İ ş a r e t E ö n m K G : M b s ı c p V ü u ğ
Elektrik Kökenli Biyolojik İşaretler Elektrik Kökenli Biyolojik İşaretlerin Özellikleri : Elektrotlar aracılığıyla canlı vücudundan algılanırlar, yalıtım önemlidir, Genlikleri küçüktür; *100 µV ~ *1 mV, Spektrumu alçak frekanslar bölgesindedir; *0,1 Hz ~ 2000 Hz, Fark işareti şeklinde bulunurlar, Gürültülü işaretlerdir; temel gürültü kaynakları: ortak mod şeklindeki 50 Hz’lik şebeke gürültüleri, fark işaret şeklinde bulunan diğer biyolojik işaret kaynakları ve elektronik eleman gürültüleri. Şekil 2. Biyolojik işaretlerin algılanması
Şekil 3. Bazı elektrik kökenli biyolojik işaretler EKG : Elektro kardiyo gram : kardiyo kalp EMG : Elektro miyo gram : miyo kas EEG : Elektro ensefalo gram : ensefa beyin ENG : Elektro nöro gram : nöro sinir EGG : Elektro gastro gram : gaster mide-barsak ERG : Elektro retino gram : retino retina UP (“EP”) : Uyarılmış Potansiyeller : beyinden GP (“LP”) : Geç Potansiyeller : kalpten Şekil 3. Bazı elektrik kökenli biyolojik işaretler
Elektrik Kökenli Olmayan Biyolojik İşaretler Bazı Elektrik Kökenli Olmayan Biyolojik İşaretler : Kan basıncı : basınç dönüştürücüsü, kalp ve dolaşım sisteminin Kan akış hızı : elektromagnetik, ultrasonik, dolaşım sisteminin Solunum hacmi : pletismograf, akciğerlerin Kalp sesleri : kalp mikrofonu, kalp kapakçığının Sıcaklık : sıcaklık dönüştürücüsü, vücudun veya organların Deri direnci : değişken direnç dönüştürücüsü, derinin (“GSR”) pH : pHmetre, kanın PO2 kimyasal dönüştürücüler, kanın ve havanın Şekil 4. Bazı elektrik kökenli olmayan biyolojik işaretler
BİYOLOJİK İŞARETLERİN OLUŞUMU Giriş Hücre Fizyolojisi Aksiyon Potansiyelinin Oluşum Mekanizması Aksiyon Potansiyelinin Yayılması
Giriş Biyolojik işaretler, insan vücudundaki, sinir sistemi, beyin, kalp ve kas gibi çeşitli organların faaliyetleri sırasında oluşurlar. Biyolojik işaretlerin temelini, hücrelerdeki elektrokimyasal olayların sonucunda oluşan aksiyon potansiyeli oluşturur. Bu akımlardan, elektrotlar yardımıyla algılanıp işaret işleme işlemlerinden geçirildikten sonra çeşitli hastalıklara tanı konmasında (teşhisinde) yararlanılmaktadır. Biyolojik işaretler, vücut içindeki karmaşık biyolojik yapıdan dışarıya kolay anlaşılabilir bilgi taşımazlar. Bunun için, elektrotlar yardımıyla algılanan bu işaretlerin işlenip yorumlanmaları gerekir.
Şekil 1. Hücrenin genel yapısı Hücre Fizyolojisi Hücre, canlıların bağımsız olarak yaşamını sürdürebilen en küçük parçasıdır. Hücre, çekirdek, sitoplazma denilen hücre gövdesi ve sitoplazmayı çevreleyen bir hücre membranından (zarından) oluşur, Şekil (3.1). Hücrelerde elektriksel işaretler, hücrenin uyarılabilme özelliği nedeniyle oluşur. Hücre membranları, eşik seviyesi olarak isimlendirilen bir değerin üzerindeki bir işaret ile uyarılacak olurlarsa bu uyarma bütün hücreye yayılır. Uyarma şekli elektriksel, kimyasal, optik, termal veya mekanik olabilir. Şekil 1. Hücrenin genel yapısı Zar Çekirdek Sitoplazma
Şekil (3.2)’de, genel olarak bir hücrenin yapısı görülmektedir. Şekil 2. Hücrenin yapısı Şekil (3.2)’de, genel olarak bir hücrenin yapısı görülmektedir. Hücre, organizmanın metabolizma, büyüme, çoğalma, kalıtım ve bilgi taşıma gibi işlevlerinin yapıldığı en küçük birimdir. Hücreyi dış ortamdan ayıran membran, hücre denetim merkezi olarak çekirdek ve hücre içi sıvıda (stoplazmada) bulunan organeller hücreyi oluşturan temel yapı elemanlarıdır.
Şekil 3. Biyolojik işaretlerin algılanması Şekil (3.3)’de bir insanda bulunan bazı hücrelerden örnekler görülmektedir. Hücre çapı 1-100µ arasında, hücre boyu ise 0,2µ-10 cm arasında değişir. Şekil 3. Biyolojik işaretlerin algılanması
Aksiyon Potansiyelinin Oluşum Mekanizması Elektrik kökenli biyolojik işaretlerin temelini hücrelerde ortaya çıkan aksiyon potansiyeli oluşur. Bu potansiyel, gerçekte, hücre zarının iç ve dış taraflarındaki potansiyel farkıdır. Aksiyon potansiyelinin oluşumunda etkili olan etmenler: a) Hücre zarının iyonlara olan seçici geçirgenliği, b) Hücre zarının hücre içindeki negatif yüklü ağır molekülleri geçirmeyişi, c) Hücrenin, elektriksel, kimyasal, ısıl, magnetik vs. etkilerle uyarılabilir olması, d) Uyarılan hücre zarının iyonlara olan geçirgenliğinin değişik olması, e) Hücre zarında pasif transporta ek olarak aktif transportun da bulunuyor olması.
Şekil 4. Aksiyon potansiyeli Şekil (3.4)’de, aksiyon potansiyelinin değişimi gösterilmiştir. Hücre uyarılmadığında sukunette olup sukunet potansiyeli - 90mV kadardır. Hücrenin elektrik aktivitesinde Na+, K+, Cl- iyonları etkilidir. Şekil 4. Aksiyon potansiyeli t a : Toplam aktivasyon süresi b : Bağıl bekleme süresi d : Depolarizasyon süresi m : Mutlak bekleme süresi mu : Minimum uyarı süresi r : Repolarizasyon süresi V (mV) t (ms) - 90 +20 - 60 Eşik seviyesi Dinlenme pot. 1 2 Aşma 3 Uyarı İyonların hücre zarını pasif olarak geçişinde ortamlar arası iyon konsantrasyon farkları önemli olur. Bu şekildeki iyon geçişi, pasif transport olarak ifade edilir. Hücre içi, negatif yüklü ağır moleküller nedeniyle negatif (-90mV) olup bu potansiyeli dengelemek üzere, hücre zarının da kendilerini kolay geçirir olması nedeniyle, K+ iyonları hücre içini doldurmuştur; oysa, hücre zarının Na+ iyonlarına olan geçirgenliği yüksek olmadığından Na+ iyonları hücre içine girememektedir. Sukunette, hücre dışında, içine göre, Na+ ve Cl- iyon konsatrasyonu daha fazladır; K+ iyonu ise hücre içinde daha konsantredir.
Şekil 4. Aksiyon potansiyeli Hücre uyarıldığında zarının Na+ iyonlarına olan geçirgenliği artar; hücre içine Na+ iyonları hücumu olur ve hücre içi potansiyeli +20mV değerine kadar yükselir; depolarizasyon. Gerilim değerinden etkilenen hücre zarının geçirgenliği tekrar sukunetteki durumuna döner. Bu durumda, aktif transport etkili olur. Enerji harcayarak çalışan Na-K aktif pompaları Na+ iyonlarını hücre dışına (K+ iyonlarını da hücre içine) pompalamak suretiyle sukunetteki konsantrasyon dengelerini kurmaya ve bu dengeleri korumaya çalışır; repolarizasyon. Repolarizasyonda, zar potansiyeli eski seviyesine gelir. Bu değişime, aksiyon potansiyeli adı verilir. Hücre uyarıldığında, zar poatansiyeli (hücre dışı referans olmak üzere) pozitife doğru artar. Belli bir eşik gerilimini (-60mV) geçer geçmez, uyarı kesilse bile zar potansiyeli +20mV repolarizasyon değerine kadar yükselmeye devam eder. Eşik değerini geçemeyen zar potansiyelleri uyarı kesildiğinde denge değerine dönerler. Demek ki, hücre, zarı potansiyelini eşik değerinin üzerine çıkaran uyaranlar için uyarılmış olmakta; yoksa uyarılmamış kalmaktadır. Buna ‘ya hep ya hiç yasası’ denir. Hücre uyarıldıktan sonra, tekrar uyarılabilmesi için bir süre gerekir. Buna, bekleme süresi denir. Şekil 4. Aksiyon potansiyeli t a : Toplam aktivasyon süresi b : Bağıl bekleme süresi d : Depolarizasyon süresi m : Mutlak bekleme süresi mu : Minimum uyarı süresi r : Repolarizasyon süresi V (mV) t (ms) - 90 +20 - 60 Eşik seviyesi Dinlenme pot. 1 2 Aşma 3 Uyarı
Şekil 5. Çeşitli hücrelere ait aksiyon potansiyelleri Aksiyon potansiyellerinin değişimi çeşitli hücrelerde farklılıklar gösterir. Sinir ve çizgili kas hücrelerindeki aksiyon potansiyelleri, süre ve genlik bakımından fazla farklı değildir. Kalp kasında ise şekil biraz değişik olup 0mV’da kaldığı süre 200ms kadardır, Şekil (3.5). Şekil 5. Çeşitli hücrelere ait aksiyon potansiyelleri Vm (mV) t - 90 +20 1 ms - 70 4 ms - 95 200 ms Sinir hücresi Çizgili kas hücresi Kalp kası hücresi
Aksiyon Potansiyelinin Yayılması Bir hücre uyarılıp aksiyon potansiyeli ürettiğinde iyon akımı akmaya başlar. Bu olay komşu hücreleri de uyarabilir. Uzun aksonlu sinir hücrelerinde aksiyon potansiyeli aksonun uzunluğuna göre çok kısa bir kısmında meydana gelir ve her iki yöne yayılır. Tabii durumda bir sinir hücresi yanlız giriş ucuna yakın bir yerden uyarılır. Aksiyon potansiyeli hücre boyunca yayılırken bekleme sürelerinden dolayı önce uyarılmış bölge yeniden uyarılmaz. Böylece yayılma tek yönlü olmuş olur, Şekil (3.6). Şekil 6. Aksiyon potansiyelinin yayılması z
Şekil 8. Aksiyon potansiyeli darbe katarı Şekil (3.7)’de, aksiyon dalgası şeklinde sinir aksonu boyunca yayılan bilginin diğer bir sinir hücresine (nörona) geçişi sinaps bölgelerinde olmaktadır. Sinapslarda bilgi geçişi, nöro-transmiterler (kimyasal aktarıcılar) aracılığıyla olmaktadır. Sinapslarda bilgi geçişi, sinapsın yapısı gereği, tek yönlü olmaktadır. Bu da, bilginin sinir hücrelerinde tek yönlü yayılma sebeplerinden biridir. Aksiyon potansiyeli, sinir hücresi boyunca darbe katarı şeklinde yayılır. Ya hep ya hiç prensibi gereği bu katardaki aksiyon potansiyellerinin genlikleri aynı kaldığından bilgi, aksiyon potansiyeli darbelerinin sıklığıyla (frekansıyla) taşınmaktadır, Şekil (3.8). Şekil 7. Sinaps olgusu Sinaps bölgesi Bilgi gidişi Akson Dentrit Şekil 8. Aksiyon potansiyeli darbe katarı Frekans yüksek, bilgi önemli Frekans düşük, bilgi az önemli
BİYOLOJİK İŞARETLERİN ALGILANMASI Giriş Elektrik Kökenli Biyolojik İşaret Algılanması Elektrik Kökenli Olmayan Biyolojik İşaret Algılanması
Giriş Biyoelektrik potansiyelleri ölçebilmek için iyonik potansiyel ve akımları elektrik potansiyel veya akımlarına dönüştüren dönüştürücülere ihtiyaç vardır. Elektrik kökenli biyolojik işaretleri algılamakta kullanılan böyle bir dönüştürücü iki elektrottan meydana gelir ve elektrotların uygulandıkları noktalar arasındaki iyonik potansiyel farkını ölçer. Her bir hücrenin ürettiği bireysel aksiyon potansiyellerini ölçmek imkansız değilse de bazı özel uygulamalar dışında çok zordur. Çünkü, hücre içine hassas olarak elektrot yerleştirilmesi gerekmektedir. Biyopotansiyelleri en geneI ölçme yöntemi, vücut yüzeyinden yapılan ölçümlerdir. Bu durumda alttaki birçok hücrenin aksiyon potansiyellerinin yüzeye gelen toplamı alınmaktadır. Bazı ölçümlerde ise bir kasa, sinire veya beyinin belirli bölgelerine batırılan iğne elektrotlar yardımıyla ölçüm yapılır. Biyopotansiyellerin vücut yüzeyine nasıl ulaştıkları kesin olarak bilinmemektedir. Ortaya birçok teoriler atılmıştır. Kalbin elektriksel potansiyellerinin izahı için ortaya atılan ve nisbeten gerçekçi görünen teoriye göre yüzeyden ölçülen potansiyel alttaki bireysel aksiyon potansiyellerinin kendilerinin değil fakat birinci türevlerinin toplamıdır. Ölçme metodu ne olursa olsun biyoelektrik potansiyellerin oldukça iyi bilinen dalga şekilleri mevcuttur.
Şekil 1. Yüzey elektrotları Yüzey elektrotları, biyolojik işaretlerin deri üzerinden algılanmasında kullanılırlar. a) Metal plaka elektrot Disk veya dikdörtgen biçimindedir. Ni-Ag (Ag-AgCl) alaşımı kullanılır. Deri ile arasına pasta (jel) sürülür. Özel lastik veya kayışla tutturulur. EKG, EMG ve EEG için kullanılır. Yüzeyi büyük, empedansı küçüktür. d) Emici düzenli elektrot Temas silindirik boruyla olur. Diğer uçta vakum pompası var. EKG için göğüs elektrodudur. Yüzey küçük, empedans büyük. Bağlantı ucu Lastik hazne Temas yüzeyi a) d) Bağlantı teli e) Tümüyle atılır elektrot EKG için göğüs elektrodudur. Ag-AgCl elektrot. Elektrot tabanına yapışık jel emdirilmiş süngeri vardır. Bir kere kullanılır ve atılır. b) Gezici tipten elektrot Elektrot şapka muhafazanın içinde. Şapkanın içinde elektrolit jel var. Şapka, yapışkan bantla tutturulur. Şapka hareket etse de elektrot elektrolite göre hareket etmez. Gürültü az olur. Ag-AgCl kullanılır. b) e) İki yüzü yapışkan bant Şapka Elektrot Yalıtkan bant Jelli sünger Yapışkan f) Kuru elektrot Pasta gerektirmez. Statik elktr. Üst deri, elektrot ile dermis arasında yalıtkan durumunda. Cd kapasitesi küçük; Rd büyük. Kapasitif kuplaj olur, YGF gibi. Kuvvetiend. giriş emp büyük. Kuvv. elektrot yakınına kurulur (izleyici) ve gürültü azaltılır. Si teknolojisi kullanılır. Tabanda SiO2 yalıtkanı kullan. c) f) Gümüş tel örgü Yapışkan bant Çelik disk Bağlantı teli Kuvvetlendirici c) Bükülebilir elektrot Bir yüzü yapışkan bant şeklindedir. Bant, plaster şeklinde bükülebilir. Küçük çocuklarda EKG için kull. AG-AgCl filmleri 2µ kalınlığında. X ışının geçirgendir. Şekil 1. Yüzey elektrotları
Elektrik Kökenli Biyolojik İşaret Algılanması Sinir liflerinden algılanan ve bir aksiyon potansiyeli değişiminin sonucu olarak ortaya çıkan biyolojik işaret değişimlerine Elektronörogram (ENG) adı verilmektedir. ENG işaretleri sinir lifinden algılama şekline ve elektrotların yerleştiriliş biçimine göre monofazik, bifazik veya trifazik adları verilen farklı değişimler gösterir, Şekil (4.2). Şekil 2. Monofazik, bifazik ve trifazik işaretler t v Monofazik Bifazik Trifazik
Şekil 3. Monofazik işaret Şekil (4.3)'de gösterildiği gibi, aksiyon potansiyeli kaydedilmek istenen sinirin hücresinin sol ucu zedelenerek sabit bir potansiyelde kalması sağlanmış ve bu bölgeye referans elektrot bağlanmıştır. Esas aksiyon potansiyeli değişimini algılayan aktif elektrot ise sinir lifinin yüzeyindeki haraplı bölgeden ve uyarma bölgesinden uzak herhangi bir noktaya bağlanmış olsun. Bu iki elektrot arasına ise iç direnci yüksek olan ve aksiyon potansiyeli değişimlerini izlemek için kullanılan bir elektrometre bağlanmıştır; monopolar bağlama. Normalde (hücre dinlenmede iken) elektrometre pozitif bir değer göstermektedir. Depolarizasyon darbesi aktif elektrodun bulunduğu bölgeye yaklaştığında elektrometrenin uçları aynı değerdeki potansiyeller bağlanmış olacağından elektrometre sıfır göstermeye başlar. Depolarizasyon darbesi sola doğru ilerlediğinde ise elektrometre tekrar hücrenin dinlenme durumundaki hücre zar dışı gerilim değerini göstermeye başlar. Bu şekilde, gelen depolarizasyon darbesiyle birlikte, elektrometre çıkışı zaman içinde, tek yönde (negatif) bir değişim göstermiş olur; monofazik değişim. Şekil 3. Monofazik işaret t v A B a b c
Bifazik İşaret Şekil (4.4)'de gösterildiği gibi, ölçme elektrotları, sinir lifi üzerinde birbirine yakın iki noktaya yerleştirilecek olursa bu bağlama şekline, bipolar bağlama adı verilmektedir. Şekil 4. Bifazik işaret v t a b c A B d Bu şekle göre, aksiyon potansiyelinin sola doğru ilerlemesiyle elektrotlardan önce sağdaki (A) soldakine (B) göre daha negatif olur ve bu durumda elektrometrede negatif bir sapma gözlenir. Potansiyel darbesi sola doğru ilerlerken soldaki elektrodu sağdakine göre daha negatif yapar ve bunun sonucunda da elektrometrede pozitif bir sapma meydana gelir. Darbe, sola iyice yaklaştığında elektrometrede tekrar sıfır sapması gözlenir. Elektrometrede, veya bir göstericide, bir negatif ve hemen arkasından bir pozitif değişim şeklinde gözlenen işaret, bifazik veya difazik işaret olarak isimlendirilir.
Trifazik İşaret Şekil (4.5)'de gösterildiği gibi, ölçme elektrotları (A ve B) kas liflerinin arasına yerleştirilmiş olsun. Kas motor siniri akson ayaklarının kas lifleriyle olan bağlantılarına motor uç plakaları, ve bir motor siniri lifiyle birlikte bu plakaların oluşturduğu gruba ise motor birimi adı verilir. Bir motor birimindeki motor plakalarında, uyarı geldiğinde aynı anda aksiyon potansiyeli oluşacak, bunların elektrot çiftlerindeki yansımaları, motor plakalarının elektrotlardan olan uzaklığına göre, çeşitli genlikteki bifazik değişimler şeklinde olacaktır. Bu değişimlerin fazları ise motor uç plağının elektrotların sağ veya sol tarafında oluşuna göre değişecektir. Sonuçta, elektrotlarda, motor uç plaklarının aksiyon potansiyel değişimlerinin etkileri, bu potansiyellerin toplamı olarak gözükecektir; trifazik değişim. Şekil 5. Trifazik işaret 1 2 i n Motor sinir lifi Kas lifleri Motor uç plakası A B +
EMG İşareti Aktivitenin artmasıyla kasa ait daha çok sayıda motor birimi devreye girer ve deri üzerine yerleştirilen elektrot çiftinde ortaya çıkan elektromiyogram, yalnız başlarına trifazik olarak gözükecek olan bu motor ünite aksiyon potansiyellerinin toplamı şeklinde olacaktır. Çok sayıda motor ünite devreye girdiğinden, şonuçta elde edilen EMG işareti rasgele işaret karakteristiğine sahip olacaktır, Şekil (4.6). Şekil 6. EMG işareti EMG :
Şekil 7. Kalpte aksiyon potansiyelleri ve EKG işareti Şekil (4.7)’de, kalbin çeşitli bölgelerindeki aksiyon potansiyellerinin zamana göre değişim şekilleri gösterilmiştir. SA düğümü bu potansiyellerin kaynağı olduğundan bu düğüme ait aksiyon potansiyeli zaman ekseninde en solda bulunmaktadır. SA düğümünde meydana gelen depolarizasyon dalgası 0,3 m/s hızla her iki kulakçığın (atriyumun) kaslarına yayılır ve bütün bu aksiyon potansiyellerinin bileşkesi olan ve kalbin elektrik aktivitesini temsil ederek elektrotlarla vücut yüzeyinden algılanan elektrokardiyogramda (EKG işaretinde), kalbin dinlenme durumundaki izoelektrik seviyesi üzerinde P dalgası oluşur. 0,1s Kadar süren P dalgasının genliği, kulakçık kaslarının aktivitesi hakkında bilgi verir. EKG işaretinde, aksiyon potansiyellerinin kalbin elektrik iletim sisteminde yayılırken, P dalgasından sonra sırasıyla, QRS kompleksi ve T dalgası görülür. EKG işaretinin değişiminde, iletim sistemindeki aksiyon potansiyellerin yayılma doğrultusundaki ikinci dereceden gradyanlarının neden olduğu görüşü de vardır. Şekil 7. Kalpte aksiyon potansiyelleri ve EKG işareti EKG : t
Elektrik Kökenli Olmayan Biyolojik İşaret Algılanması Tıpta, dönüştürücüler, aşağıdaki fizyolojik büyüklüklerin ve amaçlar için kullanılır; Sıcaklık, Yerdeğiştirme, Kuvvet (basınç), Hız, İvme (titreme) ve Hacim ölçümlerinde, Ses analizinde, Doku ve organların görüntülenmesinde ve Yapay organlarda. Dönüştürücüler, bir fiziksel büyüklüğü başka bir büyüklüğe (enerjiye) dönüştüren elemanlardır. Genelde, ölçme düzenlerinde; işleme, görüntüleme ve saklama kolaylığı açısından dönüştürülen enerji, elektrik enerjisi olmaktadır.
Bir amaç için birden fazla teknik kullanıldığı için, dönüştürücüleri, kullanıldıkları yere göre değil de kullandıkları tekniklere göre anlatmak olağan olmuştur. Örneğin, kan akış hızı ölçümü için elektromagnetik, değişken indüktanslı ve değişken dirençli dönüştürme teknikleri kullanılabilmektedir. Kullanılan tekniklerin birbirlerine olan üstünlükleri vardır ve bu üstünlükler, şu şekilde sıralanabilir: a) frekans cevabı, b) giriş empedansı, c) lineerliği, d) doğruluğu, e) duyarlığı, f) rezolüsyonu (en küçük değişimi farkedebilme yeteneği), g) operasyon (deşme, yarma) gerektirip gerektirmemesi, h) değişken ortam şartlarında (sıcaklık, nem, basınç) uzun süre kararlılığını koruması, i) fiyatı, j) yapım ve işleme kolaylığı, k) gürültüsü, l) boyutu, m) ağırlığı, n) ölçüm düzenine etkisi, o) ölçme sınırları ve dinamiği, p) ataleti (cevap verme süresi), r) güç harcaması (disipasyon sabiti) ve s) ömrü.
Ölçme düzenleri, ölçülen büyüklükle orantılı gözlenebilir bir çıkış vermek üzere tasarlanırlar. Ölçme düzenlerinin girişlerinde, ölçülen büyüklüğü algılayan ve enerji dönüştürme işlemini yapan bir giriş dönüştürücüsü bulunur, Şekil (4.8). Dönüştürücüler, elektrik kökenli olmayan biyolojik işaretlerin ölçülmesinde kullanılırlar. Elektrot da dönüştürücü (kimyasal dönüştürücü) sınıfına girmesine rağmen, elektrik kökenli biyolojik işaretlerin algılanmasında kullanıldıklarından, dönüştürülerden ayrı bir başlık altında incelenmektedir. Kalibrasyon işareti ile tüm sistem (dönüştürücü dahil) kalibre edilebilir. Geribesleme, sistem lineerliğini, kararlılığını ve giriş empedans karakteristiğini iyileştirir. İşaret biçimlendirici, örneğin, kuvvetlendirici ve filtre düzenlerini içerir. Ölçme düzeninin en son katını, giriş işaretini gözlenebilir şeklini veren yazıcı, gösterici ve/veya saklayıcı (çıkış dönüştürücüsü) bloğu oluşturur. Şekil 8. Ölçme düzeni Kalibrasyon işareti Ölçülen düzen Giriş Dönüştürülmüş işaret Çıkış Geribesleme dönüştürücüsü Güç kaynağı İşaret biçimlendirici Yardımcı güç kaynağı (Yazıcı, kaydedici gösterici)
Dönüştürücüler, dönüştürme işlemlerini gerçekleştirirken alternatif gerilim (AC) veya doğru gerilim (DC) güç kaynağı ile beslenmek durumunda olabilirler ki, bu dönüştürücülere pasif dönüştürücüler adı verilir. Değişken direnç ve değişken indüktans dönüştürücüleri, besleme kaynağı gerektirdiklerinden birer pasif dönüştürücüdürler. Güç kaynağı kullanmayı gerektirmeyen dönüştürücüler ise aktif dönüştürücü sınıfına sokulur. Fotodiyot ve termokupl, birer aktif dönüştürücüdür, Tablo (4.1). Tablo (4.1) Aktif ve pasif dönüştürücüler Pasif dönüştürücüler Değişken dirençli Değişken indüktanslı Değişken kapasiteli Mekanorezistif Magnetorezistif Piezorezistif Termorezistif Fotoiletken Hall olay ı Aktif dönüştürücüler Piezoelektrik Termoelektrik Elektromagnetik Magnetostriktif Fotodiyot Elektrokinetik Piroelektrik
Dönüştürücü Çeşitleri Değişken dirençli (rezistif) dönüştürücüler: Pasif tiptendir. Fizyolojik büyüklük olarak yerdeğiştirme, hareket ve kuvveti, direnç değişimi yoluyla elektrik enerjisine dönüştürürler. Soluk hızı ölçerler, karbon mikrofonlar (kalp sesleri için), nem ölçerler, hacim (göğüs hacmi değişikliği) ölçerler ve bolometreler bu tipten dönüştürücü kullanırlar. Potansiyometreler, gerinim ölçerler ve piezorezistif dönüştürücüler bu sınıfa girer. Sıcaklık dönüştürücüler: Pasif (termorezistif) veya aktif (termoelektrik) tipleri vardır. Değişken indüktanslı (indüktif) dönüştürücüler: Pasif tiptendir. Tek bobinli ve çok bobinli olanları vardır. Fizyolojik büyüklük olarak yerdeğiştirme, basınç, kuvvet ve ivmeyi indüktans değişimi yoluyla elektrik enerjisine dönüştürürler. Değişken kapasiteli (kapasitif) dönüştürücüler: Fizyolojik büyüklük olarak yerdeğiştirme, basınç, kuvvet ve ses titreşimlerini kapasite değişimi yoluyla elektrik enerjisine dönüştürürler.
Piezoelektrik dönüştürücüler: Mekanik uyarı karşısında direkt olarak elektrik çıkışı veren aktif tipten dönüştürücüdür. Kullanılma yerlerine örnek olarak aşağıdakiler verilebilir; Kalp sesi ölçümleri için mikrofonlar, Titreşim ölçerler için ivme algılayıcıları, Kan akış hızı ölçümleri için ultrasonik hız ölçerler, Ultrasonik (kalp ve iç organlar için) görüntüleme cihazları, Ultrasonik operatörlük (cerrahi) cihazları, Ultrasonik diyatermi (doku ısıtıcı) cihazları, Piezoelektrik kalbe destek eihazlar, Sterilizatör (temizleyici) cihazları, Fizik tedavi cihazları, Deri üzerinden böbrek taşı parçalayıcıları, Elektromagnetik dönüştürücüler: Elektromagnetik dönüştürücüler, gerek hareketi gerilime ve gerekse gerilimi harekete dönüştürebilen ve en azından ortamda magnetik alan oluşturmak amacıyla elektriksel olarak beslenmeleri gereken pasif dönüştürücülerdir. Bu çeşit dönüştürücülerden ölçme amacıyla kullanılanlarının dayandığı prensip; "magnetik alanı kesen hareketli bir iletkende bir gerilim endüklenir" şeklindedir. Faraday Yasası Bu dönüştürücüler; kan akış hızı ve soluk hızı ölçmelerinde kullanılırlar. Ayrıca göğüs mikrofonları olarak ve balistokardiyograf cihazları için de uygulama alanları vardır.
Şekil 9. Termorezistif dönüştürücülü bir sıcaklık ölçme düzeni Şekil (4.9)’da, bir ölçme düzenine örnek olarak termorezistif (RTD) dönüştürücülü bir sıcaklık ölçme düzeni gösterilmiştir. Platin dirençli rezistif sıcaklık dönüştürücüsünden sabit bir akım akıtılmakta ve direncin sıcaklıkla doğrusal değişmesi özelliğinden yararlanılarak, sıcaklık değiştikçe doğrusal bir gerilim değişimi platin direncin (PT100) uçlarından elde edilmektedir. Giriş katında, ortak mod gürültülerinden (50Hz’lik gürültüsü vs) kurtulmak için, Ortak İşaret Bastırma Oranı (CMRR) yüksek olan bir enstrumantasyon kuvvetlendirici kullanılabilir. Ofset ayarı, veya başka bir deyişle sıfır ayarı, ölçme aralığının başında, örneğin 0 C'de, ofset ayar potansiyometresi ile çıkış sıfırlanarak veya olması gereken minimum bir değere getirilerek yapılır. Daha sonra, kuvvetlendiricinin kazancıyla oynanarak kuvvetlendirici çıkışının istenen sıcaklıkta istenen değeri alması sağlanır. Bu iki ayar yardımıyla köprü kalibrasyon işlemi gerçekleştirilmiş olur. Şekil 9. Termorezistif dönüştürücülü bir sıcaklık ölçme düzeni Karalı akım kaynağı 1 mA +V cc ADC AGF Kontrol yolu Sayısal çıkış PT100 f o = 1 Hz Ofset ayarı Kazanç ayarı Enstrumantasyon kuvvetlendirici K Görüntüleme Bellek µC Gönderme vs.
Ölçme Düzenlerinde Kalibrasyon Kalibrasyon, ölçme düzenlerinde, ölçme sonucunun doğruluğunu sağlamak için yapılan ayarlardır. Sıfır ayarı ve kazanç ayarı olmak üzere ikiye ayrılabilir. Bazen, kazanç ayarı, kalibrasyon ayarı olarak isimlendirilebilir, Şekil (4.10). Kalibrasyon, ölçme düzeninin giriş-çıkış karakteristiğinin arzu edilen kazanç karakteristiğine çakıştırılması için ölçme düzeninde yapılan ayarlar dizisidir. Çakıştırma işlemi, eğer düzenin kazanç karakteristiği doğrusal ise, genelde, iki noktanın çakıştırılması şeklinde olur. Bu iki noktadan biri sıfır noktasıdır. Sıfır ayarı için, düzen girişine sıfır işareti verilip düzen çıkışının da sıfır olmasını sağlanır. İkinci çakıştırma noktası, genelde, ölçme üst sınırının yakınlarında seçilir veya arada bir değer için çok doğru olarak bilinen bir etalon değeridir. Bu büyüklük düzene uygulanarak, düzen çıkışında bu büyüklüğün değerini gösterecek şekilde düzen kazancında ayar yapılır. Şekil 10. Ölçme düzeninde kalibrasyonun amacını açıklayıcı şekil Çıkış büyüklüğü Giriş büyüklüğü Arzu edilen kazanç eğrisi Sıfır ayarı yapılmış ölçme düzeni 1 2 3 Kalibrasyonu Ölçme düzeni
BİYOLOJİK İŞARETLERİN İŞLENMESİ Giriş Genel Ölçme ve Tanılama Sistemi
Giriş İşaret, genel anlamı ile bilgi taşıyan, zamana göre değişen veya değişmeyen büyüklüklerdir. İşaret işleme, genel olarak, algılanan işaretin değerlendirilebilir ve yorumlanabilir şekle getirilmesi için gerçekleştirilen bir işlemler dizisidir. Biyolojik işaretler, gerek küçük genlikli olmaları ve gerekse insan vücudu gibi çeşitli işaret kaynaklarına sahip olan ve gürültülü bir ortam içinde bulunan büyük hacımlı bir yapıdan alınmaları nedeniyle gürültülü işaretlerdir. Diğer işaretler gibi biyolojik işaretlerin de anlaşılabilir bir şekle getirilmeleri için öncelikle bu gürültülerden temizlenmeleri gerekir. İşaretin gürültüden temizlenmesinde, işaretin özelliğine uygun çeşitli filtreleme işlemleri gerçekleştirilir. Bu filtreler, analog olabileceği ve donanım olarak gerçekleştirilebileceği gibi sayısal ortama geçilerek yazılım olarak da gerçekleştirilebilmektedir. Analog işaret işleme Sayısal işaret işleme
İşaret, bazen, direkt olarak orijinal bilgi kaynağından üretilir ve bu durumda, işarete bakarak kaynağın yapısı veya işleyişi hakkında bilgi elde edilebilir. Elde edilen işaret, direkt olarak istenen bilgiyi vermeyebilir ve bu durumda da işaret üzerine isteneni elde edebilmek için çeşitli işlemler uygulanır, ki burada, işaretin işlenmesi söz konusu olur. Örneğin, göze parlak bir ışık tuttuğumuzda, beyinden elde edilen EEG işaretlerinde ışık nedeniyle oluşan işaretlerin, beynin diğer aktivitelerle ürettiği işaretler içinde gömülü olduğu durumla karşılaşırız. Burada her türlü bilgi bozucu ve esas işaret dışında kalan işaretler, gürültü olarak ele alınır ve esas işaretin bu gürültüden temizlenmesi için süzme işlemi gibi çeşitli işlemler gerekir. Ön filtreden geçirilmiş olan biyolojik işaret, hala yorumlanabilir düzeyde olmayabilir. Bu durumda işaret üzerine, işarete özgü başkaca işlemler uygulamak ve dönüşümlerle zaman domeninden başka domenlere geçerek bu domenlerde işareti işlemek gerekebilir.
Genel Ölçme ve Tanılama Sistemi Şekil (5.1)’de, genel ölçme ve tanılama (teşhis) sisteminde işaret işlemenin yeri gösterilmiştir. Bu sistemde, dönüştürücü yardımıyla hastadan alınan (algılanan) ham biyolojik işaretler, hastalığı bu işaretlere bakarak tanımaya çalışan doktor veya izleyicinin, işareti en iyi anlayabileceği, başka bir deyişle kolayca hazmedebileceği düzeye getirilmesi için işaret işleme bloğundan geçirilmektedir. Eskiden, doktorun bu işaretleri yorumlayabilmesi için özel eğitimden geçmesi, işaret ve hastalıklara karşı deneyim sahibi olması ve bu ikisi arasında ilişki kurabilmesi gerekiyordu. Günümüzde ise, bilgisayar teknolojisinin getirdiği gelişmiş işaret işleme olanakları kullanılarak, doktorun sahip olacağı eğitim ve deneyim, ölçme cihazlarına kazandırılmakta ve doktora, teşhiş için fazla birşey bırakılmamaya çalışılmaktadır. Şekil 1. Genel ölçme tanıma sisteminde işaret işlemenin yeri
Şekil 1. Genel ölçme tanıma sisteminde işaret işlemenin yeri İşaret işleme bloğunda, işaret, önce ön işaret işleme bloğundan geçirilmekte, daha sonra amaca ve işarete uygun işaret işleme teknikleri uygulanarak görüntülenmekte ve bir taraftan da daha sonra karşılaştırma yapabilmek ve izlenmek üzere saklanmaktadır. Daha ileri işaret işleme teknikleri yardımıyla işaretin yorumlanması ve sınıflanması da yapılabilmekte ve gerektiğinde sınıflama sonucuna göre sistemin alarm çıkışı da sağlanabilmektedir. Teşhis dışında sistem çıkışının, kontrol amacına yönelik olarak kullanılması da mümkündür. Şekil 1. Genel ölçme tanıma sisteminde işaret işlemenin yeri
Amaca Yönelik İşaret İşleme Elektroensefalografik (EEG) işaretin daha iyi ve hızlı yorumlanabilmesi için işaretin frekans spektrumu elde edilerek, işaret, bu spektruma göre renklendirilebilmektedir. Uyarılmış potansiyel (UP) analizlerinde de, göze uygulanan parlak bir ışık sonucu beyinden algılanan işaret (UP cevabı), beynin normal aktivitesi sırasında oluşturduğu EEG işareti içinde gömülü olduğu (UP cevabının beynin spontan EEG cevabı yanında en az 10 kere küçük olduğu) durumla karşılaşılır, ki bu durumda EEG cevabı, bir bozucu işaret niteliğine bürünmüş olmaktadır. UP cevabının, bu durumda gürültü olarak gözüken EEG cevabı yanında temizlenebilmesi için de özel senkron ortalama alma tekniklerine başvurulmaktadır. Buradan da görüldüğü gibi, esas işaret dışında olan ve esas işareti bozucu durumunda olan her türlü işaret, başka durumlarda esas işaret durumunda olsa bile, gürültü olarak ele alınmaktadır. İşaret işlemenin önemli adımı olarak bu gürültülerden işaretin temizlenmesi yoluna gidilmekte, başka bir deyişle işaretin İşaret/Gürültü Oranı arttırılmaya çalışılmaktadır. İşaret/gürültü oranını arttırmak için gürültü zayıflatma veya yoketme teknikleri veya işaret iyileştirme (signal enhancement) teknikleri uygulanmaktadır. Bu teknikleri kullanabilmek için işaret ve gürültü konusunda bir ön bilgiye sahip olmak gerekir. İyileştirme metotlarından, değişen şartlara kendisini otomatik olarak ayarlayanları, adaptif metodlar olarak bilinmektedir.
Amaca Yönelik İşaret İşleme Kontrol ve analiz amaçlarına yönelik olarak da biyolojik işaretin modellenmesi gerekebilir. Örneğin, elektronik kol protezlerinde, özürlünün güdük kaslarından alınan ve protez kontrolunda kullanılan Elektromiyografik (EMG) işaretleri, protezde belli hareketlerin gerçekleştirilebilmesi için sınıflama işlemine sokulur. Bunun için de işaretin, modellenerek sınıflamada kullanılacak model parametrelerinin elde edilmesi, başka bir deyişle veri sıkıştırma işlemi, gerekli olur. Elektrokardiyografik (EKG) işaretlerinin otomatik olarak değerlendirilmesinde de modelleme gerekli olur. Öte yandan, bazı durumlarda, EKG işaretlerinin, hasta üzerinden alınıp işleneceği daha geniş işlem kapasiteli ortama taşınması gerekli olur, ki burada da, işaretin, haberleşme kanalından gönderilebilmesi için, kanalın gerektirdiği şart ve sınırlamalara uygun biçime gelecek şekilde işlenmesi gerekir. Bazı durumlarda da, biyolojik işaretlerin minimum kapasiteli bellek ortamında saklanması gerekir. Gerek haberleşme ve gerekse saklama işlemlerinde, işaret üzerine uygulanacak bu işlemler de işaret işlemenin bir kolu olan veri sıkıştırma işlemleri arasına girmektedir. EKG işaretleri üzerinde, sayısal ortamda, QRS ve aritmi deteksiyon işlemleri gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde çalışan cihazlara yorumlu EKG cihazı adı verilir.