TANRI TASAVVURLARI Din ile Tanrı kavramları arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Ancak yine de dinler Tanrı kavramı ile ilişkileri bakımından önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Dinleri kabaca teistik olan-olmayan şeklinde ikiye ayırabiliriz. Teistik olmayan dinlerde, bütün varlığın kaynağı; nihai, mutlak, gerçek vs. kavramlarla ifade edilir. Burada bildik anlamda bir Tanrı kavramından bahsedilmez.
Ör. Hinduizm’in bir kolu olan Advaida Vedanta «kendi başına var olan nihai gerçeklik»ten bahsetmektedir. Ancak bu gerçekliğin bir «kişi» olduğu söylenemez. Teistik dinlerin ayırt edici özelliği ise Tanrı’yı kişisel niteliklere sahip bir «zat» olarak kabul etmesidir. Belli başlı Tanrı tasavvurlarını; monoteizm, deizm, panteizm ve panenteizm olarak tasnif edebiliriz.
Teizm Teizm, temel olarak, bir tanrının varlığını kabul eden yaklaşımdır. Bu anlamıyla ateizmin zıddıdır. Diğer taraftan teizm, dünyaya müdahale eden bir Tanrı tasavvurunu betimlemek için de kullanılır. Bu anlamıyla da deizmin zıddıdır. Teizmin bir başka özelliği evreni aşkın bir Tanrı tasavvuru öngörmesidir. Bu anlamıyla, özellikle 18. yy. başlarından itibaren panteizmin karşıtı olarak da kullanılmıştır.
Monoteizm Kelime anlamı bakımından «tektanrıcılık» demektir. Bu tasavvurda Tanrı zati (kişisel) niteliklere sahip bir varlık olarak düşünülür. En az ve en fazla bir Tanrı vardır. Birden fazla Tanrı’nın olması imkânsızdır. Monoteizm, teizmin prototipini oluşturur. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın monoteist bir Tanrı tasavvuruna sahip olduğu (en azından bu iddiada bulunduğu) sıklıkla ifade edilir.
Monoteizm Ancak özellikle Hristiyanlıktaki teslis inancının monoteist anlayışı ihlal ettiği ileri sürülebilir. Bu bakımdan monoteist sezgileri en iyi İslam’ın temsil ettiği söylenebilir. Monoteizme göre Tanrı-evren ilişkisi, yaratan-yaratılan ilişkisidir. Tanrı evreni mutlak ve hür iradesiyle yoktan/yok iken yaratmıştır. Bunun ötesinde Tanrı aleme müdahale etmeye devam etmektedir. Vahiy, peygamberlik, mucize, duaları kabul etme gibi olgular bu bağlamda Tanrı’nın alemdeki etkinliğini yansıtmaktadır. Tanrı, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, mutlak olarak iyi ve mükemmel olan, ezeli-ebedi olan, irade ve hürriyet sahibi aşkın bir varlıktır.
Deizm Esasen aynen teizm gibi deizm de bir yaratıcı Tanrı’nın varlığını kabul eder. Ancak deizmi teizmden ayıran en önemli özellik, deizmin; Tanrı’nın evreni yarattıktan sonra müdahale etmediğini, dolayısıyla vahiy ve peygamberlik kurumunun bir gerçekliğinin olmadığını kabul etmesidir. Deizm; insan aklının her türlü bilgiyi elde etmede yeterli olduğunu, bu sebeple de vahye gerek olmadığını ileri sürer.
Deizm Deizm «vahyedilmiş/tarihsel din»i değil, «doğal din»i benimser. Tanrı’nın adaleti bütün insanlara eşit muamele yapmayı gerektirir. İnsanlar doğru bilgiye, Tanrı’nın bazı insanlara özel muamelesi olan vahiy aracılığıyla değil de bütün insanlara açık olan akıl aracılığıyla erişmeleri, adalete daha uygundur. Tabiattaki düzen zaten Tanrı’nın iradesini yansıtmaktadır. Bu düzene müdahale keyfilik anlamına gelecektir.
Deizm-Değerlendirme Geçmişi ilkçağa kadar (özellikle Aristo’ya) götürülebiliyor olsa da deizmin esas olarak, temelini akıldan ziyade imancı bir teslimiyete dayandıran Hristiyan inancının hakim olduğu bir kültürde ve ortamda ortaya çıktığını unutmamak gerekir. Bu gelişmede, aklen kabulü zor (imkansız değilse) olan «teslis» gibi Hristiyan dogmalarının katkısı olmuştur. İslam’ın Tanrı tasavvurunun ise aklen kabul edilebilirlik açısından böyle bir zorluğu içermediği rahatlıkla söylenebilir. Tanrı’nın evrene müdahale etmesinin önünde mantıksal ve metafiziksel bir engel görünmemektedir, yani bu mümkündür ve mantıksal bir çelişki doğurmamaktadır.
Deizm-Değerlendirme Doğa yasalarının zorunluluğu mantıksal değil, ancak olgusal bir zorunluluktur. Bu da bu yasaların başka türlü de olabilmesinin imkansız olmadığı anlamına gelir. Aklın hakikat yolunda bir rehber olduğu doğru olmakla birlikte, vahiy ve peygamberlik ile Tanrı’nın insanlara ilave bir rehberlik yapmak istemesi Tanrı’nın adaletsizliği bir tarafa ancak lütfu ve inayeti olarak açıklanabilir. Aklın ideal kullanımının önünde birçok engel olabilir. Akıl da diğer organlarımız gibi bazen işlevlerini yerine getirmede bazı eksiklik ve engellerle karşılaşabilir. Bu noktada Tanrı’nın insanlara aklın dışında başka bir vasıtayla da yol göstermesi oldukça makul ve beklenebilecek bir şeydir. Aklın, vahiyle bildirilen her şeye erişebilecek güçte olduğu hususu da tartışmalıdır. Vahiyle bildirilen şeyler, aklın temel doğrularıyla çelişmiyorsa, aklın yetkinliği fikrinden hareketle vahyi dışlamak temellendirilmemiş bir yaklaşım olacaktır.
Kaynaklar Aydın, M. (2002). Din Felsefesi, İzmir: İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları. Peterson M. vdğ. (2003). Akıl ve İnanç: Din Felsefesine Giriş, (çev. Rahim Acar), İstanbul: Küre Yay. Reçber, M. S. (2006). «Tanrı: Tasavvurları, Sıfatları ve Delilleri», Din ve Ahlak Felsefesi, ed. Recep Kılıç, Ankara: Ankuzem, ss. 21-72. Yavuz, Z. (2013). «Tanrı Tasavvurları», Din Felsefesi, Ankara: Ankuzem, ss. 29-58. Arıcan, M. K. (2016). «Ulûhiyet Anlayışları», Din Felsefesi: El Kitabı, ed. Recep Kılıç ve Mehmet Sait Reçber, Ankara: Grafiker Yayınları, ss. 59-78. Yaran, C. S. (2011). Bilgelik Peşinde: Din Felsefesi Yazıları, İstanbul: Ensar Neşriyat. Taylan, N. (2015). Düşünce Tarihinde Tanrı Sorunu, İstanbul: Mahya Yay. Davies, Brian. (2011). Din Felsefesine Giriş, (çev. Fatih Taştan), İstanbul: Paradigma Yay. Evans, C. S. & Manis, R. Z. (2010). Din Felsefesi: İman Üzerine Rasyonel Düşünme, (çev. Ferhat Akdemir), Ankara: Elis Yayınları.