FATMA GÜNDÜZ 10/A 131 MERKANT İ L İ ZM
Merkantilizm 16. yüzyılda Batı Avrupa'da ba ş lamı ş ekonomik bir teoridir. Merkantilizme göre bir milletin refahı anaparanın miktarına ba ğ lıdır ve küresel ticaret hacmi de ğ i ş mez. Ekonomik servet veya anapara devletin elinde tuttu ğ u, altın, gümü ş miktarı veya ticari de ğ er ile temsil edilir. Bu da di ğ er devletlerle olan ticari dengenin olumlu yönde olması ile en iyi yükseltilir. Merkantilizme göre, yönetim ekonomide korumacı bir rol oynamalı, dı ş satımı desteklemeli ve dı ş alımı sınırlandırmalıdır. Bu fikirler üzerinde duran ekonomik sisteme merkantilist sistem denir.
FEODALİZMİN ÇÖKÜŞÜ Merkantilist sistem, feodalizmin külleri üzerine do ğ mu ş tur denilebilir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, Avrupa geneline bakıldı ğ ında feodalizmin sona eri ş inin hemen hemen her ülkede farklı tarihlere denk geldi ğ idir. Bu sebeple merkantilizme geçi ş, hem tarih açısından hem de dü ş ünce sistemi açısından ülkeden ülkeye de ğ i ş iklik arz etmektedir. Örne ğ in; kıta Avrupası’na göre siyasi birli ğ ini daha önce tamamlamı ş İ ngiltere’de merkantilizm korumacı ve yayılmacı bir sistem olarak Sanayi Devrimi için güçlü bir millî ortam hazırlarken, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde millî birli ğ i sa ğ lamaya yönelik olmu ş tur.
Feodal sistemdeki iktisadî yapıyı kısaca incelemek gerekirse; yakla ş ık 30 kilometrelik, kısıtlı bir mesafe çerçevesinde gerçekle ş en küçük ölçekli iktisadî aktiviteyle kar ş ıla ş ılır. Üretimin dayandı ğ ı ba ş lıca temel kaynak, tarımdır. Söz konusu sistem içerisinde belli ba ş lı be ş farklı aktör grubu etkin görünmektedir: Krallar, Asiller, Tüccar, Rahipler ve Serfler. Krallar parayı ve emniyeti sa ğ lar, asiller tarımı kontrol eder, tüccar ticarî sistemi idare eder, ruhban sınıfı genel olarak davranı ş ları belirler ve son olarak serfler ise sadece ve sadece hizmet etmeye odaklanmı ş bir i ş gücünü meydana getirir. Feodal iktisadî sistem ş u dört ana ba ş lık altında karakterize edilebilir: 1) Asil – Vasal İ li ş kisi, 2) Otoritenin son derece mahallî olması, 3) Otoritenin arazi sahipli ğ ine dayalı olması, 4) Mülkiyet hakları Yukarıda da belirtildi ğ i üzere, feodal sistemin i ş gücü açısından dayandı ğ ı nokta, bir bakıma yarı köle durumunda hayatlarını sürdürmeye çalı ş an serf sınıfıdır. Avrupa genelini kasıp kavuran ve “Kara Ölüm” olarak adlandırılan veba salgını i ş gücünde ciddi bir eksilme meydana getirmi ş tir. Bununla birlikte aynı dönemlere denk gelen reform çalı ş maları ve artan seyahat imkânları, bir yandan insanların hayata bakı ş açısını de ğ i ş tirirken di ğ er taraftan da uluslararası ticaretin geli ş mesinin önünü açmı ş tır. Böylece özel mülkiyet kavramı ortaya çıkmı ş, genel feodal düzenle çatı ş malar ya ş anır olmu ş tur. Yukarıda bahsetti ğ imiz bütün bu etkenlerin sonucunda da feodal sistemin çözülme sürecinin ba ş ladı ğ ı söylenebilir.
MERKANTİLİST DÜŞÜNÜNCEYİ ORTAYA ÇIKARAN NEDENLER Ortaça ğ siyasi yapısında ya ş anan kökten de ğ i ş iklikler ve sonucunda milli devletlerin yava ş yava ş ortaya çıkması, uluslar arası anlamda ortaya çıkan rekabet ortamı, uluslararası kapsamda ya ş anan ticari devrim ve ortaça ğ iktisat sisteminde ya ş anan çökü ş Merkantilizm olarak adlandırılan dönemin kapılarını açmı ş tır. Ayrıca reformun getirdi ğ i yeni dini görü ş ler ve matbaa da etkili olmu ş tur. Feodal düzenin yıkılması siyasi iktidarın merkezi otoritede toplanması ulusal ekonominin geli ş mesini sa ğ lamı ş tır. Feodalite çözülmeye ba ş layınca güç, Lordlardan Krallara geçmi ş tir. Dolayısıyla Lordların görevleri de Krallara geçmi ş tir. İ mar çalı ş maları, güvenlik ve ekonomik istikrarı sa ğ lama görevleri artık Kralın olmu ş tur.
Di ğ er hususlar Rönesans ve Reform hareketleridir. Bu hareketler insanları zenginli ğ e ve çalı ş maya yönlendirdi. Çünkü bireyselcilik ve bireysel çıkar önem kazanmaya ba ş ladı. Özellikle Hümanizm temelli olan Rönesans, tüm özenini insan refahına ve mutlulu ğ una vermi ş tir. Bu durumda güçlü iktidar toplumun refahını sa ğ layacak bir araç olarak görülmü ş tür. Reform denilen dini yenilikler de dini anlamda bireysel özgürlü ğ ü savunmu ş tu. Matbaanın yaygınla ş ması ile yararlı yayınlar halk tarafından da okunmaya, bilinçli insan sayısı artmaya ba ş ladı. Co ğ rafi ke ş iflerle beraber Avrupa insanı dı ş dünyanın korkulacak bir yer olmadı ğ ını anladı ve zenginliklerinden kölelerden yararlanmaya ba ş ladı. Sömürgecilik hız kazandı. Toplumsal sınıflandırmalar de ğ i ş ti. Eski ça ğ ın kendine yeterli ve dı ş dünyaya kapalı ekonomik anlayı ş ından çok dı ş dünya ile ticaret dönemi ba ş ladı. Bu da eme ğ ini satan grupların olu ş masını sa ğ ladı. Artık toplumsal sınıflar arasındaki güç dengeleri de ğ i ş mi ş ti ve serfler, din adamları, toprak sahipleri gibi feodal düzen sınıflarının yerini yava ş yava ş tüccarlar, devlet memurları ve ücretli i ş çiler almaya ba ş ladı.
Ayrıca sosyal hayatta meydana gelen nüfus artı ş ı artan talep demekti. Artan talep demek artan ticaret hacmi demekti. Bu da ş ehir ekonomilerini olu ş turmaya ba ş ladı böylece küçük ticaret ve para hacmi büyüdü. Para kullanımı da ticaretin geli ş mesini te ş vik eden önemli bir döngüydü. Bununla beraber ortaya çıkan tüccar sınıfı kralların yanında yer aldı ve tek istedi ğ i düzen ve serbestlikti. Para demek o dönemde de ğ erli maden demekti bu yüzden paraya ihtiyaç arttıkça de ğ erli maden arayı ş ı ve sömürgecilik de arttı.
MERKANTİLİST DÜŞÜNCENİN ZAYIFLAMASI 17. yüzyılın ortalarından itibaren, i ş adamları ve tüccarların yanı sıra bazı dü ş ünürler de iktisadî konularla ilgilenmeye ba ş ladılar. Bunun sonucunda, ki ş i hürriyetine daha fazla önem veren ve devletin müdahaleci sistemine kar ş ı çıkan; dolayısıyla merkantilizme kar ş ı gelen bir zümre ortaya çıkmı ş oldu. Bunlara göre, ekonomi kendi kendine ş ekil verebilecek, dı ş arıdan herhangi bir müdahaleye ihtiyaç hissetmeyen bir sistemdi. Dı ş etki ne kadar az olursa, ekonomi de o kadar iyi çalı ş ırdı. Ayrıca kısıtlama ve müdahalelerin ortadan kalkması, hem ki ş iler hem de ekonomi için çok daha iyi olacaktı. Nasıl ki merkantilist dü ş üncenin uygulanı ş ı ülkeden ülkeye de ğ i ş iyorsa, ortaya çıkan bu yeni liberal dü ş üncelerin etkileri de farklı farklı olmu ş tur. Çok sayıda sanayici ve tüccarı içinde barındıran orta sınıfın İ ngiltere’de yaygın olması, liberal fikirlerin benimsenmesini hızlandırırken, daha yava ş ve dar kapsamlı olsa da Fransa ve Hollanda bu akımda İ ngiltere’ye e ş lik etmi ş lerdir. Fakat, bir ulus-devlet olma yolunda di ğ erlerini geriden takip eden Almanya ve İ talya ise merkantilizme sıkı sıkıya ba ğ lı kalmı ş ve liberal dü ş üncelere sınırlarını en azından bir süre daha sıkı sıkıya kapatmı ş lardır.
LİBERAL DÜŞÜNCEYE DOĞRU İ ktisadın, bir bilim dalı olma yolunda önemli adımlar atılmasını sa ğ layan merkantilizm, liberal dü ş ünce sisteminin de kapılarını aralamı ş tır. Bu geçi ş döneminin en önde gelen isimleri; John Locke, Josiah Child, Nicholas Burbon, Dudley North, John Law, Richard Cantillon, George Berkeley ve David Hume gibi ki ş ilerdir. Genel olarak merkantilizmden liberalizme geçi ş dönemini ş ekillendiren, yeni ve farklı fikirler üreterek liberal dü ş üncenin temellerini atan bu bilim adamlarından Dudly North, merkantilizmi tümden redderek liberalizme geçi ş i savunmu ş tur. David Hume ise, iktisadın ba ğ ımsız bir sosyal bilim olarak kabul edilmesini sa ğ lamı ş tır. Otomatik denge mekanizması, tam serbest ticaret, liberal dı ş ticaret dengesi, külçecilikten uzakla ş ma, kâ ğ ıt paranın tavsiye edilir olması, para, faiz, emek vb kavramlar üzerine derinlemesine analizler yapılmaya bu dönemde ba ş lanmı ş tır. James Steuart, devlet müdahalesini savunan “son merkantilist” olarak tarihteki yerini almı ş tır.
Fransa’da uygulanan ve Colbertizm adı verilen merkantilist sistem, a ğ ırlıklı olarak sanayi üretimine önem verdi ğ inden, tarımla u ğ ra ş an kesimin yo ğ un tepkisine sebep olmaktaydı. Uzun yılların getirdi ğ i birikimin sonucu olarak, halk kurulu düzeni ortadan kaldırmak istemekteydi. Bunun sonucunda, liberalizme giden yoldaki en önemli adım atılmı ş ve “fizyokrasi” olarak adlandırılan iktisadî dü ş ünce akımı ortaya çıkmı ş tır. Fizyokratlar; bir lidere sahip ve yazar kadrosu ile bir dergi etrafından bütünle ş mi ş olan ilk modern iktisadî dü ş ünce okulu olarak kabul edilmektedirler. Kurucusu François Quesnay’dır. Do ğ al düzeni ve do ğ a kanunlarını ön plana almı ş lar; olayların gidi ş atına bırakıldı ğ ında bir ş ekilde kendi dengesini bulaca ğ ını iddia etmi ş lerdir. Bu dü ş ünce akımının babası olarak John Locke gösterilmektedir. Dünyaca ünlü “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” (Laissez faire, laissez passe) söyleminin sahibi yine fizyokratlardır. Böylece liberal dü ş ünceye do ğ ru olan e ğ ilim gittikçe artmı ş ve Adam Smith’in 1776 yılında yayınlanan “Ulusların Zenginli ğ i” adlı eseriyle, klasik iktisat dü ş üncesi ve liberalizm tam anlamıyla ba ş lamı ş tır..
BEN İ D İ NLED İĞİ N İ Z İ Ç İ N TE Ş EKÜRRLER.