EKONOMİ 1 1
Atatürk diyor ki; Ekonomik bakımdan güçsüz olan bir millet, yoksulluktan kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, refaha ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal hastalıklardan yakasını kurtaramaz. Ülke yönetimindeki başarı, ekonomik yönden sahip olduklarının derecesiyle orantılıdır. Kılıçla ülke alanlar, sabanla ülke alanlara karşı yenilmeye mahkumdur. * Kılıç ve saban; bu iki fatihten birincisi, ikincisine yenildi. * Bilirsiniz ki ekonomik bakımdan güçsüz olan bir ulus, yoksulluktan kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, refaha ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal hastalıklardan yakasını kurtaramaz. Ülke yönetimindeki başarı ve ekonomik yönden sahip olduğu şeylerin derecesiyle orantılıdır. * Bağımsızlığım bütünü, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür. * Zaferin aracı yalnız kılıçla oluşan bir ulus, bir gün girdiği yerden kovulur, alçaltılır, acınası ve ezik duruma düşer. * Gerçek işgaller kılıçla değil, sabanla yapılır. (Mükemmel bir örnek daha) * Ulusları yurtlarına bağlamanın, ulusa denge sağlamanın aracı sabandır, saban kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça güçlenir. Kılıç kullanan kol çok geçmeden yorulduğu halde, saban kullanan kol zaman geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. * Ulusal ekonominin temeli tarımdır. * Yurttaş bir kişinin verginin kalkabileceğine inandırılması ve böyle bir düşünceye itilmesi, devletin yıkılmasını istemek demektir. * Askeri zaferlerimizle mağrur olmayalım. Yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım * Bence halk devri, iktisat devri mefhumu ile ifade olunur. * Eğer milletimizin ekseriyeti azimesi (büyük çoğunluğu) çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. * Hayatın ve istiklal-i tammın (tam bağımsızlığın), iktisadiyatta hayattan ve istiklal-i tamdan ibaret olduğuna kaniim. * Herhangi bir mali karar alınırken, göz önüne getirilecek ilk şey, milli faaliyet milli istihsal (üretim), yani verginin bizzat ana kaynağı üzerine yapacağı tesir olmalıdır. * Hiçbir medeni devlet yoktur ki ordu ve donanmasından evvel iktisadiyatını düşünmüş olmasın * İktisaden zayıf bir millet fakr-u sefaletten kurtulamaz, kuvvetli bir medeniyete, refah ve saadete kavuşamaz, içtimai ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz. * İktisadi kalkınma için her memlekette yapılan gayretlerin, makul ve düşünülmüş milletlerarası toplu tedbirle tamamlanması zaruri olduğunda tamamıyla mutabıkız. * İktisat hayatının faaliyet ve zindegi (zindelik) ancak vesait-i münakelenin (nakik vasıtalarının), yollarının, şimendiferlerin, limanların hali ve derecesiyle mütenasiptir(münasiptir). * İstiklalin tamamiyeti ancak istiklal-i mali ile mümkündür. * Kılıç ile fütuhat yapanlar, sabanla fütuhat yapanlara mağlup olmaya ve binnetice(sonuçta) terk-i mevki etmeğe mecburdurlar. * Milletleri vatanlarında takarrür(yerleşme) ettirmenin, millete istikrar vermenin vasıtası sabandır. * Mukaddes ve azametli hedefler kağıt üzerinde düsturlarla ve kanun maddeleriyle sadece hırslarla, arzularla husul bulamaz. Muhakkak tam istiklalini temin edebilmek için yegane hakiki kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır. * Siyasi, askeri muzzaferriyetler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi muzafferiyetler ile tetviç edilmezlerse (taçlandırılmazlarsa) kazanılan zaferler payidar olamaz. * Kazanılmış zaferlerin ve uğranılmış başarısızlıkların tümü iktisadi durumla ilgilidir. * Devlet varidatının inkişafını, yeni vergiler ihdasından(koyulmasından) ziyade devamlı bir programla mevcut vergilerin tarih ve cibayet (tahsil edilme) usullerinin ıslahında aramak lazımdır. (Bu konuda da Atatürk ü anlayamamışız! 400 milyar dolardan fazla kayıt dışı ekonomi vergiye tabi tutulmazken ve bu durumu ortadan kaldırmak için herhangi bir girişim olmazken, vergi artışını sağlamak için yeni vergiler eklenmektedir. Atatürk ta o zamandan bu durumu görmüş..) * Bilhassa para her türlü vasıtanın üstünde, bir mevcudiyet silahıdır. * İstiklalin tamamı ise ancak, istiklal-i mali ile mümkündür. Bir devletin maliyesi istiklalden mahrum olunca o devletin bütün şuabat-ı hayatiye (hayati kısımları) istiklal mefluçtur. Çünkü her uzv-u devlet ancak kuvve-i maliye ile yaşar. İstiklal-i maliyenin korunması için şart-ı evvel, bütçenin bünye-i iktisadiye ile mütenasip ve mütevazin(münasip ve denk) olmasıdır. *Ekonomik teşkilat, teknik temeller üzerine yerleşerek yükseldikçe yurdun verimi çok daha ziyade olacaktır. * Milli ekonominin temeli ziraattır. * Tüccar, milletin ekmeğini ve üretimini kıymetlendirmek için, eline ve zekasına emniyet edilen ve bu emniyetle liyakat göstermesi gereken adamdır. Kaynak Alınan Kitap: Atatürk'ten İnsanlığa Yol Gösteren Sözler Truva Yayınları
EKONOMİDE ÜRETİM VE SANAYİ MODÜL:1 EKONOMİDE ÜRETİM VE SANAYİ 3 3
A- EKONOMİDE KULLANILAN TEMEL KAVRAMLAR Ekonomi nedir? Ekonominin çok sayıda tanımı yapılabilir. Bunlardan bazıları şu şekildedir. Sınırlı kaynaklar ile sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılanmak için çaba sarf eden bilim dalına “ekonomi” denir. İş hayatındaki kişileri ve toplumu incelemek suretiyle maddi refahı artırma yolları arayan bilim dalına “ekonomi” denir. EKONOMİ Ekonomi Kökeni Yunanca'daki "oikia" (ev) ve "nomos" (kural) kelimelerine dayanır, "ev yönetimi" demektir. Ekonomi yerine Türkçe'de Arapça'dan geçme İktisat kelimesi de kullanılmaktadır. Ekonominin tanımı konusunda görüş birliği yoktur. O nedenle de çeşitli tanımlar ortaya atılmıştır. Bu tanımlardan bazıları şöyle belirtilebilir: a) Ekonomi (veya politik ekonomi), parayla ilgili olsun ya da olmasın, kişiler arasındaki değişim (mübadele) işlemlerinin incelenmesidir. b) Ekonomi, kıt üretim faktörlerinin çeşitli mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılmak üzere nasıl seçileceğinin ve üretilen malların tüketim amacıyla toplumun bireyleri arasındaki dağıtımın incelenmesidir. c) Ekonomi, halkın günlük faaliyetlerini, gelir kazanmasını ve yaşamını sürdürmesini inceleyen bir bilimdir. d) Ekonomi insanların tüketim ve üretim faaliyetlerini nasıl organize ettikleri konusunun incelenmesidir. e) Ekonomi servetin incelenmesidir. f) Ekonomi, toplumların nasıl geliştiğini ve medeniyetin nasıl oluştuğunu inceleyen bir bilimdir. Görüleceği gibi, ekonominin tanımını yapanlar bu bilime özgü çeşitli tanımlar üzerinde dururlar. Fakat bu tartışmalar gözden geçirilse ekonomi ile ilgili bazı ortak özellikler belirlenebilir. Bu özelliklerin ortaya konmasıyla belki bir tanım yapılmış olmaz ama bu bilim dalının genel nitelikleri daha açık bir biçimde belirlenmiş olur. Bunları şu biçimde sıralayabiliriz: A) Ekonomi toplum halinde yaşayan insanların davranışlarını konu alan yani sosyal bir bilimdir. b) İnsanların sınırsız kabul edilen maddi ihtiyaçlarının karşılanması amacına yöneliktir. c ) insanların maddi ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetler, sınırlı durumdaki üretim kaynaklarıyla üretilirler. d) Ekonomide amaç kıt kaynakların kullanılmasından en yüksek faydanın elde edilmesidir. Ancak, mevcut kaynak arzının artırılması bu kaynakların mal ve hizmet üretiminde etkinliğinin artırılması ve kaynakların mülkiyetinin toplumda çeşitli kesimler arasında dağılımında denge sağlanması bazı ortak amaçlar arasındadır. Bu özelliklerden anlaşılacağı gibi Ekonomi Bilimi'nin kapsamı oldukça geniştir. Hatta, günümüzde Ekonomi ile ilişkisi bulunmayan toplumsal olayların çok az olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, kapsadığı olayların özelliklerine göre Ekonomi Bilimi'nin de çeşitli bölümleri bulunmaktadır. Bu disiplinlerinden bazıları örneğin şunlardır: Mikro ekonomi, Makro ekonomi, Uluslararası Ekonomi, Ekonomik Büyüme, Para ve Banka Ekonominin Sınıflandırılması Ekonomi İki Temel Başlık Altında Sınıflandırılabilir; Kayıt Dışı Ekonomi Ekonomik faaliyetlerin fiilen gerçekleşmiş olmasına rağmen bu faaliyetlerle ilgili kayıtların tutulmaması olarak nitelendirilen kayıt dışı ekonomi, kamu idarelerinin denetimi dışında kalan her türlü ekonomik işlem ve faaliyetlerdir.“Genel olarak bir tanım yapmak gerekirse, kayıt dışı ekonomi, gayri safi milli gelir hesaplarını elde etmede kullanılan bilinen istatistik yöntemlerine göre tahmin edilemeyen ve gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümüdür” Kayıt İçi Ekonomi Kayıt içi ekonomi resmi kayıtlara giren, kanuni belgelerle belgelendirilen, yetkili kamu organlarınca normal kurallar çerçevesinde kontrol edilen ve milli gelir hesaplamalarında dikkate alınan ekonomik işlem ve faaliyetlerin tamamıdır. Bir başka tanıma göre ise; ihtiyaçlar ile kıt kaynakların ve bu ihtiyaçların mümkün olduğunca giderilmesi amacıyla kullanılması ve dağıtılmasını inceleyen bir bilim dalıdır. Ekonominin konusu; yeryüzünde insanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek her türlü kıt malların bulundurulması, üretilmesine yönelik faaliyetlerin tümünü kapsar. Ekonomi ilmini genel olarak; Genel ekonomi Mikro ekonomi Makro ekonomi olmak üzere sınıflandırabiliriz. Tercihte bulunmak, ekonomi açısından esastır. Çünkü insanların ve kurumların istedikleri her şeyi satın alacak para ve kaynağa sahip olmaları çoğu zaman mümkün değildir. Ekonomi, günlük hayatımızın bir parçası olmuştur. Ekonomi konusu hakkında aslında hiç de azımsanmayacak bir bilgiye sahip olduğumuz söylenebilir. Çünkü ekonominin konu alanının birer parçası olan işsizlik, enflasyon, ödemeler dengesi, ücretler, fiyatlar, vergi ve faiz oranları ile ilgili haber ve yorumlar hemen her gün gazete ve televizyonlarda geniş yer tutmaktadır. Eğer insanlar gerek duydukları her şeyi elde edebilecek sınırsız kaynaklara sahip olsalardı, ekonomi gibi bir bilime ihtiyaç olmazdı. Çünkü ekonomi esas olarak miktarı kısıtlı olan şeylerle ilgilenir. Elinde 1 milyar lirası bulunan bir ve bu parayı arabasını yenilemek için mi, yoksa ailesi ile birlikte Akdenizde tatil yapmak için mi harcayacağına karar vermek zorunda olan bir fabrika işçisi olduğunu düşünelim. Elindeki kaynak (1 milyar lira) sınırlıdır, dolayısıyla bu ikisi arasında bir tercih yapması gerekmektedir. Şayet hassas bir kişiliği varsa, tercihini duygularına kulak vererek yapacak, parayı ailesi ve kendisi açısından en iyi şekilde değerlendirecektir. Burada kesin olan bir şey varsa o da elindeki 1 milyar liranın hem arabasını yenilemek ve hem de ailesini tatile götürmek için yeterli olmayacağıdır. Aynı şekilde hükümetler de ülkenin kaynakları ile ülkenin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için ekonomik seçimlerde bulunmak zorundadır. Ekonomistler, “cennette yaşasaydık, ekonomi öğrenmemize gerek kalmazdı” diye söylerler. Cennette hiçbir şeyin kıtlığı olmayacağına göre ekonomi ilminin ortaya çıkışının temel nedeninin kıtlık olduğu anlaşılır. Ekonomik Doktrinler: Doktrin, geniş anlamda felsefi bir inancın veya bilimsel bir görüşün genel bir şekilde ifade edilmesidir. Bazı ekonomik doktrinleri kısaca inceleyelim: Merkantilizm: Sömürgeciliği devletin gelişme olanağı olarak gören bir düşüncedir. Fizyokratlar: Liberal (serbestiyetçi) düşüncedir. Tarımı esas alan doktrin anlamına gelir. Klasikler: Özel mülkiyete ve ticari serbestiye dayanan kapitalis sistemin temelini oluşturur. Sosyalizm: Kollektif veya sosyal mülkiyeti, özel mülkiyet yerine ikame etmek isteyen fikir hareketidir. Sosyalizm, sosyal haksızlıklara karşı bir tepki ve tarihsel bir aşama olarak kabul edilebilir. Sosyalizmin uygulandığı ülkelerde bireylerin refah ve standartları artırılamadığı gibi topluma hizmet etmek konusunda kişilere yapılan baskılar dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Neo-Klasikler: Emek-değer kuramına dayanır. Bir malın değeri, onun üretilmesi için toplumsal olarak zorunlu bulunan emek zamanıyla belirlenir. Atatürk’ün Birinci İktisat Kongresi’nde söylediği gibi “Tam bağımsızlık ve hakimiyetin gerçek temeli ekonomidir. Siyasal amaçlar ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik başarılarla taçlandırılamazlarsa uzun süre devam edemezler.” 4 4
Eğer insanlar gerek duydukları her şeyi elde edebilecek sınırsız kaynaklara sahip olsalardı, ekonomi gibi bir bilime ihtiyaç olmazdı. Çünkü ekonomi esas olarak miktarı kısıtlı olan şeylerle ilgilenir. 5 5
Ekonomi genel olarak ikiye ayrılır: Kayıt Dışı Ekonomi Ekonomik faaliyetlerin, fiilen gerçekleşmiş olmasına rağmen, bu faaliyetlerle ilgili kayıtların tutulmaması olarak nitelendirilen kayıt dışı ekonomi, kamu idarelerinin denetimi dışında kalan her türlü ekonomik işlem ve faaliyetlerdir. KAYIT DIŞI EKONOMİNİN ORTAYA ÇIKIŞ NEDENLERİ Günümüzde dünyanın hiçbir ülkesinde sıfırlanamayan, ancak ülkemizde büyük boyutlara ulaşmış olan vergi kayıp ve kaçaklarının nedenleri arasında önemli görünenler şu şekilde sıralanabilir: • Mali ve ekonomik nedenler ( enflasyon, gelir dağılımı, vergi adaleti) • Hukuki nedenler ( Yasaların basit ve açık olmaması, sık değişikliğe uğraması, vergi oranlarının yüksekliği, istisna ve muafiyetler, üniter yapıdaki bozulma, defter tutma hadleri) • İdari nedenler( Vergi idaresinin organik yapısı, teknik yapı, personel yapısı ve denetim mekanizması) • Sosyal nedenler(Vergi ahlakı, mükellef psikolojisi ve tarihsel nedenler) • Siyasal nedenler ve baskı gruplarından kaynaklanan nedenler. Yazan:Yusuf KILDİŞ 6 6
Kayıt dışı ekonomi, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından biridir. Dünyada ve ülkemizde kayıt dışı ekonomi konusunda net rakamlar verilememekle birlikte tahminler yapılmaktadır. Bu tahminlere göre, ülkemizde kayıt dışı ekonominin GSMH’ye* oranı yaklaşık olarak %30-35 civarındadır. ABD, AB ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde ise bu oran yaklaşık %10-15’dir. *GSMH (Gayri Safi Millî Hasılat), bir ülke vatandaşlarının, bir yıl için ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamıdır. 7 7
Kayıt İçi Ekonomi Kayıt içi ekonomi, resmi kayıtlara giren, kanuni belgelerle belgelendirilen, yetkili kamu organlarınca normal kurallar çerçevesinde kontrol edilen ve milli gelir hesaplamalarında dikkate alınan ekonomik işlem ve faaliyetlerin tamamıdır. 8 8
İhtiyaç nedir? Karşılandığı zaman sevinç ve mutluluk veren, karşılanmadığı zaman acı ve üzüntü veren duygulara “ihtiyaç” denir. Önem düzeyine göre ihtiyaçlar ikiye ayrılır: Zorunlu İhtiyaçlar : İnsanların yemek, içmek gibi devamlılık gösteren temel ihtiyaçlarıdır. Lüks İhtiyaçlar : Karşılanmadıkları zaman, zorunlu ihtiyaçlar kadar acı vermeyen ihtiyaçlardır. İyi giyinmek, otomobil sahibi olmak gibi. 9 9
Ekonomik ihtiyaçlar, yer ve zamana göre büyük farklılıklar gösterebilir. Örneğin gelişmiş ülkelerdeki bir işçi için otomobil satın almak doğal bir gereksinim olarak düşünüldüğü halde, az gelişmiş bir ülkedeki bir işçi için bu ihtiyaç lüks olabilir. 10 10
İhtiyaçların değişmesine neden olan diğer etkenler ise şu şekilde sıralanabilir; Kişinin karakter özellikleri, Fizyolojik etkenler, Yaşanan doğal çevre, Eğitim düzeyi, Toplumsal etkenler, Kültürel etkenler, Politik etkenler, İnançlar, vb. 11 11
Mal nedir? İhtiyaçları karşılayan ve fiziksel özelliğe sahip olan temel unsurlara “mal” denir. Diğer bir tanıma göre; insanların ihtiyaçlarını doğrudan veya dolaylı olarak karşılamaya yarayan her şeye “mal” denir. 12 12
Hizmetler de mallar gibi üretilebilirler. Hizmet nedir? İnsanların soyut ihtiyaçlarını karşılayan ve insana fayda sağlayan kavrama “hizmet” denir. Hizmetler de mallar gibi üretilebilirler. Ancak hizmetler, mallar gibi stoklama özelliğine sahip değildir. Hizmetlerin ancak süreleri uzatılabilir. Hizmet yalnızca emek ile değil sermaye malları ile de sağlanır. 13 13
Fayda nedir? Bir mal veya hizmetin ihtiyaçları karşılama özelliğine “fayda” denir. Her malın faydalı olması istenir. Ancak, bu her zaman mümkün olmaz. Örneğin, sigaranın sağlığa zararlı olduğu bilindiği halde ekonomik anlamda fayda sağladığı için kıt mallara dahil edilir. Televizyon, buzdolabı gibi cihazların madde olarak varlığı, sağladığı fayda olmasaydı hiç bir işe yaramazdı. 14 14
Kıymet nedir? Bireylerin kişisel ihtiyaçlarına, gelir ve kültür düzeylerine göre mal ve hizmetlerden sağlayacakları faydaya verdikleri öneme “kıymet” (değer) denir. Tüketiciler mal ve hizmetlere, onların kendilerine sağladıkları fayda oranında değer (kıymet) verirler. Bazı durumlarda, faydası çok olan bir takım mal ve hizmetlere az, faydası düşük olan mal ve hizmetlere ise daha fazla önem verildiği görülür. 15 15
Bireylerin ve toplumların sahip olduğu mal stokuna “servet” denir. Servet nedir? Bireylerin ve toplumların sahip olduğu mal stokuna “servet” denir. Her ulusun ekonomisi, önceki dönemlerde topladığı mallardan oluşan küçük veya büyük bir mal stokuna sahiptir. Buna “ulusal servet” denir. Her ülke ekonomisinin amacı; stoklanabilecek mallarının miktarını artırarak, geleceğini güvence altına almaktır. 16 16
B- ÜRETİM VE ÜRETİM ELEMANLARI Üretim nedir? Hammaddeleri mamul mallara çevirmek amacıyla, üretim elemanları bir araya getirme süreci ve işlemine “üretim” denir. Ekonomide ihtiyaçlarımızı gideren mal ve hizmetlerin sürekli bulunabilmesi ve onlardan yeterli faydayı elde etmemizin temeli üretime dayanmaktadır. Her bir üretim elemanın miktarı sınırlı olduğu için, üretilebilecek şeylerin de bir sınırı vardır. 17 17
Üretim Elemanları Nelerdir? Para, ekonomik bir kaynak değildir, yalnızca bir semboldür. Kendi başına herhangi bir fayda sağlamaz. İnsanların ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılacak kaynaklara üretim elemanları diyoruz. 18 18
Başlıca Üretim Elemanları Şunlardır: TOPRAK (DOĞA), SERMAYE, GİRİŞİMCİ (MÜTEŞEBBİS), EMEK (İŞ GÜCÜ), TEKNOLOJİ (ÜRETİM YÖNTEMİ). 19 19
1-TOPRAK (DOĞA) İnsani olmayan, yeryüzünün altında ve üstünde bulunan bütün doğal kaynakları içerir. Tarımsal arazi, inşaat arazisi, madenler ve cevherler, nehirler, ormanlar, okyanuslar ve atmosfer ile buralarda bulunan her türlü kaynak akla gelmelidir. 20 20
2-SERMAYE Halk dilinde sermaye, kişilerin tüm varlıklarını içine alan servet karşılığı olarak veya çoğu kez “para” anlamına gelir. Ekonomistler ise, sermayeyi tanımlarken, para anlayışından uzaklaşarak, daha çok mal ile ilgili anlam yüklemişlerdir. Ekonomi biliminde sermaye; doğada serbest biçimde bulunmayan sonradan üretilen üretim araçları olarak da tanımlanır. 21 21
Hukuki bakımdan sermaye; harcanmasına gerek kalmadan gelir sağlayabilen unsurlardır. Örneğin, elimizdeki bir tahvil, herhangi bir faaliyet yapmadan bir süre sonra belirli bir getiri sağlayacaktır. Asıl önemli olan nokta, ekonominin konusu olan sermayenin para olarak ifade edilebilen bir unsur olmadığıdır. Ancak, paranın satın alabileceği mal ve hizmetler sermaye olarak kabul edilmelidir. 22 22
3-GİRİŞİMCİ (MÜTEŞEBBİS) Bir ekonomik faaliyeti düşünen, plânlayan ve etkin bir şekilde yürüten, diğer üretim faktörlerini bilinçli bir şekilde koordine ederek üretime katan güce “girişimci” (müteşebbis) denir. Diğer bir tanıma göre ise; parasını kâr getireceğini düşündüğü bir projeye yatırarak risk alan kişiye “girişimci” (müteşebbis) denir. 23 23
4-EMEK (İŞ GÜCÜ) Çalışanların, bir işte ortaya koydukları bedensel veya zihinsel çabalara “emek” (işgücü) denir. Üretim faktörleri arasında en önemlisidir. Çünkü, emek (insan) olmadan diğer üretim faktörlerinin hiçbir anlamı yoktur. 24 24
5-TEKNOLOJİ (ÜRETİM YÖNTEMİ) Çok sayıda tanımı olmakla birlikte, ekonomistler teknolojiyi; “Yeni bir mal üretme, bilinen malları geliştirme yöntemi” veya, “Mal ve hizmetleri üretmek için uygulanan her türlü yöntemler” olarak tanımlamaktadır. 25 25
Girişimcinin Özellikleri Nelerdir? İşletmenin kurulma kararını verir. İşletmeyi bizzat yönetir veya yönetecek olanları tayin eder. İşletmede alınan kararların sonucuna katlanır ve bu kararların riskini taşır. İşletmenin nasıl yürütüleceğini planlar, işletmenin sürekliliğini ve kârlılığını sağlamak yönünde etkin kararlar alır. İşletmenin sürekliliğini sağlamak için yeni pazarlar bulur. 26 26
C-TÜRKİYE’DE SANAYİ HAREKETLERİ Sanayi nedir? İşletmelerin, makineler kullanarak, mekanik ve kimyasal metotlarla, çeşitli maddelerden mal ve hizmet üretmeleri faaliyetlerine “sanayi” (endüstri) denir. Hammaddelerin değişikliğe uğratılması yoluyla, maddi servetler üretilmesine yarayan iktisadi etkinliklerin tümüne “sanayi” (endüstri) denir. 27 27
Sanayi Hareketlerinin Safhaları Ülkemizde sanayileşme hareketlerinin başlangıcı, temeli ve alt yapısını oluşturan, sanayimizin gelişmesine yön ve hız veren faaliyetleri şu şekilde sıralayabiliriz: KÜÇÜK SANAYİ (EL SANAYİ), EV SANAYİ, İMALAT SANAYİ, BÜYÜK SANAYİ. 28 28
1-Küçük Sanayi (El Sanayi) Sanayileşme hareketinin ilk safhası ve başlangıcı sayılmaktadır. En belirgin özelliği; üretimin sınırlı sayıda ve el becerileriyle yapılmasıdır. Sermayesi ve işçisi az olan küçük işletmeler şeklindedir. 29 29
Tüketici kitlesi azdır. Bu bakımdan fazla gelişme gösterememiştir. Sanayideki büyük gelişmeler, rekabet ve teknik gelişmelere ayak uyduramadıkları için genellikle faaliyetlerini devam ettiremezler. 30 30
2-Ev Sanayi Müteşebbisler adına ve onların verdikleri araç-gereçlerle evlerde yapılan faaliyetleri kapsamaktadır. Sanayideki büyük gelişmeler, rekabet ve teknik gelişmelere ayak uyduramamaları sonucunda genellikle faaliyetlerini devam ettiremezler. 31 31
Sanayi denince genellikle akla imalat sanayi gelir. Fabrikalaşmanın yeni başladığı, ancak yetersiz kaldığı dönemlerde, üretimin bir kısmı el emeği ile yapılmaktaydı. Ancak, Cumhuriyet döneminden günümüze kadar imalat sanayinde ciddi gelişmeler olmuştur. 32 32
İmalat sanayi üç ana bölümde incelenebilir: Tüketim Malları Sanayi, Ara Mallar Sanayi, Yatırım Malları Sanayi. 33 33
Büyük çaptaki ekonomik faaliyetleri ifade eder. 4-Büyük Sanayi Büyük çaptaki ekonomik faaliyetleri ifade eder. Kısaca, üretim araçlarının üretilmesidir denebilir. Büyük sanayi, tüketiciye en uzak ve tüketim malları üreten sanayi dallarını besleyen grup niteliğindedir. 34 34
Türkiye’de Sanayi Hareketleri Cumhuriyet Öncesi Dönemde Sanayi Hareketleri 16-17. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu, sanayi yönünden dünyanın ileri gitmiş ülkelerinden birisi olarak görülüyordu. Bazı lüks maddeler hariç, bütün sanayi ürünleri İmparatorluk sınırları içinden karşılanıyordu. 35 35
Özellikle, çinicilik, dokumacılık ve gemi yapımı gibi sanatlar çok ileri bir düzeye yükselmişti. Tekstil ürünleri, silahlar, deri ve cam eşya ihraç ediliyor ve tersanelerde Venedikliler için savaş ve ticaret gemileri yapılıyordu. 36 36
Kömür ve Tersane İşleri, Savaş Sanayi, Dokuma ve Halı Sanayi, Osmanlı İmparatorluğu devrinde göze çarpan sanayi faaliyetleri şu şekilde özetlenebilir: Kömür ve Tersane İşleri, Savaş Sanayi, Dokuma ve Halı Sanayi, Maden Çıkarılması, El Sanatları, Mimari, vb. 37 37
Osmanlıda Sanayinin Gerilemesi Osmanlı İmparatorluğu sanayisi, 19. yüzyılın başlarına kadar, kendi yağı ile kavrulmuştur. Ancak, 18. yüzyılda İngiltere’de başlayan ve diğer Batı Avrupa ülkelerine de yayılan sanayi atılımına çeşitli nedenlerle ayak uyduramayınca, imparatorluğun ev ve el imalatına dayanan küçük sanayi kuruluşları yavaş yavaş kapanmaya başlamıştır. 38 38
Bu duruma, kapitülasyonlar ve uygulanan yetersiz sanayi politikaları da eklenince, çöküşün önü alınamamıştır. Yapılan reklamlar ve batı kültürünün etkisiyle yabancı mallara karşı olan talebin artması da bu süreçte etkili olmuştur. Avrupa giysilerinin devlet tarafından resmen kabul edilmesi sonucunda, pamuk ve ipek sanayi büyük zarar görerek çok sayıda tesis kapanmıştır. 39 39
Gerekli kredilerin sağlanamaması ve bu krediyi sağlayacak milli bankaların bulunmaması da sürecin hızlanmasına katkıda bulunmuştur. Sonuç olarak; Türkler, sanayini kurabilecek ve devam ettirebilecek bilgi ve beceriye ulaşamamış, bundan dolayı da büyük sanayi kuruluşları kurmak mümkün olmamıştır. 40 40
Cumhuriyet Döneminde Sanayi Hareketleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı’dan ekonomik olarak iflas etmiş bir ülke devraldı. Ülke ekonomisi; insan gücü, sanayi, tarım, dış borçlar, ulaşım, milli üretim vb. konularda perişan bir durumda idi. Mevcut kaynaklar önemli ölçüde ordunun emrine verilmiş ve savaşlar sonucunda bu kaynaklar da tükenmişti. Giriş Osmanlı Devleti’nden ekonomik olarak iflas etmiş bir ülke devralan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilk yıllarında uyguladığı ekonomik devrimlerle, siyasal bağımsızlığının ardından ekonomik bağımsızlığını da kazanma yolunda önemli adımlar atmıştır. Bu çalışmanın amacı, Cumhuriyetin ilk onbeş yılında, yani Atatürk Türkiye’sinde yapılan ekonomik devrimleri incelemektir. İlk olarak, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve kazanılan Kurtuluş Savaşı sonrasında ülkenin ekonomik durumu açıklanacak, yeni Cumhuriyetin devraldığı ekonomik miras ortaya konmaya çalışılacaktır. Daha sonra, yeni Cumhuriyetin temel ekonomik politikalarının belirlendiği İzmir İktisat Kongresi’nden bahsedilecektir. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ekonomik politikalar, 1923-1929 yılları arası ve 1930-1938 yılları arası olmak üzere iki ana bölümde ele alınacak ve ulaştırma, tarım ve sanayi alanlarında yapılan çalışmalar detaylı olarak anlatılacaktır. Ayrıca, 1930 sonrası dönemde yapılan 1. Beş Yıllık Sanayi Planı incelenecektir. Sonuç bölümünde ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk onbeş yılındaki ekonomik çalışmaları ile ilgili genel bir değerlendirme yapılacaktır. Kurtuluş Savaşı Sonrası Ekonomik Durum 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında katıldığı savaşlar sonucunda çok zayıflayan Osmanlı Devleti, son günlerinde ekonomik yönden çökmüş bir ülke görünümünde idi. Savaşların finansmanında iç kaynaklar yetersiz kalmış ve yüksek miktarda borçlanmaya girilmişti. Ülkenin ekonomisi, insan gücü, sanayi, tarım, dış borçlar, ulaşım, milli üretim gibi her açıdan perişan bir durumda idi. Onlarca yıldır süren savaşlar sonrası, bir çok işyeri kapanmış, üretken erkek nüfusu azalmış, çocuk ve yetişkin ölümlerinde artışlar olmuş, aileler parçalanmış, göçler nedeniyle işsizlik had safhaya varmıştı. Mevcut kaynaklar önemli ölçüde ordunun emrine verilmiş ve savaşlar sonucunda bu kaynaklar da tükenmişti. Birinci Dünya Savaşı sonlarında Anadolu’da sanayi adına sadece iki tane askeri amaçlı fabrika ve 282 adet küçük çaplı atölye bulunmakta idi. 23 Nisan 1920’de Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, üç yıl süren Kurtuluş Savaşı’nda çok büyük ekonomik sıkıntılar içinde kalmıştı. Osmanlı’nın son döneminde çok kötü olan bu ekonomik ortamda sınırlı kaynaklarla bir bağımsızlık savaşı verilmişti. Yeni hükümetin ilk mali ve ekonomik sıkıntıları Kongrelerin finanse edilmesi ile başlamış ve daha sonra ağırlaşarak sürmüştür. TBMM açıldığında parasal kaynaklar çok sınırlı idi ve dışarıdan gelen yardımlar da oldukça yetersizdi. Eldeki kaynaklar, savaş ihtiyaçları karşılanmaya harcanmıştı ve her türlü savaş malzemesi ihtiyacı halkın katkıları ile sağlanmıştı. 1920-1922 arasında Kurtuluş Savaşı içindeki yeni hükümetin ekonomik politikalar üretmesi ve kalkınmaya yönelik adımlar atması olanaksızdı. Kurtuluş savaşı kazanıldığı yıllarda ise, Türkiye tüm kaynaklar tükenmiş, sanayisi olmayan, tarım alanında çok geri yoksul bir ülke görünümünde idi. Mevcut işletmelerin çoğu yabancıların elindeydi ve bu yabancı sermaye sahipleri Türkiye’yi terk ediyorlardı. Türkiye’nin şeker, kumaş gibi temel ihtiyaç maddelerinin pek çoğu yurt dışından geliyordu. 41 41
Ülkemiz, tüm kaynakları tükenmiş, sanayisi olmayan, tarım alanında çok geri, yoksul bir ülke görünümünde idi. Mevcut işletmelerin çoğu yabancıların elindeydi ve bu sermaye sahipleri de ülkeyi terk ediyorlardı. Ülkenin bu olumsuz ortamdan kurtulması için nasıl bir ekonomi programı uygulanacağını belirlemek amacıyla 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında “İzmir İktisat Kongresi” düzenlendi. 42 42
İzmir İktisat Kongresi’nde Alınan Kararlar İzmir İktisat Kongresine; çiftçi, sanayici, tüccar ve işçi temsilcilerinden oluşan 1135 delege katıldı. Kongrede özetle şu kararalar alındı: Özel girişimcilerin desteklenmesi, Yatırımcılara kredi sağlayacak bankaların kurulması, Hammaddesi yurt içinde olan endüstri kollarının kurulması, Günlük tüketim mallarına öncelik verilmesi, Önemli kuruluşların millileştirilmesi ve limanlarımızda kabotaj* hakkımızın kullanılması. *Kabotaj: Bir devletin, kendi limanları arasında deniz ticareti konusunda tanıdığı ayrıcalık. Bu ayrıcalıktan yalnızca yurttaşlarının yararlanması, millî ekonomiye önemli bir katkı sağlayacağından, devletler yabancı bandıralı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir. Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926′da yürürlüğe girdi. İzmir İktisat Kongresi Ülkenin olumsuz ekonomik ortamı nedeni ile daha Cumhuriyet ilan edilmeden yeni hükümetin ekonomi programını belirlemek için 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de İktisat Kongresi’ni tertip eden Gazi Mustafa Kemal, açılış nutkunda “memleketin ihtiyacına mutabık esaslı program üzerinde bütün milletin müttehit ve hemahenk [olması gerekir] yeni devletimizin, yeni hükümetimizin, bütün esasları bütün programları iktisat programından çıkmalıdır” ve “Hayat demek ekonomi demektir. Çünkü millet yoksul kaldıkça hiç birşey yapamaz. İlk önce zengin olmalıdır. Çünkü herşeyi yapan paradır. Öncelikle ekonomiye önem vermek lazımdır. Ekonomide faydalı olabilmek için ise teoriler ve kavramlar ile vakit geçirecek zamanımız kalmamıştır" diyerek, ekonomik atılımların başlama işaretini vermiştir. Birinci İktisat Kongresinde çiftçi, sanayici, tüccar, işçi temsilcilerinden oluşan 1135 delegenin ortak çalışmaları sonucunda, "Misak-ı İktisadi Esasları" belirlenmiştir. Her kesimden insanın sorunlarının ortaya konduğu ve çözüm yollarının arandığı bu kongrede alınan kararlarda ülkenin siyasi bağımsızlığının iktisadi bağımsızlıkla güçlendirilmesi ve Türk girişimciliğinin geliştirilmesi hedefliyordu. Kongrede, genelde liberal politikaların temelleri benimsenmişti. Nitekim, Cumhuriyetin ilk beş yılındaki uygulamalar da kongrede alınan kararlar yönündeydi. Kongrede, özel girişimcilerin desteklenmesi, yatırımcılara kredi sağlayacak bankaların kurulması, hammaddesi yurt içinde olan endüstri kollarının kurulması, günlük tüketim mallarına öncelik verilmesine, önemli kuruluşların millileştirilmesi ve kendi limanlarımızda kabotaj hakkımızın kullanılması gibi kararlar alınarak yeni Hükümetin mali ve iktisadi politikasının temelleri atılmıştır. 43 43
Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik alanda atılan bazı adımlar şunlardır: Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk bütçesi, 1 Mart 1924’de 120 milyon Lira olarak yürürlüğe girmiştir. 3 Ağustos 1924’de “Türkiye Cumhuriyeti” sözcükleri ile 10 kuruşluk ilk madeni para basılmıştır. “Türkiye Cumhuriyeti” sözcükleri ile basılan ilk altın para ise 5 Ekim 1925’de basılan 5 Lira’dır. 1. Dünya Savaşı’nın ardından dünyada yeni dengelerin oluşmaya başladığı bir ortamda toplanan İzmir İktisat Kongresi, daha çok içerdeki dengeleri kurmaya ve ülkenin iktisadi alt yapısını oluşturmaya yönelik olarak düzenlenmiştir. Nitekim, Lozan Antlaşmasının iktisadi hükümleri de yeni Cumhuriyet’i bağlayıcı hükümler içermekteydi. Lozan Antlaşmanın eki olan ticaret sözleşmesi, dışa açık politikaların benimsenmesini istemekte; Osmanlı gümrük tarifelerinin bir müddet daha yürürlükte kalmasını ve yeni yasaklar getirilmemesini öngörmekteydi. Bu nedenle, 1929 yılına kadar gümrük tarifelerinde artışlar yapılamamıştır. Ayrıca, yeni hükümet, Osmanlı Devleti’nden "Duyun-u Umumiye" devralmak zorunda kalmıştır. 1928’de Türkiye Cumhuriyeti ile Düyun-u Umumiye alacaklıları arasında bir sözleşme imzalanmıştır. 29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Mustafa Kemal, yeni cumhuriyeti kurduğu yıllarda verdiği bir demecinde “… Türkiye devleti, temellerini süngü ile değil, süngünün dahi istinat ettiği iktisadiyat ile kuracaktır... Yeni Türkiye devleti bir ‘devlet-i iktisadiye olacaktır” sözleri ile, sosyal ve kültürel devrimlerin yanında ekonomik devrimlerin de yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş medeniyetler seviyesine yükseltebilmek için ekonomiye mutlaka birinci derecede önem vermek gerektiğinin farkında idi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk bütçesi, 1 Mart 1924’de 120 milyon Lira olarak yürürlüğe girmiştir. 3 Ağustos 1924’de “Türkiye Cumhuriyeti” sözcükleri ile 10 kuruşluk ilk madeni para basılmıştır. “Türkiye Cumhuriyeti” sözcükleri ile basılan ilk altın para ise 5 Ekim 1925’de basılan 5 Lira’dır. 1924 yılında 1 Amerikan Doları 167 Kuruş ve 1 Batı Alman Markı 44 Kuruş idi. Tarım Alanında Yapılan Çalışmalar 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında Cumhuriyetin nüfusunun 13.648.000 kişi olduğu belirlenmiştir. Genel nüfusun % 47,71’ini çiftçiler (4.368.061) % 3,7’sini sanatkarlar (299.000) ve % 2,8’ini de tüccarlar (257.000) teşkil ediyordu. Bu da göstermektedir ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında tarımın ekonomideki yeri oldukça büyüktü. Bundan dolayı, Mustafa Kemal 1 Mart 1922’de TBMM'nin açılış konuşmasında "Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazanmış ve layık olan köylüdür." sözleri ile tarım sektörüne verdiği değeri göstermiştir. Tarım alanındaki reformların en önemlisi, mahsulünün onda birini vergi olarak ödemesi demek olan aşar vergisinin 1925 yılında kaldırılmasıdır. Ayrıca, 1925'te çıkarılan bir kanunla köylülere bedelini yirmi yılda ödemek üzere toprak dağıtılmıştır. 1926 yılında çıkan bir yasa ile de tarım işlerinde kullanılacak hayvanların azalması nedeniyle bu beygir gücü kaybı yerine zirai araçlar ve makineler kullanımını arttırmak için teşvikler ve istisnalar uygulandı. Ziraat Bankası, küçük çiftçilere kredi kolaylıkları tanımakla ve faiz haddini düşürmekle yararlı hizmetler yaptı. Kurulan yeni çiftliklerde modern tarım yöntemleri uygulanarak çiftçilere örnek olundu. 1924’te Zirai Birlikler ve Zirai Kredi Kooperatifleri yasaları çıkarıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı. 44 44
1924 yılında 1 Amerikan Doları 167 Kuruş, 1 Alman Markı ise 44 Kuruş idi. 1924’te Zirai Birlikler ve Zirai Kredi Kooperatifleri yasaları çıkarıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı. Mahsulün onda birinin vergi olarak ödenmesi demek olan “aşar vergisi” 1925 yılında kaldırıldı. Tarım alanındaki reformların en önemlisi, mahsulünün onda birini vergi olarak ödemesi demek olan aşar vergisinin 1925 yılında kaldırılmasıdır. Ayrıca, 1925'te çıkarılan bir kanunla köylülere bedelini yirmi yılda ödemek üzere toprak dağıtılmıştır. 1926 yılında çıkan bir yasa ile de tarım işlerinde kullanılacak hayvanların azalması nedeniyle bu beygir gücü kaybı yerine zirai araçlar ve makineler kullanımını arttırmak için teşvikler ve istisnalar uygulandı. Ziraat Bankası, küçük çiftçilere kredi kolaylıkları tanımakla ve faiz haddini düşürmekle yararlı hizmetler yaptı. Kurulan yeni çiftliklerde modern tarım yöntemleri uygulanarak çiftçilere örnek olundu. 1924’te Zirai Birlikler ve Zirai Kredi Kooperatifleri yasaları çıkarıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı. 45 45
1925'te çıkarılan bir kanunla köylülere bedelini yirmi yılda ödemek üzere toprak dağıtıldı. 1926 yılında çıkan bir yasa ile tarım işlerinde kullanılacak makineler için teşvikler ve istisnalar uygulandı. 46 46
Ekonomik gelişim açısından ulaşım ağının kurulması gerekiyordu Ekonomik gelişim açısından ulaşım ağının kurulması gerekiyordu. Yabancıların elinde bulunan demiryolları devletleştirilerek, yeni demiryollarının yapımına önem verildi. 47 47
1926’da ‘Kabotaj Kanunu’ çıkarılmış ve kabotaj hakkı yabancıların elinden alınarak, Türk deniz ticaretinin ve taşımacılığının gelişmesi sağlandı. 48 48
1933’de Denizyolları İşletmesi kuruldu. 1937’de deniz işletmeciliği ve bankacılık işletmelerine yardımcı olmak amacı ile Deniz Bank kurulmuştur. 49 49
1929’da İstanbul–Berlin arasında tarifeli uçak seferleri başladı. 6 Ekim 1926 Kayseri’de açılan uçak fabrikası, 1934’de 6 avcı uçağı üretti ve bu uçaklardan biri 50 dakikada Ankara’ya uçtu. 1929’da İstanbul–Berlin arasında tarifeli uçak seferleri başladı. Yurt içinde ise ilk olarak, 1933’de Ankara–İstanbul arasında tarifeli uçak seferleri başladı. 50 50
11 Eylül 1926’da Ankara’da otomatik telefon hizmete girdi. 1929’da İstanbul-Ankara, 1937’de Ankara–Adana arasında telefon görüşmeleri başladı. 51 51
Cumhuriyetin ilk on bir yılında açılan şeker fabrikaları: Alpullu Şeker Fabrikası (1926), Uşak Şeker Fabrikası (1926), Eskişehir Şeker Fabrikası (1933), Turhal Şeker Fabrikası (1934). 52 52
Cumhuriyetin ilk yıllarında açılan diğer fabrikalar şunlardır: Bursa dokumacılık fabrikası (1927), Bünyan dokuma fabrikası (1927), Ankara çimento fabrikası (1928), Ford Şirketi ile bir otomobil montaj fabrikası (1929). 53 53
17 Nisan 1934’te Birinci Beş Yıllık Sanayi Planının kabul edilmesi ile birlikte, devlet iktisadi hayata girerek işletmeciliğe başlamış ve ülke genelinde planlı sanayileşmeye geçilmiştir. 54 54
Bu dönemde açılan fabrikalar şunlardır: Bakırköy Bez Fabrikası (1934), Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934), Kayseri Bez Fabrikası (1935), Zonguldak Türk Antrasit Fabrikası (1935), Paşabahçe Cam Fabrikası (1935), Çubuk Barajı (1936), 55 55
İzmit Birinci Kağıt Fabrikası (1936), Nazilli Basma Fabrikası (1937), Ereğli Bez Fabrikası (1937), Gemlik Suni ipek Fabrikası (1938), Divriği Demir Madeni İşletmesi (1938), Bursa Merinos Fabrikası (1938). 56 56
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan milli bankalar şunlardır: Türkiye İş Bankası (1924), Türkiye Sanayi ve Maadin* Bankası (1925), T.C. Merkez Bankası (1930), İller Bankası (1933), Sümerbank (1933), Etibank (1935), Halk Bankası (1938). *Maadin: Madenler (Osmanlıca) Sonuç olarak; İnsan gücü, sanayi, tarım, dış borçlar, ulaşım, milli üretim gibi her açıdan perişan durumda bir ülke devralan Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan ekonomik devrimlerle onbeş yılda büyük bir ilerleme göstermiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası, tüm kaynaklar tükenmiş, sanayisi olmayan, tarım alanında çok geri, mevcut işletmelerin çoğu yabancıların elinde olan ve bir çok temel ihtiyaç maddesinde dışarıya bağımlı yoksul bir ülke görünümünde olan Türkiye, 1938 yılına gelindiğinde pek çok alanda yeni fabrikaların açıldığı, ulaştırma alanında ciddi atılımların yapıldığı, tarımda modern teknik ve araçların kullanımına başlandığı ve sanayileşme yolunda ilerleyen modern bir ülke durumuna gelmiştir. Ayrıca, Cumhuriyetin bu ilk yıllarında devletin temel kurumlarının ve kuruluşlarının yapılanması tamamlanarak pek çoğu faaliyetine başlamıştır. Atatürk bu kalkınma hamlesini gerçekleştirirken, yeni bir ekonomi modeli geliştirmiş ve ülke şartlarına uygun bir karma ekonomi sistemini kurmuştur. Bu politikaları uygularken, devletin harcamaları ile gelirleri arasında denge sürekli olarak korunarak enflasyon önlenmiştir. Maliye sistemi, halka baskı yapmadan, aynı zamanda da dışarıya muhtaç olmadan yeterli bir geliri elde etme üzerine kurulmuştur. Yeni Cumhuriyet yatırımlara büyük önem vermiş ve yurdun her köşesinin kalkınması için çalışmalar yapılmıştır. TÜRKİYE’DE SANAYİ HAREKETLERİ KONUSU İÇİN KULLANILAN KAYNAK: Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türkiye Ekonomisi Ali Coşkun / Fatih Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Öğretim Görevlisi Atatürkçü Düşünce Dergisi, Kasım 2003, Sayı: 4, Sayfa: 72-77. 57 57
MODÜL:2 EKONOMİDE ÜRETİM VE SANAYİ 58 58
A-PARA Para nedir? Devletçe bastırılan, üzerinde itibari değeri yazılı olan, mal ve hizmetlerin değiştirilmesinde kullanılan, kağıt ya da metal ödeme aracına “para” denir. 59 59
Paranın İşlevleri Şunlardır: 1-Para, bir değişim (mübadele) aracıdır: Piyasadaki mal ve hizmetlerin en kolay şekilde el değiştirmesini sağlar. Paranın olmadığı zamanlarda insanlar ihtiyaçları için mal takası yapıyorlardı. Günümüzde aynı durumun olduğunu var sayarsak, paranın önemi daha iyi kavranacaktır. Para : Mal ve hizmetlerin değiştirilmesinde kullanılan bir araçtır. Kendi başına düşünüldüğünde hiçbir şey ifade etmez, pratik bir değeri yoktur. Acıktığınızda yiyemezsiniz, susadığınızda içemezsiniz.. Ama açlığınızı, susuzluğunuzu gidermek için onu kullanabilirsiniz.Ondan yararlanabilirsiniz. Para yalnız açlık ve susuzluk gidermeye mi yarar ? Elbette hayır. O halde para ile neler yapılabilir, işlevleri nelerdir ? Bu sorunun cevabını en iyi, şu anda cebinde hiç parası olmayan verebilir. Hele uzun müddet parası olmayacaksa cevabı daha iyi bilir. 60 60
2-Para, bir değer ölçüsüdür: Mal ve hizmetler arasında, değişim oranının belirlenmesinde para, “en gerçeğe” yakın değerin bulunmasını sağlar. Eğer karşılıklı mal değişimi yapılsaydı, ürünlerin gerçek değerlerini bulup bulmadığı konusunda şüpheler oluşurdu. 2 – Para bir değer ölçüsüdür: Mal ve hizmetler arasında değişim oranının belirlenmesinde para “en gerçeğe” yaklaşma imkanı sağlar. Üstteki örneğimize devam edersek; Bizden bilgisayar alıp gıda ve kitap verecek kişiler bulduk, kaç bilgisayara, ne kadar gıda ve kitap değiştirilirse doğru yapılmış olur sorusunu cevaplamak zor olurdu. Demek ki para ile mal ve hizmetlerin gerçek değeri genelleştirilerek daha kolay bulunuyor. 61 61
3-Para, servet biriktirme aracıdır: Üretilen malların tüketilmeyen kısımlarının biriktirilmesi konusunda kolaylık sağlar. Eğer para kullanılmayıp karşılıklı mal değişimi yapılsaydı, çalışanların tasarruf yapması da söz konusu olmazdı. Para servet biriktirme aracıdır: Üretilen malların tüketilmeyen kısımlarının biriktirilmesi kolaylığı sağlar. Aynı örneğimizle, uzun yıllar çalıştığımız işyerimizden elimizde yüzlerce bilgisayar kalsa bunları nasıl değerlendirirdik ? Ya da bir meyve üreticisi meyvelerini ne yapacaktı ? Her ne kadar yastık altında saklanan paranın değeri düşecekse de ikisi aynı şey değildir. Gerçek paranın, özellikleri içinde istikrarlı olması da vardır o halde enflasyonu göz önünde bulundurmayacağız. Diğer bir deyişle yok sayacağız. Şöyle ki takas ekonomisinde de arz yetersiz olursa fiyatlar yükselecektir. 62 62
4-Para, ödemeleri erteleme aracıdır: Ticari hayatta çoğu zaman ödemeler günü gününe yapılamaz. Ödemelerin ertelenmesi de, çek ve senet gibi değerli kağıtlarla (para) üzerinden yapılmaktadır. Eğer para olmasaydı, satışların çekle senetle veya taksitle yapılması mümkün olmayacaktı. 63 63
Paranın Özellikleri Nelerdir? Kabul Edilirlik Özelliği, Değerin İstikrarı Özelliği, Uzun Ömürlü Olma Özelliği, Taşınabilirlik Özelliği, Bölünebilirlik Özelliği, Tek Biçimlilik Özelliği. PARANIN ÖZELLİKLERİ 1 - Kabul Edilirlik Özelliği : Bir zamanlar paranın yalnız altın ve gümüşten yapılması maden olarak insanların ona sahip olma isteğini doğuruyordu. Daha sonra bakır, nikel, gibi madenlerden ve kağıttan yapılması ile paranın genel kabul görmesi gereği doğmuştur. Yani bir toplumda kullanılan para o parayı kullananların o paradan memnun olmaları ile süreklilik kazanır. Dolaşımdaki paraya güvenin azalması paranın değerinin kaybına neden olur. Ender görülen bir durum olmakla beraber, paranın tümden değer yitirmesi de söz konusudur, sabah bir milyon olan ekmek akşama beş milyon olabilmektedir. Bu hiper enflasyondur. 2 - Değerin İstikrarı Özelliği : Üretimi ve malların dağıtımını kolaylaştırmak için parada istikrarın yani değerinin uzun zamanlar değişmemesi özelliğinin olması gerekir. Parada bu özellik bulunmadığı zaman ödemeleri erteleyebilme, özelliğini yitirir, fiyatlar yükselir. Buna karşılık paranın değeri düşer. Biz paranın bu özelliğini, enflasyon, devalüasyon kelimeleri ile tanıyoruz. Revalüasyon ( paranın kıymetinin artması) pek tanıdığımız bir kelime değildir.Ülkelerin mali – para politikaları revalüasyonu da gerektirebilir. 3- Taşınabilirlik Özelliği : Bazı toplumlarda büyük taş parçaları, tuz, ve başka maddeler para olarak kullanılmıştır.Günümüzde alış verişlerimizi rahatça yapabilmemiz gereği vardır bu nedenle paranın rahatça taşınabilmesi gerekir. 4- Bölünebilirlik Özelliği: Küçük ödemelerin yapılabilmesi için paranın bölünebilirlik özelliğinin olması gerekir. Altın parada bulunan bu mahzur, bakır, nikel paralarla giderilmiştir. 5 - Ömürlü Olma Özelliği : Eğer para bir zenginlik biriktirme aracı olarak kullanılıyorsa uzun ömürlü olması , bozulmaması gerekir. Örnek : canlı hayvanların para olarak kullanıldığı toplumlarda hayvanın yaşlanması veya ölmesi zenginliğin azalması , yok olması anlamına gelecektir. 6 - Tek Biçimlilik Özelliği : Genellikle paranın tek biçimli olması gerektiği üzerinde fikir birliği vardır. Aksi halde her birimizin par asının kendimize özel şekillerde olması paranın kullanılabilme özelliğini ortadan kaldırırdı. PARA TÜRLERİ: 1- Altın ve Gümüş : Uzun bir zaman tedavülde kalan altın ve gümüş paralar değerli metal olduklarından kendi başlarına bir değerleri vardı.İnsanlar bu metalleri para olarak kabul etmekte tereddüt etmemişlerdir. 2- Adi Metaller : Altın ve gümüşün zamanla, arzında çıkan darlıklar ve küçük ödemelerin bu paralarla yapılamaması zorlukları karşısında bakır ,nikel gibi metallerin para olarak kullanılması gereğini doğurmuştur. 3- Kağıt Paralar :Bir zamanlar zengin tüccarlar altın ve gümüşlerini saklamaları için kuyumculara bırakıyor, karşılığında onlara bir belge veriyorlardı. Bu belge ile tüccar belli bir zamanda altın ve gümüşünün bir kısmını ya da tamamını kuyumcudan alıyordu. Daha sonra kuyumcular kasalarındaki altın miktarını aşan miktarda belge düzenleyebileceklerini, bunu teminat olarak başkalarına verebileceklerini ya da başka biçimlerde kullanabileceklerini fark ettiler. Bütün tüccarlar aynı anda altınlarını istemediği sürece uygulamada güçlük çıkmıyordu. İşte bu belgeler kağıt paranın ilk şeklini oluşturdu. Kuyumcuların bastıkları belgeler ile altın karşılığı oranı yıllar içinde düştü ve banknotların hiçbir şekilde altın karşılığının bulunmadığı günümüze gelindi. Günümüzde bankaların çalışmaları da esas olarak bu sistemle yürümektedir. Biz bu gün bu kağıtları başka insanların da bizim gibi kabul edeceklerine güvendiğimiz için kabul ederiz. Aslında devletin (merkez bankasının) piyasada bulundurduğu kağıt para miktarı kadar altın rezervi bulunur. Veya öyle olması gerekir 64 64
Devalüasyon nedir? Sabit döviz kuru uygulanan sistemlerde, hükümetin aldığı bir kararla, resmî döviz kurunun yükseltilmesidir. Diğer bir deyişle ulusal paranın döviz karşısında değerinin düşürülmesidir. (Bu olayın tersine revalüasyon* adı verilir.) Enflasyonun yüksek olduğu, ödemeler dengesinin bozulduğu ülkelerde uygulanır. *Revalüasyon, kelime anlamı olarak "değerini yükseltmek", iktisadi olarak da; ülke parasının yabancı paralar karşısında değerini yükseltmek anlamındadır. Devalüasyon kavramının zıttıdır. Revalüasyon uygulanarak, bir ekonominin ithalat yapabilmesi kolaylaştırılmakta; ihracat yapabilmesi ise zorlaştırılmaktadır. Devalüasyon ne demektir? Sabit döviz kuru sisteminde, hükümetin aldığı bir kararla resmî döviz kurunun yükseltilmesi, diğer bir deyişle ulusal paranın değerinin düşürülmesidir. Bu olayın tersine revalüasyon adı verilir. Değişken kur sistemlerinde kurlar, arz ve talebe bağlı olarak yükseldiği ve bu yükseliş devletin müdahalesi ile olmadığı için devalüasyon terimi kullanılmaz. Genellikle resmî döviz kurları Amerikan doları cinsinden ifade edildiği için, devalüasyona gitmek isteyen ülke doların kur fiyatını artırır. Buna bağlı olarak öteki dövizlerin fiyatı da artar. Devalüasyon niçin yapılır? Sistem nasıl işler? Hemen belirtelim ki devalüasyon yapılmasının ana nedeni dış ödemeler bilançosu açıklarını gidermektir.Dış ticaret bilançosunu iyileştirici etkiler iki kanaldan ortaya çıkar: İthalat giderlerinde daralma ve ihracat gelirlerinde artış. Devalüasyon yoluyla ithal malların fiyatları ulusal para cinsinden yükselir ki bu da ithalatı azaltıcı bir etki yapar. Böylece döviz tasarrufu sağlanmış olur. Öte yandan, yerli mallar yabancı para cinsinden ucuzlayarak bu yolla hem yabancı sermayenin yurt içine girişini hem de ihracat gelirlerinin artırılışını sağlar. Ülkeye döviz akışı sağlayan bu iki olumlu etki dış ödemeler açığının kapanmasına vesile olur. Devalüasyon muhtemel olumsuz etkileri: 1. Devalüasyon sermaye mallarını ve teknoloji ithalatını pahalılaştırarak ülke bir maliyet enflasyonu süreci başlatabilir.Dolayısıyla fiyatlarda bir artış yaşanır. 2. Dövizle ödenecek dış borçların yükünü artırır. 3. Azgelişmiş ve ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı olan ülkelerde tarım ürünlerinin talep esnekliği düşük ve bu ürünlerin talebi fiyatlarının düşük olmasından çok ihtiyaca bağlı olduğu için dış alımları artmayabilir. Devalüasyonun başarılı olabilmesi için gerekli koşullar ? Esneklik katsayısı yaklaşımı dahilinde devalüasyonun döviz kazandırıcı ve döviz tasarrufu sağlayıcı etkileri sırasıyla (arz esnekliğinin yüksek olması varsayımı altında) ithal mallarının yurt içi talep ve ihraç mallarının da dış talep esnekliklerine bağlıdır.Bu iki esneklik ayrı ayrı ne derece büyük olursa söz konusu olumlu etkiler de o ölçüde yüksek olur.Marshall- Lerner koşulu adı verilen bu durum e +e ? 1 olarak formüle edilir.Yani söz konusu iki esneklik katsayısı toplamının bire eşit ya da birden büyük olmalıdır.Bu ise elde mevcut miktarda ihraç malı stokunun ve ihraç malları üretiminin kolayca artırılabilmesiyle mümkün olur. ? Toplam harcama yaklaşımıyla olay ele alındığında bir ülkede karşılanamayan talepten dolayı ithalatın artmasıyla dış ticaret açığı gündeme gelir.Ta ki bu talep fazlası üretimle karşılanana kadar.Dış ticaret açığı verilmesinde baş rolü oynayan ithalat artışları ise ithal ürünleri pahalılaştığından ithal ikamesi üretim politikasıyla massedilir.O halde devalüasyon dış ticaret endüstrileri diye bilinen ihracat ve ithalata rakip firmalarda toplam talebi artırıcı bir etki yapar. Keynesyen düşünceye göre, eğer bir ekonomide işsizlik ve eksik kapasite mevcut ise mallara olan talep artışı üretimi artırır. Böylece dış ticaret açığı giderilebilir.Ancak, ekonomi tam istihdamdaysa talep artışları üretim hacmini değil gelirin parasal ifadesini yani fiyatlar genel seviyesini yükseltir.Sonuç olarak, toplam harcama yaklaşımı ekonomi eksik istihdamdayken ve ithal ikameci politikalarla işlerlik kazanır. ? Üretim azlığına dayalı olarak mevcut talebe karşı iç fiyatlar sabit tutulmalıdır. ? Yabancı ülkeler devalüasyon yapan ülkeye karşı misilleme yapmamalıdır.Başka bir deyişle ortak pazardaki diğer ülkelerin ihracatçı sektörleri rekabet etmek için fiyat indirimine gitmemelidir. ? İthal mallarını elinde bulunduran ülkeler devalüasyon yapılan ülkede ithalata olan talep kısılınca buna karşılık olarak üretimlerini kısabilir ama parası devalüe olan ülkenin piyasasını tekrar kazanmak için fiyat kırmamalıdır. 65 65
Değişken kur sistemlerinde, kurlar arz ve talebe bağlı olarak yükseldiği ve bu yükseliş devletin müdahalesi ile olmadığı için devalüasyon terimi kullanılmaz. Genellikle resmî döviz kurları, Amerikan Doları veya EURO cinsinden ifade edildiği için, devalüasyona gitmek isteyen ülke, bu dövizlerin kur fiyatını artırır. Buna bağlı olarak ta diğer dövizlerin fiyatı da artar. Türkiye'deki Devalüasyonlar Türkiye'de son krizden once; 7 eylül 1946 yılında, Recep Peker basbakanliginda 115.4% oraninda, 4 agustos 1958’de adnan menderes basbakanliginda 221.4% oraninda, 10 agustos 1970 yilinda suleyman demirel baskanliginda 66.6% oraninda, 21 eylul 1977 yilinda yine suleyman demirel baskanliginda 10% oraninda, 1 mart 1978 yilinda bulent ecevit basbakanliginda 29.9% oraninda, 10 haziran 1979 yilinda bulent ecevit basbakanliginda 77.7% oraninda, 24 ocak 1980 yilinda suleyman demirel baskanliginda 48.6% oraninda, 5 nisan 1994 yilinda tansu ciller basbakanliginda 104% oraninda gerceklesmis olan olay. 66 66
Devalüasyon niçin yapılır? Devalüasyon yapılmasının başlıca nedeni, dış ödemeler bilançosu açıklarını gidermektir. Dış ticaret bilançosunu iyileştirici etkiler iki kanaldan ortaya çıkar: İthalat giderlerinde daralma, İhracat gelirlerinde artış. 67 67
Böylece döviz tasarrufu sağlanmış olur. Devalüasyon yoluyla ithal malların fiyatları ulusal para cinsinden yükselir. Bu da ithalatı azaltıcı bir etki yapar. Böylece döviz tasarrufu sağlanmış olur. Öte yandan, yerli mallar yabancı para cinsinden ucuzlar. Bu yolla hem yabancı sermayenin yurt içine girişi, hem de ihracat gelirlerinin artışı sağlanır. Ülkeye döviz akışını sağlayan bu iki olumlu etki, dış ödemeler açığının kapanmasını sağlar. 68 68
Enflasyon nedir? Enflasyon deyince aklımıza ilk gelen, günlük hayatta çokça kullandığımız mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasıdır. (Enflasyonun tersine deflasyon* denir) Enflasyonun tam karşılığı; fiyatların genel düzeyinin sürekli bir artış eğilimi göstermesi ve paranın değerinin düşmesidir. Sadece bazı malların fiyatlarının sürekli artması ya da tüm malların fiyatlarının bir sefer artması enflasyon değildir. (TCMB) *Deflasyon: Enflasyonun tersi durumudur. Fiyatlar düşeceğinden kimse parasını harcamak istemez. Herkes parasını elinde tutacağından mal ve hizmetlere talep azalacak, üretim azalacak, işsizlik ortaya çıkacaktır. Ekonominin küçülmesini beraberinde getirir. Deflasyon: Ekonomideki toplam arzın, toplam talebi aşması durumudur. 69 69
Enflasyonun sebepleri nelerdir? Devletin karşılıksız para basması. Maliyetlerdeki artışlar, yüksek faiz ve devalüasyon. Bütçe açıkları. İthal malların fiyatlarında yükselme. Bankaların krediyi genişletmesi. Tasarrufların yatırımdan çok olması. 70 70
Enflasyonun Sonuçları Nelerdir? Gelir dağılımında adaletsizlik oluşur. Tasarrufta azalma, tüketimde artış olur. Paradan kaçış; gayrimenkul, altın gibi yatırım araçlarına yönelme olur. İthalatı kısmak için devalüasyon yapılması zorunluluğu oluşur. Üretimin artmaması sonucu istihdam olumsuz yönde etkilenir. Dış ödemeler dengesi bozulur. Sanayi yatırımları azalır. GSMH düşer. Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH): Bir ulusal ekonomide belirli bir dönem içinde (genellikle bir takvim yılında), üretilen mal ve hizmet değerlerinin toplamıdır. 71 71
B-KREDİ Kredi nedir? Tüketicinin, ödeme gücünü aşan satın alma işlemlerini hemen yapabilmesi için, gerekli olan paranın belirli bir faiz oranı ile ödünç olarak verilmesine “kredi” denir. Kredi; eldeki para ile gelecekte ele geçecek paranın değiştirilmesi veya para ile ödeme vaadinin değiştirilmesi anlamına da gelir. Kredi Nedir ? Kredi ; Sözlük anlamı itibariyle "saygınlık ve güven" anlamında kullanılmakta olup, genel anlamda herhangi birine ödünç para vermek veya nakit olarak alınacak bir mal veya verilecek bir hizmetin yerine getirilmesine kefalet etmek, garanti vermek, bedelini daha sonra almak kaydıyla bir mal ve / veya hizmeti vermek olarak tanımlanmaktadır. Bankalar Yasası açısından ise kredi ; Bankaların, özvarlıklarının yanı sıra, topladıkları vadeli ve vadesiz Türk Lirası yada döviz mevduat ile banka dışında temin ettikleri fonları, yasal sınırlar içinde ve banka içi mevzuatı çerçevesinde ihtiyaç sahiplerine belirli bir süre sonra geri alınması kaydı ile borç olarak vermesi ya da borç anlamında olmamakla birlikte, birbirleriyle taraflardan birinin taahhüdünün ve / veya bu taahhütten doğacak borçlarının garanti edilmesi işlemidir. 72 72
Kredinin Genel Şartları Nelerdir? Genel olarak, kefil/kefiller, ipotek, gelir beyanı, hayat sigortası istemekle birlikte; Bankalar, kredi vermek için; Kişiye, Zamana ve Kredinin çeşidine göre değişiklik şartlar belirlerler. Uygun şartları taşıyan müşterilerin kredi isteklerini yerine getirirler. 73 73
Kredinin faydaları nelerdir? Kredi, milli serveti meydana getiren tüketim ve sermaye malları stokunun en verimli ve faydalı şekilde kullanılmasını sağlar. Kredi, tasarruf paralarının ekonomiye kazandırılmasını sağlar. Kredi, satışları artırır. 74 74
Kredi, tasarrufu, ödüllendirmek suretiyle teşvik eder. Kredi, işletmelerin kurulması, sıkıntı içinde olan işletmelerin yaşaması ve büyümesi için kaynak oluşturulmasına imkan sağlar. Kredi, bankalardaki tasarruflardan büyük kitlelerin yararlanması için önemli bir araçtır. Kredi, tasarrufu, ödüllendirmek suretiyle teşvik eder. 75 75
Kredi Çeşitleri Nelerdir? Krediler genel olarak ikiye ayrılır: Vadelerine göre krediler, Kullanma amaçlarına göre krediler. Krediler çeşitli açılardan sınıflandırılabilir. Burada, piyasa dikkate alınarak ikiye ayrılmıştır. 76 76
Vadelerine Göre Krediler: Kısa vadeli krediler: Vadesi bir yıldan az olan kredilerdir. Orta vadeli krediler: Vadesi 1-5 yıl arası olan kredilerdir. Uzun vadeli krediler: Vadesi 5 yıldan fazla olan kredilerdir. 77 77
Kullanma Amaçlarına Göre Krediler: Tüketim kredileri: Tüketim ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı kullanılan kredilerdir. Üretim kredileri: Üretime yönelik kullanılan kredilerdir. Yatırım kredileri: Herhangi bir konuda yatırım yapmak amaçlı kullanılan kredilerdir. İşletme kredileri: İşletmelerin devamını sağlamaya yönelik kullanılan kredilerdir. 78 78
Kredi Veren Kurumlar Banka nedir? Faizle para alınıp verilebilen, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve bunun dışındaki diğer bazı ekonomik etkinliklerde bulunan kuruluşlara “banka” denir. Banka kelimesi; İtalyanca, para bozma gişesi, para bozma yeri anlamına gelen banca kelimesinden dilimize geçmiştir. BANKACILIK VE BANKA İş yapan insanlar için hiçbir kurum bankalardan daha önemli değildir. İnsanlar bir iş kurmak veya işler kötüye gittiğinde mal satın alabilmek için olduğu kadar kendilerine mal satan kimselere olan borçlarını ödemek veya müşterilerinden para toplayabilmek için de borç para arayabilirler. Bu durumda onlara bankalar yardımcı olacaktır. BANKA : Halkın belli bir zaman içinde harcamadığı parayı kabul ederek faiz getirir şekilde planlayan,ödemelerde aracılık, para nakli, senet tahsili, emanet kabulü, gibi çeşitli görevler yürüten ve özel önemi olan kurumlardır. Bankaların iki asıl fonksiyonu vardır. Bunlar, tevdiat kabulü ve kredi işlemleridir. Bunlar dışında Merkez Bankası farklı görevleri olan bir banka olup : Hükümetlerin ülkedeki para arzını kontrol etmek, bir ülkede para ve kredi politikalarını yürütmek, devlet adına para basmak gibi görevleri yerine getirirler. Merkez bankasına, Bankaların bankası da demek mümkündür. Bankalar, mevduat toplayıp kredi vermekten başka, ödemelere aracılık eder, para havalesi yapar, senetlerin tahsil edilmesine aracılık eder, emanet kabul eder, kasa kiralar, mevduat sahiplerini çeşitli yatırımlara yönlendirir, ve benzeri gibi parasal işlemlerde hizmet üretir. “Bankalar bir kısım parayı mevduat sahiplerinin kullanımına ayırırlar, diğer büyük bir kısmını kredi olarak kişi ve kuruluşlara verirler.” demiştik. Banka mevduatları 10 trilyon lira olan bir bankanın, mevduat sahiplerinin %10’unu çekebileceğini keşfederse, mevduat sahiplerine geri ödemek üzere elinde bulundurması gereken para miktarı 1 trilyon liradır. Geri kalanı diğer müşterilere borç/kredi açmakta kullanılabilir. Dolayısıyla elinde 10 trilyon lirası olan bir banka 100 trilyonluk bir aktif yaratabilir. 79 79
Bankaların yaptığı işlemler nelerdir? Kullanılmayan paraların ekonomiye girişini sağlamak, Kredi vererek ekonomiye katkı sağlamak, Vatandaşı yatırıma yönlendirmek, Ödemelerde aracılık etmek, Kiralık kasa hizmeti vermek, Senet tahsili yapmak, Para nakli yapmak. 80 80
Türkiye’deki Banka Çeşitleri İşlevine göre bankalar beşe ayrılır*: Emisyon Bankaları, İş ve Ticaret Bankaları, Ziraat Bankaları, Sanayi Bankaları, Kalkınma ve Yatırım Bankaları. Bankalar, kanuni açıdan ikiye ayrılır: Kamu (Devlet) Bankaları, Özel Bankalar. Banka Çeşitleri: Yaptıkları işe göre banka çeşitleri 5'e ayrılır. 1. Emisyon Bankaları: Devlet adına bastırıp piyasaya sürülecek banknot işleriyle uğraşır, devletin ihtiyacı olan para hareketlerini düzenler ve veznedarlık görevi yapar. 2. İş ve Ticaret Bankaları: Tasarruf sahiplerinden mevzuat toplayıp gerçek veya tüzel kişilere kredi vererek bankacılık hizmetini sürdürür. Ülkemizdeki pek çok banka bu tanıma girer. 3. Ziraat Bankaları: Tarım ile uğraşan çiftçilere kredi açan ve onların ihtiyacı olan tarım araç ve gereçlerini temin eden bankalardır. 4. Sanayi Bankaları: Sanayi işletmelerinin krediye olan ihtiyaçlarını karşılamakla beraber, bu işletmelerin yatırımlarına katılan uzmanlık bankaları türünden bankalardır. Uzun vadeli kredi verir. 5. Kalkınma ve Yatırım Bankaları: Yatırım Bankaları: Sermaye piyasasında faaliyet göstermek, sermaye piyasası araçları kullanılarak sağlanan kaynaklarla yatırımı yapmak üzere kurulur. Ayrıca işletmelerin etkin bir yönetime ve sağlıklı mali yapıya kavuşmaları amacıyla devir ve birleşme konuları dahil danışmanlık hizmeti de verir. Mevduat kabulü hariç bankacılık işlemleri de yaparlar. Kalkınma Bankaları: Kalkınma bankaları yatırım bankacılığı faaliyetlerine ek olarak öz kaynakları ile idaresi kendilerine bırakılan fon vb. kaynaklardan kredi vermek üzere kurulurlar. 81 81
Diğer Kredi Veren Kuruluşlar Tarım Kredi Kooperatifleri: Çiftçilere yönelik kredi veren kuruluşlardır. Esnaf Kefalet Kooperatifleri: Küçük esnaflara yönelik kredi veren kuruluşlardır. 82 82
C-FİYAT Fiyat nedir? Bir mal veya hizmetin parasal ifadesine “fiyat” denir. Herhangi bir mal veya hizmetin değeri, o ekonomide geçerli olan ortak değer ölçüsü para ile fiyata dönüştürülür. Fiyat istikrarı, ulusal ekonomilerin vazgeçilmez unsurudur. Ülkemizde fiyat istikrarını “Merkez Bankası” sağlar. 83 83
Rekabet nedir? En geniş anlamıyla rekabet; piyasada kıt olanı paylaşmak veya bir ödül elde etmek amacıyla, belli kural ve kısıtlamalar çerçevesinde, temel özgürlüklerin ve insan haklarının garanti altına alındığı ve hiçbir ayrıcalığın olmadığı bir ortamda, birden fazla oyuncu arasında yapılan bir yarıştır. Rekabet çok farklı amaçlarla farklı unsurlar vurgulanarak tanımlanabilen ve iktisadi siyasi ve sosyal boyutları olan bir kavramdır. Rekabet, en geniş anlamıyla, kıt bir şeyi paylaşmak veya bir ödül elde etmek amacıyla belli kural ve kısıtlamalar çerçevesinde temel özgürlüklerin ve insan haklarının garanti altına alındığı ve hiçbir ayrıcalığın ve ayrımcılığın olmadığı bir ortamda birden fazla oyuncu arasında oynanan bir oyun veya bir yarış olarak tanımlanabilir. Bu tanımda beş husus vurgulanmaktadır. Bunlardan birincisi amaçtır. Rekabetin olabilmesi için mutlaka herkesin ulaşmak istediği bir amacın olması ve başkalarının varlığının bu amacın gerçekleştirilmesini zora sokması gerekir.Bu amaç iktisadi alanda kar maksimizasyonu, siyasi alanda oy maksimizasyonu vs olabilir.Bolluk ortamında rekabetin olmasına gerek olmayacaktır. Rekabetin kıt bir şeyin paylaşılması amacıyla yapıldığı da düşünülebilir. Bu kıt şey piyasa payı veya seçmenin verdiği oylar veya dağıtılan ödüller olabilir. Tanımda vurgulanan ikinci husus kural ve kısıtlamalardır. Rekabet oyuncuların istedikleri gibi, davranabilecekleri bir oyun değildir. Rekabet ortamında rakiplerin oyuna girişinin engellenmesi veya zorla saf dışı bırakılması, hakim durumun kötüye kullanılması, rakipler arasında anlaşma yapılması hile yapılması vs. yasaklanmıştır. Rekabet ancak bir özgürlük ortamında ve hukuk rejiminde mümkün olabilir. O halde kuralsız ve kısıtlamasız yarışları rekabet olarak nitelendirmek mümkün değildir.Böyle durumlarda rekabet ihlali veya haksız rekabet söz konusudur.İktisadi anlamda rekabet, Tanımda vurgulanan üçüncü husus, temel özgürlüklerin ve insan haklarının garanti altına alınmasıdır.Bu temel özgürlükler, iktisadi alanda girişim özgürlüğü, akit özgürlüğü, mülkiyet özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, seyahat özgürlüğüdür. Siyasi alanda ise bu özgürlüklere ilaveten düşünce ve ifade özgürlüğü , seçme seçilme özgürlüğü ön plana çıkar.Aslında tüm bu özgürlükler her iki alanda da gereklidir.Özgürlüklerin varlığı oyuncuların mümkün olabilen en iyiye ulaşmalarını sağlar.Ayrıca özgürlükler yarışa giriş ve yarıştan çıkış serbestliğini garanti eder. Yarışa giriş veya çıkışa sınırlama getirilmesi rekabeti sınırlayıcı etkiler yapar. Özgürlüklerin diğer önemli bir rolü şeffaflığı sağlamasıdır. Şeffaflığın olmadığı bir ortamda oyuncuların en doğru kararları almaları mümkün olamayacaktır.Bu özgürlüklerin tek sınırı başkalarının da aynı özgürlüklerden yararlanabilmesinin sağlanmasıdır. Bu özgürlüklerin kağıt üzerinde tanınmış olması yeterli değildir. Özgürlüklerin tam olarak garanti altına alınmış olması gerekir. Bu da ancak iyi işleyen, bağımsız ve etkin bir adalet sisteminin varlığı ile mümkündür. Tanımda vurgulanması gereken dördüncü husus, hiç kimsenin veya kurumun ayrıcalıklı bir konumda olmaması ve hiçbir ayrımcılığın yapılmamasıdır. Ayrıcalık, yarıştan veya kurallara uymaktan kaçınma veya başkalarının yararlanamadığı bazı destek ve yardımlar alma biçiminde olabilir. Aynı şekilde yarışa katılma, yükümlülükleri yerine getirme veya kurallara uyma konusunda kimsenin farklı bir statüye sahip olmaması gerekir.Bu nedenle rekabet ortamında devletin konumu çok önemlidir. Devlet çeşitli nedenlerle bazı oyunculara ayrıcalık veya öncelik tanımamalı, kurallara ve yükümlülüklere uyma konusunda da ayrımcılık veya tolerans göstermemelidir. Nihayet rekabetin tanımında vurgulanan beşinci husus, oyuncu sayısının birden fazla olmasıdır. Bazı durumlarda oyuncuların oyunun kurallarını ve sonucunu tayin edemeyecek kadar çok sayıda olmaları koşulu aranır. Aslında bu kural oyuna girişin serbest olması ve oyuncuların tek başlarına hakimiyet tesis edemeyecekleri biçiminde anlaşılmalıdır. Bazı hallerde yarışa girişin serbest olması durumunda bir tek oyuncunun olduğu bir ortamda bile diğer şartlar yerine getiriliyorsa rekabetin olduğu kabul edilebilir. Önemli olan mevcut oyuncuların rekabet baskısını hissetmeleridir. Rekabet kavramının anlaşılabilmesi için rekabetin bir oyuna benzetilmesi veya bir yarış niteliği taşıması gerektiğinin de vurgulanması önem taşır. Rekabet genellikle oyun teorisinde tanımlanan “sıfır toplamlı bir oyun” olarak nitelendirilir. Sıfır toplamlı oyun bir tarafın kazanması halinde diğer tarafın mutlaka kaybedeceği bir oyundur.Kısa vadede bu tanım doğrudur.Ancak orta ve uzun vadede rekabet herkesin kazançlı çıktığı, en azından en iyilerin kazançlı çıkabileceği bir oyundur. Rekabet tüm katılımcıların, rekabet ortamı olmasaydı ulaşabilecekleri performansın üzerine çıkmalarını sağlar. Bu nedenle rekabeti bazılarının kazanıp bazılarının kaybedeceği bir oyun olarak görmek yerine en iyilerin kazançlı çıktığı ve herkesi en iyi olmak için yarıştığı pozitif toplamlı bir oyun olarak algılamak daha doğrudur.Rekabet kavramının yarış kavramından da farklı olduğunu vurgulamak gerekir.Rekabet yukarıda sayılan koşulların yerine getirildiği bir yarıştır.Ayrıca rekabet jürisi olmayan bir yarıştır.Rekabette kimin kazandığı bir jürinin veya hakemin kararına bağlı değildir.Dolayısıyla rekabette hakem veya jürinin sübjektif değerlendirmelerine yer yoktur. Ancak her yarışın bir rekabet boyutu olduğu da yadsınamaz. Rekabet bir pozitif ayıklama aracıdır.Diğer bir deyişle rekabet iyinin kötüden ayrılmasını ve iyinin prim yapmasını sağlayan bir mekanizmadır. Negatif ayıklamanın olduğu, yani kötünün iyiye üstünlük sağladığı bir ortamda ya rekabet yoktur ya da haksız rekabet veya eksik rekabet vardır. Rekabet en çok iktisadi alanda kullanılan bir kavramdır. Rekabetin iktisadi alanda varlığı rekabetçi serbest piyasaların varlığı ile mümkündür.İktisadi alanda rekabetin koşulları, piyasa koşulları çerçevesinde tanımlanır. Her piyasa rekabete açık değildir. Tek veya az sayıda oyuncunun yer aldığı veya oyuncuların piyasada hakimiyet tesis edebildikleri monopolcü ve oligopolcü, piyasalarda rekabet aksak veya eksik rekabet olarak tanımlanır. Piyasalarda rekabetin koşulları da yukarıda tanımlanan koşullardan farklı değildir. En iyi piyasa rekabet baskısını en etkin biçimde ve düzeyde gerçekleştirebilen piyasadır. Ancak en kötü piyasa koşullarında bile mutlaka bir rekabet baskısı vardır. 84 84
Tekel Piyasalar (Eksik Rekabet Piyasası) Bir malın piyasasında fiyat; alıcı ve/veya satıcılardan biri veya birkaçı tarafından belirleniyorsa bu piyasaya “tekel piyasası” denir. Piyasada tek satıcı mevcuttur. Başka satıcıların piyasaya girişini önleyen ciddi engeller vardır. Fiyat tek taraflı olarak belirlenir. Rekabetin olmayışı, üretimde verimsizliğe ve yüksek maliyetlere yol açar. Tekelci firma kısa dönemde olduğu gibi uzun dönemde de, piyasaya girişin engellenmesi nedeniyle ekonomik kâr elde eder. Piyasaya başka firmaların girmesi, yasal, ekonomik ve teknolojik bazı engellerle kısıtlanır. Tekelci farklı müşterilerine aynı ürünü farklı fiyatlarda satarak fiyatını farklılaştırabilir. Tekelci fiyat farklılaştırmasını, birinci, ikinci ve üçüncü derece fiyat farklılaştırması şeklinde gerçekleştirir. Tekelci fiyat farklılaştırması yaparak kârını artırır. Tam rekabet piyasasının aksine tekel piyasasında kaynaklar etkin olarak kullanılmaz. 85 85
Tam Rekabet Piyasası Piyasada çok sayıda alıcı ve satıcı mevcuttur. Alınan ve satılan ürünlerin miktarları piyasanın toplam hacmine kıyasla çok küçük olduğu için, bunlardaki bir değişme piyasayı etkilemez. Arz edilen mal ve hizmetlerin özellikleri ve kaliteleri birbirine çok yakındır. Satıcıların ve alıcıların piyasaya girişi ve çıkışı tamamen serbesttir. Hiçbir firma, sattığı ürünün fiyatı üzerinde tek başına kontrol gücüne sahip değildir. 86 86
Arzın oluşması için, bir mal stokunun satışı söz konusu olmalıdır. Arz nedir? Bir mal ve/veya hizmeti üretenlerin veya elinde bulunduranların satmaya hazır oldukları miktara “arz” denir. Arzın oluşması için, bir mal stokunun satışı söz konusu olmalıdır. Arzın oluşması için, malın pazara sunulması gereklidir. 87 87
Arza Etki Eden Faktörler Nelerdir? Piyasaya sunulan mal ve hizmetlerin fiyatı. Üretim kaynaklarının fiyatındaki değişimler. Piyasaya sunulan mal ve hizmetlerle ilgili olan diğer mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişimler. Verimlilik ve maliyet. Pazardaki üretici firma sayısı. Moda ve üretim teknolojideki değişimler. 88 88
Talep nedir? Belli bir dönemde belli bir fiyat düzeyinde, insanların piyasada satın alabileceği mal miktarına “talep” denir. Diğer bir deyişle, belirli bir dönemde, belirli bir maldan, parayla desteklenmiş satın alma arzusuna “talep” denir. 89 89
Talebe Etki Eden Faktörler Nelerdir? Malın kendi fiyatı, Diğer malların fiyatları, Gelir dağılımı, Zevkler ve tercihler, Nüfus ya da alıcıların sayısı, Hane halkının ortalama geliri, Fiyatlar ve gelirler hakkındaki bekleyişler. 90 90