SERKAN SÜRÜCÜ a) E ğ itim Anlayı ş ı İlk Türk Devletleri’nde bilgiye ve bilgili insana önem verilmiştir. Cesur ve bilgili anlamında “alp insan” anlayışının ortaya çıkması bunun önemli bir göstergesidir. Yapılan kazılarda Türklerin yazıyı MÖ. V. yüzyıllarda kullandıkları görülmektedir. Türklerin kullandığı ilk alfabe Köktürk alfabesidir. Türklerin eğitim anlayışı; yaşam çerçevesinde gelişmiştir. Yazılı olmayan töre kanunlarını nesiller boyu aktarmaları, eğitimde kız – erkek ayrımı yapmamaları eğitime verdikleri önemi göstermektedir.
İlk Türk Devletleri’nde ilk kez “Örgün Eğitim” kurumlarına Uygurlarda rastlanmıştır. Uygurlar kağıdı ve matbaayı kullanmış sahip oldukları kütüphane ve mabetlerinde dini nitelikli eserler ortaya koymuşlardır. Türkler, savaş tehlikeleri ile her an karşı karşıya oldukları için hazırlıklı olmak durumunda idiler. Bu durum Türklerde askeri eğitimi zorunlu hale getirmiştir. Ayrıca yaşam biçimleri çerçevesinde de “Mesleki Eğitim” in usta – çırak ilişkisi içerisinde tecrübelerin aktarılması ile geliştiği de görülmektedir. SERKAN SÜRÜCÜ
İ lk Türk Devletleri’nin bilimsel çalı ş maları da hayat tarzlarına göre geli ş mi ş tir. Türkler Astronomi, Matematik, Kimya ve Tıp gibi bilim dallarında önemli çalı ş malar yapmı ş lardır. Örne ğ in, Astronomide12 Hayvanlı takvim, Matematikte dört i ş lem ve on tabanlı sistem, Kimyada demirin i ş lenmesi, kuyumculuk, bakırcılık, Tıpta ise otacı denilen ş ifacılar ve Akupunktur benzeri bir tedavi, bilimsel alandaki çalı ş malara örnek gösterilebilir.
1) Göktürk Alfabesi Türkçenin yazıldığı il alfabe, bugünkü bilgilere göre Batı'da "runik" diye tanınan Göktürk alfabesidir. Bu alfabenin eski Türk damgalarından doğduğu, dolayısıyla Türkler tarafından icat edildiği kabul edilmektedir. Türkler arasında VII-IX. yüzyılla arasında yaygın olarak kullanılmıştır. Bu yazıya Batı'da runik denmesinin sebebi harflerinin eski İskandinav yazıtlarında kullanılmış ve runik alfabe diye adlandırılan yazınız harflerine benzemesidir. Bu alfabe Danimarkalı William Thomsen tarafından çözülmüştür. Göktürk alfabesiyle yazılan 732 yılında yazılan Kültigin abidesi Türk edebiyatının yazılı ilk eseri sayılmaktadır. 38 harften oluşan alfabenin 4'ü sesli, 26'sı sessiz, 8'i ise bitişken harftir. İçinde yuvarlak ünlü (o, ö, u, ü) bulunan sözleri doğru okuyabilmek için o sözleri önceden bilmek ve kestirmek gerekir. Sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Harfler birbiriyle bitişmez; taş ve eşya üzerine kazınmaya elverişlidir. SERKAN SÜRÜCÜ
Nurdan Gül Kökten Göktürk Yazıtları ve Orhun Kitabeleri Türk tarihininTürk tarihinin belli bir dönemini hikaye ettikten başka bilinen en eski Türk yazısının ve bilhassa Türk dil ve edebiyatının çok önemli belgesi olan Gök-Türk (Kök-Türk) yazıtları, Doğuda Çin sınırlarında yaşamışTürklerin en önemli eserleridir. Bunlar Orhun ırmağının eski yatağı yakınlarında Koço-Çaydam adlı göl civarında dikilmiş anıtlar üzerindeki yazıtlar (kitabeler) dir. Bir kilometrelik alan üzerindeki bu anıtlar, bugün Moğolistan topraklarındadır.ÇinTürklerinOrhun ırmağınMoğolistan Göktürk alfabesiGöktürk alfabesi ile yazılı bulunan ilk anıtlar, 6. yy Yenisey Kırgızları’na aittir. Genel olarak bunlara Göktürk Anıtları adı verilir. Göktürk Anıtları 8. Yy’da dikilen Orhun anıtlarında ise edebi güzelliğe ulaşmıştır. Sayfaları fazlaca olan bu taşların en önemlileri bilge Vezir Tonyukuk adında 720 yılında, kendisi tarafından yazdırılmış Tonyukuk Anıtı ile 731’de ölen Kül Tigin ve 734’te ölen Bilge Kağan Anıtı olmak üzere üç tanedir.TonyukukKül TiginBilge Kağan Bu abidelerin varlığından ilk defa 13. yy İlhanlılar devri tarihçisi Cüveyni ( ) Tarih-i Cihan-Kuşa’sında söz etmiştir. Batılılarca 18. yy ortalarında bulunmuşsa da yazılar ancak 19. yy sonralarında Danimarkalı bilgin Thomsen ( ) tarafından okunabilmiştir. Türk tarihinin ilk yazılı vesikaları olan bu taşlar, tarih ve edebiyat yönünden büyük değer taşımaktadır. Orhun Kitabeleri yada Göktürk Yazıtları, anlattığı olaylar bakımından en dolgunu ve üslupça en güzeliİlteriş Kutluk Kağan oğlu hükümdar Bilge Kağan’ın, kardeşi Kül Tiğin adına, saygı ve sevgiyle diktirip yazdırmış olduğu Kül Tiğin anıtıdır. Hükümdar ailesinden bir prens (tiğin) olan Yoluğ Tiğin’in kaleme aldığı Kül Tiğin yazıtı Türklerin o zamanki bir Kurtuluş Savaşı’nı anlatan bir edebi metindir. Arıca hükümdar Bilge Kağan ağziyle Türk halkına seslenen eşsiz bir hitabet örneğidir. Bu kitabeyi çok gelişmiş, zengin kelimeli bol mecazlı edebi bir hitabe örneği olarak yazan prens, yazıtın güney-batı yüzünü şu sözlerle bitirmektedir: "Bilge...Kitabesini ben Yolluğ Tiğin yazdım. Bunca binayı resmi ve heykelleri, süslemeleri... Hakanın yeğeni Yolluğ Tiğin, ben, bir ay ve dört gün oturup yazdım, süsledim (ve yarattım?)".İlhanlılarThomsenİlteriş Kutluk KağanKül Tiğin Çin emperyalizminin o zamanki usul ve hedeflerini bu yazıtta okurken daha sonra mazlum, dağınık ve vatan duygusunu yitirmiş milletler üzerine yönelen bütün istilacı ve sömürücü emellerin anahtarını buluruz. Göktürk devletiGöktürk devleti 'nin kuruluşundan sonra 680 yılında Çin pençesine düşerek elli yıl esarette kalan, sonra babası İlteriş Kutluk Kağan tarafından kurtarılan Gök-Türk’lerin ibretli tarihini anlatan bu metinde, Bilge Kağan, milli şuuru kaybederek Çince konuşan hatta Çin isimleri almaya başlayan beylerin feci akıbetlerini, millete kötülüklerini ve tutsak oluşlarının başka sebeplerini dile getirmektedir. Kurtuluşun hikayesini anlatmakta, kendisinin ve kardeşi Kül Tiğin’in millete hizmetlerini sayıp dökmekte halka ümit ve kuvvet telkini yapmakta, çalışmanın faydaları üzerinde durmaktadır. Aşağıda Kül Tiğin Yazıtı’nın bazı kuvvetli parçaları ve bunların bugünkü dilimizle ifadesi görülecek, ayrıca milletin tamamı verilecektirÇin
SERKAN SÜRÜCÜ 2) Uygur Alfabesi Türklerin Göktürk alfabesinden sonra ve Arap alfabesinden önce kullanmış oldukları yazı sistemleri içinde en önemli alfabedir. VIII. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar Doğu Türkistan'dan İstanbul'a kadar geniş bir alanda kullanılmıştır. Bu alfabe Ârâmî kökenli Soğd alfabesinden çıkmıştır. Genellikle Uygur yazısı olarak bilinen bu yazınız diğer Türklerce de kullanılmış olması mümkündür. Uygur alfabesi Türkçe^nin yazımı için elverişli olmadığı halde 1000 yıl gibi uzun bir süre kullanılmıştır. Uygur alfabesiyle yazılmış eserlerin çoğunu Budizm, Maniheizm ve Hristiyanlık'a ait metinler meydana getirir. Bu alfabe Türkler İslâmiyet'i kabul ettikten sonra da kullanılmıştır. Kutadgu Bilig denilen eserin üç nüshasından biri Uygur harfleriyle yazılmıştır. 18 harften oluşan alfabenin 4'ü sesli 14'ü sessiz harftir. Arap alfabesinde olduğu gibi harfler başta, ortada ve sonda farklı biçimde yazılmaktadır.
Orhun an ı tlar ı SERKAN SÜRÜCÜ
Önemli Türk Destanları Alp Er Tunga Destanı iskit Hükümdarı Alper Tunga’nın ölümü üzerine yakılan bir ağıttır. Oğuz Kağan Destanı Mete Han’ın hayatı ile Orta Asya’da siyasal birliği sağlaması ve ülkesini oğullan arasında bölüştürmesini anlatır. Hunlara ait olan bu destan Türklerin ortak destanıdır. Türeyiş (Yaradılış) Destanı Uygur Destanı’dır. Bir Hun hakanının kızlarını tanrılarla evlendirmesi bu evlilikten doğan çocukların bozkurt ruhuna sahip olmaları ve böylece çoğaldıkları anlatılır. Ergenekon Destanı Göktürk destanıdır. Bir savaştan yenik çıkan Göktürk’lerin Ergenekon denilen yerde gizlenip çoğalmaları ve ardından Ergenekon topraklarından çıkmak için verdikleri mücadele anlatılır. Göç Destanı Uygur destanıdır. Kutsal bir kayanın yok olması ile Türk ilinde başlayan kıtlıkla beraber göç etmek zorunda kalındığı anlatılır. Manas Destanı Kırgızlara aittir. En uzun Türk destanıdır. Birleşmiş Milletler tarafından 2000 yılında dünyaya tanıtılmıştır. Dede Korkut Hikâyeleri Oğuz Kağan Destanı’ndaki olaylar ayrı ayrı anlatılmış. 16. yüzyıl sonlarında yazıya geçirilmiştir. Destanla halk hikâyesi arasında bir geçiş özelliği gösterir SERKAN SÜRÜCÜ
Nurdan Gül Kökten İlk Türk Devletlerinde Askerî Eğitim Atlı göçebe hayat tarzını benimseyen Türkler, sürekli savaş tehlikeleri ile karşı karşıya oldukları için her an hazırlıklı olmak durumundaydı. Toplumun her ferdi gerektiğinde nerede ve nasıl hareket edeceğini önceden bilmeliydi. Bu yüzden Türklerde askerî eğitim zorunluluk hâlini almıştı. Türklerin çocukluk çağlarında oynadıkları oyunlar askerî eğitimlerinin başlangıcını oluştururdu. Hiçbir ayrım yapılmaksızın her çocuk, ata binmeyi ve at üzerinde ok atmayı öğrenirdi. Böylece gençlik çağına gelip Türk ordularına katıldıklarında çok iyi ata binerek ok ve yay başta olmak üzere at sırtında her türlü silahı rahatlıkla kullanabilirdi. Özellikle ordunun eğitimine de önem verilirdi. Barış zamanında yapılan sürek avları bir nevi askerî tatbikat niteliğindeydi
Türklerde Bilim İlk Türklerin yaşadıkları bölgelerde yapılan arkeolojik kazılarda çıkarılan çeşitli kaplar, giysi, takı ve hayvan kalıntıları eski dönemlerden itibaren onların bazı basit tekniklerle kimya, ilaç yapımı, veterinerlik ve tıp ile ilgili bilgilere sahip olduğunu göstermiştir. Türklerin bilimsel çalışmaları geliştirmesinde belirleyici unsur diğer alanlarda olduğu gibi yaşam tarzıdır. Konargöçer bir hayat sürdüren Türkler yer değiştirmek, yerleşik hayata geçtiklerinde de tarımsal faaliyetlerini gerçekleştirmek için astronomi bilimine ilgi duymuşlardır. Güneş ve Ay’ın hareketlerini izlemişler, Venüs ve Merkür gezegenlerinin varlığını tespit ederek onları sabah yıldızı ve akşam yıldızı olarak adlandırmışlar ve yıldızlara bakarak yön tayin etmeye çalışmışlardır. Bugün “Nevruz Bayramı” olarak kutlanan gün, Dünya’nın kendi ve Güneş etrafındaki hareketlerinin gözlenmesiyle tespit edilmiştir. Orta Asya’da yaygın olarak kullanılan “On İki Hayvanlı Türk Takvimi”ni ilk kez Türkler düzenlemiştir. İpek Yolu güzergâhındaki bölgelerde yerleşmiş olan Türklerin önemli
geçim kaynaklarından biri de ticaret olmuştur. Bu yüzden Türkler matematikle ilgilenmişlerdir. Erken tarihlerden itibaren on tabanlı (desimal) sistemi kullanmış, bu sistemle çeşitli matematik işlemlerini de yapmışlardır. Genel olarak Türklerdeki matematik bilgisi günlük hayatta kullanılan Dört işlemden ibaretti. Türkler ağırlık ve uzunluk ölçüleriyle ilgilenmiş olup takas alış verişine uygun belli birim ölçülerini kullanılmışlardır. Zaman içinde bazı ağırlık ve uzunluk ölçüleri ile para birimlerinin kullanıldığı hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır. Türkler madenleri bıçak, kama, kap kacak, süs vb. eşya yapımında kullanmışlardır. Türklerin kullandıkları ilk maden Olan bakırın alaşımlarından tunç ya da bronz elde etmişlerdir. Kök Türkler Dönemine yönelik yapılan araştırmalar neticesinde demirin eritilmesinin bilindiği, aynı zamanda çelikten çeşitli silahlar yapıldığı anlaşılmıştır. Çin kaynaklarından Uygurların maden kömürü kullandıkları tespit edilmiştir. Ayrıca Uygurların, nişadır ticareti yaptıkları, boraks elde ettikleri bakırcılık ve kuyumculukta bir hayli ileri oldukları çeşitli kaynaklarda yer almıştır.Türkler tıp alanında çalışmalar yapmışlardır. Genel olarak erken dönemlerde basit yara, kırık, çıkık vb. tedavisi şeklinde görülen tıp bilgisi, zaman içinde çok hızlı olmasa da belli bir çizgide gelişim göstermiştir. “Otacı” adı verilen şifacılar halkın tedavisinde görev almıştır. Uygurlar tıp alanında, diğer Türklerden daha ileriye gitmişlerdir. Hint ve Çin uygarlıklarına ait tıp bilgisinden de çeviriler yapmışlar, cerrahi müdahale yerine ilaçla tedaviyi tercih etmişlerdir. Bu yüzden eczacılıkta gelişenUygurlar, çeşitli bitkisel ve hayvansal ürünlerden ilaçlar yapmışlardır. Onlardan günümüze kadar gelen bir tıp kitabında; baş ağrısı, göz, kulak, burun ve zihin hastalıkları gibi birçok hastalık hakkında bilgi bulunmaktadır.Ayrıca Uygurlar, Çinlilerde görülen akupunktur benzeri bir tedaviyi de uygulamışlardır.