Bidat ve Hurafeler İbrahim SUCUOĞLU HAZIRLAYAN; MUHAMMEDİYE CAMİİ İMAM HATİBİ /ERZİNCAN
. Bidat; Örneksiz bir şey yapmak, yepyeni bir iş ortaya koymak, umumî kanaata aykırı davranışta bulunmak ve daha evvel benzeri olmayan bir şeyi icat etmek gibi anlamlara gelir. Istılah bakımından bid'at; dinin aslından olmayan ve şer'î delillere istinad etmeden sünnete aykırı olarak icad edilen şeylerdir. Başka bir ifadeyle; dinî emirlerin ikmalinden sonra, Hz. Muhammed'in sünnetine, Kur'ân'ın sarîh hükümlerine, ashab, tabiin ve müctehitlerin genel görüşlerine tamamen aykırı olarak ortaya çıkan hal, davranış ve işler demektir.
Geniş kapsamlı tarife göre bid’at Hz. Peygamber’den (s. a. v Geniş kapsamlı tarife göre bid’at Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sonra ortaya çıkan her şeydir. Bid’at, Asr-ı Saadet’ten sonra ortaya çıkan şer’i bir delile dayanmayan inanç, ibadet, fikir ve davranışlar hakkında kullanılan bir terimdir. Bazı alimler bid’atı, bid’at-ı hasene(iyi bid’ad), bid’at-ı Seyyie( kötü bid’ad) şeklinde ikiye ayırmıştır.
Hurafe; Akla ve gerçeğe aykırı, aldatıcı söz demektir Hurafe; Akla ve gerçeğe aykırı, aldatıcı söz demektir. Masal, efsane ve genel olarak gerçek dışı kabul edildiği halde hoşa giden nakil ve rivayetlerde hurafe olarak değerlendirilebilir. Ayrıca hiçbir mantıki izahatı bulunmayan, din adına ileri sürülüp benimsenen batıl inanç ve davranışlarda hurafe kapsamına girmektedir.
Bid'atların doğuşuna ve yaygınlaşmasına sebep olan hususlar : Bid'atın, bilinçli olarak üretilmesi, Cehalet, Kültür etkileşimi, İslâm öncesinden kalan gelenek ve görenekler, Eski dinlerden kalan alışkanlıklar, Çok sevap kazanmak veya dinî vecibeleri fazlasıyla ifa etmek düşüncesi.
Unutmayalım ki; insanın başına Yüce Allah’ın dilemesinden başka hiçbir şey gelmemektedir. Geliniz Yunuz Süresi 107. ayete kulak verelim. وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ "Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."
Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifini sizlerle paylaşmak isterim. مَنْ سَنَّ في الإِسْلام سُنةً حَسنةً فَلَهُ أَجْرُهَا، وأَجْرُ منْ عَملَ بِهَا مِنْ بَعْدِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ ينْقُصَ مِنْ أُجُورهِمْ شَيءٌ ، ومَنْ سَنَّ في الإِسْلامِ سُنَّةً سيَّئةً كَانَ عَليه وِزْرها وَوِزرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا مِنْ بعْده مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أَوْزارهمْ شَيْءٌ “İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayrılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.”[Müslim, Zekat 69]
Bidat ve Hurafelerin birçok çıkış sebebi vardır Bidat ve Hurafelerin birçok çıkış sebebi vardır. Bunlardan en önemlileri şunlardır: 1.Önceki dinlere ait kültürlerden bazı unsurların İslam Dinine taşınması. 2.Cehalet, yani dini temel kaynaklarından öğrenmemek. 3.Özellikle bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimize dayandırılan uydurma hadisler. Çağımızda en yaygın bidat ve hurafenin başında Türbe ziyaretlerinde yapılan yanlışlıklardır
Sevgili Peygamberimiz (s. a. v. ) bu konuda şöyle buyurmaktadır Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır. “Size kabir ziyaretlerin yasaklamıştım. Artık, kabirleri ziyaret edebilirsiniz.” [1 Müslim, Cenaiz, 106 “Kabirleri ziyaret ediniz, Çünkü bu size ahireti hatırlatır.” [ İbn Mace, Cenaiz; 47]
Türbelerde konulan bu ölçülere ters ve çok yanlış olan davranışları ise şöyle sıralayabiliriz: 1.Türbelerde yatanlar beşer üstü varlık olarak görmek ve Allah ile kendi arasında aracı olarak kabul etmek. 2. Türbe ziyaretlerini sanki dini bir vecibeymiş gibi telakki etmek. 3.Çaput, bez bağlamak ve mum yakmak. 4.Türbelerde yatanlara adak adamak.
5.Türbelerde yatanlar adına kurbanlar kesmek. 6.Kabrin etrafında bulunan duvar, demir vb. şeyleri öpmek. 7.Türbelere eğilerek girmek. 8.Türbelerde yatıp şifayı orda yatanlardan beklemek. 9.Türbe kapılarına sahip olmak istediği şeyin (mesela ev, araba, çocuk vb.) resmini çizmek.
Yukarıda saymış olduğumuzu davranışlar Müslüman’a yakışan hareketler değildir. Her gün 5 vakit namazımızda Fatiha süresinde bulunan إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden Yardım dileriz”[3] manasında ayeti okuduğumuz halde dediğimize muhalif olarak yardımı başka kapılarda aramak çelişki değil midir?
Günümüzde halkımız arasında birçok şey, ya uğurlu yada uğursuz sayılmaktadır. Kimileri ayların, kimileri günlerin veya gecelerin, kimileri hayvanların, kimileri ise bazı eşyaların uğursuzluğuna veya uğurlu olduklarına inanmaktadır. Hayvanların içinde; 1.Baykuş ötmesi, 2.İnsanın önünden kara kedi geçmesi, 3.İnsanın veya arabanın önünden tavşan geçmesi, 4.Kargaların ötüşü ve horozların vakitsiz ötüşü vb.
Uğursuz sayılan günler veya gecelerde vardır. Bunlar; 1.İki bayram arasında nikah kıyılması veya düğün yapılması, 2.Cuma ve arife günlerinde çamaşır yıkanması veya dikiş yapılması, 3.Gece vakti tırnak kesilmesi, gece aynaya bakılması, yine gece vakti ev süpürmek, geceleyin dışarıya sıcak su dökülmesi, 4.Salı günü temizlik yapılması ve 5.Akşam vakti sakız çiğnenmesi vb.
Uğursuz olduğu kabul edilen şeylerden bazıları ise şunlardır; 1.Sol gözü seğiren kişinin bu olayı kötüye yorumlaması sağ göz seğirirse hayra yorumlaması, 2.Kişinin üzerinde dikiş yapılacaksa veya düğme dikilecekse ağza bir şey alınması yoksa başa sıkıntıların geleceğine inanılması, 3.Kapı eşiğinde oturan kişiye iftira atılacağına inanmak, erkeğin önünden kadının geçmesinden dolayı erkeğin nasibinin kapanacağı
6.Merdiven altından geçmeyi uğursuz saymak, 7.Sağ kulağın çınlaması hayra sol kulağın çınlamasını şerre yormak, 8.Ayakkabı veya terlik ters dönmesini uğursuzluğa saymak, 4.Ezan okunurken köpek ulumasını şerre yormak, 5.Evde cam veya porselen gibi bir şey kırıldığı zaman belanın defedildiğine inanmak, Akşam ve yatsı ezanları okunurken köpek ulursa o civarda biri ölür. Tavşan, tilki ve kara kedi yolu keserse, uğursuzluk gelir. Baykuş kimin evinde öterse o haneden cenaze çıkar.
Kurbağalar sesini yükseltirse yağmur yağar. Salı günü yeni elbise giyilirse yanar, işe başlanırsa bitmez sallanır. Çarşamba günü süt içmek, ev satın almak iyi değildir. Perşembe çamaşır yıkanırsa zengin olunur (Kıbrıs). Cuma akşamı ve cuma günü ev temizlemek günahtır. Cumartesi günü çamaşır yıkamak uğursuzluk getirir. Pazar günü çalışmak uğursuzluktur. Arefe günü dikiş dikmek günahtır. Gece tırnak kesilirse ömür kısalır (Kıbrıs),
Bunlar benzer çok yanlış inanışımız var. Mesela; Başı ağrıyan bir kadın camiye gider; yazması ile camiyi süpürür ve yazmayı tekrar başına örterse ağrısı geçer. Yeni doğan çocuğun ilk dışkısı yattığı odanın eşiğine veya beşiğinin altına konursa cadı zarar vermez, nazar da değmez. Makas ağzı açık kalırsa kefen biçmeye yarar. Ölü yıkandıktan sonra kazan ters çevrilmezse bir başkası daha ölür.
Bir genç askere giderken evden çıkmadan önce bir dilim ekmeğin yarısını yer, yarısını da geri bırakırsa, artık ekmek onu, çağıracağı için kazaya belaya uğramadan geri dönermiş. Biri gurbete giderken arkasından su dökülürse hem kazaya uğramaz, hem de gurbetten çabuk dönermiş. Gök gürlerken buğday ambarlarına el ile vurulursa hasat çok olurmuş. Soğan kabuğuna basılırsa fakirlik gelirmiş. Nar taneleri yere düşürülmeden yenilirse cennete girilirmiş. Gece sandık açmak, kendi mezarını açmaktır. Yani ölümü çağırmaktır. Siftah olarak alınan parayı çeneye sürmek,ve bereket beklemek Vb.
9.Gece vakti sandık açmayı mezarının açılmasına saymak, 10.Kişinin üzerinden geçildiği zaman boyunun büyümeyeceğine inanmak vb. gibi şeyler halkımız arasında sıkça karşılaştığımız hurafelerdendir. At nalı, kurt dişi, koç boynuzu gibi şeyler evin dış cephesine asmak, nazar boncuğunu üzerine veya evin içine yahut dışına arabaların içine asmak halkımız arasında uğurlu kabul edilen şeylerdendir.
منْ أَحْدثَ في أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فهُو رَدٌّ Bidat ile ilgili Efendimizden bizlere aktarılan bir hadis şöyledir. منْ أَحْدثَ في أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فهُو رَدٌّ “Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez.”[Buhari, Sulh 5 ]
Sevgili Peygamberimiz (s.a.) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur. أَمَّا بَعْدُ ، فَإِنَّ خَيرَ الْحَديثَ كِتَابُ اللَّه ، وخَيْرَ الْهَدْى هدْيُ مُحمِّد صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وَشَرَّ الأُمُورِ مُحْدثَاتُهَا وكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلالَةٌ “Bundan sonra söyleyeceğim şudur ki: Sözün en hayırlısı Allah’ın kitabıdır. Yolların en hayırlısı Muhammed sav’ in yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılmış olan bid’atlardır. Her bid’at dalâlettir, sapıklıktır.” [Müslim, Cuma 43]
Bazı Hadisler مَنِ اقْتَبَسَ عِلْماً مِنَ النُّجُومِ اقْتَبَسَ شُعْبَةً مِنَ السِّحْرِ، زَادَ مَا زَادَ "Kim müneccimlikle ilgili bir bilgi iktibas etmişse sihirden bir şûbe iktibas etmiş demektir. Müneccimlik arttıkça sihirbazlık ta artar."[Ebu Davud, Sünen, Tıbb, 22/22, (IV, 227)]
Hadislerde yasaklanan ilim, bugünün tabiriyle astronomi denen yıldızlar ilmi değil, astroloji denen falcılıktır. وعن عروة بن عامر القرشى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ذُكِرَتِ الطِّيَرَةُ عِنْدَ رَسُولِ اللّهِ :فقَالَ: أحْسَنُهَا الْفَألُ، وَلآ تَرُدُّ مُسْلِماً. فَإذَا رَأى أحَدُكُمْ مَا يَكْرَهُ فَلْيَقُلِ: اللَّهُمَّ لاَ يَأتِي بِالْحَسَنَاتِ إّلاَ أنْتَ، وََلاَ يَدْفَعُ السَّيّآتِ إَّلاَ أنْتَ وَلاَ َ حَوْلَ وَلاَ َ قُوَّةَ إَّلاَ بِكَ. “Urve İbnu Âmir el-Kureşî radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (sav)'ın yanında uğursuzluktan bahsedilmişti. Buyurdular ki: "Bunun en iyisi fe'l (uğur çıkarma)dır. (Uğursuzluk inancı) bir müslümanı yolundan alıkoymasın. Biriniz, hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu duayı okusun: "Allahümme la ye'ti bi'lhasenâtı illâ ente ,ve lâ yedfe'u's-Seyyiâti illâ ente velâ havle ve lâ kuvvete illâ bike. (Allahım! Hayrı ancak sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. (İbadet, çalışma, korunma vs. için muhtaç olduğumuz) güç ve kuvvet de ancak sendendir.)"[ Ebu Dâvud, Sünen, Tıbb 22/24, (IV, 230-235)]
وعن زيد بن خالد رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: صَلّى لَنَا رَسُولُ اللّهِ الصُّبْحَ بِالْحُدَيْبِيَةِ في إثْرِ سَمَاءٍ كَانَتْ مِنَ اللّيْلِ. فَلَمَّا انْصَرَفَ أقْبَلَ عَلى النَّاسِ فَقَالَ: هَلْ تَدْرُونَ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ؟ قَالُوا: اللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ. قَالَ، قَالَ: أصْبَحَ مِنْ عِبَادِي مُؤْمِنٌ بِي وَكَافِرٌ؛ فأمَّا مَنْ قَالَ: مُطِرْنَا بِفَضْلِ اللّهِ وَرَحْمَتِهِ فذلِكَ مُؤْمِنٌ بِي كَافِرٌ بِالْكَوْكَبِ؛ وَمَنْ قَالَ: مُطِرْنَا بِنَوْءٍ كَذَا وَكَذَا فذلِكَ كَافِرٌ بِي مُؤْمِنٌ بِالْكَوْكَبِ “Zeyd İbnu Halid (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) Hudeybiye'de, bize geceleyin yağan yağmurun peşinden sabah namazı kıldırmıştı. Namazı bitirince cemaatın önüne geçti ve:"Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz?" buyurdu. Cemaat: "Allah ve Resulü bilir!" dediler."Allah Teala hazretleri: "Kullarımdan bir kısmı bana mü'min, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. "Allah'ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur yağdırıldı" diyen bana mü'min, yıldızları da inkar edici olarak sabahladı. Kim de: "Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı" dediyse o da bana kâfir, yıldıza mü'min olarak sabaha erdi" dedi!" buyurdular.“ [Buharî, Sahih, Ezan, 10/156, (I, 205); İstiska, 15/28, (II, ]]
Dini değer ifade eden bazı örfler ve hayatı kolaylaştıran teknik gelişmelere (Minare, höparlör, camideki halı vs) bid’at-ı hasene demişlerdir. Oysa bunlar bid’ad kavramı kapsamina girmez. İmam Rabbani, “Bid’atın hasenesi seyyiesi olmaz.” demiştir. Bidat-ı hesene tavsifi, Hz Ömer’in teravih namazının gruplar halinde kılınmasına son verip sonra tek cemaat halinde kılınmasını temin ettikten sonra “bu bid’attir” diyenlere “Hayır bid’ad değildir. Bid’atse bile güzel bir bid’attir.” şeklindeki sözünü delil getirmektedirler.
Bir başka inanışa göre de "Ay ve Güneşi melekler götürüp bir danaya teslim ederlermiş, o dana da denize batırırmış. Denize batırılan ay ve güneşi de balıklar yutarmış. Ayrıca ay ve güneş tutulması ile ilgili olarak şu inançlar da yaygın olarak söylenmektedir. Ay ve güneş tutulması kıyamet alâmetidir. Ay ve güneş tutulursa o yıl kıtlık olur. Ay ve güneş tutulursa savaş ve karışıklıklar çıkar. Ay ve güneş tutulması büyük ve ünlü kişilerin ölümüne işarettir.
Hz. Muhammed (s. a. s. )'in oğlu İbrahim, 18 aylık iken ölmüştü Hz. Muhammed (s.a.s.)'in oğlu İbrahim, 18 aylık iken ölmüştü. İbrahim'in öldüğü gün Güneş tutulmuştu. Bunu gören halktan bazı kimseler, "Güneş, İbrahim öldüğü için tutuldu" demişlerdi. İşte bu inanç, bu olaya dayanarak ileri sürülmüştür. Oysa ay ve güneş tutulmasının yukarıda iddia edilen olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Muğire İbn Şu'be (r.a.)'den gelen bir rivayette şöyle denilmiştir. "Rasûlullah (s.a.s.) zamanında (Peygamberimizin oğlu) İbrahim (r.a.) vefat ettiği gün güneş tutuldu. Halk: «Güneş İbrahim’in ölümünden dolayı tutuldu» dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.): "Güneş ile ay hiçbir kimsenin ne ölümünden ne de hayatından dolayı tutulmuştur. Bunu görünce hemen namaza durup Allah'a duaya koyulun" buyurmuştur. (Tecrid-i Sarih, c. 3, Hadis No: 547)
İbrahim SUCUOĞLU HAZIRLAYAN; MUHAMMEDİYE CAMİİ İMAM HATİBİ MÜFTÜLÜK /ERZİNCAN