CUMHURİYET ÖNCESİ YÜKSEK ÖĞRETİM REFORMLARI
17.y.y’dan itibaren başlayan yenileşme hareketleri, askeri alanlardaki reformlarla sınırlı kaldı. 18 ve 19 y.y’larda bu hareket zaman zaman eğitim kurumlarını da içine alarak devam etti.
1773’te açılan Mühendishane-i Bahri-i Hümayûn’la başlayan eğitim alanındaki yenileşme süreci, Tanzimat döneminde modern bir üniversitenin açılması aşamasına kadar gelmeştir. Ancak Üniversitenin başlangıç tarihi olarak farklı görüşler vardır. Bazı tarihçiler Osmanlı Medreseleri’nin de (özellikle Fatih Külliyesinin) üniversite olarak kabul edilebileceğini savunmaktadırlar.
1865’te mevcut eğitim kurumlarının incelenmesi, yenilenmesi ve yeni okullar açılması için geçici bir komisyon oluşturuldu (Muvakkat Maarif Meclisi). Bu komisyon 1846 yılında hazırladığı raporu yüksek meclise sundu. Raporda; bir Darülfünun kurulması yönünde kararlar da vardı. Raporda Darülfünun’un niteliği hakkında fazlı bilgi bulunmamasına rağmen, şu üç özelliği onun nasıl bir okul olacağı hakkında bazı mesajlar vermektedir.
1) Darülfünun yalnızca bir meslek grubuna eleman yetiştirmeyecek, her türlü ilim ve fennin verildiği bir yer olacaktır. 2) “İkmal-i Kemalat-ı İnsaniye” İnsanın erdemlerini artıracak bütün ilimler okutulacaktır. 3) Osmanlı bürokrasisinde görev almak isteyenler de Darülfünunda eğitim alabileceklerdir.
Buradan anlaşılan “her ne kadar padişah ve komisyonu başta özellikle din vurgusu yapmalarına rağmen” Darülfünun’un meslek okulu düşüncesinden çok yeni gelişmeleri anlayıp kavrayacak nitelikte modern öğrenciler yetiştireceğidir. Ayrıca raporda burada okutulacak kitapların tercüme ve telifi için bir Encümen-i Daniş (Bilim Komisyonu- Bilimler Akademisi) kurulması tavsiye edilmiştir.
İLK DARÜLFÜNUN DENEMESİ Öngörülen Encümen-i Daniş 1851 yılında açıldı. Diğer taraftan okulun inşaatı devam etmekteydi. Ancak inşaatın bitmesi beklenmeden dersler başlatıldı.(13 Ocak 1863) Dersler Ethem Paşanın nezaretinde halka açık konferanslar şeklinde devam ediyordu. Bu şekilde dersler iki yıl devam etmiş başarılı olanlara (şehadetname) adlı sertifikalar dahi verilmiştir. Derslere sebebi bilinmeyen bir yangının çıkması sonucu son verilmiştir.
Bu oluşuma bir Darülfünun demek tartışmalıdır Bu oluşuma bir Darülfünun demek tartışmalıdır. Çünkü henüz bir kurum düzeyinde ne örgütlenebilmiş ne de buralarda okuyabilecek seviyede öğrenci ve alt yapı mevcuttur. Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu bir denemedir ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır diyebiliriz. Zaten aceleci davranılarak başlatılan dersler “Cemiyet-i İlmiye Osmaniye” ve “Mecmua-i Fünun” kadrolarının destek ve çabasıyla konferans şeklinde yapılıyordu.
İKİNCİ GİRİŞİM:DARÜLFÜNUN-I OSMANİ 1867’de Fransız eğitim bakanı Victor Duruy’e Osmanlı eğitim kurumlarını sistemleştirmesi için bir rapor hazırlatıldı. Bu rapordan da etkilenerek 1869’da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi (Eğitim Kanunu) çıkartıldı. Bu kanun göre Darülfünun-ı Osmani üç şubeden meydana gelecekti: 1- Edebiyat 2- Hukuk 3- Fen
20 Şubat 1870’te açılan Darülfünun-u Osmani 1873’e kadar öğretime devam etmiştir. Öğrenci, öğretim görevlisi, sosyal kültürel ve ekonomik yapının yeterli olmaması Darülfünun-u Osmani’nin de başarısız olmasına sebep olmuştur. Bu okulun kapatılmasıyla ilgili olarak bir başka görüş te Cemalettin Afgani’nin açılışta söylediği “peygamberlik sanatlardan bir sanattır” sözüdür. Bu söz medresenin bu yeni eğitim kurumuna yönelik dini propaganda yapması için bir neden oluşturmuş , bu yüzden eğitim iki yıl ancak devam edebilmiştir
DARÜLFÜNÛN-U SULTANİ Darülfünun-u Osmani’nin 1873’te kapatılmasının ardından Cevdet ve Savfet Paşa’ların katkılarıyla Mekteb-i Sultani’nin (Galatasaray) ileri sınıflarına Mecelle (medeni kanun) ile Roma Hukuku dersleri konulmuştu. 1874’maarif bakanı olan Savfet Paşa Avrupa tarzı Üç Okul kurdurdu. Bunlar: 1) Hukuk Mektebi 2) Mühendis Mektebi 3) Edebiyat Mektebi
Darülfünun-u Sultani kendinden öncekilerden farklı olarak bir meslek ihtisaslaşmasına gitmiştir. İlmi bir tez hazırlayanlardan hukukçuların Adliye Nezaretinde, mühendislerin Nafia Nezaretinde istihdam edilmelerine karar verilmiş, tez hazırlamayanlara dava vekilliği, kondüktörlük, edebiyat mektebinden mezun olanlara ise öğretmenlik hakkı verilmiştir Mekteblerin ve sınıfların ayrı ayrı programlarının düzenlendiği lisans ve doktora programlarının düzene sokulduğu Darülfünun-u Sultani de 1881 yılında kapanmıştır.
Darülfünun-u Şahane Türkiye’de kesintisiz olarak devam eden üniversitenin kuruluşu , II.Abdülhamit’in tahta çıkışının 25.yıldönümünde 1 Eylül 1900’de , Darülfünun-u Şahane adıyla açılan okulla olmuştur. Bu okul: -Yüksek Dini İlimler Fakültesi -Fen Fakültesi -Edebiyat Fakültesi ; bölümlerinden oluşuyordu.
Tıp ve hukuk mektepleri yükseköğretim kurumu olarak kabul edilmesine rağmen Darülfünun yönetimine dahil edilmemiştir. II. Meşrutiyet döneminde tıp ve hukuk mekteplerinin de Darülfunun’a dahil edilmesiyle şube sayısı beşe çıkmıştır 1-Ulûm-ı Şer’iyye (ilahiyat) 2- Ulûm-ı Hukuk 3- Ulûm-ı Tıbbiye 4-Fünun (Fen Bilimleri) 5- Ulûm-ı Edebiye
Darülfünunlar başlangıçta bir üniversite anlayışından çok bir yüksekokul anlayışına sahip eğitim kurumları iken, Tıbbiye ve Hukuk Mekteplerinin de katılması ile bir “üniversite” niteliğine bürünmüştür. 1912 senesinde yeni bir ıslahat programı uygulanmış, Eczacı ve Dişçi Mektepleri Tıp Fakültesine bağlanırken, Şam’daki “Şam Mekteb-i Tıbbiyesi” de İstanbul Darülfünun’una bağlanmıştır.
1915 yılında Darülfünun da bir “İnas Darülfünun’u açılmıştır 1915 yılında Darülfünun da bir “İnas Darülfünun’u açılmıştır. Darülfünun içerisinde konferans salonunda Edebiyat, Riyaziyat ve Tabiiyat alanlarında kız öğrencilere eğitim vermeye başlanmıştır. Mütareke döneminde kız öğrenciler erkeklerle aynı sınıflarda eğitim görmeye başlamıştır.
Tarihimizde üniversitelere ilk kez özerklik tanıyan ve bunu hukuki temele oturtan girişim 21 ekim 1919 tarihli Nizamnamedir. Bu tüzük; seçimli, katılımlı, tüzel kişilikli ve özerk bir üniversite anlayışını ortaya çıkarmıştır. 1919’un önemli bir yeniliği de Emin (rektör), Reis (dekan), muallim (profesör) terimlerinin kullanılmasıdır.
Darülfünun-u Osmani 1924 yılında çıkarılan 493 sayılı yasa ile İstanbul Darülfünun’u adını almıştır.