DİLİN ÖZÜ ARAYIŞI (Roman JAKOBSON)
Jakobson bu makalesinde, göstergelerin sınıflandırılması açısından, özellikle Saussure ve Peirce’in dilbilimsel yaklaşımlarına dayanarak, dikkatimizi özellikle ses ve anlam arasındaki ilişkiye ve bu alandaki farklı çalışmalara çeker. Yine ilk kez bu bilindik makalesinde rastlantısallık/keyfiyet/ya da nedensizlik diye adlandırabileceğimiz “arbitrariness” kavramına değinir.
Leonard Bloomfield Konuşma eyleminde farklı sesler farklı anlamlara sahiptir. Humboldt Ses ve anlam arasındaki ilişki nadiren kesin bir tanım gerektirir ve büyük ölçüde anlaması zor bir ilişkidir. Ferdinand de Saussure Göstergebilim (Semiology) Ses ve anlam ilişkisi farklı bir boyut kazanmıştır.
Göstergebilim/Semiology: Dilbilim alanındaki göstergelerin yorumlanmasını, üretilmesini veya işaretleri anlama süreçlerini içeren bütün faktörlerin sistematik bir şekilde incelenmesine dayalı bir bilim dalıdır. Göstergebilim/Semiyotik:Dilbilim, antropoloji, felesefe, sosyoloji gibi daha geniş alanlarla bağdaştırılan göstergelerin tanımlanmasında daha genel bir terim olarak kullanılan bilim dalıdır. Semiology Semiyotik’in bir parçasıdır
Ferdinand de Saussure Dili zihinlerimizde var olan karmaşık düşünce yoğunluklarını düzenleyen dilsel göstergeler veya dilsel birimlerin yapılandırılmış bir sitemi olarak incelemiştir. Dilsel göstergeler ise, anlamları ilişkilendirilen ses birimleri olarak adlandırılmıştır. Göstergeleri anlam yönünden nasıl kullandığımızı ortaya koyan İkili (Dyadic) Gösterge Modelini oluşturmuştur. Buna göre göstergeden kast edilen yalnızca kavramdır, herhangi bir şey ya da nesne değildir.
İKİLİ (DYADIC) GÖSTERGE MODELİ Gösterge=Gösteren + Gösterilen (Sign) (Signifier) (Signified) Buna göre göstergeden kast edilen yalnızca kavramdır, herhangi bir şey ya da nesne değildir.
GÖSTERGENİN RASTLANTISALLIĞI (ARBITRARNESS OF SIGN) Gösteren ve gösterilen göstergeyi oluşturur ve bu ilişki keyfidir. Diğer bir deyişle, gösterge gösterilen kombinasyonu rastlantısaldır. Saussure’e gore, belli başlı bir gösterenin neden belli başlı bir gösterilenle ilişkilendirildiğinin gerekli veya doğal bir nedeni yoktur. İşte Saussure bu durumu göstergenin rastlantısallığı (arbitrariness of sign) diye adlandırır. ÖRN: Ağaca neden ağaç dediğimizin ve bunu söylerken oluşturduğumuz seslerin rastlantısal olduğunu söyler.
SANDALYE Kavram olarak tüm batı düşüncesinde aynıdır, fakat bu nesneyi oluşturmada kullanılan ses imgeleri tüm Avrupa dillerinde farklıdır: Almanca: stuhl, İspanyolca: silla, Fransızca: chaise, İtalyanca: sedia
Saussure dilbilimsel gösterge üzerinde duruyordu (kelime gibi). Gösteren ve gösterilen arasındaki ilişkinin rastlantısal olması ise ağaca ağaç denilmesinin ağacı daha ağaçsal kılmasıyla alakalı değildi. Ağaç” örneğine değinecek olursak, iki insan kesinlikle aynı deneyim ve psikolojiye sahip olamayacağından, bu iki kişinin aynı “ağaç” kavramına sahip olmasını da bekleyemeyiz. Fakat “ağaç” kelimesini duyduğumuzda üzerinde mutabık olduğumuz bir anlamda kullandığımızdan diğerleriyle bu bağlamda iletişim kurabiliriz. Ağacı “ağaç” olarak değil de kelime ve ses olarak “at” diye adlandırmış da olabilirdik ki böyle adlandırmış olmamızı da aynı şekilde açıklayabilirdik. İşte bu bağdaştırma rastlantısaldır ve önemli olan aynı kavram üzerinde hem fikir ve tutumlu olmaktır.
AYNI GÖSTEREN FARKLI GÖSTERİLEN Öyleyse, düşünceyi sesten, sesi de düşünceden ayıramayız. Bir düşünce sesle oluşur ve ses de o düşüncenin göstergesi haline gelir. Bu bağlamda o dil yalnızca rastlantıya dayalı bir adlandırma sistemi değildir ve dilbilimsel göstergelerin değerleri vardır.
Dil, biçimi içeriğe doğuştan mı bağlar yoksa sonradan belli bir kurala dayanarak mı bağlar? (Plato-Cratylus) İsveç-Alman asıllı bir köylü kadının rivayete göre “peynire” bir Fransız’ın neden “fromage” dediğini, “kase” demenin daha doğal olduğunu söylemesinin daha Sausure’cü bir yaklaşım olduğunu söyler ve sözel göstergeler-aynı zamanda sembol olduklarından- anlamı göstergelerle bağdaştıran bir alışkanlıkla mı hareket ederler sorusunun cevabını Peirce’in göstergebilimsel sınıflandırmasıyla açıklar.
CHARLES SANDERS PEIRCE (1839-1914) Çağdaş göstergebilimi Avrupa’da ilk tasarlayan kişi olan Saussure’ün çalışmasına paralel olarak göstergeleri inceleyen Peirce, aynı bilim dalının ABD’ndeki çağdaş kurucusu olup, kendi gösterge tipolojisine Semiotics (Göstergebilim) adını vermiştir.
PEIRCE’IN ÜÇLÜ (TRIADIC) GÖSTERGE MODELİ LL
PEIRCE’IN GÖSTERGE TANIMI Bir gösterge (sign/representamen),bir kişi için her hangi bir şeyin yerini her hangi bir bakımdan ya da her hangi bir sıfatla tutan şeydir. Birine yöneliktir, bir başka deyişle, bir kişinin zihninde eşdeğerli bir gösterge ya da daha gelişmiş bir gösterge yaratır. Yarattığı bu göstergeyi, Peirce, birinci göstergenin yorumlayanı (interpretant) diye adlandırır Bu gösterge bir şeyin (nesnesinin- object) yerini tutar. Söz konusu gösterge, bu nesnenin yerini, her bakımdan değil de, representamen’in temeli diye adlandırılan bir çeşit düşünceye iletme bakımından tutar.
Kısacası Peirce’e göre; Gösterge (sign)=gösteren ya da sembol, Nesne (Object) = bir göstergenin temsil ettiği fiziksel şey, ve Yorumlayan (Interpretant)= Yorumlama işlemini gerçekleştiren kişinin zihnindeki anlam kavramıdır. Göstergeler nesnelerle ilişkisine göre üçe ayrılır:
1) Görüntüsel Gösterge (Icon): Belirttiği nesne var olmasa bile, kendisini anlamlı kılan özelliği taşıyacak bir göstergedir. Yani temsil ettiği nesneye fiziksel olarak benzer: Örneğin, geometrik bir çizgiyi canlandıran, kurşunkalemle çizilmiş bir çizgi. Yani; görüntüsel gösterge belirttiği şeyi doğrudan temsil eder, canlandırır. Bu açıdan bir resim, bir desen, bir fotoğraf bu tür bir özellik taşır. Demek ki görüntüsel gösterge, varlığına işaret ettiği nesneyle bir benzerlik ilişkisi içindedir.
2) Sembol (Symbol): Peirce’in tanımına göre, yorumlayan olmasaydı kendisini gösterge yapan özelliği yitirecek olan bir göstergedir. İnsanlar arasında uzlaşmaya dayanan bir göstergedir. Örneğin, terazi figürü adaletin simgesidir. Ya da kadın ve erkeği temsil eden cinsiyet simgeleri birer semboldür.
3) Belirti (Index): Gösterge ve nesne arasındaki direkt ilişkidir 3) Belirti (Index): Gösterge ve nesne arasındaki direkt ilişkidir. Nesnesi ortadan kalktığında kendisini gösterge yapan özelliği hemen yitirecek olan ama yorumlayan bulunmadığında bu özelliği yitirmeyecek olan bir göstergedir. Örneğin içinde ateş edilmiş olabileceğini gösteren bir kurşun deliğinin bulunduğu bir mulaj; eğer ateş edilmemiş olsaydı, delik olmayacaktı; ama burada bir delik var, herhangi biri bunu ateş edilmiş olmasına bağlasın ya da bağlamasın. Bir başka deyişle, belirti, dinamik nesnesiyle kurduğu gerçek ilişki gereği bu nesne tarafından belirlenen bir göstergedir. Demek ki belirti, varlığına işaret ettiği nesne ile bir bitişiklik, bir yakınlık ilişkisi kurar. Örneğin, duman ateşin belirtisidir, bulut da yağmurun. Kuş yuvası imgesi, kuş yuvasının görüntüsel göstergesidir ama kuşun da belirtisidir.
Peirce’in göstergebilimsel sınıflandırmasının en önemli özelliklerinden biri 3 temel gösterge türleri arasında yalnızca göreceli hiyerarşi yönünden bir fark bulunmasıdır. Göreceli Hiyerarşi: Göstergelerin görüntüsel göstergelere, sembollere ve belirtilere ayrılmasını oluşturan, gösterenle gösterilen arasındaki benzerlik veya yakınlığın olup olmaması ya da her ikisinin aralarında sırf olgusal veya sırf atfedilmiş bir alışkanlığa dayalı bir bağlantı olması değil, bu faktörlerden birinin diğerine göre daha ağır basmasıdır.
Göstergelerin en mükemmeli içinde yukarıda bahsi geçen 3 tür gösterge karakteristiğinin olabildiğince eşit biçimde harmanlandığı göstergelerdir.
Jakobson ikonik/görüntüsel gösterge açısından dilbilimsel yapıya da değinerek “Veni, vidi, vici”cümlesindeki fiil zincirinin, geçmiş zaman kipinde aktarılan olayın birbirini izlediğini vermek için kullanıldığından, Caesar’ın davranışlarıyla ilgili bizi bilgilendirdiğini belirtir. Aynı şekilde; sıralamada resmiyette ilk sırada gelenin önce söylenmesi gerektiğinden, bir cümleye başbakan ve sekreteri diye başlamanın sekreteri ve başbakan diye başlamaktan çok daha yaygın olduğu söylenebilir.
Sonuç olarak, Saussure’ dilsel göstergeleri anlamları ilişkilendirilen ses birimleri olarak nitelerken ve daha dilbilimsel bir yaklaşım benimserken, Peirce etrafımızdaki dünyayı nasıl anlamlandırdığımız üzerine yoğunlaşmıştır. Saussure göstergeyi gösteren ve gösterilen olarak tanımlamış ve bir göstergenin zihnimizde oluşturduğu kavramdan söz etmiş olsa da, Peirce bu yaklaşıma göstergenin nesne ile olan ilişkisini de dahil etmiştir. Bu yaklaşım dahilinde geliştirdiği gösterge sınıflandırması dil bilime geniş ölçüde yeni ve acil görevler yüklerken, dilbilimsel teori ve pratik açısından da önem taşımaktadır.
Mehtap EKİNCİ