KUREYŞ KİMDİR ? KUREYŞ = FİHR BİN MALİK (11.KUŞAK) : Adnânîler’in Mudar kolundandır. Bu zatın asıl adının Kureyş, lakabının Fihr olduğu da belirtilir.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
B. HUKUK ALANINDAKİ İNKILAPLAR Türkiye’de Anayasalar 1921 Anayasası 1.İnönü Savaşı’ndan sonra yeni Türk devletine işlerlik kazandırmak amacıyla 20 Ocak.
Advertisements

23 NİSAN 23 NİSAN NEDİR? 23 Nisan 1920′de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu.Türkiye Büyük Millet Meclisi 88 yıl önce.
Yönetim biçimi Cumhuriyet olan Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal önderliğinde 1923'te kurulmuştur. Resmî dili Türkçe‘dir. Demokratik, laik, sosyal bir.
İleri Bir Medeniyet: Sümerler Mezopotamya, Yunancada "nehirler arasında" anlamına gelir. Bu bölge, dünyadaki en verimli topraklardan biridir ve bu özelliğiyle.
1 K-3 AKAİD İLMİNİN GEÇİRDİĞİ MERHALELER A. Asrı Saadetteki Durumu Asr-ı Saadette itikadi konularda mutlak bir teslimiyet hakimdir. Peygamberimizin irşadının.
FETHİN 562. YILDÖNÜMÜ. İSTANBUL’UN FETHİ TÜRK, İSLAM ve DÜNYA TARİHİ AÇISINDAN BÜYÜK ve ÖNEMLİ BİR OLAYDIR.
Mısır danatında resim ve heykel
MISIR UYGARLIĞI Mısır’da MÖ 3000 yıllarında Nil havzasında ortaya çıkmış bir uygarlıktır.
TÜRK KÜLTÜRÜNÜ OLUŞTURAN UNSURLAR VE TÜRK KÜLTÜRÜ
 Ülkemizdeki nüfusun sayısı ve nüfusla ilgili veriler yapılan nüfus sayımları ile elde edilir. Bu sayımlar sonucunda, toplam nüfus, nüfusun yaş gruplarına.
MED İ NEL İ LERLE GÖRÜ Ş ME VE AKABE ANLA Ş MALARI.
EYÜP SULTAN. Medineli müslümanlardan ve hicret sırasında Hz. Peygamber'i evinde misafir eden sahâbidir... Bütün Müslümanlar Peygamber efendimizi kendi.
TÜRK TARİHİ Anadolu'ya İlk Türk Akınları Malazgirt Savaşı
EVRENSEL BARIŞA KATKILARI
D E V L E T Y Ö N E T İ M İ OSMANLI DEVLETİ KÜLTÜR VE UYGARLIĞI.
EMEVİLER DÖNEMİNDE DİNİ İLİMLER
GÜNLÜK HAYATTA HZ. MUHAMMED 2. ÜNİTE: GİYİM KUŞAM 1
SLAYTI SESLİ İZLEYİNİZ…
Osmanlı Padişahlarının yedincisi. İstanbul’un fatihi, II.Murad Han’ın oğlu. 30 Mart 1431 Pazar günü Edirne’de dünyaya geldi. Babası II.Murat, annesi Hümâ.
K-4 Kelam ilminin doğuşu ve Mutezile kelamı
Osman Gazi'nin Hayatı ARDA KIRTASİYE.
PEYGAMBERİMİZ HZ.MUHAMMED (sav)’İN HAYATI BİLGİ YARIŞMASI
TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN KURULUŞ DÖNEMİ. Süleyman Şah Dönemi ( ): Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah’tır. Süleyman Şah,
PAYLAŞMA VE YARDIMLAŞMA İBADETİ OLARAK ZEKAT
M Ü ŞRİKLERİN BOYKOT İLÂNI. Mekke m ü şrikleri, İslâm n û runun s ö nmesi i ç in, ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Alay, hakaret ve işkencenin her.
PSİKOLOJİK DANIŞMAN H.YUSUF POLAT. İnsanların geçimlerini sağlamak için sürekli yaptıkları işe meslek denir.
AHMET ARSLAN OSMANLI DEVLETİ’NDE TOPRAK YÖNETİMİ EKONOMİ TOPLUM YAPISI EKONOMİK HAYAT VE HUKUK SORU PROĞRAMI.
NİYAZİ MEMUR KIZ ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 10. SINIFLAR ARASI SİYER YARIŞMASINA HOŞGELDİNİZ.
SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED. HZ. MUHAMMED’IN DOĞUMU Hz. Muhammed; 571 yılında fil yılında fil olayından gün sonra Rebiul-evvel ayının 12. günü Pazartesi.
İran ile birlikte Mısır ve Suriye’de de faaliyet gösteren Haşhaşiler, dinî tarikat ve aynı zamanda siyasi hedefleri olan bir terör örgütü gibi hareket.
BİR KAHRAMAN DOĞUYOR / Mustafa Kemal Atatürk’ün Öğrenim Hayatı
1. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nin Savaştığı Cepheler
GÜNEY CEPHESİ MARAŞ ANTEP URFA DESTANLAŞAN DİRENİŞ SÜTÇÜ İMAM
ÜLKEMİZ VE DÜNYA.
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük TÜRK DIŞ POLİTİKASI
 Mısır, Nil Nehri'nin akış yönüne göre Aşağı ve Yukarı Mısır olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
GÖKTÜRK KİTABELERİ.
Din Kültür Ve Ahlak Bilgisi
Değerlendirme Soruları Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
II.BÖLÜM GELİŞİM İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
KONU DEĞERLENDİRME TESTİ
Yrd.Doç.Dr. Çağdaş Erkan AKYÜREK
İDARİ-ASKERİ- AKADEMİK-ADLİ PERSONEL AYRIMI
Bireysel Konularda İstişare
Hz.Muhammed, (12 Rebi’ul-evvel 571)
Din Dersi Paylaşım Portalı
İSLAM TARİHİ I.
TÜRK VALİLERİNCE KURULAN DEVLETLER TOLUNOĞULLARI
KÜTÜB-İ SİTTE MUSANNİFLERİ
<<<<<<>>>>>>
Din ve devlet ilişkileri bağlamına kavramsal netlik açısından bakış
ABBÂSÎLERE BAĞLI DEVLETLER II
OSMANLI TARİHİ Osmanlı Ekonomisi.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
UZMAN ASKERLİĞİN VE SADAKATİN ADI: KAPIKULLARI
Karmatîler: Mu’tazıd döneminde en tehlikeli isyan Karmatilerden geldi
ENİSE ERKOÇ- AYDIN İL MÜFTÜ YARDIMCISI
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
İçindekiler İslamiyet’ten Önce Arap Yarımadası Hz. Muhammed Dönemi
7. Sınıf 2. Ünite: HAC VE KURBAN
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Bir Peygamber Tanıyorum: Hz. Salih (a. s.)
Hz. Ali Dönemi.
Hicret Olayı.
HZ. MUHAMMED VE AİLE HAYATI
İSLAM TARİHİ I.
Sınıf Öğretmenlerinin Eğitsel Amaçlı İnternet Kullanım Öz Yeterlikleri
Abbasilerde Eğitim ve Öğretim
Taif’i daha önce duydunuz mu?
Sosyal Bilgilerde Değer Eğitiminde Biyografi Kullanımı
Sunum transkripti:

KUREYŞ KİMDİR ? KUREYŞ = FİHR BİN MALİK (11.KUŞAK) : Adnânîler’in Mudar kolundandır. Bu zatın asıl adının Kureyş, lakabının Fihr olduğu da belirtilir. Hz. Peygamber’in on birinci kuşaktan dedesidir. KUSAY BİN KİLAB (5.KUŞAK) : V. yüzyılın ilk yarısında Kusay dağınık halde yaşayan Kureyş kollarını birleştirerek Kâbe çevresinde iskân etti. Kusay ayrıca gerekli düzenlemeler yaparak Mekke idaresi (Dârünnedve idaresi), başkumandanlık (kıyâde), sancaktarlık (livâ), Kâbe muhafızlığı (sidâne veya hicâbe), hacılara su temini (sikāye) ve hacıları ağırlama (rifâde) hizmetlerini elinde topladı. Kusay’ın ardından Mekke ve Kâbe ile ilgili hizmetler büyük oğlu Abdüddâr’a geçti. Ancak Abdümenâf’ın oğulları (Abdüşems, Hâşim, Muttalib ve Nevfel) bu görevlerin kendilerine verilmesini isteyince Kureyşliler arasında anlaşmazlık çıktı. Tam çatışma noktasına gelmişken anlaşma sağlandı. Anlaşmaya göre sidâne (hicâbe) ve livâ görevleriyle Dârünnedve yöneticiliği Abdüddâr’da kaldı. Sikāye, rifâde ve kıyâde görevleri ise Abdümenâf’a verildi. Bu durum İslâmiyet’in zuhuruna kadar devam etti. Kıyâde, Abdüşems bin Abdümeaf’a; ondan oğlu Ümeyye’ye, ondan da oğlu Harb’e geçti. Sikāye ve rifâde zenginliği ve cömertliğinden dolayı Hâşim b. Abdümenâf’a, ondan oğlu Abdülmuttalib’e ve ardından torunu Ebû Tâlib’e geçti. Hâşimoğulları’nın reisliği ise ölünceye kadar Ebû Tâlib’in uhdesinde kaldı.

Ümeyyeoğulları (EMEVİLER) Soyağacı Ümeyye İbn Abdi Şems Harb bin Ümeyye Ebil As bin Ümeyye Ebu Süfyan bin Harb Hakem bin Ebil As Affan bin Ebil As Muaviye Soyağacı renk anahtarı   Osman bin Affan, (644–656)   Emevî Devleti Hâlifeleri, (661–750)    Endülüs Emevîleri Emirleri, (756–929)   Endülüs Emevîleri Hâlifeleri, (929–1031) Yezid bin Muaviye I.Mervan Osman bin Affan Muaviye bin Yezid

Ümeyyeoğulları = Emeviler Kimdir? Ümeyye oğulları içinde Hz. Osman gibi ilk müslümanlar arasında yer alanlar bulunmakla birlikte bunların sayıları azdı. Ümeyye ailesi ileri gelenleri, Hz. Peygamber’in İslâm’a açık davetinin ilk günlerinden itibaren halkın müslüman olmasını engellemeye çalıştılar. Bu hususta diğer müşrik liderlerle birlikte hareket ettiler; hatta şehirdeki nüfuzları sebebiyle bu hareketin elebaşısı oldular. İslâm davetini önleme faaliyetini Emevîler’le, nüfuz bakımından onlardan sonra gelen Mahzûmoğulları’nın liderleri yönlendiriyordu. Nitekim Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra müslümanlarla müşrikler arasında cereyan eden savaşlarda müşriklerin kumandanlığını Emevî liderleri yapmışlardı. Bedir Gazvesi’nde Abdüşemsoğulları’ndan Utbe b. Rebîa, Uhud ve Hendek gazvelerinde ise Emevîler’den Ebû Süfyân bu görevi yürütmüştü. Mekke’nin fethine kadar müslüman olmamakta direnen Emevîler’in büyük çoğunluğu, fetih esnasında başta reisleri Ebû Süfyân olmak üzere diğer müşriklerle birlikte İslâmiyet’i kabul etti.

EMEVİ HALİFELERİ SIRALAMASI (661-750) SÜFYANİLER KOLU (Ebü Süfyan bin Harb’in evlatları) : Muaviye 661 – 680 19 YIL Yezid bin Muaviye 680 – 683 3 YIL Muaviye bin Yezid 683 1 YIL Mervaniler KOLU (Hakem bin Harb’in evlatları) : Mervan bin Hakem 684 – 685 1 YIL Abdülmelik bin Mervan 685 – 705 20 YIL Velid bin Abdülmelik 705 – 715 10 YIL Süleyman bin Abdülmelik 715 – 717 2 YIL Ömer bin Abdülaziz bin Mervan 717 – 720 3 YIL Yezid bin Abdülmelik 720 – 724 4 YIL Hişam bin Abdülmelik 724 – 743 19 YIL Velid bin Yezid bin Abdülmelik 743 – 744 1 YIL Yezid bin Velid bin Abdülmelik 744 - İbrahim bin Velid bin Abdülmelik 744 - Mervan bin Muhammed bin Mervan bin Hakem 744 – 750 6 YIL

Muaviye 661-680 (halife hükümdar) Muâviye ülkede siyasî istikrarı sağladıktan sonra uzun süreden beri durmuş olan fetihleri yeniden başlattı.Bu fetihler üç ayrı cepheye yöneliyordu. : Suriye orduları : Bizans hakimiyetindeki Anadolu ve Ermenistan. Irak orduları : Horasan, Mâverâünnehir ve Kuzey Hindistan (Sind). Mısır orduları : Kuzey Afrika topraklarında savaştılar. Hulefâ-yi Râşidîn «halîfetü resûlillâh» veya «emîrü’l-mü’minîn» unvanını kullanmışken “halîfetullah” unvanını kullanır. Gücünü kendisine samimi bir şekilde bağlı olan Suriye ordusundan alıyordu. İslâm öncesinde Bizans hâkimiyeti altında yaşayan ve düzenli bir devlet müessesesine, askerî ve siyasî disipline âşinâ olan Suriye halkı yeni hükümdarı kolaylıkla benimsemiş; bu saltanatı Kur’an ve Sünnet’e uygun olup olmadığını düşünmemiştir. Hz.Ali’ye biat etmeyip hilafeti kendi uhdesine almak için silahlı başkaldırıda bulundu. Ziyad bin Ebihi’yi Resulu Ekrem’in hadisine rağmen kendi kardeşi olduğunu iddia etti. «Siyaseten katl» dönemi başladı : kahrmanlıkları sebebiyle halkın teveccüh ettiği Abdurrahman bin Halid bin Velid’i öldürttü. Hucr bin Adi’yi ve arkadaşlarını Hz.Ali taraftarı oldukları için katlettirdi. Cuma hutbelerinde Hz.Ali’yi kötülemeleri için valilerine emirnameler gönderdi.

Muaviye 661-680 (halife hükümdar) Anadolu’ya yapılan seferlerin ana hedefi Bizans’ın başşehri İstanbul’du. 669 yılında ilk İstanbul kuşatmasını gerçekleştirdiler. İstanbul’a karşı akınlarını yedi yıl süreyle devam ettirdiler. Bu arada Rodos’u ve diğer bazı adaları da fethetmişlerdi. Halkına iyi davranırdı. Hz Ali taraftarlarına bile hoşgörüyle muamele ederdi. Kendisine yapılan tenkitlere tahammül ederdi. Tek şartı saltanatın tehlike altına girmemesiydi. Önemli eyaletlere kendi kabilesi dışındaki kabilelere mensup valiler tayin etti. Kabile reislerine çok değer verirdi. Yemen asıllı Kelb kabilesinden yaptığı evlilikle İslâm öncesinde Suriye’ye yerleşen bu güçlü kabilenin desteğini garantiye aldı. Yezîd’in veliahtlığının kabul edilmesinde bilhassa annesinin mensup olduğu bu kabilenin önemli payı olmuştur. Ziyâd b. Ebîhi’nin uyguladığı şiddet politikasına şahsen zıt bir politika tercih etmesine rağmen göz yumdu. Şiî, Zübeyrî ve Hâricî gruplar, Emevi hilâfetinin meşrû olmadığı iddiasına dayanarak muhalefetlerini yürüttüler. Mahallî veya kabilevî isyanların dayanağı hep Emevî hilâfetinin meşru olmadığı iddiası olmuştur. Devletini bazı Bizans müesseselerinden faydalanarak kuran ve istikrarlı bir duruma getirmiş; gayri müslimlere karşı çok iyi davranarak gönüllerini kazanmış, bunların bazılarını da sarayında görevlendirmiştir.

Muaviye 661-680 (halife hükümdar) İslâm tarihinde yeni bir dönem başladı : Hilâfetten saltanata geçiş. Bizans ve diğer çağdaş devletlerden aldığı «erkek çocuğu veliaht tayin etme» usulünü getirmiştir. En önemli icraatı oğlu Yezîd’i veliaht tayin etmesidir. Onun bu konudaki çalışmalarını Kûfe Valisi Mugīre b. Şu‘be’nin teklifi üzerine başlattığı rivayet edilir.Medine’de Hz. Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer, Abdurrahman b. Ebû Bekir ve diğer bazı önde gelen sahâbîler onun bu uygulamasını istişarî hilâfeti saltanata çevirmek olarak değerlendirdiler ve şiddetle karşı çıktılar. Bunun üzerine bizzat Hicaz’a giden Muâviye biatlarını ancak tehdide başvurmak suretiyle alabildi. Onların biatının ardından Mekke ve Medine halkı da Yezîd’in veliahtlığını kabul etti. İbn Haldûn, Muâviye’nin oğlu Yezîd’i veliaht tayin etmekle içinde bulunulan şartlara göre müslümanların hayrına olanı yaptığı görüşündedir. Ona göre Hulefâ-yi Râşidîn dinî motifin hâkim olduğu, saltanat motifinin henüz ortaya çıkmadığı bir dönemde yaşamıştı. Muâviye’den itibaren din motifi zayıflamış, kabile asabiyeti ve mülk motifi onun yerine geçmiştir. İbn Haldûn, dinin öngördüğü şartlar dikkate alınarak bir halife seçilseydi ona itaat edilmeyeceğini, toplumun birlik ve beraberliğinin yeniden bozulacağını söyler. İbn Haldûn’un bu yaklaşımı özellikle çağdaş Sünnî yazarlar tarafından da benimsenmiştir. İmamı Şafii dört sahabinin rivayetlerini kabul etmemiştir : Muaviye, Amr bin As, Muğire bin Şube, Ziyad bin Ebihi.

Yezid bin Muaviye 680 - 683 (1.EMEVİ HÜKÜMDARI) KERBELA KATLİAMI : (10 Ekim 680 Cuma günü - 10 Muharrem) Kerbelâ’da cereyan eden çarpışmalarda Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin tamamına yakını Yezid’in emriyle Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’ın komutanı Ömer bin Sad bin Ebi Vakkas tarafından hunharca katledildi. Müslümanların iki zümreye ayrılmasının esasını teşkil eden bu facia yüzünden başlatılan isyanlar Emevîler’in yıkılışının önemli sebeplerinden biri olmuştur. HARRE VAK’ASI : Medine halkının sefihliği ve eğlenceye düşkünlüğü yüzünden Yezîd’e biattan aynlması bölgede Emevî otoritesini iyice sarstı. Yezîd’in bu isyanları bastırmak için gönderdiği Suriyeli askerlerden oluşan 12.000 kişilik bir ordu, Harre Savaşı’nda Emevî yönetimine karşı isyan eden Medineliler’i katlettmekle kalmadı şehri 3 gün yağmalamaktan ve şehirde pek çok kötülüğü işlemekten çekinmediler. Saltanatını sağlamak için Müslümanlarla savaşmış ve «DİN için DEVLET» kavramı yerine «DEVLET için DİN» kavramı yerleşmiştir. «Ulu’l EMR» müessesesi sorgulanamaz bir statüyle kutsallaştırıldı.

Muaviye bin Yezid 683 (2.EMEVİ HÜKÜMDARI) 21 yaşında babası Yezid’e nazaran çok akıllı, muttaki, salih bir gençti. Bu makamda 40 gün kaldı ve vefat etti. Hastalığı ağırlaşınca kendini hilafetten azletti ve idareci seçimini Müslümanlara bıraktı.

Mervan bin Hakem 684 - 685 (3.EMEVİ HÜKÜMDARI) Hz Osman’ın katlinde büyük payı vardır. Sadece Şam ve Mısır ona biat etmiştir.

Abdülmelik bin Mervan 685-705 (4.Emevi hükümdarı) İLK DEFA PARA BASILDI : Onun zamanına kadar Bizans altın dinarı ve İran gümüş dirhemi para birimi olarak kullanılıyordu. Basılan madeni paraların bir yüzüne İhlas süresini 1.ayeti, diğer yüzüne kelime-i tevhid yazdırıldı. İlk defa Mısır’da basıldı. Bizans bu durumdan çok rahatsız olarak halifeyi tehdit etti. Ancak halife buna aldırmadı ve parayı ilk bastırdı. DEVLET DAİRELERİNDE ARAPÇA RESMÎ DİL OLDU : Mahallî dillerle tutulan divanları Arapça’ya tercüme ettirmesi kurumları İslâmîleştirme faaliyetinin başında gelir. Aşırı hareketleriyle ülkeyi kana bulayan Hâricîlik büyük ölçüde güç kaybetmiş, açık mücadele sahasında başarısız kalan Şiî unsurlar yer altına çekilerek gizli propaganda faaliyetine girmek zorunda kalmıştı. MUHTAR ES-SAKAFÎ İSYANI : Otuz bin asker toplayarak isyanı başlattı. Kûfe, Musul, Güneydoğu Anadolu ve Irak’ı ele geçirildi. Halifenin Şam ordusu mağlup edildi. Ünlü zalim komutan Ubeydullah bin Ziyad öldürüldü. Kerbela’da Hz Hüseyin’i şehid edenlerin çoğu da öldürüldü. Ordusu çoğunlukla İranlılardan olduğu için Arapların nefretini kazandı. Hicaz halifesi Abdullah bin Zübeyr, samimi bulmadığı için gönderdiği bir ordu ile bu isyanı bertaraf etti. Es Sakafi öldürülerek kafası Abdullah bin Zübeyr’e gönderildi. Tuhaf olan durum Halife Abdülmelik’in gönderdiği orduyla Abdullah bin Zübeyr’in ordusunu mağlup etmesiydi. HİCAZ HALİFESİ ABDULLAH BİN ZÜBEYR’İN DÖNEMİ SONA ERİYOR : Es Sakafi olayıyla Abdullah bin Zübeyr’in itibarı artmıştı. Hacca gidenlerin çoğu onun davetine uyup ona biat ediyordu. Bu sebeple Emevi halifesi Şamlılara haccı yasakladı. Abdullah bin Zübeyr, biat etmedikleri ve muhalefetinden korktuğu için Abdullah bin Abbas dahil EHL-İ BEYT’i Mekke’den Taif’e sürdü. Halife; Haccac bin Yusuf’u yirmi bin kişilik bir orduyla Hicaz’a gönderdi. Abdullah bin Zübeyr ve ordusu Mekke’yi döven ateşli mancınıklarla katledildi. Abdullah bin Zübeyr’in cesedi çarmıha gerildi ve 3 gün (7 gün) bu durumda bırakıldı.

Abdülmelik bin Mervan 685-705 (4.Emevi hükümdarı) HACCAC-I ZALİM = DEVLET TERÖRÜ = DERİN DEVLET : * Medine’de zulüm : Sahabe kadınlarına işkence aptı. Sahabeleri köleler gibi ellerini ve boyunlarını dağlattı. * Irak Bölge Valisi oluyor : Irak’ta ne kadar sahabi varsa onlara işkence yapmaya devam etti. Bu sahabilerden biri de Enes bin Malik RA idi. * Minberleri, camileri devletin rejimiyle ters düşen bütün hocalara yasaklamıştır. Camiler, Emevi saltanatının ve siyasetinin emrinde kullanılmıştır. SULTALAŞMA BAŞLIYOR : Halifelerin huzurunda konuşmak yasaklandı. Artık Müslümanlar onunda yanında sadece kendilerine verilen emirleri dinleyeceklerdi. Tahtında oturduğu zaman yanında nöbetçi bulunduran ilk sultan Abdülmelik’tir.

Velid bin Abdülmelik 705-715 (5.Emevi hükümdarı) Medine Valisi Ömer bin Abdülaziz’e emir göndererek Medine’ye su şebekesi yaptırdı. Fakirler için fon tahsis edip çocuklarının eğitimiyle ilgilendi. Ulemaya imkanlar sağladı. Bu tutumuyla, hânedanın yıkılması için çalışan muhalif mezheplere karşı Sünnîliğin öncüleri olan bir dinî zümrenin gelişmesine yardımcı oldu. Fakir fukaraya dilenmeyi yasaklayarak ihtiyaçlarını gidermeleri için ücretli görevliler tayin etti. Mescid-i Nebevi’yi genişletti. Şam Emevi Cami inşaatını başlattı. Hastane ve aşevi yaptıran ilk Emevi hükümdarıdır. Azerbaycan’a kadar olan yerler fethedildi. Tarık bin Ziyad, Endülüs’e girerek oradaki fetihleri başlattı. Kurtuba dahil İspanya şehirleri fethedildi. Semerkand fethedildi. Türkistan’da Buhara, İran’da Necef ve Keş, Endülüs’ün kuzey bölgeleri, Afganistan’ın Kabil bölgesi ve Antakya şehri, Hindistan fethedildi. Çin’e sefer düzenlendi; Kaşgar fethedildi. Çin imparatoru İslam’a davet edildi. Saltanatını korumaktan ziyade cihadla meşgul olduğu için ona karşı siyasi kalkışmalar olmadı. Eleştirilecek tarafları ; çok derin cehaleti ve iktidara geldikten sonra Haccac gibi zalim valileri makamlarında tutmasıdır.

Süleyman bin Abdülmelik 715-717 (6.Emevi hükümdarı) Alim ve bilgili bir zat idi. Şam Emevi Cami inşaatını bitirdi. Gaza ve cihadı çok severdi. Bizans üzerine seferler düzenledi. İstanbul’a kadar ordu gönderdi. Taberistan onun zamanında fethedildi. Kendinden önceki Emevi hükümdarlarının vakitlerini geciktirdikleri namazı eski vakitlerine getirdi. Haccac tarafından hapishanelere doldurulmuş olan 300.000 kadar Müslümanı salıverdi. Müsbet hareketlerinin çoğunun sebebi amcası oğlu Ömer bin Abdüzaziz’i yanında veziri olarak görevlendirmesidir. Devlet ricalini eğlenceye, sefahate sürükleyen musikiyi yasakladı. Ömer bin Abdülaziz gibi raşid bir zatı veliahd olarak tayin etti. Eleştiriye konu tarafları : Kıbrıs fatihlerinden Musa bir Nusayr’ı ve Endülüs fatihlerinden olan Abdülaziz’i katlettirdi.

Ömer bin Abdülaziz bin Mervan 717 – 720 (5.Raşid HALİFE) Velid bin Abdülmelik zamanında yedi yıl Medine valiliği yapmıştır. Kendisini İslami ilimlere vakfetmişti. Devleti edindiği ilme göre idare etti. Alim, muttaki bir zattı.Kuran ve sünnet ışığında halifelik yaptı. İstişareyi elden bırakmadı. İlk icraatı; makam arabalarını ve atlarını satması oldu.Makamını koruyan 300 koruma polisi ve bekçinin görevine son verdi. Kendisini sürekli denetlerdi. İşleri bitince odasına çekilir; kulluğunun muhasebesini yapardı ve Allah’a vereceği hesabın zorluğu karşısında çokça ağlardı. Devlet idaresinde Ömer bin Hattab’ı taklit ediyor, onun gibi ilahi davada tavizsiz olmaya gayret ediyordu. Ülkede yaşayan diğer din mensupları (zimmîler) arasında İslâm dinini yaymak için faaliyet gösteren Ömer b. Abdülazîz bu vazifeyi tebliğ heyetleriyle yürüttü. Onun bu çalışmaları sayesinde bilhassa Kuzey Afrika’da Berberîler, doğuda Mâverâünnehir ve Sind bölgelerinde Türkler arasında İslâmiyet hızla yayıldı. Bazı mahallî hükümdarlar halklarıyla birlikte müslüman oldular. Zulümle alınan malların hepsini sahiplerine iade ettirdi. Bu işe kendi evinden ve akrabalarından başladı. Ümeyye ailesine haksız yere tahsis edilen maaşlara son verdi ve Ümeyye ailesinin şımarıklığına karşı çıktı. Cuma hutbelerinde Hz.Ali’nin kötülenmesi fiiline son verdi. Hz Peygamber’in SAV. Hadisleri tespit edilip toplattırıldı. Veliahtlık sistemini kaldırarak onun yerine şûra müessesesini yeniden ihdas etmeyi düşünmüştü. Bu konuda Harici liderleri bile görüşmelerde bulunmak için kendisiyle bir araya gelmiştir. (Hariciler Ömer bin Abülaziz’i «salih adam» olarak adlandırıyorlardı.) Ancak Ümeyye ailesi, buna fırsat veremeyerek onu zehirleterek öldürtmüştür.

Yezid bin Abdülmelik 720 -724 (7.Emevi hükümdarı) Kendisini tamamen eğlenceye, müziğe ve cariyelere kaptırmıştı. En sevdiği Cariyesi Hababe aniden hastalanarak ölünce günlerce onun defnedilmesine müsaade etmemişti. Yezid bin Abdülmelik hükümdar olunca kırk alim çağırdı ve gelen bu alimler halifeler için ne hesap ne de azap olmadığını söylediler. Dalkavuk ulema dönemi başlamış oldu. Ömer bin Abdülaziz’in Haricilerle başlattığı diyaloğu devam ettirmeyerek onlara savaş açtı. Valileri de yeni siyasete ayak uydurarak reayaya zulmetmeye başladı. Peygamberizim SAV.’in amcaları olan Abbas ve Ebu Talib’in torunları Emevilere karşı yer yer «DÛAT» (DÂÎLER=DAVETÇİLER) hareketini başlattı. Daha başlangıçta «Abbas oğulları» ve «Ebû Tâlib oğulları» diye ikiye ayrılmışlardı. 38 veya 40 yaşında öldü.

Hişam bin (8. Abdülmelik 724-743 Emevi hükümdarı) 34 yaşında iktidara geldi. Kan dökmeyi sevmezdi. İslami tebliğe ve cihada devam edildi. Kayseri ve Malatya fethedildi. Doğuda Türkler’le bilhassa Hazar denizi civarında şiddetli savaşlar yapıldı. Bizans’la olan çarpışmaların da arttığı bu dönemde Endülüs’te daha büyük hadiseler yaşandı. Pireneler’i geçen İslâm ordusu, Fransa’da Tours ve Poitiers arasında Belâtüşşühedâ denilen yerde Charles Martel kumandasındaki Frank ordusuna yenildi (732). Mekke yoluna hacıların su ihtiyacını giderecek havuzlar ve kuyular yaptırdı. Ziraatı ve hayvancılığı; dokuma, halı ve silah sanayiini geliştirdi. Kaleler ve surlar yaptırarak devleti güçtü bir hale getirdi. Tarihçiler Muaviye ve Abdülmelik’ten sonra onu en iyi idarecilerinden sayarlar. Zeyd bin Ali’nin Kıyamı : Hz Ali’nin torunlarındandır. Kûfe’de huruç ederek Hişam’ın komutanlarından Yusuf bin Ömer es-Sakafi onu ve katletmekle bırakmadı defnedilen cesedini çıkartarak başını Hişam’a gönderdi. Geri kalan bedenini Hişam’ın emriyle üryan bir şekilde çarmıha gerdirdi. Sonra da cesedini yakıp küllerini havaya savurdu. Hişam kendisine gönderilen Zeyd’in kafasını bir direğe çiviletti ve kendi ölümüne kadar orada durdu. Şia’da onun döneminde gizli faaliyetlerini artırdı. Gittikçe gücünü arttıran ve mevâlî tarafından da desteklenen Abbâsî muhalefetini ve Hâricî propagandasını önleyecek tedbirler alamadığı için devlet onun vefatının üzerinden birkaç ay geçer geçmez tam bir kargaşaya düştü.

Velid bin Yezid bin Abdülmelik 743 -744 (9.Emevi hükümdarı) «Fâsık Velid» olarak şöhret buldu. Çağının Firavunu olarak da anılıyordu. Allah’ın yasakladığı her münkeri yapan, İslam ahkamıyla alay eden, gece gündüz şarap içen, müzik müptelası, eçcinsel biriydi. Şarkıcılar ve sarhoşlar sarayın en gözdeleriydi. «Ben Kabe’nin duvarlarında şarap içmeye gidiyorum» diyecek kadar ve Kuran sahifelerini poligonlarda hedef yapacak kadar alçak biriydi. Kısa bir süre sonra Emevî ailesinden pek çok kişinin de yer aldığı kuvvetli bir muhalefetle karşılaştı. Emevî ailesi ilk defa kendi içerisinde parçalanmıştı. Velîd’e karşı gittikçe yaygınlaşan bu hoşnutsuzluk, Emevî ailesinden amcasının oğlu Yezîd b. Velîd b. Abdülmelik’in liderlik ettiği bir isyana sebep oldu. Velîd öldürülerek yerine Yezîd halifeliğe getirildi.

Yezid bin Velid bin Abdülmelik 744 (10.Emevi hükümdarı) «Noksan Yezid» diye anılıyordu. Sebebi iktidara gelince asker maaşlarını azaltmasıydı. Annesi cariye olan birisi ilk defa iktidara geliyordu. Annesi Kisra’nın torunlarındandı. Fasık Velid’e isyan hareketini Mutezililerle birlikte yapmıştı. Mutezili idi. Müspet görüşleri olan bir kişiydi. Saltanatı 5 ay sürdü.

İbrahim bin Velid bin Abdülmelik 744 (11.Emevi hükümdarı) «Noksan Yezid» ‘in kardeşidir. Onun annesi de cariye idi. Saltanatı 70 gün sürdü. Son Emevi hükümdarı Mervan bin Muhammed kendisine karşı isyan edince kendisini hilafetten azl ederek Mervan’a biât etti. Zayıf bir devlet adamıydı. Çoğu kimse ona halife dahi demiyordu.

Mervan bin Muhammed bin Mervan bin Hakem 744 (12.Emevi hükümdarı) «Hımar» lakabıyla anılırdı. Tembel ve uyuşuk, kendisine karşı çıkanlara karşı koyacak gücü olmaddığı için böyle denilirdi. Dinsizliğiyle meşhur Velid’i öldüren Nakıs Yezid’i mezarından çıkarttı ve bir çarmıha çiviletti. Her taraftan o kadar çok ayaklanma oldu ki saltanatından bir şey anlayamadı. Abbasi oğulları, Hariciler, İmamiler herkes ayaklanmıştı. Hatta Yemen’den hareket eden Hariciler Mekke’yi işgal ettiler. Emevilere karşı huruç hareketini sürdüren Abbasioğullarının başında Ebul Abbas Abdullah es-Seffah vardı. Horasan ve civarı halkının yönetime muhalif bütün unsurlarını bir araya toplayan ve bilhassa mevâlî tarafından desteklenen Ebû Müslim el-Horasânî, İmam İbrâhim’in gönderdiği siyah bayrağı açarak Abbâsî isyanını başlattı (747). İsyancılar önce Horasan ile Fars eyaletini, ardından Irak bölgesini ele geçirdiler. Halkı Hz. Peygamber sülâlesinin etrafında toplanmaya çağıran Abbâsîler, Kûfe’nin ele geçirilmesinden sonra birden bire meydana çıkarak Kûfe’de Ebü’l-Abbas es-Seffâh’ı halife ilân ettiler. Mervan yapılan savaşta yenildi ve kaçtı. Abbasi ailesinden Abdullah bin Ali Şam’ı ele geçirince camileri, deve ve atları için ahıra çevirdi. Muaviye bin Ebu Süfyan’dan başlayarak bütün Emevi mezarlarını açtırdı, sonra da cesetlerden geriye kalmış olan kemikleri yaktırdı. Takip sonucu Mervan yakalandı; dili kesilerek kafası da Abbasioğulları lideri Abdullah Es Saffah’a gönderildi.

Emevilerde İdarî ve Siyasî Teşkilât Halifelik müessesesini mutlak verasete dayalı bir hükümdarlık haline dönüştüren Emevîler biat uygulamasını şeklen de olsa devam ettirmişlerdir. Devlet güçlerinin hepsi halifenin elinde toplandığından bu dönemde vezirlik hukukî bir statüye kavuşmamıştır. Başşehir ve diğer büyük merkezlerde asayiş şurta teşkilâtı tarafından sağlanırdı. Başlangıçta kadılık makamına bağlı olarak çalışan ve kadıların verdiği cezaları uygulayan bu teşkilât bir süre sonra müstakil hale getirilmiştir. Görevi suçluları takip ederek yakalamaktı. Vilâyetlerde valilerin emrinde çalışan şurtanın görevi de asayişi korumak ve suçluların yakalanmasını sağlamaktı. Devlet merkezi olan Suriye ve civarı dışında, valileri (umumi vali) halife tarafından tayin edilen 5 büyük eyalete ayrılıyordu. Eyalet valisi, kendisine bağlı şehirlerin valilerini bizzat tayin hakkına sahip bulunuyordu : 1 - HİCAZ EYALETİ : merkezi Medine şehri olup Arabistan’ın tamamını içine alır. 2 - IRAK EYALETİ : merkezi Kûfe olup Basra, Uman, Bahreyn, Kirman, Sicistan, Horasan ve Mâverâünnehir bölgelerini içerir. 3 - EL-CEZİRE EYALETİ : Ermenistan, Azerbaycan ve Anadolu’nun müslümanların elinde olan kısımlarını içine alır. 4 - MISIR EYALETİ. 5 - İFRÎKİYYE EYALETİ : Merkezi Kayrevan şehri olup Endülüs te buraya bağlıydı.

Emevilerde Askerî Teşkilât Emevî halifeleri mecburi askerlik sistemini getirdiler. Dîvânü’l-cünd tarafından idare edilen Emevî ordusunun esasını, “mürtezika” denilen nizamî ve dâimî statüdeki muvazzaf askerler teşkil ediyordu. Bu askerler devletten maaş alıyorlardı. Cihadın faziletinden istifade etmek için kendi arzuları ile cepheye koşan ve “mütetavvia” denilen gönüllülere ise maaş ödenmezdi. Bunlar sadece ele geçirilen ganimetten pay alırlardı. Ordu Emevîler’in ilk dönemlerinde yalnız Arap unsurundan teşekkül ediyordu. Daha sonra Arap asıllı olmayan müslümanlar da (mevâlî) askere alınmaya başlandı. İranlı, Berberî ve Türk asıllı müslümanlardan askere alınanların sayısı son zamanlarda iyice artmıştı. Ancak bunların kumandanlık makamına getirilmesi çok nâdir olurdu. Emevî ordusu kılıç, kalkan ve mızrak taşıyan piyadeler (müşât veya reccâle), kılıç, kalkan, mızrak, savaş baltası, yay ve ok kullanan süvariler (fürsân) , okçular (mât), neft ateşi atmakla görevli askerler (neffâtûn), mühendisler ve istihkâmcılardan meydana geliyordu. Emevîler kara birlikleri kadar deniz birliklerine de önem vermişlerdir. İslâm donanmasının kurulmasında en önemli isim olan Muâviye’nîn teşkil ettiği donanma Bizans’ı mağlûp ederek elindeki bazı adaları almak ve defalarca İstanbul’a ulaşmak başarısını göstermiştir.

Emevilerde İlim ve Kültür Hayatı Hz. Peygamber ile başlayan ve mescidlerde merkezîleşen eğitim ve öğretim faaliyetinin iyice yoğunlaştığı görülmektedir. Büyük camiler, dinî ilimlerin öğretimi için kurulan ders halkalarında bir araya gelen talebelerle dolup taşardı. Mescidlerin yanında âlimlerin evleri ve saray da önemli birer ilim müessesesi hüviyetini kazanmıştır. Emevîler’in ilk zamanlarında bu ders meclislerinin üstatları genellikle «genç sahâbîler» kuşağına mensup âlimlerdi. Tabiîn tabakasına mensup Emevîler dönemi âlimlerinin ilk nesli, onların derslerinde yetişti. İlmî çalışmalar zamanla Medine, Mekke, Kûfe, Basra, Dımaşk ve Fustat şehirlerinde yoğunluk kazandı. Aynı dönemde okuma yazma öğretilen ve “küttâb” adı verilen ilk mekteplerin sayısı da artmıştır. Bu mekteplerde okuma yazmanın yanında temel dinî bilgiler, lugat, nahiv ve aruz ilimleri okutuluyordu. Buralarda yetişenler kabiliyetlerine göre mescidlerde kurulan ders halkalarına devam ediyorlardı. Emevîler döneminde ilmî hareketin ağırlık merkezini dinî ilimler ve bu ilimlerle yakından ilgili olan İslâm tarihi teşkil ediyordu. Bunun yanında tıp ve kimya gibi önceki milletlerden alınan ve “ulûmu’l-evâil” denilen ilimlerde tercüme faaliyeti bu dönemde başladı.

Emeviler Döneminde Kıraat ve Tefsir Emevîler döneminde yetişen kıraat âlimleri ilim halkalarında hocalarından dinledikleri kıraat vecihlerini sistemleştirmeye başlamış ve bu suretle kıraat ilminin gelişmesine büyük katkıda bulunmuşlardır. Bu dönemde çok sayıda kıraat âlimi yetişmiş, bunlardan bazıları ilmî mesailerini tamamen Kur’an’ın okunuşuna hasretmişlerdir. Yine ilk defa bu dönemde Kur’an metnine nokta ve harekeler konmuş, mushaf cüzlere, ta‘şîr ve tahmîslere ayrılmıştır. Âyetlerin sayısına ve durak yerlerine ait ilk eserler de aynı dönemin âlimlerince telif edilmiştir. Önemli merkezlere yerleşen müfessir sahâbîler öncülük etmiştir. Bu dönemde tefsir çalışmaları Mekke, Medine ve Kûfe’de yoğunluk kazanmıştır. Abdullah b. Abbas gibi ömürlerinin önemli bir bölümünü Emevîler zamanında geçiren ashabın genç nesline mensup müfessir sahâbîlerin tefsirle ilgili açıklamaları onların talebeleri tarafından kayda geçirilmiş, tabiînin ilk tabakasına mensup bu müfessirlerin tuttuğu tefsir notları bu alandaki yazılı çalışmaların ilk örneklerini teşkil etmiştir. MEKKE TEFSİR EKOLÜNÜN kurucusu sayılan Abdullah bin Abbas “müfessirlerin sultanı” ve “Kur’an’ın tercümanı” diye anılmıştır. İbn Abbas’ın talebeleri Kur’ân-ı Kerîm’de karşılaştıkları bütün müşkülleri hocalarından sorup öğrenmişler, tefsir ilmine dair ilk eserleri ortaya koymuşlardır. İbn Abbas’ın talebelerinden Atâ b. Ebû Rebâh, Tâvûs b. Keysân, Mücâhid b. Cebr, Saîd b. Cübeyr, İbn Ebû Müleyke, İkrime, Amr b. Dînâr ve Meymûn b. Mihrân gibi isimler tefsir ilminde temayüz etmişlerdir. MEDİNE’de sahabeden Übey b. Kâ‘b’ın rehberliğinde başlayan tefsir çalışmaları da bu dönemde pek çok müfessirin yetişmesine imkân hazırlamıştır. Sahâbenin ekseriyeti bu şehirde bulunduğu için çok sayıda sahâbîden istifade etme şansına sahip olan Medine müfessirlerinin başında Ebü’l-Âliye er-Riyâhî, Muhammed b. Kâ‘b el-Kurazî, Zeyd b. Eslem el-Adevî gelir. IRAK BÖLGESİNDE ilk tefsir çalışmaları Abdullah b. Mes‘ûd ve talebeleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Katâde b. Diâme, Mürre b. Şerâhîl, İsmâil b. Abdurrahman es-Süddî (Süddî-i Kebîr), Ebû Abdurrahman es-Sülemî onun en tanınmış talebeleridir. Günümüze ulaşan tefsir kaynaklarında yer alan malzemenin büyük bir bölümünün Emevîler devrinde yetişen müfessirlere ait olduğu veya onlar tarafından aktarıldığı görülmektedir.

Emeviler Döneminde Hadis Bu dönemde ilim denilince umumiyetle hadis rivayeti ve hadislerin ihtiva ettiği konulara dair bilgiler anlaşılmaktaydı. Dinî ilimlerin müstakil dallar halinde teşekkülü Abbâsîler’in ilk dönemlerinde gerçekleşmiştir. Hadis ilmi üç safha geçirmiştir. 1.safha hadislerin yazılmasıdır. Ashap devriyle tabiînin ilk zamanlarını içine alan bu dönemde hadisler “sahîfe” adı verilen küçük kitapçıklarda toplanmıştır. 2.safha, çeşitli hadis sayfalarının bir araya getirildiği tedvîn merhalesidir (I. Yüzyıl sonu ve II. Yüzyıl başı). 3.safhada Emevîler’in son devrinde başlayıp Abbâsîler zamanında tamamlanan hadislerin tasnifi, yani konulara veya râvilere göre düzenlenmesi safhasıdır. Ömer b. Abdülazîz, hadis âlimlerinin vefatı sebebiyle ilmin uğrayacağı kaybı dikkate atarak valilere ve ülkedeki hadis âlimlerine mektuplar göndermiş ve Resûlullah’tan nakledilen hadislerin toplanmasını emretmiştir. Hadiste isnad uygulaması Emevîler devri hadisçileri tarafından başlatılmıştır. Bu uygulamanın başlamasında, Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra ortaya çıkan hadis uydurma faaliyetinin büyük rolü olmuştur. Âlimler sadece doğruluğuna inandıkları kişilerin naklettikleri hadislere itibar etmişler ve bu hadisleri kimlerden aldıklarını da belirtmişlerdir. Emevîler döneminde hadis kitâbeti ve tedvîni ile meşgul olan âlimlerden bazıları genç sahâbîler nesline mensuptur : Abdullah b. Amr b. Âs, Abdullah b. Abbas, Semüre b. Cündeb, Câbir b. Abdullah gibi isimler gelmektedir.

Emeviler Döneminde Fıkıh Hz. Peygamber ve dört halife tarafından İslâm’ı tebliğ edip öğretmek, dinî problemleri çözmek, teşkilâtlanmayı sağlamak gibi görevlerle muhtelif bölgelere gönderilen sahâbîlerle fetihler sonucu çeşitli şehirlere yerleşen fakih sahâbîler Kur’an ve Sünnet’e dayalı dinî bilginin ortaya konmasında, re’y ve ictihad faaliyetlerinin gelişmesinde önemli rol üstlenmişlerdir. Tabiîn nesli özellikle Kûfe, Basra, Medine, Mekke, Dımaşk gibi belli merkezlerde sahâbîlerin etrafında geniş ilim halkaları oluşturmuş, onlardan aldıkları bilgileri sonraki nesillere geliştirerek aktarmışlardır. Ancak dört halife döneminde fıkhın günlük yaşayış, sosyal hayat ve yönetimle yakın ilişki içinde olup pratik bir karakter arzettiği, Emevîler devrinde ise giderek ferdîleştiği ve nazarî bir üslûp kazandığı görülür. Ömer b. Abdülazîz hariç Emevî halifelerinin dinî ve fıkhı meselelere karşı ilgisiz tavırları fıkhın ferdî gayretlerle ve hoca - talebe ilişkisi içinde ekolleşerek gelişmesine yol açmıştır. Bunun yanında fıkhın ayrı bir ilim dalı halinde okutulup fakihlerce verilen fetvaların ilim meclislerinde tartışılması ve farklı görüşlerin ortaya çıkması da fıkhın giderek gündelik hayattan uzaklaşıp nazarî-doktriner bir ilim haline gelmesinin başlıca sebepleri arasında yer alır. Emevîler döneminde belli başlı şehirlerde faaliyet gösteren sahâbîler tabiîn neslinden çok sayıda müctehid yetiştirdiler. Hocalarının ilmî metot, bilgi ve şahsiyetleri kadar içinde bulundukları çevre ve kültürden de oldukça etkilenen tabiîn fakihleri her bölgede ayrı bir ilmî gelenek ve muhit kurmuşlardır. Bunlar arasında, “Hicaz ekolü” ve “Irak ekolü” şeklinde adlandırılan iki grup daha sonra «ehl-i hadîs ve ehl-i re’y» adlarıyla anılmaya başlayacaktır. Hicaz (Medine) ekolü : Hz. Ömer. Hz. Âişe, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Abbas gibi sahâbîlerden intikal eden zengin bir fıkhî mirasa sahip olup önderliğini Saîd b. Müseyyeb yapmaktaydı. Irak ekolü : Merkezi Kûfe’dir. İlk hocası sahâbeden Abdullah b. Mes‘ûd olan ve Hz. Ömer, Hz. Ali, Muâz b. Cebel, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî gibi sahâbîlerin fıkhını bu kanalla tevarüs eden bu ekolün temsilcisi İbrâhim en-Nehaî’dir.

Emeviler Döneminde Kelâm Kelâm ilminin temellerinin atıldığı bir devir olarak kabul edilir. Büyük itikadî ekoller henüz teşekkül etmemiştir. İtikadî tartışmalar ashâb-ı kirâmın son yıllarından itibaren başlamışsa da “kelâm” ve “mütekellimîn” gibi tabirlerin Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd zamanında (786-809) yaygınlaştığı anlaşılmaktadır. Hz. Osman’ın şehid edilmesiyle başlayan ve Sıffîn Savaşı’ndan sonra hakem tayini meselesiyle devam eden siyasî olayların müslümanlar arasında devlet başkanlığı (hilâfet) konusunun itikadî yönünü gündeme getirmesi, öte yandan kader, irade, kebîre, iman ve küfür kavramlarıyla ilgili tartışmaların ortaya çıkması, kelâmın doğuşuna tesir eden ilk grupların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Şîa, Havâric, Kaderiyye, Cebriyye ve Mürcie olarak adlandırılan bu fırkalar daha sonra kendi aralarında çeşitli kollara ayrılmışlardır. Emevîler döneminde kader konusunu gündeme getirerek insan hürriyetini savunan ilk kişilerin Ma‘bed el-Cühenî ile Gaylân ed-Dımaşkī, cebir görüşünü destekleyenlerin Ca‘d b. Dirhem ile Cehm b. Safvân olduğu, ilk i’tizâl hareketini de Vâsıl b. Atâ ile Amr b. Ubeyd’in başlattığı kabul edilir. Dönemin itikadî görüşleriyle merkezî bir konumda yer alan iki önemli şahsiyeti Hasan-ı Basrî ile Ebû Hanîfe’dir. İslâm coğrafyasının hızla genişlemesi sonucu diğer din ve medeniyetlerle münasebetlerin artması, iç tartışmaların yanında İslâm inancının korunması ve doğru olarak takdim edilmesi problemini de doğurmuştur. Özellikle İran ve Hint menşeli düalist düşüncelerle Emevîler döneminde başlayan ve iki asır kadar süren fikrî mücadele zarureti, tartışmaya dayalı bir kelâm ilminin kurulmasında diğer önemli bir etken olmuştur.

Emeviler Döneminde İçtimai Hayat - I İslâm toplumu müslümanlar. zimmîler ve köleler olmak üzere başlıca üç tabakadan meydana geliyor, çoğunluğu teşkil eden müslümanlar da İslâmiyet’in ilk unsuru olan fâtih Araplar’la fetihlerden sonra İslâm’a giren ve “mevâlî” denilen Arap dışı unsurlara ayrılıyordu. Emevî tarihinin sonuna kadar siyasî, askerî ve idarî otoriteyi ellerinde tutanlar daima Araplar olmuştur. Hulefâ-yi Râşidîn döneminden başlayarak süregelen fetihler sırasında genellikle ele geçirilen bölgelerde kurulup kısa sürede canlı merkezler haline gelen yeni şehirlere iskân edilen Araplar genellikle, Mudârîler ve Yemenîler adıyla anılan iki büyük kola mensupturlar. Bölgesel olarak yoğunlukları değişen ve zaman zaman aynı ordularda omuz omuza savaşan bu iki grup belli merkezlerde bir arada yaşıyor, fakat siyasî, kabilevî veya mahallî sebeplerle sürekli bir mücadele içinde bulunuyordu. Bunların yanı sıra Haricî ve Şiî isyanlarında olduğu gibi İslâmî ilkeleri anlama hususundaki ihtilâflar da iç çatışmaları körüklüyordu. Özellikle Irak ile Horasan kabile ve mezhep mücadelelerinin arenası haline gelmişti; Endülüs dahi kabile rekabetinden ve iç mücadeleden kendini kurtaramamıştı. Bazı isyan hareketlerine Arap kabilelerinin yanında mevâlî de iştirak ediyordu. VIII. yüzyılın başlarında Suriye ve Filistin’e yerleşen Arap nüfusun toplam 250.000 olduğu söylenmektedir.

Emeviler Döneminde İçtimai Hayat - II Araplar’ın Rum, Fars, Türk ve Berberîler gibi farklı din ve ırklara mensup insanlarla karışması sosyal hayata tesir etmiştir. Siyasî açıdan liderliğini kaybeden ve Şam’a bağlı bir vilâyet haline gelen Medine ve komşu şehir Mekke’de olduğu gibi birçok yerde zengin ve işsiz gençler boş vakitlerini hoş geçirmek için mûsikiye rağbet gösterdiler. Musikişinas Fars ve Rum asıllı köleler veya mevâlî de bu hususta onları yönlendirdi ve aralarından önemli bestekârlar çıktı. Protokoller bakımından Bizans sarayından etkilenen Emevî sarayı bazı halifeler zamanında müzikli eğlence merkezi halini aldı. Emevîler genellikle beyaz rengi tercih etmekle beraber çok desenli pamuk, saf ipek ve “haz” denilen ipekli kumaşlar da giymişlerdir. Başlarına giydikleri kısa külâh (kalensüve) üzerine umumiyetle sarık sarar, uçlarını yana bırakırlardı. Yüksek tabaka, iç çamaşırı yerini tutan izâr üzerine sırasıyla gömlek, cübbe ve bürde (kaftan) giyerdi. Şalvar (sirval) genellikle kadınlar tarafından giyilirken sonradan erkekler arasında da yayılmıştır. Av ve binicilik esnasında önceleri sadece gemiciler tarafından giyilen “tübban” denilen iç donu giyilirdi. Omuzlara poşuya benzer bir pelerin (taylasan, ridâ, bürde) alınırdı. Ayaklara rahatlığı açısından umumiyetle bağcıklı sandal giyilmekle beraber mest ve üzerine giyilen tozluk veya bot da yaygındı. Bedevîler klasik Arap elbisesi izâr ve kamîs üzerine topuğa kadar inen bir kaftan giyer, onun üzerine de aba alırlardı. Kadınların gömleği topuklarına kadar uzanır, renk, desen ve kumaş olarak erkeklerinkinden ayrılırdı. Hanımlar sokağa çıktıklarında bütün bedenlerini örten geniş bir car giyerlerdi. “Bornos” denilen başlıklı mantolar da hanımlar tarafından giyilirdi. Emevî halifeleri Ömer b. Abdülazîz gibi bir ikisi hariç pahalı ve süslü elbiseler giyerlerdi.

Emeviler Döneminde Mevâlîler Fethedilen topraklardaki insanlardan kendi arzularıyla İslâmiyet’i kabul edenler hukuken Arap müslümanlar gibi bütün haklara sahip oluyorlardı. Çünkü İslâm dini ırklar arasında hiçbir fark gözetmiyordu. Ancak Emevîler zamanında mevâlînin bazı haklardan Araplar kadar faydalanamadığı görülmektedir. Emevîler’in ırkçılık yaptıklarına ve Arap olmayan müslümanları tahkir ettiklerine dair çeşitli rivayetler vardır. İlk İslâmî fetihlerin ardından kendi istekleriyle müstüman olan ve çoğunluğunu İranlı, Türk ve Berberiler iki ayrı gruptan meydana gelmişlerdi : 1.grup : savaşlar sırasında esir alınmış ve efendileri tarafından serbest bırakıldıktan sonra onların mevlâları statüsüne girmiş azatlılardı. 2.grup : Arap kabilelerinin himayesine girmiş yabancı kökenli müslüman topluluklardan oluşuyordu. Çünkü aslen Arap olmayan kabilelerin, nesebe büyük önem verilen sosyal yapıda iyi bir yer edinebilmek için Arap kabilelerinden herhangi biriyle sözleşme yaparak ona bağlanıp himayesine girmesi, yani o kabilenin mevlâsı olması gerekiyordu. Asıl mevâlî sınıfını teşkil eden bu grup eskiden beri hür olduğu ve sonraları böyle bir anlaşmaya duyulan ihtiyaç da ortadan kalktığı halde mevâlî kavramının kapsamı genişletilmiş ve aslen Arap olmayan müslümanların tamamı bu şekilde adlandırılmıştır. Haccâc’ın yaptığı gibi onlara karşı yürütülen şiddet politikası ve ırkî faktörler aradaki rekabeti etkilemiş sonuçta bu rekabet mevâlî gruplarının Emevîler’i devirmek için girişilen bazı isyanları desteklemelerine yol açmıştır. Mevâlî Emevîler’e karşı girişilen isyanlardaki tutumuyla önem kazanmıştır. Bu gruba mensup olan kitleler Şiî baş kaldırmaları ve Abbâsî ihtilâl hareketi gibi birçok ayaklanmaya büyük destek vermişlerdir.