KİMYASAL MADDELER(İLAÇLAR, BOYALAR, DETERJANLAR) VE BİYOLOJİK ETKİLERİ

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Tarımsal İlaçların Çevreye ve İnsana Olan etkileri
Advertisements

İLAÇLARIN FARMASÖTİK ŞEKİLLERİ
Yüzey Aktif Maddeler.
Sema KIRGEZER BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ FEF-Kimya(4.sınıf)
SABUN ve DETERJAN KİRLERİ NASIL TEMİZLER?
I.BÖLÜM TEMİZLİK MADDELERİ.
ZİRAİ İLAÇ TEHDİDİ.
Bölüm-1 Temizlik Malzemeleri.
EVİMİZDE KULLANDIĞIMIZ TEMİZLİK ÜRÜNLERİ SAĞLIMIZI TEHDİT EDİYOR
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO)
-Sabun ve deterjan -Kir nedir, nasıl temizlenir? -Çamaşır sodası
HAZIRLAYAN: MESUT ŞENTABURLAR.
DERSİMİZ; ÇEVRE SAĞLIĞI Toplum Sağlığı Hizmetleri Şube Müdürlüğü
Mikroorganizmaların Çevreye Hizmeti
YAĞLAR ( Lipidler) Nedir? Lipitlerdir.
SU KİMYASI ve SUYUN SERTLİĞİ
9.SINIF KİMYA BÖLÜM-5 HAYATIMIZDA KİMYA.
Hayatımızda Kimya Temizlik Maddeleri.
YEDİNCİ HAFTA Deterjanlar, asitler ve temizleme tozları. 1.
Ünite : Asitler ve Bazlar
Sabun Deterjan Çamaşır Sodası Çamaşır Suyu
Farmakoloji=ilaç bilim
Farmakodinami.
Ekosistemde Enerji Akışı ve Madde Döngüleri
DETERJAN NEDİR Petro-Kimya ürünlerinden elde edilen, temizleme ve arıtma gibi işlemlerde kullanılan, toz, sıvı ya da krem şeklinde olabilen kimyasal maddelere.
TEMİZLİK KİMYASALLARININ VERDİĞİ ZARARLAR
SANAYİ GÜBRELERİNİN OLUŞTURDUĞU KİRLİLİK
TOPRAK KİRLİLİĞİ CANSU ILGIN 5/H 1330.
PESTİSİTLERİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ
İnsektisit Seçiminde Dikkat Edilecek Konular
GIDA KATKI MADDELERİ LEZZET MADDELERİ.
BİYOLOJİ ADI: SOYADI: NO: SINIF: KONU:YAĞLAR,YAĞ ASİTLERİ
I. Evsel atıklar Günlük hayatta ve sanayide kullanılan milyonlarca çeşit madde vardır. Bu maddelerin büyük çoğunluğu bir süre kullanıldıktan sonra fiziksel.
Yağlar (lipidler).
İLAÇLAR VE BİYOLOJİK ETKİLERİ
SUDA ERİYEN VİTAMİNLER
GÜNCEL ÇEVRE SORUNLARI
LİPİTLER (YAĞLAR)
Toprak kirliliği. Toprak kirliliği nedir Toprak kirliliği, katı, sıvı ve radyoaktif artık ve kirleticiler tarafından toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerinin.
ewa
Temizlik Malzemeleri. Temizlik Malzemeleri(1) Bedenimiz, kullandığımız araç-gereçler ve yaşadığımız mekanlar zamanla kirlenir. Kir, suda çözünmeyen, yağ.
Deterjan, “temizleyici” anlamına gelir. Bu ad altında piyasaya sürülen ürünlerde, sabundakine benzer şekilde, bir ucu hidrofil, diğer ucu hidrofob olan.
Temizlik Malzemeleri (1) Bedenimiz, kullandığımız araç-gereçler ve yaşadığımız mekanlar zamanla kirlenir. Kir, suda çözünmeyen, yağ ve benzeri maddelerin.
Kimya dilinde yağ asidi tuzlarına genel olarak sabun denir. Piyasada yaygın olarak bulunan sabun, yağın NaOH ile etkileşmesinden elde edilir. Yani kalıplar.
Biyo-teknoloji nedir? Biyo-teknoloji uygulama alanları nelerdir? Biyo-teknoloji olumlu ve olumsuz yönleri? Biyo-teknoloji tarihçesi? Biyo-teknoloji alanında.
HAYATIMIZDA KİMYA YAYGIN MALZEMELER.
SEMA ÜNAL- NEZAKET GÖZÜN
Şeker Tüketİmİ ve SağlIk
Kimyasal savaşta başarılı olmak için
EKOLOJİK (= ORGANİK) TARIM TANIMI, İLKELERİ
Laboratuvar Güvenliği ve Temizliği
ESRA BAHAR KSU TOPRAK KİRLİLİĞİ.
SEMA ÜNAL- NEZAKET GÖZÜN
B. Yağlar (Lipitler) Hayvanlarda lipit moleküllerinin diğer moleküllerden farklı olarak depolandığı yağ doku vardır. Bu nedenle canlıların aldığı farklı.
KİMYASAL MADDELER VE BİYOLOJİK ETKİLERİ
KOLLOİDLERİN SINIFLANDIRILMASI VE UYGULAMA ALANLARI
SODYUM KARBONAT Na 2 CO 3. Sodyum karbonat halk arasında çamaşır sodası olarak da bilinen kimyasal bir üründür. Formülü Na 2 CO 3 olan bu kimyasal bir.
ORGANİK TARIM VE ÇEVRE İLİŞKİSİ. ORGANİK TARIM VE ÇEVRE İLİŞKİSİ.
TEMİZLİK MADDELERİ. Pek çok temizlik ürünü çeşidi vardır.Sabun ise eskiden beri temizlikte kullanılmaktadır. Günümüzde ise ; sabun, kireç giderici, yağ.
İ BRAH İ M HAL İ L GÜLER 8/E NO:138. MADDE DÖNGÜLERİ  Yaşama birliklerinde ve onun büyütülmüşü olan tabiatta canlılığın aksamadan devam edebilmesi için.
-Sabun ve deterjan -Kir nedir, nasıl temizlenir? -Çamaşır sodası -Çamaşır suyu.
Sunum transkripti:

KİMYASAL MADDELER(İLAÇLAR, BOYALAR, DETERJANLAR) VE BİYOLOJİK ETKİLERİ

İlaçların kullanım amaçlarının en başta geleni hastalıkların tedavisidir. Eğer tedavi hastalığın nedenini tamamen ortadan kaldıracak şekilde yapılabilirse buna “radikal tedavi ” denir. Hastalığın nedenini ortadan kaldırmayıp, patolojik olayı veya nedeni kısmen engelleyerek ve hastalığın gelişmesini yavaşlatarak da tedavi yapılabilir veya semptom ve işaretlerini düzeltmek mümkün olabilir. Bu tedavi şekilleri de “palyatif tedavi” veya “semptomatik tedavi” adını alır.

İLAÇLAR Bir hastalığı önlemek ya da iyileştir­mek amacıyla kullanılan madde. İlaçlar, tıbbi reçete halinde hekim ta­rafından yazılan ilaçlar; etkili olan ama çoğunlukla hekime başvurmadan kullanılan ilaçlar (güçlendiriciler; ağrı kesiciler; dışkı yumuşatıcılar; vb.); sağlık koruma ve güzellik ürünleri; he­kim tarafından verilmiş olmayan di­yet maddeleri olmak üzere çok çeşit­lidir.

Bazı ilaçların önerilmesi çok kesin ku­rallara bağlıdır; çünkü bunlar zehirli (sözgelimi, adrenalin, arseniyatlar, yüksükotu, banotu, striknin), uyuştu­rucu (sözgelimi, koka, morfin, afyon) ve tehlikeli (hidroklorik asit, amonyak, emetin, ipeka, soda ve potas eriyikle­ri, gümüş nitrat, D vitaminleri, vb.) maddeler içerebilirler. İnsan yaşamı için tehlikeli olmaları nedeniyle, narkotik denen yüz kadar madde, uluslararası bir denetim alto­da tutulmaktadır. Tıpta kullanılan bu maddeler, önemli bir fiziksel ya da bağımlılık (uyuşturucu madde düşkünlüğü) tehlikesi taşırlar. Başta bütün amfetaminler olmak üzere, ba­zı uyarıcı ya da sakinleştirici maddeler de bunların arasında yer alır.

İlaçların Uygulama Şekilleri(Farmasötik Şekilleri) İlaçların hastaya verilebilecek şekilde özel kalıplara sokulmuş hallerine ilaçların farmasötik şekli denir. İlaçların, hastalara kolaylıkla verilebilmesi veya uygulanabilmesi için uygulama yerlerine göre değişik farmasötik şekillerde hazırlanması gerekir.

1.Katı Farmasötik Şekiller Katı farmasötik şekiller ağızdan ve diğer yollardan kullanılan ilaçlar olarak ikiye ayrılırlar.

1.1. Ağızdan (Oral = Peros) Kullanılanlar Tablet (komprime): Toz halindeki ilaçların bağlayıcı maddelerle karıştırıp makinelerde sıkıştırılıp yarım silindir, yuvarlak v.b. şekillere getirilmiş suda parçalanan ilaç biçimidir. Çiğneme tableti, köpüren (efervans) tablet, dilaltı tableti gibi farklı şekilleri vardır.

Draje: Tabletlerin alınmasını kolaylaştırmak amacıyla üzerlerini şeker gibi tatlandırıcı maddelerle kaplanmış ilaç biçimidir.

Pilül: Toz halindeki ilacın bal gibi yapıştırıcı maddelerle yoğrulduktan sonra yassı ya da yuvarlak şekle getirilmesine denir. Kapsül: Tadı ve kokusu hoş olmayan toz veya sıvı ilaçların kolay alınabilmesi için silindirik, yassı ve zeytin şeklinde iç içe geçen jelatin koruyucular içinde hazırlanmış ilaç biçimidir.

Kaşe: Oval ya da silindirik biçimde nişastadan yapılmış iç içe geçen iki kapak içinde toz ilaç bulunduracak şekilde hazırlanmış ilaçtır. Toz (poudra) : İlacın toz haline getirilmiş biçimidir. Paket: Toz halindeki ilacın bir kullanımlık dozunun özel kâğıt paketlerde konmuş şekline denir. Pastil: Ağız içinde bekletilerek eritilip kullanılan, genellikle ağız boşluğundaki hastalıkların tedavisinde kullanılan bir ilaç şeklidir.

1.2. Diğer Yollardan Kullanılanlar Supozituvar (fitil) : Ana maddesi kakao yağı ve gliserinli jelatin olan supozituvar vücut boşluklarına veya girişlerine rahatça girebilecek silindirik şekilde yapılmış ilaçlardır. Oda ısısında katı fakat vücut ısısında kolay eriyen ilaç biçimidir. Rektal yoldan uygulanır. Ovul: Oval veya silindirik şekilde vücut ısısında çabuk eriyen ilaç biçimidir. Vaginal yolla kullanılır. Transdermal terapotik sistem: Ufak miktarda kullanılan güçlü ilaçların, cilt üzerinden çabuk absorbe (emilmesi) edilmesi için uygulanır. Özel flaster üzerine etken ilaç 5 maddesinin uygulanmasıyla hazırlanan ve deri üzerine uygulanan farmasötik şekillerdir. Fentanil gibi ilaçlar bu yoldan verilebilir.

2. Yarı Katı Farmasötik Şekiller Merhem (pomad) : Deri ve mukoza hastalıklarının tedavisinde sürülerek kullanılır. Etken ilaç maddesinin lanolin, vazelin gibi ana maddeler içinde eritilmiş yarı katı ilaç şeklidir. Daha koyu kıvamlı merheme pat denir. Merheme göre içindeki su oranı fazla ve daha yumuşak ilaç şekline krem denir. Deri ve mukozaya dıştan uygulanır.

3. Sıvı Farmasötik Şekiller Solüsyon: Etken ilaç maddelerinin su veya başka çözücüde eritilmesiyle kodekse uygun olarak hazırlanan ilaç biçimidir. Ağız içine uygulanan şekline gargara denir. Damla olarak göze, burna, kulağa uygulanan ve ampul şeklinde parenteral yol ile uygulanan biçimleri vardır. Tentür: Etken ilaç maddesinin özel eritici (alkol gibi) içinde karıştırılarak hazırlanan farmasötik ilaç şeklidir. Dışardan sürülerek (haricen) ya da oral yolla kullanılır. Eliksir: Etken ilaç maddesinin su, alkol, şeker ve tatlandırıcılarla hazırlanmış solüsyon şeklidir. Oral yoldan kullanılır. Şurup: Etken ilaç maddesinin su ve %60 oranında şeker ve tatlandırıcı maddelerle karıştırılarak elde edilen preparatlardır. Oral yolla kullanılır.

Damla: Küçük miktarlarda olan ve damla sayısı sayılarak kulağa, göze, burna ve ağza uygulanan solüsyon şeklindeki farmasötik ilaç biçimidir. Süspansiyon: Katı ilaç maddesinin bir sıvı içerisinde ufak partiküller halinde dağılmasıyla elde edilirler. Bekleyince katı madde dibe çöker, kullanmadan önce çalkalanmalıdır. Oral yoldan kullanılır. Enjeksiyonluk biçimleri parenteral yoldan kullanılır. Emülsiyon: Etken sıvı ilaç maddesinin eritici sıvı içinde karıştırılması ile elde edilen ilaç biçimidir. Damla olarak, oral ve parenteral yolla kullanılır. Lavman: Rektal yoldan kullanılmak için hazırlanmış solüsyon veya süspansiyon biçimindeki farmasötik ilaç biçimidir. Aerosol: Etken maddeyi çözebilen özel sıvı içinde hazırlanmış farmasötik ilaç biçimidir. Solunum yoluyla uygulanır.

Ampul, viyal, flakon: İçerisinde toz yada sıvı etken madde bulunan steril şartlarda hazırlanmış cam muhafazalı farmasötik ilaç biçimidir. Parenteral yolla uygulanır. Ampul ve flakonda sıvı ya da toz ilaç bulunur. Toz ilaç varsa ayrı ampulde bulunan sıvı ilaçla karıştırılarak kullanılmak üzere ambalajlanmıştır. Viyal içinde birden fazla doz bulunan biçimidir. Parenteral yolla kullanılır. Losyon: Solüsyon veya süspansiyon şeklindeki preperatlardır. Kullanılmadan önce çalkalanmalıdır. Cilt üzerine sürülerek kullanılır.

İLAÇ ALMA YOLLARI İlaçlar kullanım amacı, farmasötik şekli ve hastanın genel durumu gibi faktörler dikkate alınarak hastaya uygulanır. Vücuda giren ilaçların oluşturacağı etkinin, çabukluğunu, süresini, şiddetini çeşitli faktörler etkiler. İlacın istenen etkilerini gösterebilmesi için öncelikle canlıya uygulanması, uygulandığı yerden emilmesi ve etkileyeceği yerde yeterli yoğunlukta bulunması gerekir.

Tabletler: Çoğu ilaçlar tablet olarak satılır, ağızdan alınır ve yutulur. Genellikle ilaç kullanımının en kolay yolu budur. Bu formülasyon asidik ilaçlarda ya da yağda çözünebilen ilaçlarda iyi çalışır. Supozituvarlar ve Ovüller: Her ilaç hem hastalık hem belirli bir uygulama şekline göre tasarlanır. Rektuma yerleştirilen supozituvarlar ve vajinaya yerleştirilen ovüller lokal bir etki istendiğinde diğer bir deyişle ilacın kolonu, vajinayı ya da rahmi tedavi etmesi amaçlandığında faydalıdır. Sublingual: Hem hızlı bir etki hem de kendine uygulama gerektiğinde dil altına verilen ilaçlar yararlıdır. Transdermal: Transdermal yolla verilen ilaçlar vücuda deri yoluyla girer. Bir krem ya da yapışkan bant olarak uygulanır. Ciltte lokal bir etki istendiğinde çoğunlukla kremler kullanılır. Bantlar belli bir sürede yavaş ve eşit biçimde yayılan bir ilaç deposu içerir.

İnhalanlar ve Burun Spreyleri: İnhalasyon, bulaşıcı ve gazlı anestetiklerde ve akciğerlerde etkili ilaçlarda kullanılır. Solunumla alınan ilaçlar, hızlı kan dolaşımına karışır.Soğuk algınlığı tedavisinde antihistaminiklerde bazen burun spreyleriyle verilirler, böylece ilaç doğrudan tıkanıklığın kaynağına iletilmiş olur. Göz Damlaları: Göz damlaları neredeyse her zaman ilacın doğrudan göze uygulanması için kullanılır. Fakat etkili olabilmeleri için, göz damlaları kullanılan ilaçların yağda çözünebilir olmaları gerekmektedir.

Enjeksiyonla Verilen İlaçlar: İntravenöz İntravenöz uygulama, ilaç içeren sıvının doğredan damarlara enjeksiyonunu içerir. Bu bir ilacın en hızlı ve direkt uygulandığı yoldur. İlaç ilk olarak kalbe gider, oradan genel dolaşıma katılır. Bazı ilaçlar bir seferde verilir, bazıları ise belirli bir sürede uygulanır. Enjeksiyonla Verilen İlaçlar: İntratekal İntretekal uygulama, ilacı doğrudan merkezi sinir sistemine iletmek üzere iğnenin omurilik çevresindeki bölgeye uygulanmasıdır. Enjeksiyonla Verilen İlaçlar: İntramüsküler Bazı ilaçlar doğrudan kas içine uygulanır. Kaslar kan yönünden zengin olduğundan ilacın vücuda yayılması oral uygulamadan daha hızlıdır. Enjeksiyondan sonra kaslara masaj yapılması kan akışını ve ilacın vücudun geri kalanına dağılımını hızlandırabilir. İntramüsküler enjeksiyonlar, oldukça ağrılı ya da rahatsızlık verici olabilir çünkü yoğun sinirlerle kaplı kas tabakalarına derinlemesine nüfuz ederler.

Enjeksiyonla Verilen İlaçlar: Subkutan Subkutan enjeksiyonda, ilaç cildin altındaki yağ tabakasının hemen altına uygulanır.Fazla ağrıya neden olmaz çünkü subkutan bölgede çok az kan damarı ya da sinir ucu bulunur. İlaç genellikle intramüsküler uygulamada olduğundan daha yavaş ve daha düzenli emilir. Emilim oranını kontrol etmek için depo ilaçlar kullanılabilir.

İlaçların Etki Mekanizması İlaçların etki mekanizmaları sistem, organ, doku, hücre ve subselüler yapı düzeylerinde incelenebilirler. Moleküler biyoloji yöntemlerinin gelişmesi ile birlikte etki mekanizmalarına ait bilgilerin derinliği giderek artmaktadır.

İlacın; Vücut fonksiyonlarında ve patolojik olaylarda yaptığı, Organizmanın dışardan incelenmesi sırasında bile gözlenebilen veya Hastaca duyumsanabilen MAKRO düzeyindeki değişikliklere TESİR (“effect”) denilir. Tesirin oluşmasına yol açan, Onun altına yatan, ELEMENTER değişikliklere ETKİ (eylem, “action”) denilir

Örneğin; ilacın yaptığı Kan P düşmesi, buna bağlı baş dönmesi, kesiklik TESİR, Damarları genişletmesi (vasodilatasyon) veya KD azalması ETKİ’dir.

İlacın istenmeyen tesirleridir YAN TESİR İlacın istenmeyen tesirleridir *İlaçların etkileri ve etki mekanizmaları in vitro veya in vivo olarak incelenir. Organ düzeyinde ilaçların etkisi in vivo ve in vitro deneylerde farklı bulunabilir (Fizyolojik sinirsel ve/veya hümoral düzenleme mekanizmalarının etkisi). Ör:NE-kalp üzerindeki etkileri, α-blokörler *İki ilacın etki mekanizmasının aynı olması onların her zaman aynı etki kalıbını oluşturmalarını gerektirmez (Dağılım kalıplarının farklılığı). Ör:SSS’e geçebilme

1) İlacın fiziksel/kimyasal nonspesifik özelliğine bağlı etki, 2) Reseptörlerin aktivasyonu/inhibisyonu, 3) Enzimlerin aktivasyonu/inhibisyonu, 4) İlacın antimetabolit olması, 5) Transmembranal aktif transport sistemlerinin aktivasyonu/inhibisyonu, 6) İyon kanallarını açıcı/kapatıcı etki, 7) İkame (yerine koyma), 8) Bağlı/inaktif maddeyi açığa çıkarmasına (salıvermesine) bağlı etki, 9) Şelasyon yapmasına bağlı etki.

İlaç Alerjisi İlaç alerjisi, bağışıklık sisteminiz, herhangi bir ilaca reaksiyon gösterdiğinde meydana gelir. Reçetesiz veya reçeteli olsun birçok ilaç, ilaç alerjisine sebep olabilir. İlaç alerjisinin en yaygın belirtileri; kurdeşen, kızarıklık ya da ateştir. Bir ilaca karşı geçmişte reaksiyon geliştirmemiş olsanız bile, aynı ilaç sizde alerjik reaksiyona sebep olabilir. çoğu ilaç kaynaklı belirtiler, gerçek ilaç alerjisi değildir ve bağışıklık sistemini kapsamaz. çoğunlukla alerjik olan ve alerjik olmayan ilaç reaksiyonları bir birine karıştırılır. çünkü bunlar benzer belirtilere yol açabilir. Her iki tür de, ters etki olarak (advers etki) adlandırılır ve bir doktor tarafından kontrol edilmeleri gerekir. Bazı alerjik ve alerjik olmayan ilaç reaksiyonları şiddetli olabilir ya da hayati risk içerebilir.

Tarım İlaçları Dünya nüfusunun hızla artması sonucu ortay çıkan dünyanın artan besin ihtiyacını karşılamak ve birim alandan daha fazla ürün almak amacı ile uygulanan kültürel önlemlerden biri de tarım ilacı uygulamalarıdır. En kısa tanımı ile; tarımsal ürünlere zarar veren ve ürün kaybına neden olan hastalık, zararlı ve yabancı otları yok etmek için kullanılan kimyasal ilaçlara tarım ilacı denir.

Tarım İlaçlarının Sınıflandırılması İnsektisit : Böcek öldürücüler Fungisit : Mantar öldürücüler Nematisit : Nematod öldürücüler Herbisit : Ot öldürücüleri Rodentisit : Fare öldürücüler Diğerleri : Bitki korumada kullanılan diğer maddeler.

Tarım ilaçları kullanıldıklarında gösterecekleri etki şekline göre ikiye ayrılır; • Kontak etkili ilaçlar : Atıldıklarında bitki yüzeyinde kalırlar ve temas ettikleri canlıları öldürürler. Göreceli olarak daha az tehlikelidirler. • Sistemik etkili İlaçlar : Bitki bünyesi içerisinde hareket ederek meyveye, yaprağa ve bitki köküne ulaşabilirler. Dolayısıyla içsel beslenen zararlı ve hastalıkları da öldürürler. Bu özellikleri sistemik ilaçların kullanımı esnasında çok daha fazla dikkat ve önem gösterilmesi gerekliliğini doğurur.

Bilinçsiz ve aşırı ilaç kullanımının yaratacağı olumsuzluklar şöyle sıralanabilir: • Zararlı böcekleri kontrol altında tutan faydalı böceklerin ölümüne neden olur. • Su kaynaklarına, göllere ve nehirlere karışarak kirliliğe neden olur. • Aşırı kullanımlarda yağmur veya sulama sularıyla toprak altına geçerek yeraltı su kaynaklarını kirletebilir. • Kullanılan ilaçların ambalaj kutuları gelişigüzel ortalığa atıldığında çevre kirliliğine neden olur. • Balıkların ve arıların ölümüne neden olabilir.

Bu zararın önüne geçmek için yapılması gerekenler ise aşağıdaki ana başlıklar altında toplanabilir; Bu ilaçların kullanımı resmi otoriteler tarafından sıkı şekilde kontrol edilmelidir. İlaçları kullananlar eğitimden geçirilmeli ve her çiftçinin bir danışman ziraat mühendisi ile çalışması için gerekli alt yapı sağlanmalıdır. Tüketicilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Dünyada kullanılan alternatif mücadele yöntemleri ülkemizde teşvik edilmelidir. (Sürdürülebilir tarım, iyi tarım uygulamaları, dayanıklı çeşit v.b). Tarım ilaçlarının reçeteye bağlanması gerekmektedir. Tarım İlacı kullanırken Hasad aralığına uyulmalı, kısa sürede hasad edilecek ürünlere hasad aralığı kısa olan ilaçlar kullanılmalı, sistemik ilaçlar hasad döneminde kullanılmamalıdır.

Organik Tarım Son yıllarda organik tarım sadece gelişmiş ülkelerde değil, gelişmekte olan ülkelerde de hızla yayılmaktadır. Bu durum büyük ölçüde tüketicilerin bilinçlenerek sağlıklı tüketime ve çevreyi korumaya verdikleri önemin giderek artmasından kaynaklanmaktadır. Peki hem kendi sağlığımızı hem de yaşadığımız coğrafyayı koruma altına alan organik tarım nedir? Amacı ve önemi nedir?

Bu sistem dünya ülkelerinde uzun yıllardır uygulanıyor olsada Türkiye’de 1990 yılında başlayıp 2007 yılında 46 milyar dolara ulaşmıştır. Genel bir tanım yapmak gerekirse organik tarım; üretimde herhangi bir katkı maddesi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarım adından da anlaşılabileceği gibi hem toprağın hem ekosistemin hem de insanların sağlığını sürdürebilmelerini sağlayan bir üretim sistemidir. Organik Tarımın Amacı Organik tarımla amaç; gelenek, yenilik ve bilimi birleştirerek yaşamımızı sürdürdüğümüz alana fayda sağlamak ve adil ilişkilerle herkesle iyi bir yaşamı paylaşmaktır. Organik tarım bu noktada hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyan, sağlıklı yaşamı destekleyen bir sistemdir.

Organik Tarımın Özellikleri • Organik tarım kimyasal gübre, ilaçlama, hormon gibi dış etkenler kullanmaya karşı olup tamamen doğallıktan yanadır. • Ekolojik (organik) üretim yapan bir çiftçi uluslararası bir denetleme şirketi tarafından verilen sertifikayı almak zorundadır. Bu sertifikayı alabilmek için gerekli işlemlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu koşullar sağlandığında uluslararası şirket gelerek denetimini yapar ve sertifikayı verir. • Üretilen ürünün her safhasının kontrol edilebilir olması da denetim eksikliğini gidermektedir. • Üretilen ürünlerin insan sağlığına zarar verebilecek atıkları barındırmasının önüne geçerek hastalıkların oluşmasını ve yaygınlaşmasını önlemektedir. • Organik tarım sadece insan sağlığını değil aynı zamanda dünyanın korunmasına da katkı sağlar. • Mevcut tarım alanlarının azalmasını, çölleşmesini ve kullanılamaz hale gelmesini önler.

Organik Tarımın Önemi Organik tarım aslında belli kurallar çerçevesinde yapılan tarımdır. Bu da başta toprak olmak üzere su, hava, çevre ve doğada yaşayan diğer canlılara zarar vermeyip hayvanları koruyan üretim anlamına gelmektedir. Örnek vermek gerekirse tarımda kullanılan kimyasal bir ilaç; çevresinde bulunan bir göl ve buna bağlı olarak gölde yaşayan balık bu ilaçtan zarar görebilir. O gölün suyunu kullanan insanlarda zarar görebilir ya da gölden avladığı balığı yiyen kuş başka yerlere hastalık taşıyabilir. Ama organik tarım kuralları çerçevesinde çevreye duyarlı olup sağlıklı bir yaşamı desteklemektedir. Türkiye’de Organik Tarımın Gelişimi Organik tarım Türkiye’de en fazla Ege ve Akdeniz bölgelerinde yapılmaktadır. Bu bölgelerde ihracata yönelik sebze, meyve ve turunçgiller üretimi yaygındır. Aslında gerekli koşullar sağlandıktan sonra Türkiye’nin her yerinde organik tarım yapılabilmektedir. Yeter ki üretim ve ihracat için gerekli koşullar sağlanabilsin. Organik tarımın yapılabilmesi için bir başka koşulda toprak ile ilgilidir. Organik tarımın yapılacağı arazide ekim veya dikim yapılmadan en az iki yıl öncesine kadar kimyasal gübre, yabancı ot ilacı, fungusit, insektisit kullanılmaması ve bu kimyasalların toprakta kalıntısının olmaması gerekmektedir.

Organik Tarımla İlgili Yaşanan Sorunlar • Organik tarımın dünya pazarında yeni olması, • Tüketicin bilinçsiz olması, • Tanıtım eksikliği, • Ürünlerin pahalılığı • Pazarlama eksiklikleri • Organik ürünlerin geliştirilmesine yönelik çiftçilere yeterli mali desteğin olmayışı • Organik ürünlere karşı güvensizliğin olması • Organik tarım konusunda kamu veya özel kuruluşlarca yürütülen AR-GE çalışmalarının yetersiz oluşu

Çözüm Önerileri • Organik üretimin geliştirilmesi için devlet teşvik edici önlemler almalıdır. Bunlar; ucuz girdi desteği, gelir desteği, kredi kolaylığı gibi mali destekler olabilir. • Ülkemizde üreticiler arasında organik tarımın yaygınlaştırılması için mali teşviklere de ihtiyaç vardır. Bunlar; pazar desteği, destekleme alımı, gelir desteği, kredi kolaylıkları vb. olabilir. • Organik tarımın yapılmasına elverişli olan bölgelerde tarımın benimsenmesi ve geliştirilmesi için pilot proje uygulaması yapılabilir. • Devlet, özel kuruluş ve sivil örgütlerin bu konuda yapmış olduğu etkinliklere yeterli desteği vermek. • Üretim planlaması, üretici teşvik çalışmaları, pazarlama gibi çok yönlü konularda destekleme çalışmaları yapılması. • Sınırlı sayıda üretimi olan organik hayvansal ürünlerin üretiminin teşvik edilmesi. • İç pazarın gelişmesine yönelik yerli pazarlama firmalarına yeterli desteği vermek. • Organik ürünlere gerekli güveni sağlama çalışmaları yürütmek. • Organik tarımla birlikte çevreyi kirletmeden üretilen gıda dışı organik ürünlerin (kozmetik, tekstil, ahşap, kağıt, boya, yöresel sanat ürünleri gibi) üretim ve ticaretini teşvik etmek.

Boya Nedir? Boya ilk etapta bir görsellik aracı gibi olsa da aslında koruyucudur. Aslında bir şeyleri daha iyi göstermek için boyamaya ihtiyaç duymazsınız. Evinizin dış cephesini yağmurun etkilerinden korumak için boyarsınız. Arabaları ve bisikletleri güzel görünmesi için boyarız fakat aynı zamanda boya içerideki metalin havayla temasını keserek paslanmasını engeller. Uçaklarda ve uzay araçlarında, boya bu araçların yapısını yüksek hızlarda ortaya çıkan sürtünme ve ısıdan korur.

Boyayı Oluşturan Kimyasallar Nelerdir Boyayı Oluşturan Kimyasallar Nelerdir? Boyayı, yayılmak için bir sıvıda çözünen bir renk kimyasalı olarak düşünebilirsiniz fakat daha fazlası var. Çoğu boyalar 3 ana bileşenden oluşur; pigment, tutkal (bağlayıcı madde) ve solvent (çözücü) Bunların haricinde boyanın özelliklerini iyileştirebilmek amacıyla kullanıldığı yere göre farklı katkı maddeleri eklenebilmektedir.

Pigmentler Pigment boyaya rengini veren kimyasaldır Pigmentler Pigment boyaya rengini veren kimyasaldır. Boyaya tam olarak rengini verir çünkü bazı dalga boylarını yansıtır ve diğerlerini absorb eder. Çoğunlukla, metal bileşikler (tuzlar) farklı renkler oluşturmak için kullanılır. Örnek olarak titanyum dioksit (kumda bulunan beyaz parlak kimyasal) beyaz renk için, demir oksit sarı, kırmızı, kahverengi veya turuncu renk ve krom oksit yeşil renk için kullanılır. Siyah (tam olarak bir renk olması tartışılır) karbon partiküllerinden gelir. Farklı pigmentler karıştırılarak hayal edebileceğiniz her renk oluşturulabilir.

Tutkal (Bağlayıcı Madde) Pigmentler genellikle katıdır bu yüzden sadece pigmentleri kullanarak boya yapamazsınız. Uygulaması ve yayılması zor olur. Bir kağıta veya duvara yapışmazdı ve ıslandıkları zaman akıp giderdi. İşte bu yüzden boyalar tutkal denilen maddeleri içerir. Tutkalın görevi pigmentleri birbirine yapıştırmak ayrıca birbirine yapışan pigmentleri uyguladığınız yüzeye yapıştırmaktır. Bazı tutkallar keten tohumu gibi doğal yağlardan yapılırken çoğu sentetik plastiklerden yapılmaktadır. Tutkalı içine renk pigmentlerinin dağıldığı şeffaf bir plastik koruyucu olarak düşünürseniz boyaya nasıl bir koruyucu etkisi olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz.

Solvent Pigmenti ve tutkalı karıştırırsanız yayılması zor olan kalın yapışkan bir madde elde edersiniz. Duvarı pekmez ile boyamaya benzemektedir. İşte bu sebeple boyalar solvent denilen üçüncü bir bileşime ihtiyaç duymaktadır. Solventin görevi herhangibi bir şeyi çözmektir. Solvent pigment ve tutkalı ince ve akışkan bir hale getirerek daha kolay yayılmasını sağlar. (Bu yüzden solventlere inceltici de denir) Boya uygulandıktan sonra solvent buharlaşarak havaya karışır ve geride yüzeye uygulanmış kuru boya bırakır. Su en çok kullanılan çok amaçlı çözücülerden biridir ve su, emülsiyon (duvarlar için) ve sulu boya boyalarıda içeren su bazlı boyalarda kullanılır. Diğer boyalarda (yağlı ve parlak boyalar) karbon bazlı petrolden üretilen organik kimyasal solventler kullanılır. Eğer boyayı tenekesinin içerisinde bulundurursanız yer çekimi boyayı farklı bileşenlerine ayırır. Genellikle solvent en üstte oldukça şeffaf net bir şekilde altında ise tutkal ve pigmentler çamur kıvamında bulunur. İşte bu yüzden kulanmadan önce oya tenekesini karıştırırız.

Katkı Maddeleri Boyanın ana bileşenleri haricinde çoğu boyada farklı katkılar kullanılır. Örnek olarak seramik maddeler boyaya dayanıklılık ve kalıcılık için eklenir. Işınır (flüoresan) pigmentler boyaya karanlıkta parlaması için eklenir. Katkı maddeleri dış ortamlarda kullanılan boyalara su geçirmezlik, pasa dayanıklılık, soğuk ve güneş ışığından korunma ve küflenmeden korunma özelliği için eklenebilmektedir.

BOYALARIN SINIFLANDIRILMASI  Bünyesinde yer alan bağlayıcı maddelerin türlerine göre[1]; 1- Badana usulü 2- Yağlı boyalar a) Kurutma yağları b) Reçineler c) Solventler  3- Plastik boyalar 4- Sentetik boyalar 5- Selülozik boyalar 6- Emülsiyon boyalar 7- Renk açıcı boyalar.

Kurumalarına göre boyaları; 1- Havada kuruyan boyalar 2- Solvent buharlaşması ile kuruyan boyalar 3- Isı etkisi ile kuruyan boyalar 4- Kimyasal reaksiyon ile kuruyan boyalar Kullanım alanlarına göre boyalar; 1- Mimari boyalar 2- Endüstri boyalar 3- Deniz boyaları 4- Aristik boyalar Parlaklıklarına göre boyaları; 1- Parlak boyalar 2- Yarı parlak boyalar 3- Mat boyalar

Boyanın Çevreye Zararları Nelerdir? Boya ne olursa olsun kimyasaldır. Her ne kadar içeriğinde bir takım değişiklikler yapılıp zararlı maddelerden arındırılmaya çalışılsa da boya hala zararlı bir maddedir. Özellikle uzun süreli kapalı ortamlarda yapılan boya işlemlerinde kokuya maruz kalmak birçok kişi için hayati tehlike yaşatmaktadır. Astım hastalarının dikkat etmesi gereklidir. Yapısal olarak nefes darlığı ve astım gibi hastalıklara sahip olan kişilerin normal zamanlarda sigara içilen bir ortamda bile nefes alması zorlaşırken, boya yapılan bir ortamda çok fazla bulunmamaları gerekmektedir. Mümkün olan en kısa sürede ortamı terk etmelilerdir.

Boya seçimine dikkat etmek çok önemli Boya seçimine dikkat etmek çok önemli. Bazı boyalar hava geçirgenliği olan boyalardır bazıları kalın yapılı olup hava geçişlerini kısıtlayan boyalardır. Boya seçimlerinde bu noktaya dikkat etmek önemlidir. Hava geçirgenliği olan boyalar daha sağlıklı bir seçenektir. Ağır metaller içeren boyalar sağlığı olumsuz etkiler. Boya seçimlerinde boyanın zararları en aza indirilmek istendiğinde kaliteli markalar ilk tercih olmaktadır. Bu markaların boyalarında zararlı maddeleri en aza indirgedikleri bir gerçektir.

RENK KATKI MADDELERİ Gıdalarımızı korumak, renk ve lezzet kazandırmak, karışım hazırlamak gibi nedenlerle katkı maddelerinin kullanımı oldukça eskilere dayanmaktadır. Tarihsel süreç incelendiğinde, gıdalara istenilerek katılan birçok kimyasal madde olduğu, tuz ve odun tütsüsünün bilinen en eski katkılar olduğu görülmektedir. Tükettiğimiz gıdalar yapılarında doğal olarak bulunan kimyasal maddelerden oluşmaktadır. Karbonhidratlar, yağlar, proteinler, vitaminler ve mineraller, kimyasal madde sınıflandırmasında yer alan ve gıdaların doğal bileşenleri olan maddelerdir. Bu doğal bileşenleri içeren gıdaların işlenmesi, tüketime hazırlanması sırasında gıdaya istenilerek katılan veya istenilmediği halde bulaşan bazı maddeler de bulunmaktadır. İstenilerek katılan bu maddeler gıda katkı maddesi olarak adlandırılmaktadır. Gıdalarımızı korumak, renk ve lezzet kazandırmak, karışım hazırlamak gibi nedenlerle katkı maddelerinin kullanımı oldukça eskilere dayanmaktadır.

KULLANIM ALANLARI »» Gıdaların raf ömrünün uzatılması ve kayıpların azaltılması katkı maddelerinin kullanım amaçlarından biridir. Bu amaca yönelik olarak ekmekte küflenmeyi engellemek için kalsiyum propiyonat, kürlenmiş et ürünlerinde botulizmi önlemek için nitrat ve nitrit, yağların acılaşmasını engellemek için butillendirilmiş hidroksianisol kullanılabilmektedir. »» Gıdaların duyusal özelliklerinin düzeltilmesi ve geliştirilmesi amacıyla katkı maddeleri kullanılabilmektedir. Örneğin; yağ ve suyun karışmasını sağlamak amacıyla emülgatör, işlem ile kaybolan rengin yerine getirilmesi ve gıdanın albenisinin artırılması amacıyla renklendiriciler, gıdaların lezzetini artırmak amacıyla lezzet vericiler, lezzet arttırıcılar, tatlandırıcılar ve hacim arttırıcıların kullanılması gibi.

»» Katkı maddelerinin gıdalarda kullanılması gıda kalite karakteristiklerinin korunması açısından da önem taşımaktadır. Örneğin, salata sosu satın alırken yağı ve limonu, sirkesi ayrılmış bir salata sosunu kimse satın almak istemez. Salata soslarında yağ ayrılmasını önlemek amacıyla emülgatör kullanımı veya fırınlanmış ürünlerde kullanılan kabartma ajanları gıda kalite karakteristiklerinin korunması amacıyla kullanılan katkı maddeleridir. »» Günümüzde çalışan nüfusun artması, kadının çalışma hayatına girmesi ile gıdaların hazırlanmasını kolaylaştırmak amacıyla katkı maddeleri kullanımı da önem taşımaktadır. Hazır pudinglerde kolay karışmayı sağlamak amacıyla fosfatlı katkı maddelerinin kullanılması bu amaca örnek olarak verilebilir. »» Gıdaların besleyici değerinin korunması, gıdaların işlenmesi sırasında oluşan kayıpların giderilmesi, özel diyetle beslenmesi gereken kişilere gıda hazırlamak katkı maddelerinin diğer kullanım amaçlarını oluşturmaktadır.

Gıda Katkı Maddeleri Zararları Nelerdir? Alerjik reaksiyonlar: Gıda katkı maddelerinin tüketiminin çok fazla olması durumunda kişilerde meydana gelebilecek hasarlarda basit alerjik rahatsızlıkların kronikleşmesi ve ilerleyerek astıma dönüşmesi gibi sebepler bulunmaktadır. Gelişimsel bozukluklar: Otizmli kişilerin bu durumlarını daha fazla etkileyecek şekilde gıda katkı maddelerinin zararları rol oynamaktadır. Dahası, yaygın gelişimsel bozukluk ve kişinin altına idrar kaçırma gibi davranış bozukluklarına sebep olabilmektedir. Kulakta yarattığı problemler: Vücudun her yerine oldukça fazla ve farklı şekilde etkisini gösteren gıda katkı maddelerinin kulaklar üzerindeki etkisine, kronik orta kulak iltihabı ve günlük hayatta her an hissedilme riskine sahip, rahatsız edici kulak ağrılarına yol açtığı söylenmektedir. Uyku problemleri: Doğal olmayan ancak bünyemize herhangi bir besin maddesiyle kolayca giren gıda katkı maddelerinin özellikle uyku problemleri konusunda birçok olumsuz etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Gün içinde çok fazla gıda katkı maddesi içeren ürünlerden tüketmiş olan bir kişide örneğin, cips ve bisküvi gibi, uyku sorunu çektiği, uyuyamadığı, uyku sırasında aniden uyandığı ve verimsiz bir uyku süresi geçirdiği gözlenmiştir. Cilt Problemleri: Gıda katkı maddesi dendiğinde aşırı yağlı yiyeceklerin içinde bulunan oranın ne kadar fazla olduğu bilinerek hareket edildiğinde, kişilerin ciltlerinde hassasiyete sebep olarak deri problemlerine, egzama ve ürtiker gibi rahatsızlıkların ortaya çıkmasında ciddi oranda etkileri olduğu saptanmıştır.

DETERJAN NEDİR? Petro-Kimya ürünlerinden elde edilen, temizleme ve arıtma gibi işlemlerde kullanılan, toz, sıvı ya da krem şeklinde olabilen kimyasal maddelere ''Deterjan'' denilmektedir. Deterjan, kir sökücü anlamına gelmektedir ve sabun dışındaki temizleyicilerin tümü deterjan sınıfına girmektedir.  Deterjanların yoğun bir şekilde kullanımına II. Dünya Savaşı sırasında başlanılmıştır. Fakat deterjan temizlik amacıyla değil, sabun yapımında kullanılan yağlar, askeri araç ve silahları yağlamak amacıyla kullanılmıştır. Deterjan, sabun gibi kirleri, yağ lekelerini sökerek bunların suda asılı durumda kalmalarını sağlamaktadır. Deterjan sabunun yaptığı her işi yapabilse de sabun birçok kullanım alanında deterjanın yerini alamamaktadır.  Deterjan, suyun yüzey gerilimini azaltarak, temizlenecek nesnenin içine girmektedir. Bu şekilde kirler ve yağlar oldukları yerlerden çıkarak tekrar kirlerin nesneye yapışmasını önlemektedir. Deterjanın en önemli özelliklerinden biri de köpüklenmedir. Deterjanlar sert sularda bile kolayca köpürebilen bir yapıya sahiptir. 

Sabun ve Deterjan Çeşitleri 1945 yılından beri sentetik deterjanlar, sabunun yerine temizlik amaçlı kullanılmaktadır. En büyük avantajları, sert sularda bile az miktarla sonuç vermeleridir. Piyasada satılan deterjanların sadece %20-30’luk kısmı aktif maddeden, %70-80’lik kısmı ise çeşitli katkı maddelerinden oluşmaktadır. Katkı maddeleri arasında sodyum sülfat, sodyum tripolifosfat, sodyum pirofosfat, sodyum silikat vb. gibi maddeler sayılabilir. Sentetik yüzey gerilimli maddeler dört ana başlıkta incelenir: 1)Anyonik Deterjanlar: Anyonik deterjanların tümü, sodyum tuzları olup iyonize olduklarında Na+ ve (-) değerlikli yüzey gerilimli bir iyona ayrışırlar. En çok bilinen anyon tipleri sülfatlar ve sülfonatlardır. Sülfatlar:Uzun zincirli alkoller, sülfirik asitle işlem gördüklerinde, yüzey aktif özelliklere sahip sülfatları meydana getirirler. En çok kullanılan alkoller, dodesil veya lauril alkoldür. Sülfatlanmış alkol, sodyum hidroksit ile nötralize edilerek yüzey gerilimli madde elde edilir. Sülfonatlar:Önemli sülfonatlar, amidler ve alkil benzenlerden türemişlerdir.

2)İyonik Olmayan Deterjanlar İyonik olmayan deterjanlar iyonize olmazlar ve bu nedenle sudaki çözünürlükleri, taşıdıkları fonksiyonel gruplardan kaynaklanır. Bu amaçla en çok etilen oksit polimerleri kullanılmaktadır. İyonik olmayan deterjanların üretimi anyonik tiptekilerden daha çok pahalıdır. 3)Katyonik Deterjanlar Katyonik deterjanlar kuaterner amonyum hidroksitin tuzlarıdır. NH₄OH molekülündeki tüm hidrojen iyonları yerine alkil grupları geçmiştir. Yüzey aktif özellikler katyonda mevcuttur. Katyonik deterjanlar dezenfektan özellikleri nedeniyle sıhhi amaçlar için kullanılır. 4)Amfoterik Deterjanlar Yapılarında hem anyon aktif maddelerin temizleme, hem de katyon aktif maddelerin yumuşatma çzelliğini taşırlar. Temizleme güçlerinin yüksek olmasına karşın, yapılarının ve üretimlerinin karmaşık olması nedeni ile daha çok kozmetik sanayide kullanılırlar.

Deterjanların Temel Bileşenleri 1) Yüzey aktif maddeler: Yüzey aktif maddeler deterjanların temel bileşenidir. Yüzey aktif maddeler suyu seven (polar uç) ve suyu sevmeyen (apolar uç) kısımlardan oluşurlar. Yüzey aktif maddeler suyun yüzey gerilimini düşürerek, yıkama işleminin temizleme ve köpük oluşturma görevini yerine getirirler. 2) Köpük düzenleyiciler: Deterjanların içeriklerinde yüzey aktif maddelerin yanında bir köpük düzenleyici ve bir dayanıklaştırıcı (stabilizatör) kullanılması gerekir. Bu maddelerin fonksiyonu kiri temizlemek değil, köpüğün oluşumu ve kalıcılığı ile ilgilidir. 3) Sertlik gidericiler: Sert sulardaki Ca2+ ve Mg2+ iyonlarını tutmak için kompleks fosfatlar kullanılır. Sertlik giderici maddeler sayesinde deterjanlar, sert sularda daha etkin bir temizlik sağlayabilir. 4) Katkı maddeleri: Ağartıcılar (beyazlatıcılar), pas önleyiciler, optik beyazlatıcılar, koloidal taşıyıcılar, dolgu maddeleri (nem çekiciler ve topaklanmayı önleyiciler), dezenfektanlar, ovucular, enzimler, parfümler deterjan katkı maddeleridir.

DETERJANLARIN ETKİSİNİ ARTTIRAN MADDELER Bu amaçla daha ziyade sodyumtripolifosfat gibi kompleks fosfatlar kullanılır. Bu maddeler suda bulunan ve sertlik veren Ca++ ve Mg++ iyonlarını kompleks oluşturarak başladıklarından çökmeleri önlenmiş olur. Ayrıca suya geçmiş olan kirlerin çamaşır üzerine tekrar çökmesine mani olurlar. Kompleks polifosfatlar kullanılarak hazırlanmış bir deterjanla karışım oranlarının iyi olması halinde iyi bir temizleme saplanır. Deterjan etkisini artırdıklarından, deterjan maliyetini düşürürler. Deterjanların bileşiminde, yüzey aktif maddenin etkisini artıran maddeler %3 oranında katkı maddeleri de bulunur.

Deterjan Katkı Maddeleri Korozyon inhibitörü olarak kullanılan sodyum silikat (Na2SiO3), çamaşır makinesinin metal kısmını ve tabakaları korur. Benzıtriazol, Alman gümüşü gibi metalleri korur. Korozyon inhibitörlerinin etkisini artırır. Karboksimetil selüloz, tekrar çökmeyi önlemek için kullanılır. Kumaşın parlak olmasını sağlamak için UV ışığını görür. Işığa çevrilebilen floresan maddeler kullanılır. Mavileştiren maddeler kumaşın sararma yatkınlıklarını önler. Ultramarin mavisi (çivit) gibi maddelerdir. Peroksijen yapılı artıcılar, yüksek sıcaklakta etkili bileşiklerdir. Parfüm Sabun ve deterjan endüstrisi en fazla parfüm kullanılan endüstrilerdir.

SABUN VE DETERJAN ARASINDAKİ FARKLILIKLAR  Sabun sert sularda deterjan kadar iyi temizlemez. Sert sularda bulunan Ca2+ ve Mg2+ iyonları sabundaki Na+ ve K+ iyonlarıyla yer değiştirerek çökelek oluşturur. Böylelikle sabun molekülü aktivitesini yitirir. Oysa deterjanlar sert sulardaki iyonlarla çökelek oluşturmaz. Bu nedenle sert sularda da temizleme işlevini sürdürürler.  Yapısında benzen halkası taşıyan deterjanlar (alkil benzen sülfonat deterjanları) benzen halkası oldukça kararlı olduğundan doğada mikroorganizmalar tarafından parçalanamazlar ve çevre kirliliği yaratırlar. Oysa uzun hidrokarbon zincirine sahip olan sabunlar kolaylıkla parçalanırlar. Bu nedenle sabunların çevreyi kirletici etkisi deterjanlara göre daha azdır.  Sabun bitkisel veya hayvansal yağlardan elde edilirken, deterjanlar petrol türevlerinden elde edilirler.

Deterjanların Çevreye Etkisi 1960 ve 1970’lerde deterjanların bileşimleri, çevreyi koruma düşüncesiyle hızlı değişimler uğramışlardır. Deterjanlardan kaynaklanan (sularda sürüklenen) fosfatlar, göl sularında ötrifikasyona neden olmakta ve bu nedenle deterjanlara fosfatların katılması, bazı ülkelerde yasaklanmış bulunmaktadır. Deterjan endüstrileri tarafından takınılan tavır, atık su işlem ünitelerinde özel işlemlerle atık sulardan fosfatların uzaklaştırılabileceği şeklindedir; ayrıca fosfatların zehirli olduğu konusu da yeterince ispatlanmamıştır ve bunların yerine başka maddelerin konulması da pek istenen bir çözüm yolu değildir. Sabun ve deterjan endüstrileri ve bunları donatanların karşı karşıya geldikleri muazzam bir görev, yeni malzemelerin çevre üzerindeki etkilerinin araştırılmasıdır. Bu karmaşık problemin çözülmesinden önce, çok sayıda araştırmanın yapılması gerekmektedir.

Su kirlenmesini kontrol ve önleme konusunun önem kazanması nedeniyle, ürün-geliştirme işiyle görevli kimyager ve kimya mühendisleri son yıllarda atık su işleme ünitelerinde ve yüzey sularında (akarsular) yer alan mikrobik etki tarafından, ev ve endüstri deterjanlarının, kolaylıkla bozundurulabilen türde olmaları üzerinde durmaktadırlar. Bu yeni parametre, deterjan endüstrisinin yeni ürünler geliştirmede göz önünde bulundurduğu işlerlik, yeterlik ve fiyat faktörlerine katılmıştır. Tetrapropilenden türetilmiş alkilbenzen sulfonat gibi bir kısım surfaktanlar, yavaş yavaş parçalanırlar ve geride kalıcı bir atık bırakırlar. Mikrobik etki tarafından surfaktanların kolay bozunabilirlikleri, biyolojik parçalanabilirlikleri olarak adlandırılır. Bu konuda testler ve standartlar ortaya konulmuştur. Bunun gibi standartlar, geniş bir uygulama alanı bulabilmek için, çevre koşullarında değişim genişliğine sahip olmalıdır. Yetersiz atık işlem prosesleri ile, yalnız kısmen parçalanabilen malzemeler, daha yapay biyolojik işlem sistemleri tarafından tamamıyla bozundurulabilirler. Nehir suyunun da yavaş yavaş yok olma ölçütü veya atık su işleme ünitelerinde kullanılan biyolojik proseslerin tekrarı, biyolojik parçalanabilirliğin ölçülmesinde kullanılan, yaygın testlerden sadece bir kısmıdır.

Birkaç yıldan bu yana yürütülen araştırma esas alınarak, deterjan endüstrilerinin daha kolay parçalanabilen deterjanlar kullanmaları için belirli bir tarih, 31 Kasım 1965 seçilmiştir. Tam bir dönüş herkesin amacıdır ve bu konuda atılan en önemli adım, tetrapropilen benzensülfonatın (TPBS) diğerlerinin yerini almasıdır. Bu deterjan malzemesi, deterjan endüstrisinin ham maddesidir. Bulaşık ve çamaşır yıkama deterjanlarında kullanılan yüzey aktif maddeler pazarında, ağırlık olarak %70’lik paya sahiptir. Yılda yaklaşık 250 milyon kg civarında bir tüketim gücüne erişmiştir. TPBS;Benzenin önce bir propilen tetramer ile alkillendirilmesi ve sonra, benzen halkasının sulfonasyonu ile üretilir. Propilen tetramer, dallanmış izomerlerin bir karışımından ibarettir ve pek azı, düz zincirli alkil gruplarına sahiptir. Daha kolay parçalanabilen yüzey aktif bir maddenin bulunabilmesi konusunda yapılan çalışma, alkil benzen oluşturmak için, düz zincirli bir hidrokarbon geliştirilmiştir. Düz zincirli maddeler, daha kolay parçalanabilen deterjanlar verir ve deterjan formülasyonuna kolaylıkla uyar.

FATMA BEKTAŞ 141104740 FBÖ 4-B