Gelişimsel Bir Psikopatoloji Olarak Anoreksiya Nervoza Yrd. Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Psikoloji Yüksek Lisans Dersleri Ocak 2013
Anoreksiya nervoza ilk kez 1500’lü yıllarda tanımlanmıştır Anoreksiya nervoza ilk kez 1500’lü yıllarda tanımlanmıştır. Açlık ve çileciliğin (asetizm) kutsal, özendirilen bir davranış olduğu bu dönemde, anoreksiya din uğruna dünya zevklerinden vazgeçme anlamında tanımlanmıştır. Sonraki dönemlerde, amenore, iştahsızlık, kabızlık, aşırı hareketlilik ve zayıflıkla seyreden kadın olgular bildirilmiş olup, psikiyatrik bozukluk olarak kabul edilmesi son 30 yıl içinde mümkün olmuştur (Edelstein 1989, Scott 1988).
Dünya Sağlık Örgütü (1992) tarafından fizyolojik bozukluklar ve fiziksel faktörlerle ilişkili davranışsal sendromlar grubuna sokulan anoreksiya nervoza tanı kriterleri; a. Kilo kaybı için aşırı uğraş b. Kilo almaktan aşırı bir korku c. Endokrin bozukluklar, kadında amenore, cinsel işlev bozukluğu, karşı cinsel ilgide azalma olarak tanımlanmıştır.
DSM-IV TANI KRİTERLERİ Ağırlığın yaşa ve boya göre % 15 veya daha altında olması veya birey ergenlik öncesi dönemde ise, büyüme döneminde beklenen miktarda kilo alamaması Ağırlığın düşük olmasına karşın, kilo alma ve şişmanlamaktan aşırı korkma Beden imgesinin bozulması. Ağırlığın düşük olmasına karşın, hastanın vücudunun veya bazı bölgelerinin şişman olduğunu düşünmesi Kızlarda menarşın gecikmesi (primer amenore) veya daha önce düzenli olan adetlerin en az 3 ay kesilmiş olması (sekonder amenore) Hastalığın kabul edilmemesi ve doktora gidilmemesi Amerikan Psikiyatri Birliği (1994)
14 ve 18 yaşları en riskli yaşlar. insidansı 100.000′de 1-5 kadınlarda 100.000′de 14,6 erkeklerde bu oran 1,8 14 ve 18 yaşları en riskli yaşlar. Genellikle 12-25 yaşları arasında ilk belirtiler görülmeye başlar. Hastaların sadece %5′inde hastalık 25 yaşından sonra başlamıştır
ETYOLOJİ: 1) Sosyokültürel Faktörler: Günümüzde zayıf olmak idealize. Bazı meslekler ise modellik, balerinlik gibi doğrudan fizik görünüme bağlı, yüksek risk .
2) Biyolojik Faktörler: Aile öyküsünde depresif bozukluk, alkolizm, obesite veya yeme bozukluğu bulunması monozigot ikizlerde korkordans oranı %50 dizigot ikizlerde bu oran %10 Fakat bunun genetik yatkınlık sonucu mu, yoksa ailenin kişinin gelişimindeki rollerinin sonucu mu olduğunu ayırt etmek çok zor. Ailenin diet davranışı, kilo ve vücut imajı ile ilgili tutumu çok etkili.
3) Psikolojik Faktörler: Kişisel çaresizlik, kontrolünü kaybetme korkuları, diğerlerinin düşüncelerine bağımlı bir “self-esteem”, “hep ya da hiç” şeklinde düşünme Kadınlarda, juvenil diabetus mellitus ve çocuklukta cinsel kötüye kullanım öyküsünün yeme bozukluğu riskini attırdığı bildirilmektedir. Kişide çaresizlik ve kendi vücudundan hoşnut olmama duyguları Borderline kişilik bozukluğu ile bulimia arasında bağlantı olduğuna ilişkin görüşler var.
Psikoanalitik kuramlara göre; Cinsel dürtülerin baskılanması ve cinsel içgüdünün yeme davranışıyla eşleştirilmesiyle ilişkilendir. Ergenlik dönemindeki cinsel dürtülerle baş edemeyen gençler, oral doyumun cinsel haz ya da doğurganlıkla ilişkilendirildiği ilkel bir düzeye gerilerler.
Genital anlamda yeme eyleminin bilinçdışı anlamı genellikle ‘gebe olma’dır, bu eşitlik birçok yeme inhibisyonlarının nedeni olabilir. Ergenlikle birlikte cinsel içgüdünün daha genital bir nitelik kazanması ve şiddetini arttırması başlangıç noktasını oluşturur, genital organla doyumun oral doyuma yer değiştirmesi veya döndürme (konversiyon) mekanizması, gebe kalma korkusundan önce gelir.
Denetimi zor olan genital uyarılmalara karşılık oral istekleri denetim altına almak daha kolaydır. Cinsel uyarılma sürdüğü için oral doyuma uygulanan yasak giderek daha ağır hale getirilir ve yer değiştirmenin bedeli daha ağır olur. Bu aynı zamanda bulimiya nervozayı da açıklayabilen bir düzenektir. Bu kez cinsel dürtü yok edilmeye çalışılmamakta, doyum organındaki yer değiştirme nedeniyle aşırı yeme davranışı ortaya çıkmaktadır (Fenichel 1945, Steiger ve Houle 1991).
Bruch (1980) AN’yı ödipal çatışmasını çözümleyememiş, genç kızlığın, kadınlığın gerektirdiği sorumluluk, olgunlaşma ve cinsel gelişim sürecine kendini yeterince hazır hissetmeyen ergenin regresif bir savunma ve kaçınma davranışı olarak yorumlamıştır.
Anne-baba ile çocuk arasındaki ilişkide bozukluk üzerinde durulan görüşler de vardır. Bu görüşe göre; anne, bebeğin gereksinim ve rahatsızlıklarını ifade etmesini önemsenmemiş ve yeterince yanıtlamamıştır. Bu bebeklere yeterli hatta mükemmel fiziksel bakım verilmiş, fakat bunlar çocuktan gelen ipuçlarından çok, annenin kendi doğrularına göre yapılmıştır. Sonuçta çocuk tamamen annenin istekleriyle uyumlu, ancak birey olarak kendisi hakkında bir görüşe sahip olmayan bir ergen haline gelir. Ayrılma bireyselleşme sağlanamaz, ayrı bir kimlik geliştirilemez.
Baba da genelde çocuklarıyla duygusal bağ kuramayan, uzak ve ev dışında bulunan katı ve agresif yapıdadır. Ya da kızıyla ilişkisi çocukluk çağlarında çok yakın olup, kızının ergenliği ile birlikte uzaklaşmış olabilir. Babanın bu göreceli uzaklığı başka etmenlerle de birleşince kız, bu durumun sorumlusu olarak gelişmiş bedenini görür ve yeniden eski bebek bedenine geri dönme fantezilerinin etkisi altında anoreksiya tablosu geliştirebilir (Gökler 1997).
Anoreksiya nervozalı hastaların kendilik gelişimindeki sorunlarla bağlantılı olarak, yetersizlik duyguları ile birlikte bedenlerini kontrol etme konusunda güçlükleri vardır. Onlara göre kontrol başkalarının elindedir. Kendilerini başkalarının davranışları sonucu oluşan “hatalı üretimler” olarak görürler ve öyle davranırlar (Halmi 2000).
Ergenin benlik ideali oluşumunda beden ve bedenin statüsü en önemli öğelerdendir. Ancak benlik ideali ergenliğe girişte henüz oluşmamıştır. Bu güçlük karşısında ergen, bütünlüğünü, kimliğini koruyabilmek için değişiklikleri silmeye çalışır. Değişmeden kalan çocuk bedeni düşlemini sürdürmeye çalışır.
Bunun için değişimi kontrol edebildiğini ve kendisini erişkin hale sokacak tüm değişimleri durdurabileceğini düşler. Beden değişimini ve ortaya çıkan cinsel betimlemeleri reddetmek, bedeni kurutmak demektir. Yeme davranışı beden kontrolünün ve bedene sahip olmanın en kolay alanıdır. Öte yandan zayıf olmak demek bedenin kadınsı biçimlerini yok etmek de demektir. Şişmanlık özellikle de karnın şişmanlığı gebeliği çağrıştırır ve reddedilir (Çuhadaroğlu 1999).