UZUN BİR YOLCULUKTAYIZ RAHM-I MADER-DÜNYA-KABİR-MAHŞER-SIRAT-CENNET-CEHANNEM
DÜNYA VE KARUN فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ “Derken, Kârûn, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Kârûn’a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı, dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah’ın mükâfatı daha üstündür.” (Kasas, 28/79-80 )
KARUN Kârûn, Hz. Mûsâ zamanında yaşadı; hatta onun amcazâdesi olduğu rivayet edilir. Önce Hz.Mûsâ’ya iman ettiği halde hırsı ve kıskançlığı yüzünden münafıklığa düştü. Son derece zengin ve zengin olduğu kadar da cimri biri olduğu ve bu zenginliği içinde nasıl helâk olup gittiği bir ibret tablosu olarak insanlığın hafızasına nakşolunmuştur. Onun, kavmi Benî İsrâil’in karşısına çıktığında beraberinde eğerleri altından yapılmış ve her birinin üzerinde kırmızı kadifeden örtüler bulunan dört bin binit hayvanı, bin katır, katırlar üzerine bindirilmiş üç yüz câriye ve pek çok zinet eşyası ile çeşitli zenginlikleri olduğu nakledilir.
KARUN Bazı rivayetlerde bu sayılanlardan çok daha fazlasına yer verildiğini de görmekteyiz. Dünyaya ve dünyalıklara düşkün olanlar, bu ihtişamı görünce, imrenmişlerdi. Ama onlar, Kârûn’un bu hesapsız serveti içinde helak olup gittiğini, malının, mülkünün ve zenginliğinin kendisini kurtarmadığını, aksine yok olmasının temel sebebi olduğunu da gözleriyle gördüler. Kendilerine ilim verilenler, yani İsrâiloğulları içinde Allah’ın emrini bilenler ve inananlar ise, böyle bir tercihin yanlış olduğunu onlara hatırlatarak üzüntülerini ortaya koydular. Çünkü Benî İsrâil âlimleri, her milletin içindeki benzerleri gibi, insanların özendikleri bu dünya nimetlerinin geçici olduğunu biliyorlardı. Bu sebeple, Allah’ın rızâsının ve sevabının daha kalıcı ve insanı ebedî mutluluğa kavuşturucu olduğunu onlara haber verdiler.
DÜNYA HAYATINA ALDANMAYALIM يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ “Ey insanlar! Allah’ın va’di gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın.” (Fâtır,35/5)
YAPTIKLARIMIZ VE ESERLERİMİZ YAZILIYOR اِنَّا نَحْنُ نُحْـيِ الْمَوْتٰى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَاٰثَارَهُمْۜ وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ ف۪ٓي اِمَامٍ مُب۪ينٍ۟ “Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.” (Yasin, 36/12)
ÖNDEN BİRŞEYLER GÖNDERMEK LAZIM يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr, 59/18)
جَدِّدِ السَّفِينَةَ فَإِنَّ الْبَحْرَ عَمِيقٌ YOLUMUZ UZUN Rasûl-ü Ekrem (sav) Efendimiz, Ebû Zer hazretlerinin şahsında bütün ümmetine şöyle seslenmiştir: جَدِّدِ السَّفِينَةَ فَإِنَّ الْبَحْرَ عَمِيقٌ وَخُذِ الزَّادَ كاَمِلاً فَإِنَّ السَّفَرَ بَعِيدٌ وَخَفِّفِ الْحِمْلَ فَإِنَّ اْلعَقَبَةَ كَئُودٌ وَأَخْلِصِ الْعَمَلَ فَإِنَّ النَّاقِدَ بَصِيرٌ "Gemini bir kere daha elden geçirerek yenile, çünkü deniz çok derin. Azığını tastamam al, şüphesiz yolculuk pek uzun. Sırtındaki yükünü hafif tut, çünkü tırmanacağın yokuş sarp mı sarp. Amelinde ihlaslı ol, zira her şeyi görüp gözeten ve hakkıyla değerlendiren Rabb'in senin yapıp ettiklerinden de haberdârdır."
AZIK LAZIM وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوٰىۘ وَاتَّقُونِ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının. (Bakara, 2/197)
ZAD=AZIK ZAD=AZIK, yiyecek, içecek, giyecek, binecek ve sair havaice sarf edilecek mal demektir. İnsan için iki sefer vardır. Dünyada sefer. Dünyadan sefer. Dünyada sefer için yiyecek, içecek, binecek ve lüzumunda sarf edecek zad_ü zahire lazımdır.
DÜNYADAN SEFER İÇİN Dünyadan sefer için de zad lazımdır. Bu da marifetullah ve mahabbetullah ile vikayetullaha girmek ve masivallahtan iraz ile Allahtan başkasına arzı hacet etmemektir. Bu zad-ı takva öbüründen (dünya azığından) daha hayırlıdır.
YOLUMUZ DA SARP YOKUŞLAR VAR وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ فَكُّ رَقَبَةٍۙ اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ يَت۪يماً ذَا مَقْرَبَةٍۙ اَوْ مِسْك۪يناً ذَا مَتْرَبَةٍۜ ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ
YOLUMUZDA SARP YOKUŞLAR VAR Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? O tutsak bir boynu çözmek(köle azat etmek) tir. Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir. (Beled, 90/12-18)
Denilir ki: Rehber-i Ekmel (aleyhissalatü vesselam) Efendimiz, bir gün mescidde kabir azabına, Münker ve Nekir'in ilk sorgulama esnasındaki heybetli hallerine ve berzah hayatına dair beyanda bulunurken, Hazreti Ömer (radıyallahu anh), "Ya Rasûlallah, suâl anında şimdiki aklımız bize verilir mi?" diye sorar. Hikmetin Lisan-ı Fasîhi (aleyhi ekmelüttehaya) Efendimiz, "Şimdiki aklınızla nasılsanız kabirde de öyle olursunuz." buyurur. Bu cevap üzerine Hazreti Ömer, "Böyle olduktan sonra, kabir suâliyle alâkalı korku ve elem çekmeye lüzum yoktur." der.
KABRE AZIKSIZ GİDİLMEMELİ وَعَنْ أبيِ بَكرِالصِدّيقِ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ مَنْ دَخَلَ الْقَبْرَ بِلا زاَدٍ فَكَإنّما وَكِبَ الْبَحْرَبِلا سَفِنَةٍ . Hz. Ebu Bekir es-Sıddık (r.a) den: Azıksız kabre giren gemisiz denize giren gibidir.
DÜNYAYI SEVİP AHİRETİ UNUTMAK قَالَ النَّبِيُّ عَلَيْهِ السَّلامُ سَيَاْتِى عَلَى اُمَّتِى زَمَانٌ يُحِبُّونَ الخَمْسَ وَيَنْسَوْنَ الخَمْسَ يُحِبُّونَ الدُّ نْيَا وَيَنْسَوْنَ الآخِرَةَ َ وَيُحِبُّونَ الحَيَاةَ وَيَنْسَوْنَ المَوْتَ وَيُحِبُّونَ القُصُورَ وَيَنْسَوْنَ القُبُورَ وَيُحِبُّونَ المَالَ وَيَنْسَوْنَ الحِسَابَ وَيُحِبُّونَ الخَلْقَ وَيَنْسَوْنَ الخَالِقَ . -Ümmetim üzerine bir zaman gelecek ki beş şeyi sevip beş şeyi unutacaklar; Dünyayı sevip ahireti unutacaklar, hayatı sevip ölümü unutacaklar. köşkleri sevip kabirleri unutacaklar, malı sevip hesabı unutacaklar, halkı sevip halikı unutacaklar.
AHİRET GÜNÜ FAYDA VERECEK AZIK عَنْ اَبِى ذَرٍّ ، قَالَ رَسُولُ اللَّه صلى الله عليه و سلم لَوْ اَرَدْتَ سَفَرًا اَعْدَدْتَ لَهُ عُدَّةً ؟ قَالَ نَعَمْ ، قَالَ رَسُولُ اللَّه فَكَيْفَ سَفَرُ طَرِيقِ الْقِيَامَةِ ؟ اَلاَ اُنَبِّئُكَ يَا اَبَا ذَرٍّ بِمَا يَنْفَعُكَ ذَالِكَ الْيَوْمُ ، قَالَ بَلَى بِاَبِى اَنْتَ وَ اُمِّى ، قَالَ رَسُولُ اللَّه صُمْ يَوْمًا شَدِيدَ الْحَرِّ لِيَوْمِ النُّشُورِ وَ صَلِّ رَكْعَتَيْنِ فِى ظُلْمَةِ الَّيْلِ لِوَحْشَةِ الْقُبُورِ وَ حُجَّ حَجَّةً لِعَظَائِمِ اْلاُمُورِوَ تَصَدَّقْ بِصَدَقَةٍ َى مِسْكِينٍ عَلاَوْ كَلِمَةُ حَقٍّ تَقُولُهَا اَوْ كَلِمَةُ شَرٍّ تَسْكُتُ عَنْهَا
AHİRET GÜNÜ FAYDA VERECEK AZIK Hz. Ebu Zer’den (r.a.) rivayet edilmiştir. Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Ya Eba Zer! Sefere çıkmak istediğinde onun için azık edinir misin?” Ebu Zer (r.a.) dedi ki: “Evet.” Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle dedi: “Peki, kıyamet yolu seferinde halin nasıl olacak? Ya Eba Zer! O gün sana fayda verecek azığı sana haber vermeyeyim mi?” Bunun üzerine Ebu Zer (r.a.) dedi ki: “Anam babam sana feda olsun, evet haber ver.” Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Mahşer gününün dehşeti için sıcak günlerde oruç tut, kabrin vahşeti için karanlık gecelerde iki rekât namaz kıl, büyük hadiseler için haccet, miskinlere sadaka ver ya da hakkı söyle veya kötü sözü söyleme!”
HZ. ÖMERİN DÜNYA MALINA BAKIŞI Hz. Ömer‘in “Semğ” adlı bir hurma bahçesi vardı. Hayır ve iyilik yarışında herkesi geride bırakmaya çalıştığını bildiğimiz bu büyük insan Resûl-i Ekrem’in huzuruna gelerek: - Yâ Resûlallah! Bana göre en iyi hurmalık benim hurmalığımdır. Temiz kazancımla aldığım bu bahçeyi vakfetmek istiyorum, dedi. Peygamber-i Zîşân Efendimiz de: - Bu hurmalığın aslını vakfet! Artık o satılmaz, başkasına hibe edilmez, kimseye miras kalmaz. Onun mahsûlü muhtaçlara verilir, buyurdu. Hz. Ömer Resûl-i Ekrem’in buyurduğunu hemen uyguladı. Bahçeden çıkan mahsûl Allah yolunda cihada giden yiğitlere, esirlikten kurtulmak isteyen kölelere, fakirlere, misafirlere, yolculara ve Hz. Ömer’in yakın akrabasına verilirdi (Buhârî, Vesâyâ 22).
ALLAHA BORÇ VEREBİLMEK مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُٓ اَضْعَافاً كَـث۪يرَةًۜ وَاللّٰهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُۣطُۖ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Kimdir Allah'a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak ona döndürüleceksiniz.” (Bakara, 2/245) İşte bu âyet nâzil olunca, Ebü’d-Dahdâh Resûl-i Ekrem’e “Allah bizden borç mu istiyor?” diye sordu. Evet cevabını alınca, “Elini uzat Yâ Resûlallah!” diyerek içinde 600 hurma ağacı bulunan bahçesini Allah’a borç verdiğini söyledi. Sonra da bahçedeki eşine “Hanım! Orayı terket! Ben bahçeyi Rabbime borç verdim” dedi. (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, III, 249).
ASHABIN DÜNYAYA BAKIŞI Ashâb-i kirâmdan Ebü’d-Dahdâh (veya İbnü’d-Dahdâh) el-Ensârî hazretlerinin bu konudaki örnek davranışı da pek ibretlidir. Medine’deki münafıklardan birinin (bazı rivayetlere göre Ebû Lübâbe’nin) bir hurma bahçesi vardı. Bahçenin bitişiğindeki evde birkaç yetim yaşardı. Olgunlaşan hurmalar yetimlerin bahçesine düşünce gider onları toplar, zavallı yavrucaklara bir tane bile vermezdi. Durumu öğrenen Resûl-i Ekrem’in ona, yere düşen hurmaları yetimlere bırak, karşılığında sana cennette bir hurma ağacı var, demesine kulak asmazdı. Buna çok üzülen Ebü’d-Dahdâh istediği parayı vererek adamın bahçesini satın aldı. Sonra da Peygamber aleyhisselâm‘ın yanına giderek, “Ben o cennetteki ağaç karşılığında bu bahçeyi yetimlere hibe ediyorum” dedi. Ebü’d-Dahdâh’ı ebedî yolculuğuna uğurlarken Resûl-i Ekrem, cennette, meyvaları sarkan nice hurma ağacının Ebü’d-Dahdâh’ı beklediğini haber verdi . (Müslim, Cenâiz 89; Nevevî, Sahîh-i Müslim bi-şerhi’n-Nevevî, VII, 33; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IX, 251-252).
İSYANDAN UZAK YAŞAMAK CENNETE GÖTÜRÜR وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا قَبْلُ ف۪ٓي اَهْلِنَا مُشْفِق۪ينَ “Birbirlerine dönüp ("Ne iyilik yaptınız da bu nimetlere ulaştınız?" diye) sorarlar. Derler ki: "Şüphesiz daha önce biz, ailemiz içinde yaşarken (Allah'a isyandan) korkardık.” (Tûr, 52/26)
ÖLEN KİŞİ DÜNYAYA GERİ DÖNMEK İSTEYECEK حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ Nihayet onlardan birine ölüm gelince, "Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.”
DÜNYAYA KAPILMAMAK GEREK وعن أبي سعيدٍ الخدريِّ ، رضيَ اللَّه عنه . قالَ : جَلَسَ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَلى المِنْبَرِ ، وَجَلسْنَا حَوْلَهُ.فقال:« إِنَّ مِمَّا أَخَافُ عَلَيْكُم مِنْ بَعْدِي مَا يُفْتَحُ عَلَيْكُمْ مِن زَهْرَةِ الدُّنيَا وَزيَنتهَا » متفقٌ عيه. Ebû Saîd el-Hudrî (ra) şöyle dedi: Resûlullah (sav) minbere oturmuştu. Biz de onun etrafına oturduk. Resûlullah şöyle buyurdu: “Benden sonra size dünya nimetlerinin ve zînetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum.” Buhârî, Zekât 47, Cihâd 37; Müslim, Zekât 121-123.
DÜNYADAN SAKININ عنه أَنَّ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، قال : « إِنَّ الدُّنْيَا حُلْوَةٌ خَضِرَةٌ وَإِنَّ اللَّه تَعالى مُسْتَخْلِفكُم فِيهَا ، فَيَنْظُرُ كَيْفَ تَعْملُونَ فاتَّقُوا الدُّنْيَا واتَّقُوا النِّسَاءِ » رواه مسلم . Ebû Saîd el-Hudrî (ra)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O halde dünyadan sakının ve kadınlardan korunun. ” (Müslim, Zikr 99)
AHİRETTEN DÜNYAYA BAKIŞ وعنه قال : قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « يُؤْتِيَ بَأَنْعَمِ أَهْلِ الدُّنْيَا مِن أَهْلِ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ، فَيُصْبَغُ في النَّار صَبْغَةً ثُمَّ يُقَالُ :يا ابْنَ آدَمَ هَلْ رَأَيْتَ خيراً قَطُّ ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ نَعيمٌ قَطُّ ؟ فيقول : لا واللَّه يارَبِّ. وَيُؤْتِى بأَشَدِّ النَّاسِ بُؤْساً في الدُّنْيَا مِنْ أَهْلِ الجَنَّةِ فَيُصْبَغُ صَبْغَةً في الجَنَّةِ ، فَيُقَالُ لَهُ : يا ابْنَ آدَمَ هَلْ رَأَيْتَ بُؤْساً قَطُّ ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ شِدَّةُ قَطُّ ؟ فيقولُ : لا ، وَاللَّه ، مَا مَرَّ بِي بُؤْسٌ قَطُّ ، وَلا رَأَيْتُ شِدَّةً قَطُّ
AHİRETTEN DÜNYAYA BAKIŞ Enes (ra) den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra: – Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O kişi: – Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da: – Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de: – Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.” Müslim, Münâfikîn 55
AHİRETE GÖRE DÜNYA وعن المُسْتَوْردِ بنِ شدَّادٍ رَضِيَ اللَّه عنه ، قال : قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : مَا الدُّنْيَا في الآخِرَةِ إِلاَّ مِثْلُ مَا يَجْعَلُ أَحدُكُمْ أُصْبُعَهُ في الْيَمِّ . فَلْيَنْظُرْ بِمَ يَرْجِعُ؟» Müstevrid İbni Şeddâd (ra)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık bir su ile döndüğüne baksın.” (Müslim, Cennet 55)
RASULULLAH (SAV) İN BIRAKTIĞI MİRAS وعن عمر بنِ الحارِث أَخي جُوَيْرِية بنْتِ الحَارثِ أُمِّ المُؤْمِنِينَ ، رضي اللَّه عنهما ، قال : مَا تَرَكَ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، عِنْدَ مَوْتِهِ دِينَاراً وَلا دِرْهَماً ، ولا عَبْداً ، وَلا أَمَةً ، وَلا شَيْئاً إِلاَّ بَغْلَتَهُ الْبَيْضَاءَ الَّتي كَان يَرْكَبُهَا ، وَسِلاحَهُ ، وَأَرْضاً جَعَلَهَا لابْنِ السَّبيِلِ صَدَقَةً » رواه البخاري .Mü’minlerin annesi Cüveyriye binti Hâris’in erkek kardeşi Amr İbni Hâris R.anhumâ şöyle dedi: Resûlullah (sav) vefat ettiğinde, geride, bindiği beyaz katırı, silahı, yolcular için vakfettiği arazi dışında, ne altın, ne gümüş, ne köle, ne câriye ve ne de başka bir şey bıraktı. Buhârî, Vasâyâ 1, Cihâd 61, 86, Humus 3, Megâzî 83
ECEL ÇOK YAKIN وعن عبدِ اللَّه بنِ عمرو بنِ العاصِ رضي اللَّه عنهما ، قال : مَرَّ عَلَيْنَا رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَنحنُ نُعالجُ خُصًّا لَنَا فقال : « ما هذا ؟ » فَقُلْنَا : قَدْ وَهِي ، فَنَحْنُ نُصْلِحُه ، فقال : « ما أَرَى الأَمْرَ إِلاَّ أَعْجَلَ مِنْ ذلكَ » . رواه أَبو داود ، والترمذيُّ بإِسناد البخاريِّ ومسلم ، وقال الترمذيُّ : حديثٌ حسنٌ صحيحٌ . Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi: Kendimize ait kulübeyi tamir ederken Resûlullah (sav) yanımıza uğramıştı. – “Bu yaptığınız nedir?” diye sordu. Biz: – Yıkılmak üzereydi de onarıyoruz, dedik. Bunun üzerine: – “Ecelin bundan daha aceleci olacağını zannederim” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb 169; Tirmizî, Zühd 25)
DÜNYADA BİR GARİP YADA YOLCU GİBİ OL وعن ابن عمر ، رضي اللَّه عنهما ، قال: أَخَذ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِمَنْكِبَيَّ ، فقال: « كُنْ في الدُّنْيا كأَنَّكَ غريبٌ ، أَوْ عَابِرُ سبيلٍ ». وَكَانَ ابنُ عمرَ ، رضي اللَّه عنهما ، يقول : إِذَا أَمْسيْتَ ، فَلا تَنْتظِرِ الصَّباحَ وإِذَا أَصْبحْت ، فَلا تنْتَظِرِ المَساءَ ، وخُذْ منْ صِحَّتِكَ لمرضِكَ ومِنْ حياتِك لِموتكَ . رواه البخاري .
DÜNYADA BİR GARİP YADA YOLCU GİBİ OL İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle derdi: Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al. Buhârî, Rikak 3; Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3
BEN BU DÜNYADA BİNİTLİ BİR YOLCU GİBİYİM وعن عبدِ اللَّه بن مَسْعُودٍ رضي اللَّه عنه ، قال : نَامَ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم على حَصيرٍ فَقَامَ وَقَدْ أَثَّرَ في جَنْبِهِ ، قُلْنَا : يا رَسُولَ الَّه لوِ اتَّخَذْنَا لكَ وِطَاءً ، فقال : « مَالي وَلَلدُّنْيَا ؟ مَا أَنَا في الدُّنْيَا إِلاَّ كَرَاكبٍ اسْتَظَلَّ تَحْتَ شَجَرَةٍ ثُمَّ رَاحَ وَتَرَكَهَا » . Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu. Uykudan uyandığında, hasır vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı. Biz: –Yâ Resûlallah! Sizin için bir döşek edinsek, dedik. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: “Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim” buyurdular. Tirmizî, Zühd 44
“Sonra, o gün, size verilen nimetten elbette hesaba çekileceksiniz “Sonra, o gün, size verilen nimetten elbette hesaba çekileceksiniz.” Tekâsür,102/8 Nimet, bu dünyada kendisinden lezzet alınan ve hoşlanılan her şeydir. Hayat, sıhhat, âfiyet, içilen bir yudum tatlı ve soğuk su dahi bu nimete dahildir. Buna göre, yeryüzünde nimete sahip olmayan kimse yoktur. O halde kimler, hangi nimetlerden hesaba çekilecektir? Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük yapanlar, bu dünyada bütün çabaları, gayretleri ve himmetleri zevk ve safa içinde yaşamak, yemek içmek, gezip eğlenmek, şehvetlerini tatmin, nefislerinin dünyalık arzularını yerine getirmekten ibaret olanlardır. Onlar, dinden tamamen gâfil olan kâfirler ve dînî sorumluluklarını yerine getirmeyen fâsık mü’minlerdir. Her türlü nimetin Allah’tan geldiğini bilen, bunun karşılığında şükreden, ilme, iyi ve güzel işlere yönelen kimseler, Allah’a karşı vazifelerini yerine getirmiş olurlar. Böyle olanlar sorumluluklarını yerine getirmiş, Allah’ın huzuruna yüzü ak olarak çıkmayı hak etmiş olurlar.
DÜNYAYA SAHİP OLANLAR وعن عُبَيد اللَّه بِن مِحْصَنٍ الأَنْصارِيِّ الخَطْمِيِّ رضي اللَّه عنه قال : قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « منْ أَصبح مِنكُمْ آمِناً في سِرْبِهِ ، معافى في جَسدِه ، عِندهُ قُوتُ يَومِهِ ، فَكَأَنَّمَا حِيزَتْ لَهُ الدُّنْيَا بِحذافِيرِها . رواه الترمذي وقال : حديثٌ حسنٌ . Ubeydullah İbni Mihsan el-Ensârî el-Hatmî (ra) den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sa) şöyle buyurdu: “Sizden hanginiz canı ve malı emniyet içinde, vücudu sıhhat ve afiyette, günlük azığı da yanında olduğu halde sabahlarsa, sanki bütün dünya kendisine verilmiş gibidir.” Tirmizî, Zühd 34. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 9
VERİLEN RIZIK VE KANAAT KURTULUŞTUR وعن عبدِ اللَّه بن عمرو بنِ العاصِ رضي اللَّه عنهما ، أَن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « قَدْ أَفَلَحَ مَن أَسلَمَ ، وكَانَ رِزقُهُ كَفَافاً ، وَقَنَّعَهُ اللَّه بِمَا آتَاهُ » رواه مسلم. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allah’ın kendisine verdiği nimete kanâat eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” Müslim, Zekât 125. Tirmizî, Zühd 35; İbni Mâce, Zühd 9
SADE YAŞAMAK İMANDANDIR وعن أبي أُمَامَةَ إِيَاسِ بنِ ثَعْلَبَةَ الأَنْصَارِيِّ الحارثيِّ رضي اللَّه عنه قال : ذَكَرَ أَصْحابُ رَسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يوْماً عِنْدَهُ الدُّنْيَا ، فقال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « أَلا تَسْمَعُونَ ؟ أَلا تَسْمَعُونَ ؟ إِنَّ الْبَذَاذَة مِن الإِيمَان إِنَّ الْبَذَاذَةَ مِنَ الإِيمَانِ» يعْني: التَّقَحُّلَ . رواه أبو داود . Ebû Ümâme İyâs İbni Sa’lebe el-Ensârî el-Hârisî radıyallahu anh şöyle dedi: Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı onun yanında dünyadan bahsettiler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; sâde hayat sürmek imandandır.” Ebû Dâvûd, Tereccül 2. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 4
KALICI ESERLER BIRAKMAK GEREK وعنهُ عن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « يَتْبَعُ المَيِّتَ ثَلاثَةٌ : أَهْلُهُ وَمالُهُ وَعَمَلُهُ : فَيَرْجِعُ اثْنَانِ . وَيَبْقَى وَاحدٌ : يَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَيَبْقَى عَمَلُهُ » متفقٌ عليه . Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.” (Buhârî, Rikak 42; Müslim, Zühd 5).
ADEMOĞLUNUN DÜNYADAKİ MALI وعنْ عبْدِ اللَّه بنِ الشِّخِّيرِ رضي اللَّه عنه ، أَنَّهُ قَالَ : أَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وهُوَ يَقْرَأُ : { أَلهَاكُمُ التَّكَاثُرُ } قال: « يَقُولُ ابنُ آدَم: مَالي ، مَالي ، وَهَل لَكَ يَا ابن آدمَ مِنْ مالِكَ إِلاَّ مَا أَكَلت فَأَفْنيْتَ ، أو لبِستَ فَأَبْلَيْتَ ، أَوْ تَصَدَّقْتَ فَأَمْضيْتَ ؟» رواه مسلم . 484. Abdullah İbni Şihhîr radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelmiştim. O, “Elhâkümü’t-tekâsür” sûresini okuyordu. Sûreyi okuyup bitirince şöyle buyurdu: “Âdemoğlu, malım malım deyip duruyor. Ey âdemoğlu! Yeyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka olarak verip sevap kazanmak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var ki?” Müslim, Zühd 3-4. Tirmizî, Zühd 31, Tefsîru sûre(102) 1; Nesâî, Vesâyâ 1
SADECE DÜNYAYI İSTEYENLERE İSTEDİKLERİ VERİLİR مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar. (Hûd, 11/15)
SADECE DÜNYA YI İSTEYENLERİN AHİRETTE ALACAKLARI YOKTUR اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.” (Hud, 11/16)