DUYGUSAL ZEKA
Türk çocuğu, çok zekisin, bu belli; fakat, zekanı unut, daima çalışkan ol. Mustafa Kemal ATATÜRK
İNSAN BEYNİ İnsan beyninde ortalama 100 milyar hücre vardır. Nöron (Sinir Hücresi) Beyin hücrelerinin %10’u nöronlardan oluşur. Glia %90 Yapı taşları işlevi üstlenen glialardan oluşur. Bizim zekamızı belirleyen sinir hücrelerinin sayısı değil, onlar arasında yapılan bağlantıya bağlıdır.
İNSAN BEYNİ Araştırmalar çok oynamayan ve kendisine dokunulmayan çocukların beyninin yaşıtlarına göre %20 ila %30 daha az geliştiğini ortaya koymaktadır. Prof. Dr. Yüksel ÖZDEN
İNSAN BEYNİ İki yaşındaki çocuğun beyni yetişkin bir insanın harcadığının iki katı enerji harcar.
İNSAN BEYNİ Çocuk altı yaşına geldiğinde beyindeki bağlantı temellerinin %60’ı kurulmuş olur.
ÖĞRETİM LİDERLİĞİ Sinir hücreleri arasındaki bağlantılar kişinin deneyimlerine göre şekillenir. Bu durum 10-12 yaşına kadar devam eder. 12 yaşından sonra zayıf bağlantılar silinir, güçlü bağlantılar korunur.
Beyindeki bağlantıların %30-60 oranında Kalıtıma, İNSAN BEYNİ “Ancak hangi bağlantıların korunup, hangilerinin silineceğini belirleyen kalıtsal şifreler mevcuttur.” BUGÜN Beyindeki bağlantıların %30-60 oranında Kalıtıma, %40-70 oranında çevresel etkilere bağlı olarak oluştuğu kabul edilmektedir.
İNSAN BEYNİ On sekiz yaşına gelindiğinde beynin elastikiyeti azalır fakat gücü artar. Egzersiz beyne oksijence zengin kan göndererek yüksek düzeyde öğrenme sağlar.
Beyin Uyaranların bol olduğu deneyimlerle gelişir. İNSAN BEYNİ Beyin Uyaranların bol olduğu deneyimlerle gelişir. Beyin pozitif duygularla dolu olduğunda bol miktarda endorfin üretir. Endorfin ise sinir hücrelerinin birbiriyle bağlantı kurmasına yarayan nörotransmiter üretir. Beyin stres altında olduğunda ise uyaranlar NEOKORTEKS ‘e hiç ulaşamıyor olabilir.
İNSAN BEYNİ
Zekâ Üzerinde yıllardır çalışılan zekâ, soyut bir kavramdır. Zekâ sözcüğünün bilimsel alanyazında kullanılan Latince “intelligence”(inter-legintia) sözcüğünü, Aristotales’in “dianoesis” teriminin neredeyse birebir çevirisi olarak ilk kullanan Cicero olmuştur.
Zekâ Günümüze dek araştırmacılar bireylerin zihinsel yapılarına ve davranışlarına bakarak zekâ üzerinde fikirler yürütmüşlerdir. Buna göre zekâ, kimi zaman bir testten alınan puan, kimi zaman çevreye uyum sağlama, kimi zamanda problem çözme olarak düşünülmüştür.
Bu kuramlarda çoğunlukla dil, matematik ve mekanik gibi yeteneklerle, verilen yeni bir problem durumunun çözülebilmesi ölçüt alınmıştır (Bümen, 2005).
Zekâyı ilk kez Galton (1822-1911) ölçmeye çalışmıştır Zekâyı ilk kez Galton (1822-1911) ölçmeye çalışmıştır. Duyuların duyarlılığı incelenmiş; zekâ, bilgileri yapısallaştırma ve kullanma olarak ele alınmıştır.
Thorndike’a göre genel bir zekâ yoktur, zekâlar vardır Thorndike’a göre genel bir zekâ yoktur, zekâlar vardır. Soyut zekâ, Sosyal zekâ ve Mekanik zekâdır. Daha sonra psikolog Alfred Binet 1900’lü yılların başında Fransız Eğitim Bakanının isteğiyle, okulda başarı gösteremeyen risk altındaki çocukları belirlemek üzere bir test geliştirmişlerdir. Bu test, belirlenen amaç için oldukça etkili bulunmuş, ancak daha sonra bu amacın dışına çıkılarak bireylerin genel kapasitelerini ya da zekâlarını ölçmede kullanılan psikometrik bir ölçek haline gelmiştir
Binet’in ölçeğinden yola çıkarak Wechsler 1939 yılında yetişkinler için WAIS adında bir zekâ ölçeği geliştirmiş, daha sonra 1949 ‘da çocuklar için ikinci bir ölçek (WISCE) düzenlemiştir. Piaget, geleneksel zekâ anlayışına karşı çıkarak zekânın, zekâ testinden alınan puan olmadığını belirtmiştir. O, zekâyı zihnin değişme ve kendini yenileme gücü olarak tanımlamıştır.
Görüldüğü gibi son yirmi yıla kadar, psikologlar bireylerdeki zekâ kapasitesini test etmek için problem setleri hazırlamış ve bireylerin çözmesini istemişlerdir. Önerilen çözümlere göre de, bireylerin doğruluğu, çabukluğu ve kavrayışı kestirilmeye çalışılmıştır. Aslında bu testlerdeki problemler, özel bir ilgiye odaklanmamıştır ve pek de önemli sorular değillerdir.
Testlerin kültürel ayrımcılık yaptığı eleştirilerinden sonra zekâ testleri gerçekte neyi ölçüyor? Sorusu gündeme gelmiştir. Örneğin günlük yaşamda, IQ testinde doğru cevaplar veren bir kişi çevresindekilerle iletişim problemi yaşayabilir ya da çok başarılı bir müzisyen bu testten çok düşük bir puan alabilir. Başka bir deyişle, dünyadaki zeki ya da yetenekli bireyleri belirleyebiliriz, ancak bu beceriler bir teste sığmayacak kadar karmaşıktır. Tekil boyutlu düşünüldüğünde ve ölçüldüğünde çok sınırlı bilgi verir.
Çoklu Zekâ Nöropisikoloji ve gelişim uzmanı Gardner, geleneksel zekâ anlayışını inceledikten sonra, 70’li ve 80’lı yıllarda bireylerin bilişsel kapasitelerini araştırmaya başlamıştır. Bu araştırmaları sırasında psikometrik bakış açısıyla açıklanamayan farklı bir şeyler gözlemlediğini fark etmiş ve bunu şöyle ifade etmiştir. Gardner,1983 yılında, içinde çoklu zekâ teorisinin bulunduğu ve yedi ayrı evrensel kapasite önerdiği zihin çerçeveleri (Frames of Mind) isimli kitabını yayınladı. Kendi ifadesi ile “O küçük, sadık kitabın fikirlerinin, eğitimciler tarafından önce Amerika Birleşik Devletlerinde sonra da tüm dünya da tutularak bir ilk olacağını beklemiyordum” diyor.
Çoklu Zekâ Gardner, «zekâ, insanın problem çözme ya da bir ya da birden fazla kültürce değer verilen bir şeyler yapma yeteneğidir». Çoklu zekâ teorisinin ileri sürdüğü zekâ anlayışında anahtar sözcük “çoğul”dur; yani, zekâ çok yönlüdür. Ayrıca bir bireyin doğuştan getirdiği zekâsı iyileştirilebilir, geliştirilebilir ve değiştirilebilir; yani bir birey zeki olmayı öğrenebilir. Dolayısıyla, çoklu zekâ teorisi, bir insanın yetenek repertuarının günümüzdeki birçok okulun da geleneksel olarak üstünde yoğunlaştığı üzere birtakım sözel ve sayısal becerilerin çok ötesinde olduğunu kabul etmektedir (Saban, 2001).
Çoklu Zekâ
Çoklu Zekâ Prof. Dr. Yüksel ÖZDEN
Çoklu Zekâ Kuşkusuz kuram eğitimcilere yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Getirdiği en önemli farklılık bireylerin zeki ya da aptal değil; farklı olduklarını vurgulamasıdır. Kurama göre herkes farklı nedenlerle, farklı yollarla, farklı hızlarda öğrenir. Öğretmenlerin öğretim sürecinde sadece bu görüşü dikkate alması bile pek çok değişkeni etkiler (Bümen, 2005).
Çoklu Zekâ Literatür incelendiğinde, çoklu zekâ teorisinin lise ve yükseköğretim düzeyinde uygulamasına yönelik yapılan araştırmaların sayısının daha az olduğu görülmektedir (Hürsen ve Özçınar, 2008). Can (2007)’ın dokuzuncu sınıf öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmada da öğrencilerin baskın çoklu zekâ alanları birbirine yakın ve aralarında anlamlı bir farklılaşma olmadığı ve en baskın iki çoklu zekâ alanı içsel ve sosyalken en az baskın olan zekâ alanı ise mantıksal zekâdır. Çeliköz (2009)’un bulgularından ayrılmaktadır.
Duygusal Zekâ “Duygusal zekâ ” kavramını ilk olarak ortaya koyan Salovey ve Mayer (1990) olmuştur. Goleman(1994,1998)’ ın (emotional intelligence) çalışmaları tüm dünyada çok ilgi çekmiştir. Goleman’a göre geleneksel olarak kabul edilmiş olan zekâ kavramından başka bir de duygusal zekâmız vardır ki aslında hayatımızdaki önemi ve etkisi çok daha büyüktür.
Duygusal Zekâ Duygu bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir(Goleman, 1996). Duygular iki amaca hizmet ederler (Passons 1975).Bunlardan birincisi, kişinin harekete geçmesi için enerji temin etmeleridir. İkincisi ise, kişinin kendi gereksinimlerini karşılayabilmesi için çevreyi manipüle edebilmesi ya da bu gereksinimleri karşılayacak uygun davranışları yapabilmesi için, yönlendirici ya da değerlendirici bir fonksiyon göstermeleridir.
Duygusal Zekâ Genelde duygusal ve akılcı zihin denge halindedir. Ancak yaşamın tehlikede olduğu anlarda, hisler yoğunlaştıkça ve tutkular öne çıktıkça, bu ikisi arasındaki denge bozulur ve duygusal zihin üstünlük sağlayarak akılcı zihni etkisiz hale getirir (Goleman 1996).
Duygusal Zekâ Bugünkü IQ ya dayalı zekâ anlayışımızın çok dar olduğunu vurgulamakta ve duygusal zekâyı fedakarlık, kişisel motivasyon, empati, yetenek, sevgi, insanlar tarafından sevilmek gibi kavramlarla açıklamaktadır. Duygularının farkında olma 2. Duygularla başa çıkabilmek 3. Kendini motive etmek 4. Başkalarının duygularını fark etmek(Empati kurabilmek) 5. İlişkileri yürütebilmek(Salovey ve Mayer ,1990)
Duygusal Zekâ Goleman’ın duygusal zekâsının beş boyutu vardır; özfarkındalık (self- awareness), özdentim (self-regulation), güdülenme, empati ve sosyal beceriler. Gardner’ın bireysel zekâlar olarak sınıfladığı sosyal ve özedönük zekâlar ile benzerliği dikkat çekmektedir. Goleman’ın duygusal zekânın boyutları olarak ele aldığı beceriler, Gardner’in sosyal ve özedönük zekâlarda tanımladığı becerilerde detaylanmaktadır.
Duygusal Zekâ Gardner’ın sosyal zekâ betimlemelerinde duyguların rolüne ve ustaca yönetilmesine oldukça yer verilmiş olsa da, duygunun zekâ üzerindeki rolüne ayrıntılı bir biçimde bakmayıp, sadece duygu hakkındaki bilişler üzerinde durduklarını ve zengin duyu deryasının daha çok araştırılması gerektiğini bildirmektedir. Gardner’ın bu noktayı ihmal etmesi, onun görüşlerini biçimlendiren zamanın psikolojik modelinden (davranışçı/bilişsel paradigma çatışması) kaynaklanmaktadır.
Duygusal Zekâ Gardner ve Goleman’ın aynı fikirde olduğu temel noktalar, zekâların doğuştan gelen, sabit bir özellik değil, insan beyninin yapısı dolayısı ile sürekli gelişebilen nitelikler olduğu ve çevreden çok fazla etkilendiğidir. Her iki yazar da bu tanımlamaların eğitim ve öğretim süreçlerine yansıtılması gerektiği konusunda hem fikirdirler.
ODTÜ GV ÖZEL MERSİN İÖO MDR.YRD. Duygusal Zekâ HAZIRLAYAN REMZİ DEMİR ODTÜ GV ÖZEL MERSİN İÖO MDR.YRD.