SELÇUKLULARDA DEVLET TEŞKİLATI

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
B. HUKUK ALANINDAKİ İNKILAPLAR Türkiye’de Anayasalar 1921 Anayasası 1.İnönü Savaşı’ndan sonra yeni Türk devletine işlerlik kazandırmak amacıyla 20 Ocak.
Advertisements

VAKIFLAR Bir hizmetin gelecekte de yapılabilmesi için belli şartlarda ve resmi bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mal.
Kamuda İnsan Kaynakları Yönetimi
AVRUPA BİRLİĞİ SİSTEMİNDE ENGELLİLER ve ÖZEL EĞİTİM
DEZAVANTAJLı ÇOCUKLARDA EĞITIM HAKKı YENI ORHANLı ORTAOKULU – ÖZGÜR KAYA.
KESİN HESAP KANUNU VE ÖZELLİKLERİ
TOPLU İŞ MÜZAKERELERİNİN ÖNCELİKLERİ Mato Lalić. Toplu müzakerelerinin öncelikleri ana sendika görevlerinden türemektedir -Maaş -İş koşulları -Kazanılmış.
Yönetim biçimi Cumhuriyet olan Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal önderliğinde 1923'te kurulmuştur. Resmî dili Türkçe‘dir. Demokratik, laik, sosyal bir.
Konu 7: TARIM HUKUKU KONUSUNDA YURTTAŞLAR YASASI.
TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ. TOBB nedir ? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (kısa TOBB) Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları,
Bağımsız Denetim ile Vergi Denetimi Arasındaki Geçişler
Siyaset Sosyolojisi.
. Bologna Sürecinde İç Denetçilerin Rolü (YÖK Düzeyinde) Hazırlayan: Süreyya SÜZEN Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı İç Denetçisi.
Mısır danatında resim ve heykel
PLATON NAMI DİĞER: EFLATUN
MISIR UYGARLIĞI Mısır’da MÖ 3000 yıllarında Nil havzasında ortaya çıkmış bir uygarlıktır.
AHİLİ K Güçlü bir sivil toplum örgütü. ESKİ BİR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜMÜZ; AHİLİK Bilindiği gibi Türklerin tarih sahnesine çıkışı neredeyse insanlık tarihi.
TÜRK KÜLTÜRÜNÜ OLUŞTURAN UNSURLAR VE TÜRK KÜLTÜRÜ
KESİN HESAP KANUN TASARISI
T.C MANİSA VALİLİĞİ Potenza - Italy (31 Ekim Kasım2011)
 Ülkemizdeki nüfusun sayısı ve nüfusla ilgili veriler yapılan nüfus sayımları ile elde edilir. Bu sayımlar sonucunda, toplam nüfus, nüfusun yaş gruplarına.
Zihinsel engellilerin sınıflandırılması
 Kurultay (Kongre) Detay : Bir konuyu görüşmek üzere çeşitli ülkelerden gelen delegelerin katılImıyla gerçekleştirilen uluslararası toplantılara veya.
TÜRK TARİHİ Anadolu'ya İlk Türk Akınları Malazgirt Savaşı
Gitmek İ stedi ğ im BirÜlke FRANSA. KENDİMİ TANITIYORUM KENDİMİ TANITIYORUM Adı:İncilay Soyadı:Baş Sınıfı:4/c No:1121 Okul:Tezer Taşkıran İ.Ö.O. Ders:Bilişim.
D E V L E T Y Ö N E T İ M İ OSMANLI DEVLETİ KÜLTÜR VE UYGARLIĞI.
Kadir AKTAŞ YASAMA UZMANI. Katılımda ana kurum AY-74 Başvuru hakkı, inceleme ve karar verme görevi 3071 sayılı dilekçe hakkının kullanılmasına dair kanun.
TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN KURULUŞ DÖNEMİ. Süleyman Şah Dönemi ( ): Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah’tır. Süleyman Şah,
AHMET ARSLAN OSMANLI DEVLETİ’NDE TOPRAK YÖNETİMİ EKONOMİ TOPLUM YAPISI EKONOMİK HAYAT VE HUKUK SORU PROĞRAMI.
İran ile birlikte Mısır ve Suriye’de de faaliyet gösteren Haşhaşiler, dinî tarikat ve aynı zamanda siyasi hedefleri olan bir terör örgütü gibi hareket.
Makro İktisat.
İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE DEVLET YÖNETİMİ
TÜRKİYE’DE OKUL ÖNCESİ EĞİTİM
İl Danışma Meclisi Formatı (Basına Açık Bölüm)
KOHLBERG ve AHLAK GELİŞİMİ Yrd. Doç. Dr. Aysel TOPAN
 Mısır, Nil Nehri'nin akış yönüne göre Aşağı ve Yukarı Mısır olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Din Kültür Ve Ahlak Bilgisi
EVLİLİĞİN GENEL HÜKÜMLERİ
TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE DEVLET TEŞKİLATI
BÖLÜM 3 ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ. BÖLÜM 3 ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ.
Osmanlı Ordusunun Başlıca Bölümleri
İDARİ-ASKERİ- AKADEMİK-ADLİ PERSONEL AYRIMI
İŞLETME TÜRLERİ BÖLÜM 3.
Milli Eğitim Bakanlığı örgüt yapısı
KONU XI AİHS’nin Kapsamı ve Başlıca Özellikleri
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ ve OKUL YÖNETİMİ
Eğitim; bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla,
YOKLUK VE BUTLAN HUKUKİ İŞLEMLERDE HÜKÜMSÜZLÜK
Din Dersi Paylaşım Portalı
BANKALARIN ORGANLARI GENEL KURUL
YÜRÜTME.
Bölüm 6 Örgütsel Yönlendirme
COŞKUNLAR SÜRÜCÜ KURSLARI Trafik ve Çevre Bilgisi
Başlangıç Hükümleri- 2. Hafta
ÖLÇME-DEĞERLENDİRME 1.DERS
HUKUK BAŞLANGICI ÖĞR.GÖR.İDİL YILDIRIM.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
UZMAN ASKERLİĞİN VE SADAKATİN ADI: KAPIKULLARI
Karmatîler: Mu’tazıd döneminde en tehlikeli isyan Karmatilerden geldi
Beden Eğitimi ve Spor Tarihi
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Sınıf Öğretmenlerinin Eğitsel Amaçlı İnternet Kullanım Öz Yeterlikleri
OKÇULUK RUMEYSA ÇETİN.
TİCARET HUKUKU BİLGİSİ
Abbasilerde Eğitim ve Öğretim
Sunum transkripti:

SELÇUKLULARDA DEVLET TEŞKİLATI

DEVLET TEŞKİLATI, KÜLTÜR VE MEDENİYET a. MERKEZ TEŞKİLATI Selçuklularda devlet teşkilatının oluşumu, düzenlenmesi ve gelişiminde, uzun bir geçmişe dayanan İslam öncesi Türk devlet geleneğinin İslamî prensiplerle uyumlu bir sentezi ve bölgede kendinden önce kurulmuş devletlerin birikimlerinin kuvvetli izleri görülmektedir. Selçuklu devlet geleneğinin teşekkülünde üzerinde devletlerini kurdukları topraklarda yaşayan unsurun (İranlılar) ve bunlardan Selçuklu devlet mekanizmasında görev almış kişilerin çok önemli katkısı vardır.

Selçuklu yönetim şeklinin oluşumunda ilk iki vezir Amîdü’l-Mülk Kundurî ve Nizamü’l-Mülk’ün katkıları asla unutulamaz. Nizamü’l-Mülk’ün yazdığı Siyasetname’ye Selçukluların merkezî teşkilatının oluşumunda Sasanî, Samanî, Abbasi, Gazneli ve Karahanlı teşkilatından istifade edildiği açıkça görülmektedir. Bunun yanında Türk telakki ve ananelerinin Selçuklu devlet teşkilatının oluşmasında, kısmen Karahanlı ve kısmen de Oğuzlardan intikal eden anlayışı da unutmamak gerekir.

HÜKÜMDAR Büyük Selçuklularda devlet; saray, hükümet ve orduya dayanıyordu. Hükümdar ise hem devletin hem de bu üç gücün başı kabul edilirdi. Hükümdar bu gücünü doğrudan Tanrı’dan alırdı. Ancak hükümdarın yetkileri sınırsız değildi. Çünkü devlet hükümdarın yönetiminde olmasına rağmen, hanedan azası ve komutanların ortak sorumlulukları da önemliydi. Sultan, verilecek kararlardan önce müşavirleriyle görüşüp, bunların önemine göre kurultay niteliğine sahip, geniş katılımlı toplantılar düzenleyebiliyordu.

Selçuklularda devletin yönetiminde birinci derecede yetkili ve sorumlu olan Sultan idi. Bütün alanlardaki görevlerini doğrudan kullanamayacağı için, kendisine vekaleten görevliler atayarak onlar kanalıyla yürütürdü. Dönemi itibariyle sağlam bir merkez teşkilatına sahip olmalarına rağmen veliahdin seçiminde kalıcı bir sistem oluşturamamışlardır.

HÜKÜMDARLIK ALAMETLERİ Selçuklularda hükümdarlığın manevi ve maddi olmak üzere iki çeşit alameti vardı. MANEVİ ALAMETLERİ Unvan ve Lakaplar: Selçuklularda Tuğrul Bey’den başlamak üzere bütün sultanlar es-Sultanu’l-Muazzam, Şahenşah, Tuğrul Bey, es- Sultanu’l-Âzam gibi birtakım unvan ve lakaplar kullanmışlardır. Hutbe: Bütün İslam devletlerinde bağımsızlığın ve hükümranlığın en önemli göstergelerinden birisi, ülke içerisindeki camilerde kılınan Cuma ve bayram namazlarındaki hutbelerde, hükümdarın adının zikredilerek dua edilmesidir.

Sikke: İslam devletlerinde tahta çıkan hükümdarın hutbeden sonra ilk işi, hakimiyetin sembolü olarak, üzerinde adı, unvan ve lakaplarının bulunduğu para bastırmaktır. Para bastırmak bir cephesiyle maddî, diğer cephesiyle hükümdarlığın manevi cephesidir. İlk Selçuklu parası 432/1041-42’de Nişabur’da Tuğrul Bey adına basılan dinar (altın para)’dır.

MADDİ ALAMETLER Saray ve Taht: Saray hükümdarın ve ailesinin oturduğu yer olduğu kadar, yönetim açısından da önemlidir. Başkentteki saray haricinde, ülkenin diğer şehirleri veya şehirler dışında yazlık saraylar bulunurdu. Hükümdarın Saltanat Çadırı (Süradık, Serâperde, Nevbetî) ve Saltanat Otağı da hakimiyet alameti idi. Taht ise, hakimiyet alametleri içerisinde özel bir öneme sahipti. Hükümdarlık tahta oturmakla (cülus) başlardı.

Tevkî ve Tuğra: Hükümdarların emir ve fermanlarını üzerine koydurdukları işaret ve yazılı alametlere denir. Tevkî; hükümdarın ismini içeren tuğra ile birlikte kullanılan, onun irade ve muvafakatını gösteren imzaya eşdeğer bir alamettir. Sultan Sencer’in tevkîi, tuğrasının kavsının altına yazılmış “بسم الله توكلت علي اللهBismillahi tevekkeltü alellah” ibaresi idi.

Tac: Hükümdarlığın taht’tan ayrılmayan, olmazsa olmaz maddî hakimiyet sembollerindendi. Nevbet: Hükümdarlık unsurlarından olan Saray ve Saltanat Çadırı ile yakından ilişkili maddi bir unsur da bando ve belirli mekanlarda günde beş defa bu devlet bandosu tarafından verilen konserin adıdır. Tuğrul Bey’den itibaren Selçuklularda görülen nevbet çaldırılması, devlete bağlı hükümdarlarla, diğer hanedan mensupları için de çalınırdı.

Bayrak (Sancak, Liva, Alem): Dünya tarihinde bütün devletlerde hakimiyetin en önemli maddi sembollerinden birisi belki de en önemlisi bayrak idi. Çünkü hükümdarın bayrağı, çekildiği yerde onun hakimiyetini gösterir, bayrağa hürmet sahibine bağlılığı ifade ederdi. Çetr: Bir hakimiyet alameti olarak Hükümdarların sefere çıktıkları veya alayla bir yere gittiklerinde başlarında tutulan, onların renk ve sembollerini taşıyan özel şemsiyeye çetr denilmiştir. Büyük Selçukluların çetri ok ve yaydan oluşan armaları yer alırdı.

Tırâz ve Hil’at: Üzerinde kenar yazıları tarzında hükümdarın ismi Tırâz ve Hil’at: Üzerinde kenar yazıları tarzında hükümdarın ismi. Lakap ve özel işaretlerin işlenmiş olduğu kumaş ve bundan yapılan elbiseye tırâz denilmiştir. Tırâz hükümdar tarafından devlet büyüklerinden birine verilmesi halinde Hil’at adını alırdı. Hil’at sadece elbiseden ibaret olmayıp; külah, kemer, kılıç, kılıç bağı, at, kös, bayrak ve parayı da muhtevi idi. Bazı durumlarda hil’ate çadır, eyer bakımı, cübbe, sarık gibi eşyalar da eklenmiştir.

SELÇUKLULARDA SARAY Selçuklularda Saray’a dergâh ve bargâh da denilmiştir. Burada hükümdarın ailesi ve devlet teşkilatı içerisinde yer alan, özelliğinden dolayı doğrudan hükümdara bağlı bir kısım görevliler (enderun) bulunurdu.

Selçuklu Sarayında Bulunan Görevliler Hâcibler: Başkanlarına Hâcibü’l-Hüccâb veya Hâcibu’l-Buzurg denilen hâcibler, Saray’ın hükümdar haricindeki en yetkili kişileriydiler ve hükümdarla Dîvân arasındaki irtibatı sağlardı. Emir-i Hares: Saray’da Hâcibu’l-Hüccâb’dan sonra en yüksek makama sahip olan ve sultanın verdiği cezaları uygulayan kişidir. Vekil-i Has: Saray mutfağına, tavlasına ait işlere, hükümdarın maiyeti ve oğullarıyla ilgili konulara bakardı. Vekil-i Der: Sultanın vezirle ilgili işlerini düzenlerdi. Emir-i Alem: Râyet-i Devlet denilen bayrağı koruyan ve taşıyan kişidir.

Emir-i Candar: Hükümdar ve Saray’ın muhafızına verilen unvandır. Emir-i Şikâr: Hükümdarın avla ilgili işlerini yürütür. Emir-i Ahur: Saray ahırlarıyla ilgilenirdi. Sultan’ın Saray’daki hayatının, tabii olarak, her zaman mümkün olmasa da özel ve resmî diye ikiye ayırabiliriz. Bu durum Saray’ın da Haremlik ve Selamlık olmak üzere ikiye ayrılması sonucunu doğuruyor. Sultan hareminde kendi aile fertleriyle özel hayatını sürdürürdü. Selamlıkta ise resmî ve özel toplantılarıyla, diğer devlet işlerini yürütürdü.

Selçuklu Saray’ında bazı adet, an’ane ve törenler vardı ki, Saray’daki resmî hayatla ilgili olurdu. Bunlar: Cülûs, veliaht tayini, rehin bulundurma, elçi kabulü/gönderilmesi, casuslar edinme, hediye alma/verme, fetihnameler gönderme, tebrik, karşılama ve uğurlama törenleri, bazı saygı ve sevinç gösterileri, matem törenleri gibi. Hükümdarın Saray’da devlet hizmetleri dışında geçirdiği hayatı, onun buradaki özel yaşantısını oluşturur.

BÜYÜK DİVÂN (HÜKÜMET) Selçuklularda merkez teşkilatının en üst organı olarak Saray’ın yanında Büyük Divân bulunurdu. Sahibi-i Divân-ı Saltanat veya Hâce-i Buzurg diye adlandırılan ve Divânu’l-Vezâre adıyla ayrı bir büroya da sahip bulunan, hükümdarın mutlak vekili durumundaki Vezir’in başkanlık ettiği Büyük Divân, Divân-ı Alâ, Divân-ı Vezâret, Divân-ı Saltanat gibi isimlerle anılır, yönetimle ilgili bütün işler onun yetki ve çalışma alanına girerdi. Büyük Divân bu haliyle Vezir’in başkanlığındaki Sahib-i Divân-larıyla, günümüz hükümetlerindeki Bakanlar Kurulu gibi görülebilir.

Divân-ı Istıfa: Başında Sahib-i Divân-ı Istıfa veya Müstevfî’nin bulunduğu bir divân olup, Büyük Selçuklu Devleti’nin Maliye Bakanlığı konumunda idi ve önemi itibariyle Vezaret’ten sonra gelirdi. Büyük Selçukluların iki hazinesi vardı. Bağlı devletlerden alınan vergilerin konulduğu Asıl (İhtiyat) Hazinesi. Has, iktâ’ ve haracî arazi ile vergiye tabi bütün ahaliden amiller vasıtasıyla toplanan şer’î ve örfî vergilerin konulduğu Harc (Masraf) Hazinesi idi. Divân-ı Tuğra: Dışişlerini idare eden bu divânda, Büyük Divân’dan gelen kararlar yazılır, hükümdarın berat, nişan, menşur ve fermanları hazırlanırdı.

Divân-ı İşrâf: Sahib-i Divân-ı İşrâf veya Müşrif denilen reis ve naib adı verilen yardımcılarıyla, devletin genel teftiş işlerine bakan kurumdu. Divân-ı Arzu’l-Ceyş: Bu divân gerek merkezdeki ve gerekse taşradaki teşkilatıyla, ordu ile ilgili her türlü işlerin yürütülmesini üstlenmişti. Selçuklularda Büyük Divân’ı oluşturan söz konusu divanlar yanında, yine merkezde ve kısmen müstakil sayılabilecek ya da şu veya bu sebeple bu çerçevenin dışında yer almış Divân-ı Berid gibi kuruluşlar da mevcuttu.

SARAY TEŞKİLÂTI: Anadolu Selçukluları saray teşkilatı Büyük Selçuklu devleti saray teşkilatı esas alınarak oluşturulmuştur. Başlıca saray görevlileri şunlardır:  HACİBÜL-HUCCÂB: Sultan ile divan üyeleri arasında irtibatı sağlayan bas hacib saray görevlilerinin hizmetlerini kontrol etmekten de sorumlu idi. Hacibü’l-huccâb’in emrinde hacip ve perdedar denilen görevliler vardı. 

DİĞER GÖREVLİLER EMİR-İ CANDAR: Sarayı ve Sultanı korumakla görevli olan Candarların reisi olan emîr-i cândâr hazarda ve seferde buyruğu altındaki muhafızlarla birlikte sultanı korumakla mükelleftir. I. Alaeddin Keykubad Sultan olarak Konya’ya gelirken yanında 120 kişiden oluşan muhafız (candâr) birliği vardı. Bunlar altın sırmalı hamail ile asılı kılıç taşırlardı. Candaroğulları Beyliğinin kurucusu Emir Semseddin Yaman’in lâkabına bakılarak onun da Anadolu Selçuklularında emîr-i cândâr olarak görev yaptığı söylenebilir. Üstâdüddâr: Saray nazırı olup saraya ait bütün harcamaları ve saray görevlilerini kontrol eder.

EMİR-İ ÇASNİGİR: Sultanın sofrasının hazırlanmasına nezaret ve yemekleri kontrol eden görevlidir. Çok güvenilir emirler arasından seçilen çasnîgîrin görevi sofraya konulan yemekleri sultandan önce tatmak suretiyle yemeğe zehir katılma ihtimalini ortadan kaldırmaktı. Büyük Selçuklularda ve diğer bazı İslâm devletlerinde de gördüğümüz çasnigîr Anadolu Selçuklu devletinde de önemli bir görevli idi. Meşhur emîrlerden Mübârizüddin Çavli ile Semseddin Altunaba da çasnigîr (emir-i zevvâk) olarak hizmet etmişlerdi. EMİR-İ SİLAH: Silahların bakım ve muhafaza edilmesiyle görevli olan silâhdarların emiri olup merasimlerde hükümdarın silahını taşırdı.

EMİR-İ ŞİKAR: Hükümdarın av işlerini idare eden ve av kuşlarıyla av hayvanlarının eğitiminden sorumlu olan saray görevlisidir. Emîr-i Şikârlar nüfuz ve itibar sahibi kumandanlar arasından seçilirdi. Meselâ meşhur devlet adamı Sadeddin Köpek Sultan I. Alaeddin Keykubad’in, Kılavuzoğlu Tumanbay da III. Giyaseddin Keyhüsrev’in emîr-i şikârları idiler. Bütün kuşçular emîr-i şikârların emrindeydi. Bunların yanında yine av ile görevli askerler bulunurdu.

Anadolu Selçuklularında emîr-i şikârlığa tayinle ilgili bir vesikada bu görevlilerde aranan vasıflar ve av sırasında dikkat edilmesi gereken hususlar sayılarak emîr-i şikârın bu önemli vazifede bâzdârları kulluk ve mülâzemette bulundurması, sürgün avında kuş ve hayvanları halka haline getirme zamanında cesur ve marifetli avcıları hizmete sokması ve kuşların avlanma mevsiminde avcıları pusuya yatırması gerektiği ifade edilmektedir.

Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu sultanlarının sofrasında av eti hiç eksik olmazdı. Nitekim sultan Melikşah ile I. Alaeddin Keykubad bir rivayete göre yedikleri av etinden zehirlenerek ölmüşlerdir. II. Giyaseddin Keyhüsrev’in av hayvanları yanında vahşî hayvanları da beslediği, Ermeni kralının Sultan I. Izzeddin Keykâvûs’a çeşitli hediyeler yanında bâz (doğan) ve şahin de göndermesi Selçuklu sultanlarının kuşlara ne derecede önem verdiklerini göstermektedir. Anadolu Selçuklularında yılda iki defa umumi ava çıkılırdı. Bu ava bütün devlet erkânı katılır ve av şölenle sona ererdi.

EMİRİ-İ ALEM: Sultan sancağını taşıyan ve onu korumakla görevli olan emîrdir. EMİR-İ AHUR: Hükümdarın atlarına bakmakla görevli emîrdir. Buyruğu altındaki hademeler atların eğitimi ve tavlaların bakımından sorumludur. TASTDAR: Hükümdar elini yıkarken, abdest alırken leğen tutup su döken saray görevlisi.

CAMEDAR: Hükümdarın elbiselerine nezaret etmekle görevlidir CAMEDAR: Hükümdarın elbiselerine nezaret etmekle görevlidir. Elbiselerin muhafaza edildiği câmehâne de onun kontrolündeydi. Câmedârlar sultanın elbiselerini giymelerine de yardımcı olurlardı.  EMİR-İ MECLİS: Sultanın bezm denilen meclisine girecek olanları içeri alan, ziyafet salonlarını düzenlemekten sorumlu saray görevlisi olup Anadolu Selçuklularında önemli bir memuriyetti. 

HAVAYİCSALAR: Havâyichâne denilen mutfak işlerine bakan ve yemekleri pişiren saray aşçısı.  SERHENG (Çavus): Sultanın önünden giderek yol açardı. Merasimlerde ve alaylarda ellerinde süslü değneklerle görev yaparlardı. I. Alaeddin Keykubad sultan ilân edilip tahta çıkmak üzere Konya’ya giderken yanında 500 serhenk vardı. EMİR-İ DEVAT (devâtdâr): Başlangıçta sultanın divit takımından sorumlu olan ve daha sonra çeşitli görevler üstlenen saray memuru. Meşhur devlet adamı Celâleddin Karatay da emîr-i devât olarak hizmet etmişti. 

b. TAŞRA TEŞKİLATI Büyük Selçuklu Devleti’nde doğrudan merkeze bağlı bölgeler yanında, bu bağlılıkları değişik durumlara sahip bölge ve ülkeler de bulunuyordu. Taşranın merkezle olan bu bağlantısı çoğunlukla fetihler sırasında yapılan antlaşmalar ve sonrasında gerçekleştirilen düzenlemelerle ortaya çıkmıştır. Tuğrul Bey’le başlayarak Alparslan, Melikşah ve daha sonraki dönemlerde, artıp eksilmek veya farklı şekiller kazanarak başkent dışındaki bütün Selçuklu ülkelerinde iki çeşit idare ortaya çıkmıştır.

Büyük Selçuklularda ülkenin doğrudan merkeze bağlı bölümleri, zaman içerisinde sayıları değişiklik gösteren , eyaletlere veya vilayetlere ayrılmıştı. Birer idarî ünite oluşturan eyaletlerde devlet otoritesini temsil eden, onun görev, yetki ve sorumluluklarını üstlenen, merkezin talimatları doğrultusunda hareket eden bir kısım idarî birimler mevcuttu. Birçoğu merkezdeki idarî birimlerin uzantısı idi ve sadece vilayetlerde amîd, şıhne, âmil, nâzır, muhtesib, reîs, kadı, hatib ve müftü gibi görevliler de bulunuyordu.

c. ADALET TEŞKİLATI İslam tarihinde bütün İslam devletlerinde olduğu gibi Büyük Selçuklu Devleti’nde de adalet hizmetlerinin yürütülmesine büyük itina gösterilmiştir. Büyük Selçuklular “adalet mülkün temelidir” anlayışının şuurunda olarak, bu hizmeti yerine getirirken hem kendilerinden önceki İslam devletlerindeki örneklere hem de bağlı oldukları Türk kültürünün prensipleri doğrultusunda yürütmüşlerdir. İslam devletlerindeki gibi Selçuklularda da adalet teşkilatının en önemli unsuru kadılardır.

Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinde, kadıların durumlarını sürekli yakından takip edilmesi tavsiye edilmektedir. Buradaki tavsiyeye göre; kadılardan ancak alim, zahid ve namuslu olanların görevlerine devam etmeli, bu şartlara uymayanlar ise azledilmeli denilmektedir. Ayrıca kadılara yeterli maaşın da verilmesi konusundaki tavsiyesi de dikkat çekmektedir. Büyük Selçuklularda kadıların dışında hükümdarlar da zaman zaman bu görevi üstlenmişler. Ancak Sultan’ın bu görevi her zaman yapması mümkün olmadığından hareket ederek genelde ülke çapında vekiller (naibler) denilen kadılar atanmıştır.

Selçuklularda amîdler de Sultan adına adaleti yerine getirmişler, ayrıca İslam öncesi kültüre ait olan Emîr-i Dâd (Selçuklularda başta devlet aleyhine işlenen cürümler olmak üzere şer'î davaların dışındaki örfî davalara hükümdar adına bakan görevli) veya Dâdbeylik kurumu da devam etmiştir. Kadılar şer’î konularla ilgilenmelerine karşılık, diğerleri örfî davalara öncelikli olarak bakmışlar, böylece yargı sistemi şer’î ve örfî (Türk gelenek ve göreneklerine göre düzenlenmiş kurallarla şer'i hukukun esaslarına aykırı olmamak kaydıyla padişahların buyruklarından oluşurdu. Örfi hukukun esasları KANUNNAME adıyla bir araya getirilmiştir) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bunların dışında ordu mensuplarının davalarıyla ilgilenen Kâdı-yı Leşker (Kadı-Asker) de bulunmuştur.

d. ORDU TEŞKİLATI Hem Türk hem İslam hem de dünya tarihçilerinin araştırma alanlarından birini temsil eden Selçukluların büyüklüğünün arkasındaki unsurların başında, onların dönemin en önemli askerî güçlerinden birisine sahip olması kabul edilmektedir. Çünkü Selçukluların kısa bir süre içerisinde geniş bölgeleri sınırları içerisine almaları, devamı olan devletlerle üç asır boyunca yaşamaları ve yüz binlerce askerden oluşan Haçlı orduları karşısında topraklarını korumaları bunun bir göstergesidir. Selçuklular nizam ve askerî usuller yönünden, başta Osmanlılar olmak üzere, kendisinden sonra gelmiş olan birçok devlete örnek olmuştur.

Devletin başı olarak Sultan’ın o bulunmadığında ise Sipehsâlâr’ın sevk ve idare ettiği Büyük Selçuklu ordusunda, diğer komutanlar olarak Emîrü’l-Umerâ, Emîr-i Sâlâr, Mukaddetü’l-Ceyş, Serhenk (Çavuş) ve Nakîb de bulunurdu. Tamamı ülke içerisinde imal edilen ve benzerlerine göre daha üstün özelliklere sahip silahları bulunuyordu. Bunlar; Ok, yay, kılıç, kalkan, zırh, kargı, topuz, mızrak, gürz, nacak, kamçı, arrâde (hafif taşlar atan bir silah), mancınık (ağır taşlar atan silah), sapan, kemend ve neft idi.

Diğer yandan Selçuklu ordusu sefere çıktığında seyyar hastane ve hamamlar da götürürdü. Orduda genel olarak muharip sınıf yanında, farklı hizmetler üstlenmiş yardımcı hizmet grupları da bulunurdu. Selçuklu ordusu olgunluk döneminde, Ortaçağ’ın en muazzam ve güçlü ordusuna sahip bulunmuş ve devrinin en mükemmel silah araç ve edevatlarını kullanmışlardır.

SELÇUKLU ORDUSUNU OLUŞTURAN UNSURLAR Gulâmân-ı Saray: Sultanı ve Sarayı koruyan, başta silah kullanmak üzere, görecekleri hizmet alanlarına uygun biçimde iyi yetiştirilmiş askerlerdi. Hassa Ordusu: Sâlâr denilen komutanların yönetiminde, çeşitli unsurlardan oluşan ve sipahiyân da denilen Hassa Ordusu, Selçuklu ordusunun daimi olarak muvazzaf gücünü doğrudan Sultan’ın komuta ettiği 46 bin kişilik bir süvari kuvvetidir. Bunlara hizmetlerinin karşılığında iktâ’ verilirdi. Sipensâlâr denilen emir, günümüzün Genel Kurmay Başkanı konumunda olup, ordunun her yönden ve devamlı savaşa hazırlanmasından sorumluydu.

Hanedan mensuplarıyla, gulâm valiler ve diğer devlet ricaline bağlı askerî güçler: Sultan tarafından belirli bir bölgenin yöneticisi olarak tayin edilmiş olan hanedan üyesinin Hassa Ordusu örneğine göre düzenlenmiş, farklı sayıda iktâlı silahlı kuvvetlerdi. Türkmen Kuvvetleri: Selçuklu Devleti’nin kurucuları Tuğrul, Çağrı, Kutalmış, İbrahim, Yınal ve diğer beylerin Türkmen Bey’i olmalarından dolayı Selçuklulara Türkmen de denilmektedir. Türkmenler göçebe olup, Sultan tarafından beylerine ıktâ’ edilen bölgelerde, yaylak ve kışlak arasında sürekli yer değiştiren hareketli kuvvetleri oluşturuyorlardı.

Çarpışmalara kadın-erkek topluca katılırlar, reislerinin yönetiminde bir uçtan bir uca ülke içerisinde verilen yeni iktalara geçerler, memleket sınırlarını genişletmek veya korumak için emsalsiz bir fedakarlık ve feragatle gaza meydanlarında canlarını feda etmekten çekinmezlerdi. Tâbi Hükümetlerin Kuvvetleri: Selçuklu ordusunun son kısmını oluşturan bu kuvvetler, doğrudan Sultan’a bağlı olduklarından, onun isteğiyle antlaşmalarda belirtilen sayılardaki kuvvetlerle orduya katılmaya veya herhangi bir krala, valiye yardım etmeye mecburlardı.

Türkmenler ve tâbi hükümetler hariç Melikşah döneminde Selçuklu ordusu 400 bin kişiden oluşuyordu. Buna en az 300 bin kişi olarak son iki unsuru da (Türkmen ve tâbi hükümetlerin kuvvetleri) ilave ettiğimizde büyük bir kuvvet olumaktadır. Selçuklu ordusu savaş alanına, daha önceki İslam ordularında olduğu gibi Kalb (merkez), Meymene (Sağ kol), Meysere (sol kol), Mukaddeme, Talîa, Pişdâr (öncü) ve Sâka, muahhar yani artçı şeklinde dizilirdi.

Selçukluların askerî teşkilatta yaptıkları en önemli yeniliklerden birini askerî iktâlar oluşturuyordu. Devletin içinde arazi, ölçümleri yapılarak yıllık gelirlerine göre, üç kısma ayrılmıştı. Bu arazinin öşür ve resimleri, hizmet karşılığı olarak ümera ve askerlere verilirdi. Eski Türk askerî ve idarî an’anelerinin, Melikşah döneminde Nizamülmülk tarafından yeni şartlara intibakı ile şekillenen iktâ sistemiyle, bir yandan kalabalık orduların ihtiyaçları devlete yük olmaktan kurtarılıyor, diğer yandan da iktâ sahibinin kendi gelirini artırma çalışmalarının bir sonucu olarak, memleket imar ediliyordu.

İKTİSADÎ VE İÇTİMAÎ HAYAT a. İktisadî Hayat

Bu slayt Prof. Dr. Nesimi Yazıcı’nın «İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi» Kitabı esas alınarak hazırlanmıştır.