Erguvan ağacı İstanbul’un bir simgesidir. En azından geçmişte öyleydi Erguvan ağacı İstanbul’un bir simgesidir. En azından geçmişte öyleydi. Beton yığınlarının çoğalmadığı dönemleri yaşayanlar, baharın İstanbul’a erguvan ağaçlarının çiçek açmasıyla geldiğini anımsayacaklardır. Gerçi artık bu ağaç İstanbul’un gürültüsü ve kalabalığından usanmış olacak ki, İstanbul’u terk etti ve baharda da uğramaz oldu. Bugün erguvan ağacını az da olsa yine İstanbul’un bazı köşelerinde görmemiz mümkündür. Bu ağaç Baharın gelişiyle kısa bir an için çiçeklenir, çiçeklerinin görüntüsü narin ve utangaçtır. Sanki ağaç yüzünü gizlemek istemektedir. Çiçeklerin dallarda çok kısa bir süre kalması sanki ağacın çiçeklerini insanlardan kıskandığı duygusunu verir gibidir. İngilizce adı “ Redbud” veya “Judas Tree” olarak bilinen bu ağacın ana vatanı Filistin’dir. Erguvani dediğimiz renk, efsanelere göre utancın rengiymiş. Bu ağaç İstanbul’da tanınmaya başlayınca, neşenin, aşkın, coşkunun rengi olmuş. Eskilerin anlattığına göre önceleri bu ağacın çiçeği beyazmış. Filistin de İsa’nın ortaya çıkması ve havarilerinden Yahuda’nın İsa'yı otuz gümüş karşılığı ihbar etmesi, daha sonra da bu yaptığından pişman olup, kendini bir erguvan ağacının dalına asması üzerine, Erguvan ağacıda , bu utancı kaldıramamış ve bu ihanet yükünü dallarında taşıdığı için bembeyaz çiçekleri utancından kızarmış.
Bu nedenle Erguvan ağacının artık Filistin diyarının kavruk topraklarına tahammülü kalmamış ve ancak İstanbul’un eşsiz mavisi ve yeşili ile avunabileceğini anlamış. Böylece İstanbul’a gelerek yerleşmiş. Kendine yeni bir yurt edinmiş. Erguvani renk mavi ve yeşilin arasında baharın ve yeniden dirilişin bir müjdecisi olarak kabul görmüş. Erguvan ağacının çiçekleri birden belirir ve birden kaybolur. Bu insanı hüzünlendirir. Varolmak ve yok olmak, Kavuşmak ve ayrılmak gibi karşıtlıkları çağrıştırır. Çiçekler, sevgili gibi narindir, elde edilmesi, elde tutulması zordur. Sevgili gibi sahip olunamayacak kadar güzeldir. Erguvanın bir anlık çiçek açıp, solması üzerine bu ülkenin duygusal insanlarını etkilemiş ve şairler erguvan üzerine şiirler yazmışlardır. Erguvan ağacının yaprakları ve çiçeği üzerine düşen çiğ damlaları bu çiçekleri bir mücevher gibi gösterir. Şairlerimizden Baki iki mısra ile bu olağanüstü durumu şöyle anlatmıştır. Dürr ü yakut ile nahl-i murassa sandım Erguvan üzre dökülmüş katarat-ı emtâr Baki
ERGUVANLAR SOLMADAN GEL Yıllar yıllar önce Bizim sokağın sonunda Erguvan ağaçlı bir bahçe Ağacın ardında Bir pencere Geçerdim kapınızın önünden Sessizce Kızarırdı erguvanlar Sanki beni görünce Bir siluet görünürdü pencereden Heyecanlanırdım Yağmur yağardı ince ince Islanırdım Titrerdim Şimdi nerede o renkler O hevesler, o yürekler Solunan hava bile değişti Ama umut tükenmedi Erguvanlar pembeleşti Zaman artık hedeflere engel Her nerdeysen Bir an evvel Erguvanlar solmadan gel. Mustafa Süreyya SEZGİN İstanbul, 17.06.2006