Baskı Sanatçısı Basri Erdem
Düz Baskı – Litografi- Taşbaskı Tekniği Düz baskıda en çok yaygın olan teknik litografidir. Litografi sözcüğünün kökü eski Yunanca olup “taş üzerine yazılmış” anlamındadır. Taş basmacılığında geleneksel olarak bavyera kireç taşları kullanılır. İnce grenli ve yumuşak kalker taşları da kullanılabilir. Taşın düzleşmiş , su ile temizlenmiş ve kurutulmuş yüzeyine yağlı kalem ve mürekkeple resim yapılır , merdane ile yağlı baskı boyası geçirilirse taşın resim olan yüzeyine bir yağ tabakası yerleşir. Taş süngerle ıslatıldıktan sonra merdane ile yağlı baskı boyası geçirilirse resim olan yerler bu boyayı alır. Taşın çok sert dokusu hem suyu hem de yağı iyi tutar. Boya verilmiş yüzeye kağıt serilerek kalıp presten geçirilirse resim baskı olarak kağıda geçer. Taş baskı ofset baskı tekniğine benzer. Senefelder 1986 da ilk çok renkli litografiyi bulur. Taş kalıplar çok kalın ve ağır olduğundan yerine çinko ve alüminyum,bakır,krom kalıplar kullanılmıştır. Düz baskının üretimde kullanılan bu tekniğine “ofset baskı” denir. Ayrı ayrı kalıplar üst üste basarak çok renkli resimler yapılmaktadır. Litografi tekniği ile eser veren sanatçılar : Gericault, Deroix , Goya ve Daumier ‘dir. Kalıplar saklanarak ilerde tekrar baskıda kullanılabilir. Tekrar baskı yapmak için baskı kalıbının terebentinle silinip suya sokulması yeterlidir. Bazen taş kalıp yerine kağıt ıslatılır. Kağıt ayrıca kurutulur. Mürekkep rengi değiştirilerek , renkli baskı da yapılabilir. Türk Litografi Sanatçıları : Mustafa Aslıer,Fevzi Karakoç,Atilla Atar, Basri Erdem, İsmail Hakkı Demirtaş, Emin Koç, Alaattin Aksoy, Mehmet Özer, Selami Yahya,Gül Derman,Saime Hakan,Hüsnü Dokak.
BASRİ ERDEM’İ TANIYALIM Basri Erdem 1948 yılında Lüleburgaz – Akçaköy’de doğmuştur. Orta öğrenimini Kepirtepe İlköğretmen Okulu ve İstanbul Öğretmen Okulu Resim Seminerinde tamamladı. Bir yıl ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra 1967 yılında İstanbul Eğitim Enstitüsü Resim Bölümüne girdi. 1970-74 yılları arasında Urfa Kız Öğretmen Okulu’nda Resim Öğretmenliği görevinde bulundu. 1974 yıllında Milli Eğitim Bakanlığı’nın açmış olduğu sınavı kazanarak, İstanbul Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü, Grafik Dalı öğretmenliğine atandı. 1980–82 yıllarında Atatürk Yüksek Öğretmen Okulu Resim Bölümü öğretmenliği görevini yürüttü. 1985 yılında Marmara Üniversitesinde Lisans eğitimini tamamladı. 1986’da “Sanatta Yeterlik“ aldı. Aynı yıl içinde 1.Asya – Avrupa Sanat Bienali’ne katıldı. 1987 yılında Doçent, 1997 yılında ise Profesör ünvanını kazandı. 1988-2002 yılları arasında çeşitli karma ve Grup sergilerine katılmış, 30 kişisel sergi açmıştır. Ayrıca Avusturya –Graz, Yunanistan-Drama, Kıbrıs, Moldava – Kişinev’de yurtdışı sanat etkinliklerine katılarak eserlerini sergilemiştir. 2007 yılında Marmara Üniversitesi , Atatürk Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi bölümünden emekli oldu. Halen Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir.
RÖPORTAJ A.Y: Baskı sanatıçısı olarak baskı sanatı hakkında neler söylemek istersiniz? B.E: Ben sadece baskı sanatçısı değilim, yağlı boya çalışmaları da yapmakdayım (odasındaki bazı yağlı boya çalışmalarını göstermekte). Baskıya ayrı bir merakım var. Bunun için evimde 3 ayrı press makinem var. Mekaniğe olan ilgimden dolayı eskicilerden topladığım parçalarla bu makineleri imal ettim. Taş press konusunda şu an Eskişehir çok ilerledi, sermayelerini de çok iyi kullanmaktalar. A.Y : Türkiye’de sanatçılar öldükten sonra da baskıları devam etmekte, incelediğimde sanatçıların baskılarında 50/50 yazar. Bildiğim kadarıyla 50.baskıdan sonra baskı devam etmez. B.E : Evet, Avrupa’ da baskı sanatçıları halkın gözü önünde ve noter huzurunda baskısını yapar, belirli sayı belirlerler, o sayı kadar baskı yapıldıktan sonra baskı kalıbı imha edilir. Fakat Türkiye’de sanatçı öldükten sonra eseri daha da değerlenir ve galeri sahipleri o kalıpla baskıya devam ederler. Sanatçı öldükten sonra baskı devam ederse altına not edilmesi gerekir, fakat bunun da yanlış yapılmaması gerekir.
A.Y : Birçok baskı türü var, bunlar nelerdir ? B.E: Linor Baskı, Ağaç Baskı, İpek Baskı, Taş Baskı, Metal(çinko) Bakır Baskı, Muşamba Baskı. İpek Baskı olunca sivriyoni, Taş olursa Litografi, Metal Baskı olunca gravür, Muşamba olunca Linor Baskı (linor baskı örneklerini göstermekte). A.Y: Basın Müzesinde Askeriyenin bağışladığı Litografi Baskı makinesi bulunmakta. B.E: Evet büyük bir makine. A.Y: Türkiye’de baskı sanatına Özgün Baskı denmekte. Özgün Baskı tam olarak ne demek oluyor? B.E: Özgün Baskı ismini Türkiye’de ilk olarak Mustafa Aster bulmuştur. Özgün Baskı ismini kullanmış ve bu isim Türkiye’de bu şekilde kullanılmaya devam etmiştir. A.Y: Türkiye’de Baskı Sanatı’nın durumu nedir? B.E: Türkiye’de baskı sanatı Avrupa ile karşılaştırıldığında eş değer konumdadır. Bu konuda Anadolu Üniversitesi yükselişe geçti. Bir dönem bu konuyla ilgili bölümleride vardı ancak birtakım nedenlerden ötürü bu bölüm kapatıldı. Şu an tekrar açılmaya çalışılıyor. Kocaeli Üniversitesi GSF’ne bir baskı makinesi getirtildi. Bu makine manuel olarak özellikle getirdildi. Çünkü hidrolik olması durumunda elektrikler kesildiğinde üretim yapılamayacaktı. Bu sebeple manuel olması önemliydi.
A.Y: Goya, Dore gibi sanatçıların gravürlerini incelediğimde çizgi roman tadında eserler gördüm. Aslında ilk illüstrasyon, çizgi romanların başlangıcı diyebilirmiyiz? B.E:Goya’nın hareketli bir yaşamı vardı. Sokakta kavga olduğunu görür, atölyesinden çıkıp kavgaya karışır, gözü yüzü kan içersinde geri dönerdi. A.Y: Rafet Ekiz gibi . B.E: Rafet Ekiz benim öğrencimdi, önce Marmara’da okudu ardından Mimar Sinan’da yüksek lisans yaptı. Hayatı hep hareketliydi. Kardeşi Rahim Ekiz merdivenlerden düştü, abisi Metin Ekiz Mimar Sinan’ın uzun dönem heykel bölüm başkanıydı, yakın zamanda öldü. Rafet Ekiz 2003 yılında trafik kazası sonucu öldü. Çok başarılı bir sanatçıydı fakat iyi bir eğitmen değildi. Picasso da çok iyi bir sanatçı olmasına rağmen hiçbir öğrenci yetiştiremedi. İyi bir sanatçı olmak ile iyi bir eğitmen olmak farklı.
A.Y: Albert Dürer gibi sanatçıların halen değeri bilinmekte, fakat gravüre günümüzde pek değer verilmiyor gibi. B.E: Dürer kuyumcu bir aileden geliyor. Gravürleri bakır üstüne asit kullanmadan yapar. Materyalist toplumlarda sanat üst düzey kesim için gereklidir görüşü vardır. Alt düzeydeki insanlar için yemek, giysi gereklidir. Fakat belirli bir geliri olan üst düzeydeki insanlar sanatı ihtiyaç olarak görür. Halıya zanaat denirken tabloya sanat denmekte, bu aslında kapitalizmin ortaya çıkardığı görüş. Alt düzey insanlar için zanaat üst düzey insanlar için olunca sanat oluyor. Halk sanatı diye bir şey var aslında. Aynı zamanda kıyafeti üreten terzi de sanatçıdır, gömleği yaratmak da bir sanattır. A.Y: Son olarak, Gravürleri aslında bir bakıma illüstrasyon olarak görüyorum, neler demek istersiniz? B.E:Türkiye’de nedendir bilinmez illüstrasyon aşağılanır. İhap Hulisi, Mehmet Siyah Kalem, Suat Yalaz A.Y: Ömer Muz B.E: Evet bunlar büyük sanatçılardır. İllüstrasyon ayrı bir sanat dalıdır ve çok zordur, özel olarak eğitmen gerekir. A.Y : Bu güzel röpartaj için teşekkür ederim.
BASKI ÇALIŞMALARI