İnsanlığın hastalıkla karşılaşmasından uzun yıllar önce hayvanlar aleminde Tüberkulozun nedeni M.Bovis idi. M.Ö. 8000-4000 yılları arasında sığırların evcilleştirilmesi ve muhtemelen sütlerinin alımından sonra M. Bovis ile insanlarda da enfeksiyonun oluştuğuna dair deliller vardır.
M.Ö. 5000’li yıllarda, Heidelberg bölgesinde bulunan Neolitik dönemdem kalma bir kemikte tüberküloza ait değişiklikler gösterilmiştir.
M.Ö. 5000-1000 yılları arasında arkeolojik çalışmalarda omurga Tüberkülozuna (Pott Hastalığı) ait bulguların görülmesi bir başka ilginç sonuçtur. M.Ö. 1000 yılına kadar insan tipi tüberkülozda da ajan patojen M. Bovis idi. M.Ö. 1000 yılından sonra Akciğer tüberkülozu ortaya çıkarak yayıldı.
İtalya, Danimarka ve Orta Doğu ülkelerinde değişik Neolitik bölgelerde bulunan benzer şekilde deforme kemikler, 4000 yıl öncede dünya sürecinde Tüberkülozun var olduğunu gösteren anlamlı işaretlerdir.
Ürdün’de Bab edh-Dhra’ dan bulunan erken Bronz Çağına ait mumyalarda tüberküloz enfeksiyonunun varlığı gösterilmiştir.
Gerçektende, M. Tüberkülosis muhtemelen M Gerçektende, M. Tüberkülosis muhtemelen M.Bovis’in özel bir formu olarak gelişmiş bir tür olup, süt içen Hint-Avrupalılar arasında çoğalmış, daha sonrada bu hastalık bu halkın göçleri ile Batı Avrupa ve Avrasya ya yayılmıştır.
Tüberküloz, hava yoluyla yayılan ve Mikobakterium Tüberkülosis olarak adlandırılan bir organizmanın neden olduğu bir hastalıktır. M.Ö. 2400 tarihli insan mumya dokularından bu organizma izole edilmiştir.
İnsan ve hayvanlarda, Tüberkülozu düşündüren en erken deliller kemiklerde, özellikle de vertebra ana fragmanlarında bulunmuştur. Bu tutulum Tüberküloz Pott hastalığının tipik kamburunu oluşturmaktadır.
Son olarak, M.Ö. 700 tarihlerinde şaşılacak derecede çok iyi korunmuş bir inka çocuğunun mumyasında, bir psoas absesinden elde edilen bir smearde asido-rezistan basilin varlığı, bakteriyolojik olarak çok anlamlı bir bulgudur. Detaylı değerlendirmeler olgunun bir lumbal vertebra tüberkülozu olduğunu ortaya koymaktadır.
Tüberkülozun tarihi süreçte pek çok ismi olmuştur Tüberkülozun tarihi süreçte pek çok ismi olmuştur. Eski yunan dilinde fitizis ( harap eden-eriten) olarak adlandırılmaktadır. Boyun bezelerinin şişmesine skrofulo denilmektedir. Orta çağ döneminde “The Kings Evil” olarak adlandırılmaktaydı. İngiltere ve Fransa kralları bu (lenf bezi tüberkülozlu) hastalara dokunarak tüberkülozu iyileştirme gücüne sahip olduklarına inanıyorlardı.
Deri Tüberkülozu Lupus vulgaris olarak bilinmektedir Deri Tüberkülozu Lupus vulgaris olarak bilinmektedir. Pott hastalığı olarak bilinen kemik tüberkülozu, omurgada vertebral füzyon ve deformite ile karakteristiktir.
Lenf bezleri ve boynun tüberkülozudur. Hastalık adı Hastalık/Semptomlar Phthisis Tüberküloz için orijinal bir yunan isimlendirmesidir.Giderek artan bir kilo kaybıyla birliktedir. King’s Evil Lenf bezleri ve boynun tüberkülozudur. Lung Sickness Tuberculosis Lupus vulgaris Deri Tüberkülozu
Hastalık adı Hastalık/Semptomlar Consumption –Tüketim Hastalığı Tüberküloz Pott Hastalığı Omurga Tüberkülozu Scrofula Lenf Bezi Tüberkülozu White Plague Tüberküloz White swelling- Beyaz Şiş Kemik Tüberkülozu
Name of Disease Disease/Symptoms Verem Tüberküloz için orijinal bir arabca isimlendirmedir. İnce Hastalık-Zafiyet Tüberküloz için orijinal bir türkçe isimlendirmedir. Giderek artan bir kilo kaybıyla birliktedir. Mesenterik Hastalık Abdominal lenf glandlarının tüberkülozudur.Tüberkülozlu enfekte sığırlardan elde edilen sütlerin tüketimi ile oluşmaktadır. Pastörize sütün kullanılmadığı uzun dönemlerde
Phthisis, consumption terimi ilk kez yunan literatüründe görülmüştür. M.Ö. 460 civarında Hipokrat zamanının en yaygın bu hastalığını fitizis olarak tanımlamış ve daima öldürücü bir hastalık olduğunu söylemiştir.
Romalı doktor Claudius Galen M. S Romalı doktor Claudius Galen M.S. 200 lü yıllarda tedavisi olmayan bu hastalığı “The consumption” Tüketim Hastalığı olarak tanımlamış ve temiz hava, istirahat ve sağlıklı besin ile tedavi tavsiyesinde bulunmuştur.
Aretaus Cappadocian şöyle tanımlamaktadır; “Sesleri kısık, boyunları hafif bükük ve sert, parmakları silindirik fakat eklemleri şiş, vücutları iyice erimiş olduğu için kemikleri belirginleşmiş. Tırnakları eğri, yassılaşmış ve kırılgan. Burun keskin ve silindirik, yanakları belirgin derecede pembeleşmiş, gözler iyice çukurlaşmış fakat parlaklığını kaybetmemiş. Yüzü kadavra gülüşü halini almış”.
M. Ö. 1. milenyumda, Akciğer Tüberkülozuna neden olan M M.Ö. 1. milenyumda, Akciğer Tüberkülozuna neden olan M. Tüberkülosisin Dünyada yayıldığı bilinmektedir. Akciğer Tüberkülozu ile ilgili ilk sağlıklı kayıtların M.Ö. 668-626 yılları arasında tutulduğuna dair veriler vardır. Klasik tüberkülozun öksürük, balgam çıkarma, hemoptizi ve kilo kaybı belirtileri çok iyi tanımlanmıştır.
Akciğer Tüberkülozunun ilk yazılı kayıtları Asur Kralı Assurbanipal’ın kütüphanesinde idi. (M.Ö. 668-626): «Hasta sık sık öksürmektedir, balgamı yoğun ve bazen kan içermektedir. Solunumu flüte benzer bir ses çıkarmaktadır. Cildi soğuktur, fakat ayakları sıcaktır. Hasta çok terlemekte olup kalbinin düzeni bozulmuştur. Hastalık ileri derecede ağırlaştığında diyareden kaybedilmektedir.»
1546 yılında Girolamo Tracastoro yazdığı “De Morbis Contagiosis: Bulaşıcı Hastalıklar” kitabında tüberkülozun bulaşıcı natürde olduğunu açıklamıştır. Ayrıca yatak çarşafları ve elbiselerin bulaşıcı olabilecek partiküller içerdiğini yazmıştır.
Franciscus de la Boe, daha çok Dr Franciscus de la Boe, daha çok Dr. Silvius olarak bilinmektedir, 1679 yılında “the Opera Medica” kitabını yazmıştır. Kitabında enfekte hastaların vücut ve akciğerlerini tüberküllerle karakterize bir enfeksiyonun sardığını yazmıştır. Kitabında detaylı bir şekilde tüberküloz kavitelerini ve tüberküloz lenf nodlarını açık bir şekilde tarif etmiştir.
Kısaca bundan sonra 17. yüzyılın diğer yazarları da hastalığın tablosunu belirtmeye devam etmişlerdir. İtalyan çalışanları hastalığın hem detaylı patolojisini hemde infeksiyöz natürünü ortaya koymuşlar ve hastaların disenfeksiyonu için gerekli cerrahi araçlar ve onun ekipmanlarını belirtmişlerdir.
Leopold Avensbrugger 1761 yılında tüberküloz üzerine yazdığı kitabında, hastalığın klinik semptomlarını ve farklı patolojilerini belirtmiştir.
1782 yılında Graumann isminde bir doktor sifiliz ve tüberkülozun aynı türden hastalıklar olmadığını kesin bir şekilde açıklamıştır. Besin için tüberkülozla enfekte hayvanların kullanımına karşı bildiriler yayınlamış, Ağustos 1785 de Prusyada temmuz 1788de de Avusturya’da bu türden kullanım kaldırılmıştır.
Bir Londra’lı doktor olan Carmichael 1810 yılında yazdığı bir makalede sığır tipi tüberkülozun insanlara enfekte et ve sütle geçtiğini gösterdi
1865 yılında, bir fransız askeri doktoru olan Jean-Antoine Villemin, tüberkülozun insanlardan sığırlara ve tavşanlara geçtiğini göstermiştir. O teorisinde hastalığa belirli bir organizmanın neden olduğunu ve daha önceleri inanıldığı gibi spontan bir jenerasyon olmadığını ifade etmiştir.
Robert Koch 1882 yılında Mycobacterium tuberculosis’i boyama tekniği ile ilk kez gören kişidir. Hastalığın ortaya konması ile, doktorlar karşı bir savaşa başladılar. Sanatoryumlar bu dönemde yaygın bir biçimde kullanılmaya başlandı. Sağlıklı populasyondan hastalanmış olanları izole etmek suretiyle hastalığın tedavisine de ek katkı sağlandı.
Tüberküloz hastalarının ilk terapileri bir italyan doktor olan Forlanini tarafından 1890 yılında yapılmaya başlandı. Kollabe olmuş akciğerlerin tüberkülozdan şifa bulmada pozitif etkisini ortaya koydu. Doktorlar tüberküloz tedavisinde akciğer volüm azaltmaya başladılar.
Hastada tüberkülozun ilerlemesini kontrol etmede ve hastalığın ağırlığını belirlemede radyasyon kullanılmaya başlandı. Bu teknik 1895 yılında Wilhelm Konrad bon Rontgen tarafından geliştirildi.
Sanatoryumların yaygın kullanımı ve enfekte olguların hastanelerde izolasyonu hastalığın lokalizasyonuna olanak sağlayarak gelecek kuşakları korumada kullanıldı. İnfekte yopluluğun izolasyonu hastalığın yayılmasını önledi ve tüberkülozdan ölüm oranını dramatik şekilde azalttı.
Sonuç olarak, 1943 yılında Streptomyces griseus dan tüberküloz tedavisinde kullanılmak üzere Streptomisin isminde bir terkip elde edildi. Selman A. Waksman antibiyotiği geliştirdi. İlk kez 20 Kasım 1944 tarihinde bir tüberkülozlu kişiye verildi.
Hastalığın progresyonu durduruldu, daha sonra balgamdan bakteri kayboldu ve hasta tamamıyla şifa buldu. Takip eden yıllarda daha başka tüberküloz ilaçları keşfedildi. Antibiyotik direncinin başlaması ile çoklu ilaç tedaviside tüberküloz tedavisinde kullanılmaya başlandı.
Best Regards Hayati BİLGİÇ, Prof, MD