TÜRKİYEDE KADINLARIN GENEL DURUMU
Türkiye’nin son iki yüzyılını açıklayan modernleşme,kapitalistleşme ve uluslaşma süreçlerini düzenleyen devlet ve piyasa odaklı stratejilerin yanı sıra aile odaklı bir stratejiler hep görmezden gelinmiştir. Türkiye’de kadınlar dünyanın bütün ülkelerinde olduğu gibi birbirlerinden çok farklı koşullarda bir çok kadınlık durumunu yaşıyorlar. Bu topraklardaki köklü değişimlerin içinde kadınların adımları ve değişimine tanık olacağız.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE Osmanlı toplumunda kadınların ekonomik,siyasi, politik, kültürel haklarından bahsetmek pek mümkün değildi. Yönetimin otoriter ve gelenekselciliği kadını ev yaşamında kafes arkasına,dışarıda ise çarşafa sararak erkeğin gerisine çekmiş; erkeğe itaat ve hizmet dışında bir seçenek bırakılmamıştır. 19.yy sonu 20.yy başlarında Osmanlı toplumunda kadınların bu örtülü yaşamları yaşanan reformlar ve savaşlar gibi sosyo - politik nedenlerle kadınların kamusal alanlarda varlık göstermelerini sağlamış, bu durum kadın hakları ve kadın statüsü ile ilgili tartışmalara yol açmıştır.
1880 li yıllarda kadınların örtük yaşantısı ilk olarak gazetelerin köşe yazılarında ve daha sonra çıkartılmaya başlanan kadın dergilerinde tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışmalara öncülük eden kadınlar daha çok eğitim görebilme imkanına sahip aristokrat ailelerdeki kadınlardı Öne çıkan talepler çok kadınla evliliğin sonlandırılması ve kadınların eğitiminin yaygınlaştırılmasıydı.
OSMANLIDA KADIN TALEPLERİ Kimliğin kazanılması için kamusal alana çıkış, ailedeki ve kamusal alandaki eşitsizliklerin kaldırılması, meslek icra edebilmeleri ve bu imkan için eğitim alma hakkına sahip olunması, giyim dahil her türlü yasağın kaldırılması gibi bir savunu etrafında şekillenmiştir.
1908 de siyasal olmamakla birlikte kadınlar aile yaşamının örgütlenmesi ve sosyal yaşama katılımı talep ediyorlardı. 1920’de ancak siyasal haklar talebi savunulabildi. Cumhuriyetin kuruluşunda 18 kadın milletvekili mecliste temsiliyet almıştı. 1934 yılından beri kadınların seçme ve seçilme hakları olmasına rağmen parlamento ve yerel yönetimlerde temsil oranları %5 i geçmemiştir.
Cumhuriyet sonrası tabanda gelişen bağımsız kadın hareketi erkek egemen anlayışın kontrolünde denetim altına alındı. Cumhuriyetle birlikte yurttaşlık hakkının anayasal bir hak olarak alınması kadınların cefakar mücadelesinin bir karşılığı olarak teslim edilmiştir. Fakat kadınların siyaset yapmak için yaptıkları girişimler erkeklerin izin verdiği ölçüde olmuştur.
CUMHURİYETİN İNŞASI İLE Yaklaşık 30 yıllık bir süre kadınlar; Milliyetçi hareketlerin aktörleri olarak vatanseverlik ve kendini ulus için feda etme adına kırsalda ve kentte çalışmışlardır.
BÜYÜYEN TÜRKİYEDE KADIN EMEĞİ İki büyük paylaşım savaşından yeni çıkmış bir dünyada liberal politikalar Türkiye gibi ülkelerde de mevcut ekonomik politik düzenin değişmesine yol açtı. 1950lerde devletin liberal ekonomik tercihleri ile kente göç dalgası beraberinde kadınların yaşamında da köklü değişiklikleri getirdi. Kırsalın çözülmesi ve kentleşme kadınların üstündeki tahakküm biçimlerinin de değişmesine sebep olmuştur. Kadınlar için göç travmatik bir etki yaratmıştır.
KADININ STATÜSÜ İLKOKUL ÖĞRENİMİ NÜFUS GELİR ÇALIŞMA SÜRESİ MÜLKİYET
Türkiyede kadın istihdamını üç kategoride ele alabiliriz Yoğunluklu olarak tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi kadınlar. 2005 te çalışanların sadece %23 ü kadınlarken bu oranın %44 ü ücretsiz aile işçisidir. Kentlerde düşük ücretli, emek yoğun işlerde istihdam edilen eğitimsiz yada kısıtlı eğitime sahip,alt sosyo-ekonomik sınıftan kadınlar Meslek sahibi,yüksek eğitimli orta ya da yüksek orta sınıf kadınları
Kırsal kesim ile kentli kesim arasında kalan 2 Kırsal kesim ile kentli kesim arasında kalan 2. grup kentli kadınlar büyük çoğunluğu imalat sanayi ve hizmet sektöründe düşük ücretli ve koşulların ağır olduğu işlerde çalışmaktadırlar. Ücretsiz aile işçisi olarak yada düzensiz çalışan, gelir getiren işler yapan kadınlar kendilerini çalışıyor olarak adlandırmaktansa ev kadını olarak tarif etmektedirler.
Kadınların iş gücüne katılımı gün geçtikte düşmektedir. 1955 te %72 olan kadının iş gücüne katılımı 1970 de %50, 1980 de %46 ,1990 lı yıllarda %43 ten, 2001 de %27,2007de %23e düşmüştür. Kırsaldan kente göç kadınların iş gücüne katılımını sınırlandırmıştır. Çünkü kadınlar kentte ev kadını olmuşlar ürettikleri değer ekonomik verilere de dahil edilmemiştir.
Türkiyede Kadının Çalışmanın önündeki engeller Kadın çalışma yaşamına katılımında ilk olarak cinsiyetçi iş bölümünün engeline takılır. Yaptıkları işler niteliklerinin bir uzantısı olarak kabul edildiği için vasıfsız olarak değerlendirilir. Yeterli eğitim koşullarına erişemedikleri için de meslek edinemezler. Bu yüzden kadınlar vasıfsız, sosyal güvenceden yoksun, düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır. Kadının dışarıda ücretli çalışması ailevi(bakım hizmetleri,evlilik,çocuk,güvenlik)sebeplerle engelleniyor. 2006 verilerine göre Türkiye’de 18 yaş altında evlenme oranı %32’dir.
Kadın istihdamındaki oranlar Kadınların %61 i tarımda, %12si sanayide, %27 si hizmet sektöründe çalışmaktadır. Kadınların iş gücüne katılımı kentlerde %19 a düşerken ev içerisinde üretim ve güvencesiz çalışma biçimi artış göstermektedir. Ev eksenli çalışanların % 90nını kadınlar oluşturmaktadır. 2005 yılında Bursa’da bir tekstil fabrikasındaki yangında ikisi çocuk beş kadın işçi hayatını kaybetti. İş güvenliğinin olmadığı fabrikada uzun mesailerle,sigortasız,sendikasız, düşük ücretle çalıştırılıyolardı.
Kurulan serbest bölgelerde kadınlar esnek ve uzun çalışma saatleri ile denetim dışı çalıştırılmaktadırlar. Novemed direnişi örneğindeki gibi sendikal taleplerle iş koşullarının düzeltilmesine yönelik talepler yasaların ve iş piyasasının direncine takılmaktadır. Emine Arslan örneğinde ise sendikal mücadele içerisinde kadının yeri bağlamında ele alabiliriz. Grev yapan tek kadın olarak sendikalaşma mücadelesinin sembolü olmuştu.
EĞİTİM Türkiye’de okuma yazma bilmeyen kadınların oranı 2000 yılında hala %20 oranındaydı. Türkiyede kadınların yüksek öğretime katılım oranı düşüktür. Yükseköğretimde eğitim alan kadınların mesleki yönelimleri de %95 ev ekonomisi, %41 tıp fakültesi,%44 eğitim fakültesi, %58 güzel sanatlar,%23 mühendislikle cinsiyetçi yaklaşımın bir göstergesidir. Yetişkin eğitimi - beceri edindirme programlarında da kadınların taleplerinden çok kurumun önceliklerine göre ve genelde toplumsal cinsiyeti pekiştiren yöntemler uygulanır.
Türkiye’de toplumsal yapıyı tanımlayan az gelişmişlik olgusu en belirgin biçimde eğitim alanındaki kadın erkek eşitsizliğinde göze çarpmaktadır. Söz konusu eşitsizliğin başlıca nedenleri; Kısıtlı ekonomik olanakların cinsiyet ayrımcılığı ile seçici kullanımı Artan iç göçler ve düzensiz kentleşme ile oluşan toplumsal,kültürel istikrarsızlıklar Bölgesel dengesizlikler Dinsel eğitimin artması
SAĞLIK Sağlık hakkının kullanımı kadınların toplumsal yaşama katılma becerisi açısından büyük önem taşır. Kadınların sağlık sorunları ve hastalık riskleri ile sağlık hizmetlerine ulaşabilme oranları sağlık hakkının temel konularıdır. Türkiye’de sağlık sisteminin neoliberal politikalarla özelleştirmeye kurban edilmesi ilk olarak kadınları vurmaktadır.
Türkiye’de yaklaşık olarak on bin sağlık evi, altı bin civarında sağlık ocağı ve 200 kadar anne ve çocuk sağlığı aile planlaması merkezi mevcuttur. Kadınların sosyal statülerinin düşük olması, ekonomik bağımsızlıklarının ve sosyal güvencelerinin olmaması sağlık hakkına ulaşmalarının önündeki en önemli engellerdir. Türkiye anne ölümlerinde hala ciddi bir ölüm oranına sahiptir.Kırsalda 100000 doğumda 40, kentte 20. Türkiye’de Kadınlar doğum öncesi bakım, sağlıklı koşullarda doğum, kadının statüsü ile ilgili kırsal - kent ayrımı, kadın yaşı ve düzenli sağlık kontrollerindeki istikrarsızlık gibi sebeplerle sağlıksız bir kadın profiline sahiptir.
ŞİDDET Kadına yönelik şiddetin en çok görülen şekli kadının partneri tarafından istismar edilmesidir. Türkiyede kadına yönelik şiddetin verileri çok yenidir. İlk olarak 1988 yapılan araştırmaya göre %75 lik bir oran göze çarpar. 1993 te yapılan çalışmada ise şiddet sıklığı %30 olarak değerlendirilmiştir. Kadına yönelik şiddetin oranı erkek egemen yapının baskınlığı ile ilgilidir. Toplumsal,hukuksal,ekonomik,geleneksel,siyasal ve eğitimsel yapının ataerkil kaynağı şiddeti beslemektedir. Kadınlar uğradıkları şiddet ile sağlıklı yaşamlarının %5 ila %16 sı gibi bir oranını . Ailelerine erkekten daha fazla gelir getiren her 3 kadından biri şiddet görmektedir.
Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet araştırması 2008 raporuna göre Her 10 kadından 4’ü birlikte olduğu kişiler tarafından şiddete maruz bırakılıyor. Her 10 kadından biri gebeliği süresince dayak yiyor. Haftada en az 1 kişi töre cinayetine kurban gidiyor. Son 5 yılda namus nedeniyle işlenen cinayet sayısı 1000’i geçti. 2002 de 150 olan töre cinayeti, 2007 de 220’ye yükseldi. 1998 deki verilere göre kadınların %27 sinin çocukluğunda cinsel istismara uğradığı tahmin ediliyor. Türkiye’de ise henüz bir çalışma söz konusu değil.
TÜRKİYEDE KADINLAR Kadın ve erkek arasında cinsiyetçi iş bölümü, ve cinsiyetçi iş piyasaları ile emeği sömürülen Cinsiyetçi denetim, baskı ve dışlanma gibi iktidarın kurulmasını ve sürdürülmesini içeren yapısal mekanizmalarla sömürülen ; Çok sınıflı ezilen cinstir.