JEOPOLİTİK
KAYNAKLAR 1. LACOSTE, YVES, 2008, Büyük Oyunu Anlamak, NTV yay. İstanbul. 2. GÖNEY, SÜHA, 1993, Siyasi Coğrafya. İst Ünv yay. İstanbul. 3.GÜNEL, KAMİL, 1994, Coğrafyanın Siyasal Gücü. İst Ünv yay. İstanbul. 4.İLHAN, SUAT, 1999, Türkiye’nin Jeopolitik Konumu ve Türk Dünyası. Atatürk Kültür Merkezi Yay. Ankara.
5. DEFAY, ALEXANDRE,2005, Jeopolitik , Dost yayınları. İst. 6. ZORGBIBE, CHARLES,1992, Körfezin Tarihi ve Jeopolitiği, iletişim yay. İst. 7.BRZEZİNSKİ, Zbingniew, 1998 Büyük Satranç Tahtası, Sabah Kitapları, İstanbul,. 8.HUNTİNGTON, Samuel P., 1995 Medeniyetler Çatışması, Vadi Yayınları, Ankara,. 9.İLHAN, Suat, 1999 Dünya Yeniden Kuruluyor, Ötüken Yayınları, İstanbul,.
10.Yergin, Daniel, 1995 Petrol: Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü, Çeviren: Kamuran Tuncay, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,. 11.Vural, Abdullah, 2009 “ABD’nin Enerji Hakimiyet Teorisi ve Büyük Orta Doğu Projesi”, Akademik Orta Doğu, Cilt:3, Sayı:2,. 12. Uluğbay, Hikmet, 2003 İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik, Ayraç Yayınevi, Ankara,.
13. Türsan, Nurettin, 1972 “Orta Doğu ve Petrol”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 56, 14. Tezkan, Yılmaz, 2007 Jeopolitik Yazılar, Ülke Yayınları, İstanbul,. 15. Tezkan, Yılmaz – Taşar, M. Murat, 2002 Dünden Bugüne Jeopolitik, Ülke Kitapları, İstanbul,. 16. Sloan, Geoffrey, 2003 “Sir Halford J. Mackinder: Geçmişten Günümüze Kalpgâh Kuramı”, içinde: Jeopolitik, Strateji ve Coğrafya, Editörler: Colin S. Gray-Geoffrey Sloan, Asam Yayınları, Ankara,
17. Sabuncu, Şeref, 1998 Yüzyılın Son Petrol Savaşı, yayına hazırlayan: Murat Sabuncu, Elya Yayıncılık, İstanbul, 18. Karadağ, Raif, 2003.Petrol Fırtınası, Emre Yayınları, İstanbul, 19. Karabulut, Bilal, 2005.“Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik”, Platin Yayınları, Ankara, 20. Galiev, Rasul, 1997“Petrol ve Politika”, çeviren: Fatma Feron, Ar Matbaacılık, İstanbul,. 21. Özey, Ramazan (2002). Dünya ve Türkiye Ölçeğinde Siyasi Coğrafya. İstanbul: Aktif Yayınevi
22. Özey, Ramazan (1997). Dünya Denkleminde Ortadoğu: Ülkeler-İnsanlar-Sorunlar. Konya: Öz Eğitim Yay. No:9. 23. Doğanay, Hayati (1989). “Türkiye’nin Coğrafî Konumu ve Bundan Kaynaklanan Dış Tehditler”. Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı: 58, İstanbul. 24.Davutoğlu, Ahmet (2009). Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu. (35. Baskı). İstanbul: Küre Yay., Stratejik Araştırmalar 1.
25. Akengin, Hamza (2010). Siyasi Coğrafya İnsan ve Mekân Yönetimi 25. Akengin, Hamza (2010). Siyasi Coğrafya İnsan ve Mekân Yönetimi. Ankara: Pegem Akademi Yay. 26. Arınç, Kenan, 2010 Siyasî ve Tarihî Coğrafya Perspektifiyle: Türkiye’nin Terör Sorununun Analizi ve Jeopolitik- Jeostratejik Açıdan Değerlendirilmesi Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2010 14 (2): 27.İşcan Hakkı İsmail, 2004 Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2 (Yaz 2004),
28.Faruk Demir, 2002 "Kontrol Edilebilir Bir Dünya için Yeni Avrasya Jeopolitigine Bakış", şubat 2002; http://www.yuksekstrateji.org 29.Suat ilhan, 1995 "Jeopolitik Gelişmeler ve Türk Dünyası", Avrasya Etüdleri, c. 2, Sayı 3, Sonbahar,1995, 30.Suat ilhan, 1989 Jeopolitik Duyarlılık, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1989 31. Sevgi Cezmi, 1988 . Jeopolitik ve jeostratejinin tarihsel gelişimi açısından Türkiye’nin konumu. Ege coğ. Derg. Sayı.4 İzmir. 32. Acar, Ahmet, 1994. Jeopolitiğin kavramı ve tanıtımı. Dicle ünv. Ziya Gökalp eğitim fak derg. Sayı.2. Diyarbakır.
33.CÖMERT, Servet, 2001 Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam, Harp Akademileri Yayınları, İstanbul,. 34.CÖMERT, Servet, 2000 Jeopolitik, Jeostrateji ve Strateji, Harp Akademileri Yayınları, İstanbul,.
Siyasi coğrafya Jeopolitik ilişkisi Siyasî Coğrafya” terimi, “Siyasî” ve “Coğrafya” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu nedenle bu iki kelimenin ayrı ayrı anlamlarını açıklamak ve daha sonra siyasi coğrafya terimi üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmak gerekir. Siyasî; Arapça kökenli bir kelime olup, Siyasetle ilgili, siyasal, politik demektir. Siyasal; politika ile ilgili, siyasi, politik. Siyaset; politika, siyasa, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış demektir.
Coğrafya ise; yeryüzünün tamamı ve bir parçası üzerinde, doğal, beşerî ve ekonomik olayların dağılışını, aralarındaki bağlantıları, sebep ve sonuçlarını inceleyen bir bilimdir. Siyaset ve Coğrafya kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulan Siyasî Coğrafya ise; Dünyanın tamamında veya bir bölgesinde ya da ülkesinde, doğal, beşerî ve ekonomik olayların dağılışını, aralarındaki bağlantılarını, sebep ve sonuçlarını inceleyerek, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış belirleyen bir bilimdir.
Siyasî Coğrafyanın konusu ve inceleme alanı nedir Coğrafyanın anabilim dallarından biri olan Beşerî Coğrafyanın bir alt disiplini olan Siyasî Coğrafyanın konusu; devlet ile yer arasındaki ilişkileri incelemektir. Siyasî Coğrafya, devlet ile yer arasındaki ilişkileri incelemesini, coğrafyanın ilkelerine (dağılış, bağlantı ve sebep-sonuç ilkeleri) uygun bir şekilde yapar.
Devlet mekan ilişkisi Bir devlet; mekân olarak, bir toprak parçası üzerinde kurulur. Bu toprak parçasına vatan da denir. Vatan, ancak üzerinde yaşayan ve onu korumaya ve değerlendirmeye çalışan insanlar ile vardır. Bir bakıma devletsiz ya da vatansız bir insan düşünmek mümkündür amma insansız bir devlet veya vatan düşünmek mümkün değildir
Yeryüzünde yaşayan tüm insanlar, siyasi bakımdan teşkilâtlanmış bir devlet kuramamıştır. Kutup bölgelerinde buzdan yapılmış evlerde yaşayan Eskimolar veya Ekvatoral Afrika’da balta girmemiş ormanlarda yaşayan Pigmeler (dünyanın en ilkel ve en kısa boylu insanları) buna örnek olarak verilebilir. Bazı insanlar ya da milletler, siyasi bakımdan teşkilâtlanmışlar ve devlet kurmuşlardır. Türkler, İngilizler, Almanlar, Fransızlar, Araplar, Çinliler, İranlılar, devlet olabilen insanlara tipik örnek teşkil ederler. İnsanların devlet kurmasında, yerin yani toprak parçasının coğrafî özelliklerinin etkisi çok büyüktür. Bugün her ne kadar teknolojik gelişmeler ön planda tutulsa da, coğrafyanın etkisi hiçbir zaman inkar edilemez. Çünkü teknolojik yönden gelişen devletlerin tamamı, geçmişte olduğu gibi bugün de, yeryüzünde insan yaşamı için en uygun coğrafî şartlar gösteren Orta Kuşak denilen ılıman iklim bölgelerinde yer almışlardır.
Jeopolitik ve jeostrateji nedir. Siyasî Coğrafya araştırma alanında, sık sık söz edilen diğer kavramlar ise jeopolitik ve jeostratejik kelimeleridir. Jeopolitik ve jeostratejik kavramları, Siyasî Coğrafyanın tanımı ile benzerlik gösterse de tam anlamı ile eşanlamlı değildir.
Jeopolitik (İngilizce Geopolitics, Fransızca Geopolitique, Almanca Geopolitik), kelimeleridir. Kelime anlamı “geo” arz, (yer) ve “politics” politika, kelimelerinin birleşmesinden meydana gelerek “arz veya yerlerin politikası” anlamına gelir. sözlük anlamı; Ekonomik ve siyasal coğrafya verilerine göre dış siyasetin saptanması, Yer Politikası, Dünya Politikası, Siyasî Coğrafya. Daha geniş anlamıyla Jeopolitik; Devletlerin coğrafî özellikleri ile siyasetleri arasındaki ilişkileri inceleyen bilimdir. Diğer bir ifadeyle de, uluslararası siyasette, coğrafî etmenlerin güç ilişkileri üzerindeki etkisinin incelenmesidir. Jeopolitik, bugünkü ve gelecekteki politik düzeyde güç ve amaç ilişkisini fiziki ve siyasi coğrafyayı esas olarak incelemelerini yapar.
Jeopolitik kelimesinin evrensel olarak kabul edilmiş tek bir tanımı yoktur. Ancak konu üzerinde çalışan ve fikir yürütenlerce kesin bir tarif üzerinde anlaşma sağlanamamakla birlikte çok sayıda tarifle açıklamaya çalışılmaktadır. Jeopolitik uzmanlarına ve çeşitli lügatlere göre jeopolitiğin bir çok tarifi su şekilde yapılmaktadır. Alman coğrafyacı ve antropolog Friedrich Ratzel jeopolitiği “devletlerin coğrafi özellikleriyle siyasetleri arasındaki ilişkileri inceleyen bilim” seklinde jeopolitik ismini kullanmadan tanımlamıştır.
Bu tanımın adı Rudolf Kjellen tarafından “jeopolitik” olarak konulmuştur. Rudolf Kjellen’e göre jeopolitik, “coğrafi teşekkül veya mekan içinde ilmi olarak devletin tetkikidir. Devlet varlığının tabiat kanunları ve insanların davranışları açısından tetkik ve kıymetlendirilmesidir.” Siyasetin gayesi, devletin mahiyetini kavramak, mukavemetli ve sürekli olması için lazım gelen çalışmaları yapmaktır. Cömert’e göre “Jeopolitik, devletlerin politikası ve coğrafyasının doğal verileri arasındaki ilişkilerinin incelenmesidir.” Runciman’a göre jeopolitik “coğrafi düşüncelerin siyasi gelişmelere tatbiki demektir.
Jeopolitiğin alt birimleri ise 1. jeostrateji, 2. jeoekonomi ve 3. jeokültürdür. 1.Jeostrateji (İngilizce Geostrategic, Fransızca Geostrategie), kelimeleri ile ifade edilir. Kısaca Coğrafî etmenlerin ülkelerin askerî stratejileri üzerindeki etkilerinin incelenmesidir. Diğer bir ifadeyle ile stratejik açıdan coğrafî unsurların incelenerek sonuçlara ulaşılması, politik çıkarların stratejik yönetimi, bir başka deyişle stratejinin coğrafî gerçeklere dayanarak oluşturulması sanatıdır
2. Jeoekonomi; yeryüzünde bulunan ülkelerin ekonomilerini inceleyen ve coğrafyası ile ekonomik gücü arasında bağlantı kuran bir bilimdir. 3. Jeokültür; yeryüzünde bulunan kültür çevrelerinin oluşturduğu kültür coğrafyalarının değerlendirmelerini, kültür unsurları ve kültür çevrelerinin ilişkilerini araştırır. Sonuçta Jeopolitik ve alt birimlerinin tamamı, coğrafya tabanlıdır.
Kısaca Jeopolitik coğrafi etmenlerin ulusal ve uluslararası siyasete verdiği yönü belirler. Ayrıca jeopolitik devleti bireyler üstü canlı bir varlık kabul ettiğinden bir çok bilimlerden etkileşerek dünya siyasetinin seyrini, devletlerin iç ve dış ilişkileri ile güvenliklerini de araştırır. Sonuçta Jeopolitik, politikanın coğrafyanın isteklerine göre düzenlenmesi bir başka deyişle “coğrafî gerçeklere dayanarak politika yapma sanatıdır.”
Özetle Jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel değerlendirmeler devletlerin dış politika stratejilerine bilimsel bir zemin sağladığı gibi siyasi karar alıcılara dünya, bölge ve ülke ölçeğinde hareket tarzı seçenekleri sunmaktadır.
Jeopolitik, insanlığı mekân faktörüyle karşılıklı ilişkisi içerisinde inceleyen bir disiplindir. Politik düzeyde bugün ve gelecekteki güç ve amaç ilişkisini fiziki ve siyasi coğrafyayı esas alarak inceler. Jeopolitik; dünya coğrafyasını, coğrafi yapı ve evrensel değerleri inceleyerek dünya, bölge ve ülke çapında güç ve politik düzeyde hareket tarzı araştırması yapar. Bugünkü ve gelecekteki politik güç ve hedef ilişkisini coğrafi gücü esas alarak inceler, hedefleri ve hedeflere ulaşma koşul ve aşamalarını belirler.
Jeopolitik; coğrafya, tarih, teknoloji ve siyaset verilerini zamanın ruhuna uygun olarak analiz ederek milli güç unsurlarının en etkin bir şekilde geliştirilmesini ve kullanılmasını sağlayacak milli politikaların belirlenmesi ve uluslararası siyasi faaliyetlerin yürütülmesi sanatı ve bilimidir.
Jeopolitik, bütün tür ve verileriyle coğrafyanın aktifleştirilmesi ve aktif olarak değerlendirilmesidir. Coğrafi platform üzerinde güç merkezlerini karşılaştırmalı olarak değerlendirir, politik düzeyde güç ve hedef ilişkisi kurar. Bir devletin güvenlik ve gelişme politikasının bilimsel zeminini oluşturur.
Jeopolitik kavramı, unsurları ve hudutları dikkate alınarak şöyle tanımlanabilir: Bir milletin, milletler topluluğunun veya bir bölgenin, mevcut coğrafi platform üzerinde, değişen ve değişmeyen unsurlarını dikkate alarak güç değerlendirmesi yapan, etkisi altında kaldığı o günkü dünya güç merkezlerini, bölgedeki güçleri inceleyen, değerlendiren, hedefleri ve hedeflere ulaşma şart ve aşamalarını araştıran, belirleyen bir bilimdir.
Jeopolitik unsurlar Jeopolitik unsurlar 1.değişen 2. değişmeyen unsurlar olarak ikiye ayrılır. 1.Değişmeyen unsurlar; ülke veya bölgenin hudutları, arz üzerindeki yeri, işgal ettiği alan ile coğrafi karakteri yani ada, kıta, kenar veya kıta içi devlet olma durumudur.
2.Değişen unsurlar ise ülkelerin siyasi, ekonomik, sosyo–kültürel, askeri, bilimsel ve teknolojik yapısı ile zamandır
Devletlerin takip edecekleri politika kendi coğrafyaları içinde saklıdır” sözü, değişmeyen unsurların yeri ve değeri hakkında yeterli fikri verir. Muhtelif ülkelerde yönetim şekilleri büyük değişikliklere uğradığı halde dış politikalarının değişmemesi, coğrafyanın değişmeyen unsurlarının etkisiyledir. Ancak ülkelerin yeryüzündeki yerleri aynı kalsa da önemli gelişmelerin yaşandığı dönemlerde bölgelerin ve ülkelerin siyasi sınırlarında önemli değişikler yaşanabilir. Değişen bu durum ise jeopolitik değerlendirmeleri etkilemekte ve ülkelerin dış politikalarında değişimlere neden olmaktadır.
J eopolitigin Düşünürleri ve Gelişim Süreci çeşitli tanımlamalarına yer verdiğimiz ve güçlerin hükmetme ve hakimiyet kurma ideallerinden kaynaklanan ve coğrafyanın siyasi yorumu şeklinde ele alabileceğimiz jeopolitik, isim olarak bilinmemekle beraber, fikir boyutunun eski kavimlerde de bulunduğu anlaşılmaktadır. Toplum ile coğrafi mekan arasındaki ilişkiler, insanların daha 0 zamandan beri dikkatlerini çekmiştir. Kavram, anlam itibariyle tarihte milattan önce eski Yunan'da Heredot (M.a.485-425), Platon (M.a. 427-347), Aristo (M.a. 384-322), Strabon (M.O.63-M.S.24) gibi tarihçi ve düşünürlerin yaptığı devlet ile devletin üzerinde yaşadığı toprak arasındaki bağlantıyı inceleme çalışmalarına kadar eski bir geçmişe sahiptir.
Aristo'nun site devleti ve cevre ilişkileri üzerine çalıştığı, iklimlerin insan ve medeniyet üzerindeki tesirlerini araştırdığı bilinen bir şeydir. İslam düşünürlerinden ibn-i Haldun (1332-1406), göçebelikten şehir-yerleşikliğe geçiş ile devletin ilgisini kaleme alırken, çevre koşullarının tesirleri üzerinde durmuştur. Ancak politikada ilmi coğrafyanın unsurlarına 15. yüzyıldan itibaren yer verilmeye başlanmıştır. Bunda coğrafi keşiflerin rolü büyüktür.
Fransız hukukçu Montesquieu (1689-1755) beşeri faaliyetler ve siyasi olaylarda Coğrafi faktörlerin tesirlerini incelemiştir. Siyasi Coğrafya kavramını kültür diline kazandıran Turgot (1727-1781) ve onunla birlikte A.Comte (1789-1857) gibi pozitivistlerin çalışmaları sonucu coğrafyaya determinizm fikrinin girdiğini söyleyebiliriz.
.... "sanayi " inkılabı ile başlayan ve globalleşme ile devam eden tarihi süreçte coğrafya ve politika, anlam ve kapsam itibarıyla büyük oranda değişikliğe uğramıştır. Bu süre içerisinde ülkelerin maddi ve manevi yapılarında köklü değişiklikler meydana gelmiş, politik endişelerin ve tercihlerin ağırlık merkezini, ekonomik faktörler teşkil etmiştir. Politika, coğrafyanın ekonomik ve beşeri unsurlarımdan istifade etmekle yetinmemiş, doktrinlerini kurmak için coğrafyada yeni unsurlar aramaya başlamıştır . Bu düşünce hareketi, modern coğrafyanın doğmasını sağlamış ve modern coğrafyanın bilimsel bulgularına dayanarak insanlığa yön verme arzusu da, jeopolitik biliminin gelişmesini sağlamıştır .
Sonuç; olarak Heredot ve Aristo'dan Ratzel'e kadar çok sayıda bilim adamı tarafından ileri sürülen ve gelişen fikirler, 19. Yüzyılın sonuna doğru teoriler halini almıştır. Jeopolitik bilimi birinci dünya savaşı ile birlikte çok daha hızlı bir gelişme göstermiştir. Özellikle dünya hakimiyeti mücadelesi şeklinde gerçekleşen I. ve II. Dünya savaşlarının jeopolitik teorilerin çok fazla etkisinde kaldığını söyleyebiliriz.
JEOPOLİTİK TEORİLER coğrafî bölgelerin kontrolü ya da ele geçirilmesi suretiyle dünya egemenliğini sağlamayı amaçlayan jeopolitik teorisyenlerin tamamı batılıdır (Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman vb.). Bu teorisyenlerin yaşadıkları dönem ve ortaya attıkları düşünceler dikkate alındığında, bütün jeopolitik teorilerin temelinde, ekonomik ideolojiye dayalı güvenlik sisteminin yer aldığı açık olarak görülmektedir. Sosyalizm yada komünizmin yayılması engellenemedikçe kapitalizme dayalı ekonomik sistemin varlığı ve ekonomik kaynakların fiilî güvenliğinin sağlanamayacağı düşüncesi, jeopolitik teorilerin açık ya da kapalı çıkış düşüncesini teşkil etmiştir.
KLASİK JEOPOLİTİK TEORİLER
İngiliz Jeopolitik Ekolü İngiliz Jeopolitik Ekolü’nün temsilcisi Sir Halford John Mackinder bir coğrafyacı, iktisatçı ve politikacıydı. Jeopolitik hakkındaki fikirlerini, 1904 tarihli “The Geographical Pivot of History” (Tarihin Coğrafi Mihveri) başlıklı makalesinde geliştirmeye başladı. “Democratic Ideals and Reality” (Demokratik İdealler ve Gerçeklik) (1919) isimli kitabında, tarihteki büyük savaşların doğrudan ya da dolaylı bir biçimde ulusların farklı seviyelerdeki gelişiminin bir ürünü olduğunu belirtiyordu. Jeopolitik gerçeklik, kendisini imparatorlukların büyümesine ve sonunda da tek bir Dünya İmparatorluğu’na doğru götürecek olan bir gerçeklikti.
Mackinder’in teorik katkılarını harekete geçiren öncelikli kaygı, Britanya’nın ekonomik hegemonyasının çöküşüydü ki, bu da kendisini Britanya sermayesinin korumacılığın ve askeri gücün desteğine ihtiyacı olduğu sonucuna götürecekti. Britanya’nın, en az Almanya kadar bir pazar açlığı çeker hale geldiğini iddia ediyordu. Çünkü kendi özel ölçüleri içinde dünya pazarından daha küçük olan hiçbir şey, onun için yeterli değildi.
Mackinder en çok “Kalpgah” (Heartland-Stratejik Merkez Bölgesi) doktrini ile tanınır. Jeopolitik strateji, Kalpgah’ın; ya da Doğu Avrupa ile Sibirya üzerinden Rusya ve Orta Asya’yı kucaklayan kıta aşırı devasa Avrasya toprak kitlesinin denetim altına alınmasıydı. Kalpgah, Asya ve Afrika’nın geri kalanıyla birlikte, Dünya Adası’nı oluşturuyordu. Kalpgah’ın kendisi denize erişemezliği ile tanımlanıyor, bu da onu, yerküre üzerindeki en büyük doğal kale haline getiriyordu.
Mackinder’a göre, deniz kuvvetlerinin hâkimiyeti yerini kara kuvvetlerinin belirleyici hale geleceği yeni bir Avrasya çağına bırakmak üzereydi. Kara ulaşımının ve iletişimin gelişmesi, kara kuvvetlerinin nihayet deniz kuvvetlerine rakip çıkması anlamına geliyordu. Bu yeni Avrasya Çağı’nda Kalpgah’a hâkim olan, eğer aynı zamanda modern bir donanmaya sahip olursa, denizcilik dünyasını; yani Britanya ve ABD imparatorlukları tarafından kontrol edilen dünyayı da arkadan çevreleyebilecekti.
Mackinder Doğu Avrupa’yı Kalpgah’ın stratejik bir eklentisi; Avrasya denetiminin kilit ögesi olarak nitelendirmişti. Bu da sık sık alıntı yapılan ünlü tekerlemesini ortaya çıkarmıştı: Doğu Avrupa’ya hükmeden Kalpgah’a egemen olur. Kalpgah’a hükmeden Dünya Adası’na egemen olur. Dünya Adası’na hükmeden de dünyaya hâkim olur
Mackinder Britanya İmparatorluğu açısından en acil dış politika hedefinin, Almanya ile Rusya arasında herhangi türden bir ittifakın ya da bloğun oluşmasını engellemek ve bunlardan herhangi birisinin Doğu Avrupa’ya hükmetmesini önlemek olduğu konusunda ısrarcıydı. Yani bu iki büyük gücün arasında güçlü tampon devletler kurulmalıydı
Amerikan Jeopolitik Ekolü
Amerika’da Amiral Alfred Thayer Mahan, 1890’da yayımlanan “Deniz Kuvvetlerinin Tarihe Etkisi” adlı eseriyle “Deniz Hâkimiyet Teorisi”nin esaslarını ortaya koymuştur. 19. yüzyılda Endüstri Devrimi sonucu bir yandan yeni keşifler yapılmış, diğer yandan ekonomik ilişkiler büyümüştür. Ham madde arayışı ve yeni ürünlerin pazarlanması ihtiyacı, deniz yollarının önemini artırmış, gelişen teknoloji ile mesafeler kısalmıştır. Tarihi ipek yolu önemini kaybederken, Mahan’ın “Denizlere hâkim olan dünyaya hâkim olur” tezi tesadüfen ortaya çıkmamıştır.
Nicholas John Spykman ise ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesinden hemen önce tamamlamış olduğu, “Dünya Politikasında Amerika’nın Stratejisi”7 (1942) ve ölümünden sonra yayınlanmış olan “Barışın Coğrafyası”8 (1944) isimli çalışmalarında kenar kuşak tezini ortaya atmıştır. Spykman, ABD’nin; Avrupa, Ortadoğu ve Doğu Asya-Pasifik Kenarı bölgesinin denize kıyısı olan kenar ülkelerini kontrol ederek Avrasya Kalpgahı’nın gücünü sınırlandırabileceğini ileri sürerek Mackinder’in Kalpgah doktrininin karşısına yeni bir tez sunmuştur.
Spykman, Jeopolitiği ABD’nin güvenliği ve savunması çerçevesinde değerlendirmiş ve Kenar Kuşak ülkelerinin bulunduğu coğrafya üzerinde durmuştur. “Kenar kuşak ülkelerini hâkimiyet altında tutan; Avrupa ve Asya'ya hükmeder. Avrupa ile Asya'ya hükmeden, dünyanın kaderine hâkim olur” demiştir.
Kalpgah denilen toprakların etrafında; 20 Kalpgah denilen toprakların etrafında; 20.000 millik bir çember boyunca tehlikeye açık kenar kuşak-iç hilal ülkeleri vardır. Bu ülkeler; Batı Avrupa ve İskandinavya, İtalya, Yunanistan, Türkiye, Arap ülkeleri, İran, Afganistan, Hindistan, Burma, Tayland, Malezya, Kore, Vietnam ve ada devletleri olan Britanya, Endonezya ve Japonya’dır. Spykman’a göre Kalpgah, yakın bir gelecek için bir güç merkezi olacak nitelikte değildir. İklim şartları, zirai istihsal gücü, kömür, demir, hidroelektrik kaynaklarının dağılışı; kuzey, doğu, güney ve güneybatı kesimlerindeki coğrafi engeller Mackinder'ın tezinin geçerliliğini zorlaştırmaktadır
Çin ve Hindistan, Rusya'nın bu bölgesine nazaran daha hızlı sanayileşirse, Kalpgah’ın Orta Asya bölümünün önemi daha da azalacaktır. Rusya'nın gücü ise daha ziyade Uralların batısında kalacaktır. Bu sebeple iç kuşak Kalpgah’tan daha önemlidir. İç kuşak, denizlerdeki güçlü devletler ile karalardaki güçlü devletler arasında bir tampon bölgedir. Bu tampon bölgede küçük devletler teessüs etmiştir. Bu devletler aralarında bir topluluk teşkil etmeye muktedir değildir veya bir topluluk teşkil etmeyi muhtelif sebeplerden dolayı istememektedirler.
Hava Hâkimiyeti Teorisi özellikle ABD’li havacı Alb Hava Hâkimiyeti Teorisi özellikle ABD’li havacı Alb. Hausy Scitaklian tarafından ortaya konmuştur. Bütün teorilerin gerçekleşmesinin hava hâkimiyeti ile mümkün olabileceğini ileri sürmektedir. Bu teori NASA destekli olarak geliştirilmiş ve “Uzayı kontrol altına alan dünyaya hâkim olur” şekline dönüştürülmüştür. ABD uzay hâkimiyet teorisi olarak adlandırılan bu teori ile sadece dünyaya değil uzaya da hâkim olma isteğini öne sürmektedir.
Nitekim bilgi ve teknolojideki gelişmeler uzay jeopolitiği değerlendirmelerine de etki etmektedir. Bilgi akışını uzayın kullanılması ile sağlayan veri transferi teknolojisi (uydu sistemleri) çok önemlidir. Uzaya fırlatılan keşif ve gözlem uyduları ve casus uydular yerkürede istenilen noktayı görebilmektedir. Dünya’nın yörüngesinde konuşlandırılabilecek lazer silahlar ise yeryüzünde herhangi bir hedefi yok edebilecek uzay merkezli sistemlerin geliştirilmesine imkân tanıyacaktır. Dolayısıyla, gelecekte uzay çalışmaları geliştikçe uzayın jeopolitik önemi daha da artacaktır.
Alman Jeopolitik Ekolü
Friedrich Ratzel’in 1897’de yayınlanan “Siyasi Coğrafya” adlı eseri çağdaş jeopolitiğin başlangıcı olarak kabul edilir. Ratzel siyasi coğrafyanın kurulmasına katkıda bulunarak, jeopolitiğe geçişe zemin hazırlamıştır. Ratzel’e göre; siyasi coğrafya mükemmel haritalar yapmakta ve ülkeleri tanımak için yeni bilgiler getirmekte, havanın, nüfusun, iklimin etkilerini yeterli bir şekilde açıklamakta ise de, siyasi ilimler üzerinde tatmin edici bir etkiye ulaşamadığından cansız ve sade kalmaktadır. O halde coğrafya, siyasi ilimleri de yine kendi sahasında işleyerek siyasi coğrafyayı statik olmaktan kurtaracak ve ona bir hayat ve canlılık kazandıracaktır
Ratzel, 1903’de yayınladığı “Siyasi Coğrafya veya Devletler, Ulaştırma ve Savaş Coğrafyası” adlı kitabında bu görüşlerini genişletti. Bu kitabında; mekân fikrinin tarihte kaybolmadığına işaret ederek, “vaktiyle bir birlik ifade eden mekân, parçalanmış olsa dahi, o mekân fikri veya mekân duygusu asırlarca yaşar ve günün birinde siyasi bir fikir olarak tekrar hayat bulabilir” demektedir. Ratzel, teorisini coğrafyanın politikaya sunduğu iki temel unsura; ülkenin konumuna ve mekâna dayandırmaktadır. Ülkenin konumu mekânın yeryüzündeki vaziyetini tayin eder. Mekân ise ülkenin genişliği, fiziki yapısı, iklimi vb. özellikleridir
Ülkenin konumu ve mekânı o ülkenin diğer ülkelerle ilişkilerini yönlendirir. Ratzel, daha sonra bir milletin işgal ettiği saha miktarı ve haritadaki uygun konumunun, o milletin siyasetini tespite yeterli olmadığını belirterek, insanın tabiata müdahalesi, dinamizm katması ve tabiatı organize etmekteki doğal istidadı anlamına gelen “mekân duygusunu” felsefesine üçüncü unsur olarak ilave etmiştir. Toplumlar komuta ve organize etmeye az veya çok istidatlıdırlar. Bu kabiliyetler zamanla zayıflayabilir ve hatta kaybolabilir. Bununla birlikte geliştirilebilir ve kuvvetlendirilebilir de.
Ratzel, “Ülke sınırları değişebilir ve genişleyebilir” görüşü ile genişleme politikalarına jeopolitik dayanak oluşturmuştur. Devletlerin sahası, kültür ile genişler. Devletin kültürünün yayılması ve bir devlete mensup insanların başka sahalara yayılması, o devlete yeni sahaların ilave edilmesine zemin hazırlamaktadır. Milletin kültürünün genişlemesine paralel olarak sahası ve ülkesi genişler. Devletin saha kazanmasını sağlayan kültür unsurları içinde en önemlisi dildir. Dillerinin yayıldığı derecede milletlerin kültürü, bir bakıma diğer ülkelerde yayılma ve gelişme imkânı bulur.
Belirtiler, saha genişletme arzusundan önce ortaya çıkar Belirtiler, saha genişletme arzusundan önce ortaya çıkar. Bunlardan bazıları, ticari faaliyetler, misyoner hareketleri, ideolojik faaliyetler vesairedir. Böylece, devletlerin sahalarını genişletmeleri ticari, dini ve ideolojik faaliyetlerinin tabii bir neticesidir ve diğer sahalar üzerinde genişleyen herhangi bir devletin bayrağı, bu faaliyetleri takip etmektedir.
Devletler, daha küçük üniteleri kendi bünyesi içine katmak suretiyle gelişmektedir. Bu gelişmede, isteyerek veya zor kullanarak, küçük siyasi üniteler saha kazanma gayesi güden devlete katılmaktadır. Hudut, devletin kenar organıdır ve bu sebepten ötürü devletin gücünü, gelişmesini ve değişiklikleri aksettirmektedir. Hudutlar, devletin sadece emniyetini değil, aynı zamanda gelişmesini ve saha kazanma istikametlerini belirleyen unsurlardır.
Gelişmek ve yayılmak isteyen devlet, siyasi bakımdan kıymet ifade eden sahaları ülkesine katmak ister. Bu değerli sahalar içine, ileri ziraat metotlarının uygulandığı ve muhtelif mahsullerin yetiştirildiği zengin ziraî topraklar, ovalar, nakliyeye uygun nehir ve gölleri ile bunların geniş vadileri, ticarete müsait limanlar, maden açısından zengin topraklar girmektedir. Ratzel'in ortaya koyduğu bu görüşe göre devlet; ya saha kazanıp gelişecek veya beslenemediğinden zayıflayıp hastalanacaktır.
Alman Birliği'nin kurulduğu, Bismark'ın idaresi altında kolonyal gelişmelerin düşünüldüğü dönemde, bu fikirler Almanya'nın genişleme stratejisinin ilmi icazeti gibidir. Rudolf Kjellen 1916 yılında ilk defa jeopolitik terimini kullanmış ve coğrafyanın devletin oluşumunda etkisinin büyük olduğunu belirtmiştir. Devletin varlığı devletin gücündedir. Jeopolitik, coğrafi organizma veya mekan içinde fenomen olarak devletin çevresiyle ilişkisini inceleyen bir disiplindir
Kjellen, Ratzel tarafından ortaya atılan siyasi coğrafya fikirlerinin yeterince işlenmediğini hatta bunu Ratzel'in bile yapamadığını söylemiştir. Kjellen’e göre, Ratzel; devletin gelişmesinde umumiyetle fiziki amiller ve coğrafi mevkii üzerinde fazla durmuş, bu faktörlerin fert üzerindeki tesirlerini incelemiş ve ilişkiyi lüzumundan fazla büyütmüştür. Kjellen, Ratzel'in “devlete hayat ve kuvvet veren şeyin, hudutları dâhilinde yaşayan insanlar olduğu hususunu” dikkate almadığını söylemiştir.
Kjellen, devletlerin fertler gibi akıl ve şuur sahibi varlıklar olduğunu ifade etmekte; hatta fert-devlet uzviyet birliği düşüncesinde daha da ileri giderek: devletler fertler gibi konuşur ve hareket eder, kongreler ve toplantılar akdeder, sulh içinde yaşar veya harp eder, devletler de fertler gibi birbirini kıskanır, birbiriyle dost veya düşman olur demektedir. Kjellen'e göre devlet, yaşayan bir organizmadır ve belli kanunlara tabi olarak gelişebilir veya son bulur.
Rudolf Kjellen devleti üç esas unsura sahip büyük bir kuvvet olarak değerlendirir: genişlik, hareket serbestîsi ve içerde birlik ve beraberlik.
Karl Haushofer 1923 yılından itibaren, Rudolf Kjellen’in ölümünden sonra Almanya’da etkili olmaya başlamıştır. Haushofer’in fikirleri Hitler’in politikalarında etkili olmuştur. Karl Haushofer’a göre jeopolitik, tabii koşulların ve tarihi gelişmelerin etkisi altında gelişen siyasi hayat şeklinin, üzerinde yaşadığı yer ile ilişkilerini inceleyen bir ilimdir. Haushofer, geniş sahanın bir devletin büyüklüğü için lüzumlu olduğu kanaatindedir.