Osmanlı Tarih Yazımının Başlangıcı Olan İlk Eserler Osmanlıların tarih sahnesine çıktığı XIII. yüzyılın sonları ile XIV. yüzyılın başlarına ait kaynak eserler olmadığı gibi, diğer milletler tarafından yazılmış kaynak eserler de son derece azdır. Bizans tarihçisi Pachymeres, Nicephoras, Kantakousenos Arap seyyahı ve coğrafyacısı İbn Batuta, İbn Said, el-Umarî Ancak bunların da eserlerinde Osmanlıya ait verdikleri bilgiler son derece kısıtlıdır. Osmanlı Devleti’nin günümüze ulaşan ilk standart tarihleri, kuruluştan yaklaşık bir asır kadar sonra kaleme alınmıştır. Âşıkpaşazâde Yahşi Fakih’e ait Menâkıb-ı Âl-i Osman ilk Osmanlı tarihi sayılabilir. Ancak bu eser günümüzde mevcut değildir. Bugün elimizde mevcut en erken Osmanlı tarihi ise XV. yüzyılın başlarında yazılmış olan ve Osmanlı tarihi hakkında bazı bilgileri ihtiva eden Ahmedî’nin İskendernâmesi’nin sonunda yer alan Dâstân-ı Tevârîh-i Mülûk-ı Âl-i Osmân isimli bölümüdür.
XIV. yüzyılda Ahmedî’nin dışında Osmanlı tarihi hakkında önemli bilgiler veren diğer bir kaynak ise, Tarihi Takvim(Saray Takvimi)’lerdir. Bu takvimlerde önemli olayların düzenli olarak kaydedildiği görülmektedir. Yine aynı yüzyılda diğer önemli bir kaynak menakıbnamelerdir. Bu dönemin vazgeçilmez diğer önemli kaynakları ise; Tevârîh-i Âl-i Osman’lar ile II. Murad (1421-1444, 1446-1451) döneminde başlayan ve daha sonra ki dönemlerde de devam ederek birçoğu günümüze ulaşmış olan müellifi meçhul Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman yazma geleneğidir. XIV. ve XV. yüzyıllarda askeri zaferleri ve savaşları anlatan gazâvatnâmeler yazılırken (II. Murad döneminde Varna ve İzladi savaşlarını anlatan Gazavât-ı Sultân Murâd bin Mehemmed Han gibi), XVI. ve XVII. yüzyıllarda yarı resmi tarih eserleri olan ve İranlı yazar Firdevsî’nin Şehnâme’sinden etkilenerek destansı bir tarzda kaleme alınan şehnâmeler ağırlıktaydı. Seyahatnâmeler ve tarihten ders çıkarmak amacıyla yazılan nasihatnâmeler de Osmanlı tarih yazıcılığında önemli yer tutmaktadır.
Firdevsi’nin Şehnamesi
FETİH SONRASI OSMANLI TARİH YAZICILIĞI Osmanlı tarih yazıcılığı, devletin kuruluşundan itibaren devletle ilişkili ve siyasetin gösterdiği gelişime bağlı olarak ortaya çıkmış ve devletin gelişimine paralel bir özellik göstermiştir. Devlet siyasetiyle doğrudan ilişkili olan Osmanlı tarih yazıcılığı bu özelliğinden dolayı Osmanlı Devleti’nin dünya siyasetindeki konumundan etkilenmiştir. II. Murat ve II. Mehmet dönemlerinde kazanılan askeri ve siyasi zaferlerle dolu, devlet kurumlarının günün koşullarına göre düzenlendiği, yeni kurumların oluşturulmasının yanı sıra bilim, kültür ve sanat alanlarında da kayda değer ilerlemelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu padişahların aydınları korumaları ve eser vermeleri için teşvik etmeleri tarihçiye uygun bir ortam hazırlamış ve Osmanlı tarih yazıcılığının gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır. XVI. yüzyıl öncesinde Neşrî ve Aşıkpaşazâde gibi Osmanlı tarih yazarları, eserlerinde yalın bir dil kullanarak, vekâyi‘nâme düzenine bağlı bir şekilde olayları aktarmışlardır. İlk müstakil Osmanlı ve dünya tarihleriyle, vekayi‘nâme ve monografi yazımı ise İstanbul’un fethinden sonra başlamıştır. Bu dönemde de eski eserlerin tercümesine devam edilmiş, yazılan eserlerin çoğu da Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un Fethi’ni konu almıştır.
Tursun Bey’in kaleme aldığı Tarih-i Ebu’l- Feth ve Ebu’l-Hayr’ın Fetihname’si ilk önemli eserlerdendir. Fetih sonrası Osmanlı tarih yazıcılığında yine bu dönemde ortaya çıkan ve olayları Osmanlı hanedanının kuruluşundan tarihi eserin yazıldığı zamanına kadar getiren bir tarih yazıcılığı metodu kullanılmıştır. Mevlana Mehmed Neşrî’nin yazdığı kendi zamanının askeri ve siyasi olaylarını anlatan Neşrî Tarihi’dir. Ancak Neşrî’nin en önemli eseri evrensel bir tarih olarak yazılmış olan Kitâb-ı Cihannümâ’sıdır. Enverî de padişah adına Teferrücnâme adında tarihi bir eser kaleme almıştır. Ancak Enverî’nin en önemli eseri ise 1465 yılında tamamlanmış olan Düstûrnâme’dir. Şükrullah’ın, dünyanın yaratılışından başlattığı ve Farsça olarak kaleme aldığı Behcetü’t-Tevârîh’i de döneminin ilk umumi tarihi sayılabilir. Bu eser 937 (1530-1531) yılında Mustafa Fârisî tarafından Mahbûbu kulûbi’l-ârifîn adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir. Ayrıca Fatih’in Veziriâzam’ı Karamanî Mehmed Paşa’nın Arapça olarak kaleme aldığı Tevârîhü’s-Selâtîni’l-Osmâniyye’si de kuruluştan başlayan ilk müstakil Osmanlı tarihidir.
II. BAYEZİD VE OSMANLI TARİH YAZIMININ GELİŞİMİ XV. yüzyılın son hükümdarı olan II. Bayezid ve döneminin (1481-1512), Osmanlı tarih yazıcılığında önemli bir yeri vardır. Zira ilk standart Osmanlı tarihleri olan Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osman’ı, Neşrî’nin Kitâb-ı Cihannümâ’sı, İdrîs-i Bitlisî’nin Farsça olarak kaleme aldığı Heşt Bihişt’i ve İbn Kemâl’in Tevârîh-i Âl-i Osman’ı bu dönemde yazılmıştır. Oruç B. Âdil, Ruhi Çelebi ve Bihiştî Sinan Çelebi adlarındaki Edirneli üç tarihçi ise Tevârîh-i Âl-i Osman yazma geleneğinin diğer örneklerini vermişlerdir. Bu dönemin en önemli eseri ise Osmanlı tarih yazıcılığında önemli bir yere sahip olan ve kendisinden sonraki tarihçilere de kaynaklık etmesi bakımından Aşıkpaşazâde’nin kaleme aldığı Aşıkpaşazâde Tarihi’dir.
II. Bayezid devrinde sadece bir olaya mahsus monografik eserler de yazılmıştır. Anonim bir eser olan Menâkıb-ı Sultan Bayezid; Uzun Firdevsî’nin yazdığı Kutbnâme ve Suzi Çelebi’nin Gazânâme’si bunlara örnektir. Cem Sultan adına Bayatî Hasan’ın yazdığı Câm-ı Cem-Âyîn ise mahiyeti meçhul Oğuznâme’den özetlenmiş, Osmanlı silsilenamesi ve Cem Sultan’la ilgili malumat eklenerek bu şehzadeye sunulmuş önemli bir eserdir.
YAVUZ VE KANUNÎ DÖNEMİ TARİHÇİLİĞİ II. Beyazıt’tan sonra döneminin tarihini ya da bir savaşı anlatan tarihler yazılmaya başlanmış, Selimnâme ve Süleymannâme gibi tarih eserleri kaleme alınmıştır. Daha sonra Şehnâme türünde minyatürlü eserler kaleme alınmış, bunları XVII. yüzyılda yazılmaya başlanan Vak’anüvis tarihleri izlemiştir. XVI. yüzyılda, Yavuz Sultan Selim devrinin (1512-1520) tipik gazavâtnâme örnekleri Selimnâme’lerdir. Yavuz Sultan Selim’in sağlığında İdris-i Bitlisî tarafından yazılan bu türün 20 civarında örneği bulunmaktadır. Saltanatı yarım asra yaklaşan Kanuni Sultan Süleyman devrinde (1520-1566) de çeşitli türlerde tarihler kaleme alınmıştır. Eski geleneğin devamı olarak Osmanlı tarihini umumi dünya ve İslâm tarihinin devamı tarzında ele alan eserlerin yanında, kuruluştan başlayan Tevârîh-i Âl-i Osman’lar da yazılmış; Yavuz devrinin Selimnâmelerinin yerini bu dönemde Süleymannâmeler almıştır. II. Beyazıt’tan döneminde doğrudan padişahın emir ile yapılan tarih çalışmaları görülürken Yavuz Sultan Selim döneminde padişahın tarih yazımıyla ilgili kayda değer görevlendirmeler yapmadığı görülmektedir. Ancak Kanuni Sultan Süleyman tarih yazımına önem vermiş ve bunun için de sarayda şehnamecilik makamını oluşturmuştu.
Şükrî-i Bitlisi: II.Bayezid Cenaze Merasimi Şükrî-i Bitlisi: Osmanlı Memlük Savaşı
Arifi Celebi:Süleymanname Osmanlı Safevi Savaşı
Yavuz Sultan Selim her şeyden önce Osmanlı toplumunu etkisi giderek artan İran’a karşı hazırlama gereği duymuş ve zamanının önemli bilginlerini harekete geçirerek, onlardan Şiiliğin hak mezhep olmadığını Osmanlı tebaasına anlatmalarını istemiştir. Bu dönemde ayrıca Mısır ve Suriye’nin fethedilmesinden sonra “sene sene yazan kısa ve münakkah” Arap tarihçiliğinin Osmanlı tarih yazıcılığında etkisini göstermeye başladığı görülür. Kanuni devrinde yazılmış eserlere, Matrakçı Nasuh’un Mecma`u’t-Tevârîh’i, Ramazanzâde Mehmed’in Târih-i Nişancı’sı Muslihiddin Lârî’nin Mir’âtü’l-edvâr’ı; Hadîdî’nin, Muhyiddin Mehmed’in ve Lütfi Paşa’nın Tevârîh-i Âl-i Osman’lar örnek gösterilebilir Bu dönem tarihçilerinden Lütfî Paşa’nın 1554 yılında yazmış olduğu halifelik tartışmalarını peygamber hadisleri gibi çeşitli kanıtlara dayanarak açıklığa kavuşturmaya çalıştığı ve Osmanlı sultanlarının halifeliğini savunduğu Halas’l-Ümme fî marifeti’l-Eimme adlı eseri vardır. Lütfi Paşa’nın bir siyasetname özelliği taşıyan Asafnâme adlı eseri vardır.
Ayrıca bir eser olarak uzun süren Kanuni döneminin tamamını ihtiva eden Süleymannâme yoktur. Bu hükümdarın bazı seferleri, müstakil eserlere konu olmuştur. Belgrad’ın, Rodos’un, Macaristan’ın ve Zigetvar’ın alınmasıyla ilgili olarak Belgradnâme, Rodosnâme ve Zigetvarnâme türleri ortaya çıkmıştır. Kanuni dönemiyle ilgili eserlerin en kapsamlısı olan Celalzâde Mustafa’nın Tabaka tü’l-memâlik’i dir. Ayrıca bunların dışında Bostan Celebi, Celalzade Salih, Gubari, Mahremi, Haki, Eyyubi ve Senai gibi yazarlar Süleymanname türünde eserler vermişlerdir.
XVI. Yüzyıl Tarihçiliği ve Tarihleri XVI. yüzyılın asıl büyük tarihleri bu asrın ikinci yarısında ve sonlarında yazılmıştır. Cenâbî’nin Arapça el-Aylemü’z-zâhir’i, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Künhü’l-ahbâr’ı Hoca Sâdeddin Efendi’nin Tâcü’t-Tevârîh’i Mehmed Zaim’in Câmi`ü’t-Tevârîh’i Eflatun Şirvanî’nin başlayıp Seyyid Lokman’ın tamamladığı Farsça olarak kaleme alınan Hünernâme ise şehnamenüvislik olarak bilinen minyatürlü saray tarihçiliğinin en güzel örneklerinden biridir.
Hünername: II. Bayeid’in cülusu Hünername: Yavuz Sultan Selim’in cülusu
Çeşitli sefer, zafer ve fetihlerle ilgili monografilerin da yazıldığı XVI. yüzyıl tarih edebiyatının bir başka büyük eseri ise, Feridun Ahmed Bey (ö.1583) tarafından resmî yazışmaların bir araya getirilmesinden oluşan Münşeâtü’s-Selâtîn’dir. Gerçek mânada biyografik eserler XVI. asırda kaleme alınmıştır. Taşköprizâde Ahmed Efendi’nin Arapça kaleme aldığı Nevâdirü’l-Ahbâr’ı ve Eş-Şekâiku’n-Nu`mâniyye’si ile Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Menâkıb-ı Hünerverân’ı biyografi türünün ilk tipik örnekleridir. İdris-i Bitlisî’nin Farsça Kanun-ı Şehinşâhî’si, Sadrazam Lütfi Paşa’nın (ö.1563) Âsafnâme’si, Hasan Kâfî’nin (ö.1615) Usûlü’l-hikem’i Gelibolulu Âlî’nin Nushatü’l-Selâtîn Selanikî Mustafa Efendi’nin Tarih-i Selanikî bu asırda kaleme alınmıştır.
Gelibolulu Mustafa Âli, Klasik Dönem Osmanlı tarih yazıcılığında çok önemli bir yere sahiptir. Osmanlı düşünce hayatının en önemli kişilerinden birisi olan Âli’nin çoğu tarihî olmak üzere otuz kadar eseri vardır. Eserlerindeki yazım şekliyle çağdaşı olan birçok yazardan ayrılır. Son ve en önemli eseri olan Künhü’l-Ahbar’da yazdığı eserlerin sayısını elli olarak belirtmiş olmasına karşın bunların tamamı günümüze ulaşmamıştır. Klasik Dönem’e ait bir diğer önemli eser de Selanikî Mustafa Efendi’nin Tarih-i Selanikî adıyla anılan eseridir.
XVII. YÜZYIL TARİHÇİLİĞİ VE TARİHLERİ XVII. yüzyılda, eski geleneğin devamı niteliğinde Kâtib Çelebi, Bosnalı Hüseyin, Karaçelebizâde Abdülaziz Müneccimbaşı Ahmed taraflarından yazılan dünya; Solakzâde Mehmed Hemdemî, Abdurrahman Hibrî taraflarından ise genel Osmanlı tarihleri yanında, Hocazâde Mehmed, Sâfi Mustafa, Mehmed b. Mehmed, Topçular Kâtibi Abdülkadir, Mehmed Halife, Vecihi Hasan Abdi Paşa gibi tarihçiler tarafından vek’âyinâme tarzında özel tarihlerin ve monografilerin telifinde büyük artış olmuştur. Bu arada yarı resmî nitelikteki şehnâmenüvislik yerini yavaş yavaş vek’âyinüvisliğe bırakmaya başlamıştır. Bibliyografya türünde Kâtib Çelebi tarafından, Keşf-üz-Zünûn ve seyahatnâme türünde ise yine dünyanın en büyük eseri sayılan Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi kaleme bu alınmıştır.
XVIII. YÜZYIL TARİHÇİLİĞİ VE TARİHLERİ XVIII. yüzyılda umumî Osmanlı tarihleri yanında, vek’âyinâme türünde de pek çok eser yazılmış; vek’âyinâmecilik bu asrın başlarından itibaren resmî niteliğe bürünerek, vak’anüvislik yarı resmî saray tarihçiliği olan şehnâmenüvîsliğin yerini almıştır. Fakat gayrı resmî olarak vak’a yazma geleneği de devam etmiştir. Yalnızca bir konuya ayrılmış monografilerden başka şehir tarihçiliğinde, biyografya, bibliyografya, ansiklopedi ve münşeât türleri dışında devlet düzenine, siyasete dair eserler ve teşrifat mecmuaları ile sultan ve şehzade sünnet düğünlerini konu alan surnâme türünde de güzel örnekler verilmiştir. Elçi gözlem ve raporlarını muhtevi sefâretnâmenin ise bu asırda daha fazla örnekleri kaleme alınmıştır .
Surname-i Vehbi: III. Ahmed ve danışmanları
Resmî ve gayrı resmî diye ikiye ayrılabilecek vek’âyinâme türünden resmî olanlar Naîmâ Mustafa Efendi ile başlar ve asrın sonuncu vak’anüvisi Ahmed Vâsıf’la devam eder. Gayrı resmî vek’ayinâmelere ise Îsâzâde Abdullah Efendi’nin Îsâzâde Tarihi, Defterdar Sarı Mehmed Paşa'nın Zübde-i Vekâyiât, Uşşakîzâde İbrahim Efendi’nin Uşşakîzâde Tarihi, Silahdar Mehmed Ağa’nın Zeyl-i Fezleke (Silâhdar Tarihi) ve bunun devamı olan Nusretnâme ile Arapzâde Hüseyin Râmiz’in Zübdetü’l-Vâkıât’ı örnek olarak gösterilebilir.
XIX. VE XX YÜZYIL TARİHÇİLİĞİ VE TARİHLERİ XIX ve XX. yüzyıllar, hemen her alanda olduğu gibi, tarih yazımında da önemli değişikliklerin ve yeniliklerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu asırlarda bir yandan eski geleneğin devamı niteliğinde umumî, hususî ve resmî mahiyette kronikler yazılırken, monografik nitelikte sefer, zafer ve şehir tarihleri ile biyografik mahiyette eserler de kaleme alınmıştır. Klasik tezkirecilik geleneği devam etmiş; bu arada yeni türler ortaya çıkmış; bibliyografya ve ansiklopedi türlerinde daha ciddî ve kalıcı çalışmalar yapılmıştır. XIX. yüzyıl tarihçiliğinin önemli bir yanı, özellikle Tanzimat’tan sonra Batı dillerini bilen tarihçilerin Avrupa devletlerinden daha fazla söz etmeleri; Batı kaynaklarından daha fazla faydalanmaları, Devlet-i Aliyye’nin müesseselerini de içine alan ilk sentez tarihlerini meydana getirmeye çalışmalarıdır.
Son yüzyıllarda, yaratılıştan başlayan genel tarihlerin ilkini Târîh-i Gülşen-i Maârif adıyla Ferâizîzâde Mehmed Said yazmıştır. Bu arada daha popüler ve ders kitabı mahiyetinde Ahmed Hilmi, Cevdet Paşa, Namık Kemal, Mizancı Murad, Âtıf Mehmed, Ahmed Vefik Paşa, Ali Cevad, Abdurrahman Şeref, Ahmed Refik vs. tarafından muhtasar genel tarihler de kaleme alınmıştır. XIX. yüzyılda daha modern örnekler Hayrullah Efendi’nin Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Tarihi (İstanbul 1273-1292) Karamanî Mehmed Paşa, Lütfi Paşa gibi tarihle uğraşan sadrazamların sonuncusu olan Mehmed Kâmil Paşa da, Târih-i Siyâsî-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniye adıyla bir genel tarih yazmıştır. Ünlü gazetecilerimizden Ahmed Rasim’in Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi
XIX ve XX. yüzyıllarda vek’ayinâme türü eserler yine resmî ve husûsî diye iki kategoride ele alınabilir. Resmî kronikler birkaç defa vak`anüvis olan Ahmed Vâsıf’la başlar, Abdurrahman Şeref’le sona erer. Mütercim Asım, Şânizâde Atâullah, Esad Efendi Ahmed Cevdet Paşa On beş cilt vek’ayinâme bırakan Ahmed Lütfi Efendi’den itibaren gazetecilik ön plana çıkmış, Abdurrahman Şeref Bey ise vak`anüvisliği dönemiyle ilgili basit bir kronik dışında fazla bir şey bırakmamıştır. Resmî olmayan vek’ayinâmeciliğin tipik örnekleri için ise, Zaîmzâde Mehmed Sadık’ın I. Abdülhamid devriyle ilgili Vak`a-i Hamîdiyye’si (İstanbul 1289), Mahmud Celaleddin Paşa’nın Mir’ât-ı Hakîkat’i (I-III, İstanbul 1326-1327; İstanbul 1983) III. Selim ve II. Mahmud devirleriyle ilgili monografiler zikredilebilir. Bunlardan Câbî Ömer Efendi’nin kaleme aldığı Câbî Tarihi önemlidir. XIX ve XX. yüzyıllarda biyografi, bibliyografya ve katalog çalışmaları türünde de büyük çeşitlilik görülür. Ayrıca XIX. ve XX. yüzyıla mahsus tarih edebiyatının yeni bir türü olarak kabul edilebilecek salnâmeler de özel bir yere sahiptir. Tanzimat’tan sonra yayımlanmaya başlanan bu eserlerin resmî ve hususî birçok çeşidi mevcuttur.