AVUKATLIK NOTERLİK HUKUKU AVUKATLIK HUKUKU BİLGİSİ.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA KANUN
Advertisements

Sözleşmelerde Damga Vergisi
Karar Tarihi : Karar No : 5189/1
Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı
SENDİKALAR MEVZUATININ İNCELENMESİ
İCRA TAKİBİNİN ESASLARI
İLAMSIZ İCRA Prof. Dr. Mustafa ÇEKER Çukurova Üniversitesi
İŞ SÖZLEŞMESİ TANIMI VE TÜRLERİ
4734 Sayılı Kanun Madde 10’da Yer Alan “İhale Dışı Bırakılma Durumları”  İle İlgili Sunulacak Belgeler ve Temin Yerleri.
KOLLEKTİF ŞİRKET Doç. Dr. Mustafa ÇEKER Çukurova Üniversitesi
Candaş İLGÜN YARGITAY ÜYESİ.
TİCARİ İŞLETMENİN DEVRİ
HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUK
T.C.K.'da meslek mensubuna uygulanabilecek cezai yaptırımların irdelenmesi Bekir BAYKARA Avukat.
5941 YENİ ÇEK KANUNU Resmi Gazete No : Resmi Gazete Tarihi :
Mükelleflerin İzahat Talepleri
İhalelere Katılmaktan Yasaklama Kararı Verilirken Uyulacak Hususlar Alattin ÜŞENMEZ Mali Hizmetler Uzmanı Alattin ÜŞENMEZ.
TÜRK CEZA YARGILAMASINDA TIBBİ BİLİRKİŞİLİK VE ALTERNATİF MÜTALAALAR
TİCARET HUKUKU DERSİ Ticaret Sicili.
TAM YARGI DAVALARI.
Kurulun İnceleme ve Araştırması
MÜGENUR BAŞÇOBAN 162 6/B.
LİMİTED ŞİRKETİN ORGANLARI
ÜSKÜDAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI Hukuk İşleri Müdürlüğü 2009 Sunumu.
HUKUKTA BİLGİ YÖNETİMİ BBY Türk Yargı Sistemi
VERGİDE ELEKTRONİK TEBLİGAT DÖNEMİ
İCRA TAKİBİ TARAFLARI VE TAKİP YOLU DEĞİŞİKLİĞİ
Temsil eden(temsilci)
Kasım 2015 VERGİDE ELEKTRONİK TEBLİGAT DÖNEMİ 1 OCAK 2016’ DA BAŞLIYOR.
Müracaat ve Şikayetler
Türk Kamu Personel Rejiminin Özellikleri ve İstihdam Biçimleri
İŞVERENİN BORÇLARI Ücretin Belirlenmesi
İŞ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN BORÇLAR
Gelir İdaresi Başkanlığı. ELEKTRONİK TEBLİGAT NEDİR? Elektronik Tebligat, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 456 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği.
İş Sözleşmesinden Doğan Borçlar
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI(İİK m. 67 vd)
Eşitlik İlkesini Uygula
SUNUMU HAZIRLAYAN:STJ.AV.DENİZ GÖMRÜKÇÜ. Güncel Türkçe Sözlük’te “sır” sözcüğünün Arapça bir sözcük olduğu belirtilip, “Varlığı veya bazı yönleri açığa.
İ LK AVUKATA YAZIYLA B İ LG İ VERME YÜKÜMLÜLÜ Ğ Ü.
MEMURUN GENEL HAKLARI Uygulamayı isteme hakkı:
İDARİ DAVALAR Tam Yargı Davaları.
AVUKATLIK HUKUKU Yrd. Doç. Dr. Hakan ALBAYRAK ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ.
DAVA İŞLEMLERİ 17 – 21 EKİM 2016.
DAVA İŞ LEMLER İ 26 – 30 EYLÜL İDARE VE VERGİ MAHKEMELERİ DAVA DOSYASI İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemeleri kanunla verilen görevleri yerine getirmek.
VESAYET VESAYET İLE VELAYET ARASINDAKİ FARKLAR VESAYET ORGANLARI
İDARİ YARGIDA ÖZEL DURUMLAR
Prof. Dr. Yasemin ışıktaç
İdari Davaların Açılması
HUKUKUN KAYNAKLARI Hukukun kaynakları, asıl kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olarak ikiye ayrılır. Asıl kaynaklar: Yazılı ve yazısız kaynaklar Yardımcı.
Sendikaların Faaliyetleri
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ turizm mevzuatı
FİKRİ VE SINAİ HAKLAR MAHKEMELERİ
TÜKETİCİ HAKEM HEYETİ VE TÜKETİCİ MAHKEMESİ
İŞ MAHKEMELERİ.
Başlangıç Hükümleri -5. Hafta
Kişiler Hukuku-11. Hafta.
4483 MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA KANUN.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
DÖH II PRATİK MUSTAFA ALPER ENER.
DAVA İŞLEMLERİ 12 – 16 ARALIK 2016.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ AYAŞ MESLEK YÜKSEKOKULU
İSPAT KAVRAMI.
III. Bireysel Başvurunun Kapsamı ve Nitelikleri
Avukat Mesleki Sorumluluk Sigortası
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA CEZA SORUŞTURMASI USULÜ
9.BASININ MANEVÎ ZARARDAN SORUMLULUĞU
Sunum transkripti:

AVUKATLIK NOTERLİK HUKUKU AVUKATLIK HUKUKU BİLGİSİ

AVUKATLIK MESLEĞİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER Avukatlık mesleği, yakın tarihe ait bir müessese olmayıp dört bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Bireylerin savunulmasında ilk olarak yakın akraba yardımı olarak başlayan bu kurum, daha sonraları para alınarak yapılmaya ve nihayet bu işi meslek edinenler, yani avukatlar tarafından icra edilmeye başlanmıştır. Mitolojide yer alan LİTAİLER(YALVARILAR AVUKATLAR) avukatlık mesleğinin ilk temsilcileridirler. Zeus’un kızlarından litailer adalet işlerinde savunmayı üstlenmişlerdir. Yalvarılar denilen litailer ise zeus’un çirkin kızlarıdır suç işleyenlerin kandırıldıklarını yargıçlara anlatırlar ve onların bağışlanmasını isterler. Ülkemizde avukatlığın meslek hâline gelmesi 1924’te kabul edilen Muhamat Kanunu ile olmuştur.

Günümüzde avukatlar, bireyin hukuksal sorununun çözümünde görev almakla, onu savunmakla beraber, yargının da kurucu bir öğesi olarak bağımsız savunma makamının temsilcileri olarak görev yapmakta; hukuk kurallarının herkese, eşit ve adil bir şekilde uygulanmasını gerçekleştirmekle önemli bir kamu hizmeti yapmaktadırlar. Ülkemizde bireylerin savunma haklarını kullanabilmeleri için mutlaka avukat yardımı şart değildir. Herkes, yargı mercilerine başvurarak dava açabilir, takip yapabilir, aleyhine açılan davalarda kendini savunabilir. Bu durum Anayasa’da ve Avukatlık Kanunu’nda hüküm altına alınmıştır. Kişi eğer dava açmada ya da kendisine karşı açılmış bir davada bir başkasının yardımını istiyorsa, bu kişi avukat olmalıdır. Bu da avukatlık mesleğinin tekelci bir niteliğinin olduğunu göstermektedir.

AVUKATLIK MESLEĞİNİN TANIMI VE AMACI Tanım: Avukatlık Kanunu’nda bir tanımı olmayan avukatlık, her türlü hukuki sorun ve anlaşmazlıkların, adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi ve genellikle hukuk kurallarının tam olarak uygulanması hususunda, yargı organları ve hakemlerle resmî ve özel kurumlara yardım etmek amaçlarıyla hukuki bilgi ve tecrübelerin, adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis edilmesi suretiyle kamu hizmetinin görülmesi olarak tanımlanabilir.

Tanıma göre avukatın iki yönlü bir işlevi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, taraf temsilciliği ; diğeri ise, yargının bir çalışanı olma sıdır. Avukatlar hukuki bilgi ve tecrübesini ortaya koyarak bireylerin haklarına kavuşmaları ve uğradıkları haksızlıkların giderilmesi bakımından onlara taraf temsilcisi olarak yardımda bulunurlar. Ayrıca yargının bir çalışanı olan avukat, adaletin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Avrupa konseyinin avukatlık mesleğinin icrasındaki özgürlükler hakkında 9 numaralı tavsiye kararında Avukat sözcüğü ulusal yasaya uygun olarak dava açmaya, müvekkili adına mahkemeye çıkmaya veya ona danışmanlık yapmaya ve onu temsil etmeye yetkili ve ehil kişi kabul edilmiştir Avukatlık mesleği bu açıdan kanuni temsilci ile karıştırılabilmektedir. Kanunlarda belirtilen hâllerde bazı bireylere atanan temsilcilere “kanuni temsilci” denilmektedir. Kanuni temsilcinin temsil yetkisi kanundan kaynaklanmaktadır. Ancak avukatın temsil yetkisi ise, müvekkiliyle yaptığı avukatlık sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.

Amacı : Avukatlık Kanunu’nun 2’nci maddesinde avukatlığın amacı açıklanmıştır.Buna göre; “ Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmî ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.

AVUKATLIK MESLEĞİNİN NİTELİKLERİ Avukatlık mesleğinin nitelikleri Avukatlık Kanunu’nun 1’nci maddesinde sayılmıştır. Avukatlık Kanunu’nun 1’nci maddesi şu şekildedir: “Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.” Buna göre, avukatlık mesleğinin kamu hizmeti, serbest meslek, tekelci ve bağımsızlık nitelikleri mevcuttur.

KAMU HİZMETİ NİTELİĞİ Kamu hizmeti, siyasal organlar tarafından kamuya yararlı olarak kabul edilen, bir kamu kuruluşunun ya kendisi ya da yakın denetimi ve gözetimi altında özel kesim tarafından yürütülen faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Nitekim avukatlar da mesleki faaliyetlerini, kamu kurumu niteliğindeki baroların denetim ve gözetimleri altında sürdürürler. Avukatlık mesleğini icra edebilmek için, hizmet sınırları içerisinde yer alan Baroya kayıt zorunluluğu vardır. Barolar aynı zamanda bünyelerinde kayıtlı olan avukatların denetimi görevini üstlenirler. Avukatın kamu hizmeti tahsis ediyor olmasının açılımı, verilen hizmetin kamuya yararlı olması gerektiğini ve kamu kurumunca denetlenen özel kişilerce mesleğin ifa edilmesi gerekliliğini ortaya koyar. Ancak Avukat, idare hukuku anlamında bir kamu görevlisi değildir. Kamu hizmetinin idare hukuku esaslarına göre çalıştırılan ve kamu görevlisi olarak adlandırılan kişilerce yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Kamu hizmetinin bir kısmı idarece bu esaslara göre çalıştırılan kamu görevlisi olarak nitelenen kişilerce yerine getirilmekteyken, bir kısmı idare hukuku anlamında kamu görevlisi olarak nitelenmesi mümkün olmayan, işlevsel anlamda kamu görevi ifa ettiği söylenen serbest meslek grubundaki kişilerce yerine getirilmektedir. Avukatların verdiği hizmet, bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Avukat, bir ticaret adamı sıfatıyla avukat iş ve işlemlerini takip etmemelidir. Avukat, kamu hizmeti tahsis etmesi sebebiyle, müvekkil yahut kendisine danışanlarla arasında güven ilişkisi kurmalıdır. Menfaati için dahi olsa, temsil ettiği kişi ve kurumların güvenini suiistimal edemez. Aksi takdirde, güveni suiistimal yahut zimmet içeriğinde hakkında açılacak bir kamu davasında Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanır.

Bilimsel esaslara dayalı olarak icra edilen serbest mesleklerden biri olan avukatlıkta, müvekkilin avukatına duyduğu güven çok önemlidir. Güven unsuru üstlenilen işin şahsen ifası ile yakından ilgilidir. Güven ilişkisinin, avukatlık faaliyeti bakımından taşıdığı önem sebebiyle, Avukatlık Kanunu’nun 36. maddesi ve Avukatlık Meslek Kurallarının 37’nci maddesinde sır saklama yükümlülüğü düzenlenmiştir. Avukatlık Kanunu’nun 38/b maddesinde düzenlenen, avukatın, aynı uyuşmazlıkta taraflardan birini temsil ederken diğer taraf için faaliyette bulunmasını yasaklayan hüküm de avukat ile müvekkil arasındaki güven ilişkisinin korunmasına hizmet eder. Mesleğe kabul için aranan ve mesleğe kabul kararının geri alınmasına sebep olabilen kişisel özellikler ve branşa ilişkin eğitim, staj gibi şartlar, reklam yasakları, çelişen ‐ çatışan menfaatleri temsil yasağı vb. müvekkilin avukatına duyduğu güvenin temelini oluşturur.

Avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olduğunu Avukatlık Kanunu’nun 57’nci maddesinden anlamak da mümkündür. Hükümde “Görev sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hâkimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır.” ifadesi yer almaktadır. Bu hüküm avukatlığın kamu hizmeti niteliğinin sonuçlarından biridir.

SERBEST MESLEK NİTELİĞİ Avukatlık mesleğinin bir diğer niteliği, Avukatlık Kanunu’nun birinci maddesinde belirtilen serbest meslek olmasıdır. Serbest mesleğin tanımı, Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılmıştır. Buna göre serbest meslek; sermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmî ve mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın, şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır.  Avukatlığın serbest meslek olmasının unsurlarından biri, sermayeden çok kişisel çabaya bağlı olmasıdır. Mesleği icra etmek için avukatlık ruhsatını alıp bir baroya kaydolmak; bir büro açıp, gerekli donanıma sahip olmak yeterlidir. Bu donanıma sahip olmak için mesleki bilgi birikimi gerekmektedir. Bunun için lisans düzeyinde eğitim veren bir hukuk fakültesinden mezun olmak ve bir yıllık avukatlık stajını tamamlamak zorunludur.  Serbest meslek olmanın diğer bir unsuru, meslek mensuplarının müvekkillerle yapmış oldukları özel hukuk sözleşmeleriyle mesleklerini icra etmeleri ve mesleği icra edenin kişisel özelliklerinin önem taşımasıdır. Avukat, kişisel nitelikleriyle ve başarısıyla iş piyasasında dikkat çeker ve müşteri çevresi oluşturur.

 Serbest meslek olmanın diğer bir unsuru, avukatın yaptığı işin ticari nitelikte olmamasıdır. Ticari faaliyet, kendi sorumluluğu altında kanunen izin verilmiş, kâr amacına yönelmiş sürekli yürütülen faaliyet olarak anlaşılmaktadır. Avukatlığın ticari faaliyet olarak kabulünü engelleyen, ticari faaliyet bakımından temel unsur olan kâr amacıdır. Zira bilimsel esaslara dayalı icra edilen avukatlık, hekimlik gibi mesleklerin en önemli özelliği meslek mensuplarının kâr amacıyla hareket etmemeleridir.  Serbest meslek olmanın başka bir unsuru, işin bir işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır. Avukatlıkta kişisel sorumluluk ön plandadır. Avukatlar mesleki faaliyetlerini, vekâlet, hizmet ve eser sözleşmelerine dayanarak yürütürler. Her sözleşme tarafı gibi avukatlarda sözleşmede öngörülen yükümlülükleri yerine getirirler.  Avukatın mesleki faaliyetini yapıp yapmamakta özgür olması, mesleki faaliyeti sırasında dilediği işi alıp almamakta serbest olması, mesleğini yaparken belli bir görüşü savunmaya zorlanamaması, her aşamada işi bırakabilmesi avukatlığın serbest meslek olmasının sonuçlarıdır.

TEKELCİ NİTELİĞİ Avukatlık mesleğinin tekel oluşturması, dava takibini sadece baroya kayıtlı avukatlar tarafından yapıldığını göstermektedir. Avukatlık Kanunu’nun 35’nci maddesi adli işlemleri vekâleten yapma hakkını sadece baroda yazılı avukatlara tanımıştır. Yani hukuki meseleler ve kanun işlerinde mütalaa vermek, mahkemeler, hakemler ve yargı yetkisine sahip diğer organlar huzurunda, gerçek ve tüzel kişilerin haklarını dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, söz konusu işlemlere ait her türlü evrakı düzenlemek yetkisi kural olarak sadece baroda yazılı avukatlara aittir. Ayrıca Avukatlık Kanunu’nun 63’ncü maddesinde baroda yazılı olmayanların, avukat unvanını taşıyamayacakları gibi, onlara ait yetkileri de kullanamayacakları düzenlenmiştir. Bu maddelerden anlaşılacağı üzere baroda yazılı avukatlar vekâleten iş ve dava takip etmek konusunda tekele sahiptirler.

Avukatlık Kanunu'nun 35 ve 63'ncü maddelerine göre baroya kayıtlı avukatların tekel hakkı kapsamı Yasa işlerine de ve hukuki konularda görüş bildirmek, Mahkemeler, hakemler ve yargı yetkisine sahip diğer organlar huzurunda, gerçek ve tüzel kişilerin haklarını dava etmek, savunmak ve dava evrakını düzenlemek, İcra işlemlerini yapmak ve takip etmek, Adli işlemleri takip etmek, Resmi dairelerdeki bütün işlemleri takip etmek, Avukatlara ait diğer yetkileri kullanmaktan oluşmaktadır.

Ülkemizde avukatla takip zorunluluğu bulunmamaktadır. Anayasa’nın 36’ncı maddesinde herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip oldukları belirtilmiştir. Anayasa’da belirtilen bu hak, kişiye bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir haktır. Avukatlık Kanunu’nun 35’nci maddesinin üçüncü fıkrasında, dava açmaya yeteneği olan herkesin kendi davasına ait evrakı düzenleyebileceği, davasını bizzat açabileceği ve işini takip edebileceği belirtilmiştir. Bu hükümlere göre, avukat eliyle dava açma ve yargılamada avukatın yardımını isteme ülkemizde bir zorunluluk değildir. Dava ehliyetine sahip olan herkes, kendi davasını açabilir. Dava ehliyeti ise, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir vekil aracılığıyla bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapabilme ehliyeti olarak tanımlanmaktadır.

AVUKATLA TAKİP ZORUNLULUĞUNUN OLMAMASININ İSTİSNALARI Ülkemizde kural olarak avukatla takip zorunluluğu olmamasına rağmen Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun bazı maddelerinde bu kurala istisnalar getirilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 79’ncu maddesinde, hükmü yer almaktadır. Bu şekilde “Davasını kendisi takip eden kimse, duruşmada uygun olmayan tutum ve davranışta bulunursa,hâkim kendisini uyarır; bu uyarılara uyulmaz ve gerekli görülürse kendisini vekil ile temsil ettirmesine karar verip hemen duruşma salonundan dışarıya çıkartılmasını sağlar.” tarafın duruşmada uygun olmayan tutum ve davranışlarının olması hâlinde davayı takip etme, vekille yürütülecektir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 80’nci maddesinde de tarafın davasını takip edecek ehliyette olmaması hâlinde, davanın bir vekille takibi öngörülmüştür. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 80’nci maddesi; “Hâkim, taraflardan birinin, davasını bizzat takip edecek yeterlikte olmadığını görürse, ona uygun bir süre tanıyarak, davasını vekil aracılığıyla takip etmesine karar verebilir. Verilen karara uymayan taraf hakkında, yokluğu hâlindeki hükümlere göre işlem yapılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu açıdan hukukumuzda “takdiri avukatla temsil zorunluluğu” nun kabul edildiği söylenebilir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150’nci maddesinin ikinci fıkrasında da zorunlu müdafilik öngörülmüştür. Maddeye göre; “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.” Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 204’ncü maddesinde ise; “Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister.” hükmü yer almaktadır. Bu maddelerde öngörülen durumlarda avukatla takip zorunluluğu ortaya çıkmakta ve bu hâller avukatın tekel hakkı kapsamı içine girmektedir.

BAĞIMSIZLIK NİTELİĞİ Avukatların bağımsızlığı, görevleri sırasında avukatlara doğrudan doğruya ya da dolaylı bir kısıtlama, baskı veya müdahale getirmeksizin; adli, idari ve hukuki ilkelerin konulması ve korunmasını ifade eder. Avukatların bağımsızlığı onların hiçbir makamdan izin ve emir almamasını gerektirir. Avukat eğer bir makamın iznine göre mesleğini icra ediyorsa, bu avukatın bağımsız olmadığını gösterir. Avukatın bağımsızlığı, devlete, müvekkiline, yargı ve yürütme organlarına karşı bağımsız olmayı gerektirir. Ayrıca savunma dokunulmazlığının da avukatın bağımsızlığında önemli bir yeri vardır.

AVUKATIN DEVLETLE OLAN İLİŞKİSİ BAKIMINDAN BAĞIMSIZLIĞI Avukatlık serbest bir meslektir, bilimsel esaslar ve mesleki ilkeler çerçevesinde yürütülür. Avukat görevini icra ederken kimseden emir almaz. Zira avukatlıkta astlık ‐ üstlük ilişkisi yoktur. Avukatın bu şekilde devlete karşı bağımsız olması, avukatlığın her türlü etki ve baskıdan uzak tutulmasını sağlamıştır. Avukatın devlete karşı bağımsızlığı, mesleğe kabulde devlet baskısının olmamasıyla başlamaktadır. Avukatlık mesleğine kabul koşullarının belirlenmesi, koşullardaki eksiklik durumunda mesleğe kabul edilmeme veya sonradan eksiklik olması hâlinde meslekten çıkarılma konularında devletin takdir hakkının olmaması, avukatın devlete karşı bağımsız olduğunun bir yönünü göstermektedir.

Devlete karşı bağımsızlığın bir başka yönünü avukatın yerleşme özgürlüğü gösterir. Yerleşme özgürlüğü, avukatlık için gerekli yeterliliğe sahip olan herkesin, dilediği herhangi bir yerde mesleğe kabul olunması için talepte bulunabilmesidir. Avukatlık için gerekli yeterliliğe sahip ve staj bitim belgesini almış olan kişi, çalışmak istediği yer barosuna başvurarak, o yer barosuna kaydolur. Bu şekilde avukatlık mesleğini icra edebilir. Nitekim Avukatlık Kanunu’nun 66. maddesinde bir baro levhasına yazılmış olan avukatın, sürekli olmamak şartıyla Türkiye’nin her yerinde avukatlık yapmaya yetkili olduğunu belirtmektedir. Ayrıca avukatın bağımsızlığı, onun serbest bir faaliyet alanına sahip olmasını da gerektirir. Bu açıdan avukat, devlet de dâhil olmak üzere herkese karşı ve herkes yararına temsil faaliyetinde bulunabilir. Avukat, hukuki açıdan hak arayan ve hukuken yardıma ihtiyacı olan kişilerin temsilini yerine getirecektir. Avukatların mesleklerini serbestçe icra edebilmeleri için Avukatlık Kanunu’nda özel kurallar bulunmaktadır. Örneğin Avukatlık Kanunu’nun 58’nci maddesinde “Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet Savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hâli dışında avukatın üzeri aranamaz.” hükmü öngörülmüştür.

Avukatın devlete karşı bağımsızlığının içine yargı organlarına ve yürütmeye karşı bağımsızlığı da dâhil olmaktadır. Savunma avukatının savcı ile karşılıklı eşit haklara sahip olması, savcıdan talimat ve emir almaması avukatın yargı organlarına karşı bağımsızlığının bir göstergesidir.

Avukatın devlete karşı bağımsızlığından söz ederken Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki bazı hükümlerin de bu amaca hizmet ettiği görülmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 46’ncı maddesinde avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgileri tanık olarak bildirmekten çekinebilecekleri düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 135’nci maddesinde müdafiinin bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki telekomünikasyon araçlarının, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması maddede belirtilen uygulama kapsamı dışında bırakılmıştır. Ayrıca aynı Kanun’un 126’ncı maddesinde şüpheli veya sanık ile avukatı veya müdafii arasındaki mektuplara ve belgelere, bu belgelerin avukatın veya müdafinin nezdinde bulunduğu süre içinde el konulamaması düzenlenmiştir. Özetle: Avukat-devlet ilişkisinde bağımsızlık: avukatın devletten bağımsızlığı, avukatın devletten gelecek talimat etki ve kontrollerin dışında bulunması, mesleğe kabulde serbestlik, yerleşme özgürlüğü, faaliyet alanı serbestliği (serbest etki alanı) yargı faaliyetinin diğer çalışanlarından oluşur.

AVUKATIN MÜVEKKİLLE OLAN İLİŞKİSİ BAKIMINDAN BAĞIMSIZLIĞI Avukatın müvekkilinden bağımsızlığı, faaliyetlerini kendi özgür iradesine göre belirleyebilmesi yanında, müvekkilinin talimatlarıyla da bağlı olması ile birlikte değerlendirilmelidir.

Avukat görevini icra ederken, müvekkilinin toplumca sevilmesi ya da nefret edilmesi ile ilgilenmemeli, görev yaparken bu duygu ve düşüncelerden arınıp işini icra etmelidir. Ayrıca avukat, siyasal, ideolojik, dinî ve ekonomik amaçlı toplumsal akımlara ve güç gruplarına karşı avukatlık görevini icra ederken, objektif davranmalı ve savunulan görüşün ya da akımın yandaşıymış izlenimi vermemelidir. Avukat müvekkili ile olan ilişkisinde ve onun isteklerini yerine getirirken bağımsızlığını korumalıdır. Örneğin avukatın müvekkili ile vekâlet ilişkisi dışında ekonomik bağlantılara girişmesi hâlinde bağımlılık tehlikesi ortaya çıkacaktır. Bu sebeple Avukatlık Kanunu’nun 164’ncü maddesindeki dava sonucuna katılma yasağı, avukatın müvekkilinden bağımsızlığına hizmet etmektedir.

Avukatın kendisine teklif edilen vekâlet işlerini kabul edip etmemekte serbest olması ve her zaman vekâletten çekilebilmesi de avukatın müvekkilden bağımsız olduğunu gösterir. Avukatın vekâlet teklifini ret veya kabul konusunda gerçekten bağımsız olması avukatın ekonomik bakımdan rahat olmasıyla yakından ilgilidir. Avukatın niteliğine uygun faaliyette bulunabilmesi açısından, avukatın ekonomik bağımsızlığının bulunması gereklidir. Ayrıca avukatın müvekkilin talimatlarıyla bağlı olması, bu talimatların mesleki yükümlülükleri ihlal etmesi hâlinde yerine getirilmeyeceği şeklinde anlaşılmalıdır.

AVUKATIN SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI Avukatın görevini icra ederken bağımsız olması devlete, müvekkiline, yürütmeye ve yargı organlarına karşı bağımsız olmasını içerir. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 128’nci maddesinde yer alan iddia ve savunma dokunulmazlığı da avukatın bağımsızlığı kapsamına girmektedir. Savunma dokunulmazlığı, davanın başlamasından bitimine kadar yargılama makamlarına davayla ilgili olarak verilen dilekçe ve yazılarla her türlü belgenin ve yargılama makamları huzurunda yapılan iddia ve savunmaların içerdiği hakaret içerir yazı ve sözlerden dolayı bunları sarf eden taraflar, vekil, müdafi, mübaşir ve kanuni temsilciler hakkında cezai takibat yapılmamasını ifade eder. Bu, adaletin herhangi bir engelle karşılaşmaksızın sağlanması amacını taşır. Avukatın, yargı mercileri veya idari makamlara yaptığı yazılı ve sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili somut isnatlarda veya olumsuz değerlendirmelerde bulunması hâlinde hakaret suçu oluşsa da ceza verilmemesi, avukatın savunma dokunulmazlığını gösterir. Hakaret kural olarak suçtur; ancak hakaret içeren söz ve ifadeler ile hukuken korunmaya değer menfaat izlenmekte ise ve ancak o onur kırıcı söz ve ifadeyle o menfaat gerçekleşmekte ise bu meşru sayılmaktadır.

Diğer bir şart, avukat tarafından işlenen hakaret suçunun yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde işlenmesidir. Hakaret suçunun, yargı mercileri veya idari makamlara verilen dilekçe ya da bunun dışındaki evrak gibi yazılı başvuru ile veya sözlü başvuru ile işlenmesi de başka bir şart olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple örneğin el ile yapılan hareketin savunma dokunulmazlığı ile ilgisi bulunmamaktadır. Savunma dokunulmazlığından faydalanabilmek için yargılamanın tarafı, taraf avukatı veya sanık müdafii olmak gerekmektedir. Bu da savunma dokunulmazlığının bir diğer şartıdır. Savunma dokunulmazlığının son şartı ise, hakarete ilişkin değerlendirmelerin gerçek ve somut vakıalara dayanması ve bu olumsuz değerlendirmelerin uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekmektedir.

Savunma dokunulmazlığının bu şartlarının mevcut olmadığı hakaret suçlarında, avukat hem suç olan bu eylemi sebebiyle ceza almakta hem de tazminata mahkûm edilmektedir. Bu suçu meydana getiren hareketin meslek kuralarına aykırılık oluşturması hâlinde avukata disiplin cezası da verilebilmektedir. Savunma dokunulmazlığı, savunma hakkının icrası şeklindeki hukuka uygunluk sebebidir. Bu hakkın icrasının hukuka uygunluk sebebi sayılması için de failin doğrudan doğruya kullanabileceği bir sübjektif hakkının bulunması, hakkın icrası ile suç arasında bağlantı olması ve savunma hakkının kötüye kullanılmamış olması gerekir.

A VUKATLAR GÖREVLERINDEN DOĞAN SUÇLARDA NASıL YARGıLANıR ? Avukatlık Kanunu’nun 58’nci maddesinin ilk fıkrasında avukat hakkında görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı dava açılması savcının isteğine bırakılmamıştır. Soruşturmanın savcı tarafından başlatılması avukatın bağımsızlığını zedeleyeceği düşünülerek, dava açılması Adalet Bakanlığının iznine bağlanmıştır. Ancak izin alınacak merciin Adalet Bakanlığı olması avukatın yürütmeye karşı olan bağımsızlığını zedeler niteliktedir. Yani dava açılması için Adalet Bakanlığından izin alınması, avukatın yürütmeye karşı olan bağımsızlığı ile çelişmektedir.

BAROLAR Avukat mesleğini icra ederken hiçbir makam ve merciden talimat alamaz. Avukatların meslek kuruluşları olan barolar, avukatların mesleğine ilişkin denetimini yapan özel meslek kuruluşlarıdır. Barolar devletin idari ve mali denetimine tabidir. Barolarda avukatların disiplini denetimi yine avukatlardan oluşan disiplin kurulu tarafından yapılır. Avukat, Türkiye Barolar Birliği’nce kabul olunan mesleki dayanışma ve düzen gereklerine uygun davranmak zorundadır.

AVUKATLIK MESLEĞİNE KABUL ŞARTLARI  Olumlu Şartlar: Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Olmak, Türk hukuk fakültelerinin birinden mezun olmak veya yabancı memleket hukuk fakültesinden mezun olup da Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre noksan kalan derslerden başarılı sınav vermek, Staj bitim belgesi almış olmak, Levhasına yazıldığı baro sınırlarında ikametgahı bulunmak.

 Olumsuz Şartlar: Kesinleşmiş bir disiplin kararı sonucunda hâkim, memur veya avukat niteliğini kaybetmiş olmak, Avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresinde bilinmiş olmak, Avukatlık mesleği ile birleşemeyen bir işle uğraşmak, Avukat olmak için mahkeme kararı ile kısıtlanmış olmak, İflas etmiş olup da itibarı iade edilmiş olmak, Hakkında Haciz vesikası verilmiş olup da bunun kaldırılmamış bulunması, Avukatlığa sürekli olarak gereği gibi yapmaya engel vücut veya akılca malul olmak mesleğe girişe engeldir. Kasten işlenen bir suçtan dolayı 2 yıldan fazla süreyle hapis cezası almak, Devletin güvenliğine karşı işlenmiş suçlardan dolayIı kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunmak, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı işlenmiş suçlardan dolayı kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunmak, Milli savunmaya karşı işlenmiş suçlardan dolayı kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunmak, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluktan işlenmiş suçlardan dolayı kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunmak, Zimmet,irtikap,rüşvet,hırsızlık,dolandırıcılık,kaçakçılık,sahtecilik,güveni kötüye kullanma,ihaleye fesat karıştırmak,hileli işas suçu,kaçakçılık işlenmiş suçlardan dolayı kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunmak,

AVUKATLIK RUHSATNAMESİ Avukatlık mesleğine kabul edilen adaya ilgili baro tarafından bir ruhsatname ve kimlik verilir. Ruhsatnameler ve kimlik, Türkiye Barolar Birliği tarafından tek tip olarak bastırılır ve düzenlenir.

Avukatlık mesleğine kabul edilen adaya ilgili baro tarafından bir ruhsatname ve kimlik verilir. Ruhsatnameler ve kimlik, Türkiye Barolar Birliği tarafından tek tip olarak bastırılır ve düzenlenir. Avukat olabilmek için son şart, baro levhasına yazılmaktır. Olumlu şartlara sahip olan ve staj yaptığına dair barodan “Staj Bitim Belgesi” alan ya da stajdan bağımsız olan adaylar, avukatlık mesleğini yürüteceği yer barosuna bir dilekçeyle yazılma isteminde bulunabilirler. Avukatlık mesleğine girmeye hak kazananlar kural olarak serbest bir meslek görünümünde bulunan bu mesleği icra ederler. Mesleğin yürütülmesi bakımından kanun koyucunun çeşitli biçimlerde buna imkân tanıdığını görüyoruz. Bunlar: Münferit avukatlık, ücretli avukatlık, serbest anlaşmalı avukatlık, ortak avukatlık bürosu ile avukat ortaklığı biçimlerinde görülebilmektedir. Avukatlık ortaklığı, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın, konusu meslek çalışması niteliğinde olan, ticari sayılmayan bir işi, ortak bir ad altında, ortakların ortaklıkla ilgili tüm borçlarından dolayı müştereken ve sınırsız sorumlu olarak bir tüzel kişilik içerisinde yürütmeleriyle oluşan ortaklık şeklinde açıklanabilir.

AVUKATLIK MESLEĞİ İLE BAĞDAŞMAYAN İŞLER Avukatlık Kanununun 11. Maddesine göre; aylık, ücret, gündelik veya kesenek gibi ödemeler karşılığında görülen hiçbir hizmet veya görev üstlenemezler. Yine sigorta prodüktörlüğü, tacirlik ve esnaflık gibi ticari işler veya meslekin onuru ile bağdaşması mümkün olmayan diğer her türlü iş de avukatlıkla birleşemez, Avukatlar bu tür işler ile iştigal edemezler.  Buna karşın; Milletvekilliği, İl Genel Meclisi ve Belediye meclisi üyeliği, Hukuk alanında profesör ve doçentlik, Hukuk müşavirliği, bir avukat yazıhanesinde ücret karşılığında avukatlık,Hakemlik, tasfiye memurluğu, yargı mercilerinin veya adli bir dairenin verdiği herhangi bir görev veya hizmet, Devlete ve diğer kamu tüzel kişilerine ait bulunan kuruluşların yönetim kurulu başkanlığı, üyeliği, denetçiliği, Anonim, limitet şirketler ile kooperatiflerin ortaklığı, yönetim kurulu başkanlığı üyeliği ve denetçiliği ve komandit şirketlerde komanditer ortaklık, Hayri, ilmi ve siyasi kuruluşların yönetim kurulu başkanlığı, üyeliği ve denetçiliği, Avukatlık mesleği ile birleşebilen işlerdendir.

AVUKATLIK SÖZLEŞMESİ Vekâlet sözleşmesi, avukat ile müvekkilin iradelerinin karşılıklı uyuşmasının sonucu olarak avukata hukuki yardım, müvekkile vekâlet ücreti borçları yükleyen, hak ve yükümlülüklerin karşılıklı olduğu bir sözleşme biçimidir. Özellikleri: Avukatlık sözleşmesi her iki tarafa borç yükler. Hukuki yardım ücret karşılığı yapılmalıdır. Sözleşmenin konusu hukuki yardım ya da hizmettir. Avukatlık sözleşmesi kendine özgü kuralları vardır. Avukatlık sözleşmesi, sadece avukatlarla yapılabilir.

Avukat, işlevi gereği bir yandan kamu nitelikli bir hizmet görürken, diğer yandan iş sahibinin hukuki sorununa çözüm getirmeye çalışmaktadır. Avukat ile iş sahibi (müvekkil) arasındaki hukuki ilişki, maddi hukuka tabi olup özel hukuk alanındaki bir sözleşme ilişkisine dayanmaktadır. Bir hizmet (iş) sözleşmesine baktığımızda, iş görme, ücret ve bağımlılık unsurlarından oluştuğunu görürüz. Avukatlık sözleşmesi her iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme türüdür. Bu sözleşmenin tarafları, avukat ve iş sahibidir. Sözleşmenin taraflarından biri olan avukat, baro levhasına kayıtlı ve işten yasaklanmamış olan avukat unvanına haiz bir kişidir. Sözleşmenin diğer tarafı ise, hukuki yardım talep eden iş sahibidir.

AVUKATLIK SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ Avukat sözleşmesinin sona ermesi genellikle avukatın vekilliğini sona erdirmez. Çünkü avukatlık sözleşmesi bir işin veya problemin çözümünü kaparken vekillik süreklilik arz eden bir haldir. Sözleşmenin konusu işin ifa edilmesi, Avukatlık sözleşmesinin süreli olması halinde sürenin dolması, Avukatlık sözleşmesinin süresiz olması halinde karşılıklı irade açıklaması, Avukatın vekillikten iradesiyle çekilmesi, Müvekkilin, tek yanlı irade beyanıyla avukatı azletmesi, Avukatın ya da müvekkilin vefatı, Avukatın ya da müvekkilin mahkeme kararıyla ehliyetini yitirmesi, Avukatın, avukatlık sıfatını yitirmesi halinde avukatlık sözleşmesi sona erer.

AVUKATIN HAK VE YETKİLERİ Avukat ile müvekkil arasındaki avukatlık sözleşmesi ilişkisi taraflara bazı haklar ve yetkiler sağlar. Örneğin bu anlamda avukat için hak olan bir husus,karşı taraf (müvekkil) için bir yükümlülük oluşturmaktadır. Bu çerçevede avukatın haklarını : İşi reddetme Aldığı işi bırakma İşi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip etme Ücret isteme Avans ve masraf talep hakkı olarak belirtmek mümkündür. Avukatın yetkilerine gelince; Dosya evrakını inceleme, Dosya evrakından örnek alma, örnek çıkarma ve onaylama, Tebligat yapma Hazır bulunma Soru sorma Duruşmayı terk etme yetkileri gibi yetkilerdir.

İŞİ REDDETME HAKKI Avukatlık Kanunu m. 37’ye göre, avukat kendisine önerilen işi sebep göstermeden reddetme hakkına sahiptir. Ayrıca Avukatlık Meslek Kuralları’nda (m. 38) da, avukatın kendisine teklif edilen işi gerekçe göstermeden reddedebileceği, kendi takdirine esas olan nedenleri açıklamak zorunda bırakılamayacağı ifade edilmiştir. Avukatın bu hakkının düzenlenmesindeki amaç, avukatın bağımsızlığıdır. Savunmanın bağımsızlığı, Avukatın kimseden emir almamasını, üstlenmeyi uygun bulmadığı ya da savunamayacağı bir işi üstlenmeme hakkının kendisine verilmesini gerektirir.

İSTİSNALARI: Avukatın işi ret hakkının olmadığı hâllerden biri, Avukatlık Kanunu m. 37/II’de yer almaktadır. Bu hükme göre; “İşi iki avukat tarafından reddolunan kimse, kendisine bir avukat tayinini baro başkanından isteyebilir. Tayin olunan avukat, baro başkanı tarafından belirlenen ücret karşılığında işi takip etmek zorundadır”. Bu hükmün amacı, iş sahibinin başvurmuş olduğu bir avukatın işi reddetmesinden sonra başka bir avukatın da işi reddetmesi hâlinde, kişinin avukatsız kalmasının önüne geçmektir. (Örnek: Kimsenin bakmak istemediği bir tecavüz dosyasında) Baro başkanı tarafından görevlendirilen avukatın, işi reddetme hakkı bulunmadığı gibi, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ndeki (AAÜT) ücreti kendisi ödeyerek işi takip etmeme yolunu tercih etmesi de mümkün değildir. Adli yardım müessesi de avukatın işi reddetme hakkı bulunmadığı hallerdendir. Avukatın işi ret hakkının olmadığı hâllerden üçüncüsü, Ceza Muhakemesi Kanunu m. 150 gereğince avukatın, baro tarafından sanığa müdafi olarak atandığı durumdur. Bu durumda avukat, Ceza Muhakemesi Kanunu için kabul edilen Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ndeki ücret ile işi takip edecektir. Avukatlık Kanunu m. 42/ II, 1’nci cümleye göre ise, “Bir avukatın ölümü veya meslekten yahut işten çıkarılması veya işten yasaklanması yahut geçici olarak iş yapamaz duruma gelmesi hâllerinde, baro başkanı, ilgililerin yazılı istemi üzerine veya iş sahiplerinin yazılı muvafakatini almak şartıyla, işleri geçici olarak takip etmek ve yürütmek için bir avukatı görevlendirir ve dosyaları kendisine devir ve teslim eder”. Böylece, bu hükümde kanunda sayılan haklı nedenlerden dolayı, avukatın işi reddedebileceği durumlar belirtilmiştir. Kanundaki bu ret nedenlerinin yerinde olup olmadığına ise baro yönetim kurulu karar verecektir.

AVUKATIN ALDIĞI İŞİ BIRAKMASININ SONUÇLARI Avukatın aldığı işi bırakmasının avukat ile müvekkil arasındaki iç ilişki bakımından en önemli sonucu, yukarıda da belirtildiği üzere, işi bırakan (istifa eden) avukatın vekâlet görevinin, istifanın müvekkiline tebliğinden itibaren iki hafta süreyle (HMK. m. 82) devam etmesidir. Burada amaç, iş sahibinin(müvekkilin) savunma hakkının zarar görmemesini temin etmektir. Avukatlık Kanunu m. 174/ 1’e göre, üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat, hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorunda kalır. Bu hüküm gereğince, avukat işi haklı bir nedenle bırakmışsa, kendisine ödenmesi gereken ücret ve giderleri isteyebilecektir. Avukatın işi bırakması ise duruşma sırasında beyan edilmek suretiyle olacağı gibi, duruşma dışında bildirim (tebligat) suretiyle olabilir. Avukatın aldığı işi bırakmasının avukat ile mahkeme ve üçüncü kişiler bakımından söz konusu olan dış ilişki Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 81’de yer almaktadır. Buna göre; “Vekilin azli veya istifasının, mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade edebilmesi için, bu konudaki beyanın dilekçeyle bildirilmesi veya tutanağa geçirilmesi ve gerektiğinde ilgilisine yapılacak tebligat giderinin de peşin olarak ödenmesi zorunludur”.

İŞİ BAŞKA BİR AVUKATLA BİRLİKTE VEYA BAŞKA BİR AVUKATA VEREREK TAKİP ETME HAKKI Avukat, üstlendiği işi kural olarak bizzat yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, avukatlık sözleşmesinin vekâlet sözleşmesi olarak güven ilişkisini öne çıkaran bir sözleşme olması nedeniyledir. Ancak bu kurala bazı istisnalar getirilmiştir. Bunlar: Vekilin (avukatın) başkasını tevkil etmesine (yani vekillik yetkisini bir başkasını da işin içine katarak takip etmesine) gelenek gereği yetkili olması durumudur. Avukatın tevkil yetkisini kullanabilmesi için öncelikle avukat ile müvekkil arasında bir avukatlık sözleşmesinin olması, ayrıca avukata verilen temsil belgesinde bu konuda özel bir yetkinin bulunması gerekmektedir. Müvekkil tarafından vekilin başkasını tevkil etmesine gerek açık olarak gerekse zımnen rıza göstermesi hâlinde tevkil yetkisini avukat iki şekilde kullanabilir. Bunlardan birincisi, “alt vekâlet” denilen ve avukatın üzerine almış olduğu işi bir başka avukatla birlikte yürütebilmesidir. İkinci ise, “ikame vekâlet” denilen ve avukatın bir başka avukata tevkil yetkisi vererek takip etme yetkisidir Tevkil hâllerinde, tevkil eden avukatın müvekkile (iş sahibine) olan sorumluluğu devam eder. Zira, Avukatlık Kanunu m. 171/ III’de tevkil durumunda avukatın müvekkile karşı sorumluluğunun devam edeceği açık olarak düzenlenmiş, ayrıca birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukatların kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı müvekkile karşı hem şahsen hem de diğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı öngörülmüştür.

Tevkil durumunda avukatlık ücretinin ne olacağı Avukatlık Kanunu m. 171/ son fıkra hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre; eğer avukat tarafından işe başka avukatlar da dâhil edilmişse, avukat, iş sahibinden (müvekkilden) ayrı bir ücret isteyemeyecektir. Buna karşılık, işin tamamen başka bir avukata bırakılması ve ücretin tevkil eden avukata müvekkilince peşin ödenmediği durumlarda, tevkil eden avukat ile tevkil edilen avukat, iş sahibinden ücret sözleşmesindeki miktarı aşmamak kaydıyla harcadıkları mesaiye karşılık gelen ücreti iş sahibinden isteyebilirler. Tevkil eden avukat müvekkilden peşin ücret almışsa, harcadığı mesaiye karşılık olan miktarın fazlasını tevkil ettiği avukata ödemekle yükümlüdür.

ÜCRET İSTEME HAKKI Avukatlık sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olmasından dolayı, bu sözleşme çerçevesinde, avukatın müvekkilinden ücret isteme hakkı vardır. Bu anlamda, avukatın müvekkil lehinde bulunduğu mesleki faaliyet için ücret alacağı tabiidir. Avukatlık Kanunu m. 163/ I hükmüne göre; “Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir”. Böylece kanunda avukatlık sözleşmesinin serbestçe düzenleneceği belirtilerek tarafların iradelerine önem verilmiş; ayrıca avukatlık sözleşmesinde şekil bir geçerlilik şartı değil, ispat şartı olarak düzenlenmiştir.

Taraflarca avukatlık sözleşmesinde, bir belirleme yapılmamışsa, avukatlık ücreti şu şekilde belirlenir: Değeri para ile ölçülemeyen iş ve davalarda (mirasçılık belgesi alınması,tazminatı kapsamayan boşanma davaları, sözleşme veya mütalaa hazırlanması gibi), avukatlık ücreti Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre belirlenir (Av.K.m.164/ IV). Değeri para ile ölçülebilen iş ve davalarda Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ndeki miktarın altında kalmamak şartıyla, davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki dava konusunun değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar olarak belirlenir (Av.K.m.164/IV).

Yine Avukatlık Kanunu’na (m. 164/ II) göre; yüzde yirmi beşi (%25) aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilecektir. Böylece bu düzenleme ile, avukatlık ücret tutarına dava veya hükmolunacak şeyin değerinin %25’i şeklinde bir üst sınır getirilmiştir. Bu sınır aşılırsa, avukatlık ücreti dava veya hükmolunacak değerin %25’i için kabul edilmiş sayılacak ve bu oranı geçen miktar geçersiz sayılacaktır. (Av.K.m.163/ II). Ayrıca Avukatlık Kanunu m. 164/ III gereğince, dava veya hükmolunacak şeyin (mal ve hakların) bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyan avukatlık ücret sözleşmeleri hükümsüzdür. Buna “davanın sonucuna katılma yasağı (hasılı davaya iştirak yasağı)” adı verilir. Zira avukatın görevi, vekâletini aldığı kişinin (müvekkilinin) davasını her ne olursa olsun kazanmak değil, iş sahibinin çıkarlarını, kanunlara ve hakkaniyete uygun olarak savunmaktır. Bu düzenleme aynı zamanda avukatın bağımsızlığını da sağlamaya yöneliktir.

Avukatlık Kanunu m. 164/ V hükmüne göre; dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez. Aynı şekilde, avukatlık asgari ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması hâlinde ‐ ki kural avukatın ücretsiz dava almamasıdır ‐ ise, durum baro yönetim kuruluna bildirilecektir (Av.K.m.164/ IV, 1ve 2. cümle).

AVUKATIN ÜCRET ALACAĞINA İLİŞKİN HAPİS HAKKI Avukatlık Kanunu m. 166/ I hükmünde avukatın hapis hakkı düzenlenmiş ve “ Avukat, müvekkili tarafından verilen veya onun namına aldığı malları, parayı ve diğer her türlü kıymetleri, avukatlık ücreti ve giderin ödenmesine kadar, kendi alacağı nispetinde elinde tutabilir.” hükmü öngörülmüştür. Bu hükümden anlaşılacağı üzere, avukatın alacağı nispetinde hapsedebilecekleri, müvekkilinin kendisine verdiği değerlerle onun müvekkil namına aldığı mal, para ve kıymetli evrak gibi değerlerdir. Ancak avukatın bu hapis hakkını kullanması için avukatın ücret alacağının muaccel hâle gelmiş olması da gerekmektedir.

Avukatlık Kanunu m. 166/ II hükmüne göre: Avukat, sözleşme ile kararlaştırılan ve hâkim tarafından takdir olunan ücreti için, kendi çalışması sonucunda müvekkilin muhafaza ettiği veya kazandığı mallar ve davadaki diğer taraftan ilam gereğince tahsil edilecek para yahut alınacak mallar üzerinde diğer alacaklılara nazaran rüçhan hakkına sahiptir. (Öncelikli katılma hakkı) Avukatın ölümü hâlinde, ücret alacağına ilişkin rüçhan hakkı ortadan kalkmaz.

SULH VEYA ANLAŞMA SURETİYLE TAKİPSİZ BIRAKMA HÂLİNDE AVUKATLIK ÜCRETİ Sulh ile sonuçlanan işlerde, davanın her iki tarafının da avukatlık ücretini ödemesi konusunda müteselsilen sorumlu olacağı Avukatlık Kanunu’nda belirtilmektedir. Nitekim, Avukatlık Kanunu m. 165’de “İş sahibinin birden çok olması hâlinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.” şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Bu hüküm gereğince, gerek sulh gerekse anlaşma yoluyla takipsiz bırakılan işlerden dolayı, avukata karşı ücretten sorumluluk doğabilmesi için, avukat ile müvekkil arasında sözleşme ilişkisinin kurulmuş olması gerekir. Ayrıca hem sulh hem de anlaşma yoluyla işin takipsiz bırakılması durumlarında, karşı tarafın da müteselsilen sorumlu olduğu akdi avukatlık ücreti, avukatın müvekkilinin ödemek zorunda olduğu miktardır. Bu nedenle avukatlık hizmetinin ücretsiz verildiği durumlarda, sulh hâlinde karşı tarafın müteselsilen sorumlu olacağı herhangi bir ücret söz konusu olmayacaktır. Davalının avukat vasıtasıyla yürüttüğü davalarda, mahkemece davadan feragat eden davacı, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi, davalıya vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edilecektir. Ayrıca, bu vekâlet ücreti, yargılama giderleri arasında yer alan avukatlık ücreti olup Avukatlık Kanunu m. 164/ son fıkra hükmü gereğince davalının avukatına aittir.

AZİL VE İSTİFA HÂLLERİNDE AVUKATLIK ÜCRETİ Avukatlık sözleşmesinde, müvekkilin azil; avukatın ise istifa hakkını kullanmak suretiyle tek taraflı irade beyanıyla, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi sona erdirilebilir. Azil, vekâlet ilişkisinin müvekkil tarafından tek taraflı sona erdirilmesi olup, “geri alma”, “sona erdirme” gibi terimlerle de ifade edilmektedir. Avukatlık Kanunu m. 174/ II gereğince, avukatın azli hâlinde ücretin tamamı verilir. Buna karşılık, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise, ücretin ödenmesi gerekmez. Burada ölçü, avukatın kusur veya ihmalinin bulunmasıdır. Azlin haklı azil olduğunu ispat yükü ise müvekkile aittir. Örneğin Yargıtay kararlarında, avukatın işi aldıktan on beş ay sonra gecikmeli olarak dava açması, avukatın paraları kendi adına alıp zimmetine geçirmesi, yerine getiremeyeceği hususları müvekkiline vaat etmesi gibi durumlarda yapılacak azlin haklı olduğu kabul edilmektedir.

İSTİFA HÂLİNDE AVUKATLIK ÜCRETİ Avukatlık Kanunu m. 174/ I gereğince, üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen (istifa eden) avukat, hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır. Ayrıca tıpkı azil hâlinde olduğu gibi, Türk Borçlar Kanunu m. 512’ye göre, vekil de her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.

BİR BAŞKA AVUKATIN TEVKİL OLUNMASI HÂLİNDE AVUKATLIK ÜCRETİ Avukatın sözleşmedeki yetkisine dayanarak bir başka avukatı tevkil etmesi hâlinde, tevkilin avukatlık ücretine etkisi Avukatlık Kanunu m. 171/ IV’de düzenlenmiştir. Buna göre, avukat tarafından işe başka avukatlar dâhil edilmiş ise, avukat bundan dolayı ayrı bir ücret isteyemeyeceği gibi, işi birlikte takip eden avukat da müvekkilden herhangi bir ücret isteyemez. İş tamamen başka bir avukata bırakılmış ise, tevkil eden ve tevkil olunan avukatlar ücret sözleşmesindeki miktarı aşmamak şartıyla, harcadıkları mesaiye karşılık olan ücreti müvekkilden isteyebilirler. Ancak, tevkil eden avukat müvekkilden peşin ücret almışsa, harcadığı mesaiye karşılık olan miktarın fazlasını tevkil ettiği avukata ödemekle yükümlüdür.

AVANS VE MASRAF TALEP HAKKI Avukatlık Kanunu m. 173/ II gereğince, avukata tevdi edilen işin yapılması veya yapıldıktan sonra sonucunun alınması için gerekli bütün vergi, resim, harç ve giderler iş sahibinin sorumluluğu altında olup, avukat tarafından ilk istekte avukata veya gerektiği yere ödenir. Bu harcamaların avukat tarafından yapılabilmesi için, yeteri kadar avansın iş sahibi tarafından verilmiş olması gerekir. Avukatın iş için yapacağı yolculuk masrafları ve bulunduğu yerden ayrılma tazminatı, anlaşma gereğince iş sahibi tarafından ayrıca ödenir. Bu giderler peşin olarak ödenmedikçe avukat yolculuğa zorlanamaz. Bu hükmün aksine sözleşme yapılabilir. Avukatın yaptığı masrafları iş sahibinden talep edebilmesi için, bir masraf yapılmış olması, masrafın işin niteliği gereği sarfı gerekecektir.

AVUKATIN YETKİLERİ Dosya Evrakını İnceleme Yetkisi: Davanın tarafları, katılanlar ya da Avukatlık Kanunu’nun açık hükmüne göre avukatlar dosyayı inceleyebilecektir. Dosya Evrakından Örnek Alma Yetkisi: Avukatlık Kanunu’nun 56’ncı maddesine göre, “Avukatın çıkardığı vekâletname örnekleri bütün yargı mercileri, resmî daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişiler için resmî evrak hükmündedir". Bu hüküm gereğince avukat, iş sahibinin (müvekkilinin) noterde düzenlettirip kendisine verdiği asıl vekâletnameyi tutmak zorunda olduğu dosyada saklama ve çıkardığı örneğin aslına uygunluğunu imzası ile onaylayıp kullanabilme yetkisine sahip olmaktadır.Böylece avukat tarafından "Aslı Gibidir." yahut "Aslına Uygundur." gibi açıklama ile onaylanan söz konusu örnek, bütün yargı mercileri, resmî daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzelkişilerde kullanılmakta ve resmî evrak sonuçlarını doğuran bir belge olarak kabul edilmektedir. Avukatın örnek çıkarma hakkı sadece vekâletname ile sınırlı değildir. Avukatlık Kanunu m. 56/ II'de "Asıllarının verilmesi yasada açıkça gösterilmeyen hâllerde avukatlar, takip ettikleri işlerde, aslı kendinde bulunan her türlü kâğıt ve belgelerin örneklerini bütün yargı mercileri ile diğer adalet dairelerine verebilirler."

Tebligat Yapma Yetkisi: Kural olarak tebligat, hukukumuzda PTT idaresi tarafından yapılmakla birlikte, vekil vasıtasıyla yürütülen işlerde, vekillerin birbirlerine makbuz karşılığında tebligat yapmaları konusunda yetkileri mevcuttur (Teb. Kanunu, m. 1; Tebligat Kanunu Yönetmeliği, m. 60). Ayrıca Tebligat Kanunu’nun değişik 7/a maddesinde düzenlenen elektronik tebligatla ilgili hüküm nedeniyle, tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye elektronik yolla tebligat yapılabileceğinden, avukatların elektronik ortamda tebligat yapılmasını isteme hakları da düzenlenmiş olmaktadır. Tebligat Kanunu ve ilgili Yönetmelik hükümlerine göre, elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacaktır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, avukat aracılığı ile takıp edilen işlerde tebligatın avukata yapılması zorunludur.

Hazır Bulunma Yetkisi: Hukuk davalarında kural olarak sadece baroya kayıtlı avukatlar vekil sıfatıyla mahkemeye kabul edilir, yani mahkemede hazır bulunabilir. Ceza yargılamasında ise ifadesi alınırken veya sorguya çekilirken şüphelinin veya sanığın avukatının yanında bulunması veya bu kişilerin avukatlarından yardım almalarının engellenmemesi gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu m. 147/ c hükmü gereğince şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesinde müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade ve sorgusunda hazır bulunabileceği kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. Hazır bulunma yetkisinin duruşmalarda mevcut olmayı da içine aldığı söylenebilir. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu, zorunlu müdafi sistemini kural hâline getirmiştir. İfade alma sorgu sırasında müdafi, sanık veya şüphelinin haklarının korunmasına yönelik müdahalelerde bulunabilir; avukatın soru sorup, bunların tutanağa geçirilmesini isteme hakkı vardır. Soruşturma aşamasında ise müdafiinin, özellikle keşif yapılması, tanık ve bilirkişinin önceden dinlenmesi gibi işlemlerde hazır bulunma yetkisi mevcuttur.

Soru Sorma Yetkisi: Ceza yargılamasında, cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Hukuk yargılamasında ise, Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.152/ 1 hükmüne göre, duruşmaya katılan taraf vekilleri; tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılan diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler.

Duruşmayı Terk Hakkı: Avukatın kamusal nitelikli görev olması nedeniyle müvekkilini yargı mercileri ve diğerleri önünde savunması ve onu temsil etmesi gerekir. Bu nedenle avukat duruşmayı terk edemez. Ancak avukata karşı tasvibi mümkün olmayan, rencide edici haksız saldırılarda bulunulması, ona ve ailesine hakaret edilmesi gibi durumlarda, avukata duruşmayı terk hakkının verilmesi gerekir. Bu çerçevede Avukatlık Meslek Kuralları’nın 21’nci maddesine göre, avukat duruşmayı terk edemez. Ancak kişisel veya meslek onurunun zorunlu kıldığı hâllerde duruşmadan ayrılabilir. Bu durumda avukat, derhâl barosuna bilgi verir. Bu istisnai durumlar ortaya çıktığında, avukatın duruşmayı terk yetkisini kullanabilmesi için mahkemenin iznine gerek yoktur.

Uzlaştırma Yetkisi: Avukatlık Kanunu m. 35/A hükmüne göre, “Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 38’inci maddesi anlamında ilam niteliğindedir”. Burada sulhten farklı olarak, uzlaşma sağlandığında, mahkeme kararı olmadığı gibi buna ihtiyaç da yoktur. Ancak sulhe benzer şekilde sadece tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıklar bakımından Avukatlık Kanunu m. 35/ a hükmü uygulama alanı bulacaktır.

AVUKATIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ Avukat ile müvekkil arasındaki avukatlık sözleşmesi, avukata bazı haklar ve yetkiler sağladığı gibi, birçok yükümlülük de getirir. Bu çerçevede avukatın yükümlülüklerini iki başlık altında toplamak mümkündür. Bunlardan ilki, avukatın müvekkili ile ilişkisinden kaynaklanan yükümlülüklerdir ki bunlar. Aydınlatma, sadakat, özen, sır saklama, hesap verme, dosya tutma ve saklama, işi reddetme ve işi sonuna kadar takip etme gibi yükümlülüklerdir. İkinci olarak avukatın mesleki statüsünden kaynaklanan yükümlülüklerdir. Bu çerçevede büro edinme, aynı büroda birlikte çalışma, aracı kullanmama, çekişmeli hakları edinememe veya bunların edinilmesine aracılık etme yasağı, reklam yasağı gibi yükümlülükler belirtilebilir.

AVUKATIN MÜVEKKİL İLE İLİŞKİSİNDEN KAYNAKLANAN YÜKÜMLÜLÜKLERİ  Aydınlatma Yükümlülüğü: Avukatın en önemli yükümlülüklerinden biri, kendine vekâletname verilmesini gerektiren sorunun aydınlatılmasını temin etmektir. Bu anlamda avukatın meselenin aydınlatılması amacıyla müvekkiliyle görüşmesi gibi hususlara yeterince vakit ayırması gerekir.Müvekkil, hukuki bilgisizliğinden ötürü uyuşmazlıklarla ilgili ayrıntıların anlam ve önemini kavramayabilir. Bu nedenle avukat, müvekkilinin kültür ve bilgi düzeyini de dikkate almalı, onun anlayabileceği şekilde görüşünü bildirmelidir.

 Sadakat Yükümlülüğü: Sadakat yükümlülüğü, temelini avukat ile müvekkil arasındaki güven ilişkisinden alır. Bu anlamda avukat, müvekkilinin menfaatlerini tehlikeye sokabilecek her türlü davranıştan kaçınma yükümlülüğüne sahiptir. Bu yükümlüğe aykırı davranış ise Türk Ceza Kanunu (TCK) m. 258’de düzenlenen göreve ilişkin sırrın açıklanması suçunun oluşmasına neden olabilecektir. Avukatın vekâlet görevini ifa etmek için müvekkilden aldığı şeyi kendi yararına satması durumu, bu yükümlüğün ihlaline örnek olarak gösterilebilir.  Avukatın sadakat yükümlülüğü hem vekâlet görevinin devamı sırasında hem de vekâlet görevi sona erdikten sonra devam eden bir yükümlülüktür.

 Bu yükümlülüğün alt gerekleri ise üç başlık altında toplanabilir: Uygunsuz işleri reddetme zorunluluğu Çatışan menfaatleri temsil etmekten kaçınma yükümlülüğü yasağı (çifte temsil yasağı) Taraf değiştirmekten kaçınma yükümlülüğü

Ö ZEN Y ÜKÜMLÜLÜĞÜ  Avukatın üstlendiği vekâlet görevini özenle yerine getirme yükümlülüğü gerek Borçlar Kanunu’nda gerekse Avukatlık Kanunu’nda düzenlenmiş olan bir yükümlülüktür.  Nitekim Borçlar Kanunu m. 506/ II hükmüne göre vekil, üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Borçlar Kanunu m. 506/ III hükmüne göre ise, vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.  Avukatlık Kanunu m. 34 hükmünde de, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” denilmiştir. Bu yükümlüğün ihlali, müvekkilin avukattan tazminat talebinde bulunmasını haklı çıkarır. Ayrıca avukata disiplin hukukuna mahsus yaptırımlar da gündeme gelebilecektir.

 Özen yükümlüğü avukatın, her şeyden önce, vekâlet görevine ilişkin yapacağı inceleme bakımından söz konusu olur. Ayrıca avukatın gerek danışma gerekse temsil şeklinde ortaya çıkan faaliyetlerini olabildiğince yerine getirmesi, önemli ölçüde hukuki inceleme yükümlülüğüne bağlıdır. Bu çerçevede örneğin avukat, müvekkili bakımından işleyen maddi hukuk ve usul hukukuna ilişkin süreleri ve bunların hak kaybına neden olup olmadıklarını incelemelidir.  Avukatın kanun yollarına başvuruya ilişkin mahkeme kararını zamanında bildirmemesi bu çerçevede sorumluluk gerektirir. Avukat bu yükümlülük kapsamında kanunu ve konuya ilişkin yargısal kararları bilmek, üstlendiği vekâlet görevi nedeniyle üst mahkemelerin kararlarını incelemek zorundadır.  Avukatla müvekkili arasında yapılan sözleşmeye göre özen yükümlülüğünün ölçüsü avukatın müvekkilce bilinen öğrenim ve kültür derecesi, mesleki bilgisine, yeteneğine ve diğer niteliklerine göre belirlenmelidir. Bu ölçüte göre avukatların, mesleki alan bilgisine sahip oldukları varsayılır. Bunları bilmemeleri hâlinde de sorumlu tutulmaları mümkün olabilecektir.  Avukatın özen yükümlülüğünün gereğini yerine getirmediği hususunda ispat yükü, vekil edene (müvekkile) düşecektir.

 Avukatın Özen Yükümlülüğünü İhlal Etmesinin Sonuçları: Avukatın özen yükümlülüğüne aykırı davranışı, öncelikle onun hukuki sorumluluğunu gerektirmektedir. Ancak sorumluluğu için avukatın bu yükümlülüğün ihlali nedeniyle müvekkilini zarara uğratması ve avukatın bu konuda kusurlu olması gerekir. Ayrıca özen yükümlülüğüne aykırı davranış, disiplin cezası verilmesini gerektirir.

SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ Sır kavramı: Sır kavramının içine beden tümlüğü ve sağlığı gibi maddi bedensel değerler ile kişinin onuru, saygınlığı, giz alanı gibi manevi değerler; ayrıca mesleki ve ticari onur ve gizleri gibi mesleki ve ticari manevi değerlerin girdiği kabul edilmektedir. Bu çerçevede sır, sahibinin açıklanmamasında yarar gördüğü ve başkaları tarafından daha önce bilinmeyen husus olarak tanımlanabilir. Bu konuda bir diğer kavram meslek sırrıdır. Mesleki faaliyet sırasında edinilen sırlara ise “meslek sırrı” denilmektedir.

Sır saklama yükümlülüğüne ilişkin Avukatlık Kanunu m. 36 hükmüne göre; “Avukatların, kendilerine tevdi edilen veya gerek avukatlık görevi gerekse Türkiye Barolar Birliği ve barolar organlarındaki görevleri dolayısıyla öğrendikleri hususları açığa vurmaları yasaktır (f.1). Avukatların birinci fıkrada yazılı hususlar hakkında tanıklık edebilmeleri, iş sahibinin muvafakatını almış olmalarına bağlıdır. Ancak, bu hâlde dahi avukat tanıklık etmekten çekinebilir. Çekinme hakkının kullanılması hukuki ve cezai sorumluluk doğurmaz (f. 2). Yukarıdaki hükümler, Türkiye Barolar Birliği ve baroların memurları hakkında da uygulanır (f. 3)”. Avukatlık Meslek Kuralları’nın 37’nci maddesinde ise şu hüküm yer almaktadır: “Avukat, meslek sırrı ile bağlıdır. a. Tanıklıktan çekinmede de bu ölçüyü esas tutar. Avukat, davasını almadığı kimselerin başvurması nedeniyle öğrendiği bilgileri de sır sayar. Avukatlık sırrının tutulması süresizdir, meslekten ayrılmak bu yükümü kaldırmaz. b. Avukat; yardımcılarının, stajyerlerinin ve çalıştırdığı kimselerin de meslek sırrına aykırı davranışlarını engelleyecek tedbirler alır”.

Avukatın mesleki faaliyeti nedeniyle çoğu kez zorunlu olarak müvekkilince açıklanan veya avukatın mesleki faaliyeti sırasında dosyadan veya diğer belge ve kaynaklardan öğrendiği iş sahibine ait sırları açıklamaması güven ilkesinin ve hizmetin kamusal niteliğinin bir gereğidir. Sır saklama yükümlülüğü, vekâlet ilişkisinin sona ermesi ile veya üstlenilen işin tamamlanmasıyla sona ermeyen bir yükümlülüktür. İş sahibinin (müvekkilin) ölümü hâlinde de sır saklama yükümlülüğü sona ermez. Avukatın bu yükümlülüğü ihlal etmesi, hukuki sorumluğa yol açar.

AVUKATIN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNDEN KURTULMASI Avukatın meslek sırrıyla bağlılıktan kurtulması bazen mümkündür. Bu durumlar üç başlık altında toplanabilir: Müvekkilin Rızası: Avukatlık Kanunu’nun 36/ II maddesi hükmü, avukatın sır saklama yükümlülüğünden, sırrın açıklanması konusunda müvekkilinin olur vermesi (rıza göstermesi) ile kurtulacağını öngörmekledir. Söz konusu hükme göre avukat, gerek müvekkili tarafından kendisine aktarılan gerekse mesleki faaliyeti sırasında başka yollardan edindiği iş sahibine ait gizli kalması gereken bilgileri iş sahibinin olur vermesi hâlinde açığa çıkarabilecek ve bu konularda tanıklık yapabilecektir. Avukatın tanıklıktan çekinme hakkı olarak kabul edilen bukonuda kanun, avukata iş sahibinin oluruna rağmen çekinme hakkı tanımaktadır. Sırrın açıklanması konusunda müvekkilin rızası varsa, avukatın sır saklama yükümlülüğünden kurtulması söz konusu olacaktır.

Iztırar Hâli: Taammüden işlenen ağır cezayı gerektiren suçlardan haberdar olmuş müdafinin bunu açıklaması gerekip gerekmediği tartışmalıdır. Bir görüşe göre bu durumda Ceza Muhakemesi Kanunu m. 279 anlamında müdafinin ihbar yükümlülüğü vardır. Bu konudaki diğer görüş ise, bu konuda ihbar yükümlülüğünün bulunmadığı yönündedir. Avukatın Özel Hukuka Dayanan Tazminat İstemi, Ceza Hukukuna Dayanan Yaptırım veya Meslek Hukukuna Özgü Disiplin Cezası Tehdidi Altında Bulunması : Özel hukuka dayanan tazminat istemine muhatap olan veya cezai yaptırıma uğraması ihtimali bulunan veya disiplin cezası tehlikesiyle karşı karşıya olması hâlinde, avukatın meslek sırrını saklamakla yükümlü olduğunda ısrar eden müvekkilin bu davranışı hileli hareket sayılır ve bu suretle avukat sır saklama yükümlülüğünden kurtulur.

H ESAP V ERME Y ÜKÜMLÜLÜĞÜ Avukatlık Meslek Kuralları’nın 43’ncü maddesine göre; “Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir. Müvekkille ilgili bir hesap varsa, uygun sürelerde durum yazıyla bildirilir”. Böylece bu hükümdeki yükümlülüğün avukatın sadakat ve özen yükümlülüklerinin bir alt gereği olduğu söylenebilir. Ayrıca bu yükümlülük, işe başlandıktan sonra işin yürütülmesi konusunda müvekkilin avukat tarafından bilgilendirilmesini ifade eder. Bu yükümlülük, avukatlık sözleşmesinin kurulmasıyla ortaya çıkar ve mutlaka sözleşmenin yerine getirilmesine bağlı değildir. Hesap verme yükümlülüğü, bu yükümlülüğü ihlal eden avukatın görevini ifa etmesine sağlayan ve eldeki mevcut/ kalan şeylerin avukat tarafından müvekkile iadesini sağlamak suretiyle vekâlet ilişkisinin tasfiyesini de hazırlayan bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.

D OSYA T UTMA VE S AKLAMA Y ÜKÜMLÜLÜĞÜ Avukatlık Kanunu m. 52’de “Avukat, üzerine aldığı her iş yahut yazılı mütalaasına başvurulan her husus hakkında düzenli dosya tutmak zorundadır (f. 1). Avukat, kendisi tarafından yazılan veya taslağı yapılan her belgeyi imzalamakla yükümlüdür (f. 2)”. Bu yükümlülük altında birbirini tamamlayan üç tane yükümlülük yer almaktadır. Dosya tutma yükümlülüğü : Avukatlık Kanunu m. 52’ye göre avukat, üzerine aldığı her iş veya yazılı görüşüne başvurulan bir konu hakkında düzenli dosya tutmak zorundadır. Avukat tutacağı dosyayı dilediği gibi düzenleme ve istediği belgeleri toplayıp dosyasına koyma hakkına sahiptir.

Dosya veya taslakları imzalama yükümlülüğü : Böylelikle yapılan işin ciddiyet kazanacağı belirtilebilir. Belgeleri dosyalarına yerleştirme ve saklama yükümlülüğü : Avukatlık Kanunu’nun 39’ncu maddesinin 1’nci fıkrasına göre avukat, kendisine tevdi olunan evrakı, vekâletin sona ermesinden itibaren üç yıl süre ile saklamakla yükümlüdür. Şu kadar ki, evrakın geri alınmasının müvekkile yazı ile bildirilmiş olduğu hâllerde saklama yükümlülüğü, bildirme tarihinden itibaren üç ayın sonunda sona erer. Aynı maddenin 1’nci fıkrasına göre ise avukat, ücreti ve yapmış olduğu giderleri kendisine ödenmedikçe, elinde bulunan evrakı geri vermekle yükümlü değildir.

İŞİ RET YÜKÜMLÜLÜĞÜ Avukatlığın bağımsızlık ve serbest meslek olma özelliği gereğince avukat, kendisine teklif edilen işi alıp almamakla serbesttir. Hatta işi reddetmesi durumunda herhangi bir gerekçe göstermesi gerekmez. Avukatlık Kanunu’nun 38’nci maddesine göre; “Avukat; a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa, b) Aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa, c) Evvelce hâkim, hakem, cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak o işte görev yapmışsa, d) Kendisinin düzenlediği bir senet veya sözleşmenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek durumu ortaya çıkmışsa, e) (İptal: Ana. Mah. nin2/6/1977 tarihli ve E. 1977/43, K. 1977/84 sayılı kararı ile) f) Görmesi istenilen iş, Türkiye Barolar Birliği tarafından tespit edilen mesleki dayanışma ve düzen gereklerine uygun değilse, teklifi reddetmek zorunluluğundadır. Bu zorunluluk, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları avukatları da kapsar”.

a) Haksız ve yolsuz bulduğu işi ret yükümlülüğü: Avukatın kaybedileceğini açıkça bildiği hâlde hukuken korunabilir bir yarar bulunması hâlinde Avukatlık Kanunu’nun 38/a maddesine aykırılık söz konusu olmayacaktır. Buna karşılık avukat, işlemin haksız ve yolsuz olduğunu, bu nedenle kaybedeceğini bildiği hâlde dava açması durumunda Avukatlık Kanunu’nun m. 38/a’da söz konusu olan yükümlülüğe aykırı davranmış olacaktır. Bunun yaptırımı ise, disiplin cezası olacaktır. b) Zıt çıkar nedeniyle işi ret yükümlülüğü: Avukatlık Kanunu’nun 38/b maddesine göre avukat, aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa teklifi reddetmek zorundadır. Ayrıca Avukatlık Meslek Kuralları’nın 36’ncı maddesine göre, bir anlaşmazlıkta taraflardan birine hukuki yardımda bulunan avukat, yararı çatışan kimseleri temsil etmemek kuralıyla bağlıdır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu m. 152'de avukatın birden fazla sanığın müdafiliğini üstlenebileceği, ancak şüpheli veya sanıkların yararlarının birbirine uygun olması gerektiği belirtilmiştir. c) Önceden hâkim, savcı, hakem veya memur olarak el koyduğu işi ret yükümlülüğü: Önceden hâkim, savcı, hakem veya memur olarak görev yapmış kişilerin avukatlık yaparken o işin kendilerine önerilmesi hâlinde işi reddetmekle yükümlü oldukları öngörülmüştür. d) Hâkim veya savcı ile hısımlık veya evlilik sebebiyle işi ret yükümlülüğü: Avukatlık Kanunu’nun 13’ncü maddesine göre; “Bir hâkim veya cumhuriyet savcısının eşi, sebep veya nesep itibarıyla usul ve füruundan veya ikinci dereceye kadar (Bu derece dâhil) hısımlarından olan avukat, o hâkim veya cumhuriyet savcısının baktığı dava ve işlerde avukatlık edemez”.

İŞİ SONUNA KADAR TAKİP YÜKÜMLÜLÜĞÜ Avukatlık Kanunu m. 171’e göre; “Avukat, üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder”. Avukatlık sözleşmesinin niteliği, bu görevin sonuna kadar takip edilmesini zorunlu kılar. Kanun, avukatı, işi sonuna kadar takiple yükümlü tutmasına rağmen, avukat bu yükümlülüğünü yerine getirmez ve haklı neden olmaksızın işi belli bir aşamada bırakırsa, avukatın bu durumda hiçbir ücret isteyemeyeceğini, peşin ödenen ücreti ise geri vermek zorunda olduğunu söylenebilecektir.

AVUKATIN MESLEKİ STATÜSÜNDEN KAYNAKLANAN YÜKÜMLÜLÜKLERİ Büro Edinme Yükümlülüğü: Avukatlık Kanunu’nun 43’ncü maddesine göre; “Her avukat, levhaya yazıldığı tarihten itibaren üç ay içinde baro bölgesinde bir büro kurmak zorundadır. Büronun niteliklerini barolar belirtir tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre ana gayrimenkulün mesken olarak gösterilen bağımsız bölümlerinde kat maliklerinin izni ve benzeri şartlar aranmaksızın avukatlık büroları faaliyet gösterebilir. Bu konuda, yönetim planındaki aksine hükümler uygulanmaz (f. 1). Bir avukatın birden fazla bürosu olamaz. Birlikte çalışan avukatlar ayrı büro edinemezler. (Ek iki cümle: ‐ 4667/29 md.) Avukatlık ortaklığı yurt içinde şube açamaz. Milletvekilleri, milletvekilliği süresince avukatlık yapamazlar (f. 2). Bürosunu veya konutunu değiştiren avukat, yeni adreslerini bir hafta içinde baroya bildirmek zorundadır (f. 3)”. Aracı Kullanmama Yükümlülüğü: Kamu görevini ifa eden bir avukatın iş edinmek için aracı kullanması işin niteliği ile bağdaşmaz. Bu nedenle kanun koyucu, Avukatlık Kanunu m. 48 hükmüyle şu düzenlemeyi getirmiştir: “Avukat veya iş sahibi tarafından vadolunan veya verilen bir ücret yahut da herhangi bir çıkar karşılığında avukata iş getirmeye aracılık edenler ve aracı kullanan avukatlar altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu eylemi yapanlar memur iseler, verilecek hapis cezası bir yıldan aşağı olamaz.”

Çekişmeli Hakları Edinememe veya Bunların Edinilmesine Aracılık Etme Yasağı: Avukatlık Kanunu’nun “Çekişmeli Hakları Edinme Yasağı” kenar başlıklı 47’nci maddesine göre; “ Avukat, el koyduğu işlere ait çekişmeli hakları edinmekten veya bunların edinilmesine aracılıktan yasaklıdır. Bu yasak, işin sona ermesinden itibaren bir yıl sürer (f. 1). Birinci fıkra hükmü, avukatın ortaklarını ve yanında çalıştırdığı avukatları da kapsar (f.2). Maddede düzenlenen konu, “davanın sonucuna katılma yasağı” veya “hâsılı davaya iştirak yasağı” olarak da bilinmektedir. Bu hükümle kamu hizmeti görevini ifa ile yükümlü bulunan avukatın vekâlet görevinden kişisel çıkar sağlamasını önlemek amacı taşımaktadır. Bu nedenle söz konusu kuralın, kamu düzeniyle yakından ilgili olması dolayısıyla emredici olduğu söylenebilir. Avukatın çekişmeli haklara katılmasına örnek olarak açılan tapu iptal ve tescil davasında, tesciline karar verilecek taşınmazın bir parselinin avukata, avukatlık ücreti olarak verilmesini öngören sözleşme; avukatın açtığı ortaklığın giderilmesi davası sonunda verilen satış kararı gereği, davaya konu taşınmazın ihalesine girip taşınmazı kendi adına satın alması; icra takibi yapan avukatın takip konusu paranın bir kısmını kendi adına temlik (devir) alması gibi durumlar gösterilebilir. Tüm bu durumlarda yapılan sözleşmeler geçersiz olacaktır. Ancak dava konusu para alacağı ise örneğin, trafik kazası nedeniyle istenilen maddi ve manevi tazminat talebi ise dava konusu alacağın yüzde yirmi beşini geçmeyen kısmının avukata, avukatlık ücreti olarak verileceğini öngören sözleşme geçerli sayılacaktır.

REKLAM YASAĞI Avukatın sınırları bulunmayan bir reklam faaliyeti içinde olması, avukatlık meslek anlayışını zarara uğratabileceği gibi, yargının imajını da zedeler. Avukatlık Kanunu’nun 55’nci maddesiyle; “Avukatların iş elde etmek için, reklam sayılabilecek her türlü teşebbüs ve harekette bulunmaları ve özellikle tabelalarında ve basılı kâğıtlarında avukat unvanı ile akademik unvanlarından başka sıfat kullanmaları yasaktır (f. 1). Bu yasak, ortak avukatlık bürosu ve avukatlık ortaklığı hakkında da uygulanır (f. 2). Avukatlık Meslek Kuralları’nın 7’nci maddesinde, avukatın kendisine salt ün kazandırmaya yönelik her türlü gereksiz davranıştan titizlikle kaçınması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca Meslek Kuralları’nın aynı maddesinde şu hususlara da yer verilmiştir: a) Avukat, yalnız adres değişikliğini reklam niteliği taşımayacak biçimde ilan yoluyla duyurabilir. b) Avukatın başlıklı kâğıtları, kartvizitleri, büro levhaları reklam niteliği taşıyabilecek aşırılıkta olamaz. c) Avukat telefon rehberinde meslekler kısmında adres yazdırabilir. Bunun dışında farklı büyüklükte harflere ya da ilan niteliğinde yazılara yer verdiremez. d) Ortak büro kuran avukatlar büronun reklam aracı olmamasına, hukuk bürosu olma niteliğini yitirmemesine dikkat ederler. Bu anlamda örneğin avukatın kartvizitinin ve büro levhasının reklam niteliği taşıyacak aşırılıkta olması, telefon rehberinde farklı veya büyük puntolara yer verilmesi, telefon rehberinde “eski milletvekili” gibi bir ifadeye verilmesi, avukatın müvekkiliyle yaptığı ücret sözleşmesinde davaya kazanacağını taahhüt ederek eğer kaybederse ücret almayacağını bildirmesi gibi durumlar reklam yasağı kapsamında değerlendirilmektedir.